Cumartesi, Aralık 20, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 264

Trabzon İl Genel Meclisinden kadın istihdamı projesine ücretsiz yer tahsisi

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Trabzon İl Genel Meclisi, Dünya Kadınlar Gününde, Trabzon Olgunlaşma Enstitüsünün yürüttüğü projeye destek verdi ve bedesten çarşısında bir mülkünü projeye tahsis etti. Trabzon İl Genel Meclisi, Trabzon Olgunlaşma Enstitüsünün AB fonlarından destekli projesine tarihi bedesten çarşısındaki bir mülkünü ücretsiz tahsis etti. Dünya Kadınlar Günü öncesi alınan bu karar meclisin dünkü toplantısında kadın meclis üyelerinin projeyi yürütenlere temsili anahtar teslimi ile tescillendi.
Kadının toplum içindeki yerinin üreterek güçlenecek

  Konuyla ilgili görüşlerini açıklayan Trabzon İl Genel Meclisi Başkanı Haydar Revi şunları söyledi;” Üreten kadınlar gününe rastlayan bu kararın kendileri için de sevindirici oldu. Kadının toplum içindeki yerinin üreterek güçleneceğini üreten kadına her türlü desteğin verilmesi gerekir. Proje kapsamında bu tür bir talebin gelmesi üzerine meclis oy birliği ile böyle bir tahsis yaptı.  İl Genel Meclisinin bu tür sosyal projelerde yer alması varlık sebebidir.”

 
                             
                             Trabzon İl Genel  Meclisinin kadın istihdamı projesine
                             ücretsiz tahsis ettiği yerin temsili anahtarının Trabzon
                           İl Genel Meclisi üyeleri Arzu Yalçınalp ve Yüksel Coşkun
                             tarafından Trabzon Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü
                                      Nurgül Karagöz’e törenle teslim edilmesi
 
Ev kadınlarının üretimin içine sokulması

  Daha sonra bir konuşma yapan Trabzon Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Nurgül Karagöz ise şunları söyledi; ” Projenin ev kadınlarının üretimin içine sokulması ve gelir elde etmesi biçiminde düşünüldüğünü ve el emekleri göz nurlarının kendilerine tahsis edilecek yerde sergilenip artı değere dönüşecektir. Projenin bir ortağının da İl Özel İdaresidir. Bu tür bir yer tahsisi için İl Genel Meclisinin aldığı kararın kadınlar gününe rastlamasını da çok anlamlıdır.”

  Trabzon İl Genel Meclisinin iki kadın üyesi; Arzu Yalçınalp ve Yüksel Coşkun projeye tahsis edilen mülkün temsili anahtarını Trabzon Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Nurgül Karagöz’e İl Genel Meclisinde düzenlenen sade bir törenle verdiler.

Kişisel Gelişim Uzmanı Saadet Şen Öner: “Televizyonlar çocuklarımızın zihnini çalıyor”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Kırklareli’nde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle  Kırklareli Üniversitesi Rektörlüğü Kültür Merkezi Konferans Salonunda düzenlenen “Aile İçi Eğitim” konulu konferansta görsel sunum eşliğinde bir konuşma yapan Kişisel Gelişim Uzamanı ve Yaşam Koçu Saadet Şen Öner şunları söyledi;

Herkesin ve her şeyin alkışlanmaması gerekir

  “Hayatta yapılacak küçük değişimler büyük muhteşemlere dönüşebilir. Alkışların altın değerinde olduğunu belirterek, herkesin ve her şeyin alkışlanmaması gerekir. 18 yıldır hayata 3 yaşındaki çocuk gibi bakıyorum. Her şeyi bildiğimizi sanıyoruz. Bu yüzden anlatılan bir şeyi dinlemiyoruz ve dolayısıyla yeni bir şey öğrenemiyoruz. Biz ağzımızdan çıkanı duymuyoruz.

Olmasını istediğin insan sen ol

  Herkes bizi sürekli yanlış anlıyorsa biz anlatamıyor olabilir miyiz? Olmasını istediğin insan sen ol. Bazı şeyleri fark ettiğinizde ağzınızdan sevgi, mutluluk ve başarı çıkar. Dünya zeka üstüne çalışıyor. Bunlardan bir tanesi zihin zekâsıdır. Zihin zekâsında bir dalga boyutu elektrik var. Zihin elektrik üreten her şeyden etkileniyor. Zihin etkilendiği zaman dalgalanma yapıyor ve bu dalgalanma sonucunda kendimizde garip bir halsizlik ve garip bir havayla yataktan kalkıyoruz.

Güne nasıl başlarsak o şekilde devam eder

  Güne nasıl başlarsak o şekilde devam eder. Zihin dalganızı korursanız, bu davranışlardan kurtulursunuz. Zihin IQ dediğimiz bir kavramdır. Zihin IQ testleri ile ölçülür. Uzaktan kumandaları bırakıp çocuklarımızın elini tutalım. Televizyonlar çocuklarımızın zihnini çalıyor. Kontrolü televizyonlara değil, kontrolü ele almalıyız”

  Kişisel Gelişim Uzamanı ve Yaşam Koçu Saadet Şen Öner konferansta müzik eşliğinde “Sil Baştan’ şarkısını söyledi. Yoğun ilginin yaşandığı konferansa Kırklareli Valisi Ali Haydar Öner’de katıldı.

İnadına özgür kadın

0

Olympe de Gouges”

  Bir çağı kapatıp da yeni bir çağı açan Fransız Devrimi’nin en büyük kazanımlarından biri olan “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” ni “Kadın Hakları Evrensel Bildirgesi” olarak düzenleyip, bu haliyle sunan ve bunun mücadelesini veren kadındır Olympe de Gouges…

  Fransız Devrimi’nin tüm kazanımları ve özgürlükçü söylemleri kadının özgürlüğünü sağlamaya ,onu bağımsız bir birey yapmaya yetmemişti…İnsan hakları evrensel bir konuydu da kadının insandan sayıldığı yoktu…Tüm bu hakların kadınları özgürleştirmesi ayrıca bir mücadele gerektiriyordu ve Olympe de Gouges bunun mücadelesini vermişti…Akıbeti ne mi oldu?…Giyotin!

  Kadın Haklarını, insan hakları içinde ele almak elbette teorik olarak doğru ama halen dahi kadının donanımlı, özgür bir birey olduğu yönünde içgüdüsel bir reddediş vardır. Kadın Özgürdür! Ama erkek ne kadar isterse o kadar özgürdür… Bu konuda Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok” ifadesi oldukça anlamı ve felsefi bir slogan olacaktır.

  Kadınların fiziksel olarak erkeklerden daha zayıf oluşu doğal şartlarla alakalı bir konudur ve bunun değiştirilebilmesi olası değildir. İşte, erkek bu fiziksel üstünlüğü kadını kendisine bağımlı hale getirmek için sistematik olarak kullanmıştır. Kadının sosyalleşmesini, eğitim almasını, seyahat etmesini, seçme ve seçilme özgürlüğünü engelleyerek onu fikri bakımdan da güçsüz hale getirmiştir. Fiziki ve fikri güçsüzlük kadının bir birey, bir insan olduğu gerçeğini unutturmuş onun “kaşık düşmanı” “eksik etmek”  “el kızı” “saçı uzun aklı kısa” sıfatlarıyla anılmasını meşru hale getirmiştir.

  Kadına aile içinde ve toplum içinde erkeklerce bir rol biçilmiş ve kadın o rolün dışına çıktığında tacize, şiddete, tecavüze uğramış, dövülmüş, öldürülmüştür… Kadına dönük şiddet her tekerrür ettiğinde birileri çıkıp “ah! vah!”  deyip, sözüm ona vicdani birkaç laf edip yarayı küllendiriyor… Hatta kadına kötü muamelenin kadından kaynaklandığını, tabir yerindeyse kadının “kaşındığını” iddia edecek kadar işi azıtanlar bile var… Çok özür dileyerek çok yaygın olan şu tabiri hatırlatma babında kullanacağım; dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek ardından gitmezmiş(!)… Geçtiğimiz günlerde bir ilahiyat profesörü çıkmış; dekolte giyinen kadınların tacize ve tecavüze uğramaları halinde kadının da tecavüzcü kadar suçlu olduğunu, kadının erkeği tahrik ettiğini söylemişti.

  Yani gördüğünüz üzere okumuş profesör çıkmış hatta dekan olmuş adam bile sokaktaki kara cahille aynı çizgide “dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek ardından gitmez” .Bir kaç tepkiden sonra çıkıp “sözümün arkasındayım” bile dedi de Diyanet İşleri Başkanı “Bu açıklama kendisini bağlar” demekle yetinmiş konu da kapanmıştı. Canım efendim konuyu uzatacak ne vardı ki; altı üstü kadındı işte. Onca sorun varken şimdi durup dururken kadın meselesi için onca zaman kaybedecek ne vardı(!).

  Çarpıklık işte burada başlıyor, kadının bedeni üzerinde hak sahibi olduğuna kendisini inandırmış erkek egemen zihniyet, kadını kendisine hizmet etmesi gereken, varlığını erkeğin varlığına adaması icap eden bir “şey” olarak algılar hale gelmiştir. Ve ne acıdır ki; yasalar bir şekilde erkek egemen bu zihniyeti desteklemektedir. Daha düne kadar “kürtaj hakkı” yoktu “evlilik içi tecavüz” diye bir kavram kabul görmüyordu… Toplumsal değer yargılarıysa “karıyla koca arasına girilmez” safsatasıyla erkeğin kadın üzerindeki baskısını meşru görmeye devam etmektedir. 

  Kadın hakları ve kadının özgürleşmesi gibi oldukça önemli bir konunun burjuva feminist hareketlerle izahını da şiddetle reddetmek gerekiyor. Kadının özgürleşmesi, kadının erkeği düşman ilan etmesi manasına da gelmemelidir. Kadın özgürleşecekse bu kadın erkek el ele verilerek yapılabilecektir.

  Bir ülkenin çağdaşlık göstergelerinden biri ve belki de en önemlisi kadının toplumdaki yeri ve yasalar karşısında eşitliğidir. Ne yazık ki; törelerin kestiği raconlara kadınların kurban ediliyor… Kadın erkeğinin namus ikonu olarak lanse ediliyor ve bedeni erkek zihniyetince işgal ediliyor… Eğitim hakkı gasp ediliyor… Psikolojik baskı altında tutuluyor… Mal gibi alınıp satılıyor, eş olmaya, çocuk doğurmaya anne olmaya zorlanıyor… Fuhşa zorlanıyor, genelevlerde etini satıyor ve o genelev patronları vergi rekortmeni oluyor… Dayak yiyor… Tecavüze uğruyor ve dekoltesi derin diye tecavüzcü kadar suçlu bulunuyor… Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra geliyor, kaşık düşmanı ilan ediliyor…”Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” atasözleri icat edip, kadını eşekle eş kılan atalarımızı minnetle anıyoruz…

  Tüm bunları yok sayarak, kadının her yönüyle özgür bir birey haline gelmesini savunmadan ve bunun mücadelesini vermeden işi gelenek, görenek zart zurtla açıklamaya çalışmak laf salatasından başka bir şey değil… İçimizi karartan o kadın cinayetleri, tecavüzler ancak ve ancak kadınlar özgürleştikçe ortadan kalkacaktır… Gerisi yalan!

  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun!

Özgür Mobilya Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Ağış: ” Irak-Basra’ya ihracat yapacağız”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Amasya-Taşova ilçesinde üretim yeri olan ve Amasya il merkezinde de büyük bir mağazası bulunan, Karadeniz Bölgesi’nin en büyük mobilya sektörlerinden birisi olan Özgür Mobilya Tic. Ltd. Şti. Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Ağış, “Özgür Mobilya” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

Farklı illerde farklı mobilya mağazaları

  “Amasya’ya yaklaşık beş yıl önce geldik. Daha önce market ve kömür işleriyle uğraşıyorduk. Yaklaşık 12 yıldır kömür işiyle uğraşıyoruz. Geldiğimizde böyle bir mağazanın eksikliğini hissettik ve buraya gelmeye karar verdik.2006 yılının yedinci ayından sonra 4-5 aylık bir inşaat sürecinden sonra böyle bir yatırımda bulunduk ve bu konuda başarılı olduk.  Geçen beş yılda güzel bir kat ettik.

Bünyemizde yaklaşık 100-110 tane elaman çalıştırıyoruz

  İşlerimiz gayet iyi ve güzeldir. Mutfak dolabı, genç odası, çocuk ve yatak odası, banyo dolabı, yatak, kanepe gibi ürünler üretmeye başladık. Bünyemizde yaklaşık 100-110 tane elaman çalıştırıyoruz. Bununla sınırlı kalmayıp, ilerleyen zamanlarda değişik makine parkurları ile beraber daha güzel üretimler, daha farklı, daha gelişmiş üretimler yapmayı düşünüyoruz. Planlarımız içinde farklı illerde farklı mobilya mağazaları açmada hedeflerimizin arasındadır. Bunları yaparken babamız başta olmak üzere kardeşlerimizle beraber bir aile şirketiyiz.

 
                                                
                                              Özgür Mobilya Yönetim Kurulu
                                                         Başkanı Ümit Ağış
 
İstanbul Mobilya Fuarına (İMOB 2011) katıldık
  İşimizin gelişmesinde aile şirketi olmanın büyük katkısı oluyor. Herkes fikirlerini ortaya atarak güzel şeyler çıkıyor. İşlerimiz devam ediyor ve gelecek içinde güzel planlarımız vardır. İnşallah bunları da yapıp hayatımızı güzel bir şekilde devam ettirmek istiyoruz. Kendi makine parkurumuzu yenileyip, daha büyük hedeflerimiz vardır.  Dünyanın en büyük mobilya fuarları arasında yer alan 01-05. 02,2011 tarihleri arasında düzenlenen İstanbul Mobilya Fuarına (İMOB 2011) katıldık.

Irak-Basra’ya ihracata başlayacağız

  Bu fuarda; İran, Irak, Suriye’den, değişik Ortadoğu ülkelerinden ve Türkiye içinden insanlarımız standımızı ziyaret etti ve bu anlamda çok güzel sonuçlar aldık. Şimdi nasip olursa Irak-Basra’ya göndererek ihracata başlayacağız. Aynı zamanda Gaziantep, Ankara, İstanbul gibi illere de bayilikler verdik. İnşallah bunlarında satışları devam edecektir. Öyle tahmin ediyorum ki güzel yerlere geleceğiz. İstanbul’da açılan fuardaki ziyaretçi sayımız hayli fazlaydı. Bunlarla ilgili alt yapı çalışmaları devam ediyor ve yurt dışına oturma grupları ve koltukları gönderceğiz. Buda bizim için güzel bir proje olur.”

PTT Genel Müdürü Osman Tural ve PTT Kargonun başarısı

0

  PTT Genel Müdürlüğü son yıllarda gerçekleştirdiği önemli projelerle kendisinden söz ettirmeye başladı. Özellikle bankacılık sektöründeki para transferinde ve diğer ödeme işlemlerinde PTT Bank işlemler sırasında aldığı ucuz havale ücretleriyle bu konuda bir cazibe merkezi haline geldi. Diğer taraftan PTT Genel Müdürlüğü vatandaşa yönelik hizmetleri özel teşebbüs mantığı içerisinde yürütme çabası içine girmeye başladı. Bunda PTT Genel Müdürü Osman Tural yönetiminin başarısı büyük etkendir.

  Şimdiye kadar PTT sadece mektup ve havale işlemleriyle uğraşan kurum olmaktan ziyade artık devlete daha çok parayı nasıl kazandırayım, devlet daha nasıl karlı hale gelir mantığı ile hareket etmeye başladı. Bu nedenle özelikle PTT Genel Müdürü Osman Tural döneminde bu işe daha çok önem verilmeye başladı.  Bürokrasideki üretken olamayan yapıyı  PTT Genel Müdürü Osman Tural  üretken hale getirdi. Gerçekten kamu kuruluşlarına örnek teşkil eden PTT Genel Müdürlüğü Türkiye’de öncü hizmet atağı başlatmıştır. Bu konudaki çalışmalar hızla ve düzenli bir şekilde devam etmektedir.

  Devlette hizmetin etkin ve iyi bir şekilde yürütülmesi ve verim alınması için çalışkan, üretken ve aktif yöneticilere ihtiyaç vardır. Hizmette aktiflik o kuruma başarı getirir. Başarının olduğu yerde de en iyi hizmet verilir. Yöneticiler bulundukları kurumu iyi idare ettikleri ve kendileri aktif olarak önde yürüdükleri zaman o kurumun personelleri de aynı performansları göstermek zorundadırlar. PTT Genel Müdürlüğünün çalışmalarına bakıldığında bir iş heyecanı, disiplin ve aktiflik vardır.

  PTT Genel Müdürlüğü Osman Tural döneminde 2008 yılından itibaren hizmete konan PTT Kargo, özel sektör kargoculuğunda yeni bir rekabet ortamının doğmasına neden olmuştur. Devlet olarak kargo hizmeti verilmesiyle birlikte, bu sektörde vatandaşa hizmette bir heyecan başlamıştır. PTT kargo hizmetine başlamadan bir etüt çalışması başlatan ve önüne başarı hedefi koyan PTT Genel Müdürü Osman Tural, aylık kargo kabul işlemini bir milyon yediyüzbin rakamlarına ulaştırmıştır.

  Bunda da gözle görülen bir başarı elde edildiği aşikardır. PTT Kargo diğer özel kargolarda olmayan bir özelliği uygulamaya koymuştur. PTT Kargo kişiye teslim  edilemeyen kargoların ücretlerini geri iade edeceğini garanti ediyor. Böyle bir garantiyi hiçbir kargo şirketi müşterilerine garanti edemiyor. Kısaca PTT Kargo vatandaşa garanti veriyor. Bana emanet ettiğin kargonu gönderdiğin yere teslim edeceğim diyor.

  Türkiye’nin birçok yerinde şubesi olan PTT Kargo, daha önce mevcut olan hizmet ağı ile birlikte bu hizmet alanında yeni olmasına rağmen başarı grafiğini yükseltmeye devam etmektedir. Mülkiye kökenli PTT Genel Müdürü Osman Tural’ın iş disiplini ve devlete, vatandaşa hizmette heyecan dolu anlayışını tebrik etmek gerekir. Bu dönemde PTT hizmetlerinde vatandaşa hizmet alanında bir heyecan başlamıştır. Diğer devlet kurumlarının da bu anlayışta olması dileğiyle.

Ermenistan’ın etnik temizlik, soykırım ve işgalcilik politikasının sonuçları

0

  Tarihi olgular gösteriyor ki, stratejik açıdan önemli bir öneme sahip olan Azerbaycan’ın Karabağ Bölgesinin Dağlık Bölümüne İran’dan ve Türkiye’den çok sayıda Ermeni nüfusunun aktarılmasına XIX yüzyılın başlarında başlanmıştır. Çarlık Rusyasının sömürgecilik politikasının bir parçası olan bu göçürülme süreci bütün XIX yüzyıl boyunca devam ettirilmiş ve sonuçta bölgede demografik duruma etki göstermiştir. Ermenilerin bu bölgede yapay olarak çoğaltılması onların yirminci yüzyılın başlarından başlayarak Azerbaycan’a karşı toprak iddialarının baş kaldırmasına sebep olmuştur.

  “Büyük Ermenistan” fikri ile yaşayan Ermeniler kendi amaçları için dış hamilerinin yardımlarıyla çeşitli dönemlerde Azerilere ve Türklere karşı korkunç terör ve soykırım hayata geçirmekle etnik temizlik politikası yürütmüşler. Öyle ki, Azerbaycan halkı son 200 yılda Ermeni milletcilerinin sürekli olarak etnik temizlik, soykırım ve saldırganlık politikasına maruz kalarak, kendi tarihi topraklarından göç ettirilmiş, göçkün ve zorunlu mülteciye çevrilmişlerdir.

  Sovyet döneminde Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinin dağlık kısmında yaşayan Ermeni toplumu tüm siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel konuları içeren muhalefete sahip olsa da, Ermenistan kendi toprak iddialarını birkaç kez ortaya atmış, ancak isteğine ulaşamamıştır.

Fakat, buna karşılık 23 Aralık 1947 yılında SSCB Bakanlar Sovyeti’nin “Ermenistan SSC’den kolhozcu ve diğer Azerbaycanlı nüfusun Azerbaycan SSC’nin Kür-Aras ovasına aktarılması hakkında” kararına göre 1948-53 yıllarında Azerbaycanlıların tarihi topraklarından, özellikle de Erivan ve çevre bölgelerinden toplu sınırdışı edilmesi sonucunda 150 bine yakın soydaşımız şiddete maruz kalarak Azerbaycan’ın aran (düzlük) rayonlarına aktarılmıştır.

  XX yüzyılın 80’li yıllarının ikinci yarısında Ermeniler kendilerinin yakın ve uzak yurtdışındaki hamilerinin yardımlarıyla “Büyük Ermenistan” fikrini hayata geçirmek için açıklık ve demokrasiyi kullanarak yeniden Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesine dair toprak iddiaları ileri sürdüler. SSCB’nin çöküşü sırasında Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilere Azerbaycan’dan ayrılarak Ermenistan birleşmeyin zorunluluğu fikrini yapay olarak kabul ettiren saldırgan devlet buna ulaşmak için Dağlık Karabağ’dan 50 bin azerbaycanlını soykırım ve tecavüze maruz bırakıp göçe maruz koymuş, ayrıca Ermenistan’dan 250 bin azerbaycanlını tarihsel yaşadığı topraklardan şiddetli bir şekilde sınırdışı etmiştir.

  Sorunun başlangıcında saldırgan saldırıya maruz kalanın aynı tutulması sonucunda bugüne kadar çözümlenemeyen sorun meydana gelmiş oldu. Sovyet yönetiminin konuya zamanında ve ilkeli fiyat vermemesi, Ermenistan’ın toprak iddialarının asılsız olduğunun gösterilmemesi önce Esgeran, sonra ise, Ermeniler tarafından özel plan çerçevesinde hazırlanmış Sumqayıtta yaşanan trajik olaylara yol açtı.

  Artık 1988 yılının ikinci yarısında durum o kadar karışık bir hal aldı ki, Dağlık Karabağ Bağımsız Vilayetinin Azeri halkına karşı silahlı saldırı oldu. Öyle ki, Ağustos’un sonu ve Eylül’ün başlarında Kerkicahan ve Hocalı üzerine ermenilerin toplu saldırısı yaşandı. 18 Eylül’de Ermeniler Hankendi’nde yaşayan 15 bin kadar azerbaycanlını kentten zorla çıkardılar, onların evleri yakıldı, kendilerini ise Şuşa ve çevre rayonlara taşınmaya zorladılar.

  Ayrıca, eski SSCB yönetiminin hamiliyi sayesinde Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Bölgesine dair toprak iddiasında bulunan Ermenistan Meclisin gizli talimatına göre, iki hafta içinde, 1988 yılı 22 Ekim ‘den 7 Aralığa kadar olan süre içinde Azeriler yaşayan 22 rayonda 170 sırf ve 94 karışık (Ermenilerle) yerleşim yerleri boşaltılmış, sonuçta 200 bin Azeri nüfus Azerbaycan’a kovulmuştur.

Sonuçta, Ermenistan’ı Azerbaycanlılardan temizlemek talimatı  uygulanarak, 216 Azerbaycanlı vahşice katledilmiş, binlerce kadın, çocuk ve ihtiyar vücut hasar görmüş, on binlerce ailenin emlaki yağma edilmiştir.

  Öyle ki, Sovyet yönetiminin çok ciddi ve affedilmez hataları ve ermeni tarafdarı politikası 1990 yılının sonu-1991 yılı başında durumun gittikçe kötüleşmesine neden oldu, DKBV ve Azerbaycan’ın Ermenistan ile komşu bölgelerinde Ermeni saldırısı daha genişlendi.

  Bu yıllarda Moskova-Bakü yolcu trenlerinde, Tiflis-Bakü, Tiflis-Ağdam, Ağdam-Şuşa, Ağdam-Hocalı güzergahları üzere otomobillerde yapılan terör eylemleri sonucunda yüzlerce Azeri’nin hayatına son verildi. Binlerce Azerbaycanlı Moskova tarafından himaye edilene Ermenilerin işgalcilik politikasının kurbanı oldu.

  Maalesef olayların başlangıcında Ermeni ayrılıkçılarının önünün alınmaması durumu gitgide kötüleştirmekteydi. Sonuçta, ermeniler Azerbaycan hükümeti tarafından kontrol edilmeyen vilayette Ermenistan’dan gönderilen silahlı çeteler ve askeri teknolojinin yardımıyla Azerbaycanlılara karşı daha kanlı cinayetler işlediler ki, bu da sorunun büyüyüp büyük ölçekli savaşa dönüşmesine neden oldu.

  1991 yılından Karabağ’ın dağlık kısmında meydana gelen olayların gerginliği giderek artıyordu. Artık toplumsal-siyasal durum büyük felaketin yaklaşmasını haber vermekteydi.1991 yılının Haziran-Aralık aylarında Ermeni silahlı kuvvetlerinin Hocavendin Karadağlı ve Esgeran ilçesi Meşeli köyüne saldırısında 12 kişi öldürüldü, 15 kişi ise yaralandı. Aynı yılın Ağustos ve Eylül aylarında Şuşa-Cemilli, Ağdam-Hocavend ve Ağdam-Karadağlı otobüslerinin Ermeni silahlı birlikleri tarafından ateşe tutulması sonucu 17 kişi ölmüş, 90 kişiye kadar Azerbaycanlı yaralanmıştır.

  1991 yılının Ekim ayının sonunda ve Kasım ayında Karabağ’ın Dağlık Bölgesindeki 30’dan fazla yerleşim birimi, aynı zamanda Tuğ, İmaret-Kervend, Sırhavend, Meşeli, Cemilli, Umitli, Karadağlı, Kerkicahan ve başka bu gibi diğer stratejik öneme sahip köylermiz Ermeniler tarafından yakıldı, yıkıldı ve talan edildi.

  Genellikle, 1988-1991 yıllarında, yani olayların başlangıcından SSCB’nin çökmesine kadar olan dönemde Birliğin hakim daireleri tarafından himaye edilen Ermenistan Azerbaycan’a karşı açık saldırganlık politikası yürütmüş, sonuçta huzurlu sakinler katledilmiş, yerleşim birimleri yıkılmış, yağmalanmış ve yakılmıştır. Bu yıllarda Dağlık Karabağ’da Ermeniler tarafından işlenen 2559 çarpışma, 315 silahlı saldırı, 1388 ateşe tutma durumları kayda alınmıştır ki, bunların sonucunda 514 kişi ölmüş, 1318 kişi yaralanmıştır.

  Mono-etnik devlet yaratmayı başaran Ermenistan silahlı kuvvetleri ona hamilik eden devletlerin yardımından yararlanarak, Dağlık Karabağ Bölgesinin (4,4 bin km ²) sınırları dışında bulunan ve onun arazisinden 4 kez büyük olan Laçin, Kelbecer, Ağdam, Füzuli, Cebrail, Kubatlı ve Zengilan bölgelerini işgal ettiler. Tüm bu bölgeler Ermeniler tarafından etnik temizlemeye maruz kalmıştır. Öyle ki, Ermenistan’ın toprak davası nesnesi olan Dağlık Karabağ’ın 120 bin kişilik Ermeni toplumunun kendi kaderini tayin etmek girişimi gibi kaleme verdiği bu süreç Azerbaycan’ın işgal altındaki bölgelerinden 1 milyondan fazla nüfusun (toplam nüfusun % 15’i) kendi toprağında göçmesine neden oldu.

  Halihazırda Azerbaycan topraklarının % 20’den fazlası Ermenistan silahlı kuvvetlerinin işgali altındadır. İşgal sonucunda 900`e yakın yerleşim birimi, 22 müze ve 4 resim galerisi, tarihi önemi olan 9 saray, ender tarihi önemli  40 bin müze serveti ve ekspanatı, 44 tapınak ve 9 cami yıkılmış, yağmalanmış ve yakılmıştır. Ayrıca, 927 kütüphanede 4,6 milyon kitap ve değerli tarihi-elyazmalar imha edilmiştir.

  Askeri saldırı cumhuriyetin 17 bin km2 en verimli topraklarının işgaline, 900 yerleşim biriminin, 7 bin sanayi ve tarım alanının, 700 eğitim, 665 sağlık ocağının, 800 km. araba yolunun, 160 köprünün, 23 bin km. su ve 15 bin km. elektrik hattının yok edilmesine sebep olmuştur. Dakikleşdirilmemiş bilgiye göre, manevi-psikolojik darbelerden ilave olarak, Azerbaycan ekonomisine yaklaşık 60 mld. ABD dolarından çok hasar değmiştir.

  Bütün dönemlerde olduğu gibi Ermenilerin gerçekleştirdiği bu işgalcilik siyaseti toplu katliamlarla beraber hayata geçmiştir. Öyle ki, 1988-1993 yıllarında Ermenistan’ın askeri saldırısı sonucunda 20 000 Azerbaycanlı hayatını kaybetmiş, 100 000 kişiden çoğu yaralanmış, 50 000 kişi ise çeşitli derecede hasar alarak özürlü olmuştur. Çatışma döneminde 4853 kişi kayıp düşmüş, onlardan 1357si esirlikdən azad edilmiş, 783 kişi ise halen Ermenistan’da esir durumunda kalmaktadır. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin verilerine göre 439 kişi esirlikte ölmüştür.

Eğitim-öğretimde başarı

0

  Eğitim ; kişide öğrenme yaşantıları yoluyla istendik davranış değişikleri oluşturma sürecidir.

Bir başka tanıma göre ise eğitim, yaşantılar yoluyla, deneyimleyerek, gözlemleyerek, deneme-yanılma yoluyla, kendi bilişsel şemalarını yapılandırma sürecidir.(*) Öğretim ise belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, tedris, tedrisat, talim…(**) Genelde eğitim ile öğretim kavramları birbirine karıştırılmaktadır. Kimi zaman eğitimin yerine öğretim, öğretimin yerine ise eğitim kullanılmaktadır.

“Hedeflerin belirlenmesi”

  Eğitim öğretimde başarının en önemli şartı hedeflerin belirlenmesidir. Yani ne istediğimizin bilinmesidir. Kişinin ne istediği ile ilgili açık bir düşünceye, canlı bir görüş gücüne sahip olması gerekir. Aslında tüm işlerde öncelikli konu, amacın belirlenmiş olmasıdır. Hedefiniz yoksa, başarıya ulaşamazssınız. Aile/öğretmen/öğrencinin hedefinin olması lazımdır. Onun için çocuklara büyüyünce ne olacaksın diye hep sorarız. Hedefsiz eğitim-öğretim rotasız gemi gibidir. Başarıya giden yolun öncelikle kesin hatlarıyla belirlenmiş olması gerekir. Hedef belirlerken de okulun çevresi göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü öğretimde başarı ancak okul/aile/çevre işbirliği ile olur. Bu üç ayaktan biri eksik olur ise istenilen hedeflere ulaşmak imkansızdır.

  Tüm insanlar için başarmak ya da başarılı olmak güzel bir duygudur. Hepimiz başarmak duygusunu yine her alanda hissetmek için gayret gösteririz. Başarmanın sonunda hissettiğimiz duygu bize haz verir. Öğretmen/öğrenci için de böyledir. Öğretmen için en büyük mutluluk  ileriki yıllarda öğrencilerinin toplumda bir meslek sahibi olduğunu  görmektir. Öğrenci için ise okulunda başarılı olması, iyi bir meslek sahibi olması O’na haz verir. Tersi durumlarda ise bir hayal kırıklığı yaşanır.Bir işe yalnızca başlamak ile onu sonuçlandırmak her zaman mümkün olmayabilir. Başarı belirlenen hedeflere ulaşmaktır. Başarıdan alınacak hazzı öğrencilerimize tattırabilsek, öğretmenlerimizin işi daha kolay olur diye düşünüyorum.

“Planlama”

  Başarının hedeften sonraki  önemli şartı, planlamadır. Ne yapacağımızı ayrıntılı birşekilde ortaya koymalıyız.Bu kişi içinde böyle, kurum için de böyledir. Mesela, kurum olarak sportif faaliyetlerde başarı istiyorsak neler yapacağımızı önceden planlamamız gerekir. Ya da sınavlarda okulumuz öğrencilerinin başarısının artmasını istiyorsak, öğretim yılının başında bir plan dahilinde yapacağımız işlerin listesini yapmamız lazımdır.Aslında hayatın her alanında plan yapıyoruz. Sözgelimi pazara bile giderken alacaklarımızın listesini yapıyoruz. Bir öğretmen de zaman zaman kendine şu soruları sor­malı nereye ulaşmak ve neyi başarmak istediğini belirlemelidir.Ama maalesef gerek günlük hayatımızda gerekse iş hayatında plan yapmıyoruz. Şartlara ve durumlara göre haraket ediyoruz. Böyle olunca da başarıda tesadüflere kalıyor. İnsan düşünen bir varlık olarak yaptığı eylemleri mantığı ile önceden planlamakta ve gerçekleştirmektedir. Bu nedenle  tesadüflere dayalı bir  başarı sistemi oluşturulamaz. Eğitimciler olarak da rutin dışına çıkmadığımızda istenilen başarıyı elde etmemiz mümkün değildir.

“Başarının en önemli ögesi öğretmen”

  Eğitim ve öğretimde başarıyı etkileyen en önemli unsur öğretmendir. Öğretmenin gerek üniversitelerde gerekse hizmetiçi yolu ile iyi yetişmesi gerekir. Öğretmenin işini sevgi ile yoğurarak öğrencilere sunması gerekir. Öğrencinin de öğretmenini sevmesi gerekir. Bu basit bir kuraldır. Öğrenci, öğretmenini severse dersini de sever. Başarı kendiliğinden gelir. Öğretmenlik mesleğini de diğer mesleklerden ayıran en önemli özellik öğretmenlik mesleğinin sevgi, özveri mesleği olmasıdır. Onun için öğretmenlik mesleği kutsaldır.Sadece dersime girer çıkarım deyip mesleğini icra eden öğretmen, öğrencilerinin başarısının gerilemesine, düşmesine neden olur. Öğretmen işini meslek aşkı ve öğrenci sevgisiyle yapar ise istenilen başarıya ulaşılır.

 

“Başarı için iyi bir zaman yönetimi”

   Öğretimde başarıyı yakalayan öğretmen zamanı iyi yöneten öğretmendir. Başarı zaman ile doğru orantılıdır.Ders saati içerisinde zamanını iyi değerlendiren, dersi ile ilgili metod ve teknikleri doğru uygulayan öğretmenlerin, öğrencilerinin daha başarılı olduğu muhakkaktır.

Öğrencilerin derslere motivasyonun sağlanması da başarıda bir başka önemli etkendir. Motivasyonu sağlayacak olan da öğretmendir. Derslerde motivasyon ise başta da yazdığım gibi ancak sevgi ile sağlanır.

  Eğitim öğretimde başarının artmasında  etkili olan bazı unsurları çok kısa olarak sizler ile paylaşmak istedim. Diğer mesleklerde olduğu gibi eğitim ve öğretimde başarıya ulaşmak için benzer işlem basamaklarını uygulamak gerekir.  Hedef, planlama ve planlamaya uygun işleri zamanında yerine getirmek ile ancak başarıya ulaşılır. Amacı olmayan öğretmen ve öğrenci ile istenilen başarıları elde etmek imkansızdır. Hedef önemli ama sadece hedef belirlemekte başarı için yeterli değil, hedefe ulaşmak için özveri ile çalışmak gerekir. Eğitim öğretimde başarının sırrı özveri ile çalışmaktan geçmektedir.

  Bu konularda sayfalarca kitap yazılmış. Birkaç satırlık reçete gibi bir yazı, başarıyı artırmaya yeterli değil diye düşünebilirsiniz. Zaten benim böyle de bir amacım yok. Bir eğitimci olarak bu yazımda eğitim-öğretimde başarı ile ilgili tecrübelerimi ve okuduklarımı sizin ile paylaşmak istedim.

 

(*)   http://tr.wikipedia.org/wiki/E%C4%9Fitim_tan%C4%B1mlar%C4%B1

(**) http://sozluk.bilgiportal.com/nedir/%C3%B6%C4%9Fretim

 

 

“2.500 Köye 250.000 Kitap Projesi” kapsamında kitap teslimleri Amasya yapıldı

0

Haber: İlker ÇAKAN                

  Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Deniz Bank işbirliğiyle 2009 yılında başlatılan “Tarım Bilgi Seti Projesi”, 2009 yılında “Bin Köye Yüz Bin Kitap” sloganıyla uygulanan proje, 2010 yılında daha önce kitap gönderilmeyen 1500 köye 150 bin kitap gönderilerek genişletildi. Yeni yapılacak dağıtımlarla Tarım Bilgi Seti Projesi kapsamında iki yıl içinde 2 bin 500 köyde 250 bin kitabın dağıtımı gerçekleştirilmiş olacak. Bu proje kapsamında Amasya Tarım İl Müdürlüğünde yapılan bir törenle kitap teslimleri Amasya’da yapıldı. Yayınlanan 100 ayrı çeşitteki tarımsal içerikli kitapla üreticilerin daha bilinçli üretim yapmalarına ve daha yüksek verim almalarına katkı sağlanması hedefleniyor. Kitap teslim töreninde bir konuşma yapan Deniz Bank İşletme ve Tarım Bankacılığı Karadeniz Bölge Satış Müdürü Reşit Sivaslı şunları söyledi;

 
                                                 
                                        Deniz Bank İşletme ve Tarım Bankacılığı
                                     Karadeniz Bölge Satış Müdürü Reşit Sivaslı
 
“Çiftçinin gelişmesine ve bilinçlenmesine katkıda bulunuyoruz”

  “Sosyal sorumluluk anlayışı çerçevesinde imza attık. Tarıma verdiğimiz finansal desteğin yanı sıra üreticilerin sosyal hayatlarına da destek veriyoruz ve üretimin daha verimli yapılabilmesi için üreticilerin bilinçlendirilmesine katkı sağlamaya çalışıyoruz. Tarım sektörünün gelişmesi yönünde sürdürdüğümüz yoğun faaliyetler, yenilikçi ürünlerimiz ve sosyal sorumluluk projelerimiz ile Türk çiftçisinin gelişmesine, bilinçlenmesine katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Şubelerimizdeki çoğunluğu ziraat mühendislerinden oluşan müşteri temsilcilerimiz ile yatırımcılara ve üreticilere Deniz Bank farkıyla kaliteli hizmeti götürmek de hedeflerimiz arasında yer alıyor.”   

 
                     
                       Deniz Bank İşletme ve Tarım Bankacılığı Karadeniz Bölge Satış
                          Müdürü Reşit Sivaslı “Tarım Bilgi Setlerî”ni teslim ederken
 
  Amasya Tarım İl Müdürlüğü’nde düzenlenen kitap dağıtım törenine; Deniz Bank İşletme ve Tarım Bankacılığı Karadeniz Bölge Satış Müdürü Reşit Sivaslı Amasya Tarım İl Müdürlüğü’nün  ilgili şube müdürleri ve proje uzmanları Deniz Bank Amasya Şube Müdürü Namık Kemal Baykan, Deniz Bank Tarım Bankacılığı Karadeniz Bölge Sorumlusu Serkan Aytekin katıldı. 
 
          
            Amasya Tarım  İl Müdürlüğünde                Deniz Bank Amasya Şube                        
            düzenlenen kitap dağıtım töreni              Müdürü Namık Kemal Baykan

Türk Ocağı Edirne Şube Başkanı Yakup Öz: “Hocalı’da insanların yanı sıra kasabalar ve tarihi eserler yok edildi”

0

Haber İlker ÇAKAN

  Türk Ocağı Edirne Şube Başkanı Yakup Öz, Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti‘nin Dağlık Karabağ Bölgesindeki Hocalı Kasabası’nda yaşanan Azeri sivillerin Ermeniler tarafından toplu şekilde katledilmesi (Hocalı Katliamı) ile ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi;

Dağlık Karabağ Bölgesi’ndeki Hocalı Kasabası’na saldırdı

  “Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat1992 tarihinde  Azerbaycan Cumhuriyeti‘nin Dağlık Karabağ Bölgesindeki Hocalı Kasabası’nda yaşanan Azeri sivillerin Ermeniler tarafından toplu şekilde katledilmesi (Hocalı Katliamı)  olarak tarihte yerini almıştır.”25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece, Rus ordusu 366.  Alayı önderliğinde 2000’e yakın Ermeni askeri Dağlık Karabağ Bölgesi’ndeki Hocalı Kasabası’na saldırdı. Bu saldırıda 613 kişi katledildi, 1.275 kişi esir alındı. Bu esirlerden 150’sine hala ulaşılamıyor.

Azeri Türkler Karabağ yerine Bakü’ye yerleştirildi

  Karabağ’ın Ermenistan’a hibe edileceği belirtilince üniversitelerde olaylar çıktı. Azerbaycan Türkleri Karabağ’dan sürüldü, yüzlerce kişi öldürüldü. Azeriler bu duruma tepki gösterince silahlanmalarını önlemek için ellerinde av bıçakları ve tüfekleri dahi alındı. Fakat Ermeniler silahlıydı. Merkez Hükümeti yanlış politika takip etti ve Ermenistan’dan sürülen Azeri Türkler Karabağ yerine Bakü’ye yerleştirildi. Bakü’de ise en güzel yerler ve yüksek makamlar Ermenilerindi. Soykırımın bilinçli bir şekilde yapıldığını bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı da itiraf etmiştir. Hocalı’da insanların yanı sıra kasabalar ve tarihi eserler yok edilerek ölenlere işkenceler yapıldı. Bu yüzden bu harekâta katliam demek doğru değildir, yapılanlar tam anlamıyla bir soykırımdır. Çünkü bir toplum Türk olduğu için bilinçli olarak yok edilmiştir. Bu süreçte Rusya da Ermenileri bilinçli şekilde silahlandırmıştır ve onlara devlet vaat etmiştir ama özerklik bile vermemiştir. Katliamdan önce de Azerilerin çok zarar gördüğünü belirtti.

Ermenistan’daki Azeri aydınların dağıtılması

  1948’de Sovyetler Birliği Merkez Komitesi ve Bakanlar Kurulu kararıyla Ermenistan’da yaşayan Türkler sürüldü. Savaşsız bir ortamdaki sürgünü anlamak mümkün değildi. Bundan başka 1988’de son sürgün yapıldı. Ermeni sürgününün başarılı olma nedeni, önceden Ermenistan’daki Azeri aydınların dağıtılmasıdır. Sona kalan köylü kesiminin sürülmesi ise daha kolay olmuştur.” Yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi eden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, 20 Mart 1996’da Ermenistan Başbakanı oldu. Karabağ’da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen Levon Ter Petrosyan istifa edince de 30 Mart 1998 yılında ondan boşalan Devlet Başkanlığı koltuğuna, ‘Hocalı Katliamı’ başsorumlusu olan azılı terörist Robert Koçaryan oturdu”

Safranbolu Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Karabük-Safranbolu’da kültür, tarih ve sanata ev sahipliği yapmak üzere; 2000 yılından bu yana düzenlenen Altın Safran Belgesel Film Festivali; 2004 yılından itibaren ise uluslararası ölçekte düzenlenmeye başlanmıştır. Geçtiğimiz yıl, 24 – 26 Eylül 2010 tarihlerinde 11. sini gerçekleştirilen Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivalinin bu yıl 16 – 18 Eylül 2011 tarihinde 12.sini gerçekleştirilecektir. 

 
                                                                 

                                          Safranbolu Uluslararası Altın Safran

                                                 Belgesel Film Festivali afişi

error: Content is protected !!