Perşembe, Kasım 21, 2024
tr
Ana Sayfa ODA - BORSA - SENDİKA BAŞKANLARI Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün: Türkiye'de işler iyiye gitmiyor?

Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün: Türkiye’de işler iyiye gitmiyor?

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
   Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün; Türkiye’nin geleceğine yön veren fikirleri ve ekonomi ile ilgili görüşleri nedeniyle Türkiye kamuoyunda zirveye oturmuş ve her kesimin takdirini almış, ülkenin sorunlarını ve çözüm yollarını kamuoyu ile paylaşan ender bir kişiliğe sahiptir.Bu yüzden sunduğu her görüş ve öneriler de herkesin dikkatini çekmektedir. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, Türkiye vitrini konulu aşağıdaki sorularla yaptığımız röportajda şunları söyledi;
Türkiye ekonomisinin geldiği nokta nedir ?
   Türkiye’de işler maalesef iyiye gitmiyor.Esnaf zararına satışla günü kurtarmaya çalışıyor.. İşten çıkartmalar anormal boyutlarda fazlalaştı.İşsizlik tarihi rekorlar kırıyor. Öyle ki, artık en yetkili konumda bulunan kişiler dahi oğluna ve kızına iş arar hale geldi. Şablon, hükümetin çizdiği pembe tabloya uymuyor.
Hergün onlarca şirket kapısına kilit vuruyor
   Şu an piyasalar ölü durumda. Anketler yaptırıyoruz durumlarını öğrenmek için. Çıkan sonuçlardan kaygı duyuyoruz. Hemen her gün onlarca şirket kapısına kepenk vuruyor. Bunlar abartı değil, gerçekler. Türkiye rekor büyümeler yaşıyor ancak, bu büyüme piyasalara yansımıyor. Dış piyasalara yönelik üretim ve satış yapan sektörler nispeten büyürken, iç piyasaya satış yapan firmalar batma noktasına geldi. Türkiye üretime değil dış borca dayalı büyüme modelini benimsediği için piyasalarda yeterli gelişme sağlanamadı. Türkiye’nin sorunu “benim politikalarımı uygulayacaksın” diyen IMF.. IMF’nin dayattığı program da bu. Halbuki Türkiye üretime dayalı bir “milli program” yapmak zorunda… Bunu gerçekleştirmediğimiz sürece ne kriz riskini azaltabiliriz ne de özel sektörü ayağa kaldırabiliriz.
Cehennemi süsleyip “Cennet ” diye yutturuyorlar
   Cehennemi süsleyip “cennet” diye yutturuyorlar. İş aleminin, en azından Türkiye’nin en büyük meslek kuruluşlarından birisi olan Odamız için, sorun bu..Yapılmasın gereken IMF’ye “güle güle” denilmesi ve çözümün kendi içimizde aranmasıdır. Aksi halde bize rahat yok.
Seçim süreci ve siyasi yapılanmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
   Türkiye kamu oyunun da baskısıyla bir erken seçim sürecine girdi. Aslında buna erken seçim demek ne kadar doğru, tartışılır. Neticede seçimler birkaç ay öne alınmış oldu. Her şeye rağmen, sıkışan siyasete yeniden yol vermek için önemli bir dönemeç..Türkiye bundan sonraki 4 yılını idare edecek hükümeti seçecek.
Kavga ve çekişmeler herkesi canından bezdirdi
   Umarım en doğru karar verilir. Halkımız gerginlikten uzak, her alanda uzlaşının hakim kılındığı ve sıkıntıların sona erdirileceğine dair bir “inanç”ın benliklere yerleştiği bir dönemi arzuluyor. Bitip tükenmez kavga ve çekişmeler herkesi canından bezdirdi.. Dünya bugün nano teknoloji ile uğraşırken Türkiye’nin hala kısır çekişmeler içerisinde boğuşması hoş değil…Bu sağlıksız yapıyı süratle değiştirip, ülkeyi çağdaş uygarlıklar seviyesine taşıyacak, bilgi, birikim, azim ve kararlılığa sahip kadroların işbaşına getirilmesi ve muhtemel kayıp yılların en aza indirilmesi şart.
Yetersiz kalan kadroları tasfiye etmelidir
   Türkiye, iç ve dış sorunlarla boğuşan ancak, bu sorunlarla başa çıkmada yetersiz kalan kadroları tasfiye etmelidir. Seçim bunun için bir fırsattır ve atılacak her oyun ne kadar değerli olduğu unutulmamalıdır. Türk siyasetindeki çok parçalı yapının birkaç parçaya indirilmesi ve hemen hemen aynı görüşü paylaşanların asgari müşterekte birleşmelerini son derece önemsiyorum.
Parçalı yapı engel teşkil ediyor
   Parçalı yapı seçmen iradesinin parlamentoya sağlıklı yansıması önünde engel teşkil ediyor. Bu bağlamda merkez sol ve merkez sağda yaşanan birleşmelerin çok önemli olduğuna inanıyorum.Yaşanan bu güç birlikteliğinin ülkeye büyük yarar sağlayacağı aşikardır.
Yabancı sermayenin ülkemiz ekonomisine olumlu ve olumsuz katkıları nelerdir?
   Türkiye’de sermaye piyasaları giderek gelişiyor. Hatta o kadar hızlı gelişiyor ki, sanırım dünyada en hızlı gelişen piyasa olarak ilk sıralarda yer alıyor. İMKB yeni bir yatırım aracı olarak insanlara birçok fırsatları sunmuş ve sunmaktadır. Ancak birçok bağımsız kuruluşta olduğu gibi İMKB’de bu dönemde erozyona uğratıldı…
İMKB’nin % 70’i yabancıların eline geçti
   İMKB’nin %70’i yabancıların eline geçti…Ülkenin kıt kaynaklarını yabancılar yiyor. Çok sayıda şirket Türkiye’ye yatırıma değil sömürmeye geliyor. Bundan büyük rahatsızlık duyuyoruz. Bu nasıl bir stratejidir, bu nasıl bir ekonomi yönetimidir anlaşılır gibi değil…İMKB’de yabancıların payı 45 milyar dolar civarında…En ufak bir krizde ülkeyi terk eden yabancı sermayenin, olası bir kriz ihtimalinde parasını çekmesi durumunda İMKB çöker…Bugün İMKB’de inisiyatif tamamıyla yabancıların eline geçmiştir. Borsaya istedikleri gibi yön vermekte bildikleri gibi at oynatmaktadırlar… Dünyanın hiçbir borsasında böyle bir durumu görmeniz mümkün değil.. İMKB 100 endeksini isterlerse düşürmekte isterlerse artırmaktadırlar. Türkiye’de birçok değerlendirme borsaya bakılarak yapıldığı için, siyasi durumu da bir noktada tayin etmektedirler…
Türkiye bunları hiç hak etmiyor
   Yazık..Türkiye bunları hiç hak etmiyor.Şimdi bazı kuruluşlar yok pahasına yabancılara satılıyor. Buradaki mantık, “ben yiyemedim sen ye” dir. Biz prensip olarak özelleştirmeye karşı değiliz. Ancak özelleştirilen kuruluşların yabancılara satılmasından rahatsızlık duyuyoruz. Yabancı sermayenin özelleştirilen kuruluşlara ortak olarak girmesinde sakınca olmamakla beraber “hakim ortak” sıfatını alması doğru değildir.
Vurguncu yabancı sermayenin karşısındayız
   Bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum. Biz yabancı sermayeye karşı değiliz. Tam tersine yatırımcı sermayenin ülkemizin kalkınabilmesi açısından şart olduğuna inanıyoruz.Ancak ülkeyi sömürmeye gelen , vurgun peşindeki yabancı sermayenin kesin karşısındayız.
İstihdam bürosunu neden kurdunuz? 
   İşsizlik, Türkiye’nin en büyük sorunudur. Rekor düzeylere tırmanan işsizlik, yaygınlaşan yoksulluğa ve toplumsal bunalıma dönüşmüştür. Ekonomideki büyüme halka yansımamakta, yoksullaşma ve eşitsizlikler artmakta, gelir dağılımı uçurumu daha da derinleşmektedir.
Ekonomideki büyümenin sağlıksız olduğunun kanıtı son yıllarda hem istihdam azalması hem de işsizliğin artış gösteriyor olmasıdır.
Ankara için işsizlik Türkiye genelinin üzerindedir
   Ankara için ise işsizlik oranları Türkiye genelinin üzerindedir. 2004 yılı DİE istatistiklerine göre Ankara’daki işsizlik oranı % 13.4 olurken, eğitimli gençlerde işsizlik oranı % 30.5’e yükselmektedir. Başkent’te işsiz sayısı 150 bini aşmış durumdadır.
   Türkiye’deişsizliğin yanı sıra doğru işe doğru eleman bulma da başlı başına bir sorundur. İşverenler aradığı elemanı, işsizler ise kendi kişisel donanımlarına göre iş bulamamaktan yakınmaktadır. Türkiye İş Kurumu çok yetersizdir. Özel İstihdam Büroları da, yaptıkları işten ücret almaları nedeniyle işverenlerin direkt tercih edeceği bir yöntem olmaktan uzaktır.
İşsizlerin başvuru kaynağı olan gazete ilanları da günübirlik bir çözümdür. İşçi talebinde bulunan işverenle, işsizleri buluşturan bir havuzun oluşturulması her iki kesim için de kolaylaştırıcı bir çalışma olacaktır.
İşgücü ihtiyaçlaı ve çözüm yolları
   Bu projemizin yola çıkış amacı budur ve hedef, kentsel işgücü ihtiyaçları, olanakları ve çözüm yolları göz önünde bulundurularak, internet aracılığıyla, ATO üyesi işverenlerin eleman ihtiyaçlarını gidermek ve Ankara’daki işsiz vatandaşların iş bulma olanaklarını artırmaktır. 
Türkiye’nin geleceğine yön veren fikirleriniz ve ekonomi ile ilgili görüşleriniz nedeniyle kamuoyunda zirveye oturmuş bir kişisiniz. Bu konuda halktan aldığınız mesaj nedir? 
Kamuoyu ATO ile Sinan Aygün’ü özdeşleştirmiştir
   Her oda, dernek ya da benzeri sivil toplum örgütleri genellikle başkanları ile anılır. Bundan dolayı diğer kurumlar ve başkanlarına yaptığı gibi kamuoyu, ATO ile Sinan Aygün’ü özdeşleştirmiştir. Aslında doğru bir yaklaşımdır bu.. Kurumu temsil ve ilzama yetkili kişi başkandır. Dolayısıyla kurum zaman zaman başkanın ismi ile de anılır. Ankara Ticaret Odası etkin bir kuruluştur. Bu etkinliği daha da yukarılara taşıyacaktır. En önemlisi tüm sivil toplum kuruluşlarının etkin olmalarını hedeflemektedir.Demokrasinin tam anlamıyla yerleştiği batı ülkelerinde, sivil toplum örgütleri amaçlarına uygun şekilde hareket edebilmektedir.
Sivil toplum örgütlerinin bir takım sorunları var
   Biz de ise sivil toplum örgütlerinin taşıdığı amacı tam olarak yerine getirebilmede bir takım sorunları vardır. Bunun aşılabilmesi için sivil toplum örgütlerinin bir ikbal yeri değil bir hizmet yeri olduğu anlayışının yerleştirilmesi gerekir. İkinci olarak, batılı ülkelerde çok yoğun olan ,ülkenin ekonomik, sosyal kalkınmasında baş rollerden birisini oynayan, halkı ülke geleceğinde inisiyatif almaya zorlayan ve vatandaşın yönetimde daha aktif bir konum üstlenmesini teşvik eden sivil toplum örgütlerinin ülkemizde de sayıca çoğalmasıdır.   ATO’nun bundan böyle yürütmüş olduğu politikalarda sivil örgütlenmeye daha fazla destek çıkacak ve teşvik edecek faaliyetlerde bulunmasını istiyorum.
Siyasete atılmayı düşünüyormusunuz?
    Bu konuda yakında açıklama yapacağım için burada herhangi bir şey söylemek istemiyorum.
Türkiye’nin siyasi geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halkın siyasilere bakışı nedir?
Oy kaygısıyla hareket eden siyaset
   Yıllar boyunca siyaset doğruların yanısıra büyük yanlışların altına da imza atmış ve Türkiye içinden çıkamadığı buhranlara sürüklenmiştir. Oy kaygısıyla hareket eden siyaset, iktidara sahip olabilmek ya da koruyabilmek adına, popülist yaklaşımlarla koltuk mücadelesi verirken, halkın sosyal ya da ekonomik yaşamında kısa süreli iyileşmeler sağlayacak vaadlerde bulunmayı ihmal etmemiş, ancak bu vaadlerin orta ve uzun vadede ülkeye vereceği zararları dikkate almamıştır.
Krizlerin çoğu siyasi menfaat arayışları
   Nitekim Türkiye’nin yaşadığı krizlerin bir çoğu, siyasi menfaat arayışlarının sonucu ortaya çıkmıştır.Kısaca , siyaset ülkeyi iyi yönetememiştir.Türkiye’de bir yönetim sorunu olduğu gerçeği artık herkes tarafından kabul görmektedir.Siyasi ve ekonomik olarak iyi yönetilemeyen Türkiye’nin , kısa süre içerisinde bu sorununu atlatması ve her alanda atılımı yakalayabilecek anlayış ile hareket etmesi bir gerekliliktir ancak, bu gerekliliğe yanıt verecek aktörler ne yazık ki karşımızda yok.
İyi yönetimden belirsizlikler var
   Gerek iktidar gerekse diğer partilerin , “iyi yönetimden” ne anladığı ya da soruna nasıl çözüm getireceği noktasında belirsizlikler var. Hepimiz uzun zamandan bu yana; başta cumhurbaşkanları olmak üzere, başbakan , bakan ve siyasi parti genel başkanlarından , ülkede bir yönetim sorunu olduğunu duyuyoruz ancak, çözüm noktasında atılan tek bir adım dahi yok.
Parti liderlerinin söyledikleri TBMM’deki konumuna göre değişiyor
   Parti liderlerinin söyledikleri ile yaptıkları, TBMM’deki konumuna göre değişiyor.Muhalefette başka, iktidarda bir başka.. Bakınız, dünya hızla değişmektedir. Bu değişim ekonomiden siyasete, devlet yönetiminden şirket yönetimine, teknolojiden ülkelere kadar her alanı kapsamaktadır. Bu sürece ayak uyduramayan ülkelerin saha dışında kalması da kaçınılmazdır. Değişimin birinci dinamiği ulusun kendi kendini yönetebilir olmasıdır.Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk döneminde yürütülen ve ülkeye her alanda büyük ivme kazandıran politikaları terk ederek, büyük devletlerin vesayetini kabul eder bir anlayışla hareket etmeye başladığından beri ,ülkede krizlerin ardı arkası kesilmemiştir.
Kuruluştaki atılım bir daha asla gerçekleşmemiştir
   Atatürk’ün sadece siyasi değil askeri, ekonomik ve kültürel bağımsızlık anlayışı terk edilmiş ve Türkiye, küresel güçlerin baskı ve telkinlerine yenik düşmüştür.Savunmadan ekonomiye hemen her alanda yönetim, kendi öz benliğimiz yerine yabancıların önerileri doğrultunda şekillendirilmiş ve Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarında gösterdiği atılımı bir daha asla gerçekleştirememiştir.
Türkiye’nin sorunu kendi dinamikleri tarafından yönetilmemesi
   Hemen herkes tarafından kabul gören gerçek , Türkiye’de yapısal anlamda atılacak çok adım, yapılacak çok iş olduğudur. Türkiye’nin dünya sahnesinde iyi bir konum almasını sağlayacak kamu yöneticilerinin ve siyasi partilerin, bu değişimi gerçekleştirecek iradeye ne ölçüde sahip olduğu konusunda şüphelerim var. Türkiye kendi öz varlıkları ile, yeni dünya düzenine uyum noktasında belirleyici bir rol üstlenmek zorundadır.Kurumların değil bireylerin ön plana çıktığı, teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği bir dönemde, halen eski alışkanlık, yönetim, sistem ve yaklaşımlar ile başarı sağlamak mümkün değildir.
Sorun, Türkiye’nin kendi dinamikleri tarafından yönetilememesinden kaynaklanmaktadır.  
Tam bağımsızlık…Bağımsız yönetim anlayışı
   Görülen odur ki, ülkemiz kendi geleceğini tayin noktasında ulusal inisiyatif kullanamamaktadır.AB,ABD ve bunlara bağlı kuruluşlar olan IMF, Dünya Bankası gibi ülke ve kurumların istek ve talepleri, halkın istek ve taleplerine tercih edilmektedir. En önemlisi, Türkiye kendi kendini idareden yoksun bir ülke olarak algılanmaktadır. Türkiye’nin bu kıskaçtan kurtulması ve kendi iradesi ile dünya sahnesinde etkin bir rol üstlenebilmesinin yolunu yıllar önce Mustafa Kemal Atatürk ortaya koymuştur:Tam bağımsızlık…Bağımsız yönetim anlayışı ile kendimizi bu cendereden kurtarmak zorundayız. Geçmişinde dünyayı yönetmiş birçok imparatorluğun mirasına sahip Türkiye’nin, kendi geleceğini tayin etme noktasında, yönetim olarak en ufak bir sıkıntısı olmamalıdır. 
   Bakınız;Türkiye iç enerjisinden yeterince istifade edemiyor. Enerjisini sürtüşme, menfaat kavgası ve bunalım siyasetine harcıyor. Türk insanı kendi kaderine terk edilmişlik duygusu içerisinde olup biteni hayret ve üzüntü ile izliyor.
   İplerin dış güçlerinin elinde olması, sorunların çözüm adresi olarak hakim güçlere yönelimi zorunlu kılıyor. Eğitimden, sosyal haklara, adaletten, yolsuzlukların önlenmesine, eşit paylaşımdan, siyasette temsile kadar hemen her hususta Türk insanı kendi yöneticisinden ziyade dış güçlerden medet umar bir noktaya gelmiştir. Türkiye’deki yasalar, düzenlemeler hep dışarıdan ithal edilmekte ve ülke gerçekleri göz önüne alınarak, kendi yapı ve anlayışımıza uygun kanun dahi çıkartılamamaktadır.
Türkiye’yi getirdiği nokta, mandacılıktır
   Teslimiyetçi bir anlayış ve kendine güvensizlik en ufak hücrelere kadar işlemiştir. Bu yönetim anlayışının Türkiye’yi getirdiği nokta, mandacılıktır. Bugün halkın AB üyeliğini destekler konumda olmasının altında yatan gerçek; ortada bir sorun varsa bunu çözmek için yöneticilerin hiçbir şey yapmayacağı ancak dış baskılar ile halledilebileceğidir. Bu durum, yönetime olan güvensizliği daha da artırmakta ve çözümü bir o kadar daha zorlaştırmaktadır.
Türkiye’nin yapması gereken, mandacı zihniyetlerin terk edilerek, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesine uygun bir yönetim anlayışının hakim kılınmasıdır.
Devlet, kendisini ekonomik yatırımlardan tümüyle soyutlayan anlayışı terk etmelidir. Bağımsız mali , ekonomik ve siyasal politika uygulayacak yönetim yapısını süratle oluşturmalı, mümkün olan ölçüde kendi öz kaynaklarına dayalı bir kalkınma politikası belirlemelidir.Her alanda ulusal siyasetini , en geniş konsensüsle oluşturmalı ve bu siyasetten taviz vermemelidir.
Dilde kirliliğin ve yabancı eğitimin önüne geçmelidir
   Özellikle millet olmanın en önemli kriterlerinden olan dilde kirliliğin ve yabancı eğitimin önüne geçmelidir. Unutmayalım ki, sürekli başkalarına ihtiyaç duyarak yaşamak köleliği getirir halbuki Türk milleti, esarete boyun eğmeyecek yapıda ve karakterdedir. Kendi başımıza yapabileceklerimizi başkalarına havale etmek, büyük devlete yakışır bir tavır değildir. Türkiye biran önce IMF ve benzeri kuruluşlara kapıyı göstermeli, ulusal bir mutabakat ile uygulamaya konulacak milli bir ekonomik program ile yoluna devam etmelidir.”
 

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

SON HABERLER

Ticaret Bakanlığı’nın; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimleri

Ticaret Bakanlığı; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimlerine başladı.Ticaret Bakanlığı’nın konuya ilişkin yazılı açıklaması şöyledir; “Perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlere ait fiyat etiketleri,...

Gürcistan-Acara “Gandagana” Festivali

Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Başkenti Batum’da Avrupa Meyanında 22-23 Kasım tarihleri arasında “Gandagana" Festivali düzenlenecektir. İki gün boyunca Acara köylerinin varlığı ve yaşamı misafirlerin önünde...

Erdoğan Hristodulidis görüşmesi

Evvelki hafta Macaristan'ın Budapeşte şehrinde düzenlenen Avrupa Politik Topluluğu Zirvesinde,Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü iddiaları Kıbrıs Rum...

SON YORUMLAR

error: Content is protected !!