Pazartesi, Aralık 22, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 189

Gürcistan’ın başarılı Tiyatro Sanat Yönetmeni Revaz Bainazishvili

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan’ın en iyi Tiyatro Sanat Ödülü sahibi Revaz Bainazishvili 1966 doğumlu olup, 1984 yılında Rusya Rostov Üniversitesi Tiyatro bölümünü bitirdi. Bu Üniversitede 5 yıl tiyatro eğitimi aldı. 1988 yılında ise Tiflis Sinema ve Tiyatro Üniversitesini bitirdi. Bu üniversitede 4 yıl eğitim görerek, Tiyatro Yönetmeni olarak  mezun oldu. 1989 yılında drama tiyatroda, 1997 yılından itibaren de devlet kukla tiyatrosunda yönetmen olarak çalışmaya başladı. 2000 yılında Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosunda ilk kukla oyununu yönetti. 2002 yılında da Bulancak’ta bir kukla tiyatro oyununu yönetti.

 

                                             
                                Tiyatro Sanat Yönetmeni Revaz Bainazishvili
 
Gürcistan’ın başarılı Tiyatro Sanat Yönetmeni Revaz Bainazishvili 2005 yılında Batum’da ilk özel Kukla Tiyatrosunu kurdu.  Kendi kurduğu Maske ve Kukla Tiyatrosunda 15 oyuncu ile çalışmalarına devam etmektedir. Halen Gürcistan-Acara Eğitim, Kültür ve Spor Bakanlığında Tiyatro Sanat Yönetmeni olarak çalışmaktadır.  2012 yılında Sinop-Gerze’de Ek Sanat  2012 yılında Sinop-Gerze’de Ek Sanat Tiyatroda oyun yönetti. Gürcistan’ı ülke dışında Tiyatro Sanat Tiyatroda oyun yönetti. Gürcistan’ı ülke dışında Tiyatro Sanat Yönetmeni olarak temsil etmektedir. 2012 yılında Türkiye’de Yazar Muzaffer İzgü’nün yazdığı “Sınırda” Drama Tiyatro Oyunu ile en iyi “Tiyatro Sanat Yönetmeni” ödülünü aldı.

 

                  Tiyatro Sanat Yönetmeni Revaz Bainazishvili haberi fotoğrafları    

 

            

 

 

            

 

           

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: “Muhataplar konusunda tam eşitlik olmalı”

0

 KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, iki tarafın özel temsilcilerinin garantör ülkeler Türkiye ve Yunanistan’ı karşılıklı ziyaret kararının olumlu bir adım olduğunu vurgulayarak, “Muhataplar konusunda tam eşitlik olmalıdır. Benim temsilcim hangi düzeyde görüşme yapacaksa, Rum temsilci de ayni düzeyde görüşme yapmalı. Herkes kendi muhatabı ile görüşmelidir” ifadelerini kullandı.

  New York temasları çerçevesinde Island Institute (Barış Adaları Enstitüsü) isimli düşünce kuruluşunda Kıbrıs sorunu hakkında sunum yapan Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, ada etrafındaki denizlerin altında bulunan hidrokarbon yataklarının iki tarafın ortak malı olduğuna da dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Eroğlu, bu doğal kaynakların ortak işletilmesi ve ihracatı konusunda BM Genel Sekreteri’ne öneride bulunduğunu, ada etrafındaki tüm kaynaklarda Kıbrıslı Türklerin de hakkı olduğunu vurguladı.

 Konuşmasında müzakerelerin ucu açık olmaması gerektiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Eroğlu, müzakerelerin yıllarca devam edmeyeceğini bir zaman limiti konması gerektiğini vurguladı. Liderlerin her iki halk tarfından seçildiğini, iki halk arasında birçok farklılıklar bulunduğunu söyleyen Eroğlu, dili ve diniyle iki farklı halk gerçeğini göz önünde bulundurarak, iki kurucu devletin oluşturacağı yeni bir ortaklıktan bahsettiklerini kaydetti.

  Çözüm iradesiyle masaya oturulması halinde çözülmeyecek sorun kalmayacağına dikkat çeken Eroğlu, daha önce hazırlanan planlara Türk tarafı olarak hep olumlu cevap verdiklerini, fakat Rum tarafının sürekli reddetmesiyle bugünlere gelindiğini belirtti. “Kıbrıs Türk tarafı olarak, Kıbrıs sorununun ortadan kalkması ve tarihin sayfalarına gömülmesi konusundaki kararlılığımızı vurgulamak istiyorum” diyen Eroğlu, Türk tarafının Kıbrıs sorununun çözümüne hazır olduğunu, bunu da on yıllar süren görüşmeler süreci içerisinde çeşitli BM planlarına “evet” demekle gösterdiklerini vurguladı.

  “Bu planlar gökten zembille inmemiş, taraflarla istişare içinde hazırlanmıştır. Ancak bizimle ortak vatanımız olan Kıbrıs Adası’nı paylaşmak istemeyen Kıbrıs Rum tarafının retçi yaklaşımı yüzünden sorun bir türlü çözümlenememiştir” diyen Eroğlu, “Hatırlayacaksınız, bundan 9 yıl önce, 2004 yılında masaya konan ve Annan Planı diye bilinen Birleşmiş Milletler Planına halkımız büyük bir çoğunlukla ‘evet’ demiş, Kıbrıs Rum tarafı ise daha büyük bir çoğunlukla planı reddetmişti. Bunlar tarihi gerçeklerdir. O tarihten sonra, uzun süren çabalar sonucu yeniden başlatılan görüşmelerde ise Kıbrıs Rum tarafı ayak sürüme ve zamana oynama stratejisi sürdürmüş ve bu tutum yüzünden görüşmeler nihai bir sonuca ulaşamamıştır” ifadelerini kullandı.

  “Ben, 2010 yılında Cumhurbaşkanı seçildiğimde, BM Genel Sekreteri’ne mektup yazarak görüşmelere kaldığı yerden devam etmeye hazır olduğumu ve benden önce elde edilen yazılı yakınlaşmalara bağlı olduğumu ifade etmiştim. Bu süreç içerisinde yer alan görüşmelerde önemli bazı yakınlaşmalar sağlanmıştır” diyen Eroğlu, Şubat 2013’te iş başına gelen yeni Rum Lider NikosAnastasiades’in de bu yakınlaşmalara bağlılığını açıklamasını beklemenin en doğal hak olduğunu,ancak Rum Liderin bunu yapmaktan ısrarla kaçındığını vurguladı.

  “Anastasiadis, Kıbrıs Rum toplumunun karşılaşmış olduğu ekonomik sorunları gerekçe göstererek bugüne kadar masaya oturmaktan kaçındı. 30 Mayıs’ta yer alan sosyal içerikli bir yemekte benimle bir araya gelme dışında bir temasta bulunmadı” ifadelerini kullanan Eroğlu, Rum liderin, bununla da kalmadığını, çeşitli ön şartlar ileri sürerek daha masaya oturmadan Kıbrıs Türk tarafından ve hatta Türkiye’den olumlu jestler beklediğini söyledi.

  Rum Liderin, basına yansıdığı kadarıyla Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’ne gönderdiği mektuplarda, ön şartları tekrarladığı ve görüşmelerin başlamasına engel çıkardığına dikkat çeken Eroğlu,”Halbuki çözüm konusunda iyi niyetini kanıtlaması ve jest yapması gereken taraf Kıbrıs Rum tarafıdır. Kıbrıs Türk halkı, sorunun başladığı 1963 yılından bu yana çeşitli ambargo ve izolasyonlar altında yaşamaya mahkum edilmiştir. İki halk arasında var olan güven krizini derinleştirip daimileştirmekten başka bir işe yaramayan bu kısıtlamaların kalkması, Kıbrıs Rum tarafına bir şey kaybettirmeyecek, aksine onların uzlaşı ve barış içinde yan yana yaşama konusunda ciddi oldukları mesajını verecektir” dedi.

  İki taraf arasında işbirliği yaratma potansiyeline sahip diğer bir alanın ise ada etrafındaki denizlerin altında bulunan hidrokarbon yatakları olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Kıbrıs Türk tarafı, iki tarafın ortak malı olan bu doğal kaynakların ortak işletilmesi ve ihracatı konusunda Genel Sekreter kanalıyla iki öneride bulunmuştur. Bu önerilerimiz hala masadadır. Genel Sekreterle yapacağımız görüşmede bunu yeniden hatırlatacağız” ifadelerini kullandı.

  Önümüzdeki yılın başlarında Anavatan Türkiye’den KKTC’ye döşenecek boru hattıyla yılda 75 milyon ton su akmaya başlayacağını da söyleyen Eroğlu, bunun yanında, döşenecek bir kablo ile Avrupa’nın elektrik enerji sistemine bağlanmayı hedeflediklerini, bu konularda Kıbrıs Rum tarafıyla işbirliğine hazır olduklarını kaydetti. “Uzattığımız bu barış elini artık tutmalarını ve arkaik düşmanlıklardan, çağdışı uygulamalardan vazgeçmelerini bekliyoruz” diyen Eroğlu, Kıbrıs adasının her iki halka yetecek kaynaklara sahip olduğunu, coğrafi konumu itibarıyla çağlar boyu bir çekim merkezi olmaya devam eden adanın, aynı zamanda sorunlarla çevrili bir bölgede bir istikrar adası olmak zorunda kaldığını söyledi.

Çıldır ve Göle

0

  Ardahan iline bağlı Çıldır ilçesi, en eski Türk yerleşim merkezlerinden biridir. Heredot Tarihi’nde de bahsedildiği gibi, M.Ö. 650-700 yılları arasında bölgeye gelen Saka Türkleri, Çıldır’a ebedi Türk olma damgasını vurmuşlardır. Zaten Çıldır adı da oradan gelmektedir.

Çıldır, Oğuz Han’ın Çavuldur Boyundan gelmekte olup; Çavuldur isminin  (Çaldur) Çıldır şeklinde fonetik bir değişikliğe uğramış biçimdir.

  Çavuldur, Oğuz’un Gökhan’dan olma ikinci torunudur. Yöre halkının meskuniyeti, böylece 1071 Zaferi’nden çok daha gerilere gider. Öyle ki, Anadolu kapılarını ebedi olarak Türklere açacak olan Sultan Alpaslan’ın ordusu, Çıldır’a geldiğinde, Akçakale mevkiinde üç gün misafir edilir ve ordusuna takviye birlikler verilir.      

  14 Temmuz 1878’de yapılan Berlin anlaşmasıyla Ruslara savaş borcu olarak verilecek olan 245 milyon Osmanlı altınının 200 milyonunu karşılamak üzere 3 sancak denilen Kars, Çıldır ve Batum sancakları Ruslara teslim edildi. Merkezi Erzurum’da olan 15. Kolordu, Kazım Karabekir komutasında Milli Şura kuvvetlerinin yardımı ile önce Ermenilerin sonrada Gürcülerin üzerine yürüdü. 25 Şubat 1921 günü Çıldır düşman işgalinden kurtularak Türk topraklarına katılmıştır.

  Çıldır ilçe merkezi, ortalama  1.950 m. yükseklikte düz bir alana kurulmuş, köyleri ise kısmen düz, kısmen de engebeli araziler üzerine kurulmuştur. İlçenin toplam yüzölçümü 752 km2 dir. İlçe sınırlarında bulunan göllerden Çıldır Gölü 120 km², Aktaş Gölü ise 27 km2 alana sahiptir. Bu göllerden Aktaş Gölü’nün yarısı Gürcistan sınırlarında kalmaktadır. Bölgenin en yüksek dağı Keldağ ve Gökdağdır. Her iki dağın yüksekliği de 3000 m. civarındadır. İlçe sınırlarından Kura ve Karasu akarsuları geçmektedir. Çıldır, sınır komşularımız olan; Gürcistan ile 66 km, Ermenistan ile 13 km sınır uzunluğuna sahiptir.

  Çıldır ilçesi 25 Şubat 1921 yılında düşman işgalinden kurtarılarak Türk topraklarına katılmış olup, Kars İline bağlı İlçe statüsünü almıştır. Daha sonra Ardahan’ın İl olması Ardahan’a bağlanmıştır. İlçenin Merkez Belediyesi ve Aşıkşenlik Belediyesi olmak üzere 2 adet belediyesi, 35 köyü vardır. İlçenin toplam nüfusu 14.869’dur. İlçe merkezinin nüfusu 2.415, köylerin nüfusu ise 12.454’tür. Çıldır’da km2 ye 20 kişi düşmekte olup, yıllık nüfus artış hızı % -22,27’dir.

Göle

  Ardahan iline bağlı Göle  ilçesi; Küçük Ardahan Sancağı adıyla  1551 de Erzurum’ a, 1579 da Kars eyaletine bağlanmıştır. 1828’de Rus işgalinde çok zarar görmüş halk dağılmıştır. 1830 da merkezi Dedeşen köyü olarak Çıldır sancağına, 1866 da nahiye olarak Ardahan kazasına verilmiştir. 1878 de Rus işgaline kaza merkezi merdinik köyü (şimdiki ilçe merkezi) olmuştur. 30 Eylül 1920 de Rus işgalinden kurtulan Göle ilçe merkezinde belediye teşkilatı 1926 da kurulmuştur. En son olarak ilçemiz 27.05.1992  tarihinde 3806 Sayılı Kanun ile İl statüsüne kavuşan Ardahan İline bağlanmıştır.

  İlçenin yüzölçümü 1400 km2 olup, denizden yüksekliği 2.030 metredir. Arazinin % 81’i orman örtüsü ile diğer kısımları ise çayır ve mera ile kaplıdır. Kışları uzun ve sert, yaz mevsimi ise çok kısadır. İlçenin güneyinde Allahuekber dağları uzanır, İlçe kuzeyinde Ardahan İli, Doğusunda Kars İli Batısında Erzurum İli ile sınırdır.1992 yılına kadar Kars iline bağlı olan İlçe Göle Ardahan’ın il olmasından sonra Ardahan’a bağlanmıştır. Göle 1 İlçe Belediyesi, 1 belde belediyesi, 4 mahalle ve 53 köyden ibarettir. İlçenin toplam nüfusu 37.814’tür. İlçe merkezinin nüfusu 10.478, köylerin nüfusu ise 27.336’dır. Göle’de km2 ye 27 kişi düşmekte olup, yıllık nüfus artış hızı % -15,79’dur.

Grip

0

  Havaların yavaş yavaş soğumaya başladığı şu günlerde herkesin evinde mutlaka bir kış hazırlığı başlar. Kışlık yiyecekler güzelce konserve yapılıp buzdolabında yerlerini alır, kalın kıyafetler gardıroplara özenle yerleştirilir, yazın kurutulan bitkiler kışın çay yapılmak üzere kavanozlara koyulur. Elbette kışın yaklaşmasıyla birçok hastalıkta akıllara gelir. Bunlardan en önemlisi ise griptir. Grip, influenza denilen bir virüsün solunum yollarında meydana getirdiği enfeksiyondur. Virüsün kuluçka süresi yaklaşık bir veya iki gündür, sonrasında hastalık belirtileri başlar.Gribin genel  belirtilerini ise şöyle sıralayabiliriz;

  Aşırı halsizlik

  Ateş

  Kuru öksürük

  Kas ve eklemlerde ağrı

  Boğazda ağrı

  Burunda tıkanıklık ve akıntı

  Hapşuruk

  Gripte görülen bu belirtiler genelde 7-8 gün içerisinde geçer. Gribin tedavisi ise belirtileri azaltmaya yöneliktir.Hastalık süresince beslenmeye ve vitamin alımına dikkat etmek gerekir. Eğer kişide herhangi bir kronik hastalık varsa veya bağışıklık sisteminde problemler varsa, bu kişilerde grip çok tehlikeli hatta ölümcül olabilir. Genelde gripli hastalara istirahat tavsiye edilir. Kişi kendini ne kadar az yorarsa hastalığı o kadar kolay atlatır.

  Grip sonulum yolundan yayılan damlacıklarla insandan insana geçer ve son derece bulaşıcıdır. Bulaşmayı engellemek için grip olan kişilerin hastalık süresince maske kullanmaları ve mümkün olduğu kadar diğer kişilerle yakın temasta bulunmamaları hastalığın yayılmasını önlemede yardımcı olur. Grip en çok soğuk algınlığı ile karıştırılır çünkü her ikisinin de belirtileri benzerdir  fakat  soğuk algınlığında genelde kuru öksürük görülmez. Ayrıca antibiyotiklerin gribe iyi geldiği de yapılan yanlışlar arasındadır. Grip bir viral hastalıktır ve antibiyotik kullanımı hiçbir işe yaramaz.

  Grip virüsü kendini çok hızlı bir şekilde değiştirebilir ve bu yüzden bir çok türü vardır. Gribin herhangi bir türüne yakalandığınızda o türe karşı vücudunuzda bağışıklık oluşur ama bu sizi diğer türlere yakalanmaktan korumaz. Virüs hızlı değişiminden dolayı tam koruma sağlayan aşı da henüz bulunamamıştır.Fakat şu an var olan aşı bazı türlere karşı koruma sağlar,bu da grip aşısı olduktan sonra gribe asla yakalanmayacağınız anlamına gelmez.Ancak aşı  gribe yakalanma riskini azaltmanıza ve gribi hafif şekilde atlatmanıza yardımcı olur.Grip aşısı genelde sonbahar aylarında yapılmaktadır.Grip aşısının özellikle yaşlılar, yatalak olan kimseler ve onlara bakanlar,kronik rahatsızlığı olanlar, küçük çocuklar,bağışıklık sisteminde problem olan kimseler için mutlaka yapılması önerilmektedir.

 Sağlıklı ve mutlu günler dilerim…

Futbolda başarı ya da başarısızlığı etkileyen faktörler üzerine bir inceleme

0

  Araştırma, Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi İstatistik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Reşat Kasap’ın danışmanlığında, araştırmacı olarak Derya Toktaş, Eylül Meyla Yalçın ve Zeynep Aslantaş  ile birlikte yapılmıştır.

  Futbol, insanların sosyo-ekonomik düzeyleri ne olursa olsun, onları kendisine çeken ve ilgilendiren bir spor branşıdır. İnsanlar, futbol aracılığıyla kendilerini ifade etmenin yollarını aramakta ve yaşam kalitelerini futbol yoluyla arttırmak istemektedirler. Futbola olan bu ilgi, dünyanın her yerinde ve ülkemizde artarak devam etmekte ve bu sebeple insanlar daha fazla spor tesis ve imkânlarından yararlanmayı talep etmektedirler. Ancak ülkelerin, toplumların ve bireylerin sosyal ve ekonomik yapıları spora olan ilgilerinin eyleme geçme şansını da ne yazık ki etkilemektedir.

  Bu çalışmada amaç, Türkiye futbolunda başarı ya da başarısızlığı etkileyen faktörler konusunda bilgi sahibi olmak ve bu faktörlerin, futbolunun gelişimi üzerinde ne kadar etkili olduğunun değerlendirilmesidir.

  Araştırma için futbolcu, teknik kadro, medya, futbol sektöründeki diğer çalışanlar ve futbol sektörü dışındaki çalışanlar olmak üzere, 5 farklı meslek grubu dikkate alınarak toplam 500 birey üzerinde Haziran 2013 tarihinde bir saha araştırması olarak gerçekleştirilmiştir.

 Araştırmanın analiz aşamasında ikili karşılaştırmalar kullanılarak bağımsızlık için ki-kare testleri kullanılmış ve kurulmuş olunan hipotezler için aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir.  İstatistiksel olarak elde edilen bu sonuçlar ilgilenen uzmanların bilgilerine sunulmaktadır.

  Bu sonuçlara göre;

  Kulüplerin ekonomik gelişmişlik seviyesinin futboldaki başarıyı etkilediği görüşü büyük orandadır. Bunun yanı sıra futboldaki başarıyı coğrafi-kültürel ve ailevi unsurların, siyasi faktörlerin, yabancı uyruklu oyuncu sayısının fazla olması, A Milli Futbol takımı antrenörünün yerli ya da yabancı olması ile taraftar desteği gibi etkenlerin anlamlı olduğu gözlemlenmiştir.

  Araştırmaya göre, 2014 Dünya Kupası için yapılan eleme maçlarında Milli takımımızın aldığı yenilgiler en çok teknik kadronun ve sporcu kadrosunun yetersizliği nedenlerine bağlanmıştır.

  Futbolcuların futbola yönelme nedenleri arasında Milli takıma kadar yükselmek ve futbol oynamayı sevmeleri düşüncelerinin büyük oranda yer aldığı görülmüştür.

  Futbolculara yapılan anket sonuçlarına göre futbolcuların antrenörüyle olan iletişimlerinin başarı üzerinde büyük etkisi olduğu görülmüştür.

  Futbolcuların antrenörüyle aynı veya farklı uyruklu olmasının başarı üzerinde etkili olduğu görülmüştür.

  Teknik kadro çalışanlarına yapılan anket sonuçlarına göre hakemlerin maç sonucu üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Aynı zamanda kulüp başkanlarının spor bilimi konusunda bilgili olması başarı üzerinde etkisi olduğu sonucu çıkmıştır. Teknik kadro çalışanlarına göre futboldaki alt yapı eğitiminin % 25,8’i yeterli olduğunu düşünürken, % 74,2’si yetersiz olduğunu ve takımların alt yapılarında yetişen oyuncuların Türkiye Süper Liginde yer alma oranı yıllara göre artmadığı sonucuna varılmıştır.

  Medya sektörü çalışanlarına göre, kulüplerin futbolcular üzerindeki hem sosyal hem de görsel medyada uyguladıkları baskıyı % 80,8 i tasvip etmediklerini söylerken, % 19,2’si tasvip ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanı sıra kulüp yöneticilerinin, teknik adamların, Futbolcular, taraftar desteklerinin medyaya sağladıkları haberlerin yetersiz olduğunu ifade etmişlerdir.

  Futbol sektörü dışında çalışanların, futbol müsabakalarına gitme sebepleri arasında % 46,3’ü takımlarını canlı izleyip destek vermek için, % 28,3’ü stres atmak için,  % 13,3’ü deşarj olmak için, % 12’si ise boş zamanlarını değerlendirmek için gittikleri sonucuna varılmıştır. Aynı zamanda kişileri, futbol maçlarında en çok rahatsız eden konuların % 25’i rakip seyirci, % 36,3’ü tuttukları takımın kötü oynaması, % 21’i kötü davranış sergileyen taraftarlar, % 13,3’ü hakem, % 4,3’ü  ise rakip futbolcu gibi nedenler yer almaktadır.

  Ankete katılan tüm birimlerin % 36,7’lik kısmını Galatasaray, % 22,1’lik kısmını Fenerbahçe, % 20,2’lik kısmını Beşiktaş, % 21’lik kısmını ise diğer takımların taraftarlarını oluşturmaktadır.

  Ankete katılan futbolcuların % 52’si futbolu sevdiği için, % 30’u Milli takıma kadar yükselmek için, % 15’i çok para kazanmak için, % 3’ü ise sağlıklı yaşamak için futbola yönelmişlerdir.

  Ankete katılan futbolcular, takımlarında bulunan yabancı uyruklu oyuncuların, kendi performansları üzerinde  %11’lik kısmı iyi yönde, % 8’lik kısmı kötü yönde etkilendiğini  düşünürken, % 81 lik kısmı ise etkilenmediğini düşünmektedir.

  Futbolculara göre, antrenörün deneyimli olması, futbolcuların başarısı üzerinde olumlu yönde bir etkisi vardır.

 

  KAYNAKLAR

  *Acet,M., (2011).Uluslararası Spor Araştırmaları Dergisi, Futbol Ekonomisi:Türkiye Örneği.

  *Ak_ar, T., (2007), “Futbol Ekonomisi ve Endüstriyel Futbol”

  *Çimen, S., (2007). “Ankara Bölgesi Klasman Futbol Hakemlerinin Kişilik Özelliklerinin  İncelenmesi”.

  *Kamak, İ., (2012). Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Gelişim Bülteni, Sayı:1.

  *Maranc1, B.ve Müniroğlu,S., (2001). “Futbolda Kaleci ile Diğer Mevkilerde Bulunan Oyuncuların  Motorik Özellikleri, Reaksiyon Zamanları ve Vücut Yağ Yüzdelerinin Karşılaştırılması”,

Gazi Beden Eğitimleri ve Spor Bilimleri Dergisi.

  *Özça­layan, M., (2012), “Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Gelişim Bülteni”.

  *Öztürk, F., (1998). “Toplumsal Boyutlarıyla Spor”.

  *Puga, N. (1991). “Physical Profile of a 1st Division Portuguese Professional Football   Team.Second World Congress on Science and Football Abstract Book”, Netherland.

  *Y1ld1r1m, Y. (2008). “Sporun Medyaya Yansıyış Biçimleri”.

  *Ak_ar, T., (2011). “Türk Futbol Kulüplerinin Finansal Yeniden Yapılanması ve Yönetimsel  Sorunlarına Çözüm Önerileri” .

  *http://www.tff.org

  *http://www.sporakademisi.com

  *http://www.tdk.gov.tr

  *http://www.belgeler.com

  *http://www.fifa.com

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zeki Levent Gümrükçü T.C. Tiflis Büyükelçisi

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Dışişleri Bakanlığının  büyükelçiler kararnamesi ile T.C. Tiflis(Gürcistan) Büyükelçiliğine Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zeki Levent Gümrükçü atandı. Tiflis Büyükelçisi Zeki Levent Gümrükçü daha önce Dışişleri Bakanlığında Siyaset Planlama Genel Müdür Yardımcısı olarak da görev yapmıştı. T.C. Tiflis Büyükelçiliğini 2009 yılından bu tarafa yürüten L.Murat Burhan Dışişleri Bakanlığında merkeze alındı.

  Dışişleri Bakanlığı’nın kararnameleri ile 40’ın üzerinde büyükelçi yeni görevlere atandı.    Kararnamede yer alan bazı büyükelçiler; Fatih Ceylan- NATO Daimi Tem,Birnur Fertekligil- BM Daimi Tem.,Hasan Göğüş- Viyana, Şakir Fakılı – Budapeşte, Kaya Türkmen – Stockholm, Mehmet Dönmez – Kopenhag, İsmail Aramaz – Kabil, Babür Girgin – İslamabad, Esra Cankorur – Manila,Yönet Can Tezel – Kiev, Korkut Güngen-Quito (Ekvador), Osman Yavuzalp- Addis Ababa, Sedef Yavuzalp- Kampala,Yunus Demirer – Riyad, Hatun Demirer- Manama,  Ahmet Demirok – Katar,  Metin Kılıç – Bişkek, Şule Öztunç – Caracas,  Oğuz Ateş – Burunei, Engin Soner – Gambia, İhsan Kızıltan – Luanda, Aydın Evirgen- Dominik,Faruk Kaymakçı – Bağdat, Ahmet Demirok- Katar.

                                         

                                                   

                                     T.C. Tiflis Büyükelçisi Zeki Levent Gümrükçü

Arabesk Müziğin Ünlü Sanatçısı Hakkı Bulut: “Halk kendisini şarkılarımda buluyor”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Türkiye’de arabesk müziğin ünlü sanatçılarından   Hakkı Bulut “Türk müziği, sanatçı olmak  “konulu yaptığım röportajda şunları söyledi

Kısaca yaşamınızdan bahsedermisiniz? 

  “Anadolu turnesindeyim. Şu an Amasya da’yım. Bütün turneler bittikten sonra İstanbul’a döneceğiz. 25 gündür turnedeydim. Her gün bir şehirde oldum. Müzik hayatıma gelince; 1969 yılında Adana’da yapılan bir Altın  Ses  müsabakasında birinci oldum.

Tam 900 tane beste ve güfte yaptım

  O günden bu güne albüm yapmaya devam ediyorum. Tam 900 tane beste ve güfte yaptım. İlk beste ve güfte “İkimiz  bir fidanın güller açan dalıyız”. En son yaptığım 59. Albümün ismi “Senden vazgeçmem” Bunca yıldır müziği devam ettirdim ve devam ettirmeye devam edeceğim.  Allah nasip ederse bir elli sene daha 59 albümü 118’e çıkarmayı düşünüyorum. Tabi bu hayal, tabi insanlar hayallerle yaşadığı için inşallah belki gerçek olur. Tabi  tarz olarak bize arabeskçi deniyor. Ama biz müzik yapıyoruz.

                                           
 Ünlü Sanatçı Hakkı Bulut
Yıllardan bu tarafa müzik tarzında böyle bir ayrım yapılmıştır

  Müziğinde; arabeski, halk müziği, sanat müziği, pop müzik, rak müzik gibi ayırımı olmaz, müzik müziktir. Herkes şarkılarımda; aşkını, sevgisini, umudunu, umutsuzluğunu, ayrılığını, kavuşmasını anlatır. Bu şarkıların bir kısmı bateri ile çalınıp, okunuyorsa pop müzik olur, Ama bağlama ile çalınıp okunuyorsa halk müziği oluyor. Dolayısıyla yıllardan bu tarafa  müzik tarzında böyle bir ayrım yapılmıştır. Ben buna karşıyım. Ama bize doğduğumuz  günden beri arabeskçi dendi. Ama bir aile çocuğuna isim koyduktan sonra isim değiştirmek yetkisine sahip değilse? Bize arabeskçi dendiği içinde arabeski kabul ettik.

Halk sizi sanatçı olarak neden çok seviyor?

  Yıllar içinde arabesk müziğinde bazı sanatçı arkadaşlarımız günlük olaylara dayanarak arabeskçi demekten çekindiler. Hatta inkar etseler de ben müziğe başladığım günden beri arabeskçiydim. Ondan sonra da arabeskçi oldum.

                                            

Ünlü Sanatçı Hakkı Bulut-
Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlker Çakan
Ömrüm var olduğu sürece de arabeskçiyim

  Bundan sonra da arabeskçiyim. Ömrüm var olduğu sürece de arabeskçiyim. Ama benim müziklerim dinlendiği zaman bu ülkenin örf, adet, gelenek ve görenekleri vardır. Benim müziğim dinlendiği zaman toplumun siyasi yapısı vardı. Benim müziğimde halkın sosyal hayatı, olumlu, olumsuz her yönü vardır. Bunun yanında aşkı ve sevgiyi de anlatır.

Çok sevilen bir sanatçıyım

   Halkın beni çok sevmesi işte bu yüzdendir. Çünkü kendilerini benim şarkılarımda buluyorlar. Kendilerinin ruhlarının hissettiklerini benim sözlerimde buluyorlar. O yüzden şükür ben çok sevilen bir sanatçıyım. Bu ülkede her halde benden daha fazla sevilen hiç bir sanatçı da yoktur. Müziğe 44 senedir devam ediyorum.  Her yaşın sanatçısıyım. Çocuk dinler, büyük dinler, orta dinler, yaşlı dinler. Ama herkes dinler ve büyük bir haz alır. Bana güç verende bu kuvvettir.

                                                                                     

Arabesk Müziğin Ünlü Sanatçısı                                                                Hakkı Bulut
Sanatçıların müzik yaşamlarını uzun vadede devam
ettirmeleri için neler yapmalarını söylersiniz?
Toplumun yansımasıyım

  Eğer bir sanatçı okuyucuysa, güzel bir sese sahip olması lazımdır. Herkes okuyabilir. Her okunan ses sanatçı sesi değildir. İnsana  Cenab- ı Allah’ın verdiği bir sestir. Konuşur. Bu konuşma sesidir. Ama bu konuşma sesiyle müzik yapılırsa o sanatçının büyüdüğünü göstermez. Müzik sesi ayrıdır. O farklı bir tınıdır. İnsanın ruhunda iz bırakır, ruhunu titretir. Öyle bir ses sese sahip olduğunuz zaman, hele benim tarzımda daha değişiktir. O sesle birlikte de güfte yapıyorum, beste yapıyorum. Çok anlamlı sözler anlatıyorum. Dediğim gibi ben toplumun yansımasıyım. Onların ruhlarının, dileklerinin bir yansımasıyım. Onlar evlerinde anlatamadıkları duygularını benim şarkılarımı dinleyerek dertlerini, özlemlerini, sevgilerini ve aşklarını anlatabiliyorlar. O yüzden onların tercümanıyım.

                                                                                 

 Ünlü Sanatçı Hakkı Bulut
Türkiye’de yapılan ses yarışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Televizyondaki  program bitiyor, kendisi de bitiyor

 Türkiye’de yıllardan beri  devamlı ses müsabakaları yapılıyor. Çeşitli jüri üyeleri vardır. Ben hep ona karşıyım. Çünkü o ses müsabakalarının sadece para kazanmak amacıyla olduğunu, sadece milleti SMS’lerle  dolandırma olduğunu söylüyorum. Maalesef yıllardan beri birinci, ikinci, üçüncü seçiliyor. Ama yıllardan beri hiçbiri meydanda var mı? Hiç şöhret oldu mu? Hiç ayakta kalan oldu mu?  Bir saman alevi gibi bitiyor. Televizyondaki  program bitiyor, kendisi de bitiyor. Çünkü yarışmalarda amaç para kazanmak olmasa bir şekilde olur.  O zaman ne yapmak lazım, yarışmaya girenlere bize bir beste getirin, bize bir güfte getirin, yepyeni bir eser getirin de dinleyelim. 

Planlı ve programlı yapılan senoryadır.

  Beğenirse vatandaş  dinleyelim. Yoksa var olan şarkıları okumakla şöhret olunmaz. Herkes bir şey yaratmalı. O zaman sanatçı sanattır. Dediğim gibi özetle budur. Dediğim gibi  o yarışmalarda sadece jüri üyelerine ve program yapımcılarına para kazandırmak amacıyla yapılan şeylerdir. Hatta  orada dikkat edin orada jüri üyeleri birbirlerine laf atarlar, birbirleriyle küserler, kavga ederler. Hepsi onlar senoryadır. Planlı ve programlı yapılan senoryadır. Milleti televizyona bağlamak, SMS göndermek için kurulan tuzaklardır. Bunların Türk müziğine asla katkısı yoktur. Bunlar bir sene değil ki yıllardan beri yapılıyor. Birinciler, ikinciler seçiliyor. Hiç kazanan yahut da şöhret olup, devam edeni gördünüz mü? Bir anda bitiyorlar. Demek ki iş yanlıştır.

                                          
 Ünlü Sanatçı Hakkı Bulut’ın
 “2013 Senden vazgeçemem” albümü
Hayranlarınıza, sizi sevenlere mesajınız nedir?

 Cenab-ı Allah’tan herkese genel dilek dilerim. Allah sağlık ve mutluluk versin. Bütün halkımıza şunu söylemek isterim. Eğer insanlar arasında ırk, renk, dil, din ve mezhep  ayrımı yapmadan, var olanı herkese eşit muamele yapıp, herkesi eşitlikle severseniz o zaman insansınız. Eğer kalkıp da insanlar arasında mezhep ayrımı yaparsanız, din ayrımı, ırk ayrımı yaparsanız, o benim insanlık ölçülerime uymuyor. Herkesi dediğim gibi ırk, renk, dil, din ve mezhep ayrımı yapmadan birbirlerini sevmelerini, hatta saygı göstermeleri, hatta birbirlerinin düşüncelerine de saygı göstermelerine katlanılabilir diyorum.”

 
 
 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’nın Çaykur standı ziyareti

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Tümexpo fuarının açılışına katılarak Çaykur standını ziyaret eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Didi’nin ihracatı için çalışmalara başlanacağının müjdesini verdi.  Tüm Sanayici ve İş Fdamları Derneği tarafından organize edilen ticaret fuarı TÜMEXPO, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla açıldı. Açılış konuşmasının ardından Başbakan Erdoğan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Enerjive Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ile birlikte Çaykur standını ziyaret etti. “Didi” içmek için özellikle Çaykur standına geldiğini belirten Başbakan Erdoğan, Didi’nin Çaykur’un ihracatına katkı sağlayacağını vurguladı.

 
                 Başbakan  Recep Tayyip Erdoğan’nın  Çaykur standı ziyareti fotoğrafları
 
               
 
               
 
                                

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: “Maraş konusunda Türkiye ile ortak görüş içindeyiz”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’in, Maraş konusunu Ankara’ya taşımasına şiddetle karşı çıktıklarını söyledi. Rum yönetimi lideri NikosAnastasiadis’in muhatabının kendisi olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Anastasiadis’in bir önerisi varsa müzakere masasına önerisini getirir tartışırız. Burada muhatabı yokmuş gibi davranış içine girmek, Downer’i posta memuru gibi kullanması ve Downer’in de bunu kabul etmesi doğrusu beni üzmüştür” dedi. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, 18. Dönem milletvekillerine verdiği resepsiyonda basına açıklamalarda bulundu.

  KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu basına verdiği demeçte, Maraş konusunda Türkiye hükümetiyle ortak bir görüş içinde olduklarını vurgulayarak, bu görüşün dışında bir hareket tarzının, bugüne kadar olmadığını, bundan sonra da olacağını düşünmediğini kaydetti.

Resepsiyon Cumhurbaşkanlığı bahçesinde, saat 19.30’da Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve eşi Meral Eroğlu’nun konukları karşılamasıyla başladı. Resepsiyona, Meclis Başkanı Sibel Siber, Başbakan Özkan Yorgancıoğlu başta olmak üzere Cumhuriyet Meclisi’nde yeni dönemde görev alan milletvekilleri katıldı.

  Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, zor bir dönemden geçildiğine işaret ederek, Cumhurbaşkanlığı olarak ilk defa, son seçimlerde parlamentoda görev alan milletvekillerini, sosyal içerikli bir etkinlikle bir araya topladığını kaydetti. KKTC’de 1975 yılından itibaren çok partili parlamenter sistemin hakim olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Eroğlu, partiler arasında artık olgunluk devresinin geldiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, görüşmelerin başlayacağı bir zamanda, Cumhurbaşkanı’na düşen görevler olduğu gibi siyasilere düşen görevler de olduğunu vurguladı.

Birlik ve beraberlik içinde hareket edilmeli

  Kıbrıs sorunun birlik ve beraberlik içinde hareket edilmesi halinde çözülebileceğine işaret eden Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs müzakerelerini iktidarda olan siyasi partilerle değil, muhalefetteki siyasi partilerle de görüşüp, görüş alacağını vurguladı.

Kıbrıs konusu

  Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, geçmişte olduğu gibi, yeni dönemde de başta hükümet olmak üzere, iktidar muhalefet, bütün siyasi parti temsilcileriyle diyaloğunu sürdüreceğini belirtti.

Görüşmelerin kritik bir aşamaya girdiğini hissettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Eroğlu, “dış müdahalelerden bahsedilmeye başlanmıştır” dedi.

Dün BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’e görüştüğünü anımsatan Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Downer’in Maraş’la ilgili konuyu Ankara’ya taşımasına şiddetle karşı çıktıklarını kaydetti.

Anastasiadis’in bir önerisi varsa müzakere masasına getirir, tartışırız

  Rum yönetimi lideri NikosAnastasiadis’in muhatabının kendisi olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Anastasiadis’in bir önerisi varsa müzakere masasına önerisini getirir tartışırız. Burada muhatabı yokmuş gibi davranış içine girmek, Downer’i posta memuru gibi kullanması ve Downer’in de bunu kabul etmesi doğrusu beni üzmüştür” dedi.

Anastasiadis’in bir önerisi varsa bu önerileri kendisine sunması gerektiğini, kendisinin de önerileri ekibiyle, hükümetle mecliste değerlendirerek ona göre cevabını verebileceğini ifade eden Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, şöyle devam etti:

  “Ama benim muhatabım, müzakere masasında görmek istediğim Türkiye’dir gibi bir anlayışla hareket eden BM temsilcisine sıcak bakmak mümkün değildir. Kendisini bu konuda uyardım. Kendisi bize öneri sunmamıştır. Ama konuyu bugün Ahmet Davutoğlu’na taşıyacağını ifade etti. Biz yanlış olduğunu kendisine söyledik.”

Maraş konusunda Türkiye’yle ortak görüş içindeyiz

  Maraş konusunda Anavatan Türkiye hükümetiyle ortak bir görüş içinde olduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, bu görüşün dışında bir hareket tarzının, bugüne kadar olmadığını, bundan sonra da olacağını düşünmediğini kaydetti.

  Maraş’ın toprak konusu görüşülmeye başladığında gündeme geleceğini, toprak konusunun da en son görüşülecek konu olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, toprak konusu görüşülmeye başladığında dörtlü veya beşli zirve denilen 3 garantör ve 2 tarafın katılacağı görüşmeler yapılacağını belirtti.

Toprak görüşülecek en son konu

  Diğer konular görüşülmeden toprak konusunun görüşülmesiyle büyük bir huzursuzluk ve ekonomide bir çöküntü ortaya çıkabileceğine işaret eden Cumhurbaşkanı Eroğlu, buna sebep vermemek amacıyla toprak konusunun son olarak görüşülmesine karar verildiğini vurguladı.

Downer’in Türk tarafından bir jest beklediğini, ancak Kıbrıs Türk tarafının en büyük jesti Annan Plan’ına evet demekle yaptığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “onların bir jest yapması beklenirken, bizden jest beklenmesi biraz tuhaf” dedi.

Eğitim ve istikrar

0

  Başlı başına eğitim konusunun ne kadar önemli olduğu oldukça iyi bilinir ve konu hakkında uzaktan yakından alakalı herkesin bir fikri vardır ve kendince en iyi fikirde onundur. Benzer yaklaşımları ekonomi sağlık vb. durumlarda da görebiliriz. Bildiğimiz her şeyin temelinde eğitim vardır, doğal yeteneklerin bile eğitime gereksinimi olduğu kuşkusuzdur. Eğitimde istikrar da son derece önemlidir. 2002-2013 yılları arasında beş farklı bakan Milli Eğitim Bakanlığı’nın başına geçti. En kısa Bakanlık dönemi 4 ay (Sn. Erkan Mumcu), en uzun dönem 6 yıl (Sn. Hüseyin Çelik) olduğunu görüyoruz. Bakanlardan ikisi hukukçu, ikisi iktisatçı bir tanesi Akademisyen/Eğitimci (Sn. Hüseyin Çelik)’dir. Görüldüğü gibi bu farklılıklar bir elin parmakları kadar olmasına rağmen en fazla bakan değişiminin yaşandığı bakanlık Milli Eğitim Bakanlığıdır. Bununla birlikte, bu Sayın Bakanlarımızın dönemlerinde yapılan değişiklikler kaç elin parmağı kadar acaba. Ben birkaç tanesini vermeye çalışacağım; yaş farkları yedi yıl olan iki çocuğum var.

  Büyük olan 8 yıllık eğitimini tamamladıktan sonra OKS adı verilen sınava girdiği yıl puanlama sistemi değişti (800’den 500’e çekildi) ve bir önceki yılın okul puanlarını karşılaştırma imkanı ortadan kalktı. Küçük olan 6. sınıfa geçmeden önce 6, 7, ve 8. sene sonlarında SBS uygulaması yapılıyordu ancak değiştirilerek tekrar 8. sınıf sonunda yapılmasına karar verildi. Puanlama sistemi tekrar değiştirildi. Eğitim düzeni 5+3 yerine 4+4+4 yıl olacak şekilde değiştirildi ve buna bağlı olarak 60 aylık çocuklar zorunlu ilkokula başlatıldı aynı dönemde 6-7 yaş aralığında olan çocuklarla çakışma olduğu için derslik yetersizliği oda olmazsa sınıflarda aşırı sayıda öğrenci olması ile karşılaşıldı.

  Yaş sınırlaması bu yıl tekrar değiştirildi ve ailenin isteğine bırakıldı. SBS sınavlarında değişiklik yapıldı tekrar her yıl sınav yapılacağı ve toplam 36 sınav yapılacağı açıklandı. Bu en kısa süren değişiklik oldu ve yapılan başka bir değişiklikle SBS tekrar 8. sınıf sonuna alındı. Kıyafet değişikliği yapıldı ama velilerin isteği üzerine serbest kıyafet yerine tekrar forma olup olmaması konusunda velilerden görüş istenmesine karar verildi.

   Akademisyen ve veli olarak bu istikrarsızlığı anlamakta güçlük çektiğimi ifade etmek istiyorum. Bu işin içinde olanlar beklide daha fazla sayıda değişikliğin olduğunu söyleyebilirler. Bu arada 1972-2013 yılları arasında görev yapmış ve yapmakta olan 28 bakanımızın 14 tanesi Hukuk, 3 tanesi Eğitim Enstitüsü, 3 tanesi İşletmeci, 2 tanesi Edebiyat (Türk Dili ve Coğrafya), 2 tanesi Mülkiye, 1 tanesi İktisat, 1 tanesi Ziraat, 1 tanesi Harp Akademisi ve bir tanesinin İnşaat Mühendisliği mezunu olduğunu internet kaynaklarından görebiliyoruz. Gönül isterdi ki bu camiada daha çok eğitimciler görev yapmış olsun. İstikrar sonrası yapılacak iyileştirmelerin başarılarımızı arttıracağımıza inanıyor ve halen istikrar umudunu sürdürüyorum.   

error: Content is protected !!