Hayatın gerçeklerini abartısız aktaran ve bize ait taraflarını idrakimiz ölçüsünde bizlere sunan bir hayat belgeselinden, bir televizyon kanalında yayınlanan ”Ömür Dediğin” adlı programdan hareketle, hayatta üzerinde durduğumuz o ince çizgiden, ömür çizgisinden bahsetmek istiyoruz bu yazımızda.
”Nasıl geçti ömür anlamadım” diyor bir nine.
”Aaah! Ne güçlü adamdım ben gençliğimde” diyor bir dede.
Hiç anlamamış, hiç yaşamamışlar sanki. Hiç çocuk, hiç genç olmamışlar adeta…
Bedenlerine misafir olup, bir daha gitmeyen nice ağrılarla, sızılarla ölümü bekliyorlar. Yüzlerinde yılların büyüttüğü acıların darbeleri, yaşanmış nice hüznün derinleşmiş izleri hiç gitmeyecekmiş gibi yer etmiş.
Hakikaten ”bir varmış, bir yokmuş” gibi; ne zaman başlayıp, ne zaman bittiği anlaşılamayan bir ömür, yaşadığımız. Kişiye özel olsa da, tekrarı yok bu hayatın… Sadece bir çıkış zamanı ve kapısı var; lakin onu da bize soran yok! Hayata ha şimdi ha sonra başlayayım derken bir bakıyorsunuz ömür sermayesi bitivermiş. Avucumuzda son kullanma tarihi çoktan geçmiş bir yığın tecrübe kalıyor… Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor…
Bir ikindi gölgesidir ömür dediğimiz. Sade bir ikindilik, kısa bir dinlencelik…
Dünyaya ait ne varsa harcanıp gidiyor. Yiyip içmeler, gezip tozmalar, gülüp eğlenmeler. Evler, araba taksitleri, filanca yerde yapılan tatiller, almalar vermeler, saçıp savurmalar, bizim sandığımız, ama hiç bir zaman bize ait olmayan, saklayıp durduğumuz altınlarımız, azıcık bile vermeye kıyamadığımız paralarımız… Hepsi bir bir kaçıyor bizlerden, yada istemesek de biz onlardan ayrılmak zorunda kalıyoruz…
Peki geride kalan nedir hiç düşündük mü?
Bir secde yerleri kalıyor geriye. Alnımızda şeref madalyası gibi asılı kalan secde izleri. Bozulmuyor, kokmuyor, kaybolmuyor! Bir tek o bize kalıyor…
Okşanmış bir yetim başı, öpülmüş bir anne eli, alınmış bir baba duası…
”Reyyan” kapısından geçmek için vize mahiyetinde tutulmuş oruç’lar…
Gizlice bir fakirin eline tutuşturulmuş, birileri görür diye korkularak verilmiş sadakalar, infaklar kalıyor… Vakit ve saat gözetmeden açılmış eller, ”ancak O’ndan istemeler”, tek O’na gönderilmiş dilekçeler kalıyor…
Yürekten söylenmiş Elhamdülillah, âcizce; kulca edilmiş samimi bir tevbe, isyanları yıkayan gözyaşları kalıyor geriye…
Mümince gülüşler, şeker tadında sözler…. Kimsenin etini yemeden, kırıp dökmeden, gözünde yaş bırakmadan geçirilmiş günler kalıyor.
Biraz duralım, bekleyelim biraz… Arada bir arkamıza dönelim ve geriye neler bıraktığımıza bir bakalım. Harcanmış yıllarımızı seyredelim usulca. Bakalım nasıl bitiyor ömür dediğimiz şey…
Bakmak yetmiyor; bakıp da fark etmeliyiz! Bakıp da görmeliyiz, ”bakar körlerden” olmamak için. Hayatın ve hâdiselerin farkında olmalıyız. Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığımızı, anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığımızı ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağımızı fark etmeliyiz.
Henüz bebekken, ”Dünya Benim!” dercesine avuçlarımızın sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların ”Her şeyi bırakıp gidiyorum işte!” dercesine apaçık kaldığının bir manası olmalı! Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeliyiz.
Azrail’in her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsak öyle öleceğimizi fark etmeliyiz. Ve ”ölmeden evvel ölebilmeliyiz.”
Eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en şereflisi ve değerlisi) olduğumuzu fark etmeli ve buna göre yaşamalıyız. Gülün dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü, her zorluğun peşinden bir kolaylığın geldiğini fark etmeliyiz.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini, ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeliyiz.
Zenginliğin, şifanın ve bereketin, sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeliyiz.
Dün geldi geçti, yarın meçhuldür. Doğum günümüz, Allah için ne yaptığımızı fark edip O’nun yolunda yaşayabildiğimiz gündür.
Rabbimiz ne de güzel buyurmuş Yüce Kelâmında: ”Her can, ölümü tadacaktır. Şu da var ki; biz sizi seçip ayırmak için hayırla da şerle de imtihan ederiz. Zaten sonunda bize döndürüleceksiniz. (Enbiya 21/35)
Cenâb-Hak bizleri kendi rızasını gözeterek yaşayan kullarından eylesin.
Rabbim bizlere dünya süslerine aldanmayan ve ahirete hazırlık fırsatını kaçırmayan bir idrak versin.
Rabbim bizi kendisine kul, Habibine ümmet eylesin. Amin…



