Gündeme yetişmek gerçekten zor, günlük değil neredeyse saatlik değişikliklerle karşı karşıya kalabiliyoruz. Ancak bunlardan bir bölümü uzun soluklu bir bölümü ise kısa sürede gündem den düşebiliyor. Meslek olarak işin içinde olmamız ve yüksek öğrenim ve lise öğrenim düzeyinde veli olmamız nedeniyle birkaç şeyi ifade etmem kaçınılmaz hale gelmiştir. Neredeyse her konuda hep örnek vererek bahsettiğimiz ABD’de 4000’in üzerinde üniversite var eğer onlarda da bize benzer bir Yüksek Öğretim Kurulu gibi bir yapı olsaydı ve rektör atamaları bizimki gibi olsaydı sanırım ABD başkanı bütün işi gücü bırakır atanacak rektör dosyaları ile uğraşırdı.
Bizde, bırakın rektör atamayı alınacak araştırma görevlisine bile YÖK karar verebiliyor. Üniversiteye giriş sınav sistemleri sürekli değişiyor. Oysa bilim evrenseldir, sorular, sistemler ne kadar değişse de bilimsel gerçeklikler değişir mi? Değişmez. O halde gerekli olan istikrardır. Ne öğrencilerin ne de velilerin kafalarının karışmasına gerek vardır. Gelelim dershanelere, dershanelere ihtiyaç olmaması için sınıflarda öğrenci sayısının azaltılması gerekir (Fen liseleri kontenjanı sınıf bazında 24 idi ama o da arttı). Eğitim araç ve gereç kalitesinin tüm yurttaki eğitim kurumlarında eşit hale gelmesi gerekir. Öğretmenlerimizin gelir düzeylerinin artması gerekir. Okul sayısının artması gerekir. Öğretmen sayısı ve kalitesinin artması gerekir. Bunlar neyle olacak peki. Sürekli olarak dershaneler nedeniyle yılda şu kadar milyar dolar harcama yapılıyor denilmiyor mu? Bu parada harcanmıyor mu? Harcanıyor, demek ki kaynak sorunu yok sadece bu kadar paranın rasyonel bir şekilde eğitim kurumlarına aktarılmasını sağlamak bunu kim yapacak, bunu ne veliler yapar ne dershane sahipleri ne de diğerleri. Bunu yapacak olan devlet. İşte bu düzenlenmeli, ama buda iki yılda olmaz ha deyince, sabırla en alt düzeyden başlayıp en üst aşamaya kadar sürdürülmeli.
Bir diğer konuda öğrencilerin kızlı erkekli evlerde barınmaları ve bunlara ait şikayetler, yaşam tarzları vs. Devlet rüştünü ispatlamış insanların nasıl yaşayacağını düzenlemek istiyor. Suç kavramı farklı burada. Suç işlendiği takdirde bunun kızlı erkekli olmasına bakılır mı? NÇ davasını hatırlarsanız, 18 yaşından küçük olmasına rağmen olayda kızın rızası olduğu iddiasına dayanılarak suçlular neredeyse affedilmemiş miydi? O zaman şu soru akıllara geliyor, 18 yaşından küçük kızların nasıl istismar edildiğini sık sık ulusal basında çıkan haberlerde görüyoruz, bu durumda, 18 yaşındakilere seçilme ve ülkeyi yönetme hakkının verilmeye çalışıldığı ya da bahsedildiği dönemde dört milyon öğrencinin ancak üç yüz bin kadarının devlet yurtlarında barındırılma imkânının olduğu buna karşılık diğerlerinin de özel yurt ve evlerde kaldığı neden göz önüne alınmıyor. Ya da 18 yaşından büyük gençler biz kendi rızamızla kalıyoruz denilirse ne olacak. Kaldı ki ilgili birim ve yöneticilerimiz yasa dışı olarak evlerin apart olarak kiraya verilmesi gibi durumlarda ya da suç işlenmesi gibi durumlarda gerekli tedbirleri zaten aldıklarını söylüyorlar.
Öyleyse suç işlenmesi veya yasa dışı faaliyetler bir kenara gençlerin yaşam tarzları neden dikkate alınıyor. Ayrıca bu dört milyon öğrencinin ne kadarı böyle yaşıyor ve ne kadar aile buna müsaade ediyor. Her yönüyle düşünüp tartışmak lazım.
İzmir milletvekili Mustafa Balbay nihayet tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. Adalet ve demokrasinin işlediğini görmek güzel.