Cuma, Aralık 19, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 290

Dinle küçük adam

0

  İnsanın insanla savaşı, insanoğlunun var oluşu kadar eski… Tarihin ilk çağlarından kalan ve şimdilerde müzelerde sergilenen silah kalıntılarının sadece hayvan avlamak için kullanılmadığını biliyoruz… İnsanoğlu içindeki nefretle var oldu. Ve hep o nefret yönlendirdi onu…

  Yukarıda yazdıklarımı çok mu iddialı buldunuz?…Yoksa siz de hayata “sevgi kelebeği” formatında bakanlardan mısınız?…Bir gün sevginin mutlak kazanacağına ve yer yüzüne sevginin hakim olacağından ,koşulsuz olarak evrensel barış geleceğine inananlardan mısınız?!

  Tüm bunlar birer temenniden öteye geçmedi ve ne yazık ki geçmeyecek…

   Neden mi?…

   İçinde sakladığın o nefret yüzünden… Şimdi sana bir soru, yüksek sesle cevaplandırmana ya da cevabını bir yerlere bildirmene lüzum yok, bu soruya direkt vicdanınla cevap vermeni istiyorum…

   Tam şu anda, ölümüne nefret ettiğin kaç kişi var hayatında?

   Adını dahi duymaya tahammül edemediğin, varlığını bilmekten büyük nefret duyduğun, her hali, her davranışı, ettiği her laf seni çileden çıkartan…

  Tam şu anda yüzde yüz ölmesini istediğin kaç kişi var?..

  Seni nefretinle baş başa bırakıyorum…

  Biliyorum ki sen nefret etmekte, içinde biriken bu ağudan dolayı kendini kesinlikle haklı hissediyorsun, sen hiçbir şeyin sorumlusu değilsin… Etrafında olan kötü şeylerin sorumlusu kesinlikle sen değilsin… Aslında sen nefret etmiyorsun, seni nefret etmeye zorluyorlar… Aslında sen bir sevgi kelebeğisin, sessiz sakin mülayim bir kişiliğin var ama seni kızdırıp çileden çıkartıyorlar…

  Senin ilkelerin var, kuralların var…

  Kural 1:Sen Her zaman haklısın!

  Kural 2: Senin haksız olduğun zamanlar da olabilir!

  Kural 3: İkinci kuralın gerçekleşmesi durumunda “Kural 2″ geçerlidir!

  Görüyorsun ya ben seni çok iyi anlıyorum. Herkes seni bu kadar iyi anlasa, sana karşı bu kadar anlayışlı olsa sen de kimseden nefret etmezsin. Herkes bilse ki; Dünya senin etrafında dönüyor, küçük dağları sen yaratmışsın mesela…

  Herkes sana karşı sorumlu…

  Kesinlikle haklısın, bakma sen “insan etinin insana ağır gelmişliğine” ben ve bu makaleyi okuyan herkes ve dahi Çin’deki adam da sana karşı sorumlu, sorumluluklarını yerine getirmeyenlere karşı sinirlenmen ve nefret duyman doğal(!)

  Gelelim şimdi yazının başlığına …”Dinle Küçük Adam” …

  Wilhelm Reich’in o muazzam kitabı… Ha, sen şimdi diyorsun ki; Kitap okuyacak zaman mı var, bir koşturmacadır gidiyor… Senin kitap okumana falan da lüzum yok, sen son derece zeki, entelektüel bir adamsın, her konu hakkında fikri olan ve her konu hakkında uzun uzun konuşabilen çağdaş bir filozofsun sen… Senin görüşlerinin kabullenilmemesi gibi durumu anlayabilmek ne mümkündür!

  Haklısın!..

  Haklı olduğun için de dünyaya asla barış gelmeyecek… Her çağda nefret kazanacak… Sen içindeki o kara kini gelecek nesillere miras olarak bırakacaksın… Ve senin sayende nefret, kin ve savaşlar sonsuzluktan gelip sonsuza kadar gidecek…

  Bak şimdi,ben de sinirlendirdim seni,haklısın en son ettiğin o küfrü hak ettim!!!

  Bas kalayı küçük adam!

 

Hattuşa Safranbolu’yu örnek alacak

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Karabük iline bağlı Safranbolu ilçesi, ülkemizdeki tarihi alanlara örnek olmaya devam ediyor. Çorum -Boğazkale ilçesi tarihi Hattuşa’nın, UNESCO listesine alınması dolayısıyla Safranbolu’daki uygulamaları yerinde görmek amacıyla Boğazkale Kaymakamı, Belediye Başkanı ve turizmcileri, Karabük eski Valisi ve Çorum Valisi olarak görev yapan Nurullah Çakır’ın talimatıyla Safranbolu’ya geldi.

  Konuyla ilgili görüşlerini açıklayan Safranbolu  Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy şunları söyledi; “Turizme yeni açılacak bir kentin Safranbolu’yu örnek alması güzel bir olay. Yolun başında olan Hattuşa’nın Safranbolu’nun doğrularını almaları gerektiğini dolayısıyla, gerek doğrular gerekse yapılan yanlışlıklar bütün yurttaki diğer turistik alanlarda uygulanmıştır. Yanlışlıklar bir daha tekrarlanmamalı ama yapılan doğrular sizlere yol gösterici olacaktır. Hayırlı olmasını diliyorum”

  Boğazkale Kaymakamı Murtaza Dayanç ise Safranbolu gezisi ile ilgili olarak şunları söyledi; “Ülkemizdeki örnek çalışmaların yapıldığı Safranbolu’yu yerinde görmek ve kendi adımıza dersler çıkarmak adına bize örnek olması mahiyetinde ilçeyi geziyoruz. İnşallah hayırlı olur.”

Çorum-Boğazkale Belediye Başkanı Ali Rıza Soysal’da Safranbolu gezisi ile ilgili olarakda şunları söyledi; “Safranbolu’yu Hattuşa’ya örnek gördüklerini ve Safranbolu’nun izinden devam edeceğiz”

Çin Türkiye Büyükelçisi Gong Xiaosheng’ın Safranbolu gezisi

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Çin Türkiye Büyükelçisi Gong Xiaosheng Pazar günü Karabük iline bağlı Safranbolu ilçesine gelerek  ilçede gezi yaptı. Dünya Miras Kenti Safranbolu’nun tarihi ve turistik yerlerini gezen Gong Xiaosheng Hıdırlık seyir terasında fotoğraf çekti. Safranbolu Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy, Çin Ankara Büyükelçisi Gong Xiaosheng’a hediye takdim etti.

  Büyükelçi de buna hediye ile karşılık verdi. Çin’li vatandaşların Safranbolu’ya getirilmesi konusu görüşülerek, yapılacak çalışma ve projeler hakkında bilgi paylaşımında bulunuldu.

Safranbolu’ya hayran kaldığını belirten Çin Ankara Büyükelçisi Gong Xiaosheng Xiaoshen bu gezinin gayri resmi olduğunu önümüzdeki günlerde tekrar koordineli bir ziyarette bulunacağını söyledi.

 
 
 
 

Kariyer Günleri etkinliği

0

  Ordu Üniversitesi Meslek Yüksekokulu ile Ordu İş-Kur Müdürlüğü işbirliğiyle 26-27 Mayıs tarihleri arasında Meslek Yüksekokulumuz bahçesinde gerçekleştirilen Kariyer Günleri etkinliği ile Ordu ili ve çevresindeki ticaret, hizmet ve sanayi sektörlerindeki işverenlerle bu sektörlerde çalışma fırsatı bulabilecek potansiyel iş görenleri buluşturduk.

  İşletmeler için insan kaynaklarının ne denli önemli olduğu aşikardır. Özellikle nitelikli ara elemana ne kadar ihtiyaç olduğunu Kariyer Günleri etkinliği çerçevesinde kendilerini ziyaret ettiğimiz işverenlerle yaptığımız görüşmeler sonucunda onların taleplerinden öğrenmiş olduk. Maalesef ülkemizde öylesine gariptir ki hem işsizlik var ama hem de iş arayan elemana ihtiyacı olan işverenler var. Ancak aranan elemanlar vasıfsız değil, vasıflı nitelikli elemanlar olmalı. İşverenlerle konuşmalarımızda özellikle bu konuya çok dikkat çekilmiştir.  İş arayan birçok elemanın geldiğini ancak bunların çoğunun vasıfsız kişiler olduğunu söylemişlerdir bizlere.

  İşte biz de bu çalışmamızda bu eksikliği gidermek, iş arayanlarla iş görenlerin doğru yerde bir araya gelmelerini, birbirlerini tanımalarını, anlamalarını ve birbirlerini paylaşmalarını istedik. Bu şekilde işveren iş arayanları tanıyacak, kendilerini öğrencilerimize anlatacak, ne türde bir eleman istediklerini, hangi nitelikte elemanların daha kabul göreceğini ve gerekli olan diğer nitelikleri birebir onlara anlatacak, öğrencilerimizin bu istekler doğrultusunda kendilerini daha iyi yetiştirmeleri noktasında çalışmalara yönlendirecektir.

  Kariyer günleri etkinliği çerçevesinde sanıyorum bu isteğimize ulaştık. Yapılan bu etkinlik sonucunda bazı işverenlerimizin mezun olacak öğrencilerimize istihdam imkanı sağlaması bizleri sevindirmiştir.

  Ayrıca yapılan bu etkinlik sayesinde Meslek Yüksekokulumuzun daha tanınır hale gelmesini sağlayarak öğrencilerimizin mezun olduktan sonra daha rahat iş bulmalarına imkan sağladığımıza inanıyoruz.

  Halkla ilişkiler çalışmalarının amacı bir kurumun, kişinin veya herhangi bir ürünün hedef kitleler nezdinde tanınırlığını arttırmak ve aynı zamanda olumlu imaj yüklemektir. İnsanların bilinç altında güzel izlenimler oluşturmaktır. Bunun süreklilik arzetmesi bizim kalıcılığımızı sağlayacaktır.

  Kariyer günleri etkinliği çalışmasıyla bu amacın gerçekleştiğini görebilmekteyiz. Yani kariyer günleri etkinliği aynı zamanda bir halkla ilişkiler faaliyeti olarak da algılanmalıdır. Çünkü yapılan bu etkinlik öncesi, etkinlik aşaması ve etkinlik sonrasında yapılan tüm faaliyetler bir halkla ilişkiler çalışmasıdır. Bu çalışma kapsamında birçok kurumla bir araya gelinmiş, bilgi ve deneyimler paylaşılmış, insan kaynakları bir araya getirilmiş ve hedef kitlelere ulaşılmıştır. Bir yerde tam olarak halkla ilişkiler kampanyası gerçekleştirilmiştir.

  Karadeniz Bölgesinde bir ilk olan böyle bir organizasyonun tüm illerimize yayılması bu vesileyle ülkemiz işsizlik ve istihdam sorununa bir nebze de olsa çözüm üretmesi dileğiyle…

 

Batum-Kobuleti tatilinde kalite farkı ve uygun fiyat

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan’ın Batum ve turizm kenti Kobuleti’de tatil yapmak isteyenler için kaliteli ve uygun fiyatlarla tatil fırsatı sunmak amacıyla özel gezi turları düzenlenmektedir. Ayrıca karayolu ile de Batum ve Kobuleti’de  gezi turları yapılmaktadır. Havayolu ile gelen misafirler Batum Havaalanından Audi A6 VİP araçlarla alınacak ve gezi sonrası tekrar aynı havaalanında uçağa bindirilecektir.    

  Geziler turist rehberliğinde yine bu araçlarla yapılacaktır.Üç gece ve dört günlük bir tatilin bedeli kişi başına bedeli 600 dolardır. Bu fiyata; üç gece dört yıldızlı bir otelde konaklamak, turist rehberli gezi turu, sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği dâhildir. Ancak bu fiyata yolcu bedeli ve alkollü içkiler bedeli dahil değildir. Rezervasyonlar en az bir hafta önce ve en az 4 kişilik için yapılır. Bu fiyatlar Temmuz ayı için geçerlidir.

 

İLETİŞİM ADRESİ:

E-mail: batumtur@hotmail.com

Turkuaz Hareket Lideri Ali Müfit Gürtuna: “Yol haritamız barış-birlik-bilgi “

0

Haber: İlker ÇAKAN

  İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski başkanı ve Turkuaz Hareket Lideri Ali Müfit Gürtuna’nın “Yeni Siyaset: Değişimin doğru rotası” kitabının tanıtımı, geniş katılımlı bir toplantıyla gerçekleştirildi.

  Tanıtım toplantısına akademisyenler, gazeteciler, iş dünyasından isimler ve sanatçılar katıldı. İstanbul’da düzenlenen tanıtım toplantısında Gürtuna, “neden yeni siyaset?” sorusunun cevabını verdi. Kitabı yazmaya neden gerek duyduğunu anlattı ve Türkiye’nin güncel durumuna ilişkin tespitler yaptı.
  Turkuaz Hareketi Lideri Ali Müfit Gürtuna, asıl siyasetin; bilginin, kültürün, sanatın rehberliğinde, liderlik, çözüm ve sonuç üretmek, devleti iyi yönetmek olduğunu ifade ederek  “Bu pozitif siyasettir. Bu anlamda Türkiye, her şeyi yutup tüketen, kavramların bile içini boşaltıp yok eden negatif siyaset anlayışından kurtulmalıdır” dedi.

 
                                    
                                     Turkuaz Hareket Lideri Ali Müfit Gürtuna’nın
                                  “Yeni Siyaset-Değişimin Doğru Rotası” adlı kitabı
 
  Ali Müfit Gürtuna, ”Yeni Siyaset: Değişimin Doğru Rotası” adlı kitabının tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları değerlendirerek; dış politika, iç siyaset, ekonomi ve sosyal hayatta açmazların arttığını savundu.

  Siyasetin, ayak oyunlarından ve seçim kazanmaktan ibaret olmadığını vurgulayan Ali Müfit Gürtuna, herkesin siyaset kurumuna sahip çıkması gerektiğini, siyasetten kaçmakla ülkeye ve demokrasiye sahip çıkmanın mümkün olmayacağını kaydetti.
  Ülkesine, milletine, tarihine ve coğrafyasına âşık bir kişi olduğunu dile getiren Gürtuna, Türk siyasetine kitap çalışmasıyla katkı sunmak istediğini söyledi.

  Ali Müfit Gürtuna, ”Olaya iktidar veya muhalefet olsun, herhangi bir parti karşıtlığı veya taraftarlığı şeklinde yaklaşmadık. Peşin hükümle, kişisel ön yargılarla hareket etmedik. Somut program ve projeler ortaya koymaya çalıştık. Kitabı, hangi görüşten olursa olsun tüm Türkiye’nin istifadesine sunuyoruz” diye konuştu. Eski siyasetten şikâyetleri bulunduğunu anlatan Gürtuna, konuşmasını şöyle sürdürdü:

Kötü yönetimin alternatif maliyeti
  ‘Kötü yönetimin alternatif maliyeti, yani pasif zararı genelde görülmez ve bedelini de halk öder. Türkiye’nin iyi yönetilmesinin birlikte yönetmekten geçtiğinin farkında olmalıyız. Son zamanlarda özellikle Anayasa değişikliği sebebiyle sıkça gündeme gelen adalet felsefesi, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, yargının bağımsızlığı gibi kavramlara ve sistemin nasıl çalışacağına açıklık getirmeye çalıştık.”

5 bin yıllık ordumuzun silah revizyonunu 60 yıllık İsrail’e yaptırıyoruz!
  Turkuaz  Hareket Lideri Ali Müfit Gürtuna , 21. yüzyılın acımasız rekabet ortamında gerektiği gibi yaşamanın bütün şartlarının hazırlanması gerektiğinin altını çizerek, ”Son olaylar vesilesiyle İsrail ile ilgili çok hamasi sözler dinledik. Sonuç bir milim değişmedi, değişmez. Neden? ‘5 bin yıllık ordu milletiz’ diyoruz, silahlarımızın reorganizasyonunu 60 yıllık İsrail’e yaptırıyoruz. ‘Kaç bin yıllık tarım toplumuyuz’ diyoruz, topraklarımızın kalitesini 60 yıllık İsrail’e ölçtürüyoruz. Tohumumuzu çöl İsrail’den alıyoruz” şeklinde konuştu. “Yeni Siyaset” kitabında birçok program ve projenin açıklamasını yaptıklarını aktaran Gürtuna, bununla ilgili birkaç örnek verdi.

 
                                    
                                        Turkuaz Hareket Lideri Ali Müfit Gürtuna 
                                        “Yeni Siyaset-Değişimin Doğru Rotası”
                                                    adlı kitabını imzalarken
Yol haritamız “3B”

   Ali Müfit Gürtuna konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yol Haritamız ‘3B’ diye özetlediğimiz ‘Barış-Birlik-Bilgi’ ekseninde seyretmelidir. Bu çerçevede köklü değişimler gerçekleştirebileceğimizi; güç, zenginlik ve uygarlık oluşturabileceğimizi ifade etmeye çalıştık.

Ya iyi bir çıkış, ya kötü bir batış.

   Doğru algılamamız gereken yeni bir dünya var ve bu dünya bizi global bir kavşağa sürüklüyor. Tercihlerimiz geleceğimizi belirleyecek: Ya iyi bir çıkış, ya kötü bir batış.

  Küresel değişkenlerin ince ayarında, ulusal güvenlik kavramını yeniden ele alırken, aktif caydırıcılık ve nitelikli büyüklük için güçlü Türkiye’nin nasıl inşa edilebileceğini araştırıyoruz. Bu konunun önemi son ‘Marmara Gemisi Olayı’nda açıkça görüldü.

Yerel-Milli-Küresel kavramlarının oluşturduğu paradoksu nasıl aşacağız? Bu yaklaşım içinde yeni siyaset kurucu iç politikaları nasıl geliştirilmelidir? Yöneten Türkiye’yi inşa etmenin vazgeçilmezleri nelerdir? 200 yıldır süregelen değişim sürecini hangi noktalara taşıyacağız? Eksenimiz ne olacak? Sorularının cevabını kitabımızda cevaplamaya çalışıyoruz.

Diğer yandan; Türkiye’nin iyi yönetilmesinin; birlikte yönetmekten geçtiğinin farkında olmalıyız. Kendi doğrularını topluma dayatmanın acı faturaları siyasi tarihimizin hafızasındadır.

Yeni bir siyasal sözleşmeyi teklif ediyoruz  

  Son zamanlarda özellikle Anayasa değişikliği sebebiyle sıkça gündeme gelen, adalet felsefesi, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, yargının bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı gibi kavramlara ve sistemin nasıl çalıştığına açıklık kazandırmaya gayret ettik.

Kamu yönetimi ve Anayasal haklar konusunda bütünleştirici ve özgürleştirici siyaset yaklaşımı olarak yeni bir siyasal sözleşmeyi teklif ediyoruz. Yeni siyasetin iktisadı, üreten Türkiye’nin inşası, tüketim ekonomisi ıslahı üzerine kurguludur.

Üretimde katma değer esastır

  5T atılımı ve açılımı önceliklidir. Teknoloji, tarım, tekstil, turizm ve ticaret, bilime dayalı organize ve nitelikli tarım, hayvancılık, ticaret, endüstri bölgeleri oluşturulmasını teklif ediyoruz. Açılımlarını ortaya koyuyoruz. Üretimde katma değer esastır. Eğitim, ARGE, finans sistemi, üretim için seferber edilmelidir. Küresel bir Pazar ağı ile de desteklenmelidir. İthal ikameliği değil ihraç esaslı bir düzen kurulmalıdır. Bunların tarifini yapıyoruz.

Üretimi ve üreticiyi kurutan bu ters düzen kökünden değişmelidir

  Yeni siyasetin anlayışı olarak, aktif sosyal devlet kavramını teklif ve tarif ediyoruz.

Ayrıca, sosyal alanının korunması, sivil alanın güçlenmesi, kamu denetiminin arttırılması bağlamında yeni bir tecrübe olarak, sosyal liberal vizyonu ortaya koyuyoruz. Üreten, ürettiğini hakça paylaşan, yeteneklere ve teşebbüse özgür ortamda fırsat yaratan bir yaklaşım…

Kültürün iktidarı

  Yeni Siyaset anlayışı, etik ve estetik değerlerin kurucu yol göstericiliğine inanır. Bir medeniyet ufku taşır. Özgür iletişim, yüksek kültür, derin hoşgörü, inceltilmiş estetik gibi kavramları önemser. Yeni Siyaset’e göre ‘’Kültürün iktidarı” ancak sanat ve bilimin sütunları üzerinde yükselebilir. En sonunda ve en önemli konu olarak; başarmak ve arzu edilen hedefe ulaşabilmek için gerekli olan hoşgörülü bir dirayetli liderlik nasıl olmalıdır, yöneten akıl ve proaktif önderlik nasıl oluşturulmalıdır? Sorularına kitabımızda cevap ve çözüm aranmaktadır.”

Yeni bir parti mi?
  Ali Müfit Gürtuna, ”Yeni bir parti mi?” sorusunun akla gelebileceğini tahmin ettiğini belirterek, ”İhtiyaç olan yeni bir parti değil, yeni fikirler, yeni projeler, yani yeni siyaset. Bunun için mevcut kadroların tasfiyesi gerekmez. Eldeki enstrümanlarla bir orkestra yapmak mecburiyetindeyiz. Önemli olan yeni tarz siyaset için toplumsal bir talep ve politik bir iklim oluşturabilmektir. Yeni tarz siyaset, hamasetle husumet arasına sıkışmış Türkiye’mizde çözüm ve çıkış yollarını ortaya koyar” diye konuştu.

 Turkuaz Hareket Lideri Ali Müfit Gürtuna, konuşmasının ardından konuklarıyla bir süre sohbet etti. Toplantıda davetlilere Ali Müfit Gürtuna’nın imzalı kitabı dağıtıldı. Türkiye`nin her bölgesinde kitapçılarda okuyucularla buluşan kitap, eski siyaset olarak tanımladığı üslup, tarz ve yöntemleri eleştiriyor, bunun yerine Türkiye’nin yeni bir vizyonla yeniden yola çıkması gerektiğini savunuyor.

 

ÖSY sınavı yetenek eksenine göre yapılmalıdır

0

  Üniversiteler de bir taraftan mezun ettiği öğrencilerinin kaliteli eğitimi ve işsizliğini, diğer taraftan yeni üniversiteye girmek isteyen liseli gençlerin ne tür yetenek ve bilgi donanımına sahip olması gerektiğini konuşulurken. Ülkemiz genç nüfusunun eğitim talebi ve buna bağlı olarak yaşanan eğitimli işsizler ordusu diğer taraftan aranan nitelikli, eğitimli insan ihtiyacı paradoksu her yıl sınav gerçeği ile yüzleşmektedir. Ancak her yıl tekrarlanan soruna çözüm önerileri getirilmediği için sorun katlanarak büyüyor.
Üniversiteye giriş sınavı bilgi ölçme yerine, genel yeteneği ölçmeyi sağlamalı
  Öğretim üyesi olarak edindiğim gözlemler ve değişik üniversitelerden hocalarımdan aldığım izlenimler, öğrencilerin üniversite derslerini anlamakta zorlandıkları yönündedir. Çocukların soyut düşünme, analitik bakma, çözümleme ve dönüştürmede zorluk yaşadıklarını görüyoruz. Bu bağlamda öğrencilerin aldığı puanların sıralamasına baktığımızda çoğu öğrencinin gerçek anlamda yeterince temel bilimleri kavramdan üniversiteye geldiği belirtiyor. Fizik bölümünde değer verdiğim duyarlı bir hocamın anlattığı örnek, fizik bölümündeki bir öğrencisi “hocam tek fizik sorusu yapmadan fizik bölümüne gidim” ifadesi içler acısı bir durum. Hoca diyor ki “bu öğrenciye nasıl fizik öğretirim ve nasıl fizik bölümü mezunu yaparım”. En Son YÖK başkanının basına yansıyan basit bir matematik işleminin 600 bin sınava giren aday tarafından yapılmadığı demeci ayrıca düşündürücü. Bu örnekler her halde dünyanın bir başka ülkesinde yaşanmaz. Gelinen durum bizlere yeniden orta öğretimin kalitesinin sorgulanmasını istiyor.
Nasıl bir eğitim ve nasıl bir öğrenci istiyoruz?
  Ancak ne yazık ki ülkenin bir numaralı sorunu olan eğitimin niteliği ve toplumun geleceği olan yetişmiş insan yetiştirme sürecinde yaşanan bu çıkmaz konusunda hiçbir üniversitemizden resmi düzeyde bir talep gelmiyor. Eğitimi bütünsel gören ve derslerinde öğrencileri analitik gözle inceleyen hocalarımız öğrencilerin yetersizliğini, konuları kavramadaki eksikliğini, yazma becerilerinin eksikliğini hep konuşuyoruz. Çünkü alt yapısı gelişmemiş, yetenlerinden çok ezbere bilgi ile sınavı kazanan öğrencilere üniversitelik bilimi, felsefi tartışma, mesleki bilgi beceriyi kazandıracak olan hocalardır. Fakat üniversitelerimiz YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde ne tür öğrenci istediklerini belirtmiyorlar. Her yıl kontenjanlar artırılıyor ancak kimse demiyor ki “iyi de bu çocuklar üniversiteyi okuyabilecek düzeyde midir?” Herkes benim çocuğum üniversiteye girsin ne olursa olsun diyor. Üniversite bittikten sonrada iş aranıyor. Bu sefer işe nasıl aldırtabilirim arayışı başlıyor. İşsiz gençler içinden ilk sırayı yükselenler.
Üniversiteler kendi öğrencisini kendisi belirlemelidir
  Doğaldır ki bugünkü üniversite sisteminde özerk olmayan yapısı üniversitenin kendi öğrencisini seçme hakkının olmaması üniversitelerin istediği öğrenci niteliğini belirleyemiyor. Diğer taraftan yeteneği ve bilgi düzeyi üniversiteyi okumaya elverişli olmayan öğrencilerin ÖSY’ ede aldığı puan oranında sıralanması ile başlayan yerleşmede maalesef bazı birimlerde bugün minimum ALES puanı dahi almayan öğrenciler bulunmadığı için Yüksek Lisans öğrencisi yok, akademik kadroya Araştırma Görevlisi atanamıyor.
Bu durum YÖK ve Üniversiteler arası kurullarda konuşuluyor mu bilemiyorum ancak sorun çok ciddi. Eğer konuşulmuyorsa bunun biricik nedeni bana göre mevcut rektörlük seçimi ve Rektörlerin YÖK ile olan ilişkileri bir üst kurum ile iyi ilişkinin devamında yarar vardır anlayışı hakkim oluyordur.
Yetenekli öğrenci üniversiteye girebilmelidir
  ÖSYM’nin bugün en güvenilir sınavı yaptığı konusunda hiçbir şüphe yok. Gençlerimizin de zekâsından şüphem yok. Ancak ortaöğretimin bugünkü eğitim ve öğretim yapısı üniversiteyi okuyacak düzeyde bilgiyi öğrencilerimizin büyük çoğunluğuna kazandırmıyor. Ayrıca öğrenci seçme sınavı da yetenekli öğrencileri seçememektedir. Bilgi düzeyi çok iyi ölçülüyor ancak ezbere öğrenilmiş bilgi üniversitede işe yarmıyor. Mutlaka sınav öğrencinin yeteneklerini ölçecek şekilde düzenlenmelidir. Ayrıca öğrencinin doğal yeteneği yanında bilgi düzeyi ve çabası da ölçülmelidir.
  Ezbere lise eğitiminin en tipik örneği her yıl binlerce lise birincisi üniversite sınavını kazanamaz. Kazananların çoğu da ezbere derslerde başarılı olur, yorum gerektiren derslerde ise bocalandığı görülür.
  Sınavdan sınava başarı ülkenin eğitimine, bilimine teknolojinse ve ekonomisine bir katkıda bulunmuyor. Bu konuda artık çok da ısrarcı olunmaması gerekir. Ülkemizi arzu etiğimiz gelişmişlik düzeyine çıkarmak için ezberci bilgiye dayalı sistemden vazgeçip, yetenek ve liyakate dayalı yapıya kavuşturmamız gerekir.
  Doğal olarak üniversitelerin de yetenekli, gençleri iyi eğitmesi gerekir. Bunun içinde iyi alt yapı ve iyi eğitilmiş öğretim üyeleri olmalıdır.
Ne yapılabilir?
  Sınav genel yetenek ağırlıklı olmalı. Her fakülte veya bilim dalı kendisi için öğrencinin bilmesi gereken derslerden belirli soru sayısının üzerinde yapanları almalıdır. Örneğin Tıp için Fen sorularının % 90’nını yapması isteniyorsa, Mühendislik için Matematik sorularının % 90’nını yapma şartı aranabilir. Fen Fakülteleri aynı şekilde belirli bir oranın üstünde soru çözen öğrencilerin kayıt yapmasını sağlaması gerekir. Genelde üniversitelerde dersi geçmek için en az 60 ve üzerinde not almak gerekir. Üniversite sınavına giren öğrencilerinden kaç tanesi sorulan soruların % 60 ve üzerini yaptığına bakarsanız, kaç öğrencinin üniversiteyi okuyabilecek düzeyde olduğu görülecektir. Daha öncede yazmıştım kanımca bu durumda üniversiteyi okuyacak öğrenci sayısı son derece sınırlıdır.
Orta öğretimden liseye geçişte daha esnek ve

öğrenci yeteneğine uygun yönlendirme yapılmalıdır
  Halen oyun çağındaki çocukların ilkokuldan itibaren dershaneye gönderilmesi ve sürekli sınavlara alınması ciddi travmalar yaratmaktadır. Hiçbir çocuğu sokakta göremez olduk. Oynaması ve ruh hali gelişmesi gereken çocuklar sınav kaygısı ile sürekli tedirgin edilmektedirler. Artan şiddet, bencillik, paylaşımsızlık, hırçınlık gibi birçok olumsuzluk ile eğitim sistemi arasında doğrudan ilişki olduğunu düşünüyorum. Eğitim psikologlarının ve pisikiyatristler konuya bu yönden eğilmeleri önemlidir. Kendisi olmayan, sürekli aşağılanma, sınav kazanması istenen, okumayan, gezmeyen, oynamayan, ruhu doymamış milyonlarca yarının genç insanı bu topluma ne kadar, bu toplumdan ne götürür. Bu konunun uzmanlar tarafından tartışılması gerekir. 
  En ciddi sorunda toplumun geleceği olan sağlıklı nitelikli sorun çözen insan yerine, ezbere dayalı öğretilmiş, sınavdan sınava yarışan ve belirli bir sıralamaya girebilen ve ona göre de bir okula yerleşen ve mezun olan geniş bir kitle. Üretkenlik, bilgi dönüştürme, bilgiden bilgi üretme, soyut düşünme becerisi gelişmiyor.
  Ortaokula giden çocukların yetenekleri öğrenme becerileri ve çalışma becerileri doğru izlenmeli, kimlerin ne tür eğitim kuramlarına gitmesi gerektiği çağdaş anlamda önerilmedir. Her kes liseye gitmek zorunda olmamalıdır diye düşünüyorum. Ülkenin gereksinim duyduğu ara eleman için Meslek Liselerine yönelme sağlanmalıdır. Bunun sanırım ölçütleri vardır. Bu bağlamda orta öğretimdeki Seviye Belirleme Sınavı (SBS) kalkmalı; öğrencinin yeteneğine uygun yönlendirme yanında okul başarı ortalaması üzerinden genel bir yetenek sınavına geçilmelidir. Örneğin geçmişte 5 üzerinde 4,5 notu olanlar belirli sınavlara giriyordu. Hatırladığım kadarı ile geçmişte Fen Kolunda okuyabilmek için 5 üzerinden 4 notuna sahip olmak zorunluluğu vardı. Bu şekilde kişiyi müfredata bağlı olarak okulda çalıştırmış olursunuz. Her okul, alacağı öğrencileri kendi geliştirdiği yöntemlerle belirlemeli. Bunun örnekleri değişik ülkelerde mevcuttur. Her yıl milyonlarca öğrenci sınav ve dershane ekseninden kurtarılmış olur.
  Özet olarak ülkemizin muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak istiyorsak, geleceğimizi bilim ve teknolojide aramak zorundayız. Bilim ve teknoloji öğretmeden çok yaratıcılık, hayal gücü ve sistematik bilgi toplama ile sağlanacaktır. Eğitim ezberci ve sınav kazanmacı eksenden öğrenme ve dönüştürücü eksen kaydırılmalı. Yetenekli gençler desteklenmeli ve ülkenin geleceği emin ellere bırakılmalıdır. Ülkemizin bu nitelikteki öğrencilerin sayısını çoğaltmak için eğitim sistemini çağcıl kılınmalıdır. Yeni bir YÖK yasası mutlaka hazırlanmalı. Bilim ve Teknoloji Bakanlığı kurulmalı. Ancak bu şekilde ülkemiz geleceği kurtulur. Yoksa her yıl orta öğretimden Üniversite girişine kadar milyonlarca genç insanı doğru dürüst eğitmeden, ruh yapısını geliştirecek sosyal ve kültürel etkinliklerden yoksun bırakan bir eğitim sistemi bu ülkeye fayda değil zarar getirir. Bugün yaşadığımız bazı sorunların nedenlerine biraz da bu gözle bakalım derim.
 

Terör baskısı ve demokratikleşme

0

  Türkiye bir kez daha terörün kuşatması altında. Gencecik fidanlarımızın acısıyla sarsılmadığımız gün geçmiyor. Şüphesiz, gençlerimiz mukaddes bir amaç uğruna hayatlarını kaybediyor ve şehitlik mertebesine ulaşıyorlar. Fakat bir ana kuzusunun kısa bir süre için bile olsa evinden ocağından ayrılması acıya neden oluyorken hayatını kaybederek çok daha uzun süreli bir ayrılığın derin üzüntüye yolaçması nasıl inkar edilebilir ki?
  Ülkemiz, bir yandan acı veren aile dramları yaşarken, öte yandan terörün kaygı verici ikliminde ciddiye alınması gereken bir anafora sürükleniyor. 
  Sınır güvenliği kavramının anlamını yitirdiği günlerdeyiz. Kollektif güvenlik duygusu örseleniyor. Büyük kentlerde huzursuz bir hayat hakim olmaya başlıyor. Siyasetin terörün yıldırıcı taktiklerine karşı güçlü duvar olduğu inancı zedeleniyor. 
  Devlet çaresizlik görüntüsü veriyor. Bundan herkesin endişe duyması gerekir.

  Terör baskısının aklımızı, umudumuzu, hayallerimizi ve akla dayalı planlarımızı rehin almaması gerekir. Buna izin verilmemelidir. Türkiye, terör siyasetinin etkisi altında yarı felç hale gelemez. Ne tarihsel birikimimiz, ne de yeteneklerimiz buna müsaade etmez.
  Ülkemizin birinci sıradaki sorunu hala demokratikleşmedir. Tamamen yerli imkanlar ve kaynaklarla demokrasimizi geliştirmeyi terör baskısına kurban vermemeliyiz.
  Terörün karşısında kuvvetli bilinç oluşturmanın yolu ülkede birlik beraberliği sağlamaktan geçiyor. Bu kesin gerçeği herkes ve her kesim biliyor da neden bunun mümkün olamadığı anlaşılamıyor. 
  Devlet kurumlarının dağınık görüntüsünün teröre cesaret verdiğini inkar edebilir miyiz?
  Birlik beraberliğin öncelikle devletin tüm kurumları arasında oluşturulması gerektiğini söyleyenler hiç haksız değiller. Her terör saldırısı sonrasında medyaya yansıyan suçlama yarışı gerçekten üzüntü vericidir. Bu tartışmadan nasıl bir sonuç elde edilebilir?  Herhangi bir kurumu suçlu, diğerini kusursuz ilan etmenin terörle mücadeleye nasıl bir katkısı olabilir?  Hükümet de ülkedeki gerilimi azaltarak ılımlı ve diyaloğa açık bir ortamı hazırlamalıdır.
  Sevindirici olan şudur ki, tüm siyasi ve toplumsal kesimler terörle mücadelenin sadece güvenlik politikalarıyla mümkün olamayacağına inanmaktadır. Demokrasiye inançsızlık belirten bir tek kişi bile yoktur. Öyleyse hükümetin bu büyük imkanı en verimli biçimde değerlendirmesini bekliyoruz. Siyasi rakipler arasındaki tansiyonun siyasetin müzakereci doğasından kaynaklandığını kabul etmeliyiz. Önemli olan, müzakerenin gereği olan tartışmadan sonra uzlaşma ve işbirliğinin gerçekleştirilebilmesidir. Hükümet de ülkedeki gerilimi azaltarak ılımlı ve diyaloğa açık bir ortamı hazırlamalıdır.
  Toplum gerilimden yorulmuştur. Rekabet, seçimlerde iktidar veya muhalefete taraftar olarak sandıkta oy kullanmanın ötesine geçmemelidir. Çünkü sokaklarda siyasi ayrışmanın yaşanması ülkemiz için tam bir felaket olur. Terörle mücadelenin en önemli ayağının toplumsal bütünlük olduğunu asla akıldan çıkarmamalıyız. Siyasetçiler, toplumsal bütünlüğe darbe vuracak gerilimden uzak durmalıdırlar.
  Türkiye`nin daha fazla demokrasi için yılgınlığa düşmeden ileriye doğru koşmaya devam etmesi gerekmektedir. Bütün farklılıklara rağmen üzerinde ittifak edilmeye değer yüksek ufuk bu olmalıdır.

 

Amasya HOYTAD Halk Dansları Topluluğu gösterisi

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Amasya’da; 12-22 Haziran 2010 tarihleri arasında düzenlenen Amasya Uluslararası Atatürk Kültür ve Sanat Etkinlikleri programı çerçevesinde Amasya Yavuz Sultan Meydanında düzenlenen halk oyunları gösterilerinde Amasya HOYTAD  Halk Dansları Topluluğunun gösterisi beğeniyle izlendi.

 

                             

                                     Amasya HOYTAD Halk Dansları Topluluğu

Tayland Halk Dansları Topluluğu gösterisi

0

Haber: İlker ÇAKAN

   Amasya’da; 12-22 Haziran 2010 tarihleri arasında düzenlenen Amasya Uluslararası Atatürk Kültür ve Sanat Etkinlikleri programı çerçevesinde Amasya Yavuz Sultan Meydanında düzenlenen halk oyunları gösterilerinde Tayland Halk Dansları Topluluğunun gösterisi beğeniyle izlendi.

 

                                  

                                              Tayland  Halk Dansları Topluluğu

error: Content is protected !!