Okulların açıldığı haftayı ilköğretim haftası olarak kutlamaktayız. İlköğretim dönemi öğretim kademeleri içerisinde en önemli basamaktır. Bu dönemde çocuklarımız, temel beceriler kazanır. Okuma yazma becerisinin kazanıldığı dönemdir. Ayrıca, alışkanlıkların temelini oluşturan davranışların kazanıldığı dönemdir. Öğrencilerimiz bu dönemde kazandıkları becerileri hayatlarının diğer dönemlerinde hatta öğrenim hayatı bittikten sonra bile davranış olarak gösterirler. Bu açıdan ilköğretim dönemi, öğrenim hayatını bir binaya benzetirsek temel bir dönemdir. Temel ne kadar sağlam olursa, üstüde o kadar sağlam olur. Bu dönemde öğretmenlerimiz; çocuklara öğretim becerisi yanında davranış da kazandırmakla yükümlüdürler. İyi ya da kötü alışkanlıkların birçoğu bu dönemde kazanılır.
İlköğretim kademesini önemli kılan, en önemli olay, okuma yazma becerisinin bu dönemde kazandırılmasıdır. Bir milletin okur yazar oranı yüksek olursa o millet kalkınır. Kendimize, ailemize, çevremize, ulusumuza, insanlığa yararlı olmak, öğrenim çağına başlamak, okuma – yazma öğrenmekle olur.
Okula gelmek, ondan yararlanmak insan hayatında çok önemli bir aşama ve başlangıçtır. Başlangıçlar o küçücük yüreklerde çarpıntılara sebep olur. Annesinin yanından belki de ilk defa ayrılacak olan çocuk da bir endişe, bir hüzün olur. Sınıf kapıları önünde ağlayan öğrenciler görürüz. Ama bu zaman çok kısa sürer. Bir süre sonra yanından ayrılmak istemediği annesinin değil, öğretmenin söyledikleri, çocuk için daha önemli olmaya başlar. Atatürk bir sözünde şöyle diyor: “İlk ilham; ana baba kucağından sonra, okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, eğitiminden alınır.”
222 sayılı İlköğretim Kanununa göre ilköğretim, zorunlu ve parasızdır. Bu nedenle ilköğretim kurumlarının amacı ortaöğretim ve yükseköğretimden daha kapsamlıdır. (İlköğretim kurumları yönetmeliği 5. madde, a-ö bentleri) İlköğretimde öğrenciler oldukları gibi kabul edilir. İlköğretim okulunda başarıyı yalnızca derslerdeki notlara bağlı tutmak, çok da doğru değildir. Bu dönem öğrencilerin derslerdeki başarılarına bakıp eleneceği bir dönem de değildir. Yeteneklerinin ortaya çıkarılacağı bir dönemdir. Herhangi bir dersten sınıfta kalan öğrencinin durumunun ne olacağını bir düşünelim
Pratikte böyle bir durum pek yaşanmıyor
Ama bazen biz eğitimcilerden hemen itiraz geldiği de oluyor.
Çocukları, çalışmadan sınıf geçmeye tembelliğe alıştırıyoruz diye. Allahaşkına, ilköğretimden ayrılan bir öğrenci hayatta ne yapabilir. Şoför, berber, pazarlamacı sıvacı, boyacı hangi mesleği yapabilir, düşünelim. Hiçbirini yapamaz. Zaten çocuk bunun farkında bile değildir. Eğitimci olarak şunu da biliyoruz ki; okuma yazma bilen her çocuk öğrenir. Daha az başarılı olan öğrencilerimiz ya aile ya çevre yâda okulların daha az ilgisinden başarısız olmaktadırlar. Başarısız çocuk yoktur. Çocuğa karşı ilgisiz aile, ilgisiz okul, ilgisiz çevre vardır. İmkân tanındığında bütün çocuklar başarılı olur. Biz öğretmenlerimizin davranışları, çocuklarımız üzerinde anne babadan daha da etkilidir. Sınıf öğretmenleri yani bizler ilköğretim okullarında çocuğun gözünde bir modeliz. Öğretmenin hal ve hareketlerini öğrenci taklit olarak alır. Sınıf içerisindeki diğer öğrencilere karşı davranışlarımız çocukların iç dünyalarında biz farkında olmadan fırtınalar estirebilir.
Atatürk’ün, Türk milletine hedef olarak gösterdiği, çağdaş ülkeler seviyesine ulaşmanın tek yolu, toplumun eğitilmesinden geçer. Kalkınma ve gelişme, çağdaşlaşma eğitim ile olur. Bize yaşam boyu gerekli olan bilgi ve becerilerin temeli de ilköğretimde atılır. Temel sağlam olursa binada sağlam olur.