Salı, Aralık 23, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 174

Aydın’da 13.268 araca 3.188.274 TL para cezası

0

Haber: İlker ÇAKAN

 Aydın Valiliği-Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünün “Trafik güvenliğinin Haziran ayı değerlendirmesi” konulu açıklaması şöyledir; “Trafik güvenliğinin arttırılması ve korunması için Valiliğimizin gözetim ve denetiminde İl Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Komutanlığına bağlı trafik ekipleri tarafından 2014 yılı Haziran ayı içerisinde toplam 58.844 araç kontrol edilmiş olup, bunlardan kusurlu bulunan 13.268 araca 3.188.274 TL para cezası tatbik edilmiştir.
  Haziran ayı içerisinde yapılan denetimler sonucu kusurlarından dolayı 3 sürücü mahkemeye sevk edilmiş, 1.490 araç trafikten men edilmiş, 169 sürücünün ehliyetine el konulmuştur. Alınan tüm bu etkin önlemlere rağmen; trafik kurallarına uyulmaması nedeniyle 2014 haziran ayı içerisinde ilimiz sınırlarında toplam 155 maddi hasarlı, 276 yaralamalı, 2 ölümlü olmak üzere toplam 433 trafik kazası meydana gelmiştir. Bu kazalarda toplam 448 vatandaşımız yaralanmıştır. Meydana gelen bu kazalarda 2 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
  Valilimizce, ilimizde trafik güvenliği ve vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin daha etkin sağlanmasına yönelik olarak alınan tüm tedbirler arttırılarak aynı kararlılıkla ve gayretle sürdürülecektir. Trafik kurallarına uyan, trafik düzeninin sağlanmasına ilgi ve destekleriyle katkı sağlayan değerli vatandaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Trafik kazalarının azalması için sürücü ve vatandaşlarımızın da, daha duyarlı olmaları, özellikle hatalı şerit değiştirmemeleri, alkollü araç kullanmamaları, kural ihlali yapanların ise 155 ve 156 nolu Polis ve Jandarma telefonlarına ihbar edilmeleri hususlarında vatandaşlarımızın bilgisine, desteklerine büyük ihtiyaç vardır.”

KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami Brüksel’de

0
Haber: İlker ÇAKAN
  KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami üst düzey temaslarda bulunmak ve ikili görüşmeler yapmak amacıyla gittiği Brüksel’de temaslarına başladı. Bakan Nami, Brüksel temaslarını BRT’ye değerlendirdi. Nami, Brüksel temasları çerçevesinde, dün, Türkiye daimi temsilcisi ile biraraya geldi ve yapılan çalışmaları karşılıklı ele aldı. Bakan Nami ayrıca Avrupa Birliği’nin Dışişleri Bakanı Catherine Ashton’ın ofisinde üst düzey bir yetkili ile de bir araya gelerek, müzakerelerdeki son durumu ve AB ile Kıbrıslı Türklerin ilişkilerini masaya yatırdıklarını söyledi. Bakan Nami temasları çerçevesinde Avrupa Komisyonunun Genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle ile de görüşecek. Füle’ye müzakerelerde gelinen son aşamayı ve sıkıntıları aktaracağını kaydeden Bakan Nami, ayrıca AB uyum çalışmalarının da masaya yatırılacağını kaydetti.
  KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami; “AB uyum çalışmalarımız devam ediyor. Mali yardım tüzüğü yeşil hat tüzüğü devrede bunların iyi giden kısımları olduğu gibi aksayan kısımları var, bunlar masaya yatırılacak. Ortak açıklamadan sonra komisyon başkanı Jose Manuel Barroso Kıbrıslı Türklerin AB uyumuna yönelik çalışmaların artırılacağını daha üst düzeye bir seviye çıkarılacağını açıklamıştı. Bunun somut adımlara dönüşmesi ile ilgili olarak onların görüşleri nelerdir, bizim taleplerimiz nelerdir bunları görüşeceğiz” dedi. Bakan Özdil Nami, ayrıca AB üyesi ülkelerin daimi temsilcilerinin bazılarıyla bir çalışma toplantısı gerçekleştireceğini de belirtti.
  KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami Brüksel’de AB Komisyonu’nun genişleme ve komşuluk politikasından sorumlu üyesi Stefan Füle’yle biraraya geldi. Görüşmenin ardından basına konuşan Nami, Füle ile Kıbrıs müzakerelerinin geleceği ve KKTC’deki AB projelerinde Rum tarafının çıkardığı engellerin nasıl aşılacağı konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını söyledi. Nami, kapsamlı çözüm hedefine ulaşıldığı anda KKTC’nin altyapısından yasalarına ve bürokrasisine kadar her alanda AB üyeliğine hazır olması için çalıştıklarını kaydetti.
Rum tarafının KKTC’deki AB projelerinde engelleyici tutumunun “çağdışı bir yaklaşım olduğunu ve kapsamlı çözüm hedefine hizmet etmediğini” dile getiren KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami, KKTC’nin AB üyeliğine hazırlığını yaptığı ölçüde kapsamlı çözümün kolaylaşacağını vurguladı.
Nami, Rum kesiminin KKTC’yi üyeliğe hazırlayacak projeleri engellemek için AB Komisyonu’na yoğun baskı yaptığını belirtti.
  Brüksel temasları sırasında Dışişleri Bakanı Özdil Nami, ayrıca, Avrupa Sosyalistler Partisi (PES) Başkanı Sergei Stanishev ile de görüştü. Nami görüşmede, Kıbrıs müzakere sürecinde gelinen son aşama hakkında bilgi vererek, sürecin başarıya ulaşması ve soruna çözüm bulunması için neler yapılması gerektiği ile ilgili görüşlerini aktardı. Nami ayrıca PES Başkanı’na Kıbrıslı Türklerin AP’deki temsiliyetleri ile ilgili Kıbrıs Türk tarafının görüşlerini aktardı ve bu konuda PES’den destek istedi. Öte yandan, Dışişleri Bakanı Özdil Nami, müzakerelere yönelik Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu tarafından önceki gün önerilen yol haritasına atfen, “Rum tarafının olumlu cevap vermesini ümit ediyoruz ama maalesef bize bu yönde hiçbir sinyal gelmiyor” dedi. KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami, Türk tarafının uzun zamandır müzakerelerin ucu açık şekilde ilelebet devam edemeyeceğini söylediğini belirtti.
  Rumlarda, Kuzey Kıbrıs’ın tanınmasına yönelik bir “korku” olduğunu vurgulayan KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami, “Bunu korkudan da öte bir fobi olarak değerlendiriyorum çünkü birçok endişeleri aslında mesnetsiz.” dedi. Nami, Rumların yaklaşımının, karşılıklı güven duygusunu ve iyi niyeti önemli ölçüde erozyona uğrattığını ve müzakerelerde bu his kaybolduğunda en basit konuların halledilmesinin bile imkansız hale geldiğinin altını çizdi. KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami, AB’nin daha cesaretli davranması, üye ülkelerin AB Komisyonu’na destek vermesi gerektiğini kaydetti.

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: “Güven yaratıcı önlemler”

0
Haber: İlker ÇAKAN
  KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu dünkü liderler görüşmesinde, her iki tarafın güven yaratıcı önlemler konusundaki önerilerine cevaplar verildiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, müzakerelerin geleceği ile ilgili 5 adımlık bir yol haritasının Türk tarafınca masaya sunulduğunu ve Rum tarafının bunu değerlendireceğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, müzakerecilerin güven yaratıcı önlemler konusunda yakınlaşma sağlanan ve sağlanamayan konuları ele alıp 24 Temmuz’daki görüşmeye getireceklerini söyleyerek, geçmişte sağlanan yakınlaşmaları Rum tarafının reddettiğini yineledi. 5 adımlık önerileri yazılı olarak Anastasiadis’e de sunduklarını anlatan Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, güven yaratıcı önlemlerle ilgili Rum tarafının önerilerine cevaplar ve Türk tarafının önerilerinin de yazılı olarak Rum tarafına sunulduğunu kaydetti.Öte yandan, bir soruya karşılık Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu bir “çerçeve anlaşmasının” ne Türk ne de Rum tarafının gündeminde olduğunu, amacın referandumla varılacak anlaşmayı halka sunmak olduğunu söyledi.
  Yapılan referandum sonucu bir anlaşmayla yeni bir devlet ortaya çıktıktan sonra bir “geçiş döneminin” söz konusu olabileceğini kaydeden  KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu , bu geçiş dönemi için Rum ve Türk tarafının önerilerinin yeniden görüşülebileceğini ifade etti. Sınır kapıları konusunda bir soruya karşılık Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Yeşilırmak Kapısı açıldığında Lefke Aplıç Kapısı’nın da açılmasını önceki Rum lider Hristofyas’a teklif ettiğini ve bu teklifin önceleri sıcak karşılanmasına rağmen bir komite kurulması ve hâlihazırda çalışmalar yapması nedeniyle kapının açılmasının henüz gerçekleşemediğini söyledi.

İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın Batum iftar yemeği

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin başkenti Batum’da geçtiğimiz günlerde Bursa-İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş yaklaşık 1.000 kişiye iftar yemeği verdi. Verilen iftar yemeğine yoğun ilgi oldu. İftar yemeğinde bir konuşma yapan İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş şunları söyledi;

 
                                     
                             İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın Batum iftar yemeği
 
Gürcistan’la ilişkilerimizi daha da geliştirmek istiyoruz

  “Ramazan ayında Batum’da ilk iftar yemeğini gerçekleştirdik. Ramazan ayının başta Batum’daki tüm kardeşlerimize, Gürcistan’daki tüm dostlarımıza ve tüm İslam alemine hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Bu güzel organizasyonu gerçekleştiren; Gürcistan Müslümanlar Birliği Başkanı Kemal beye ve ekibine, destek veren arkadaşlarımıza, Bursa Batum Derneğine, Bursa Gürcistan Diasporası Başkanı İlhan Hasan beye tekrar şükranlarımı arz ederim. Onbir ayın sultanı Ramazan ayı kardeşliklerin ve dostlukların, buluşmaların, paylaşmanın en güzel şekilde gerçekleştiği en güzel rahmet ayıdır. Ramazan’ın ilk günlerinde ülkenin ve dünyanın değişik yerlerinden gelerek, Batum’daki bir sofra etrafında bu rahmeti ve bereketi en güzel bir şekilde bu akşam yaşadık. Bu arada sizlerle beraber olmaktan mutluluk duyduğumu belirtmek isterim. Gürcistan’la ilişkilerimizi daha da geliştirmek istiyoruz. Ticaretimizi ve kültürel ilişkilerimizi en iyi seviyeye getirmek istiyoruz.” 

 

                    İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın Batum iftar yemeği fotoğrafları

 

                   

 

               

Amerikan Askeri Gemisi USS Vella Gulf’un Kuşadası Limanı ziyareti

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Amerikan Askeri Gemisi USS Vella Gulf’un (CG-72)  personel dinlendirme, liman ziyareti ve kumanya ihtiyacını gidermek üzere Aydın-Kuşadası limanına geldi. Gemi Kaptanı Robert Katz başkanlığındaki bir heyet; Kuşadası Kaymakamı Muammer Aksoy’u  ve Kuşadası Belediye Başkanı Özer Kayalı’yı ziyaret etti. Kuşadası’nı çok sevdiklerini söyleyen Gemi Kaptanı Robert Katz, bundan sonraki duraklarının önce İstanbul, sonra Karadeniz limanları olduğunu söyledi.

 

                                       
                                             Amerikan Askeri Gemisi USS Vella
                                              Gulf’un Kuşadası Limanı ziyareti
 
  Gemi kaptanın  daveti üzerine Kaymakam Aksoy ile Belediye başkanı Özer Kayalı, limanda demirli gemiye çıktı. Askeri törenle karşılanan Kaymakam Muammer Aksoy ile Belediye Başkanı Özer Kayalı’ya gemiyi gezdiren ve gemiyle ilgili bilgiler veren Kaptan Robert Katz, misafirlerini kaptan köşkünde ağırladı. USS Vella Gulf (CG-72)  gemisinin kaptanı, Kaymakam Muammer Aksoy ile Başkan Özer Kayalı’ya kendi şapkasının aynısı olan Amiral şapkası armağan etti.

  Amerikan Deniz Kuvvetlerinin en değerli askeri gemilerinden biri olan USS Vella Gulf (CG-72) Personel dinlendirme, liman ziyareti ve kumanya ihtiyacını gidermek üzere  geldiği Kuşadası’nda dört gün demirli kalacak. Gemide  33 subay, 350 astsubay ve er bulunuyor.

173 m.uzunlukta, 16,8 m. genişlikte ve 11 m. derinliği bulunan Amerikan askeri gemisi Pazar günü Kuşadası limanından demir alacak.

 

                                   

                                 Amerikan Askeri Gemisi USS Vella Gulf’un Kaptanı

                       Robert Katz’ın  Kuşadası Belediye Başkanı Özer Kayalı ziyareti

Dr. Ziya Özel-Zakkum

0

  Dr. Özel değişik hastalıklardan muztarip insanlara yardıma kendini adamış bir Türk cerrahıdır. Anvirzel müseccel markası ile bilinen Nerium Oleander ekstrelerinin mucididir.

Oleander ekstrelerinin bağışıklık sistemini düzenleme (modüle etme) özelliği vardır. Kanser ve bağışıklık sistemi düşkünlüğünden kaynaklanan hastalıkların tedavisinde kullanılırlar.

Bu sitede Nerium Oleander tedavisinin geçmişi ve güncel durumu ile ilgili bilgiler sunulmaktadır.

Dr. Hüseyin Ziya Özel kimdir?

  Dr. Özel İçel’in Kürkçü köyünde 1927 yılında dünyaya geldi. İlk ve orta okulu köyünde ve Silifke’de okudu. Parasız yatılı imtihanını kazanarak Kayseri Lisesi’ni bitirdi.1946’da girdiği askeri tıbbiyeden 1952’de mezun oldu. Askeri doktor olarak beş yıl hizmet verdi. 1957-1961 yılları arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde genel cerrahi ihtisası yaptı. 1962’de ordudan istifa etti ve Muğla Devlet Hastanesi’nde göreve başladı. 1969’dan sonra Başhekimliğini de yaptığı Muğla Devlet Hastanesi’nden 1974’te emekliye ayrıldı, İstanbul’a taşındı.

Nerium Oleander(N.O) (Zakkum)-Hikayesi

  Dr. Özel N.O. ile çalışmaya 1966 yılında Muğla Devlet Hastanesi’nde iken başladı. Terminal safhadayken N.O. ile tedavi olarak iyileşen hastaları 20 Eylül 1973’te Ankara’da yapılan 4. Balkan Tıp Günleri [ 24 ] sempozyumunda takdim etti. Bu sempozyuma katılırken amacı; bilim camiasının dikkatini etki mekanizması klasik kemoterapi ilaçlarından çok farklı ve bazı vakalarda kanserin türüne bakmaksızın etkili olan N.O. tedavisine çekmekti. Bu tedavi saç dökmüyordu, lökosit sayısını düşürmüyordu. İntramüsküler iğne ile verildiğinde aşı olduktan sonra görülene benzeyen bir ateş yükselmesi görülüyordu. Bu ateş; dozu ayarlayarak kolayca kontrol edilebiliyordu, kanser vücuttan yok olduktan sonra da çıkmaz oluyordu. Umudu; sempozyumdan sonra N.O. ile ilgili ciddi, kapsamlı bilimsel araştırmaların yapılacağı, ve N.O. tedavisinin insanlığın hizmetine bir an evvel gireceği yönünde idi.Sempozyumdaki tebliğine reaksiyon hiç de umduğu gibi olmadı. Klasik tedavi uygulayıcısı bazı onkologlar, farmakologlar ve üniversite okutmanları N.O. tedavisinin yasaklanması yönünde Sağlık Bakanlığı’na baskı yaptılar.

  Ancak, Dr. Özel çalışmalarından vaz geçmedi ve daha başka vakaları Türk tıp dergisi Dirim’de [ 25, 26 ] yayınladı. N.O. ile ilgili çalışmalarını sürdürebilmek, bilimsel araştırma kurumları ile ilişkiler kurabilmek gayesi ile Muğla Devlet Hastanesi’nden emekliye ayrılarak Nisan 1974’te İstanbul’a taşındı. İstanbul’da değişik üniversitelerle ilişki kurdu. Ancak, beklediği neticeleri alacak çalışmalar yapılamadı.

  1985’te yurt dışında araştırma kurumları aramaya başladı. N.O. ekstreleri ile ilgili patent başvurusunu A.B.D. Patent ve Müseccel Marka Ofisi’ne yaptıktan sonra sanayileşmiş değişik ülkelerde bir düzine ilaç firmasına N.O. tedavisini tanıtan birer paket gönderdi. Bunlardan İsviçre’nin Sandoz firması (Sandoz daha sonra başka bir İsviçre ilaç firması ile birleşerek Novartis adını aldı) konu ile ilgilendi ve N.O. ekstre örneklerini test etmek istedi. Testlerin neticesinde N.O. ekstrelerinin bağışıklık sistemini harekete geçirdiği rapor edildi [ 27 ]. Sandoz bilimcileri N.O. ekstreleri için “immünomodülatör” (bağışıklık sistemi düzenleyicisi) tabirini kullandılar. Değişik nedenlerden dolayı Sandoz ile irtibat devam etmedi.

 N.O. ektresinde bulunan aktif maddeleri tesbit etmek ve ayırmak gayesi ile 1988 yılında Münih Üniversitesi Farmakoloji Enstitüsü’nde bir araştırma grubu kuruldu. Bağışıklık sisteminin aktivasyon ve düzenlenmesine katkısı olabileceği düşünülen bazı polisakkaritler ayrıldı. Neticeler 17-22 Temmuz 1990’da Almanya’da Bonn’da toplanan Doğal Aktif Maddelerin Biyoloji ve Kimyası (Biology and Chemistry of Active Natural Substances (BACANS)) [ 28-29 ] sempozyumunda takdim edildi. Ancak, araştırma grubunun bazı üyeleri neticelere ve N.O. ekstresine kendi başlarına sahip olma gayreti içine girince grup dağıldı. Dr. Özel’in 1986’da başvurusunu yaptığı patent 1992 yılında A.B.D.’de [ 30 ], birçok Avrupa ülkesinde, Kanada, Japonya, Avustralya’da tescil edildi.

 1995’te bir Amerikan risk kapital şirketi [o zamanki adı ile Pharmaceutical Ventures Trust, daha sonra Ozelle Pharmaceuticals, Inc. (OPI)] patentlerin lisanslarını talep etti. Dr. Özel şirketin N.O. ekstrelerini geliştirip, insanlığın hizmetine girecek hale getirmesi halinde lisansı verebileceği yönünde şartlı anlaşma imzaladı.

 OPI AnvirzelTM ismini tescil ettirdi, ve bazı laboratuvar araştırmalarını finanse etti. Faz I klinik deneylerin Cleveland’da Cleveland Kliniği’nde yapılmasını sağladı.Bu sitenin amacı; Dr. Özel’in tecrübe ve gözlemlerine dayanarak N.O. tedavisini tanıtmaktır. Arzusu; güçlü bir N.O. ekstresi ile Faz II denemelerinin yapılması ve N.O. ekstresinin insanlığın hizmetine girebilmesidir.

Uluslararası ilişkiler sisteminde Azerbaycan Cumhuriyetinin yeri ve rolü

0
  Günümüzde dünyada jeopolitik oyunların çok hızlı cereyan etmesi ve olayların her gün yeni bir yöne sapması dünya düzenini tamamen karışık bir hale getirmektetir. Dünyanın modern siyasi manzarası ve uluslararası ilişkiler sistemi Jeosiyaset kavramının kapsamını daha da genişletti.
Yirminci yüzyılın sonlarından itibaren uluslararası arenada yeni güç merkezlerinin oluşumu, devletlerarası ilişkilerin farklı açıdan gelişmesi yeni dünya düzeninin oluşmasına, laik önemli sorunların belirmesine neden oldu. Küreselleşen dünyanın en önemli, hassas noktalarından birinde bulunan Azerbaycan da istem dışı olsa da bu gerçeğe katıldı.
  Azerbaycan Cumhuriyeti’nin jeopolitik konumu ve mevcut uluslararası durumu bölgesel projelerin gerçekleşmesinde ülkemizin anahtar rolünü oynaması gerekliliğini yaratır. Bu bakımdan Azerbaycan’ın modern uluslararası ilişkiler sisteminde rolünü güncelleyen tezleri aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:
  – Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını yeniden ilan etmesi ile uluslararası ilişkiler sisteminin bağımsız üyesine dönüştürülmesi;
  – XXI yüzyılın başlarından itibaren Azerbaycan’ın yeni dünya politikasında yenilikçi bir ülke olarak temsil edilmesi, dünya birliğine hızlı entegrasyonu, bölgenin önde gelen aktörüdür imajını yaratması;
  – Azerbaycan’ın Batı’ya entegrasyon politikası, uluslararası ilişkilerin önde gelen aktörüne dönüşmesi, bölgede cereyan eden proje ve yeniliklerin katalizatoru rolünde çıkış yapması, uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla işbirliğinin karakterizasyonu;
  – BM GK-nun geçici üyesi olarak Azerbaycan’ın 2 yıllık etkin faaliyetinin perspektifleri, üyeliğin Cumhuriyetimizin laik imajına olumlu etkilerinin değerlendirilmesi;
 – Başarılı ve pragmatik enerji stratejisi, Batı’nın enerji güvenliğinin sağlanmasında Azerbaycan’ın önde gelen devlete dönüştürülmesi, gerekli işçi imajının alınması.
Dünya politikasının merkezi sayılan Avrasya’da bu bölge jeopolitik açıdan büyük önem taşımaktadır. Dünyanın siyasi ve ekonomik gücünün önemli bölümü toplanmış Avrupa yeni dünya düzeninde ne kadar öneme sahipse, Asya bölümü de bundan az olmayan bir önem taşımaktadır. Doğu ile Batı arasında geçiş rolünü oynayan Azerbaycan istese de istemese de yeni dünya düzenine karışmaktadır. Çünkü Avrasya dünya siyasetinin merkezi arenası olduğundan bu bölgede yerleşip tarafsız kalmak mümkün değildir. Ayrıca Azerbaycan coğrafi olarak ne tam Avrupa, ne de tam Asya devleti değildir. Avrupa ile Asya’nın altın köprüsü sayılan Azerbaycan dünya politikasını belirleyen devletler için hayati önemli jeopolitik mekandır.
  Bağımsız Azerbaycan için artık yeni dünya düzeni politikasında karmaşık, kapsamlı, uzun vadeli geostratejinin hazırlanması ve ortaya koymasının zamanıdır. Çünkü bölgede yaşanan veya yaşanacak küresel önemde siyasi süreçlerde aktiv olmamak cumhuriyetimiz için olumsuz sonuçlar doğura bilir. Bu küresel siyasette etkinlik ülkenin gelişimini ve güvenliğini sağlıyor. Azerbaycan’ın coğrafi konumu onun dünya düzeninde lider yöneticilerden olmasına olanak tanır. Ülkemiz Doğu ve Batı kültürlerinin buluştuğu mekanda, islam ve Hıristiyan dinlerinin sınırında bulunmaktadır. Bu nedenle dinlerarası diyalogda yer imkanına, tek dünya kültürünün oluşumundaki faaliyetine göre önemli rolü olabilir. Bu pozisyon Azerbaycan’ın yeni dünya düzeni politikalarının uygulanmasında önemini daha da artırıyor. Azerbaycan gelişmiş dünya devletleri ile karşılaştırıldığında bir az daha düşük dereceli sayılsa da potansiyeline göre orta dereceli devlettir.
  Azerbaycan Cumhuriyeti’nin jeopolitik önemini artıran, ulusal çıkarlarının garantisi ve temel araçlardan biri de uluslararası alanda petrol faktörü ile ilgilidir. Amerika siyaset bilimcilerinden Konatın fikrine göre, jeosiyasetde petrol faktörü önemli bir rol oynar. Hazar’ın 200’den fazla petrol yapısının 145-i Azerbaycan sektöründe bulunmaktadır. Azerbaycan’ın zengin petrol kaynaklarına sahip olan coğrafi mekanda yerleşmesi XX yüzyılın 90’lı yıllarında milli lider Haydar Aliyev tarafından doğru değerlendirildi. Devletin petrol stratejisi zamanın talebine uygun olarak zamanında milli çıkarlara göre yöneltildi.
  Azerbaycan bugün Avrupa ve bütün dünya enerji pazarında lider güçtür. Azerbaycan’ın enerji piyasasına katılması ile yeni bir canlanma gözlemlenmiş, petrol-gaz altyapısının modernleşmesi doğrultusunda doğru politik adımlar atılmıştır. Görüldüğü gibi enerji politikamızla ilgili tüm adımlar düşünülmüş olarak atılmaktadır. Şu anda Azerbaycan Avrupa’nın enerji güvenliği konularının çözümünde Avrupa ile bu yönde ortak olarak çalışmaktadır.
  TAB Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan gibi devletlerden oluşsa da, onun misyonu, kapsamı, mensup olduğu medeniyet doğrultusu gibi faktörler bu bloğa ek devletlerin katılmasını mümkün kılıyor. Hem de buraya diğer devletlerin kabulünü mümkün kılan etkenlerden bir de, TAB –ın yeni dünya düzeni  fikrini savunmasıdır.
  Cumhuriyetimizin ulusal çıkarlarının jeopolitik açıdan gerçekleşmesinin etkenlerini aşağıdaki tezlerle özetlenebilir:
  – Devlet bağımsızlığının, toprakların korunması jeopolitik açıdan Azerbaycan’ın ulusal çıkarlarının sağlanması açısından özel önem taşımaktadır. Çünkü Azerbaycan Batı ile Doğu arasında köprü rolünü oynamakla, bir çok ilgi ve menfaatlerin çarpıştığı karmaşık bir jeopolitik mekanda bulunmaktadır. Bu açıdan milli çıkarların jeostratejik değişikliklerin arka planda gerçekleşmesi sorunu özel aciliyet arz etmektedir;
 – Günümüz gerçekleri ispat ediyor ki, enerji devletinin temel gücüdür. Petrolle zengin olan ülkelerde jeopolitik petrol mekanı oluşmaktadır. Başarılı petrol stratejisi sonucunda Azerbaycan da bu mekana girmiştir. Bu durumda ise Azerbaycan’ın petrol servetinin verimli ve hedefli şekilde kullanımı,gelirlerin halkın geleceğinin gelişmesi yönlenünde harcanması her zaman ilk sırada olmuştur;
  – Azerbaycan kendisini tüm imkanlarını kullanarak modern uluslararası güvenlik sisteminde aktif şekilde katılmaktadır. Bu ise yeni tehditlerin gözaltında tutulması, kaldırılması, ayrıca devletin ulusal çıkarlarının korunması yönünde ciddi faaliyetin gerçekleştirilmesine olanak tanımaktadır.
  Güney Kafkasya bölgesi ve onun en umut verici ülkesi olan Azerbaycan küresel, bölgesel ve bölgeden öte güçlerin büyük dikkat merkezinde tuttuğu arazidir. Burada ikili ve çok taraflı düzlemde çıkarlar toplanmıştır. Bu açıdan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yeni dünya düzeninde rolü önemli ölçüde artmaktadır.        Bugün küresel ve bölgesel düzeyde jeopolitik güce dönüşmeye çalışan herhangi bir devlet Hazar bölgesinde, bölgenin öncü ülkesi olan Azerbaycan’da etkisini artırmayı öncelik olarak görüyor.
  Azerbaycan Batı’ya kendisinin Avrasya coğrafyasındaki önemli jeopolitik durumunu ve zengin enerji kaynaklarını gerekli düzeyde sunarak, Güney Kafkasya’nın lider devleti statüsünü koruyor. Şu anda bölgede ve dünyada yaşanan önemli ekonomik, siyasi, kültürel olay ve süreçlerde Azerbaycan devleti gerektiği gibi temsil edilmektedir, kendi konumunu belirtmiş ve çıkarlarını korumuştur.
  Cumhuriyetimizde gerçekleştirilen demokratik reformlar ve ekonomik değişiklikler, aktif dış politika bugün dünyanın en güçlü devletlerinin, prestijli kurum ve kuruluşlarının dikkatini Azerbaycan’a yöneltmiş, uluslararası hukuk normlarına uygun karşılıklı yararlı işbirliğinin kurulmasına ve gelişmesine uygun ortam yaratmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin jeopolitik çıkarları onun tüm alanlarda kendi ulusal devletinin kurulması ve bu doğrultuda hedeflere ulaşmak gibi ekonomik-siyasi kültürel yükselişinin temel faktörüdür.
  Yeni jeopolitik beklentileri zemininde Cumhuriyetimizin çağdaş gelişme stratejisinin uygulanması çok yönlü ve karmaşık bir süreçtir. Bu süreci zorlaştıran faktörleri ve ulusal gelişme stratejisi ile ilgili beklentileri aşağıdaki tezler şeklinde ifade etmek mümkündür:
  – Azerbaycan’ın bulunduğu Kafkasya bölgesi jeostratejik konumu açısından yeni dünya düzeninde büyük önem taşımaktadır. Bu durum yeni düzen içerisinde büyük güçler arasında dengeyi oluşturmak açısından, hem de petrol rezervlerine sahip olması nedeniyle ekonomik açıdan bakıldığında açıkça görülmektedir. Bu şartlar altında düzgün bir dış politikanın hayata geçirilmesi Azerbaycan’ın nüfuzu açısından çok önemlidir;
  – Bölgede mevcut çatışma, özellikle Azerbaycan’ın haksızlığa uğradığı Dağlık Karabağ sorunu Cumhuriyetimizin güvenliğinin sağlanmasın önemli ölçüde gerekli olduğunu bir daha ispat ediyor. AGİT-in Minsk Grubu üyelerinin sorunun çözümü sürecine samimiyetsiz yaklaşımı, kendi jeopolitik çıkarlarını sağlamaya çalışmaları askeri-stratejik kaynakların ordu kuruculuğuna yönelmesi, onun güçlü savunma gücünün oluşturulmasını zorunlu kılıyor. Aynı zamanda silahlı kuvvetlerin askeri-teknik ve personel potansiyelinin güçlendirilmesi de önemlidir.          Bu sonuçla söylemek mümkündür ki, Azerbaycan kendi askeri-jeostratejik ve güvenlik politikasının önceliklerini NATO ile işbirliği zemininde daha da genişleterek, kendi toprak bütünlüğünün sağlanmasına, bölgede çatışan çıkarlar arasında bir denge kurulmasına çalışacaktır;
  – Azerbaycan’ın uluslararası enerji güvenliğinin sağlanmasında yakından katılımıyla ülkemizin Avrupa’nın enerji güvenliğinde konumunu güçlendiriyor. Genellikle, Avrupa’nın enerji güvenliği yönünde Azerbaycan’la ilgili beklentileri de fazladır. Yakın yıllarda “Şahdeniz” de gaz ihracı maksimum düzeye ulaşacaktır. Tabii ki, bu zaman enerji güvenliği Avrupa’yı şimdikinden daha da çok düşündüren güncel mesele olarak gündemde olacaktır. “Umut” ve “Abşeron” dan üretimin başlaması ise Azerbaycan’ı gelecekte aslında dünyada büyük gaz ihracatçısı olan ülke olarak tanıtacaktır. Bu da Azerbaycan’ın Güney Kafkasya’daki jeopolitik konumunu daha da güçlendirecektir;
  – Azerbaycan’ın jeostratejik konumu Orta Asya ile Avrupa arasındaki enerji, ulaşım ve iletişim uluslu projelerin merkezinde durmasına uygun ortamı yaratmaktadır. Yani Azerbaycan gelecekte de Orta Asya ülkelerinin jeoekonomik ve jeopolitik çıkarları, bölgesel güvenliğinin sağlanmasında doğrudan katılacaktır. Çünkü Azerbaycan Cumhuriyeti Doğu ile Batı, Kuzey ile Güney arasında köprü rolünü oynamak için gerekli imkanlara (uygun jeopolitik konuma, doğal kaynaklara, yüksek insan potansiyeline vb.) sahiptir. Bunu ünlü Norveç araştırmacısı Byörn Veqqe böyle bir cümle ile ifade etmektedir: “Azerbaycan dünyada en büyük yol ayrımıdır”.
  Analizler gösteriyor ki, Azerbaycan bölgenin geosrateji rolünde lider ülkedir; bölgesel projelerin temel girişimcisi ve katılımcısıdır. Bu ise sonuç olarak yeni jeopolitik değişiklikler eşiğinde Azerbaycan’ın bölgede liderliğinin korunmasına olanak yaratan stratejik adımların atılmasını gerektirir. Azerbaycan her alanda diğer devletlerle işbirliği yapmaya hazır olan ülke gibi kendi konumunu korumaktadır. Bu ister bölgesel, gerekse küresel ölçekte cereyan eden olay ve süreçlere ülkemizin aktif şekilde katılımını sağlayacaktır. Azerbaycan kendisinin jeoekonomik, askeri-jeostratejik ve güvenlik çıkarlarını, milli ilgi ve menfaatinin korunmasına hizmet eden stratejik konseptini dönemin gerçekleri ve gelecek beklentilerle uzlaşmış şekilde hazırlamaktadır.
  Gelecek dünyanın siyasi coğrafyasını tahmin etmek olağanüstü zor meseledir. Fakat küresel sistemde yaşanan tektonik çatışmalar, mini lokal savaşlar çok sayıda faktörler XXI yüzyılın jeostratejik şemasını kısmen anlatmaktadır. Devletin ve toplumun, vatandaşlarının menfaatlerinin korunması için tek dış politika, diplomatik becerisi yapılmalıdır. İster Azerbaycan, gerekse diğer ülkeler dış politikada dünyada yaşanan siyasi gerçeklerin mantığına ayak uydurmalı ve kendi politikasını hem de yeni dünya düzenine uygun kurmalı, düzgün uzlaştırmalıdır. Eğer Azerbaycan’ın devlet menfaatlerinin, ulusal çıkarlarının uluslararası devletler tarafından desteklenmesi Azerbaycan’ın hayatında önemliyse, diğer taraftan Azerbaycan ile işbirliği yapan Batılı ülkelerin ve enerji kaynaklarının güvenliği için de önemlidir.
  Böylece, küreselleşmenin derinleştiği bir dönemde dünya düzenin de yaşanan süreçlerin hangi mecraya sürükleyeceğini beklemek riskli yaklaşımdır. Dolayısıyla, gelecekte de Cumhuriyetimizin gücü ve kaderi milli birliği, ideolojik güvenliği, ayrıca, ekonomik bağımsızlığı, siyasi egemenliği korumak, tüm bunlara paralel olarak dünyaya entegrasyonu sürdürmesi politik yeteneğine bağlı olacaktır. Cumhuriyetimiz ise Batı ile Doğu arasında hem enerji, hem ulaşım, hem de bilgi teknolojileri koridorlar merkezi olma konumunu korumakla, bölgesel güvenliğin garantörü konumunu sürdürecektir.

Kuşadası Milli Parkı

0
   Aydın-Kuşadası Milli Parkı 1966 yılında 27.675 ha bir alanda kurulmuştur. Ege Bölgesi’nde, Aydın ili, Kuşadası ve Söke ilçeleri içerisinde yer alır. Kuşadası-Söke karayolu ile ulaşılır. Kuşadası’na 28 km, Söke’ye 34 km uzaklıktadır.
   Samsun Dağı’nın Ege Denizi’ne doğru uzantısıyla şekillenen Dilek Yarımadası’nın jeolojik yapısı, Palezoik şistler, Mezozoik kalkerler ve mermerler ile Neojen tortul kütlelerden meydana gelmiştir.Yarımada kumlu, killi, yatık ve yüksek kıyı şekillerini içeren plajlarıyla ilgi çekici kıyı özelliklerine sahiptir.
  Yarımadanın hemen güneyinde bulunan Büyük Menderes Deltası, morfolojik gelişimin hızlı olduğu ağız kısmında, bu gelişim sürecinin ürünü olan birçok lagün ve bataklıkları bünyesinde barındıran uluslararası niteliklere haiz bir sulak alan karakterindedir. Tatlı ve tuzlu suyun birbirine karıştığı bu lagüner sistem, bünyesinde zengin bir biyolojik çeşitliliği barındırmaktadır. Bu zengin ekosistemde 209 kuş türü görülmektedir. Bölge aynı zamanda nesli tehlike altında olan Tepeli Pelikan’ın en önemli kuluçkalama alanlarından biridir. Bunun yanı sıra yine dünya çapında nesli tehlike altında olan Cüce Karabatak da burada barınmaktadır.
   Milli parkın özellikle kuzey kesimi, Akdeniz Bölgesi’nde ender görülen potansiyelde bitki örtüsüne sahiptir. Özellikle defne ve kestane bitki kuşakları ile Akdeniz maki florasının hemen bütün bitki türleri yarımadada en canlı ve sağlıklı örnekleriyle yer almaktadır. Milli park, Kuzey Anadolu ormanlık yörelerine has kestanenin en güneye indiği, ülkemizde birkaç yerde bulunan kartopunun ve Finike ardıcının küçük bir topluluk meydana getirdiği, pırnal meşesi ve dallı servilerin yetiştiği tek yerdir.
   Milli park, nesli tükenmeye yüz tutmuş bitki ve hayvan türlerinin yaşadığı son noktadır. Ayrıca Akdeniz ülkelerinde korunan türler arasında bulunan Akdeniz Foku ve deniz kaplumbağaları milli parkın kıyılarında yaşama ve üreme olanağı bulmuştur. Milli parkın hemen kuzeydoğu sınırında Dilek Tepesi eteğinde Güzelçamlı köyü yöresinde M.Ö. 9-8. yüzyıllarda İyonya’nın politik amaçlı birliği olan Panionion, konfederasyonun toplantı yeri olarak kullanılmıştır.

Ermenistanın devlet terörü politikası ve Azerbaycana karşı saldırganlığının sonuçları

0

XX yüzyılın 80-90’lı yıllarında Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı

saldırganlığı politikası

  1980’lerin ikinci yarısında Ermeniler yakın ve uzak ülkelerdeki himayecileri yardımıyla Büyük Ermenistan hayalini hayata geçirmek için SSCB’deki açıklık ve demokrasiden yararlanarak yeniden Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesine dair toprak iddiaları öne sürdüler. SSCB’nin çöküşü sırasında Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilere Azerbaycan’dan ayrılarak Ermenistan’la birleşmenin zorunluluğu düşüncesini yapay olarak kabul ettiren saldırgan devlet, bunu başarabilmek için Dağlık Karabağ’dan 50 bin Azerbaycanlıyı soykırım ve tacize maruz bırakarak göçe zorlamış, diğer yandan Ermenistan’dan da 220 bin Azerbaycanlıyı tarihsel topraklarından zorla sınır dışı etmiştir (6, s.73; 11, s. 68).

   Bunun yanı sıra, Ermenistan SSC Yüksek Konseyi 1 Aralık 1989’da Azerbaycan’ın egemenlik haklarını kaba biçimde ihlal ederek Dağlık Karabağ Özerk Vilayeti’nin Ermenistan SSC’ye birleştirilmesi hakkında anayasaya aykırı karar kabul aldı. Aynı dönemde Sovyet yönetiminin çok ciddi ve affedilmez hataları ve Ermeni yanlısı politikaları 1990 yılı sonuyla 1991 yılı başlarında durumu giderek zorlaştırdı, DKÖV ve Azerbaycan’ın Ermenistan ile sınır bölgelerinde Ermeni saldırısı ve terörü daha geniş alanlara yayıldı.

  Aynı dönemde Moskova – Bakü yolcu trenlerine, Tiflis – Bakü, Tiflis – Ağdam, Ağdam-Şuşa, Ağdam – Hocalı güzergahları üzerinde otomobillere yapılan terör saldırıları sonucunda yüzlerce Azerbaycanlı hayatını kaybetti. Binlerce Azerbaycanlı Moskova’nın hakim daireleri tarafından himaye edilen Ermenilerin işgalci politikasının kurbanı oldu. Şöyle ki, 1991 yılının Haziran – Aralık aylarında Ermeni silahlı kuvvetlerinin Hocavent ilçesinin Karadağlı ve Askeran bölgenin Meşeli köylerine saldırıları sonucunda 12 kişi öldürüldü, 15 kişi yaralandı. Yine aynı dönemde Şuşa – Cemilli, Şuşa – Mingeçevir, Ağdam – Hocavent, Ağdam – Karadağlı ve Ağdam – Şuşa, Laşın – Şuşa otobüslerine Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından saldırı düzenlenmesi ve terör eylemleri sonucunda 17 kişi öldü, 90 kişi kadar Azerbaycanlı yaralandı (5, s.143).

 ( 1-Elçin Ahmedov, Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Başkanlığına bağlı Devlet İdarecilik Akademisi, uluslararası ilişkiler bölümü, öğretim üyesi, Azerbaycan Cumhuriyeti Dağlık Karabağ Bölgesi Azerbaycanlı Cemaati sivil toplum kuruluşunun Bilgi İşlem Merkezi Müdürü, elchin_ahmedov@yahoo.com)

  1991 yılı sonunda Karabağ’ın dağlık bölümündeki 30’dan fazla yerleşim birimi ve bu sırada Meşeli, Cemilli, Tuğ, İmaret – Gervent, Sırhavent, Umutlu, Karadağlı, Kerkicahan vb. stratejik öneme sahip köyler Ermeniler tarafından yakıldı, yıkıldı ve yağmalandı. 20 Kasım 1991’de Hocavent ilçesinin Karakent köyü yakınlarında Ermeni teröristleri tarafından Mİ – 8 model sivil helikopter vuruldu, sonuçta Hankendi’ne barış misyonuyla giden ve aralarında üst düzey devlet yetkililerinin de bulunduğu 22 yolcu (Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi milletvekilleri, Devlet Sekreteri, Başbakan Yardımcısı, Devlet Müsteşarı, İçişleri Bakanı, Baş Savcı, Rusya Federasyonu’ndan olan gözlemciler, Kazakistan Cumhuriyeti İçişleri Bakanı’nın birinci yardımcısı) ve 3 mürettebat hayatını kaybetti (1, s. 339-340).

  1992 yılı başlarında Ermeniler daha vahim cinayetler işlediler. 28 Ocak tarihinde Ağdam’dan Şuşaya uçan 27137 numaralı Mİ – 8 helikopteri şehre ulaşmadan yani, Halfeli köyü üzerinde Hankendi tarafından yapılan füze saldırısı sonucu patladı ve helikopterde bulunan 3 kişi mürettebat ve 41 yolcu öldü (13, s.282). Daha sonra, Ermenistan ordusu birbiri ardına yukarı Karabağ’da Azeriler yaşayan son yerleşim birimlerini de işgal etti.

  Aynı yıl 25 Şubat’ını 26’sına bağlayan gece Hocalı’da Azerilere karşı işlenen vahşet ve soykırımına Ermenistan silahlı kuvvetleri ile birlikte, Hankendi’nde bulunan eski SSCB 4. ordusunun 23. tümenine dahil olan 366. motorlu alayın 2. Taburu’nun komutanı, saldırıyı yöneten ve halen Ermenistan Savunma Bakanı olan Seyran Ohanyan ve 366. alayın 3. Taburu’nun komutanı Yevqeniy Nabokihin, bunlara ilaveten 50’den fazla Ermeni subay katılmıştır (13, s.235; 15, s.88-92). Ermeni lobisinin geniş faaliyet gösterdiği Fransa’da yayınlanan Valer Actuel dergisi 14 Mart 1992 tarihli sayısında Ermenilerin en modern askeri teknolojiye ve paralı birliklere sahip olduğundan bahsederek ve olay hakkında bilgi vererek şunları yazar: “Bu ‘özerk bölgede’ Ermeni askeri birlikleri Ortadoğu’dan gelenlerle en modern askeri tekniğe, ayrıca helikoptere sahiptiler. ASALA’nın Lübnan’da ve Suriye’de askeri kamp ve silah – mühimmat depoları var. Ermeniler Karabağ Azerbaycanlılarını imha etmiş, 100’den fazla Müslüman köyünde katliam yapmışlar” (13, s. 288-289).

 1990-1992 yıllarında Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesi (4,4 bin kilometrekare) Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından tamamen işgal edildi. Bunun yanı sıra, 24 Mart 1990’da Gazah ilinin Bağanıs Ayrım köyü Ermeni haydutların silahlı saldırısına uğramış, Ermeniler tarafından köyün masum sivil nüfusuna karşı eşi görülmemiş vahşetler yapılmıştır. Ermeni terör gruplarının geniş kapsamlı saldırısı sonucu köy işgal edilmiştir. İşgal sırasında Bağanis Ayrım köyünde 100’den fazla ev yağmalanmış ve yakılmış, sonuçta 10 kişi öldürülmüş, 15 kişiden fazla insan yaralanmıştır (1, s. 377). Bu dönemde Ermenistan’ın Azerbaycan’a askeri saldırısı sonucunda Gazah ilinin Bağanıs Ayrım, Yukarı Eskipara, Aşağı Eskipara, Hayrımlı, Kızıl Hacılı, Sofulu, Barhudarlı köyleri Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından yakılmış, yağmalanmış ve yıkılmıştır. İşgal altındaki topraklardan zorla uzaklaştırılmış insanların sayısı 6500 kişidir. Günümüzde 699 kilomtere kare arazisi, 78800 kişilik nüfusu olan Gazah ilinin 75 yerleşim biriminin yaklaşık % 8’i işgal edilmiştir (9, s. 18).

  8 Nisan 1992’de Ermenilerin Akdere ilinin Çapar köyü istikametinden Kelbecer ilinin Çaykavuşan ve Aktaban köylerine silahlı saldırısı sonucu Kelbecer ilinin 130 evden oluşan Aktaban köyü tamamen yakılmış, 779 sivil köylüye acımasızca işkence yapılmıştır. Aktaban köyünde Ermenilerin gerçekleştirdikleri soykırım sonucunda 33 kişi büyük gaddarlıkla öldürüldü. Bunlardan 8’i 90-100 yaşlarında ihtiyarlar, 2’si küçük çocuk, 7’si kadın canlı canlı yakıldı, 2 kişiden haber alınamadı, 12 kişi ağır yaralandı. Ermeniler tarafından tarihi, mimari ve kültürel yapılar yıkılmış, yağmalandı ve imha edilmiştir (1, s.391 – 392).

Diğer yandan, arazisi 5368 kilometrekare, nüfusu 328900 kişi olan Nahçıvan Özerk   Cumhuriyeti’nin 221 yerleşim biriminden biri ve Sederek ilçesinin bir bölümünü (% 0.5’ini) oluşturan Kerki köyü işgal edilmiştir. İşgal altındaki topraklardan zorla uzaklaştırılmış insanların sayısı 347 kişidir (9, s. 18).

 1988-1993 yıllarında Ermenistan’ın askeri saldırıları sonucunda 1 milyondan fazla insan (toplam nüfusun % 15’i) mülteci durumuna düşmüş, Azerbaycan topraklarının %20’sinden fazlası işgal edilmiştir. Etnik arındırma politikası sonucunda Ermenistan’da yaşayan 250 bin Azerbaycanlı öz yurtlarından zorla kovulmuştur. Bu süre içinde 20 bin Azerbaycanlı öldürülmüş, 100 bin kişiden çoğu yaralanmış, 50 bin kişi çeşitli ağırlık derecelerinde yara alarak sakat kalmıştır (17, s. 4-6; 7, s.157).

  1988-1993 yıllarında, aynı zamanda devlet terörizmi ve soykırım politikası yürüten Ermenistan tarafından Azerbaycan topraklarında toplamda 373 çeşitli terör eylemi gerçekleştirilmiş ve bunların sonucunda 1200 kişi ölmüş, 1705 kişi yaralanmıştır (3, s.158 – 159):

  -Yolcu otobüslerinde gerçekleştirilen terör eylemleri sonucunda 68 kişi öldü, 132 kişi yaralandı ;

  -Yolcu ve yük trenlerinde gerçekleştirilen terör eylemleri sonucunda 74 kişi öldü, 125 kişi yaralandı ;

 -Bakü metrosunda gerçekleştirilen terör eylemleri sonucunda 27 kişi öldü,

    91 kişi yaralandı ;

  -Hava ulaşımında gerçekleştirilen terör eylemleri sonucunda 104 kişi hayatını kaybetti ;

  -Yerleşim birimlerinde ve sivil tesislerde gerçekleştirilen terör eylemleri sonucunda 881 kişi öldü, 1239 kişi yaralandı ;

  -Sivil ve devlet tesislerine karşı gerçekleştirilen terör eylemleri sonucunda 10 kişi öldü, 30 kişi yaralandı ;

  -Yolcu taşıyan vapurlarda gerçekleştirilen terör eylemi sonucu 25 kişi öldü, 88 kişi yaralandı.

  Ermeni terör örgütleri 1970-1980’li yıllarda tüm dünyada Türk diplomatlarına, 1990’lı yılların başlarından itibaren de Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde ve Ermenistan’la sınır bölgelerinde Azerbaycanlılara karşı geniş çaplı terör eylemleri gerçekleştirmişlerdir (16).

Son zamanlarda bu kurumlardan olan ASALA’nın yeniden aktifleştiği gözlemlenmektedir. Modern dünyada uluslararası terörizme karşı mücadelenin genişlediği bir dönemde Ermeni teröristleri halen Vandalizm’den vazgeçmek niyetinde değildir. Ermeni terörizmi ise artık uluslararası terörizmin bir parçası haline gelmiştir. Yirminci yüzyılın başlarında olduğu gibi yine de Ermeni teröristler Azerbaycan diplomatlarını hedefe çevirme gayreti içerisindedirler.

Şöyle ki, tüm zamanlarda terörizmi destekleyen Ermenistan devletinin saldırgan tutumundan yararlanan ASALA ve diğer Ermeni terör örgütleri artık birkaç kez Azerbaycan’ın yabancı ülkelerdeki diplomatik misyonlarını, vatandaşlarını hedef almakla tehdit etmişlerdir. Şöyle ki, 2012 yılının Eylül ayında Azerbaycan’ın Macaristan’daki ve diğer bazı ülkelerdeki Büyükelçiliklerine ASALA Fighters terör örgütünden gönderilen belgelerde Azerbaycan diplomatları, yurt dışında eğitim gören Azerbaycanlı öğrenciler, iş adamları, diaspora kuruluşlarının etkin elemanları öldürülmekle tehdit edilmiştir. Hiç şüphesiz ki, Azerbaycan’a veya onun vatandaşlarına karşı terör olaylarının planlanması yalnızca Ermeni terör örgütlerinin politikası değil, ayrıca Ermenistan’ın devlet politikasıdır.

Sonuç

  Büyük Ermenistan hülyasıyla yaşayan Ermeniler kendi amaçlarına ulaşmak için dış himayecilerin yardımıyla çeşitli zamanlarda Azerilere ve Türklere karşı korkunç terör ve soykırım uygulamakla etnik arındırma politikası götürmüşlerdir. Ermenistan’ın bu suç politikasının devamlılığını kanıtlayan olgu şu ki, sadece yirminci yüzyılda Azerbaycanlılar 4 kez: 1905-1907, 1918-1920, 1948-1953 ve nihayet 1988-1993 yıllarında Ermeni saldırgan milliyetçileri tarafından işlenen terör eylemlerinin, soykırımın ve etnik arındırmanın hedefine çevrilmiştir. Ayrıca, şu anda Ermenistan terörizmi bir devlet politikasına dönüştürerek bunu Azerbaycan’a karşı kullanıyor.

  Bu işgalci devletin izlediği saldırganlık politikası 20 yılı aşkın bir süredir, dünya kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmektedir. Sorunun çözümlenmesi sürecinde Azerbaycan Devleti ve Azerbaycan Devlet Başkanı Sayın İlham Aliyev öncelikle barış seçeneğini tercih ediyor. Fakat diğer yandan, Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev Azerbaycan halkı ve devletinin bu işgal, etnik arındırma politikası ve topraklarımızın geçici olarak kaybedilmesini asla kabullenemeyeceğini bildirmiş, Azerbaycan’ın kendi topraklarını işgalden kurtarmak için her türlü hakka sahip olduğunu ve uluslararası hukukun da bunu teyit ettiğini vurgulamıştır.

 

KAYNAKÇA:

   •Azerbaycanlıların Soykırımı: Tarihin kanlı kroniği. I c. / Genel Koordinatör: R. Mehdiyev, Editör : A. Hasanov. / Bakü, 2012, 448 s.

  •Azerbaycanlıların soykırımı hakkında (8 farklı dilde). Bakü, 1998, 120 s.

  •Ermeni cinayetleri. I cilt. Bakü, 2003, 159 s.

  •Ermeni terörizmi ve suçları: Azerbaycan’da, Türkiye’de ve dünyada (olay ve verilerin kronolojisi). Bakü, 1994, 184 s.

  •Ermeni terörü / / Armenian terror / / Armyanskiy terror, Bakü, 2007, 168 s.

  •Ahmedov E. Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı saldırganlık politikasının aşamaları. – Geostrategiya dergisi, N 2, Nisan, 2011, s.70 – 76.

  •Hacıyev N. Dağlık Karabağ’ın tarihinden belgeler. 2005, 192 s.

  •Halilov H. Karabağ’ın aşiretleri. Bakü, 1992, 119 s.

  •Memmedov A. Uluslararası çatışmalar. 2002, 208 s.

  •Memmedov H., Memmedov N. Türkiye’de ve Azerbaycan’da Ermeni milliyetçilerinin cinayetleri. Bakü, 2006, 215 s.

  •Memmedov İ., Esedov S. Ermenistan Azerbaycanlıları ve onların acı kaderi (kısa tarihi deneme). Bakü, 1992,72 s..

  •Pompeev Y. Karabağ’ın kanlı girdabı. Bakü, 1992, 208 s.

  •Ermeni terör ve haydut gruplarının insanlık karşıtı suçları (XIX-XX. Yy.)

 Bakü, 2002, 395 s.

  •DKÖV hadiseleri sahtekarların yanlış aynasında (belgeler). Bakü, 1989, 92 s.

  •Hocalı. Soykırımın Kronolojisi. Bakü, 1993, s.88 – 92.

  •Ahmedov E. Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısı : tarihsel sürecin analizi (1987-2011). Ansiklopedik yayın. Bakü, 2012, 912 s.

  •Aggression of the Republic of Armenia against the Azerbaijani Republic, Baku, 1994, 28 p.4 – 6.

ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu: “Dünyanın beşinci büyük üreticisiyiz”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

   ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu ile “ÇAYKUR” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

Çay alımı konusunda yeni bir uygulama düşünüyor musunuz?

Gece saat 24’e kadar çay alıyoruz

   “Çay alımı  konusunda randevulu sistemi  bu sene geçen seneye göre  daha da geliştirdik. Özellikle gurbette yaşayan vatandaşlarımızın aile bütünlüğünün bozulmaması için 4 günde hergün çay verme imkanını verdik. Böylece 4 günde topladığı çayı peşpeşe veriyor ve sonra kendi yaşadığı vilayete gidiyor. Bunun yanında daha büyük bir rahatlama sağlamak için çay alım saatlerini de genişlettik. Bunun için gece saat 24’e kadar çay alıyoruz. Daha önceleri çay alımını gündüzleri yapardık. Böylece fabrikalarımızın çayları direkt olarak arabalara çekerek daha sağlıklı ve daha kaliteli nakletme imkanını bulmuş oluyoruz. Şu anda vatandaş açısından yapabileceğimiz uygulama en ileri uygulamadır. Vatandaşımız bundan daha ileri bir uygulama istiyorsa  bunu bize iletirlerse bizde değerlendiririz.

Beyaz çay üretimi konusunda düşünceleriniz nedir?

250 kilogram beyaz çay aldık

   Beyaz çay miktar olarak çok düşük miktarlarda üretebileceğimiz bir çaydır. Bir dönüm  çaylıktan 200-300 gram beyaz çay hammaddesi tomurcuk elde edilebiliyor. Birçok çayda da tomurcuk yoktur. Açmamış tomurcuk olması gerekir. Kesik çaylarda, gölgelik çaylarda bir miktar vardır. Şu ana kadar 250 kilogram beyaz çay aldık ve vatandaşımızda buna yeni alışıyor. Ama başlangıç olarak vatandaşımızın ilgisi ve rağbeti güzeldir. Bizde bu konuda vatandaşımıza her türlü kolaylığı sağlıyoruz. Bu konuda büyük miktarlarda üretim olmayacağı için beyaz çayın şimdilik iç pazarlarda vatandaşımızın çok talep ve arzu edip, bulamayan vatandaşlarımızın olduğunu biliyoruz.

Beyaz çay şu an iç piyasada pazarlamayı düşünüyoruz

   Ciddi rahatsızlıkları ve hastalıkları olan vatandaşlarımızın Anzer balı aradıkları gibi beyaz çayı da aradıklarını biliyoruz. Daha önce vatandaşımıza veremiyorduk ve ulaştıramıyorduk. Şimdi en azından bu tür ihtiyaçları olanlara ulaştırabileceğiz. Beyaz çayı şu an iç piyasada pazarlamayı düşünüyoruz. Ama ilerde üretim artar, gelişirse dış pazarlarda dikkate alınır.

Türk çayının iç ve dış piyasadaki durumunu, Çaykur’u   değerlendirir misiniz?

Dünyada tanınmıyorduk. Şimdi kendimizi yeni yeni tanıtmaya çalışıyoruz

   Çayımızı biz dış pazarlarda yeni yeni tanıtıyoruz. Çayda dünyanın beşinci büyük üreticisiyiz. Çaykur olarak da çay üreten ve ürettiği çayı satan dünyanın en büyük firmasıyız.130 bin tonluk üretim dünyada hiçbir ülkede, firmada, şirkette yoktur. Biz bunu paketli olarak satıyoruz. Bu yapıda en büyük firmayız. Ama dünyada tanınmıyorduk. Şimdi kendimizi yeni yeni tanıtmaya çalışıyoruz. Fuarlara katılıyoruz, arkadaşlarımız gidiyor. Gidebildiğim fuarlara bende gidiyorum. Çaykur  artık  Türkiye’de  en kaliteli, en sağlıklı çayın üretildiğini dünyada duyurmaya başladı. Daha evvel bu bilinmiyordu. Dünyada üzerine kar yağan tek çayın bizim çayımız olduğunu artık duymaya başladı. Gürcistan’da da aynı karakteristik özellikler var ama maalesef  Gürcistan bu işten koptu.

                                   
ÇAYKUR  Genel Müdürü
İmdat Sütlüoğlu
 
Organik çaya geçeceğimiz bölgelerimiz var

  Şu an yıllık 3.500 ton gibi cüzi bir üretim var. Dünya pazarlarında ilk adım tanıtmaktır. Ondan sonra kendi çay kültürümüzle beraber ihracatımızı adım adım, etap etap artırıyoruz. Tabii bunlar başlangıç itibariyle küçük adımlar ama önemli adımlar, ilk adımlardır. Bunlar yürümeye başlayan bir ilk adımları gibidir. İlerde inşallah koşmaya, hızlı gitmeye işaret olan ilk adımlardır. İhracatta 4 bin tonla gibi yüzde yüz bir artış oldu. Ama bu artışın daha da ivme kazanacağını biliyoruz ve görüyoruz. Özellikle organik çay üretimimiz artıkça inşallah bu sene üçüncü senesini doldurduğumuz organik çaya geçeceğimiz bölgelerimiz var. Daha da hızlı artışlarımız inşallah olacaktır.

Kaçak çay satışı ile ilgili olarak Çaykur’un çalışmaları ne aşamada?

Kaçak çayla en etkili şekilde mücadele etmeye çalışıyoruz

  Kaçak çay satışı ile ilgili olarak her safhada mücadelemizi sürdürüyoruz. Vatandaşımıza kaçak çayın zararlı olduğunu anlatıyoruz. Kendi çayımızın çok faydalı ve sağlıklı olduğunu anlatıyoruz. Bu konuda önce bilgilendiriyoruz. Bunun yanında bununla ilgili olarak kamu kurumlarını bilgilendirerek ve gerekli şikayetleri yaparak, takip ederek kaçak çayla en etkili şekilde mücadele etmeye çalışıyoruz.

Önemli olan vatandaşın bilinçlenmesidir

  Güneydoğu pazarlarına yönelik şu anda bir pazarlama atağımız var. İnşallah burada kendi çaylarımızı daha çok satmak noktasında büyük gayretleri göstererek  pazarımızı büyütmeye ve kaçak çay pazarını da daraltmayı hedefliyoruz ve bunu da adım adım gerçekleştiriyoruz. Önemli olan vatandaşın bilinçlenmesidir. En etkili mücadele böyle olur. Bilinçlenme noktasında da bu yıl daha etkili özellikle bölgede yoğunlaşarak daha çok tanıtıma ağırlık veren çalışmalar yapacağız.”

error: Content is protected !!