Çarşamba, Aralık 24, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 166

Kastamonulu kaligarfi, ahşap yakma, sanatçısı Adem Yılmaz

0
Haber:İlker ÇAKAN
  Kastamonulu kaligarfi, ahşap yakma, sanatçısı Adem Yılmaz‏ 1980 Ankara doğumlu olup aslen Kastamonuludur. Sanatçı Adem Yılmaz sanat yaşamını şöyle anlatıyor; Eğitimimi Ankara’da tamamladım. 2010 tarihinden itibaren kaligrafi, 2011 yılından itibaren ebru, 2013 yılından itibaren ahşap yakma sanatlarıyla uğraşmaktayım. Kaligrafi sanatıyla tanışmam bacanağımın ikizi olan ve aynı zamanda kaligraf-hattat olan İdris Yurteri sayesinde oldu. Kendisinin çıkarmış olduğu “Altın Harfler” isimli kitabından çalışıp ve kendisinden gerekli telkinleri alarak bu kutlu yola çıkmış olduk. Profesyonel olarak kaligrafi dalında hizmete devam etmekteyim. Kaligrafi üzerine araştırmalarım devam etmekte olup bir çalışma kitabı hazırlığındayım.
  Ebru sanatını amatör olarak devam ettirmekteyim, profesyonel olarak devam etmek için çalışmalarım devam etmektedir. Ahşap sanatına başlamam ise değerli büyüğümüz Zafer Öğün hocamızın eserlerini görmekle ve kendisi tanımakla başladı. Ayrıca Hüsn-ü Hat kursuna devam etmekteyim. Bugüne kadar çeşitli fuar ve etkinliklere katıldım.”
 

Milli Judocu Minel Akdeniz EYOF2015’te

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te düzenlenen EYOF2015’teki (Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları) bayan judo müsabakalarında mücadele eden Minel Akdeniz repesaj maçında yenilerek oyunlardan elendi. Tiflis Judo Arena’da 63 kiloda mindere çıkan Minel Akdeniz, repesj karşılaşmasında Almanya takımından rakibi Dena Pohl’a yenilerek müsabakalara veda etti.

KKTC Dışişleri Bakanı Emine Çolak: “Korku senaryolarına itibar edilmemeli”

0
Haber: İlker ÇAKAN
  KKTC Dışişleri Bakanı Emine Çolak, Güney Kıbrıs’tan ve KKTC’den bazı kesimlerin her iki halkı da ürkütmeye, korkutmaya yönelik tavırlar içinde olduğunu belirterek, bu gibi kesimlerin yarattığı korku senaryolarına itibar edilmemesini istedi.Ürkütme, korkutmayı kendilerine hedef koyanlardan çekinmek gerektiğini ifade eden Çolak, gerçek olmayan iddialarla, abart ılarla sırf süreci dinamitleme art niyetiyle ortaya çıkanların bundan vazgeçmesini istedi.
  Kıbrıs TV’de yayınlanan bir programa katılarak soruları yanıtlayan Dışişleri Bakanı Emine Çolak, Kıbrıs sorununun çözülmesine yönelik sürdürülen müzakerelerin hayati önem taşıdığını vurguladı. Çolak, Annan Planı döneminin olumsuzlukla sonuçlanmasına rağmen bir takım konularda kazandırdığı deneyimler olduğunu söyledi. Müzakere sürecinin olumlu sonuçlanacağına dair ümitli olduğunu ifade eden Çolak, taraflar arasında da giderek artan uyuşmalar olduğunu belirtti. Çolak taraflar arasında da giderek artan uyuşmalar olduğunu belirtti. Çolak, iki lider arasındaki sosyal faaliyetlerle verilen mesajın da çok önemli olduğunu ifade ederek, 10 yıl öncesine kıyasla Rum Yönetimi’nin tavrında da olumlu yönde çok büyük bir fark olduğunu söyledi.
  Mülkiyet konusunda ilgili tartışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bakan Çolak, “Devam eden bir müzakere süreci var. Her şey anlaşılmadan, hiçbir şey anlaşılmış sayılmaz” dedi. Bakan Çolak, Rum basınında da abartılı ve çarpıtılarak, oldu-bitti gibi gösterilen haberler yayınlandığını söyledi.
KKTC Dışişleri Bakanı Emine Çolak, “İçerik ve detay olarak, bir şey kesinmiş ve bağlanmıştır diye bir durum olmadan, özellikle ürkütmeye, korkutmaya olumsuz senaryo ve tablolar ön plana atmaya kendine hedef koyan insanlardan çekineceğiz” dedi. Demokrasi anlayışı içerisinde bazı noktalara dikkat çekilmesini çok yapıcı bulduğunu ve saygı duyduğunu ifade eden Çolak, “Ama eğer arkasında başka bir kara tablo ya da bu işi nasıl dinamitleyebilirim gibi bir düşünce varsa, herhangi bir yerden gelen sesten çekinmek lazım” diye konuştu. Çolak, “Gerçek olmayan veya bazı abartılarla sırf süreci dinamitleme art niyetiyle veya kişisel bir politika yapma maksadıyla vatan, millet, Sakarya argümanı üzerinden heveslere kapılmasınlar, hem sürece, hem toplumumuza, hem de geleceğimize yazık olur diye düşünüyorum” dedi.
Eski müzakereci Prof. Dr. Kudret Özersay’ın açıklamalarına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Çolak, “Kendisine saygım sonsuz, detayı çok iyi biliyor ancak onun bildiği, gördüğü, önemsediği detayı, başka kimse görmüyor gibi bir tavra da kimse takılmasın” dedi.
  Çolak, “Müzakere masasında kimsenin aklına gelmeyen tehlikeleri ben bulup ortaya attım” gibi tavırların, masadaki temsilci ve uzmanlara da haksızlık olduğunu söyledi. Bir takım evhamlar olmasına rağmen, AB’nin görüşme sürecinde taraf olmadığını da vurgulan Çolak, “Şu an AB’ye uyumlandırma gibi bir süreç içerisindeyiz. Kıbrıs Türk toplumu olarak çözüm olması halinde zaten bir bütün olarak AB içinde olacağız. Dolayısıyla AB önemlidir” dedi.

Örnek bir diplomat

0
  Ülkemizi yurt dışında temsil etmek kutsal bir görevdir ve bu görev herkese nasip olmaz. Diplomat olarak atanabilirsiniz ama görev yaptığınız ülkenizin ruhuna ve tarihi misyonuna uygun görev yapmak çok önemlidir. Bunun bilinciyle yurt dışında görev yapan diplomatlarımız her zaman başarılı olmuşlardır ve takdir edilmeye layık görülmüşlerdir. Diplomatlık farklı bir görevdir. Bulunduğunuz ülkede hem ülkenizi en iyi şekilde temsil edeceksiniz ve hemde görev yaptığınız ülke ile ülkemiz arasında dostluk kurma görevinin ifasını yapacaksınız. O ülke tarafından da kabul göreceksiniz. Aslına bakılırsa bu çok zor bir görevdir.
  Her yaptığınız davranışı özenle ve titizlikle seçeceksiniz. Bu kültür, tecrübe ve beceri ister. Bunu layıkıyla yapan diplomatlımız vardır. Ancak bu görevi üstün başarıyla yapacak diplomatlarımızın sayısı o kadar çok değildir. Diplomatlık görevini önemini kısaca vurguladıktan sonra ve üstün başarı performansı gösteren diplomatlarımızdan bahsetmek istersek gerçekten Batum Başkonsolosumuz Yasin Temizkan Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinde başarılı ve örnek bir görev yapmaktadır.
  Batum Başkonsolosu Yasin Temizkan; 2006 yılında Cidde Başkonsolosluğuna (Suudi Arabistan)atanmış ve burada Ataşe ve Muavin konsolos olarak görev yapmıştır. 2008 yılında da Kuala Lumpur Büyükelçiliğine (Malezya) atanmış burada da Üçüncü Katip, İkinci Katip ve Müsteşar olarak görev yapmıştır. 2012 yılında ise Dışişleri Bakanlığı-Bilişim Teknolojileri Daire Başkanlığında Şube Müdürü olarak göreve başlamış ve aynı yıl Daire Başkanlığı görevine terfi etmiştir. 2014 yılında da Batum Başkonsolosu olarak atamış ve bu göreve 8 Eyül 2014 tarihinde başlamıştır.
  Batum Başkonsolosu Yasin Temizkan’nın Dışişleri Bakanlığında merkezde ve diplomat olarak görev yaptığı yerlerde analiz etttiğimizde bir üstün başarı vardır. Her görev yaptığı yerde kısa zamanda bir üst göreve gelme başarı grafiği vardır. Demek ki insanın çok çalışması ve yoğun gayret göstermesi sayesinde kısa vadede bir üst göreve gelebiliyor. Bu bir azim, karakter meselesisidir. Yoksa Dışişleri Bakanlığında bildiğim kadarıyla bir üst göreve atanmak kısa vadede olmuyor. Kısa bir sürede bir üst göreve atanmak üstün performans ister.
 Başkonsolos Yasin Temizkan Batum’da göreve başladığında yoğun çalışma azim ve
gayretini göstermeye başladı. Herhangi bir resmi dairede personelin çalışma temposunu vatandaşa davranış ve hareketlerini o kurumun yönetecisinin davaranış ve çalışma temposu kısmende olsa personeline yansır. Batum Başkonsolosluğunun geçmişi ve bugüne bakıldığında bu farkındalığı açıkça görmeniz mümkündür. Ülkemiz vatandaşları ve Gürcistan vatandaşları eskiye göre daha rahatlıkla istek ve düşüncelerini dile getiriyorlar.
  Eskiden Gürcistan vatandaşları normal ve yağışlı havalarda başkosolosluk dışında resmi işlemlerini yaparken, Başkonsolos Yasin Temizkan göreve başladıktan sonra Başkonsololuk içinde resmi işlemlerini yapmaktadırlar. Bu tür davranışların iki ülke arasındaki dostluk köprüsünün kuvvetlenmesine büyük katkısı olacağı düşüncesindeyim. Bu örnek davranışından dolayı Başkonsolos Yasin Temizkan’ı tebrik etmek gerekir.
  Başkonsolos göreve başlayalı beş ay olmasına rağmen Acara Özerk Bölgesinde yaptığı faaliyetler yaklaşık 3 yıldır yapılacak faaliyetlerdir. Bunun dışında yaptığı yurt dışı programlarla Acara Hükümet Başkanı ve Bakanları, Batum Belediye Başkanını Artvin, Rize ve Trabzon Vali, Belediye Başkanları ile bir araya getirerek iki dost ve kardeş ülke arasındaki ekonomik, kültürel ilişkilerin bir üst seviyeye gelmesi konusunda toplantılar düzenledi. Batum’da Türk iş adamlarıyla Bakanları yemekte bir araya getirerek karşılıklı düşünceler görüşüldü. 
  Ayrıca Batum’daki Türk esnafını değişik zamanlarda yemeklerde bir araya getirdi. Onların görüş ve düşüncelerini aldı. Böyle hızlı çalışma temposu ve devletimizi en iyi temsil etme azmi ve karekteri ender görülen çalışmalardır. Başkonsoloslukta gördüğüm kadarıyla yoğun çalışma şevk ve arzusu vardır. Türkiye-Gürcistan arasındaki dostluğun en üst seviyeye gelmesinde yoğun gayret gösteriyor.
  Son olarak düzenlediği bir program çerçevesinde Acara Hükümet Başkanı Archil Khabadze ve Bakanlar İstanbul ve Bursa’da bir dizi temaslarda bulundu ve Emitt Uluslararası Turizm Fuarının açılışına katıldılar. Burada Dış Ekonomik İlişkiler Kurulunun evsahipliğinde gerçekleştirilen bir sunumda Türk işadamlarının Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Bölgesinde yatırım ve iş imkanlarına ilişkin bilgiler aktarıldı. Bunlar gerçekten iki ülke arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkilerin gelişmesine büyük katkı sağlaycaktır.
  Batum Başkonsolosu Yasin Temizkan görev bölgesinde Batum Başkonsolosluğunun geçmişte özlenen ve beklenen çalışma temposunu göreve başladıktan sonra yaklaşık beş aylık bir süre içinde gerçekleştirdi. Böylece diğer diplomatlarımıza örnek olacak bir çalışma sistemi sergiliyor.
  Böyle örnek çalışma yapacak diplomatlarımızın çoğalması dileğiyle.

Terör

0
  Yıllar önceydi 20 yıldan daha fazla belki. Saddam’ın zulmünden Peşmergeler ülkemize sığınıyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti devleti kucak açmıştı onlara. Batı yani bildiğimiz aynı batı demokrasi ve insan hakları dersi veren batı ülkemize gelen sığınmacılar konusunda yine bizi yalnız bırakmıştı. Bize öğüt vermeyi ihmal etmeyen ülkelerden birisi olan Fransa’da Madam Mitterand’ın böyle çok söylemleri olmuştu.
  Bize öğüt veren Fransa o zamanlar 40-50 kadar sığınmacıyı kabul etmişti. Diğer batılı ülkelerin de farklı bir tutumu yoktu. Bu arada PKK terör Avrupa’da itibar görüp kollanırken, ülkemizde masum insanları katletmeye devam ederken, Avrupa, Türkiye’nin terör örgütlerini desteklememeleri konusundaki uyarılara kulak tıkıyordu.
Daha önceleri ise ASALA denilen terör örgütü Türk diplomatlarını hunharca katlederken insan hakları ve demokrasi havarisi batı ne yapıyordu. Türkiye’nin uyarılarına kulak tıkıyordu. Bu sıralarda Almanya’nın başına dert olan Kızılordu terör örgütü üyeleri hapse atıldıktan sonra nasılsa hapiste ölüyorlardı. Almanyası, İngilteresi, Fransası, İspanayası, Portekizi gibi pekçok Avrupa ülkesi gelişmemiş Afrika ve Asya ülkelerini sömürüp zenginleşip geliştikçe buralardaki insanlar az gelişmişliğin verdiği sıkıntılar altında çaresizce kaderlerine razı oluyordu.
  Sonra bu gelişmemiş ülkelerden batıya sığınma ve batıda yaşama istekleri olunca şaşırıp kalıyordu Avrupa ülkeleri. Fransa Cezayir’de katliam yaptı, Almanya milyonlarca Yahudiyi ve diğer insanları yaktı. İsrail’de şimdi en önemsiz olaylarda bile binlerce Filistinliyi katlediyor, 7-8 yaşındaki çocukları suçlu diye tutuklayabiliyor, BM sekreteri Ban Ki-mun israilde yaptığı açıklamada çocuklar İsrail jetlerinin bombaları ile ölürken İsrailin haklı olduğunu söyleyebiliyordu.
 İnsanlarda korku ve endişe yaratmak için masum insanları öldürerek bazı kazanımları almaya çalışan terör örgütleri yanılıyorlar aslında. Bunun en iyi örneğini ise ülkemizde görebiliyoruz. Yıllardır binlerce insanı katleden, milyarlarca dolar zarar veren terör örgütüne ve liderine destek veren partiler Kobani’de Işidin yaptığı insanlık dışı, masum insanları katletmesini protesto ediyorlardı. Ama bu protestoyu yaparken bile terör estirilmişti ve yine pek çok insan canını yitirmişti.
  Kısaca terör nerede, ne zaman olursa olsun, hiçbir şekilde desteklenmemelidir. İnsan hakları, evrensel hukuk çerçevesi içinde tanımlanmalı ve hiçbir zümrenin diğer zümreye baskısı olmamalıdır. Bu anlamda terörden çok çeken ülkemizin, ellerinde masum insanların kanı olan batı ülkelerinde de 12 kişi değil bir kişide ölse terörü lanetlemesi batı için ders niteliğindedir. Terörü lanet mitinginde Yahudileri yakan Almanya’nın lideri ile Filistin halkını fosfor bombaları ile öldüren İsrail lideri kol kola olması da bir ironidir aslında.
 Ama yıllarca bizim çağrılarımıza kulak tıkayan Avrupa, saldırı kendisine yönelince bir araya gelmeleri sadece onların huzur bozulunca mı terörü önlemeye çalışmak önemli hale gelmiştir. Suriye’de, Filistin’de, Afrika’da ve dünyanın diğer bölgelerinde masumlar öldürülürken aynı duyarlılık gösterilirse ve terör örgütlerine silah yardımını yapan ticari unsurların faaliyeti engellenirse terör bitecektir.

KKTCde Rumlar 8 milyon Euro harcadı

0

Haber: İlker ÇAKAN
  Rumların 2014’te KKTC ve Türkiye’de, kredi kartı ile  yapmış oldukları  harcamalar haber yapıldı.Fileleftheros gazetesi “Kuzey’de Otel, Bilet ve Kumarhanelere 8 Milyon Euro- Kıbrıslı Rumların Kredi Kartları Ateş Aldı” başlıklı haberinde, JCC şirketinin verilerine dayanarak, Kıbrıslı Rumların 2014 yılı içerisinde KKTC’de yaptıkları harcamaların büyük bir kısmının, otellerdeki  konaklamayla ilgili olduğunu yazdı.
Kıbrıslı Rumların ilk tercihleri arasında, kumarhaneler ve Ercan üzerinden Türkiye’ye yönelik seyahat biletlerinin bulunduğunu yazan gazete, Kıbrıslı Rumların, 2014 yılı içerisinde KKTC ve Türkiye’de kredi kartıyla toplam 11 milyon 627 bin 816 Euro ödediğini kaydetti. Sadece Kuzey Kıbrıs’taki mal ve hizmet alımı için ise 6.5 milyon Euro ödendiği belirtildi.
  Habere göre, Kuzey Kıbrıs’taki otellerden hizmet satın almak için toplam 9 bin 350 işlem karşılığında 2.6 milyon Euro; Türkiye’deki oteller için ise toplam 3 bin 230 işlem karşılığında 1 milyon Euro ödemede bulunan Rumlar, oteller için toplamda 3.6 milyon Euro harcadı.
  Gazete, KKTC’deki kumarhaneler için, Rumların geçen yıl 1.2 milyon Euro, Türkiye’deki kumarhaneler için ise 212 bin 715 Euro ödeme yaptığını yazdı. Kıbrıslı Rumların ayrıca KKTC ve Türkiye’ye, bilet alımı için yaklaşık 3 milyon Euro ödediği belirtildi.
  Gazete, Kıbrıs (Rum) Havayolları’nın kapanmasının ardından, Ercan üzerinden yapılacak seyahatlerin, Atina üzerinden Türkiye’ye gidenlerin, direkt Ercan’dan gitmeyi tercih edecek olmasına bağlı olarak, artacağı tahmininde bulundu.
Gazete, ayrıca ilgili makamların konuyu incelemekte olduğunu ve bunun önlenmesi için çeşitli çözümler üzerinde durduğunu yazdı. Gazete, yine JCC şirketine dayanarak, KKTC ve Türkiye’de giyim ve ayakkabı için, 2014 yılı içerisinde, önemli bir harcama yapıldığını ve bunun için toplamda nerdeyse 1 milyon Euro’ya ulaştığını kaydetti. Habere göre, Rumlar, kıyafet ve ayakkabı için KKTC’de 436 bin Euro, Türkiye’de ise 488 bin Euro harcadı.

KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş mezarı başında anıldı

0

Haber: İlker ÇAKAN
  KKTC
Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş, ölümün 3. yıldönümünde mezarı başında anıldı.Cumhuriyet Parkı’nda saat 10.00’da başlayan törene Denktaş’ın eşi Aydın Denktaş ve ailesi ile KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun yanı sıra, Meclis Başkanı Sibel Siber, Başbakan Özkan Yorgancıoğlu, 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, T.C. Lefkoşa Büyükelçisi Halil İbrahim Akça, bakanlar, sivil ve askeri yetkililerle, siyasi parti, üniversite, dernek, kurum, kuruluş ve okul temsilcileri yanında öğrenciler katıldı.
  Törende, Cumhurbaşkanı Eroğlu bir konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs Türkü’nün Doktor Fazıl Küçüklerin, Denktaşların yolundan gitmeye devam edeceğini söyleyerek, “Halkımız uyanıktır ve yaşanan bazı sıkıntılara rağmen devletinin egemenliğinin öneminin bilincindedir. Barışçıyız ama özgürlüğümüzü teslim edecek teslimiyetçi bir anlayış içinde asla değiliz” dedi.
  KKTC
Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın ölümünün üçüncü yılında, Kıbrıs Türk halkı için yaptığı hizmetlerin hâlâ capcanlı olduğuna dikkat çekerek, “En önemlisi devletimiz yaşıyor, yüceliyor” dedi. O’nun, Kıbrıs davamızın savunulmasında ortaya koyduğu temel görüşler ve politikalar hâlâ yolumuzu aydınlatıyor” şeklinde konuşan Cumhurbaşkanı Eroğlu, Kıbrıs Türk halkının Denktaş’ın söylediği gibi Atatürkçü çizgiden ayrılmadan, Anavatan Türkiye ile el-ele, gönül gönüle kurduğu devleti sonsuza kadar yaşatacağını vurguladı.

KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Ankara’da anıldı
  KKTC
Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş, vefatının üçüncü yıldönümünde Ankara’da Gazeteciler Cemiyeti ile Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği etkinlikle anıldı.
  Etkinliğe KKTC’nin Ankara Büyükelçisi Fazıl Can Korkut da katıldı. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, Rauf Denktaş’ın tüm dünyada takdir edilen bir devlet adamı olduğunu vurgulayarak “Ölümüne tanıklık ettiğimiz son Türk kahramanını saygı ve rahmetle anıyoruz” dedi. 
KKTC’nin Ankara Büyükelçisi Fazıl Can Korkut da açılış konuşmasında, Denktaş ile olan anılarını anlattı.

Fransa 6 Ocak terörü, İslamofobi sonuçları ve etkileri

0
 Terör kişisel, dini, siyasi, ekonomik amaç ve çıkar elde etme adına yapılan mücadelenin en acımasız, en çirkin yöntemidir. Düşündürücü bir durumdur ki, terör günlük hayatımızda sıkça kullanılır. Korku, şiddet, dehşet kavramları özünde içermekle insanlığın acı belalarından birine dönüşüyor. Terör toplumlarda yaşamak güvenliğini ortadan kaldırır. Terör terörü doğurur ve konaklama ortamını tamamen değiştiriyor. Kendisi ile beraber sürekli bir korku, heyecan getiriyor. Sabit ve güvenli yaşama engel oluşturur, şüphe uyandırır. Aynı zamanda terör oluşumu ile birlikte yüzlerce cevapsız sorular ortaya çıkar. Bazı güçlerin desteği ve emeği ile meydana gelen terör arkasından çok sayıda insan kaybı, unutulmayacak vahşet bırakıp gitmekle birlikte, devletlerarası ilişkileri zedeliyor, dinler, devletler arasında ihtilaflar şekillendiriyor. Kısaca terör; dehşet, şiddet, korku, vahşet, kaos dur.
  Terör sadece bir bölge için yayılmaz. Küreselleşme döneminde terörün boyutları da sınırları aşıyor ve yeni sorunlar doğuruyor. Terör devletin ekonomik ve sosyal hayatını savaşlar kadar keskin etkiler. Ayrıca terör düzenli bir şey olmadığı için önceden tahmin edilmesi mümkün değildir.
  Her bir terör olayını kimin kime karşı yaptığından başka, karanlık noktaları içeren gizli nedenler de olur. 2001 Eylül olayları bugün de nedenleri ve sebepleri çözülememektedir. Bu konuda pek çok fikirler olsa da, hatta ABD’nin kendisi tarafından organize edildiği de iddia edilmekle beraber hala üstü kapalı şekilde kalmaktadır. Çünkü terör herhangi bir amaca hizmet etmek için yapılır. Herhangi bir “siyasi tuzak”, “siyasi oyun” oluşturmak için oluşturulur. Bu nedenle terör olayı ne kadar geniş şekilde ve detayları ile incelense de, resmi makam bildirilse de gizliliğini ve şüpheciliğini korumaya devam etmektedir.
 Şu anda resmi verilere göre dünyada 42 terör örgütü faaliyet gösteriyor. Gayri resmi ise muhakkaktır ki, bu listede artış oldukça fazladır.
İslam ve terör
  İslam fobisi kavramı çağdaş günümüzde İslam düşmanlığını, İslam nefretini ifade etmektedir. Etimolojik açıdan “İslam korkusu” olarak tercüme edilmesine rağmen, bu kavram İslam’dan korkmayı aşılamaya hizmet ediyor. İslam fobisi; yani Müslümanları “başkası” olarak görmek, İslam’ı nefrete, şiddete çağıran, irrasyonel, terörizmi destekleyen, kültürler arasında çatışma yaratan bir din olarak tanıtmaya yönelten bir kampanyadır.
  Batı sürekli İslam’a karşı keskin tutum ortaya koymuştur, kendi politikalarında bunu açık veya gizli şekilde savunumuştur. Batı dünyasında bugünün özünde de Müslümanın geride kalmış, eski düşünceli, cahil, yönetilen karakteri oluşmuştur. Bu açıdan, Batı’da Müslüman ya cahil, ya da terörist olarak tanımlanır. Bir anlık tarihe bakarsak, bu önermeyi çürütmek için yeterli olguların mevcut olduğunu görebiliriz. İlk uygarlık Doğu’da oluşmuştur. Doğu düşüncesi, bilimsel-felsefi bakış açısı, buluşları daima ilgi odağı olmuştur. XI yüzyılda haçlı seferlerini gerçekleştiren Hıristiyanlar Doğu’dan (Müslümanlardan) kültür, etik davranış kurallarını öğrenmiş, barbar yaşam tarzından giderek uzaklaşmaya başlamışlardır. Zaman geçtikçe benimsedikleri yenilikleri, kültürü, davranışı benimsemiş, sahte etik ilkelerini oluşturmuşlardır. Günümüzde ise Batı İslam dünyasını cahillikle “suçluyor”. İslam’ın ana temeli sayılan “Kur’an” VII yüzyıldan yayılmasına rağmen, bugünün kendisinde bile Batı’nın önde gelen âlimlerinin bulamayacağı bilimsel gizemleri, keşifleri özünde gizler. Bu mudur cahillik? Bugün Batı bilginleri “Kur’an-ı Kerim” de yüzyıllar önce yazılmış gerçekleri okuyor ve hayretler içinde kalıyorlar. Yani İslam cehalet değil, İslam ilimdir.
90’lı yılların ortalarından itibaren İslam fobisi sürekli duyulmaya başlamıştır. 90’lı yıllarda Amerikalı alim Samuel Huntington tarafından kaleme alınmış “Medeniyetler çatışması” makalesinde belirtilen “İslam Batı için potansiyel düşmanlık ocağıdır” formülü 2001 terör saldırılarının ardından Müslümanların aleyhine “üstünlük” kazandırmıştır.
 11 Eylül 2001 olaylarından sonra, zaten Birleşmiş Krallık da ki Salman Rüşdi olaylarıyla olumsuz imaj oluşturan İslam Batıda ki yerini İslam fobisine bırakmıştır. Bundan sonra “İslam terörizmi”, “terörist Müslümanlar” ifadeleri geniş şekilde seslenmeye başlamıştır. Maalesef, dünya nüfusunun bir kısmı okuduğu kitaba, baktığı yayına, söylenilen değerlendirmelere göre fikir oluşturur. Batı ise “iktidarın IV kolu”, “manipülesinin I kolu” (telif NM) kabul edilen medya aracılığıyla anti-İslam propagandasını düşünülmüş şekilde gerçekleştiriyor. Anti-İslam propagandasının organize ve planlı bir şekilde uygulanması ise tabii ki, İslam dinine özgü olmayan fikirlerin yayılmasına, dini tanıtma perdesi altında İslam’ın kendi değerlerinden uzak olan önermelerin oluşmasına neden olmaktadır.
 Tüm bu kara PR-a rağmen İslam dini dünyanın esas dinlerinden biri olarak kalmaktadır. Zaman geçtikçe İslam’ın gerçek hükümleri ile tanışan kişilerin bu dine olan sevgisi, saygısı daha da artıyor. Bu ise doğal olarak, İslam dini sıralarına vakıf olanların sayısının da giderek artmasıyla sonuçlanmaktadır. Bugün İslam Batıda en hızlı büyüyen dinlerden birisidir ve bazı bilgilere göre inananların sayısı bakımından Avrupa’nın en büyük ikinci dini statüsünü kazanmıştır. Batı dünyasını korkutan ve sarsan faktörlerden sunucusu da budur: İslam birliği. Tarihi olgular da kanıtlıyor ki, Batı daima Müslüman devletlerin birliğinden korkmuş, onları birbirlerinin eliyle yok etmeye yönelik strateji yürütmüştür. Batı’nın güçlü Müslüman rakiplerini yok etmek için el attığı en sevdiği formül: Batı fitnesi – Müslüman terörü- izleyici konumudur.
Batı ülkelerinde Müslümanlar dan korku hastalık haline dönüşmüştür. Bu durum öyle bir şekil almıştır ki, sürekli özgürlük, adalet, eşitlik çağrıları yapan Batı ülkelerinin çoğunda Müslümanlara karşı gizli mücadele yöntemleri seçilmiştir (başörtü yasağı vb.). İsviçre gibi – Batı’nın “özgürlükler ülkesi” olarak bilinen ülkesinde hatta minareye karşı mücadele yapılmış, 2009 yılı 29 Kasım tarihinde yeni minare yapımına yasak konulup konulmaması ile ilgili referandum yapılmış ve nüfusun % 57’den fazlası yasağı desteklemiştir.
  İslam hümanizm, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma, barış, huzur, istikrar dinidir. İslam dünyada adaleti, eşitliği restore etmeye çalışan bir dindir. İslam insanların birbirine husumetine son verilmesi, ırkından, dininden, dilinden, milliyetine bakılmaksızın dostluğa çağrıya yönelik bir dindir. İslam gelişime, bilime, yeniliklere yönelik bir dinidir. İslam dininin hükümleri teröre, şiddete karşıdır. İslam terör değil! Terör, sivil Müslümanları İslam’a getirme yöntemi değil ve olmayacak da! İslam’ı lekelemeye çalışanlar, İslam adına suiistimal edenler bu dinin perdesi altında kendi arzu ve niyetlerini gerçekleştirerek dini lekelemeye çalışıyorlar.
Paris terörü; mülahazalar
  Fransa’da faaliyet gösteren, sadece İslam dini değil, tüm semavi dinler hakkında karikatürler yayımlayan “Charlie Hebdo” mizah yayınına karşı düzenlenen silahlı saldırı, esasen katliam niteliği taşıyor. Elbette, bu katliam korkunçtur, kendisi ile birlikte birçok sorular ve sorunlar doğuracaktır. Ayrıca birçok sahte bilgiler, gereksiz şüpheler yaratacaktır.
  Göz ardı edilemez bir gerçektir ki, bu olay ile İslam fobisi yeniden gündeme geldi. Özellikle Batı’da, neredeyse yeni bir safhaya girdi. Olay Batı’da İslam’a karşı itirazların güçlendiği bir dönemde, ayrıca İslam peygamberi Muhammed Peygamber’in karikatürünü aktaran gazetede yapıldı. Bu ise İslam faktörünün ön plana çıkmasına “tutarlı” sebep verdi. Fakat dikkate almak gerekir ki, bu dergi diğer dinleri de sürekli hakaret ediyor, dolayısıyla dini toplulukların itirazına neden oluyordu. Yahudi toplulukları defalarca derginin karikatürleri ile sorunlar yaşayarak onu mahkemeye şikayet etti. Muhammed Peygamber’in karikatürünü 2006, daha sonra ise 2011, 2012 yıllarında yayınlanmıştır. Bu açıdan, saldırıyı sırf Peygamber karikatürü ile bağdaştırmak biraz gerçekçi değildir. Dergi skandal karikatürler yayınladığı için uzun süre tehdit altında olmuş, hatta bazen bombalı saldırılara hedef olmuştur. Bu tür olumsuz durumlarla karşılaşmamak için Fransa hükümeti derginin yayın kurulu güvenliğini korumayı himayesine almıştır.
  Olay tanıklarının ifadelerine göre teröristler olay yerinden kaçarken “Peygamberin intikamı alındı” diye bağırmışlardır. İngiltere’nin “Mirror” gazetesinde ise olay tanıklardan birinin ifadesinde gazete kapısını açan teröristlerin “Biz El Kaideyiz” diye bağırdığını iddia eden yazı yer almıştır. Ele geçirilmiş teröristlerden kimliği tespit edilen 34 yaşındaki Said Kuaşinin “El Kaide” kampında birkaç ay eğitim geçmesi, onun kardeşi 32 yaşındaki Şerif Kuaşinin ise 10 yıl önce Irak’taki militanlara katılmak girişimine göre 1,5 yıl hapisle cezalandırılması olgusu durumun biraz karmaşıklaştırmıştır. Fransa’da mevcut olan İslam toplumunun beyanatında Müslümanların da aynı derecede terör tehlikesinde olduğu belirtilmiştir. Şöyle ki, yayında işlenen terörden sonra bir gün boyunca Fransa’da 3 caminin yakınında bombalı saldırı düzenlenmiştir. Bunun olay ise yeni bir terör alarmını gündeme getirmektedir.
  Fransa olayları, bir terör gibi değerlendirilse de, onun Müslümanlıkla bir kefeye koyulması, İslam fobisini ve ırkçı düşünceleri yayılmasını engellemek gerekmektedir. Terörün dini, milliyeti, ırkı olmuyor. Dine lekelemekle sorunun üstesinden gelmeye çalışmak yanlış, ve sonuçsuz bir adım olur. “Charlie Hebdo” sadece İslam’a değil, Hıristiyanlığa da alay eden, dinlere karşı saldırgan bilgiler paylaşan bir dergidir. Eğer bu olayda din faktörü olsaydı saldırıları işte 2006 yılında ve sonraki dönemler de, veya ABD’de İslam’ın kutsal kitabı “Kur’an-ı Kerim” in yakılırken hoşgörü çağrısı yapan dünya güçlerinin sustuğu bir zamanda yapılırdı. Fransa Cumhurbaşkanı François Holland da yaptığı açıklamasında: “Bu günkü terör saldırısı antisemit bir saldıydı. Bunların ne İslam’la ne de dinle bir ilişkisi vardır”.
Fakat bütün bunlara rağmen, ilginçtir ki, terör denen gibi ilk akla gelen Müslümanlar – İslam dünyası oldu. Bu olay provoke karakterli, İslam dinini tahrif etmeye yönelik bir eylemdir. Unutmayalım ki, böyle olaylar tarihte çok tekrar edilmiştir.
Ermeni teröründen muzdarip Azerbaycan’ın resmi pozisyonu
 Azerbaycan Cumhuriyeti Fransa’da yaşanan olaylara ilk fikir söyleyenlerden biri olmuştur. Devlet başkanının 7 Ocak tarihinde Fransa Cumhurbaşkanına hitaben başsağlığında devletimizin terörün tüm tezahürlerine karşı her türlü mücadele yapılmasını desteklediğini bildirmiştir. Yeni Azerbaycan Partisi’nin 9 Ocak tarihli beyanatında ise Fransa’da yaşanan terör olayları kötülenmiştir, Azerbaycan’ın her zaman tüm dünyayı teröre karşı birleşmeye çağırdığı ifade edilmiştir. Ayrıca Azerbaycan 11 Ocak tarihinde Paris’in Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen dayanışma yürüyüşüne de katılmıştır. Bu yürüyüşte Azerbaycan’ı Başbakan Yardımcısı Ali Ahmedov temsil etmiştir. Bununla, devletimiz teröre karşı kararlı ve tarafsız tutumunu bir daha beyan etmiştir.
  Azerbaycan defalarca teröristlerin eylemlerinden çile çekmiş, terörün ne tür belalara yol açtığına tanık olmuştur. Maalesef, uluslararası birlik terörizm konusunda da daha fazla kişisel değerlendirmelere göre çözümlere gitmektedir. Unutulmamalıdır ki, bugün dünyada Türklere karşı korkunç felaket ve vahşet işleyen Ermeni terörizmi mevcuttur. Bu terör örgütlerinin temsil edildiği din Hıristiyanlıktır. Fakat eşitlik, adalet taraftarı olan Batı bunu görmezden gelmektedir. Terörü canlı şekilde yaşayan Fransa Ermeni lobisinin yerleştiği listede en baştaki ülkelerden biridir. Bu lobiler Ermeni terör örgütlerini ekonomik açıdan destekleyen lobilerdir. Geçen yüzyılın sonunda yaşanan vahim “Hocalı faciası” Ermeni terörünün en “parlak” sayfalarındandır. Bakü metrosunun “20 Ocak” istasyonunda, “28 Mayıs” ve “Gençlik” istasyonları arasında elektrik treninde yapılmış patlamalar, Bakü demiryolu garında yolcu treninin vagonunun patlatılması, yolcu otobüslerindeki patlamalar vb. bu gibi saymakla bitmeyen terör olayları Ermeni teröristlerinin yaptığı eylemlerdir. Fakat dünya kamuoyu bununla ilgili tarafını veya konumunu halen ortaya koymamış, bu olayları terör çapında değerlendirmeye bile girişim yapmamışlardır.
  Fransa, ayrıca sözde Ermeni soykırımının da taraftarı ve destekçisi olan bir ülkedir. Hatta 2001 yılında Fransa Milli Meclisi Ermenilere karşı soykırım yapıldığını kabul etmiştir. Türkiye’nin o zamanki Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan (şimdiki Cumhurbaşkanı) Fransa’nın bu kararına karşı öğretici bir cevap vermiştir: “Soykırım görmek isteyenler kendi kirli ve kanlı tarihlerine baksınlar. Eğer Fransa Ulusal Meclisi tarihle ilgilenmek istiyorsa, gitsin Afrika’nın, Ruanda’nın, Cezayir’in tarihine baksın “. 1954 yılından 1962 yılına kadar Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde milyondan fazla Cezayirli hayatını kaybetti. Fransızların Ruanda’da yaşanan katliama göz yumması ise yüz binlerce kişinin hayatını kayıp etmesi ile sonuçlanmıştır.
 Hiçbir amel iyi, ya da kötü cezasız kalmıyor. Tarih tekerrürden ibarettir. Fransa tarihinde yaşadığı bu korkunç terör olayıyla sarsılmakla beraber terörün sonuçlarının da etkilerini de farkına varmış oldu. Bu katliama hiçbir koşulda hak kazandırmak doğru değildir. Faciayı gerçekleştirenler cezalandırılmalı ve onlardan hesap sorulmalıdır. Aynı zamanda, katliamı siyasi oyunlara karıştırmamak gerekmektedir.

Proje döngüsü yönetimi eğitimi

0

  Rize Belediye’sinin öncülüğünde ve Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın teknik desteği kapsamında düzenlenen “Proje Döngüsü Yönetimi Eğitimi” Rize Belediyesi ve ilçe belediyeleri personeline veriliyor. Uzman Eğitmen Ali Öztüfekçi tarafından verilen eğitimde belediyelerde proje müdürlüklerinin kurulması ve var olanların geliştirilmesi yönünde bilgilendirmeler yapılıyor.Proje takibi ve çalışma saatlerinin verimli kullanılması açısından eğitimler yararlıdır.

  Rize Belediyesi olarak projelerimizin tabi ve süreçlerin hızlandırılması açısından personelimize böyle bir eğitimin verilmesi oldukça faydalıdır. Çalışmaların ilerlemesi ve eksiksiz olarak takip edilebilmesi açısından gerekli görülen bir çalışmadır. Avrupa Birliği kalkınma ajansları ve Dünya Bankası hibelerinden faydalanmak için nasıl proje yazılacağının anlatıldığı eğitimdir.

Kafkasyanın iki önemli stratejik müttefiki

0
  Bugün karşılıklı ilişkileri stratejik ortaklığa dayalı olan Azerbaycan ve Gürcistan Güney Kafkasya’da en yakın müttefikler olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Bu müttefikliğin güçlülüğü ise onun tarihi köklere bağlılığı ve her iki devletin kader benzerliği ile ilgilidir. Modern aşamada güçlü ortaklık ilişkilerinin oluşumunu kısaca birkaç etkenle bağdaştırmak mümkündür:
  1) Önemli jeopolitik öneme sahip Kafkasya bölgesinde iki ülke arasında mevcut olan ilişkilerin tarihselliği;
  2) SSCB’nin dağılmasından sonra her iki ülkede başlanan süreçlerin, iç ve dış politikaların benzerliği;
  3) Bağımsızlık kazandıktan sonra her birinin topraklarında etnik çatışmaların varlığı;
  4) Jeopolitik çıkarların örtüşmesi (örnek: her ikisinin batı yönlü siyasete can atması, BDT ülkeleri arasında Kolektif Güvenlik anlaşmasından vazgeçmeleri vb.)
  5) Modern aşamada Azerbaycan’ın bölgede lider devlete dönüşmesi ve gerçekleştirilen temel projelere aracılığı, Gürcistan Cumhuriyeti’nin da sosyal-ekonomik gelişmişlik açısından bu avantajdan yararlanmak isteği;
  6) Birbirlerinin ülkesinde her iki halkın temsilcilerinin yerleşimi ve onların rahat hayatına güvence meselesi ve diğer faktörler bugün Azerbaycan ve Gürcistan Cumhuriyetlerini yaklaştıran, ikili ilişkileri stratejik ortaklık yükselten faktörlerdir.
  Azerbaycan’la Gürcistan arasında diplomatik ilişkiler resmen 1992 yılında oluşturulsa da, 1993 yılına kadar Azerbaycan’da olduğu gibi, Gürcistan’da da siyasi durumun gerginliği, Zviad Kamsakurdiyanın yönetimi döneminde Gürcü-Oset, Gürcü-Abhaz çatışmalarının şiddetlenmesi ve yönetimin zayıflığı, ayrıca, o dönemde gürcü milliyetçileri tarafından Gürcistan’da yaşayan Azerbaycanlılara karşı güçlü takiplere başlanması iki ülke arasındaki ilişkilerin soğuk soğuk bir hal almasına neden olmuştur.
  Bu ilişkilerin gelişmesi ise milli lider Haydar Aliyev’in tekrar iktidara geri dönmesi ile bağlıdır. Ayrıca Gürcistan’da yaşanan iktidar değişikliği sonucunda Eduard Şvardnadzenin iktidara gelişi ve Azerbaycan’da Ulu Önder’in yönetimi ile gerçekleştirilen etkinlikler sonucunda istikrarın oluşturulması iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi ile birlikte, ayrıca Güney Kafkasya’da da çelişkilerin ortadan kalkmasına ivme vermiş oldu. Daha sonra 1995 yılının şubat ayında Bakü’de Gürcistan Büyükelçiliği, 1996 yılının Mart ayında ise Tiflis’te Azerbaycan Büyükelçiliği’nin açılışı ikili ilişkilerin devamlılığına ortam yaratmıştır.
  Bugün Azerbaycan’la Gürcistan’ı birleştiren temel faktör ekonomik alanda işbirliğidir. Daha net söylersek, Bakü-Supsa, Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Erzurum ve TRACECA gibi küresel enerji, ulaşım ve iletişim projeleri ikili işbirliğinin temel faaliyet yönleridir. 1998 Eylül 7-8 geçirilmiş tarihi Büyük İpek yolunun restorasyonu konulu Uluslararası Konferansın sonucu olarak Azerbaycan-Gürcistan sınırında yeni köprünün açılışı, 1999 17 Nisan ise Bakü-Supsa petrol boru hattının faaliyete başlaması, 2005 mayıs ayının 24-25-de Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının Azerbaycan, Ekim 12-de ise Gürcistan bölümünün kullanıma geçmesi, 2006 Eylül 30-da Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz hattının inşasının tamamlanması ve ilk nakline başlanması karşılıklı yararlı işbirliğinin yükselen hatla gelişmesine imkan sağlamıştır.
  2010 yılının Temmuz ayında Gürcistan’a iş gezisi sırasında basın için bildiri veren Azerbaycan Cumhurbaşkanı gerçekleştirilen bu önemli projelerle ilgili demiştir: “… Bizi birleştiren büyük, dev, dünya çapında projeler vardır. Biz bunları birlikte gerçekleştirdik. Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Supsa, Bakü-Tiflis-Erzurum petrol ve doğal gaz boru hatları bugün, sadece, Gürcistan ve Azerbaycan’ın çıkarlarını sağlıyor, aynı zamanda, enerji güvenliğinin güçlendirilmesi işine de katkıda bulunuyor “.
Giderek güçlenen ve ekonomik gücü artan Cumhuriyetimizde bu tür önemli projelerle birlikte yer alan Gürcistan Cumhuriyeti’nin de ekonomik durumunun iyileştirilmesi, ülkeye yapılan yatırımların artması ve büyük kar elde etmesi açısından uygundur. 2003 yılında Gürcistan’da kayda alınan ekonomik artış da bunu bir kez daha doğrulamaktadır.
  Azerbaycan ve Gürcistan Cumhuriyetleri arasında siyasi ilişkiler stratejik nitelik taşısa da, dış politikada biraz farklılıklar vardır. Bilindiği gibi, SSCB’nin çöküşünden sonra kendi dış politikasını dengeli şekilde kuran Azerbaycan’dan farklı olarak, Gürcistan Cumhuriyeti daha çok Batı siyasi, ekonomik ve askeri bütünleşme eğimlidir. Güney Kafkasya ile ilgili bölgesel dış politikasında ise uzmanların fikrince, Gürcistan Cumhuriyeti Ermenistan ilişkilerinde pragmatik işbirliğine, Azerbaycan’la ilişkilerde ise stratejik ortaklığa önem vermektedir.
  Malumdur ki, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu Güney Kafkasya devletlerinin bağımsızlık kazanması ile jeo-stratejik önemi büyük olan bu bölgede güçlü devletlerin kendi konumunu alabilmesi girişimi artmaya başlamıştır. Bu parçalanmadan sonra Doğu ile Batı arasında köprü rolü oynayan Güney Kafkasya’da Gürcistan’ın coğrafi konumu, Azerbaycan’ın ekonomik potansiyeli, doğal kaynaklar zenginliği ve bölgede nüfuzunun güçlenmesi, Ermenistanın ise Rusya ile askeri müttefikliği Güney Kafkasya bölgesinin stratejik önemini artıran faktörler arasındadır. İşte bu nedenle de uluslararası rekabetin mevcut olduğu bölgelerden en karışık olanı da Güney Kafkasya bölgesidir.
 Belirtelim ki, Güney Kafkasya bölgesinde başta Azerbaycan olmak üzere, Türkiye ve Gürcistan C umhuriyetleri için en büyük tehdit de Ermenistan Cumhuriyeti’dir. Bunu şöyle izah ede bilirim ki, uzun yıllar boyu komşu devletlerin topraklarını ele geçirmek isteği ve bununla da topraklarını genişletmek niyetiyle bu niyeti gerçekleştirmek için her zaman Rusya’dan destek alan Ermenistan hazırda bölgede giden en büyük sorunun, Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun tek nedenidir. Özellikle Rusya’dan gelen destek hesabına bölgede istikrarın kötüleşmesinde önemli rol oynayan Ermenistan’ın bu etkinliği Güney Kafkasya devletlerinin birleşmesi, burada barışın ve güvenliğin sağlanmasını engellemektedir.
  Bu tür koşullarda cumhuriyetimiz dış politikasında dengeyi korumaya çalışsa da, Gürcistan Cumhuriyeti Batı’yla ilişkilere ağırlık vermekle, tek taraflı siyaset yürütüyor ve bu da onun Rusya ile ilişkilerinde ciddi gerginliğin yaşanmasına sebep olur. Rusya ise Gürcistan’ın bu politikası sonucunda Kafkasya’daki konumlarının kaybedilmesi tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı için burada potansiyel çatışmaları kullanmaktadır. Cumhuriyetimiz ise bu meselede de, ola bildiğince tarafsız kalmakla her iki tarafla ilişkilerini korumaya çalışıyor. 2008’de Rusya ile Gürcistan arasında 5 gün süren savaş sırasında Azerbaycan’ın tutumu ve Gürcistan’a yaptığı yardımlar onun dengeli politikasına örnektir.
  Ayrıca, Azerbaycan ve Gürcistan Cumhuriyetlerinin bağımsız iç ve dış politika yapmak, demokrasinin ilkelerine dayanan yönetim mekanizmalarını oluşturmak isteğinin çeşitli dönemlerde Rusya’nın engeli ile yüzleşmesi, Güney Kafkasya’da Ermenistan Cumhuriyetinin bölücülük eğilimleri bölgede barış ve güvenlik meselesini daha çok Azerbaycan ve Gürcistan Cumhuriyetleri üzerine koymuştur.
  Böylece, oluşan bu durumdan kaynaklanan sonuçlarda iki devlet sıkı dostluk ve komşuluk ilişkilerini stratejik ortaklığa çevirerek bugün birçok alanda birbirine destek göstermektedirler. Bu destekleri resmileştiren esas nokta ise 2002 yılının Nisan ayında Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan’ın imzaladığı “Trabzon anlaşması” tır. Gürcistan’ın 2008 yılı mart ayının 14-de BM Genel meclisinde “Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarında ki duruma dair” kararın kabulü ile ilgili yapılan oylamada kararın lehine oy vermesi bir stratejik ortak olarak Cumhuriyetimizin bu sorununda ona desteğini göstermektedir.
  Belirtelim ki, 2014 yılında Gürcistan’da yaşanan iktidar değişikliği ve Georgi Markvelaşvilinin Gürcistan Cumhurbaşkanı seçilmesi ilişkilerde herhangi bir değişiklikle sonuçlanmamıştır. Aksine yeni rehber de Azerbaycan’la ilişkilerde dostluk ve iyi komşuluk ilkelerini geliştirmek misyonunu almıştır. Seçimlerin ardından Gürcistan Cumhurbaşkanı’nın Azerbaycan Cumhuriyeti’ne resmi ziyarete gelişi de bunu kanıtladı. Öyle ki, 2014 yılının Şubat 12-de Azerbaycan da resmi ziyarette olan Georgi Markvelaşvili basına yaptığı açıklamada, Azerbaycan Gürcistan için sadece büyük projeler, petrol ve gaz, hem de ulaşım alanında işbirliği dahil kültür, bilim ve bireyler arasında ilişkiler açısından da oldukça önemlidir.
 
  Ayrıca, tarihsel Azerbaycan’la Gürcistan arasında mevcut olan kültürel ilişkiler de günümüzde başarıyla sürdürülüyor. Bu işbirliğinin temelini karşılıklı kültür günlerinin yapılması, festivaller, film çekimleri, konser programları, sergiler vb. etkinlikler oluşturmaktadır. Bugün Gürcistan’da Azerbaycan kültürü ve sanatına olan büyük ilginin sonucudur ki, Azerbaycan halıları Gürcistan müzelerinde değerli sergiler gibi tutularak korunmaktadır. 2009’da Gürcistan’da düzenlenen Azerbaycan Kültür Günleri bu ilişkilerin önemli örneği olmuştur. Belirtelim ki, Azerbaycan Kültür Günleri “Mirza Şefi nağmeleri” kitabının tanıtım töreni ile başlanmıştı. Kitapta Azerbaycan ve Gürcü halkları kültürlerinin yaklaşmasında önemli rolü olan Mirza Şefi Vazehin yaratıcılığının az bilinen, Rusça tercümeleri toplanmıştır. Aynı zamanda 2013 yılının 25 nisan tarihinde Gürcistan’da başlanan Azerbaycan sinema günleri Gürcü halkı tarafından büyük ilgiyle karşılanmıştır. Gürcistan Kültür ve Anıtların Korunması Bakanı Guram Odişaria demiştir ki, biz Azerbaycan sinemasına büyük önem veriyoruz. Bakan böyle görüşlerin ister Tiflis’te, gerekse Bakü’de sıkça geçirilmesini arzu etmiştir. O demiştir ki, kültür sınır tanımıyor, ancak çoğu zaman uzak ülkelerin filmlerini, yakın komşularımızın filmlerinden daha çok izliyoruz. Eminim ki, Azerbaycanlı dostların bu girişimi böyle eksikliklerin giderilmesine hizmet edecektir. Bakan ortak film çekimi projesini takdir ettiğini de belirtmiştir.
 
  Cumhuriyetimizle Gürcistan arasında insani alanda da gelişme kendini göstermektedir. Özellikle 2013 yılının Aralık ayının 30-da düzenlenen etkinlikler, hem de Tiflis’te Azerbaycan ve Gürcistan gençlerinin “Genç liderlerin forumu” projesi kapsamında düzenlenen ve Dünya Azerbaycanlılarının Dayanışma Günü’ne adanmış tedbirler Azerbaycan’la Gürcistan arasında kök salmış kültürel-manevi ilişkilerin ilerlemesinde önemli rol oynamıştır.
  Böylece, Güney Kafkasya’da tarihsel derin karşılıklı ilişkilere sahip Azerbaycan ve Gürcistan bu gün bölgede stratejik ortaklık tabanında siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, insani ve diğer alanlarda işbirliğini geliştirerek, birçok alanda birbirine destek vermektedir. Bu ilişkilerin gelişmesi ise Güney Kafkasya’da istikrarın, ayrıca her iki ülke genelinde refahın korunması, hem de dış tehditlere karşı ve mevcut gerilimlerin giderilmesi yönünde ortak adımların atılmasına olanak tanımaktadır.
 
error: Content is protected !!