Cumartesi, Aralık 20, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 205

Bahar alerjileri-Allerjik Rinit

0

  Baharın gelmesi birçoğumuz için mutluluk verici bir durumdur. Çiçeklerin filizlendiği, kat kat lahana misali giyinmeye elveda denildiği, güneşin ve havanın çok bunaltıcı olmadığı günlerde en ufak bir fırsatta dışarı atarız kendimizi bu güzelliğin tadına doyasıya varabilmek için. Fakat bazıları içinse göz yaşarması, burun akıntısı,burun tıkanıklığı, öksürük, kaşıntılar ve hapşuruklar demektir bahar. Bahar alerjilerinin en sık rastlananı ise burun tıkanıklığı ve hapşuruklarla kendini gösteren alerjik rinittir.

  Vücudumuzda alerjik reaksiyonlara sebep olan tüm maddelere “alerjen” denir. Bahar alerjilerinde alerjenler “polenler” yani bitkilerin üreme organlarından yayılan rüzgar ve böcekler gibi etkenlerle etrafa saçılan toza benzeyen maddelerdir. Bunlar vücuda ağız, burun ve deri yoluyla girerek hassas kişilerde alerjilere sebep olur. Kimilerinde bu polenler deride oluşan kaşıntı ve kabarıklıklara, kimisinde öksürük ve boğazlarda şişmeye, kimilerinde ise alejik rinit dediğimiz  burun tıkanıklığı, hapşuruk ve göz yaşarması gibi durumlara sebep olur. Eğer özellikle bahar aylarında sizde bu durumlardan birini yaşıyorsanız hastanede  yaptıracağınız birkaç testle kesin tanıya ulaşıp bu durumu kontrol altına alabilirsiniz. Bu testler;

  Deri testleri, kan testleri, burun içine alerjen maddelerle yapılan uyarı testi,

burun salgısının kimyasal analiz testidir.

  Testlerin sonucuna göre ilaç ve aşı tedavisi uygulanabilir. Fakat kişinin kendi alacağı bazı önlemler de oluşan semptomları azaltmaya ve tedavinin etkisini arttırmaya büyük ölçüde yardımcı olacaktır.İşte kişinin kendi uygulayabileceği bazı korunma yöntemleri;

  Kıyafetleri sık yıkamak kıyafetlere yapışan polenleri yok eder ve böylece bu polenlerle teması azaltır.Yıkadğınız kıyafetleride mümkünse kapalı bir ortamda kurutun.

  Sık banyo yapmak. Özellikle dışarıdan gelince banyo yapmaya özen gösterin çünkü polenler kıyafetlere olduğu gibi saçınıza ve derinize yapışabilir.

  Özellikle sabah saatlerinde polenler daha hızlı yayılır. Mümkünse sabah saatlerinde dışarıya çıkmayın.Dışarı çıkarken de gerekirse güneş gözlüğü, şapka ve tek kullanımlık maskelerden kullanın.

  Klima filtrelerini düzenli değiştirin.

  Sigara içilen ortamlarda kesinlikle bulunmayın ve asla sigara içmeyin

  Toz bulundurabilecek eşyalara dikkat edin mümkünse evinizde bulundurmayın.

  Mutlu ve sağlıklı bir bahar geçirmeniz dileğiyle…

Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesinin 18. sayısı çıktı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin başkenti Batum’da 05.07.2011 tarihinde yayın hayatına başlayan ve Batumi-Georgia Network Medya Grup tarafından çıkarılan ve yaklaşık 3 yıldır yayın hayatına devam eden, Türkiye temsilciliğini de Habergünebakış Sitesinin yaptığı (www.habergünebakis.com) Karadeniz Bölgesinin Türkçe-Gürcüce dilinde onbeş günlük olarak yayınlanan tek gazetesi olan ve Gürcistan-Batum, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun’un Ordu, Samsun illerinde dağıtımı yapılan uluslararası “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi”nin 18. sayısı çıktı. Kuşe kağıda baskılı, haftalık tirajı 8.000 ve 8 sayfa renkli olarak yayınlanmaktadır.

      

         1- http://d1303.hizliresim.com/17/t/lfj0r.jpg

         2- http://c1303.hizliresim.com/17/t/lfj1g.jpg

         3- http://c1303.hizliresim.com/17/t/lfj1r.jpg  

         4- http://c1303.hizliresim.com/17/t/lfj26.jpg 

         5- http://c1303.hizliresim.com/17/t/lfj2j.jpg

         6- http://d1303.hizliresim.com/17/t/lfj2v.jpg

         7- http://c1303.hizliresim.com/17/t/lfj35.jpg

         8- http://c1303.hizliresim.com/17/t/lfj3d.jpg

 
             
         Haberci Gazetesi 1. sayfa  Haberci Gazetesi 2. sayfa Haberci Gazetesi 3. sayfa
 
            
          Haberci Gazetesi 4. sayfa  Haberci Gazetesi 5. sayfa Haberci Gazetesi 6. sayfa
 
                             
                              Haberci Gazetesi 7. sayfa  Haberci Gazetesi 8. sayfa

Kemik erimesi-Osteoporoz

0

  Çocukluğumdan hatırladığım karelerden biridir komşuhanım teyzelerin ikindi çayında buluşmaları. Bu buluşmaların sohbetlerio zamanlar bana garip gelirdi, şimdi ise sevimli ama trajik …Yapılan muhabbetler aşağı yukarı aynıydı aslında.Öncey enilen pasta böreğin tarifleri konuşulurdu, sonra senin oğlan neredeydi, şunun kızı evleniyor gibi birazs ohbet, biraz dedikodu.Veardından”ben de birağrıvar” cümlesiyle sağlık konularına giriş yapılırdı.Çıkılamazdı da o muhabbetten.” Yok yok komşum bildiğin gibi değil, benim ağrım birbaşka, en kötü ağrı bende”diyerek girerlerdi hastalık ve ağrı yarışına. “Bende kemik erimesi var” derdi biri,öbürleri “bendede var, al benden de o kadar” derdi. Uzar giderdi bu konuşma ilaç önerileriyle. Çoğu doktora bile gitmemişti, test falan yaptırmamıştı, teşhislerini bir güzel kendileri koymuştu aslında.

  Derken birgün Fatma Hanım Teyzenin Tıp Fakültesinde okuyan yeğeni de geldi bu çay saatine.Konuşmalar sürüp giderken her zamanki kıvamında “birdakika, birdakika” diyerek araya giriverdi tıpçı abla ve başladı anlatmaya : ” Kemik erimesi yani osteoporoz en sık görülen metabolik kemik hastalığıdır. Düşük kemik kütlesi ve kemik mikro yapısının bozulması sonucu kemik kırılganlığının ve kırık olasılığının artması ile karakterize bir iskelet sistemi sorunudur.Gerçekten de belki bazılarınızd avardır, ama öyle test falan yaptırmadan bende var demekle olmaz.Osteoporozun tanısı Dual Enerji X Ray Absorbsiyometri (DEXA) yöntemi kullanılarak elde edilen değerlere ve kırık varlığına göre konulmaktadır.

  DEXA dünyada en yaygın kullanılan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından da osteoporoz tanısında altın standart olarak önerilen tekniktir. DEXA ile yapılan kemik mineral yoğunluğu ölçümü sayesinde osteoporoz olup olunmadığınıza dair tanı konulabilir. Ölçümler omurga, kalça, tüm vücut ve ön koldan yapılabiliyor.Sizlerinde özellikle de menapoza girmiş olan teyzeler için söylüyorum, mutlaka yaptırmanız gerekli.Osteoporozda kemiklerin hem yoğunluğua zalır, hem de kalitesi bozulur. Kemik kaybının sessizce ve giderek ilerlediği osteoporoz hastalığının çoğu kez kırıklar oluşmadan farkına bile varılmaz. Bu kırıklar hafif bir düşme veya çarpmadan sonra bile oluşabilir.

  Boy kısalması da hastalık için önemli bir ipucu olabilir. Omurlarda osteoporoza ait kırıklar oluştuğunda şiddetli sırt ağrıları, sırtta kamburluk oluşabilir. Osteoporoz hastalığında sırt ağrıları, duruş bozuklukları, düşme riskinde artış, oluşan kırıklar ile hastaların yaşam kaliteleri yaşam süreleri de olumsuz etkilenir.Her hastalık da olduğu gibi kemik erimesi de olmadan önce önlem almak çok önemli.Yeterli kalsiyum ve D Vitamini alımı, sağlıklı ve dengeli beslenme, güneş ışığından faydalanma, düzenli fiziksel aktivite yapma, sigaradan uzak durma gibi aslında herkesin yapabileceği şeyler.” Dedi ve” Testinizi yaptırın hanımlar” diyerek bize veda etti.

  O günün hatta aylar boyu yapılan günlerin konusu olmuştu, o abla. Teyzelerin birbir hastaneye gidişi de çabası…..

En anlamlı 14 Şubat

0

  Bu yıl 14 şubat her zamankinden biraz daha anlamlıydı. Çünkü bu yıl 14 şubat sadece sevgililer günü değil,kadınların seslerini dünyaya çok farklı bir eylem ile duyurduklarını gündü.Dünya çapında tam bir milyar kadın özgürlükleri için dans etti.Türkiye ‘de bazı şehirlerde de bu baş kaldırışa destek vardı. İlk kez kadınlar aralarındaki farklılıkları bir kenara bırakıp kol kola,omuz omuza şarkılar söyleyip dans ederek hemcinslerinin ezilmesini ve şiddet görmesini protesto ettiler.

  Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile kadına şiddet gittikçe artan bir toplumsal sorun haline geliyor. Her yıl milyonlarca kadın fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyor.Kimisi ise kadın olmanın bedelini canıyla ödüyor.Ülkemizde de son yıllarda kadına yönelik şiddet  özellikle artan kadın cinayetleriyle ciddi boyutlara ulaştı.Tüm bu kötü olaylara karşılık kadınlar bence en güzel protestoyu gerçekleştirdi ve şiddet gören hemcinslerine danslarıyla,şarkılarıyla destek verdiler.Eyleme erkeklerden de büyük destek geldi,onlarda adeta dünyaya ve kadınlara  “bizde eşlerimizin,kızlarımızın ve annelerimizin yanındayız mesajını” verdiler.Belki de eylemin en güzel yanı da buydu “şiddet gören kadınlara yalnız olmadıklarını anlatmak.”

  Umarım kadına şiddete karşı böyle anlamlı eylemlerin devamı gelir ve kadına şiddet gösterenler gerekli mesajı alıp, buna bir son verirler.Yazımı bitirirken bu organizasyonu Türkiye’de gerçekleştiren, destek veren herkese ve bu eylemi gazetesinde yazmama fırsat veren Sayın İlker Çakan’a  bir bayan olarak şükranlarımı sunuyorum.Kadınların artık hak ettiği değeri her yerde ve her şekilde görmesi dileğiyle…

Kosova

0

  Kosova Cumhuriyeti Balkanlar’da; Sırbistan, Karadağ, Makedonya Cumhuriyeti ve Arnavutluk devletlerine sınırı olan, 1999 ile 2008 yılları arasında Birleşmiş Milletler idaresinde bir bölge olan Kosova 17 Şubat 2008 tarihinde tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti. Kosova’da bağımsızlık ilanının ardından, denetim, Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne geçti. Kosova ile Sırbistan arasındaki özerk bölge sınırı, devlet sınırı oldu. Kosova’daki Avrupa Birliği temsilciliği, bundan sonra Uluslararası Sivil Temsilcilik adı altında hizmet vereceğini açıkladı. Böylece Birleşmiş Milletler’in de 1999 yılından bu yana Kosova’da üstlendiği yönetim sona ermiş oldu. Kosova’da Avrupa Birliği ülkelerinden 1900 polis ve yargı mensubu görev yapacak. Kosova bu şekilde Avrupa’nın 50. ülkesi olmuştur

  Kosova’yı ilk tanıyan ülke Kosta Rika, ikinci ülke Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Türkiye, Arnavutluk, Birleşik Krallık ve Afganistan da Kosova’yı tanıyan ilk ülkelerdendir.

Bu bağımsızlığı tanımayacağını ilan eden Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, Sırbistan ve Rusya´ya göre burası hâlen Sırbistan’a bağlı özerk bir bölgedir. Bağımsızlık ilanı sonrasında Kosova’yı tanıyan ülkeler arasına Japonya, Macaristan ve Hırvatistan da katılmıştır. En son Afrika ülkesi olan Çad 2 Haziran 2012 tarihinde Kosova’nın 17 Şubat 2008’de tek taraflı olarak ilan ettiği bağımsızlığını resmen tanıyan 91. ülke olmuştur. 2 Haziran 2012 itibariyle, Kosova Cumhuriyeti, 91 ülke tarafından tanınan bir cumhuriyettir. Bu tanıma süreci sürekli gelişerek devam edecek bir seyir izlemektedir. 10 Eylül 2012 gününe dek gözetimli bağımsızlık altında bulunan Kosova bu tarihten itibaren ise tam bağımsız olarak yoluna deva etmektedir.

  Kosova 10.887 km2lik alana, 2 milyonun civarında bir nüfusa sahiptir. Kuzeybatısında Karadağ, kuzey ve doğusunda Sırbistan, güneyinde Makedonya ve güneybatısında Arnavutluk bulunmaktadır. En büyük yerleşim merkezi başkent Priştine’dir.  Kosova’nın iklimi karasal iklimdir. Kışları soğuk ve kar yağışlıdır, yazları ise sıcak ve kurak geçer.

  Kosova topraklarının büyük bir kısmı dağlık arazidir. Makedonya sınırı boyunca Şar Dağları uzanmaktadır. Burada kış turizmi faaliyetleri yapılmaktadır. Brezoviça en önemli kış turizmi yerleşkelerinden birisidir. Kosova dağları çok yüksek ve dik yamaçlara sahiptir. 2.656 m. ile Ceraviça zirvesi ülkenin en yüksek doruğudur. Dreniça, Karaleva gibi kasabalar, bu bölgenin yüksek yamaçlarında kurulmuş yerleşim birimleridir. Kosova Cumhuriyeti’nin güneybatısında Arnavutluk Alpleri uzanmaktadır. Kuzeyinde ise Kopaonik Dağları bulunmaktadır.

Kıbrıs gezim…

0

  Bazen bir yerleri gezmeyi kafamıza koyarız da; bir türlü gerçekleştiremeyiz nedense.

Benim de gerçekleştirmediklerimdendi. Kıbrısı gezmek.Ama yılllar sonra küçük kızım Uluslsrarası Kıbrıs Üniversitesini kazanınca ayağımız mahkum oldu gitmeye. Gitmeden önce yer ayırtmamız gerekiyordu bir otekden.Benim de oranın yerlisi olan dostlarım vardı,kardeş gibi gördüğüm. onardan rica etttim yerimiz ayırdılar. Sağolsunlar. Girne ‘de şehrin beş dakika uzağında olan güzel bir otelden. Her yeri mor salkım gibi sarkan begonvillerle kaplı olan bir otelden.Ama onlar yani Girneliler o çiçeğe Cemile diyorlardı. bu çok hoştu…..bana değişik ve komik gelmişti.

  Kızımızı okula yerleştirmeye gelmiştik. Bütün veliler okulda kalmışlardı ama biz önceden yer ayırttığımızdan otelimizde kalmıştık.gelişimiz de biraz maceralı olmuştu.Eşim ve ben biraz telaşe yaptık sanırım İstanbul havaalanında kontrolde, ben nüfus cüzdanımı bulamadığımdan son anda uçağa binebilmiştik. Kızımız da başka kuyrukta olduğundan geç kalmış. uçağı kaçırmıştı. Yani anlıyacağınız gitmesi gereken kalmış. Biz ondan önce Kıbrıs’a inmiştik. O da bizden 6 saat sonra tekrar bilet alarak gelebilmişti. Allah’tan yaşı daha 18 olduğundan havaalanındakiler ilgilenmiş,yardımcı olmuşlardı.Tabii gözyaşlarını saymazsak. Böyle bir geliş macerasından sonra buluşmuştuk. Kızımız. kaydını yaptırdı ve o da bizim kaldığımız otele geldi. Hep yaşlı İngilizler vardı. Gurup olarak gelmişlerdi.

  Masmavi de bir havuzu vardı bahçesinde. O maviliğe dayanamayıp, ilk günden attım kendimi sulara.da sonra dostlarım,kardeşim dediğim. Doğanköy’ün muhtarı olan Halil ağabeyim ve kardeşi gelerek bizlere hoşgeldiniz dediler. Bizi Girne’nin tepesinde dağların içinde olan dubleks,havuzlu evlerine sabah kahvaltısına davet ettiler. Girne’ye tepeden kuş bakışı yaptık. Bir gecede akşam yemeğine gittik. çiçekler içindeki o evi ve manzarasını unutamayacağım herhalde. bir de sıcaklıklarını, misafirperverliklerini. Ertesi gün kızım, eşim ve ben. Akşam yemeğimizi deniz kıyısındaki bir restaurantta yiyelim dedik.Ama burada kızım da kalacağı okulu beğenmemişti. Durmadan ağlıyor ben burada kalamam diyordu. Okul, Girne ile Lefkoşa arasında,çöl gibi bir yerdeydi, manzara falan hak götüre. Kızıma birşey söylemedim ama,ben bile korkardım,ürkerdim gerçekten orda kalamazdım.onu rahatlatmak için deniz ısında kalenin tam dibindeki Pörharber Restaurrantına gittik. Kızımın iki gözü iki çeşme. Garsonlar bile onu teskin etmeye ,zamanla alışılacağını söyleyip,ikna etmeye çalışıyorlardı.Kıbrıs için ,çok pahallı diyenler olmuştu bana.

  Hiç te pahallı değildi doğrusu.Üç kişi balık,salata ve onlara has güveçte kaşarlı patlıcan ,ikinci bir salata patates kızartması,soslu makarna . şarap. toplam 67 tl hesap geldi… Hesap bu kadar ucuz olunca biz de bonkörlük yapıp 10 TL.de bahşiş bırakıp kalktık. Ama kızım daha yumuşamıştı garsonların sözlerinden sonra. bu arada tüm Girne’de çalışanların çoğunun Hatay’lı olduğunu öğrendik. Daha sonraki günlerde Halil ağabeyim, bizi arabasıyla gezdirmeye geldi ve Girne Güzelyurt taraflarındaki çıkartmanın yapıldığı plaja gittik. orada şehitler için yapılmış anıtı gördük. Beşparmak Dağlarını.

  Anıtın üzerinde şehit düşen er ve erbaşların isimleri yazılıydı….Çok etkilendik doğrusu. Girne içindeki evlerin mimari yapısı da dikkatimi çekti. Aynı bizim buradaki Rum evleri gibiydi. Ama en çok dikkatimi çakan de Balapayis yolundaki onların Cemile dedikleri begonvillerle bezenmiş. Villa tarzı bahçe içindeki evleriydi. Çok hoşuma gitmişlerdi. Kim bilir bel ki de ilerde bir tane alabilirdim. Ne de olsa artık bir ayağımız burada olacaktı. Kızım beş yıl kalmaya mecburdu burada..Kıbrıs’ın kumarhaneleri de meşhurmuş. Ama bizim öyle bir kötü alışkanlığımız olmadığından oralara hiç uğramadık bile.

  Çarşısından da bol bol hediyelik fincanlar, çakmaklar, tencere altlıkları, tepsiler aldım. Keşke almaz olaydım. Dönerken valizim ağır geldi. gümrük parası ödedim. Astarı yüzünden pahallıya geldi. Bir hafta kaldık. ama acemi turist olduğumuzdan, başka yerlerini gezemedik. Lefkoşa’da taş yığını. Yeşillilik hiç aramayın orada. Öğrenci çok olduğundan durmadan ev yapmış müteahhitler. Bir sonraki gelişimde Mağosa’ya da, diğer yerleşim alanlarına da gdeceğim inşallah. Kızım hala 2 yıldır alışamadı oralara. Memleketim gibi yok diyor. Ben yine de gidin görün derim. Bu gezmeler, insanın ufkunu genişletiyor. Kalın sağlıkla.

Türkiye’de işsizliğin ekonomide ve kişiler üzerinde oluşturduğu etkiler

0

  Araştırma, Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi İstatistik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Reşat Kasap’ın danışmanlığında, araştırmacı olarak Fatma Feyza Gül, Gülsüm Altın ve Mehtap Güler ile birlikte yapılmıştır.

  Çalışmada ham veri ve hazır veri olmak üzere iki çeşit veri tipi kullanılmıştır.  Bu çalışmada işsizliğin üzerinde etkiler oluşturan ihracattan elde edilen gelir, enflasyonda ki değişimler, yıllara göre değişen mevsimlik işçi sayısı, yıllara göre değişen yıllık nüfus artışı, kayıt dışı istihdam, ek işte çalışan birey sayısı, dört kişilik bir aileye düşen yoksulluk sınırı, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte tarımda artan işsizlik ve Türkiye’de yedi bölgedeki işsizlik dağılımı incelenmiştir.

  Bu çalışmada ihracattan elde edilen gelirlerin ekonomiye sağladığı katkı irdelenirken, enflasyondaki değişikliklerle birlikte dönemlik çalışan işçi sayıları hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. İşsizlik ile ekonomik büyüme konjonktürel değişimler ve dönemlik işçi sayıları arasında doğrusal regresyon modeli kurulmuş ve 2003-2011 yılları arasındaki değişkenlere genel olarak baktığımızda;

  Ek çalışan etkisi: Çalışmayan ama çalışabilir çok sayıda kişinin mevcudiyeti geniş bir potansiyel edir. Türkiye’de ek çalışan etkisi cinsiyet bakımından incelendiğinde daha çok kadınlarda işgücü oluşturmakta ve kriz koşullarında güçlü bir ‘ek çalışan etkisi’ meydana getirmekt kendini gösteriyor. Bunun başlıca nedeni Türkiye’de kadınların işgücüne katılımının düşük olmasıdır(http://www.izafet.com).

  Kayıt dışı istihdam: Kayıt dışı istihdam resmi kayıtlara girmediği için belirlenen ekonomik değişkenler açısından (işsizlik, enflasyon gibi) gerçek değerlerinden farklı sonuçlar çıkaracağı için ekonominin durumu hakkından yanlış bilgi verir. Bu yanlış bilgilerden yararlanılarak bulunan veriler mali politika açısından incelendiğinde beklenen sonuçları vermeyecektir. Bu beklenen sonuçların vermemesi de işsizlik gibi çözümü aranan bir sorun için içinden çıkılmaz bir hal alabilecektir.

  Vergi: Kayıt dışı istihdam sonucu ortaya çıkan diğer bir önemli sorun ise devletin vergisinin azalmasıdır. Araştırmamızda belirttiğimiz etkenlerden biri olan vergi için kayıt dışı istihdam sonucu, şirketlerin ya eksik vergi vermesi ya da hiç vermemesi gibi bir sorun ortaya çıkarmaktadır. Yani devletin vergisi azalmaktadır. Bu vergiyi az verme ya da vermeme sorunu aslında işletmeciler için cazip olduğundan, yani, daha az para daha çok işçi politikasını benimsedikleri için bu sorunlar ortaya çıkmakta ve işsizliğe çözüm bulunamamaktadır (http://www.kasifproje.com).

  Nüfus artışı: Ekonomik değişkenlerimizden biri olan nüfus artışı incelendiğinde işsizlik için sorun olarak görülmektedir. Halbuki dinamik genç bir nüfus bir ülkenin kalkınmasında dezavantaj değil avantaj olarak görülmelidir. Ancak bunun avantaj olabilmesinin yollarından birisi nüfus artış hızıyla orantılı olarak yatırımları arttırmaya yöneliktir.

  Teknoloji: İnsanlarımızın işsiz kalmasına sebep olan nedenlerden biride teknolojidir. Her ne kadar teknolojik gelişmeler ülke kalkınmasını sağladığı düşünülse de, kısa ve çok emek harcamadan, çok para kazanmak gibi hayallerimizi gerçekleştirse de bazen, insan emeğini yok sayarak işsizliğe sebep olmaktadır. İnsana da ihtiyaç duyulan kesimlerde (özellikle tarımda, fabrikalarda vb) insanların yerini makineler alarak işsizliğin daha da artmasına neden olabilmektedir.

  İthalat – İhracat: İthalat ve ihracat incelendiğinde bu iki değişkenin aslında birbirine bağlı olduğu görülmektedir. Çok fazla miktarda yapılan ithalat aslında ihracatın da azalmasına neden olmaktadır. Yani ithalat ülkeyi ekonomik anlamda başka ülkelere bağımlı kılmaya sebep olabilir. Yaptığımız regresyon analizinde de ihracatın artması işsizliğin azalmasıyla orantılı bir şekilde görülmüştür.

  Turizm: Diğer değişkenimiz olan turizm incelendiğinde görülmüştür ki ekonomik açıdan bize fayda sağlayan turizm işsizliğin azalmasını da sağlamıştır. Ülkemize gelen yabancı turist ile yerli turistlerin yaptıkları harcamalar sonucu işletmeler daha çok insana ihtiyaç duymuş ve insanlarımız yazın çalışma imkanı bulmuştur.

  Böylece mevsimsel dahi olsa bir işe sahip olmuşturlar. İşsizliğin azalması için bir çözüm olarak sunulabilecek turizm de yabancı ya da yerli turistleri ülkemize çekmek için gerekli ortamları hazırlamalı, yaptıkları harcama türleri anketlerden yararlanılarak belirlenmeli ve bu yönde çalışmalar gerçekleştirilmelidir.

  Bölgelere bakacak olursak; 2003 yılında Akdeniz bölgesinde işsiz olan birey sayısı 3200000 iken 2004 yılında bu rakam artmıştır. 2004-2005 yılları arasında ani bir düşüş yaşanmıştır.2007-2008 yıllarında işsiz birey sayısı sabit kalmış 2009 yılında ise ani düşüş yaşanmıştır. Ege bölgesinde; 2003 yılından 2008 yılına kadar artış gözlenmiş 2008 yılından sonra düşüş yaşanmıştır. Marmara bölgesinde işsiz birey sayısı genel itibariyle artmış 2004-2005 yılları arasında bir düşüş yaşanmıştır.

  İç Anadolu bölgesinde; 2004-2006-2008 yıllarında artış gözlenirken 2003 yılında en düşük seviyededir. Karadeniz bölgesinde; en fazla işsiz birey sayısı 2003 yılında iken 2004 yılında ani bir düşüş yaşanmış ve diğer yıllarda da bu seyir devam etmiştir. Doğu Anadolu bölgesinde; en fazla işsiz birey sayısı 2003 yılında iken 2004 yılında ani bir düşüş yaşanmış ve diğer yıllarda da bu seyir devam etmiştir. Güney Doğu Anadolu bölgesinde; 2003 ve 2004 yıllarında durağan bir süreç yaşanırken 2004 yıllarından sonra 2008 yılına kadar artış gözlenirken ve 2008 yılından sonrada yine bir atış olduğu görülmektedir. Bölgelere genel olarak baktığımızda ege, Marmara, iç Anadolu, güney doğu Anadolu bölgelerinde işsizli yüksek iken; Akdeniz, Karadeniz ve doğu Anadolu bölgelerinde ise işsizliğin diğer bölgelere göre daha az olduğu görülmüştür.

  İşsizliğin kişiler üzerine etkilerinin ölçülmesi için anket çalışması yapılmıştır.

500 birey anket kapsamına dahil olmuştur.  Ayrıca ankette beşli likert tipi tutum ölçeği kullanılmıştır.

  Ankete 243 kadın, 257 erkek katılmıştır. Ankette ki değişkenlere genel olarak baktığımızda;

Cinsiyet: İşsiz olanların % 84.5’ini kadınlar,%15.5’ini de erkek bireyler oluşturmaktadır. Sonuçlardan da görüldüğü üzere geçmişten beri ülkemizde kadınların iş alanında geride kaldığını görmekteyiz. Gerçi bu oranlar her geçen sene azalmaktadır ama yine de %84 az bir oran değildir. Bu oranı azaltmak ise biz kadınların elindedir. Gerçi günümüzde kadınlar iş hayatında her türlü iş alanına atılmaya başlamıştır ama bizler de bunu daha fazla teşvik edici faaliyetler yaparak gerçekleştirmeliyiz. Bunu yapabilecek en etkili yöntem ise kadınlara erkeklerinde yapabileceği işleri yapabileceğini göstertip onların kendilerine olan güveninin arttırmak sayesinde olur.

  Yaş grupları: İşsiz olanları %8.5’i 15-25 yaş grubunda, %23.9’u 26-35 yaş grubunda, %39.4’ü 36-45 yaş grubunda,%19.7’si 46-55 yaş grubunda,%8.5’i de 56-65 yaş grupları arasında bulunmaktadır. Sonuçlara bakıldığında çok iç açıcı bir tablo olmadığı görülmektedir. Normalde işsiz olanların daha çok 56-65 yaş arasında olması gerekirken (emekli olma durumundan dolayı) burada en çok orana sahip olan yaş grubu 36-45 yaş arasında olması işsizliğin ne boyutta tehlikede olduğunu göstermektedir. 36-45 yaş arasında olan insanların çalışma hayatında en tecrübeli olması gereken yaş grubu olması beklenirken bu yaş grubunda çok işsiz olması bir an önce tedbir alınması gerektiğini göstermektedir.

  Eğitim durumu: İşsiz olan bireylerin % 4.2’si okuryazar değil, % 32.4’ü ilkokul mezunu, % 15.5’i ortaokul mezunu, % 33.8’i lise ve dengi okul mezunu, % 7’si yüksek okul mezunu, % 7’si lisans mezunu ve lisans üstünden mezun olup işsiz olan birey yoktur. Tabloya bakıldığında eğitim düzeyinin işsizlik için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Eski zamanlarda insanlar liseden mezun olup devlette memur olma şansı buluyorken, şimdi lisans düzeyinden mezun olan insanların % 7’sinin işsiz kalmış olarak görmek çok acı bir durum. Görüldüğü üzere artık lisans düzeyinden mezun olmak yeterli değil, lisansüstü eğitim düzeyinden mezun olmak bize iş bulmada avantaj sağlar.

  Medeni durum: İşsiz olan bireylerin  % 80.3’ü evli, % 19.7’si bekardır. Her ne kadar bekar oranı az gözükse de insanlar evlenememe sebebi olarak işsizliği göstermektedir. Yaptığımız ankette insanların özellikle medeni durumunuz nedir sorusunun altına bekar şıkkını işaretledikten sonra altına işsiz olduğumuz için evlenemiyoruz yazması bizi bu sonuca götürmüştür.

  Aylık gelir: İşsiz bireylerin % 66.2’si 500 TLden az gelire, % 16.9’u 501-1000TL arası gelire, % 11.3’ü 1001-1500TL arası gelire, % 2.8’i 1501-2000 TL arası gelire,% 2.8’i ise 2001TL

üzeri gelire sahiptir. Normal olarak 500 TL’den az gelire sahip olanlar büyük bir oranı oluştururken geri kalan insanların işsiz olduğu halde yüksek gelirlere sahip olması sahip olduğu menkul kıymetlerden kazandıkları para ile gerçekleştirmektedir. (örneğin evini kiraya vermiş olan insanlar)

  Yabancı dil: İşsiz olanlardan %9.9 yabancı dil bilmekte, %71.8’i yabancı dil bilmemekte, %18.3 biraz yabancı dil bilmektedir. Oranlarda da görüldüğü üzere artık ülkemizde yabancı dil olmadan işe kabul olmak neredeyse imkansız. Hatta artık iş mülakatlarında tek bir dil yeterli olmamakta birden fazla yabancı dil bilenler alınmaktadır.

  Bilgisayar: İşsizlerin % 23.9’u herhangi bir bilgisayar programı kulamla konusunda bilgi sahibiyken,% 76.1’i herhangi bir bilgisayar programı kullanımı konusunda bilgi sahibi değildir. Yukarıda yabancı dil için söylediğimiz yorumların yanında bilgisayar kullanımı da aranmaktadır. Sadece bilgisayar programı bilmek ya da sadece yabancı dil bilmek iş bulmada avantaj sağlamıyor. Her iki kategori birden aranmaktadır. Bilgisayar programları konusundan ne kadar bilgi sahibi olursak iş bulmada o kadar avantaj sağlarız.

  Meslek edindirme kursu: Bakıldığında işsiz bireylerin % 76.1’i meslek edindirme kurslarının iş bulmada faydalı olduğunu düşünürken,% 23.9’u bu kursların iş bulmada fayda sağlamayacağını düşünmektedir. İnsanların bu kadar olumsuz düşünme sebebi ise bazılarının bu kursları deneyip ona rağmen iş bulamaması, bazılarının ise eğitim düzeyini göze alarak böyle bir düşünceye varmasından dolayı olmaktadır.

Azerbaycan-NATO ilişkilerinin yeni aşaması

0

  19 Mayıs 2004 yılında Devlet Başkanı İlham Aliyev’in Brüksel’de NATO Genel Sekreteri Yaap de Hoop Sxeffer’le toplantısı sırasında Azerbaycan’ın hazırladığı Bireysel Ortaklık üzere Faaliyyet Planının (İPAP – Bireysel Partnership Action Plan) sunum belgesini kendisine takdim ederek, bu planın Azerbaycan’la NATO arasında işbirliğinin daha da yakınlaşmasına yardımcı olacağını bildirdi.  Bundan sonra cumhuriyetimiz Kuzey Atlantik Paktı ile işbirliğini bu proje temelinde devem ettirecek. Azerbaycan’ın Silahlı Kuvvetlerinin iyileştirilmesi, NATO standartlarının uygulanması, güvence ve donanım sisteminin, lojistik üssün modernleştirilmesi ve diğer alanlarda köklü reformlar yapılacaktır. Bu ise Azerbaycan-NATO işbirliğinde yeni aşamanın başlangıcı olarak değerlendirilebilir. “Bireysel Ortaklık üzere Faaliyyet Planı”nın uygulanması Azerbaycan’ın NATO’ya kabul edilmesinde önemli rolü olacaktır. Aynı yıl 4 Kasım’da ise NATO Genel Sekreteri Yaap de Hoop Sxefferin Azerbaycan’a ziyareti işbirliğinin daha da genişletilmesi yönünde atılan sonraki adım oldu.

Bireysel Ortaklık üzere Faaliyet Planı (İPAP) devletlerin reform ihtiyaçlarını gidermek amacıyla oluşturulan yeni ikili mekanizmadır. İttifak savunma, politika ve kurum reformları alanında önemli reformlar yapmak isteyen ortak devletlere kendi danışmanlık ve yardımını önermektedir.

  Azerbaycan’ın NATO ile İPAP belgesi esas itibariyle 4 alanda (siyasi konular ve genel güvenlik sorunları, askeri, güvenlik ve savunma alanındaki sorunlar, çevre, bilim sorunları ve toplumsal konular, bilgi değişimi ve idari konular) olan sorunları kapsamaktadır.

İPAP BİO çerçevesinde işbirliğinin üçüncü seviyesi olarak görülüyor. Ayrıca İPAP NATO’nun 2002 yılının Kasım ayında Prag’da yapılan Zirvesi’nde ortak devletler için açık ilan edilmiştir. Belgeyi ilk olarak 29 Ekim 2004 yılında Gürcistan imzalamışdır.  İPAP ortak devletlerin güvenlik sektörünün entegrasyon yönünde somut önlemleri yansıtıyor. Plan, aynı zamanda NATO müttefik devletlerinin ortak ülkelere yardım edebileceği alanları, eğitim ve öğretim imkanlarının arttırılması yollarını belirler.

  İPAP-da NATO’ya üye olmaya çalışan ve teşkilatla işbirliği yapan devletlerin silahlı Kuvvetleri’nde yapılacak reformların içeriği, bu yönde gerekli ilişkilerin ve planlaştırmanın hazırlanması ve tüm bunlar için en optimal bütçe seçeneğinin seçilmesi yer almaktadır.

  Azerbaycan’ın “Barış İçin Ortaklık” programına katılması ve “Bireysel Ortaklık üzere Faaliyyet Planı”nı imzalaması sonucunda NATO ülkeleri ile siyasi, askeri, kültürel, insani ilişkilerinin geliştirilmesi için geniş olanaklar açılmıştır. Bir ortak olarak, Azerbaycan Kuzey Atlantik İttifakı’nın temel amacına, tüm Avrupa-Atlantik bölgesinde barışın ve istikrarın güçlendirilmesini kendi bağlılığını gösteriyor.

  NATO ile yaratılmış hukuki ilişki bu uluslararası örgüte üye olan ülkelerde gelecekte Azerbaycan ordusu için subay kadrolarının hazırlanması, NATO İttifakı’nın yaptığı barış etkinliklerinde ve askeri tatbikatlarda ordu birliklerimizin katılımı, ulusal ordu kuruculuğuna bloğun olanaklarının kullanılmasına olanak sağlıyor.

  28 Nisanda 2005’te Brüksel’de “NATO + Azerbaycan” biçiminde yapılan görüşmede taraflar Azerbaycan’ın NATO ile İPAP planının maddeleri tartışarak doğruladılar. 2 Ekim 2005 yılında Letonyanın başkenti Riga’da Güney Kafkasya devletlerini destekleyen ülkelerin işbirliğinin koordinasyonu üzere konferans (South Caucasus Clearing House Conference) yapılmıştır. Konferans katılımcıları İPAP planının uygulanması üzere Azerbaycan’a yardım yapılması konusunda anlaşmaya vardılar.

  18-19 Ekim 2005 yılında NATO Genel Sekreteri’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya Özel Temsilcisi Robert Simmonsun Azerbaycan’a ziyareti sırasında İPAP-ın yerine getirilmesi açısından 6 aylık sürec değerlendirilerek makul görülmüştür. Bu arada, değerlendirme her 6 ayda bir yapılır. 2007 yılı Mart ayında Türkiye’yi ziyareti eden R. Simmons İPAP-ın birinci aşamasının sona erdiğini ve yakında yeni İPAP-ın imzalanacağını açıkladı.

Bu ziyaretler açıkca Azerbaycan’ın NATO ile İPAP çerçevesinde işbirliğinin gelişmesinin sonucudur. Azerbaycan genel olarak Avrupa-Atlantik kurumlarla işbirliğinin geliştirilmesine çok ciddi ve pratik şekilde yanaşdığından ikili işbirliği ve ortak etkinliğin geliştirilmesi ülkemiz, aynı zamanda bütünüyle bölge için çok büyük önem arz etmektdir. Halihazırda Azerbaycan gerek “Barış İçin Ortaklık” programı, gerekse İPAP kapsamında bu işbirliğini başarıyla geliştiriyor. Bu faaliyet İPAP çerçevesinde yansıyan değere uygundur. Çünkü İPAP-da da gösterildiği üzere, Azerbaycan’ın NATO ile ortaklık ve işbirliği ilişkileri sağlam niteliktedir.

  Azerbaycan’la NATO arasında işbirliği sadece PFP ve İPAP-dan ibaret değil. NATO ile Bireysel Ortaklık Planı (İPAP) çerçevesinde her yıl Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin 1000’e kadar temsilcisi 300’e yakın NATO etkinliğinde yer almaktadırlar, ayrıca NATO’nun Brüksel’deki başkarargahında, Monsdakı (Belçika) ortaklığın koordinasyon grubunda, Neapoldakı (İtalya) bölgesel ve Norfolkdakı (ABD) stratejik komutada hizmet etmektedirler. Ayrıca, Azerbaycan Savunma Kurumlarının Kurulması üzere ortaklığın Faaliyyet Planı (PAP DİB) programı çerçevesinde de NATO ile işbirliği yapılmaktadır.

  Devlet Başkanı İlham Aliyev’in Belçika Krallığı ziyareti Azerbaycan-NATO ilişkilerinin yeni aşaması olarak değerlendirilmelidir. Öyle ki, 8 Kasım 2006 yılında Brüksel’de NATO karargahında bu askeri-siyasi kurumun Genel Sekreteri Yaap de Hoop Sxeffer ile görüşen Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev adı geçen uluslararası örgütle işbirliğinin başarıyla geliştiğini söyleyerek “Bireysel Ortaklık üzere Faaliyet Programı” çerçevesinde gerçekleştirilen etkinliklerin bunun  örneği olduğunu kaydetti ve bu ilişkilerin bundan sonra da büyüyeceyine emin olduğunu bildirdi.

  NATO ile işbirliğinin genişletilmesi açısından Devlet Başkanı İlham Aliyev’in Brüksel’e çok büyük önem taşıyan ziyareti sırasında yaptığı görüşmeler, katıldığı müzakereler Azerbaycan’ın bu uluslararası örgüte entegrasyonuna yeni ivme verecektir. Ayrıca, devlet başkanı İlham Aliyev’in Belçika Krallığı’na son yolculuğu Avrupa-Atlantik yapılarına, özellikle NATO’ya entegrasyonun Azerbaycan dış politikasının temel yönlerinden birisi olduğunu bir daha kanıtladı.

  8-29 Kasım 2006 tarihleri arasinda 26 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla NATO’nun Riga’da yapılan zirve toplantısının yekûnu olarak kabul edilmiş 46 maddeden oluşan kommunikenin 43. fıkrasında teşkilat üyesi ülkelerin Güney Kafkasya’daki anlaşmazlıkların halen çözümlenmemesinden rahatsızlığı ifade edilmiştir.  NATO zirve toplantısının kapanış deklarasyonunda Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün, egemenliğinin desteklenmesi ülkemizin bölgede ve uluslararası alanda kazandığı başarıların sonucu olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca, Azerbaycan için önem arz eden bu deklarasyonun kabul edilmesi, hem de teşkilatın Güney Kafkasya bölgesine ilgisinin arttığını göstermektedir. Şu anda Azerbaycan’ın Kuzey Atlantik İttifakı ile “Bireysel ortaklığın Faaliyet Programı” çerçevesinde işbirliği yapması ve teşkilata üye olan devletlerin ülkemize özel önem vermesi bunun açık delildir. Tam da karşılıklı işbirliğinin gelişmesi sonucunda NATO bölgede barışın ve istikrarın sağlanması ilgili çabalarını sürdürüyor.

  NATO-Azerbaycan ilişkilerinin geliştirilmesi bağımsız devletimizin uluslararası ortamdaki konumlarının daha da güçlenmesine zemin yaratmaktadır. Bu açıdan NATO’nun Bükreş Zirvesi bizim için büyük önem arz etmektedir. Öyle ki, 2-4 Nisan 2008 tarihleri arasında NATO’nun Bükreş’te yapılan zirve toplantısında bölgesel çatışmalar özel müzakereler konusu oldu. Zirve toplantısının Sonuç Bildirisi’nin 43. maddesinde topraklarında “dondurulmuş ihtilaflar” olan dört post-sovyet cumhuriyetinin bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğünün desteklenmesi ve bu anlaşmazlıkların bu ilkeler temelinde çözülmesinin tavsiye edilmesi bugün Azerbaycan için oldukça önem arz etmektedir.

  Ayrıca, NATO’nun 60. yıldönümü ile alakadar olarak 3-4 Nisan 2009 yılında Kil ve Strasbourg’da yapılan son zirve toplantısında kabul edilmiş Bildirinin munakaşalarla ilgili 58. fıkrasında örgütün Güney Kafkasya ve Moldova bölgelerindeki anlaşmazlıkların olmasından ciddi şekilde rahatsızolduğunu bildirmesinin yanısıra, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün desteklendiği de yerbuldu

  19-20 Kasım 2010 tarihinde Lizbon’da düzenlenen zirve toplantısında kabul edilen Nihai Bildirinin 35. maddesinde de NATO Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğini tanıdığını teyit etmekle birlikte, belgede teşkilatın Güney Kafkasya ve Moldova’dakı anlaşmazlıkların halen devam etmesinden rahatsız olduğu belirtildi ve tüm taraflara bu konularda siyasi irade göstererek, bu sorunları barışçı yollarla çözümlemeye, halihazırda devam etmekte olan görüşmelere saygıyla yanaşmaya, tüm taraflar bölgesel istikrarı ve güvenliği boza bilecek adımlardan kaçınmaya çağırılmıştır.(2)

  Azerbaycan NATO ile işbirliğini hem de cumhuriyetimizin dış politika stratejisinin bir kaç temel unsuru açısından değerlendirilmelidir. Birincisi, genç Azerbaycan devleti kendi dış politikasında uluslararası örgütlerle işbirliğine özel önem vermektedir. İkincisi, Azerbaycan uluslararası örgütlerin üyesi olan tüm dünya devletleri ile işbirliğine önem vermektedir ve çok taraflı diplomasi politikası yürütmektedir. Üçüncüsü, Azerbaycan’ın savaş durumunda olması onu bütün vasıta ve yollarla uluslararası ortamla temas.ta olmaya ve onu bağımsızlık sorunlarının çözümüne daha çok teşvik etmeye sevk etmektedir.

  Bugün NATO ile ilişkilerin genişletilmesi ve derinleştirilmesi  Azerbaycan’ın dünya birliğine entegre olunması ve kendi çıkarlarını doğrudan temsil etmesi açısından özel önem arz ettiğinden bu alanda faaliyet bağımsız Azerbaycan devletinin dış politikasının öncelikli yönlerinden birini oluşturmaktadır.

__________________

 1 “Azerbaycan”, 21 Mayıs 2004.

 1  Sümerinli C. İreli, NATO-ya doğru. Bakı, 2007, s. 37.

 1  Yine orada, s. 38.

 1 “Ayna”, 29 Nisan 2006.

 1  “Azerbaycan”, 12 Kasım 2006.

 1 “Halk gazetesi”, 1 Aralık 2006.

 1  “Halk gazetesi”, 10 Nisan 2007.

 1 “Halk gazetesi”, 07 Nisan 2009.

 2  Lizbon konferansı, 2010.

Nereli?

0

  Tanımadığımız birisi ile karşılaşınca sıkça sorduğumuz sorulardan birisidir? Nerelisiniz? Cevap, örneğin Ankara’lı,  İstanbul’lu gibi olabilir. İmralı. İmralı bir adanın ismi. Son zamanlarda da bir sürecin adı. Umarız ki, ülkemizin birliğine, bütünlüğüne, dirliğine zarar vermeyecek sonuç alınabilir bir süreç olur bu. Çoğu insanın aklından geçen İmralı kavramı aslında başka şeyi çağrıştırmaktadır. Önceleri terör örgütünün kurucusu, başı gibi ifadeler kullanılırken bu gün neredeyse bunun söylenilmesinden kaçınılıyor. Doğru değil mi? Doğru ama çözümde olmasın mı? Elbette çözüm olacak, arzu edilen bu. Sürecin içinde olanlar elbette koşulları daha iyi bilecektir.

  Ama toplumun bildiği bir şey var, 7.000’e yakın şehit olan güvenlik görevlisi olmak üzere 40.000’e yakın kişinin öldüğü, yüz milyarlarca dolar düzeyinde ekonomik zarara verdiği kabul edilen bu örgütün başıyla bunun önlenmesi için görüşmeler yapılıyor. O zaman, diğer terör örgütü olduğu iddia edilen (yıllardır hüküm verilmediği için iddia demek gerekiyor) örgütle de görüşmeler yapılabilir mantığı ortaya çıkıyor ortaya. Bu kez de artık demokrasinin kesintiye uğramaması için uğratılmaması için görüşmeler yapılabilir mi? Bilinmez, bunu tarih gösterecek. Ülkemizdeki her bireyin özgürce, bir diğerinin özgürlüğünü zedelemeden, gerçek anlamda kanunlarında üstünde hukukun üstün olduğu bir ortamda özgürce yaşamaya hakkı vardır. Bu yapılmaya çalışılıyorsa ve de sonuç alınacaksa neden şimdiye kadar yapılmadı, yapılamadı.

  Bir başka konu ise, Suriye olayı, daha önce belirtmiştim. Suriye konusunda yalnızız. Mültecilere neredeyse hiçbir ülke, kuruluş yardım etmedi. Bunu bizzat Sayın Başbakanımız da gerek ulusal gerekse uluslararası ortamlarda dile getirdi. Müslüman Arap birliği bile Suriyeli mülteciler için yardımda bulunmadı bırakın BM ve diğer ülkeleri ve bize vatanseverlerini (patriotlarını) vatanımızı korumak için veren ülkeleri. Yani, Suriye bize füze saldırısında bulunacak bizde onlara müttefiklerimizin bize verdiği patriotlarla savunma amaçlı cevap vereceğiz sadece öyle mi? Suriye bize saldırırsa, siz sadece savunmada mı kalın denmek istiyor. Öyle ya vatanseverler sadece savunma amaçlı, taarruz amaçlı değilmiş. Arkası gelir artık, Suriyeli mülteciler için kılını kıpırdatmayan dostlarımız bize silah satmak için yarışacaklardır herhalde.

  Avrupa Birliği’nin kendi yarattığı kapitalizme karşı çaresiz gibi görünse de kapitalizm acımasız dişlerini çoktan gösterdi. Önce Arap baharı dendi, bu bahar Suriye’de cehenneme döndü. Şimdi de Mali’ye düzen getireceklermiş. Bu düzenin merkezinde sakın Mali’deki radyoaktif madde rezervi olmasın.

  Kapısında bizi yarım asırdan fazla bekleten AB, Türkiye’nin gücüne ulaşamayan pek çok ülkeyi bu birliğe kabul ederken bizi oyalamasına karşı, Sayın Başbakanımızın haklı serzenişine katılmamak mümkün değil. Mecbur muyuz? 

Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesinin 17. sayısı çıktı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin başkenti Batum’da 05.07.2011 tarihinde yayın hayatına başlayan ve Batumi-Georgia Network Medya Grup tarafından çıkarılan ve yaklaşık 3 yıldır yayın hayatına devam eden, Türkiye temsilciliğini de Habergünebakış Sitesinin yaptığı (www.habergünebakis.com) Karadeniz Bölgesinin Türkçe-Gürcüce dilinde onbeş günlük olarak yayınlanan tek gazetesi olan ve Gürcistan-Batum, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun’un Ordu, Samsun illerinde dağıtımı yapılan uluslararası “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi”nin 17. sayısı çıktı. Kuşe kağıda baskılı, haftalık tirajı 8.000 ve 8 sayfa renkli olarak yayınlanmaktadır.

        

           1- http://c1302.hizliresim.com/16/b/jz5s5.jpg

           2- http://b1302.hizliresim.com/16/b/jz5ty.jpg

           3- http://b1302.hizliresim.com/16/b/jz5vz.jpg

           4- http://b1302.hizliresim.com/16/b/jz5uu.jpg

           5- http://b1302.hizliresim.com/16/b/jz5wq.jpg

           6- http://c1302.hizliresim.com/16/b/jz5xr.jpg

           7- http://c1302.hizliresim.com/16/b/jz5y8.jpg

           8- http://c1302.hizliresim.com/16/b/jz5z3.jpg

 
              
          Haberci Gazetesi 1. sayfa Haberci Gazetesi 2. sayfa Haberci Gazetesi 3. sayfa
 
              
          Haberci Gazetesi 4. sayfa Haberci Gazetesi 5. sayfa Haberci Gazetesi 6. sayfa
 
                                 
                                Haberci Gazetesi 7. sayfa Haberci Gazetesi 8. sayfa
error: Content is protected !!