Cuma, Aralık 19, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 267

TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar: “Süt fiyatları düşüyor, yem fiyatları hızla yükseliyor, acil tedbir alınmalı”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Süt fiyatlarını ve hayvancılık sektörünün değerlendiren Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar şu açıklamalarda bulundu;

Ülkemizde üretilen sütün yarısına yakını sanayiye aktarılmaktadır

  “Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; ülkemizde üretilen sütün yaklaşık %49’u sanayiye aktarılmakta ve mandıra denilen işletmelerde süt ve süt ürünlerine işlenmektedir. Geriye kalan kısmın %11’i mandıralar haricinde doğrudan işlenmeden satılmakta, bunun da büyük bir kısmı sokak sütü tabir edilen şekilde tüketime sunulmaktadır. Sütün %23’ü hanede süt ürünlerine işlenerek tüketilmekte, %6’sı hayvan beslemek amacıyla kullanılmakta, %9’u hanede içmek için tüketilmekte, %2’si ise ücretsiz olarak verilmektedir.

Sanayiciler şimdiden tek tek süt alımını bırakmaya başladılar

  Görüldüğü üzere sütün sadece yarısına yakını sanayiden geçerek tüketicilere ulaşmaktadır. Süt sanayicilerinin geçmiş yıllarda Mart-Nisan aylarında başlayan süt fiyatlarının düşürme gerekçeleri, bu yıl Şubat ayında başladı, sanayiciler şimdiden tek tek süt alımını bırakmaya başladılar. Bilindiği üzere Ocak-Şubat-Mart 2010 tarihlerinde geçerli olan ve birkaç yerde belirlenen 0,85 TL çiğ süt litre taban fiyatları; “arz fazlalığı var, talep düşük, fiyatlar olması gerekenden fazla” gibi gerekçelerle, Mart ayından itibaren yani, sözleşme süresi dolmadan düşürülmüş, bu konuda üreticiye dayatma yapılması da doğal olarak üreticilerin tepkisini çekmiştir. Kamuoyunun da yakından takip ettiği üzere üreticiler, sanayiciye süt vermemeye kadar giden demokratik bir tepki ile bu olayı protesto etmiş ve fiyatların çok daha aşağılara düşmesini engellemişlerdir. Neticede fiyatlar 73-74 Krş bandında uzun süre kalmıştır.

 Fakat bu yıl bu mazeretler biraz erken başlamış, ülkemizde birçok yerde sanayiciler aşağıda sıraladığımız ve geçmişte de yabancı olmadığımız gerekçelerle sütü bırakma faaliyetine girmişlerdir. Görüşme yaptığımız üretici örgütlerimiz günlük yaklaşık 250 tona yakın bir sütün bırakıldığını, sanayiciler tarafından alınmadığını belirtmekte, süt fiyatlarını daha da düşüreceklerini söylediklerini ifade etmektedirler.

Elimizde stoklar birikti, depolarımızda yer yok

  Ülkemizde geçmişe dönüp bakıldığında sanayiciler tarafından;

  Elimizde stoklar birikti, depolarımızda yer yok,

  Marketler ödemelerde vade süresini 3-4 aya çıkarttı,

  Arz-talep dengesi değişti, tüketimde ciddi bir azalma yaşanıyor,

  Ürün satışlarımız azaldı,

  Küresel mali kriz reel sektörü etkiler hale geldi gibi gerekçelerle çiğ süt fiyatlarının düşürüldüğünü görebiliriz.

  Görüldüğü gibi geçmişte de günümüzde de fiyat düşüşlerine karşı gösterilen gerekçelerin hiçbirisi üreticiden kaynaklanmamaktadır, fakat buna karşılık en büyük sıkıntıyı genelde üretici çekmektedir. Türkiye’de yıllardır söz konusu gerekçelerle fiyatlar düşürülmekte, bu durum genelde sektörde geri dönüşümü zaman alan ciddi kayıplara neden olmaktadır. Buna mutlaka kalıcı bir çözüm bulunmalıdır. Ülke hayvancılığının kaybının, ülkenin kaybı olduğu unutulmamalıdır.

Genel itibariyle yem fiyatlarının yükselmesine bağlı

  Ekonomik bir hayvancılık için 1 litre süt sattığınızda 1,5 litre yem alabilmeniz gerekirken, bir çok yerde üreticilerimiz bir kilo bile yem alamamaktadır, çiftçilerimizin alım gücü her geçen gün düşmektedir. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere süt fiyatları iller bazında değişkenlik göstermektedir. Üreticilerin örgütlü olduğu ve ihalelerin yapıldığı bölgelerde süt fiyatları yüksekken, örgütlülüğün az olduğu ve ihalelerin yapılmadığı bölgelerde fiyatlar nispeten düşük kalmaktadır.

  Genel itibariyle yem fiyatlarının yükselmesine bağlı olarak süt/yem paritesinin yani alım gücünün bir çok ilde 1’in altında olduğu görülmektedir. Bunda yem fiyatlarının ciddi  oranda yükselmesinin etkisi de yadsınamaz. Şöyle bir baktığımızda 1 litre süt satan çiftçimizin; Adana, Osmaniye, Amasya, Aydın, Çankırı, Hatay, Isparta, Ödemiş, Kırıkkale ve Balıkesir gibi illerimizde 1 kilo bile yem alamadığı yani paritenin 1’in altında olduğu görülmektedir. Diğer illerimizde ise 1’e denk ya da 1’in çok az üzerindedir.

  Bütün bunlarla birlikte süt fiyatlarında da düşüşler başlamıştır. Örneğin Adana, Osmaniye, Hatay ve Ödemiş gibi yerlerde düşen süt fiyatlarının diğer illeri de etkilemesinden, fiyat düşüşüne bağlı olarak paritenin daha da aşağılara düşmesi yani üreticilerimizin alım gücünün önemli oranda azalmasından endişe etmekteyiz. Nitekim, sanayicilerin bazı bölgelerde süt bırakmasıyla bu yönde sinyaller alınmaya başlamıştır.

2008 yılında 250 binden fazla süt hayvanı kesime gitmiş

 Ülkemizde en son bu durumla 2008 yılında karşılaşılmıştır ve o dönemde gerekli tedbirler zamanında alınmadığı için 250 binden fazla süt hayvanı kesime gitmiş, neticesinde ülke şu an yaşanan et krizine girmiştir. Yani sütte krizin ilk sinyalleri alınmıştır, eğer gerekli tedbir alınmayacak olursa maalesef, yeni bir süt hayvanı katliamı kaçınılmaz olacaktır.

ZİRAAT ODALARINDAN ALINAN SÜT VE YEM FİYATLARI
Ziraat Odası          Şubat 2011 Süt Fiyatı             Yem Fiyatı          Süt/Yem Paritesi     

Aksaray                      76 Krş/litre                             68 Krş/kg                  1,11

Amasya                      61 Krş/litre                             64 Krş/ kg                 0,95  Aydın                          62,5 Krş/litre                          70 Krş/ kg                 0,89
Burdur                        74,5 Krş/litre                           74 Krş/ kg                 1,00
Çankırı                        62.5 Krş/litre                           66 Krş/kg                  0.94
Denizli                        74,5 Krş/litre                           74 Krş/ kg                 1,00
Gümüşhane                 62,5 Krş/litre                           60 Krş/ kg                1,04 Hatay                          60 Krş/litre                              76 Krş/ kg                0,78
Isparta                         70 Krş/litre                              75 Krş/ kg                0,93   Ödemiş                        65 Krş/litre                              66 Krş / kg               0,98
Kırıkkale                       64 Krş/litre                              79 Krş/ kg                0,81                Edirne                          73,5 Krş/litre                            61 Krş/kg                1,20
Malkara                        73,5 Krş/litre                            65 Krş/kg                1,13 Çanakkale                    73,5 Krş/litre                            71 Krş/kg                1,03
Kırklareli                       74,0 Krş/litre                            63 Krş/kg                1,17
Balıkesir                       72,5 Krş/litre                            80 Krş/kg                0,90
Adana                           50 Krş/litre                              70 Krş/kg                0,71                 Osmaniye                      50 Krş/litre                              70 Krş/kg                0,71              
   

Türkiye, süt fiyat düşüşleri nedeniyle yakın zamanda

yaşanan acı tecrübeden ders çıkarmak durumundadır

  2008 yılının son aylarında başlayan ve 2009 ortalarına kadar devam eden süt fiyatlarındaki düşüşler, bilindiği üzere ülkemize çok büyük bir bedele mal olmuştur. Bu dönemde süt fiyatları üretimin en düşük olduğu dönemlerde düşürülmüş, yem fiyatlarının aşırı yükselmesi neticesinde maliyet baskısına dayanamayan üreticiler binlerce damızlık hayvanı kasaba göndermek zorunda kalmış, birçok yatırım atıl duruma düşmüş, birçok üretici de üretimi terk etmiştir. Sonuçta bütün bu yaşananlar et üretimini de etkilemiş, yükselen et fiyatları nedeniyle kamuoyu uzun süre kırmızı et sektörünü tartışmıştır.

  Bir sığır doğduktan sonra, en az 2 yılda süt verebilir hale gelebildiğinden, kesime sevk edilen her damızlık hayvanın en az iki yıllık bir emeğin yok olması anlamına geldiği unutulmamalıdır, Bir sığır doğduktan sonra süt verebilir hale en az 2 yılda gelebilmektedir. Yani bugün kesilen her damızlık hayvanın yerine yenisini ikame etmek için ya 2 yıl bekleyeceksiniz ya da ciddi paralar ödeyerek yenisini ithalatla dışarıdan getireceksiniz (kaldı ki, bir çiftçi elindeki kaliteli hayvanları satmak istemez, o nedenle ithal edilen hayvanların çok kaliteli olduğunu söylemek çok da inandırıcı değildir).

Damızlıkların iyi bir şekilde korunması, ıslah çalışmaları

  O yüzden ülke olarak eldeki damızlıkların iyi bir şekilde korunması, ıslah çalışmaları ile verim seviyelerinin yükseltilmesi, bunların yok pahasına elden çıkarılmasını engelleyici tedbirlerin alınması gerekmektedir. 2008-2009 yılları arasında süt piyasasındaki fiyat düşüşü yaklaşık 250 binden fazla hayvanın kesime sevk edilmesine neden olmuştur. O dönemde karkas kesim fiyatlarının düşük olması bu sayının daha da artmasını engellemiştir. Bugün bir hesap yapılacak olursa, bir damızlık hayvanın ortalama fiyatının 4.000 TL/baş olduğu düşünüldüğünde, 250.000 baş hayvanın bedeli yaklaşık 1 milyar TL’ye (670 milyon $) tekabül etmektedir. 

Fiyat düşüşlerine gerekçe gösterilen süt arz fazlalığı

  Bugün damızlık bir hayvanın fiyatının ülke içinde en az 7.500-8.000 TL, ülke dışında ise en az 6.000 dolar ile 3.250 EURO arasında değiştiği düşünüldüğünde olası bir kesimin ülkeye zararının çok daha büyük meblağlara ulaşacağını söylemek yanlış bir ifade olmayacaktır.

Fiyat düşüşlerine gerekçe gösterilen süt arz fazlalığı gelişmiş birçok ülkede de yaşanmaktadır. Aramızdaki tek fark, onların piyasasına Devlet tarafından müdahale ediliyor olmasıdır.

  Türkiye’de 2010 yılı itibariyle yaklaşık 6 milyon ton süt sanayiye aktarılmıştır.

  Türkiye’de 2010 yılı itibariyle aylık arz edilen süt miktarı ortalama olarak 500 bin tondur.

  Süt arzının; Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında ortalama aylık arz edilen miktardan fazla, diğer aylarda ise düşük olduğu görülmektedir.  Yani yılın 5 ayı aylık ortalama arzdan yüksek, 7 ayı ise düşük bir üretim söz konusudur.Sanayiye süt arzındaki fazlalık Mart ayında başlamakta, Temmuz sonu itibariyle sona ermektedir. Arzın, ortalamaya göre en fazla olduğu ay %19 ile Mayıs ayıdır.

Gelişmiş birçok ülkede de ülkemizdekine benzer bir durum vardır. Bu ülkeleri inceleyecek olursak;

Almanya

  Sanayiye aktarılan yıllık süt miktarı 28 milyon tondur.

  Aylık ortalama olarak 2,4 milyon ton süt sanayiye aktarılmaktadır.

  Yılın 7 ayında aylık ortalama arz edilen sütten daha fazla (Ocak-Mart-Nisan-Mayıs

  Haziran-Temmuz-Ağustos), 5 ayında  ise (Şubat,Eylül,Ekim,Kasım,Aralık) daha az bir üretim söz konusudur.

  Arz fazlalığının en yüksek olduğu ay %7,8 ile Mayıs, en düşük olduğu ay ise %0,04 ile Ağustos ayıdır.

ABD

  Sanayiye aktarılan yıllık süt miktarı 86 milyon tondur.

  Aylık olarak 7 milyon ton süt sanayiye aktarılmaktadır.

  Yılın 6 ayında aylık ortalama arz edilen sütten daha fazla (Ocak-Mart-Nisan-Mayıs

  Haziran-Temmuz), 6 ayında  ise (Şubat, Ağustos,Eylül,Ekim,Kasım, Aralık,) daha az bir üretim söz konusudur.

  Arz fazlalığının en yüksek olduğu ay %6,5 ile Mayıs, en düşük olduğu ay ise % 1 ile Haziran ayıdır.

Fransa

  Sanayiye aktarılan yıllık süt miktarı 23 milyon tondur.

  Aylık olarak yaklaşık 2 milyon ton süt sanayiye aktarılmaktadır.

  Yılın 5 ayında aylık ortalama arz edilen sütten daha fazla (Ocak-Mart-Nisan-Mayıs

  Aralık), 7 ayında  ise (Şubat, Haziran,Temmuz, Ağustos,Eylül,Ekim,Kasım) daha az bir üretim söz konusudur.

  Arz fazlalığının en yüksek olduğu ay %12,6 ile Nisan, en düşük olduğu ay ise % 2,5 ile Aralık ayıdır.

İtalya

  Sanayiye aktarılan yıllık süt miktarı 10 milyon tondur.

  Aylık olarak yaklaşık 875 bin ton süt sanayiye aktarılmaktadır.

  Yılın 6 ayında aylık ortalama arz edilen sütten daha fazla (Ocak-Mart-Nisan-Mayıs

  Haziran, Aralık), 6 ayında  ise (Şubat, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım) daha az bir üretim söz konusudur.

Farklı olarak bir piyasa düzenlemesi hayata geçirilmiştir

  Arz fazlalığının en yüksek olduğu ay %11,4 ile Mart, en düşük olduğu ay ise % 0,7 ile Haziran ve Aralık ayıdır. Görüldüğü gibi yılın belli aylarında gelişmiş ülkelerde de bir fazlalık vardır. Ama bu ülkelerde devlet belli dönemlerde piyasaya müdahale ederek, piyasadan fazlalık sütü çekip süttozu, tereyağı gibi ürünlere işleyerek stoklamakta, arzın az olduğu dönemlerde ise bu ürünleri piyasaya sürmekte, dolayısıyla fiyatlarda hem üreticiyi hem de tüketiciyi sıkıntıya sokacak dalgalanmaların oluşmasına izin vermemektedir.

  Yakın zamanda ülkemizde de gelişmiş ülkelerde uygulanan sistemden farklı olarak bir piyasa düzenlemesi hayata geçirilmiştir. Bu sisteme göre fazla süt piyasadan çekilmekte, süttozuna işlenmekte, bu süttozunun Dahilde İşleme Rejimi kapsamında süt ürünleri ihracatı yapan ihracatçılara dünya fiyatlarından verilmesi sağlanmakta, üretim maliyeti ile dünya fiyatları arasındaki fiyat farkı ise devlet tarafından karşılanmaktadır. Yani, süttozunun dışarıdan alınmak yerine iç pazardan, yerli üreticilerden alınması teşvik edilmekte, böylece hem ihracatçılarımıza avantaj sağlanmakta, hemde iç pazar rahatlatılmaktadır. Geçen yıl çok az bir miktarla başlatılan uygulama bu yıl tüm süttozu miktarını kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Yıllık, Dahilde İşleme Rejimi kapsamında ithal edilen 20 bin ton süttozuna eşdeğer çiğ süt yani 200 bin ton süt piyasadan çekilecektir. Bu amaçla da bütçeden yaklaşık 50 milyon TL’ye yakın bir kaynak ayrıldığı yetkililerce ifade edilmektedir.

Süt piyasasında istikrarı sağlayıcı ve üreticiyi koruyucu tedbirler alınmalı

   Bunun yanı sıra sanayicilere süt ve süt ürünlerine yönelik ihracat iadesi desteği için bir çalışma başlatılmış olup, 200 bin ton çiğ süte eşdeğer bir miktar için uygulanacak bu desteğin yakın zamanda hayata geçirileceği ifade edilmektedir.Yani Devlet bu uygulamalar ile 400 bin ton çiğ süte eşdeğer bir süt için sanayicilere destek vermeyi kararlaştırmıştır.Bütün bu arz talep dengesini sağlamaya yönelik desteklere rağmen yine de süt fiyatları düşürülecek olursa bu durumda sorumluğunun başka yerlerde değil, süt fiyatlarını düşürenlerde aranması gerektiği kanaatindeyiz.

Neler yapılmalı?

  Sayın Başbakanımızla yaptığımız görüşmede de kendilerine aktardığımız üzere, en kısa zamanda gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bir müdahale kurumu kurulmalı,  süt piyasasındaki fiyat dalgalanmalarının önüne geçilmelidir,

 Hayvancılık mutlaka tatminkar ölçülerde desteklenmeli,

 Islah çalışmalarına devam edilmeli,

 Süt piyasasında istikrarı sağlayıcı ve üreticiyi koruyucu tedbirler alınmalı,

 Sektör kayıt altına alınmalı,

 Özellikle süt işletmelerinde işletme düzeyinde bölgesel üretim planlamaları yapılmalı, büyükleri kuralım derken küçüklerin yok olmasını engelleyici tedbirler alınmalı,

  Süt tozu ithalatı önlenmeli,

  Damızlık hayvan ithalatına belli bir plan ve program çerçevesinde, gerçekçi talep ve ihtiyaçlar belirlenerek izin verilmelidir.”

TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in başarı grafiği

0

  TRT, ülkemizde ilk radyo ve televizyonculuğu başlatan bir kurumdur. Günümüzde özel radyo ve televizyonların olmadığı dönemlerde ülkemizin tek radyo ve televizyonu olarak bilinmekteydi. Bu nedenle rekabet ortamı diye bir durum söz konusu değildi. O dönemlerde siz nasıl yayın yaparsanız halk onu izlemek durumundaydı. Halk için alternatif bir TV kanalı bulunmamaktaydı. Ne zamanki ülkemizde özel radyo ve televizyonların sayısında artış oldu. TRT bundan sonra rekabet ortamına girerek, halkın istediği gibi bir yayın yapmaya başladı. TRT diğer taraftan kalabalık personeliyle dikkat çekmektedir. Bunların zamanında ve düzenli olarak görev yapmalarının sağlanmasında zaman zaman güçlükler yaşanabilir.

  Böylece TRT’nin genel bir profilini çizdikten sonra TRT Genel Müdürlüğüne atanan yaklaşık iki yıldır görev yapan mülkiye kökenli TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’den bahsetmek istiyorum. Genel Müdür İbrahim Şahin burada göreve başladıktan sonra, önce TRT’nin personel yapısını disiplinize etti. Görev yapmayan ve yük teşkil eden yapıyı tespit ederek, bu konuda personel reformu teşkil edecek icraatlar yaptı ve bu konuda herkesin takdirini kazandı.

  TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’ in Kaymakamlık dönemine bakarsanız, orada da başarısı söz konusudur. Gazetecilik mesleğim nedeniyle Kastamonu-Taşköprü’ye yolum düştü. Burada eski dönemlerde kaymakamlık görevinde bulunan, o dönemin Kaymakamı İbrahim Şahin’in adı anıldığında herkes ondan övgüyle bahsediyor. Taşköprü halkı diyor ki  eski Kaymakamımız İbrahim Şahin’in samimi ve gayretle ilçemiz adına yaptığı hizmetleri unutmuyoruz. Kendisini hep hayırla yad ediyoruz. Özellikle o dönemin çamurlu köy yollarında hizmet yaparken, Kaymakamımız İbrahim Şahin’in ayaklarına çizmelerini çekip, köylerimize geldiğini hep hatırlıyoruz. Taşköprülüler eski Kaymakamları İbrahim Şahin isminden teşekkürle, takdirle bahsediyorlar. O işten kaçmaz, sözünde durur, verilen görevi en iyi şekilde yapardı diyorlar.

  Demek ki insanın geçmişteki başarısı önemlidir. TRT Genel Müdürlüğü de yayın politikasında ve personel uygulamasında yeni uygulamalara ihtiyacı olan büyük bir kurum statüsündeydi. Bunu yapacak yöneticinin de geniş deneyimli, cesaretli, engin yönetim tecrübeleri olan birisi olması gerekirdi. Bu nedenle geçmiş görevinde başarı grafiği yüksek olan TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, TRT’de göreve başladıktan sonra, beklentilere cevap verdi. Personel reformunu yaptı. Yeni televizyon kanalları ile TRT’yi diğer özel kanallarla rekabet edebilen, halkın beklediği televizyon kanalları haline getirdi. Bugün özellikle TRT kanalları halkın beğeniyle izlediği kanallar haline geldi. Özellikle TRT’nin; kültürel, belgesel, müzik ve spor programları halkın beğenisiyle izlenmektedir. Daha önceki görevlerinde başarılı olarak görev yapan kaymakam ve vali kökenli bürokratların, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin örneğinde olduğu gibi diğer kurumlara da yönetici olarak atandıklarında başarılı oldukları aşikardır. TRT Genel Müdürlüğü, Türkiye resmi protokolünde statü itibariyle Başbakanlık Müsteşarlığı ile aynı konumdadır. TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in görev yapacağı her yerde başarı ve başarılı olmak vardır. Bu nedenle TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, verilen görevlerde başarılı olan, ülkemizin ender bürokratlarından birisidir.

  TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in başarısı sayesinde TRT Radyo ve Televizyonları halkın ilgi gösterdiği radyo ve televizyonlar haline geldi. Devlet televizyonumuz olan TRT’nin halkın beğendiği bir yayın politikası izlediğinden dolayı kendisini tebrik ediyorum. Halkın beğendiği ve ilgi gösterdiği yerde başarı vardır. TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e nice başarılı yıllar dileklerimle.

Türk ve dünya gençleri Trabzon’a geliyor

0

 

 

Haber: İlker ÇAKAN

  Trabzon Belediyesi Gençlik Meclisi’nin organizasyonuyla 23-27 Şubat 2011 tarihleri arasında Trabzon’un kurtuluşu münasebetiyle 1. Türkiye Gençlik Buluşması kapsamında 81 ilden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden, Türk Cumhuriyetlerden ve 36 dünya ülkesinden 150 genç Trabzon’a gelecektir. Trabzon Belediyesi Gençlik Meclisinin konuya ilişken açıklaması şöyledir;

  “Trabzon Belediyesi Gençlik Meclisi’nin  Trabzon’a kazandırdığı, 23-27 Şubat 2011 tarihleri arasında Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak’ın himayelerinde 81 ilden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden, Türk Cumhuriyetlerden ve 36 dünya ülkesinden davet edilen 150 gencin Trabzon’da bir araya geleceği 1. Türkiye Gençlik Buluşması adıyla yapılacak olan organizasyonla ilgili olarak Trabzon Belediyesi Gençlik Meclisi Başkanı Muammer Tosun yaptığı açıklamada Trabzon’un her daim pozitif gençleri barındırdığına dikkat çekerek “1. Türkiye Gençlik Buluşması’nı yaparak ülkemizin 81 ilinden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden, Türk Cumhuriyetlerinden ve 36 dünya ülkesinden gelecek olan 150 gence marka şehir olan Trabzon’u en iyi şekilde aktarmayı, Trabzon’un kültürünü onlara aşılamayı ve bir kültür mozaği oluşturmayı hedefliyoruz. 

  Ayrıca, Trabzon’un kurtuluşunu da nazara alıp 24 Şubat 2011’de kurtuluş töreni etkinliklerinde yer alarak ve Trabzon’un tarihini anlatan bir konferans da düzenleyerek gençlerle birlikte Trabzon’u tarihiyle birlikte yaşatmak istiyoruz. 2011 yılında Trabzon’da düzenlenecek olan Avrupa Olimpik Gençlik Yaz Festivali öncesinde, 1. Türkiye Gençlik Buluşması kapsamında ülkemizin her ilinden, KKTC’den, Türk Cumhuriyetlerinden ve dünya ülkelerinden Trabzon’a gelecek olan temsilci gençlere olimpiyat ve 2011 süreci hakkında aktarımlarda bulunulacaktır. Trabzon’dan ayrılan temsilci gençler şehirlerine ve ülkelerine döndüklerinde Trabzon’un 2011 süreci hakkında yaşadıkları yerde ki gençlere ve halka da aktarımlarda bulunabilecek hale geleceklerdir.  Bu doğrultuda katılımcı her genç birer fahri olimpiyat elçisi olacaktır.”

                                                                                          

Giresun Valisi Dursun Ali Şahin’den cami görevlilerine bilgisayar ve internet eğitimi alın talimatı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Giresun Valisi Dursun Ali Şahin, belediye sınırları dahilinde görev yapan 50 yaş ve altı imam-hatip ve müezzin kayyımların, çağın gereklerine uygun olarak hizmet verebilmesi için bilgisayar ve internet kullanımı eğitimi almaları talimatını verdi. Konu ile ilgili olarak Giresun İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İl Müftülüğüne bir yazı gönderildi.

  Günümüzde bilgisayar ve internet teknolojisi yaşamın her alanında kullanıldığından çağa ayak uydurmak yönünde din görevlilerinin toplumu aydınlatma, dini konularda bilinçlendirme görevlerini ifşa ederken teknolojik olarak gerekli donanıma ve bilgi birikimine sahip olmaları gerektiğini kaydeden Giresun Valisi Dursun Ali Şahin, il ve ilçelerde belediye sınırlan dahilinde görev yapan imam-hatip ve müezzin kayyımların, bilgisayar ve internet kullanımı eğitimi almaları için İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İl Müftülüğünün ortak çalışma başlatmasını istedi.

  Söz konusu yazıda; toplumun aydınlatılması için dini konularda verilen eğitim ve vaazların görsel sunumlarla pekiştirilmesi, teknolojinin getirdiği diğer kolaylıkların din görevlilerince de kullanılarak vatandaşlara en iyi hizmetin verilmesi için il ve ilçe müftülükleri emrinde belediye sınırları dahilinde  imam-hatip ve müezzin kayyım olarak görev yapan 50 yaş ve altı personelin zorunlu bilgisayar ve internet eğitimine tabi tutulması belirtildi.

  Konu ile ilgili olarak, Giresun il merkezinde belediye sınırlan dahilinde görev yapan 50 yaş altı imam-hatip ve müezzin kayyımlar Halk Eğitim Merkezi ile eski Çarşı Polis Karakolu’nun bulunduğu binada 32 saatlik bilgisayar ve internet kullanımı eğitimi alacak. Halk Eğitim Müdürlüğü binasının içi sınıf olarak düzenlendi. Düzenlenen 4 sınıftan 1’i bilgisayar sınıfı yapılacak. Aynı uygulamanın ilçelerde de belediye dahilinde görevli imam-hatip ve müezzin kayyımları kapsayacak şekilde İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İl Müftülüğünce koordineli olarak çalışmalar başlatılacak. Giresun Valisi Dursun Ali Şahin, kurs sonunda eğitimini başarı ile tamamlayarak sertifika alan personel isimlerinin Valiliğe bildirilmesini de istedi.

Amasya Üniversitesi-Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhittin Yürekli Rektör adayı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Amasya Üniversitesi-Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhittin Yürekli, önümüzdeki dönemde seçimi yapılacak Amasya Üniversitesi Rektörlüğü için Rektör adaylığını Amasya il merkezinde özel bir iş yerinde düzenlediği bir basın toplantısı ile açıkladı. Konuya ilişkin basın açıklaması şöyledir;

  “Geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimizin eğitiminde, ülkemizin ve bölgemizin kalkınma ve gelişmesinde yer alan temel öğretim kurumlarının son aşamalarında yer alan öğretim kurumları üniversitelerdir. Ülkemizin geleceği olan gençlerimizi en yeni bilgi ve donanıma sahip bir şekilde, ülkemize ve insanlığa faydalı bir insan olarak yetiştirmek, bilim ve teknolojiyi kullanarak topluma yararlı bir kurum olarak görev yapmak üniversitelerin temel görevleridir. Bu görevlerin yerine getirilmesinde en büyük sorumluluk her aşamada öğretim elemanlarına düşmektedir. Önümüzdeki dönemde yapılacak seçim ile rektör adayları belirlenecektir. Bu dönemde rektör adayı olarak üniversitemizin gelecekteki durumu hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Nasıl bir üniversite?

  Üniversitelerin görevi bilgi teknolojiyi kullanarak eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmesinin yanı sıra öğretim elemanları aracılığı ile bilimsel anlamda üretime katkı sağlamaktır. Aynı zamanda bir çalışma ortamı olan üniversitelerde hedef kitle, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizdir. Amaç gençlerimizin en iyi şekilde eğitimini sağlayarak topluma yararlı bir insan haline getirmektir. Bu amacı gerçekleştirecek olanlar da öğretim elemanlarıdır. Huzurlu ve güvenli bir üniversite ve çalışma ortamı ise kişilerin özlük haklarının aksamaya neden olmadan verilmesiyle olur. Bu nedenle öğretim elemanlarının ve diğer personelin özlük hakları, usule ve bilimsel kriterlere uygun olmak kaydı ile yöneticilerin kişisel görüşüne bağlı olmamalıdır.

 
                                
                                Amasya Üniversitesi-Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
                       Muhittin Yürekli’nin Rektör adaylığını açıkladığı basın toplantısı
 
  Üniversitelerin bulunduğu yerlerde diğer kamu kuruluşları ve gerektiğinde sivil toplum örgütleriyle görüş alışverişinde bulunmalı ve toplum ve ülke yararı göz önüne alınarak işbirliği yapılmalıdır. Bu anlamda Üniversitemizin, Amasya ile ilişkilerinin daha gelişmiş olması için çaba sarf edilecek ve Basın ve Halkla İlişkiler biriminin daha etkili hale gelmesi sağlanacaktır.

  Amasya Üniversitesinde ilk yapılacak işler; özlük haklarının düzenlenmesi, eğitim-öğretim-araştırma faaliyetlerinin iyileştirilmesi, dersliklerin, laboratuarların günümüz teknolojisine uygun hale getirilmesi, enstitülerin devreye sokulması ve idari birimlerin amaçlarına uygun bir şekilde yönetilebilmesi için konularına vakıf ehil kişilerce yönetilmesini sağlamaktır.

  Üniversiteler ve sahip oldukları imkanlar o ülkenin bir anlamda gelişmişlik derecesini de yansıtmaktadırlar. Günümüzde pek çok yönden gelişmiş olduğu kabul edilen Amerika Birleşik Devletlerinde yaklaşık olarak 75.000 kişiye bir üniversite düşerken ülkemizde hükümetimizin son yıllarda gösterdiği çabayla üniversite sayımız (Devlet+Özel+Vakıf) 160’ın üzerine çıkmasına rağmen yaklaşık 450.000 bin kişiye bir üniversite düşmektedir. O halde yapılacak çok iş vardır ve açılan üniversitelerin alt yapısını geliştirmek, içini doldurmak bizlerin en önemli görevleri arasında yer almalıdır.

  Bu nedenledir ki Avrupa Birliği ülkeleri son zamanlarda yürüttükleri çerçeve programlarıyla Amerika Birleşik Devletlerinin sahip olduğu gelişmişlik düzeyine yetişmeye çalışmaktadır. Türkiye olarak üniversiteler açısından bu yarıştan geri kalma lüksümüz yoktur ve elimizden gelenden fazlasının yapılması gerektiği de kuşkusuzdur. Amasya Üniversitesi olarak bu görevin içinde yer alma zorunluluğu vardır ve artık bu gelişmenin sağlanması için idari-siyasi-ideolojik fark, ayrımcılık olmadan elbirliği ile çalışma vakti çoktan gelmiştir. İşte bunu gerçekleştirmek için, ayırım gözetmeksizin, huzurlu bir çalışma ortamının kurulması ve sürdürülmesi, dürüst ve ilkeli bir yönetim için Rektörlüğe Aday olduğumu huzurunuzda tüm kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.”

Filistin Türkiye Büyükelçisi Nabil Marouf: “Filistin Filistinlilerin olacağı güne kadar mücadele”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Filistin’in Türkiye Büyükelçisi Nabil Marouf Trabzon İl Genel Meclisi Başkanı Haydar Revi ile bir araya geldi. Haydar Revi, Filistin’in haklı mücadelesi için her platformda desteğe hazırız dedi. Büyükelçi Marouf Filistin Filistinlilerin olacağı güne kadar mücadele edeceklerini belirtti.

Birkaç günden bu yana Trabzon’da bulunan Filistin’in Ankara Büyükelçisi Nabil Marouf, Trabzon İl Genel Meclisi Başkanı Haydar Revi’yi ziyaret etti. Trabzon’da düzenlemeyi planladıkları Filistin Haftası için Trabzon’un bütün dinamiklerini harekete geçirmeyi düşünen Filistin’in Ankara Büyükelçiliği, Trabzon’da her kapıyı çalarak filistinin haklı mücadelesini anlatacaklarını belirtti.

  Filistin Ankara Büyükelçisi Nebil Marouf’un İl Genel Meclisini ziyaretinde Meclis Başkanı Haydar Revi Trabzon’da daha çok Filistinli öğrencinin gerek orta öğrenim gerekse de yüksek öğrenim görebilmesi için üzerlerine düşeni yapacaklarını burs ve yurt imkanı sağlayabileceklerini belirtti. Meclisin top yekün Filistin davasına sahip çıktığını belirten Revi büyükelçi Marouf’a ” Bilinki biz de Filistinliyiz “dedi.

 

                            
                                       Filistin Türkiye Büyükelçisi Nabil Marouf-
                    Trabzon İl Genel Meclisi Haydar Revi ve İl Genel Meclisi Üyeleri 
 
  Filistin Büyükelçisi Marouf Filistinin haklı mücadelesinin yanında yer alan Türkiye’nin ve Türk halkının ve özellikle Trabzonluların manevi desteğinin kendileri için çok büyük bir moral kaynağı olduğunu belirtti. İl Genel Meclisinde filistindeki her İsrail katliamına karşı takınılan tavrı taktirle takip ettiklerini de belirten Marouf “Bu açıdan Trabzon İl Genel Meclisini bizim için kardeş bir kurum bizden biri olarak görüyoruz Filistinliler olarak algılıyoruz”dedi…

NİKE Halı Saha Liginde yeni sezon başlıyor

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Nike ve Türkiye Futbol Federasyonu tarafından organize edilen, 12 Mart – 22 Mayıs 2010 tarihleri arasında 62 il, sekiz ilçe olmak üzere toplam 70 merkezde bulunan 100 halı sahada gerçekleşecek olan ve bu yıl üçüncüsü düzenlenen Nike Halı Saha Ligi basın toplantısı Türkiye Spor Yazarları Derneği’nde gerçekleşti. TFF Futbol Genel Direktörü Ersun Yanal, Nike Türkiye Pazarlama Direktörü Massimo Giunco ve İstanbul Büyükşehir Belediyespor’dan milli oyuncu Gökhan Süzen’in de katıldığı toplantıda geçen sezonun şampiyonları Tarakçı Sarrafiye ve Gençlerbirliği takımlarının temsilcileri de yer aldı. Kayıtları 7 Şubat’ta başlayan ve 6 Mart’a kadar devam edecek olan ligin final maçları 4-5 Haziran tarihlerinde İstanbul’da yapılacak. Nike Halı Saha Ligi’ne bu yıl 6.400 takım ve 50 binin üzerinde oyuncunun katılması hedefleniyor.

 Nike ve Türkiye Futbol Federasyonu tarafından organize edilen Nike Halı Saha Ligi’nin

tanıtım toplantısı TFF Futbol Genel Direktörü Ersun Yanal, Nike Türkiye Pazarlama Direktörü Massimo Giunco, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’dan milli oyuncu Gökhan Süzen ve geçen sezonun şampiyonları Tarakçı Sarrafiye ve Gençlerbirliği takımlarının temsilcilerinin katılımıyla Türkiye Spor Yazarları Derneği’nde gerçekleştirildi.

  Toplantıda konuşma yapan TFF Futbol Direktörü Ersun Yanal “Türkiye’de futbolun en yaygın olarak oynandığı yerler olarak halı saha futbolu bizim için önemli. Nike Halı Saha Ligi de futbol oynamak isteyen herkesin organize bir şekilde eğlenerek oynamasını sağlayan çok önemli bir organizasyon. Herkes için Futbol programı kapsamında düzenlediğimi bu organizasyonun gelişip yaygınlaşması bizleri mutlu ediyor. 3 senede ulaştığımız sayılar gösteriyor ki Nike Halı Saha Ligi Türkiye’nin en geniş katılımlı ligi. Amacımız daha fazla insanı bu heyecana ortak etmek.” dedi. Yanal sözlerine “Türkiye Futbol Federasyonu olarak Nike Halı Saha Ligi organizasyonun yanı sıra futbolun en yaygın olarak oynandığı yerler olan halı sahalarda oynanan futbolun oyuncu sağlığı, güvenlik ve hijyen açısından uygun olması yönünde çalışmalarımız sürdürüyoruz. Yurt çapında bugüne kadar 1000 halı sahayı denetleyip, derecelendirdik. Nike Halı Saha Ligi maçları da bu denetlenmiş halı sahalarda oynanıyor” diye devam etti.

  Nike Türkiye Pazarlama Müdürü Massimo Giunco da yaptığı konuşmada “Nike Halı Saha Ligi’ne olan ilgi her yıl giderek artıyor. Bu sene üçüncü yılımız ve görüyoruz ki Nike Halı Saha Ligi Türkiye’deki en popüler amatör futbol organizasyonu olma yolunda hızla ilerliyor. En büyük hedeflerimizden biri Türkiye’de spor kültürüne hizmet etmek ve gelişimine katkıda bulunmak. Bu amaçla projeler üretmeye ve teknolojiler geliştirmeye devam edeceğiz”

Nike Halı Saha Ligi

  6 Mart tarihine kadar www.nikehalisahaligi.com adresine girerek önkayıt formunu eksiksiz dolduran katılımcılar en yakın Nike kayıt noktasına gidip, 80 TL takım katılım bedeli ödeyerek başvurularını tamamlayabiliyorlar. Nike Halı Saha Ligi’ne katılacak tüm oyuncular, Türkiye Futbol Federasyonu tarafından verilecek Herkes İçin Futbol (HİF) Lisansı’na sahip olacaklar ve kayıtlar sırasında HiF lisansı için gerekli belgeleri kayıt noktalarına teslim edecekler. HERKESiçinFUTBOL lisansı, amatör futbolun yaygınlaşmasını sağlayan, ülke genelindeki her türlü futbol müsabakasını organize futbolun içerisine dahil etmeyi ve müsabakalara katılanların TFF tarafından tescil edilmesini sağlayan lisans türüdür. HiF lisansı alan oyuncular tüm HiF turnuvalarına bu lisansla katılabilirler.

  15-18 ve 19-35 yaş kategorilerinde, 6 as 2 yedek olmak üzere toplam 8 kişiden oluşan takımların katılımıyla gerçekleşecek Nike Halı Saha Ligi’nde maçlar grup turunda puan, eleme turlarında ise eliminasyon sistemiyle oynanacak. 15’er dakikalık 2 devre halinde oynanacak maçlarda beraberlik halinde seri penaltı atışlarına geçilecek. Grup maçları 12 Mart’ta başlayıp 1 Mayıs’a kadar devam edecek. Gruplarda birinci olan takımlar eleme turuna katılmaya hak kazanacak. Saha finallerinin ardından 14-15 Mayıs’ta bölge finalleri oynanacak. Daha sonra 22 Mayıs tarihlerinde bölge şampiyonlarının mücadele edeceği Süper    Bölge Finalleri oynanacak, Türkiye final maçları ise 4-5 Haziran’da İstanbul’da gerçekleşecek. Finale kalan 8 takım final günü öncesi Türkiye Futbol Federasyonu antrenörlerinin yönetiminde özel bir kampa girecek.

  Nike Halı Saha Ligi final maçları sonucu şampiyon olan takım, elemelerden çıktığı halı sahada bir senelik bedava üyelik ve Nike Futbol koleksiyonundan ürünler de kazanacak. Organizasyonun gerçekleştirileceği tüm halı sahalar Türkiye Futbol Federasyonu tarafından bir sertifika sistemine tabii tutulup, imkan ve kabiliyetlerine göre derecelendirilen halı sahalardır.

95. Dönem kaymakamlar kura çekti

0

Haber: İlker ÇAKAN

  95. Dönem Kaymakamlık Kursu Kapanışı ve Kura Çekim Töreni’ Ankara’da gerçekleştirildi. Törenin açılışında bir konuşma yapan İçişleri Bakanı Beşir Atalay, yaklaşık üç yıl süren zorlu bir eğitim sürecini tamamlayan kaymakamları görev yerlerine uğurlamaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi.

  Bu mesleği seçmeleri ve yetiştirilme dönemini de başarıyla tamamlayıp kaymakam olarak atanmaya hak kazanmaları nedeniyle genç kaymakamları kutladığını belirten İçişleri Bakanı Beşir Atalay, kuranın kaymakamlar ve aileleri için hayırlı olmasını diledi. Mülki idarenin esası olan kaymakamları iyi yetiştirmek için her türlü imkanı seferber ettiklerini vurgulayan İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ‘Öncelikle sınavlarda titizlik gösteriyoruz. Kaymakamlık mesleğine girmek, çok ciddi sınavların ardından mümkün oluyor. Merkezi sınavlarda en yüksek puanları alanlar, kaymakamlık için başvurabiliyor. KPSS puanı ile ilk başvuruyu alıyoruz, sonra kendimiz özel sınavlar ve mülakatlar yapıyoruz. Bu çetin sınavlardan sonra adaylar mesleğe girmeye hak kazanıyorlar’ diye konuştu.

  İçişleri Bakanlığı döneminde 320 kaymakam adayı aldıklarını ifade eden İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bu ay içinde 55 kaymakam adayının daha mülakata tabi tutulacağını, böylece bakanlığı sırasında 375 kaymakamı mesleğe kazandırmış olacaklarını belirtti.

  Kaymakamlığın çok kişinin tercih ettiği seçkin bir meslek olduğunu ifade eden İçişleri Bakanı Beşir Atalay, kaymakamların gittikleri ilçelerde mülki idarenin başı olarak devleti temsil ettiğini söyledi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ‘Kaymakamların omuzlarına büyük bir yük yüklüyoruz. Onun için bu 3 yıllık eğitim önemli. Bu yükü taşıyacak bilgiyi, birikimi ve tecrübeyi kazandıktan sonra ilçelerimizi onlara emanet edebiliyoruz’ dedi.

  İçişleri Bakanı Beşir Atalay, hükümetin, millete efendilik değil, hizmetkarlık yapma misyonu ile hareket ettiğini ifade ederek, kaymakamlardan kendilerine verilen hizmet fırsatını iyi değerlendirmelerini istedi. Devletin vatandaşa hizmet için var olduğunu söyleyen İçişleri Bakanı Beşir Atalay, vatandaşa tepeden bakan, vatandaşın derdiyle dertlenmeyen yönetim anlayışının da, bu anlayışa sahip yöneticilerin de artık geride kaldığını belirtti.

  Vatandaşlarını memnun edemeyen, beklentilere cevap veremeyen yönetim yapılarının, yöneticilerin anlamını yitirdiğini kaydeden İçişleri Bakanı Beşir Atalay, vatandaşa sunulan kamu hizmetinin odağında insan olması gerektiğini söyledi.Kaymakamlardan yaptıkları her işte vatandaş memnuniyetini aramalarını isteyen İçişleri Bakanı Beşir Atalay, kaymakamlara hitaben, ‘Ülkemizin hiçbir yerinde çaresiz vatandaş kalmamalıdır. Mülki idarenin görevi bu, eğer çaresizlik nedeniyle okula gidemeyen, okuyamayan çocuklarımız, hastaneye yetişemeyen hastalarımız, bakımsızlık nedeniyle ölüme mahkum yaşlılarımız ve engellilerimiz varsa biliniz ki bunun sorumlusu sizsiniz. Bu bilinci hepinizin taşıması gerek. Unutmayınız ki sizler devletimizin taşrada şefkat elisiniz. İhtiyaç sahibi vatandaşlarımızın her zaman önce siz yanında olacaksınız. Hastaneleri, çocuk yuvalarını, huzur evlerini ve benzer sosyal kurumlarımızı, hatta ihtiyaç sahibi evlerimizi sık sık ziyaret edin, onların arasında bulunun’ diye konuştu.

  Kaymakamlardan görev yaptıkları ilçelerde seçkin bir grupla sınırlı ilişkiler kurmak yerine halkla iç içe olmalarını isteyen İçişleri Bakanı Beşir Atalay, şöyle dedi: ‘Vatandaş şunu bilmelidir; eğer ben sıkıntıya, dara düşersem devlet yanımdadır. Benim burada başvuracağım devletin bir temsilcisi vardır. Vatandaşımız bu rahatlıkla yaşamalıdır. Görev yaptığınız yerlerde herkesi, dil, din, kültür ve etnik ayrılık yapmadan kucaklayın. Tüm vatandaşlarımıza devletin sıcak yüzünü gösterin. Kimse öteki olamaz. Özellikle yöneticilerimiz bu konuya büyük hassasiyet göstermelidir.

  Genç arkadaşlarımız, yürüttüğümüz milli birlik ve kardeşlik projesinde insanlarımızı daha bir kardeş yapmak, kardeşliği artırmak ve milletin bütünlüğünü sağlamak için de elinden gelen çabayı da göstereceklerdir. Dirayetinizi kullanın, dirayetli yönetici olun. Dirayetsiz yönetici kaymakamlık ve valilik yapamaz. Bireysel hayatımızda mütevazi oluruz, vatandaşımıza karşı toprak gibi oluruz ama işimizi yaparken o dirayeti kullanacağız. Orada tevazu yok, işimizi iyi yapacağız. Başarının yerini hiçbir mazeret tutamaz.’

  Kaymakamlardan tutamayacakları sözleri vermemelerini, verdikleri sözleri de mutlaka tutmalarını isteyen İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bunun hükümetin de ilkesi olduğunu belirtti. Verilen sözlerin tutulmasının vatandaşta güven duygusu yaratacağını aktaran İçişleri Bakanı Beşir Atalay, vatandaşın devlete olan güven duygusunun sarsılmasına asla müsaade edilmemesi gerektiğini söyledi.Geçmişte devleti temsil edenlerin bazı vatandaşların devlete güvenini sarsan pek çok yanlış yaptığını ifade eden İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ‘Bu kişiler adeta vatandaş devlete güvenmesin diye çaba sarf etmiş, yanlışlar yapılmış. Bütün vatandaşlarımızı kazanmak, bütün vatandaşlarımızın devlete güvenini daha da artırmak için çalışıyoruz. Bunun için çaba sarf ediyoruz. Keyfilikten uzak, insan haklarına saygılı, hukuk devleti ilkelerine bağlı olarak görevlerinizi yürütün. Asla hukuktan ayrılmayın, hukuksuzluğa da göz yummayın’ diye konuştu.

  Kaymakamlardan, hükümet ve bakanlık olarak insan hakları konusunda ne kadar hassas olduklarını unutmamalarını isteyen İçişleri Bakanı Beşir Atalay, temel hak ve hürriyetlerin evrensel standartlara ulaştırılması ve bütün vatandaşların bunu hissetmesinin kendileri için çok önemli olduğunu vurguladı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ‘Hiçbir şekilde işkenceye ve kötü muameleye müsaade etmedik, etmeyeceğiz, etmiyoruz. Sizler de bu hassasiyeti koruyun. Bu husustaki kararlılığımızı, beklentilerimizi bilin’ dedi.

  Hükümet olarak KÖYDES ve vakıf çalışmalarına da çok önem verdiklerini bildiren İçişleri Bakanı Beşir Atalay, şöyle devam etti:’Hükümet olarak biz mülki idareye çok farklı baktık. Vali ve kaymakamlara hem yetki hem imkan verdik. Yerel yönetimlerin yetki ve imkanlarını artırdık. Somut olarak KÖYDES diye bir kırsal kalkınma projesini başlattık. Bunu kaymakamlarımız eliyle yürütüyoruz. Her ilçemizde Köylere Hizmet Götürme Birlikleri var. Bu birliklerin başında kaymakamlarımız var, kaynağı direk onlara götürüyoruz. Elinizdeki bu imkanla yatırım yapıyorsunuz. Eskisi gibi sadece merkezden bekleyen protokol kaymakamı değilsiniz, bizzat alanda yatırım yapan kaymakamlar durumuna geldiniz. Hükümet olarak bunu biz sağladık. KÖYDES projelerine olanca hassasiyeti gösterin. Vatandaşlarımızla iç içe köylere giderek onların yolunu, suyunu yapın.

  Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının imkanları da hükümetimiz dönemlerinde çok artırıldı. Çaresiz değilsiniz, elinizde kaynağınız var. Vatandaş için ihtiyaç duyduğunuzda o vakfın imkanları da sizin için çok önemli bir kaynaktır.’ Konuşmanın ardından Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ikisi kadın 66 kaymakam adayından dereceye giren ve seçtikleri ilçelere atanan ilk üçüne sertifika ve ödül verdi. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay da kaymakamlara çeşitli hediye verdi. Daha sonra gruplar halinde sahneye gelen kaymakamların çekilen kurayla yeni görev yerleri belirlendi.

  Kurada Yozgat’ın Çayıralan ilçesini çeken kadın kaymakam Hatice Bayar, gazetecilere, çok mutlu ve heyecanlı olduğunu söyledi. Bayar, görev yapacağı ilçenin önceliklerini belirleyerek çalışmalarına bu yönde başlayacağını bildirdi. Aydın’ın Karpuzlu ilçesini çeken Zeliha Uyan ise kadınlara yönelik çalışmalara ağırlık vereceğini belirtti.

  Törene, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, İçişleri Komisyonu Başkanı Tevfik Ziyaeddin Akbulut, İçişleri eski Bakanları, Milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Osman Güneş, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muammer Güler, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcıları Mustafa Bahrettin Demirer ve Zekeriya Şarbak, Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal, Bakanlık üst düzey yetkilileri,   ile göreve atanan kaymakamlar, aileleri ve çok sayıda davetli katıldı.

UEYDER yönetici ve üyelerinden Ankara ziyaretleri

0

Haber: İlker ÇAKAN

  UEYDER Yönetim Kurulu Başkanlığı’nın yönetici ve üyelerinin Ankara ziyaretleri ile ilgili yaptığı açıklama şöyledir;

  “İl-lçe Milli Eğitim Şube Müdürleri, İlçe Milli Eğitim Müdürleri, İl Milli Eğitim Müdür Yardımcıları, Merkez Teşkilatı Şube Müdürlerinin  üye olabildiği Uluslararası Eğitim Yöneticileri Derneğini başkanı ve bir grup dernek üyesi  , günden güne gerileyen  mali ve özlük hakları ile ilgili Ankara’da görüşmelerde bulundu. İlk olarak  Başbakanımıza sunulmak üzere, Başbakanımızın eğitimci Danışmanı Sayın Hasan Karabela’ya sorunlarını içeren dosyayı  teslim ettiler. Başbakanımızın sayın Danışmanı ile  TEDAŞ misafirhanesinde yapılan görüşmede mali haklarının  astlarından daha az olduğu ve özlük haklarının ise günden güne daha kötüye gittiği örnekler ile anlatıldı.

  Daha sonra Türk Eğitim Sen Genel Başkanı  Sayın İsmail Koncuk makamında ziyaret edildi. Yeniden seçilmesinden dolayı tebrik edildi. Genel Başkan İsmail Koncuk  şube müdürleri ve şeflerin  mali ve özlük haklarının iyileştirilmesi ile ilgili olarak her zaman destek olduklarını ve destek olacaklarını belirtti. Ayrıca tüm eğitim çalışanlarını bir bütün olarak değerlendirdiklerini söyledi.

 
                             
                                                  UEYDER yönetici ve üyeleri
 
  Memur Sen Genel Başkanı Sayın Ahmet Gündoğdu ile Memur Sen Genel Merkezinde görüşme yapıldı. Genel Başkana, babasının vefatından dolayı başın sağolsun dilekleri iletildi. Ayrıca günden güne azalan mali haklarımız ile ilgili kendilerine bilgi sunuldu.

   Bakanlığımız merkez teşkilatında yöneticiler ile  ek ders taslağı ile ilgili görüşmelerde bulunuldu. Ek ders taslağının henüz Maliye Bakanlığına sunulmadığı, taslakta şefler için daha önce önerilen haftalık 40 saat ek ders ücretinin 30 saate indirilerek revize edildiği öğrenildi.

Dernek yönetiminde görevli yönetim kurulu üyeleri Beşevler Otelcilik ve Turizm Meslek lisesi Uygulama Otelinde aynı gün akşam toplanarak oluşan yeni yönetim kurulu görev bölümü yaptı. Görev dağılımı ve bundan sonra dernek olarak yapılacak faaliyetler ile ilgili kararlar aldı.

  Görüşmelere şu üyelerimiz katıldı; Dernek Başkanımız Muzaffer Öztaş(Denizli-Bozkurt İlçe Milli Eğitim Müdürü), Davut Çalışkan(Kastamonu-Cide İlçe Milli Eğitim Müdürü), Mustafa Özkan(Adana-Yumurtalık İlçe Milli Eğitim Müdürü), Mutlu Canbolat(Osmaniye-Kadirli İlçe Milli Eğitim Müdürü), Rafet Fener(İstanbul-Arnavutköy Şube Müdürü), Yıldıray Demirtaş (Manisa-Ahmetli Şube Müdürü), Turan İprişoğlu(İstanbul -Ataşehir Şube Müdürü), Tahsin Müjdeci (Bitlis-Güroymak Şube Müdürü), Ali Öztosun (Kocaeli-Darıca İlçe Milli Eğitim Müdürü) ile Engin Erel (Ankara-Güdül Şube Müdürü), A.Gökhan Üner (Kırıkkale-Delice Şube Müdürü).”

Kitap okumama alışkanlığı

0

  Maalesef kitap okuma alışkanlığımız yok. Mazeret olarak ya paramız ya da zamanımız yok diyoruz. Aslında bunlar doğru gerekçeler değil. Millet olarak okuma alışkanlığını okullarımızda kazanamıyoruz. Öğrenim hayatı bittikten sonra da okumaya ilgi duymuyoruz. Okumaktan zevk almıyoruz. Tembelliğe kaçıyoruz. TV seyretmek, internet başında, kahvehanede zaman geçirmek daha kolayımıza geliyor. Kütüphaneler bomboş. Öğrenciler artık ödev yapmak için bile kütüphaneye gitmiyor. Zonguldak Karaelmas Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre 65.000 kişiye bir kütüphane, 95 kişiye bir kahvehane düşüyor. Gerçi adam başına bir kütüphane düşse ne olur? Gitmedikten sonra! Okullarda, kitap okuma kampanyaları düzenleniyor.

  Sonunda ödül var. Alışkanlık kazandırmak açısından belki önemli ama mahkemelerde de ceza olarak da kitap okuma cezası verilebiliyor. Ne kadar kötü değil mi? Kitap okumak için ya ödül ya ceza!  İçimizden gelerek isteyerek, tad alarak okumuyoruz. İstatistikler öyle söylüyor. Oysa kişisel gelişim için okumak önemli. Kitap okuma; hava gibi, su gibi, yemek gibi günlük hayatımızın bir parçası olmadıkça kültürel birikimimizi tamamlamamız ve millet olarak ta bilgi çağını yakalamamız mümkün değildir. Bilgi dağarcığımızı ve kelime hazinemizi geliştirmek için mutlaka okumalıyız. Okumak, karar verme yeteneğimizin gelişmesine de katkı sağlar. Hepsinden önemlisi, kitap okumak hayal kurmamızı sağlar. İnsanlar ne kadar hayal kurarsa bilim ve teknolojide o kadar gelişir.

   Ama biz millet olarak okumuyoruz; işte kitap okuma alışkanlığı ile ilgili bizim açımızdan ürkütücü rakamlar;

   -Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye’de bu rakam 2000 – 3000 civarında basılmaktadır.

   – Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitap alımı, ortalama 100 ABD doları, Türkiye’de ise bu rakam 10 ABD dolarının altındadır.

  – Türkiye’de her 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor.

  – Japonya’da yılda 4 milyar  200 milyon kitap basılıyor. Türkiye’de sadece 23 milyon.

  – Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada.

  – Japonya’da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa’da 7. Türkiye’de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor.

  – Türkiye’de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965′e göre 14 kat arttı. Ama yüksek öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965′in de altında kaldı.

  -Bir Japon bir yılda ortalama 25 kitap okuyor
  -Bir İsviçreli bir yılda ortalama 10 kitap okuyor.
  -Bir Fransız bir yılda ortalama 7 kitap okuyor
  -Türkiye’de 6 kişiye yılda 1 bir kitap düşüyor.
  -Türkiye’de okuma alışkanlığına sahip olan kişi sayısı ortalama 40 bin kişi

  İstatistiklere baktığımızda okuma alışkanlığının milli gelir ile doğru orantılı olmadığını da görüyoruz. Yine bizim için kötü olan bir gerçek de üniversiteye giden gençlerimizde okumuyor. Bu nedenle gençlerimiz içine kapalı ve çeşitli ortamlarda kendi düşüncelerini ifade edememektedirler.   Bilgi çağında okumanın önemi büyük ama farkında değiliz. Kitabın önemi gerçek anlamda bilinmiyor: Kitabın düşünce dünyamızın vazgeçilmez enerji kaynağı olduğunun bilincinde değiliz. Bu yüzden üniversite mezunları arasında bile mutsuz insan sayısı çok.

Okuma alışkanlığı nasıl kazanırız?

  Kitap okuma alışkanlığını çocuklarımıza nasıl kazandırırız? Ya da kitap okumama alışkanlığına nasıl son verebiliriz? Sorusu ile ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

  Kişiler okuma eylemini bir ihtiyaç olarak görürlerse hayat boyu ve sürekli bir okuma alışkanlığı kazanırlar. Eğer ihtiyaç olarak görmezlerse ki, şimdi çoğumuz ihtiyaç olarak görmüyoruz, o nedenle sürekli okuma alışkanlığı kazanamıyoruz. Okuma alışkanlığının temeli ailede atıldıktan sonra devamı okulda öğretmenler tarafından öğrencilere kazandırılıyor.

  Okuma alışkanlığı, ancak çocukluk döneminde kazanılır. Genel olarak ailenin çocuğuna göstereceği ilgi ve vereceği destek çocukların bu gün ve gelecekte okuyan ve ne istediğini bilen kişiler olmasını sağlamaktadır.

  Okullarımızda, Milli Eğitim Bakanlığımız son dönemlerde Ülke genelinde okuma kampanyaları düzenlemektedir. En yakın zamanda düzenlenen kampanyanın adı Türkiye Okuyor ve Ana Kız Okuldayız Kampanyaları… Okuma kampanyalarının devlet eliyle desteklenmesi önemli ama sivil toplum örgütlerinin de desteklemesi daha da önemli! Ben, Milli Eğitim Bakanlığımızın kampanya düzenlemesini anlamlı buluyorum. Bizlerin yani Milli Eğitim Bakanlığı yöneticilerinin, öğretmenlerinin asli görevlerinden bir tanesi çocuklara-gençlere okuma alışkanlığı kazandırmaktır. Yeterli olmuyor ki, bu tür okuma kampanyaları düzenleniyor. Okuma alışkanlığı kazandırma işine öncelikle aileden başlamak gerekiyor.

  Aileler çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırmak için şunları yapmalıdırlar;

  1-Okul öncesi çağındaki çocuklara aileleri renkli masal kitapları okuyarak ve anlatarak çocuklarımıza kitap sevgisini kazandırabilirler.

  2- Oyuncakların arasına renkli kitaplar konmalıdır.

  3- Evlerde kitaplıklar oluşturulmalıdır.

  4- Çocuklara doğum günlerinde özel günlerde hediye olarak kitap alınmalıdır.

  5- Anne ve babalar ellerinde gazete, dergi, kitap ile işten evlerine dönseler bu durum çocuklar üzerinde okumaya karşı bir ilgi uyandıracaktır.

  6- Evde, çocuk dergilerine abone olmakta okuma alışkanlığına katkı sağlar.

  7- Çocuğumuza öteki odaya git kitap oku demek doğru bir davranış değildir.

  8- Evde, çocuk ile birlikte kitap okunmalıdır. Yüksek sesle kitap okunup değerlendirme yapılmalıdır. Bunun için zaman ayırmak önemlidir.

  Öğretmenler ve okul, çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için şunları yapmalıdırlar;

  1-Her öğretmen sınıfa girerken çocukların düzeyine uygun elinde kitapla girse, O’nu model alan öğrenciler, O kitabı merak edip okuyacaktırlar.

  2-Aslında kitap okuma alışkanlığı kazandırma işi yalnızca sınıf öğretmenleri ile Türkçe öğretmenlerinin işi de değildir. Tüm öğretmenlerin bir amacı da çocuklarımıza gençlerimize kitap okuma alışkanlığı kazandırmaktır.

  3- Her sınıfın bir kitaplığı olmalıdır. Öğrencilerin düzenli olarak kitaplıktan yararlanıp yararlanmadıkları takip edilmelidir. Öğrenci takip edilmediğini anlarsa okumayabilir. Öğrencilerin kitap okuyup okumadıklarını izlemek ve not etmek gerekir.

  4- Kitapların çocukların düzeyine uygun olması gerekir.

  5-Okulda kitap okuma çalışmalarına ailelerde katılmalıdırlar. Bunun için saat ayrılmalıdır. Ancak bu şekilde daha çok etkili olunabilir.

  6- Çocuklar okuduktan sonra takdir edilmeli ve ödüllendirilmelidir.

  7- Okullarda kitap stantları olmalı, kitapları kütüphanelerden çıkarmak gerekir. Okulların şeref köşeleri var alınan ödüller salonlarda sergileniyor onun gibi stantlar yapılmalıdır. En çok okunan kitapları bu stantlarda sergilenerek kaç öğrencinin okuduğunu etiketlenmelidir.

  8-Ayrıca imkânlar ölçüsünde çocukları kitap yazarları ile buluşma etkinliği düzenlenmelidir,

  9- Kütüphanelerin fiziki durumunu iyileştirmek gibi etkinliklerde kitap okuma alışkanlığına katkı sağlayacaktır.

  Bu yazdıklarım, çocuklarımıza kitap alışkanlığı kazandırma noktasında sadece birkaç öneri, çok farklı yöntemlerle de kitap okuma alışkanlığı kazandırılabilir. Ama şu bir gerçek ki, günümüzde ailenin içinde olmadığı bir metodun okuma alışkanlığı kazandırmada başarılı olması imkânsızdır. Maalesef kitap okumama alışkanlığımıza çare bulamaz isek yarınlarımız aydınlık olmayacaktır. Kitap okuma konusunda Millet olarak S.O.S vermekteyiz!

error: Content is protected !!