Yoksul bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya gelmişti
Çok çocuklu ve yoksul ailelerde, ağabeylerin /ablaların eski kıyafetleriyle büyür, küçük olanlar
Tüm çocukluğu boyunca bir tek yeni kıyafeti olmadığı gibi esaslı bir oyuncağa da sahip olamadı
Kendi imkânları ile bezden ya da tahtadan yaptığı oyuncaklarla giderdi oyun ihtiyacını
Standart ölçüler ve bilimsel öğretiler göz önüne alındığında kesinlikle kötü bir çocukluk geçirmişti
Yoksulluğa paralel olarak bir de cehalet hâkimdi
Baba ilkokul üçten terk anne okuryazar dahi değil
Ruh sağlığı ya da çocuk ruhu gibi kavramlar, onlar için Çin kadar uzak
Ama mutlu bir çocuk olması telkin ediliyordu
”Beterin beteri var” “Buna da şükretmek lazım” türünden telkinlerle mutlu olmak gerekliliğini kanıksıyordu
Daha hayatın ilk adımlarında kendisini mutsuz kılan gerçekler karşısında “mutlu olmak” gibi bir çelişki dayatılıyordu
Ve bu oyun hayatı boyunca devam edecekti
İlkokula başlarken hiçbir tercih hakkı olmadı
Beyaz yakalı siyah önlük giydirdiler ve saçlarını üç numaraya tıraş ettiler
Meradaki koyunlar gibi kırpılmış hissetti kendini ama tercihini ifade edemedi
Tüm ilkokul boyunca her sabah “Andımızı” okudu arkadaşlarıyla beraberi, bağır bağıra ve hiçbir zaman anlayamadı içeriğini
Cephelerdeki savaşlar biteli asırlar olmuştu ya, ders kitaplarında bitmeyen savaşların şiirlerini ezberlettikler ve tiz sesiyle bağıra bağıra savaş, kahramanlık şiirleri okudu
Neye yeteneği olduğuna dair en ufak bir fikri de olmadı
Yetenekleri hep” İcat çıkarma lan velet” tepkisi ile törpülendi
Marifet icat çıkarmakta değil kendisi için ön görülenle mutlu olmaktaydı. O da öğle yaptı
Ortaokul ve lisede de değişen bir şey olmadı
Yetenekleri ya da ilgi alanları sorgulanmadan, onun adına tercihler yapıldı ve o da kendisi adına yapılan tercihlerle mutlu oldu
Edebiyata ilgisi vardı ama o lisede “matematik” şubesinde okudu
Çünkü “Matematik” şubesinde okuyanlar “zeki ve becerikli” sayılıyordu
O da zeki ve becerikli sınıfına dâhil olup, yüreğindeki cevheri bastırarak mutlu oldu
Üniversite tercihini yaparken de yine beklentiler uygun davrandı
Edebiyatla ilgili bir bölüm vardı gönlünde ama çevresindekiler sayısal bir bölüm kazanması gerektiğini düşünüyordu
Yetenekleri ile alakası olmayan bir bölümü kazandı ve dört yıl boyunca o bölümde okudu
Başarılı bir öğrenciydi ve okulunu hiç uzatmadı
Mezuniyet töreni yaptılar, cübbe ve kep giydirdiler, alkışladılar
O da kendisinden bekleneni yaparak mutlu oldu
Askerliği “yedek subay” olarak yapmak istiyordu ama olmadı “kısa dönem” uygun görüldü
Kültür düzeyi düşük, bir koğuş dolusu gençle, aynı koğuşlarda yatıp kalktı
Birkaç defa bitlendi
Ama “Her şey vatan için”di ve o yine kendisinden bekleneni yaparak mutlu oldu
Askerden sonra uzun bir süre işsiz kaldı
Çalmadık kapı, başvurmadık kurum bırakmadı
”Allahtan umut kesilmez” diye belleyerek bu durumdan da rahatsızlık duymamayı öğrendi
Onca yıl okumasına, askerliğini yapmış olmasına, yabancı dil başta olmak üzere bir sürü avantaja sahip olmasına rağmen iş bulamıyor olmasına aldırmadı ve mutlu oldu
Sonra “Kamu Personeli Seçme Sınavı” icat oldu, hayatı boyunca sınavdan sınava koşmuş olmasına aldırmadı ve kendisinden beklenildiği üzere sınava girdi
Yüz tam puan üzerinden seksen beş puan alınca az bir zamanda ataması da yapıldı
Şimdi aslanlar gibi devlet memuru olmuştu ve sıra evlenmeye gelmişti
Tam bu noktada anası devreye giriyordu, anası onun yerine karar verecek ve seçim yapacaktı
Uzak bir akrabanın balıketli, hafif bıyıklı, kısa boylu kızı münasip görüldü
Bir paket çikolatanın kılavuzluğunda kız istenildi, hemen söz ve nişan, senesine de düğün yapıldı
Tüm bunlara, onun adına, birileri karar veriyor ve yapıyordu ona düşen ise sadece mutlu olmaktı
O da öğle yapıyordu
Kendisi adına verilen kararlara ve yapılan tercihlere mutlu oluyordu
Kaç tane ve ne zaman çocuk yapacağına kadar etrafındakiler karar veriyordu o da bu kararlardan dolayı mutlu oluyordu
Yetenekleriyle alakasız bir işte, günde en az sekiz saat aynı sandalye üzerinde oturarak çalıştı
Hiçbir şey hissetmediği bir kadınla evlendirdi ve iki de çocuk yaptı
Hiçbir özeli olmadı, hiçbir macerası ya da çılgınlığı
Ama hep mutlu göründü
Sonra bir gün her şey değişti, artık herkesten kaçıyor, hiç konuşmuyor ve yemek yemiyordu
Sürekli uyuyor ve düşünüyordu
Mutsuz muydu artık?.. Hemen bir doktora götürdüler, her bir yanına bakıldı, kan ve idrar tahlilleri yapıldı hiçbir şey bulunamayanınca karar verildi, mevzu psikolojikti
Kurumdan yeni bir sevk kâğıdı alınarak Devlet Hastanesi’nin psikoloji servisine gidildi
Çokbilmiş doktor, bir filozof edası ile on dakikalık bir inceleme neticesinde teşhisi koydu “Depresyon”
Bir çanta dolusu ilaç verildi
Depresyondan çıkacak ve o eski haline dönecekti
Mümkünü yok eski hayatına dönecek, doktorundan tutun da mahallenin bakkalına kadar herkesin gayesi bu oldu
Oysa belki de bir “batma” değildi onunki
Belki de hayatında ilk defa çemberin dışına çıkıyordu
Şayet gerçekten depresyonsa yaşadığı şeyin adı, onu depresyona sokan şey zaten yaşadığı hayattı
Yaşamayı arzu ettiği hayat ile yaşadığı hayatın çelişkisi
Şimdi el birliği ederek, ilaçlarla, dualarla, büyülerle, muskalarla onu eski hayatına döndürmeye çalışıyorlar
Mutsuz olduğun ama mutlu gibi davrandığın hayat yüzünden depresyona giriyorsun ama ilaçlarla seni eski haline geri döndürmeye çalışıyorlar
Adına da “Tedavi” diyorlar
Buyurun size öykü tadında bildiğiniz örnek Etrafınızda buna benzer ne kadar çok mutsuz insan var hiç fark ettiniz mi?.. Belki bizzat siz bu haldesiniz Hayatımız ev ile iş arasında geçip gidiyor Evden işe, işten eve giderken kullandığımız güzergahı dahi değiştirmiyoruz Büyük çoğunluğumuz monoton bir hayatın içinde, başkalarının bizim hakkımızda verdikleri kararları tatbik ederek mutlu olduğumuzu sanıyoruz Oysa çoğu zaman yaşadığımız depresyonların farkına bile varamıyoruz Çünkü depresyona girmek, kendimiz için yaptığımız tek bağımsız eylem Ve bize kendimiz için, kendi irademizle alınmış kararları uygulama hakkı tanınmamıştır