Cumartesi, Aralık 6, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 337

Kaymakam ve valilerin başarısı

0
   Yöneticiler kamu ve özel sektörde önemli görevleri üstlenirler.Tarihi seyrimize baktığımızda yönetici olarak önemli başarılara imza atılmıştır. Özellikle resmi kurumlarda yönetici olmak hem kolay, hem zordur. Burada il ve ilçeyi temsilen görev yapan, devletimizi temsil eden kaymakam ve valilerimizin üstlendiği görevler daha  da çok önemlidir. Çünkü vali ve kaymakamlar kendi bölgelerindeki devlet hizmetlerinin yürütülmesinden sorumludurlar. İl ve ilçelerdeki kamu hizmetlerini en iyi şekilde yürüttükleri taktirde ülke olarak kalkınmamızda büyük katkıları olur.
     İnsan görev yaparken, severek bir işi yaparsa başarılı olur, şayet istemeyerek yaparsa başarılı olamaz.Yönetici başarılı olursa ülkesine katkı yapmış olur. Son olarak Hükümetimiz tarafından yürütülen Köydes ve beldes projeleri kapsamında vali ve kaymakamlar olağanüstü gayret sarf ediyorlar. Kendi bölgelerindeki  köy ve kasabaları tarayarak köy ve kasabaların alt yapı sorunlarını çözüyorlar. Adeta hizmet yapmakta yarışıyorlar.Vali ve kaymakamlarımızın ülkenin kalkınması ve gelişmesi yönünde olağanüstü gayret sarf ettiklerini görüyorum. Özellikle genç kaymakam ve valilerin çalışma hızına, diğer kamu yöneticilerinin ayak uydurması oldukça zor. Onlarda durmak yok, proje üzerine proje çalışarak bulundukları yerin en iyi şekilde kalkınmasına adeta seferber olmuşlardır.
     Ülkemizde köy ve kasabaların alt yapı hizmetlerinin tam ve doğru olarak yapılmasında vali, kaymakamların önemli hizmetleri olmuştur.Yapılan işleri bizzat takip ediyorlar. Köy yollarında taş temizleyen kaymakamlar gördüm. Samsun-Asarcık Kaymakamı Zafer Coşkun’un köy yolu yapımında orada çalışanlara yardımcı olması, kaymakamın hizmet aşkı beni duygulandırdı. Kendi kendime dedim ki işte örnek yönetici böyle olur dedim. Kaymakam Coşkun kalkınma eğitimden başlar. Eğitimin üzerinde çok durmamız gerekir diyor. Bu nedenle ilçede eğitime önem verdiğinin göstergesi olarak, bu yıl dershanelere gidemeyen öğrenciler ilçede ücretsiz kurs açtırmış. Gençler yeter ki okusun diyor.  
     Kaymakam, valiler artık masa başında oturmak yerine, hizmet yapmak için bölgelerini karış karış geziyorlar. Kaymakam, valiler bölgelerindeki kimsesiz insanlara  da yardımcı oluyorlar. Evi olmayanlara ev, işi olmayanlara iş, onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar.Vali ve kaymakamlar sosyal devletin görevlerini hakkıyla getirmeye gayret ediyorlar.Geçenlerde Tokat’a gittiğimde Tokat Valisi Dr. Recai Akyel’i ziyaret ettiğimde yaptıkları hizmetleri anlattığında bir Türk vatandaşı olarak gururlandım.Vali Akyel adeta Tokat’ın tüm sorunlarını kucaklamış.Onları çözmeye çalışıyor. Mesai mefhumu olmadan çalıştığını söylüyor. Köyden kente göçü durdurmak gerekir diyerek, bu konuda projelerim var diyor. Diğer taraftan genç ve dinamik ve programlı çalışan Amasya-Taşova Kaymakamı Özkan Demirel’de Taşova ilçesinin sorunlarını çözeceğim diyerek.Taşova’nın ekonomik yönden en iyi şekilde gelişmesi için projelerim var, Taşova gelecekte ekonomik yönden cazibe merkezi olacak diyor. Ordu Valisi Dr.Said Vakkas Gözlügöl’den de bahsetmeden duramam. Ordu Valisi Gözlügöl sayesinde Ordu’da bir topyekün kalkınma seferberliği başlatılmıştır. Vali adeta Ordu halkı ile bütünleşmiş. Zaman zaman halkın içine girerek onlarla sohbet ediyor. Ordu’nun tüm ilçe ve köylerini gezmiş.
     Kısaca kaymakam, valilerimizin ülkemizin kalkınması ve gelişmesi yönündeki çalışmaları gurur verici. Onların bu çalışmalarına herkesin destek olması dileğiyle.

Siyasetçiye güven neden azaldı

0
     Bir ülkenin demokrasi tarihinde siyaset önemli yer tutar. Siyaset demokrasinin bir parçasıdır.Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu tarafa birçok siyasi partiler kurulmuş ve liderler değişmiştir. Halka güven veren liderler hep ayakta ve hatırda kalmış. Seçimlerde vaat edip, iş başına geldiklerinde vaatlerini  yerine getirmeyenleri halk sandıkta hep mahkum etmiştir. Siyasette devamlık esastır.Ülkemizin birçok yerine gittiğimde halkımızın çeşitli kesimleriyle karşılaştığımda siyaset ve siyasetçiyi sorduğumda genellikle halkımız şöyle diyor; ” bizim siyasetle işimiz yok, bizim amacımız ekmek kazanmak, çocuklarımıza ekmek götürmek gerekir. Siyasetçiler hep kendi ceplerini dolduruyorlar ve yakınlarını zengin ediyorlar. İktidara gelemeden önceden seçim sırasında verdikleri sözleri iktidara geldiklerinde unutuyorlar. Seçim sırasında her şeye evet diyorlar, seçimden sonra hayır diyorlar. Seçim zamanında bizim hatırımızı soruyorlar, seçim sonrası bizleri unutuyorlar. İktidara geldiklerinde yanlarına gittiklerimizde havalarından geçilmiyor?  Acaba seçimden önceki bu insan mı? diye insanın inanası gelmiyor. Siyasetçinin bugünkü sözü yarınki sözüne uymuyor. Seçimden seçime yanımıza uğruyorlar. Biz bunlara nasıl güvenelim. Seçim geçtikten sonra bizleri unutuyorlar. Biz onları artık basın ve yayın organlarından takip ediyoruz. 
     Meydanlarda ve cadde, sokaklarda hangi müzik dinletirlerse dinletsinler biz herkesi tanıyoruz. Herkes iktidara geldiğinde hep kendine ve yakınlarına çalışıyor. Bizleri unutuyorlar. Siyasetçilerin birbirlerinden farkı yok diyorlar. Seçim meydanlarında hep birbirleriyle  aşıkların birbirleriyle atışması gibi kendi aralarında atışıyorlar. Kimse  işsizliği önleyeceğini, geçim şartlarınızın iyileştirilmesi konusunda bir programız var demiyor, ancak tek yaptıkları şey birbirleriyle slogan yarışı yapıyorlar. Birde üstüne üstün bazı değerleri kullanarak ülkemizi insanlarını germeye çalışıyorlar.Bunun kimseye ne faydası var? anlamıyoruz. Bunlar ülkemizin geleceği için hiç iyi değildir diyor.”. Siyasetçiler merkezden slogan yarışına giriyor, ama taban sloganlardan rahatsız. Birde halkımız iktidara gelen ve iktidardan düşen siyasetçilere ve yakınlarına bakıyor. Geçmiş dönemlerdeki durumlarına baktığında, gördükleri ve duyduklarına göre siyasete ve siyasetçiye güven gittikçe azalıyor. 
     Bu konu ile ilgili olarak 2004 mahalli seçimleri ile ilgili olarak bir anımı sizinle paylaşmak istiyorum. İsmini vermek istemediğim bir ilimizin iki ilçesinde çıkarılan özelleştirme kanunu gereği iki işletme kapatılıyor. Bu ilçelerden birinde belediye başkanı adayı olan ve şu anda belediye başkanı olan kişi   kapatılan fabrikanın, seçimden sonra tekrar açılacağını ve seçimden sonra 500 kişi alınacağını ve işsiz olanların ilde bulunan İş Kurumu şubesine kayıt olmalarını söyler. İşsiz olanlar seçimden önce il merkezine gelerek kayıt olurlar.( Seçimden sonra konu edilen bu fabrika açılmaz.) 
      Bunu duyan aynı partinin diğer ilçedeki belediye başkanı adayı olup, seçilemeyen kişi de kapatılan fabrikanın benzerinin kendi  ilçesinde olduğunu Ankara’da kendi partisinin milletvekili yanında söyler. Kapatılan bu fabrikalar seçimden sonra açılacak  mı? diye sorar. O da açılmayacak, seçimi kazanmak için  bunu yaptım.Arkadaş sende aynısını yapsana? Kurumun tapusunu  mu? verdik der. O da ben bunu yapamam, halkı kandıramam der, belediye başkanlığı seçimini kaybeder. İşte size halkın siyasetçiye güveninin neden azaldığının bir versiyonu. Yine 2004 mahalli idareler seçimlerinden sonra ülkemizin bir başka yerinde bir belediye başkanının yanına ziyarete gittiğimde; başkanım seçimde vatandaşa verdiğin sözlerin hepsini nasıl yerine getireceksiniz” diye sorduğumda, odasında aynı sırada 6 kişi olduğu halde şöyle dedi; “halka her şeyi söz vermesek bize oy verir mi? Seçimden sonra bu sözlerin geçerliliği yok dedi” Bir seçmen  ve vatandaş olarak başkanın bu sözleri üzerine şoke oldum. İşte size halkın siyasetçiye neden güveninin azaldığının diğer bir versiyonu.  
     Ülkemizin geneline baktığımızda halkın siyasetçi hakkında tam olumlu bir görüşü yok. Bu da ülkemizin siyasi geleceği için hiç de hoş değil. Bunun için siyasi partiler tüm kadrolarını iyi seçmeleri gerekir. Küçük bir yanlışlık toplumun geneline yansıdığında o parti hakkında olumsuzluklar başlıyor. Her ne kadar o parti yetkilileri   ilgililere gereken cezalar verildi dese de, halk o siyasi parti hakkında olumsuz duygular taşımaya başlıyor..Olumsuz duygular  ülke genelinde çığ gibi büyüyor. Bu nedenle  siyasi partiler kadrolarını seçerken çok titiz davranmaları gerekir. Dürüstlüğüne bakmaksızın, sadece  adayın zenginliğine ve politik gücünü bakarak  aday gösterirseniz  o dönemde seçimi kazanabilirsiniz ama, o adayın yapacağı bir yanlışlığın partiye büyür zararı olacağını düşünmek gerekir. Gelecekte partiyi çok güç durumda bırakabilir.Yanlışlıklar halkın kalbinden kolay çık çıkmıyor. Siz unutsanız da halk yanlışı ve doğruluğu unutmuyor. 
    Günümüzde böyle olan birçok siyasi partiler gelip geçmiştir. Bu yüzden siyasi partiler kadrolarını kurarken çok itina göstermeleri gerekir. Adaylar belirlenirken tabana dayalı aday ve kadroların belirlenmesi gerekir. Tavandan gösterilen adaylara ve partilere halk iyi gözle bakmıyor. Nedense tüm partiler bunlara dikkat etmiyor. Halk diyor ki seçeceğimiz kişiyi biz belirlemiyoruz. Siyasi liderler belirliyor diyor. Siyasi liderler bizi oy kullanacak kişi olarak görüyorlar. O yüzden de biz de siyasi partilere tam olarak güvenemiyoruz.  O adayın bir çok yanlışlıkları ve halkın sevmediği birisi  olduğu halde, lider kendisine yakın olduğu için seçimde onu aday gösteriyor. Biz bu siyasilere nasıl güvenelim. Onlar kendi bildiklerini okuyorlar. Bizim düşüncemizi almıyorlar. Bu yüzden bizde onlara tam olarak güvenmiyoruz. 
     Seçim meydanlarında siyasi liderler hep slogan yarışması yapıyorlar. Genelde ülkemizin geleceğine dönük projeli programlar sunmuyorlar. Genellikle siyasi parti mitinglerine  partili üyeler katılıyor. Esas katılması gerekenler katılmıyor ve ilgi göstermiyor. Ülkemizde siyasi partilere ilgisizlik ve güvensizlik gün geçtikçe artıyor. Bu da siyasi partiler için olumlu bir gelecek değildir. Eski bir siyasi lideri şöyle diyor; günümüz siyasi liderleri tabana dayalı  siyaset yerine, tavana dayalı siyaset yapıyor diyor. Bu siyasi liderin söylemi de halkın siyasilere olumsuz baktığının bir tespitidir. Siyasete ve siyasetçiye güvenin artması dileğiyle.

Halkın sanatçısı olmak

0
     Halk iyi bir izleyicidir. Günümüz teknolojik gelişmeleri sayesinde artık herkes birbirini rahatlıkla izliyor ve takip ediyor. Kimsenin birbiri aleyhine müspet veya menfi konuşmasına gerek kalmadı.Bundan konu etmek istediğimi tabii ki kamuya mal olmuş sanatçı, siyasetçi iş adamı vs, tabi ki kamuoyunun dikkatini çekmiş kişi ve kuruluşlardır. Bunlar basın gündeminde kamuoyu tarafından sürekli takip ve kontrol edilir. Bu yüzden halk sizin hakkınızda kendi vicdanında bir kanaat oluşturur. Bu kanaat müspet olursa sizi yükseltir.Kanaat menfi olursa sizi alçaltır. Bu yüzden kamuya mal olmuş kişilerin sosyal hayatlarına dikkat etmelerine dikkat etmeleri gerekiyor.   
     Eğer kamuoyuna mal olmuş kişiler kendileri hakkında halkın düşündüğünü öğrenmek isterlerse tanınmayan kişileri halkın arasın göndersinler ve testin sonuçları kendilerine yol gösterir.Eğer derseniz benim için test önemli değildir, derseniz. Siyasetçiyseniz halk sizi sevmiyorsa, seçim zamanı istediğiniz oyu alamazsınız. İş adamı iseniz  iç tüketime uygun üretim yapıyorsanız halk size tepki olarak mallarınızı zorunlu olarak almaz. Sanatçı iseniz istediğiniz kadar kaset satışı yapamazsınız.Onun için topluma mal olmuş kişilerin halk tarafından iyi derecede sevilmeleri için halkın benimsediği yaşayış tarzlarını yaşamaları ve sosyal hayatlarını idame etmeleri gerektirir. Bunların örneklerini toplum hayatında ve tarihi süreçte  görmekteyiz. Halka rağmen halka ters düşenler tarih sahnesinden kısa zamanda silinip gitmişlerdir. Bu yüzden halk iyi bir izleyici ve gözlemcidir. 
Kısa bir süre önce Karadeniz müziğinin sevilen sanatçısı Hülya Polat ile Karadeniz müziği ve sanatçı konulu bir röportaj yaptık. Hülya Polat; izlediği yol ve mütevazılığı ile tam halk tipi sanatçı izlenimi verdi.Konuşmalarında samimi ve içten, yapmacık hareketlerden kaçınan, gerçekleri açıkça ve samimiyetle itiraf eden, Türk halk müziğinde başarısını kanıtlamış bir sanatçımızdır.Hülya Polat diyor ki “sanatçı üreten kişidir, sanatçı tüketmez, sanatçının magazin dünyasında fazla görünmesi iyi değil, sanatçıların milletvekili adayları olmasına karşıyım, güldürü sanatçısı milletvekili olursa meclisteki hali siz düşünün, herkes işini yapsın, Karadeniz müziğini okuyorsanız, yöre ağzını kullanmanız gerekir, aile mahremiyetlerinin kamuoyunda konuşulmaması gerekir” diyor. 
     Bu söylemler halk ağzı söylemlerdir.
Demek ki; halk tipi konuşan ve halk gibi düşünen sanatçıları halk bağrına basıyor. Karadeniz’le ilgili kitap yazdığım ve belgesel hazırladığım için ve ayrıca gazetecilik yaptığım için ülkenin değişik yerlerine gidiyorum. Özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde Hülya Polat’a özel bir sevgi var. Hülya Polat isminden herkes övgüyle bahsediyor. Özel bir Hülya Polat sevgisi var. Kısaca bundan şu sonuca varabiliriz. Gerçekten halkın sanatçısı olmak gerekir.
 

Ülkemizin turizme bakış gerçeği

0
     Ülkemizin turizm potansiyeli yüksek olup, her tarafı buram buram tarih kokuyor. İnsan gezdiği zaman bakmaya kıyamıyor, bir tarafta Karadeniz yaylaları, diğer taraftan Akdeniz’in, Ege’nin o muhteşem turistik denizle buluşan plajları,  berrak denizleri, kültür turizmi olarak tarih kokan şehzadeler şehri Amasya, Çorum’un Hattuşaşı ,dünyada ilk barajın yapıldığı tarihi Alacahöyük, diğer taraftan Frigler’in uygarlık izleri görülen Afyonkarahisar’ın İhsangazi ilçesi, Eskişehir’in Han ilçesindeki tarihi Yazılıkaya anıtı. Daha ülkemizin birçok yerinde bulunan ismini sayamadığımız tarihi eserler zenginliği. Özellikle yayla turizmi açısından Ordu’nun Çambaşı Yaylası, Giresun Kovanlık, Paşaoğlu Konağı Yaylası, Trabzon’un Haçkalı Yaylası, Trabzon’un Uzungölü..Yüzlerce yayla. Karadeniz Bölgesinde Giresun’dan yaylalara girdiğinizde; Rize’ye kadar hep yayla. Her gittiğim yerde bu güzelim ülkemiz yerlerine neden yerli ve yabancı turistler yeteri kadar gelmiyor diye düşünüyorum. Bürokrası hep birbirinden şikayetçi, kısaca herkes birbirinden şikayetçi. 
      Ortada çözüm yok. Hiç unutmam belgesel çekim yaparken Trabzon- Beşikdüzü ilçesi sahilinde bir grup Alman karavan turist kafilesi ile karşılaştım.Türkçe tercümanları kanalıyla kamera kayıtlı bir söyleşi yaptım. Kafileye ilginç bir sorum oldu. Siz burayı nasıl buldunuz? Elinizde rehber tanıtım kitapçığınız var mı var? Yoksa kendiniz mi buldunuz? Diye sordum. Onlarda biz burayı tesadüfen bulduk dediler. Almanya’da basılan elimizdeki üçbin kişilik dünya karavan turizm rehberinde Türkiye’de beş yer var. Karadeniz’de hiçbir yer gösterilmiyor dediler.
     Kültür ve Turizm Bakanlığı onlarca tanıtım kitapçığı ve broşür bastırıyor.Bunlar bize ulaşmıyor.Türkiye yeteri kadar tanıtılmıyor.Tanıdığınıza bu formu verinde bu katalogda turizme hitap edenler yer alsınlar.Tabi bunlar anlatılınca, hayretler içerisinde kaldım. Demek ki ülkemiz yeteri kadar tanıtılmıyor.Ülkemiz turizm cenneti ama, yeteri kadar tanıtım yapamıyoruz.Japonya’dan, Çekoslovakya’dan kilometrelerce uzaklardan ülkemize gelerek Çorum’un Hattuşa’şı geziyorlar.Biz kendi ülkemizdeki tarihi zenginlikleri ve güzelliklerini göremiyoruz.Demek ki ortada bir sorun var. Sorun ekonomik mi? Yoksa alışkanlık mı? Biraz düşünmek lazım.Demek ki turizmi hep ihmal ediyoruz. Turizm gelirlerinden o yöre halkı faydalanamıyor. Kendi güzelliklerimizi ve turizm değerlerini kendi halkımıza dahi tanıtamamışız. Bu gerçekten acı bir durum. Hiç unutmam! 
      Niksar Belediye Başkanı İdris Şahin şu gerçeği ne kadar güzel söylüyor. ” Budapeşte gezisinde gördüğüm zaman yerleşim yeleri nüfusları onar milyondur. Ziyaret eden nüfus sayısı 200 milyondur. Şu anda biz 20 milyon turist geldi diye şapkayı havaya atıyoruz.Turizm konusun da bu konulara daha çok eğilip, tarihi dokuyu çok iyi korumalıyız. Biz buna Niksar olarak çok önem veriyoruz.”İşte turizm konusunda Türkiye gerçeği. Türkiye’de turizmle ilgili görüşleri nedeniyle kamuoyunun dikkatini çeken turizmci ve Kemer İşadamları Derneği Başkanı Ali Nail Kılıç şunu söylüyor; “Turizm milli politika olarak algılanmalı diyerek, turizmde ki bürokrasi anlayışını ortaya koyuyor. Turizmde temel politikalar önemli.Temel politikaları doğru koymak lazım. Temel politikalardan birisi de Türkiye’nin artık turizmi milli politika olarak algılaması gerekir.  Türkiye’de bakanlıklar tüm hükümet dönemlerinde paylaşılır.En son turizm Bakanlığı düşünülür. Oda ilgisiz alakasız kişilere verilir.  
      Halbuki turizm Türkiye için her manada önemli.Türkiye’nin geleceğini belirleyecek, 40-50 sektörü direkt ilgilendirecek bir yapısı var.Türkiye’de hala hükümetlerin ve devletin  turizm konusunda, okullarda yerli malı kutlanması gibi angarya bir yaklaşımı var. Bugün bakanımızın durumunu göz önüne aldığınız zaman bu gayet çarpıcıdır. Mısır’da turizm bakan var, adam turizmci aileden geliyor,uluslararası turizm okumuş, uluslararası turizm konjektörünü yakından takip eden birisi, rekabeti ve rekabet koşullarını biliyor. Bu işler bu şekilde yürür. Sokma akılla, birtakım insanların yönlendirilmesi ile bakanlık turizmin önünü açamaz, strateji belirleyemez. Dünya da uluslararası ekonomi anlam değişikliğinden dolayı, ekonomi çok önemli hale geldi. Evet ülkemizin turizme bakışı böyle.İşte turizme bakış gerçeği. Bu nedenle kimsenin kimseye bir şey demeye ihtiyacı yok. Turizm bakış anlayışımız değişmesi dileğiyle

Kemal Sunal’ın aile soyu Doğanyol-Gökçe’de

0
Haber: İlker ÇAKAN
    Gökçe Beldesi, Malatya -Doğanyol ilçesine bağlı bir belde iken son çıkan kanunla belde statüsünden düşmüştür. Ünlü sinema sanatçısı Kemal Sunal aslen Gökçe beldesindendir. Akrabaları burada yaşamaktadır. Ünlü sanatçı Kemal Sunal’ın aile yaşamı hikâyesi ise şöyledir;
     Hicri 1290 yılında Mustafa isminde Karagöz Kardeşler lakabı ile tanınan şahıs eski adı Ağvan olan Gökçe’ye gelir. Gökçe’de Babikler lakabını alır. Mustafa’nın Osman ve Cemil adında iki oğlu olur. Osman’ın iki oğlu üç kızı olur. Eşinin ismi Elif’tir. Osman öldükten sonra Cemil ismindeki kardeşi ile eşi Elif akrabaların ısrarı ile evlendirilirler. Hicri 1331 yılında Cemil ve Elif’in Gökçe de Mustafa isminde bir çocuğu dünyaya gelir. Mustafa, 20 yaşında Gökçe’de halen yaşayan Hayriye adında bir kadınla evlenir. Geçimsizlik nedeniyle boşanırlar. Bu sebeple Mustafa İstanbul’a gider ve Ömrünlü yeni adı Pütürge olan Pütürgeli Sultan Hanımla tanışır ve evlenirler. 
     Bu evlilikte üç oğlu dünyaya gelir. Ali Kemal, Cemal Cahit, Osman Cengiz. 1963 yılına kadar Gökçe nüfusuna kayıtlı kalır ve daha sonra İstanbul’a kaydını alır. 1966 yılında yeğeni Sutan’nın ölümü nedeniyle Mustafa, hanımı Sultan ve oğlu Kemal Sunal ile Gökçe’ye gelirler, Gökçe’de bir ay kadar misafir kalırlar. Mustafa Sunal burada arazi hisselerini kardeşi Halit Sunal’a beş bin liraya satar. Mustafa Sunal 1994 yılının Haziran ayından Ağustos ayına kadar burada Gökçe’de kalır ve son gelişi budur.    
     Gökçe’de yaşayan muhtar Metin Sunal(62), vefat eden ünlü sanatçımız Kemal Sunal’ın amcası Halit Sunal’ın oğludur. Halit Sunal, Kemal Sunal’ın babası Mustafa Sunal’ın kardeşidir. Ünlü sanatçımız Kemal Sunal’ın babası Mustafa Sunal 100 yaşında 2008 yılında vefat etmiştir. Sinema sanatçısı Kemal Sunal’ın oğlu Ali Sunal  sanat yaşamını İstanbul’da sürdürüyor.
 
                                      
                               
Metin Sunal-Doğanyol Kaymakamı Sibel Tursun
                                   Gökçe Belediye Başkanı Muhittin Tuhan

 

 
 
 
 

                   

Daday el dokumaları

0
Haber: İlker ÇAKAN 
      Kastamonu il merkezinde Münire Medresesi, El Sanatları Çarşısında bulunan Göznuru Hediyelik Eşya Galerisinde yöresel Daday el dokuma ürünleri dikkat çekiyor. Bin bir emekle izlenen motifler ve renkler geçmiş dönemin izlerini taşıyor.

Kastamonu tel kırması

0
Haber: İlker ÇAKAN
    Kastamonu el dokuması;  % 100 pamuklu olup, kenarları hiçbir makine kullanmadan elde yapılır. Tel kırma el dokuması üzerine tel sarma yapılır. Diğerleri de Kastamonu el dokuması üzerine yapılan tırnak bağıdır. Bunlar masa örtüleri, sofra bezi gibi örneklerdir. Kastamonu il merkezinde bu tür ürünlerin satışını yapan Çilek Boncuk Bujiteri sahibi Fatma Eskici Daday usulü el dokumalarının yoğun ilgi gördüğünü söyledi.
 

Gümüşhane pestille tescillendi

0
Haber- Röportaj: İlker ÇAKAN
     Gümüşhane Yöre Pestil (Taşmar) Ltd. Şti. Sahibi Muammer Taş, Gümüşhane’de pestil üretimi konusunda yaptığım röportajda şunları söyledi;
Pestil ve kömenin yüzyıllara dayanan geçmişi vardır
    “İlimize ve yöremize hoş geldiniz Bizi tercih ettiğiniz için yöre çalışanları adına teşekkür ediyoruz.1985 yılından itibaren üretim yapıyoruz. Yöre pestil olarak istihdam sayımız 25’tir.Yöre tescilli bir markamızdır. Ürün çeşitlerimiz; pestil, köme, pekmez olarak ilave üretim yapıyoruz. Pestil ve köme Gümüşhane ile özdeşleşmiş bir üründür. Pestil ve kömenin yüzyıllara dayanan geçmişi vardır. Eski dönemlerde 7 ve 8. aylarda dut mevsiminde yapılıp, kışın yiyecek olarak saklanırdı. 1985 yılından itibaren üretimi her aya yaymaya çalıştık. Bugün artık sektör haline gelmeye başladı.
Yıllık üretim kapasitesi üretim 800 ton civarındadır
     Gümüşhane’de yıllık üretim kapasitesi vasati üretim 800 ton civarındadır. Yöre pestil olarak ise yıllık üretimimiz 80–100 ton civarındadır. Şimdi hammadde ile ilgili sıkıntımız vardır. Bu sektörün temel hammaddesi dut ve cevizdir. Fındığı yakın ilimiz Giresun’dan temin ediyoruz. İlimizdeki cevizler 1918 yılında Ruslar ve Rumlar tarafından dikilmiş cevizlerdir. Ceviz üretiminden mevcut toprak yapısının uyumsuzluğundan dolayı verim alınamamaktadır. Ancak çevre illerden aldığımız ceviz ve dutla üretimimizi sürdürüyoruz. Pestil çok özel bir üründür. Yıkanmadan, pişirlmeden yenen bir üründür. Tüketecilerin bu konuda çok dikkat etmemeleri gerekir. Üretici ve tüketicilerin sağlıklı ve hijyenik olmasına dikkat etmesi gerekir. Pestilin tadının ve kalitesinin bozulmadan devam etmesi gerekir. Çevre illerde pestil yapılıyor ama Gümüşhane pestille tescillendi. Dut pestili Gümüşhane ile özdeşleşmiştir.
İlimizin tanıtımına ve iş istihdamına destek vermekteyiz
     Böylece ilimizin tanıtımına ve iş istihdamına destek vermekteyiz. Türkiye genelinde illerin % 60’ında bayilerimiz vardır. Gümüşhane’de ciddi manada 4–5 üretim yapan firma vardır. Bu firmalar birbirine yakın üretim yapıyorlar. Gurbetçilerimiz sayesinde Almanya ve Fransa’ya gitmektedir. İnsan ne yediğini biliyor diye bir sloganımız vardır. Pestilin içindeki muhteviyatı değiştirmeden devam ettirmemiz gerekir. Her ilin yöresel bir ürünü vardır. Güümşhane’de pestiliyle ün kazanmıştır. Bu kaliteyi bozamadan geleceğe yürümek gerekir. Bütün tüketicilere, bizi okuyan herkese teşekkür ederiz.”
 

Amasya esnafından örnek uygulama

0
Haber: İlker ÇAKAN
    Amasya il merkezinde bulunan Kocacık Çarşısı esnafı kendi aralarında işbirliği yaparak, çarşıda bulunan Saraçhane Camiinde her Cuma günü namaz çıkışında vatandaşlara geleneksel olarak semaver çayı ve yiyecek ikramı yapıyor. Bizzat çarşı esnafının yaptığı bu uygulama Amasya halkının takdirinin kazandı.




Bu sayfa hakkındaki yorumlar:
Yorumu gönderen: züleyha, 21.11.2008 11:37:04:
amasya gibi memleket varmı bitane daha

Yorumu gönderen: PABUÇ AYAKKABI, 19.08.2008 17:48:30:
AMASYA MIZA BEKLİYORUZ

Tuncay Okutanın albümü çıkıyor

0
Haber: İlker ÇAKAN
       Türk halk müziğinde kendine özgü tarzıyla, farklı ve yenilikçi tavrı ile yer edinen okutan, 2. stüdyo albümü “Benmi İstedim’i” Şahin Özer yayınlamaya hazırlanıyor. “Ben mi istedim”albümü, Şahin Özer prodüktörlüğünde 1 yılda hazırlandı. 12 şarkının yer aldığı albümde, yöresel eserler de yer aldı. Ben mi istedim in ilk klip şarkısı “Yar Anlasana” türküsüne çekilecek, elektro bağlama ile icra edilen eser nağmeli solo melodisi ile dikkat çekiyor.
      Tuncay okutan “Benmi istedim” de yaşanan aşkı ve yalnızlığı anlatıyor. Okutan her zamanki samimi tavrıyla kendi hikâyelerini ve aynası olduğu hikâyeleri anlatmaya devam edeceğini de belirtiyor. “Benmi istedim” önümüzdeki günlerde tüm müzik marketlerde satışa sunulacak.
       Sanat hayatına İstanbul da devam eden Tuncay okutan İstanbul’un parlayan yıldızı oldu. son bir yıldır İstanbul un en önemli mekanların konserler veren okutan 4 ay da 35 konser vererek en çok konsere giden sanatçı oldu. 2,albüm çalışmalarını bitiren okutan sanat adına kalıcı eserler bırakmak yolunda ilerliyor. Konserleri hınca hınç dolu.Tarihi mekânlar ve çeşitli halk meydanların da konserler veren okutan repertuarında halk müziğinin seçkin eserlerine yer veriyor.
 
 
 
error: Content is protected !!