Küresel iklim değişikliğinin sebep olduğu önemli olaylardan biri de kuraklıktır. Kuraklık, azalan yağışlar ve artan sıcaklıklar nedeniyle oluşan, tüm doğal kaynakları etkileyen ve su varlığını tehdit eden bununla beraber, önemli ekonomik, sosyal ve çevresel etkileri olan doğal afet türüdür. Azalan yağışlar ve artan sıcaklıklar kuraklığın sürekliliğini ve olası olumsuz etkilerini arttırmaktadır.
Bu nedenle, günümüzde; dünyada ve ülkemizde, karşılaştığımız küresel ölçekte en büyük sorunlardan birisi olan kuraklık, bugün gelinen nokta itibariyle fiziksel ve doğal çevre, kent yaşamı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere hayatımızın her aşamasını etkilemektedir. Kuraklık ile mücadele süreci, bu afetin çok yavaş başlaması aylar ve hatta yıllar boyu çok geniş alanları etkilemesi sebebiyle diğer doğal afetlere göre çok daha zordur. Etki derecesi, süresi ve zamanının tahmin edilmesi son derece zor olan kuraklığın etkileri, insan faaliyetleri ile de yakın ilişkilidir. Kuraklık başlangıç ve bitiminin belirlenmesinin güçlüğü nedeniyle diğer doğal afetlerden farklıdır.
Yavaş yavaş kuvvetini artırır ve olay sona erdikten yıllar sonra bile etkisini devam ettirebilir. Kuraklığın etkileri genellikle ilk olarak tarımda görülür ve yavaş yavaş diğer suya bağımlı sektörlere yayılır. Tarım sektöründe kuraklığın anlamı, diğer sektörlerden daha farklıdır. Çünkü bitkiler için yıl içerisinde yağan toplam yağıştan çok, büyüme dönemlerinde bitki kök bölgesinde var olan su daha önemlidir. Dolayısı ile bitkilerin çıkış ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun toprakta bulunamaması, tarımsal kuraklık olarak adlandırılmaktadır. Ülkemizin, küresel ısınmanın muhtemel etkileri açısından, risk grubu ülkeler arasında yer aldığı, gelecekte özellikle Akdeniz ve İçanadolu bölgelerimizin iklim değişikliğinden daha çok etkileneceği tahmin edilmektedir.
Tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak, kuraklık olmadan önceki dönemlerde alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalarla mümkündür. Bu nedenle, kent planlamada ve sürdürülebilir afet yönetimi süreçlerinin ortak öznesi durumunda olan iklim değişikliği ve tarım sektörü etkileşimi politika ve stratejilerin geliştirilmesi sürecinde öncelik verilmesi gereken konulardan biridir. Ülkemiz bağlamında yola çıkarsak, gerek iklim değişikliği konusuna gerekse sonuçları konusunda politikaların ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Bireysel olarak su tüketimine yönelik farkındalığın artırılması ve su kullanımına yönelik özellikle yerel yönetimlerden başlayarak daha sonra ülke politikasına dönüşecek önlemlerin alınması ve bunların gerekli yasal yaptırımlarla dönüştürülmesi önem arz etmektedir. “Su Hayattır” iki kelimden oluşan bu tanım ne kadar önemli bir gerçeği hiç lafı uzatmadan bize sunmaktadır. Dünya üzerindeki tüm medeniyetler su kenarlarında veya suya en yakın bölgelerde konumlanmıştır. Zengin ülke toprakları dediğimiz alanlar öncelikle doğal maden kaynaklarından ziyade su potansiyeline göre değer görmüştür.
Bu denli yaşamın ana parçası olan suyun kaynağı yağışalardır. Özellikle yer altı sularının oluşumuna neden olan kar yağışlardır. Mevsiminde alınması gereken kar ve yağmur yağışı yeterli düzeyde olmaz ise bundan ilk etkilenecek olan bitkisel ve hayvansal üretim sektörüdür. Buda direk olarak bizlerin öncelikli içme suyuna ve buna bağlı olarak gıdaya erişimi noktasında sıkıntıların baş göstermesine neden olacaktır.
O nedenle kış aylarında “havalar ne güzel tıpkı yaz gibi” derken bir kez değil bin kez oturup düşünelim. Deprem, kuraklık, yanardağ patlaması, tusunami ve buna benzer doğa olaylarının tanımlamaları ve insanoğlunu etkileyeceği alanlar farklı olabilir ama gerekli tedbirler alınmazsa hepsinin sonucu aynıdır. İnsanoğlu için FELAKETTİR…