Türkiye’nin Avrupalı olma macerası ta Osmanlı dönemine dayanır
Tanzimat Fermanları, Meşrutiyetin ilanı gibi bir dizi değişim hareketinin altında yatan ana telkin “Avrupalı Olabilmektir”
O koskocaman imparatorluk çöktü yerine Cumhuriyet kuruldu ve 87 yıldır Anadolu’da Cumhuriyet rejimi hakim
Ve Türklerin Avrupalı olma çabaları halen devam ediyor
Osmanlının Avrupalı sayılmamış olmasının ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine alınmamış olmasının birçok ekonomik, sosyal ve siyasal nedenleri vardır ki bunların her biri esaslı birer araştırma konusudur
Kişiler arası ilişkilerde karşılıklı olarak birbirini tanımak önemlidir
Sağlıklı ve uzun ilişkiler tarafların birbirlerini iyi tanımalarıyla alakalıdır
Bu gerçekten hareketle Avrupalıların Türkleri ne kadar tanıdıklarına bir bakmak lazım
Sahi, Avrupalılar biz Türkleri ne kadar tanıyor
Ya da “Nasıl tanıyorlar?”
Avrupalılar bizi Avrupa ülkelerine gönderdiğimiz Türk işçileri nezdinde tanıyorlar
1960’lı yılarda Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine, dişlerinin sağlamlığına, kollarının gücüne bakılarak, ucuz emek olarak, kabul edilen yurttaşlarımız temsil etti bizi
Bunlar Anadolu’nun köylüklerinde yetişmiş, çoğu cahil, ilkokulu zor bitirmiş insanlardır
Onlar Avrupa’ya gittiklerinde de cahildiler şimdi de cahiller
Aradan geçen yıllarda cehaletlerini ortadan kaldıracak, bireysel gelişimlerini sağlayacak hiçbir gelişme olmadı
Empati kurmak, bulundukları toplumun değer yargılarını algılamak ve uyum sağlamak gibi bir öngörüleri yoktu gidenlerimizin, günde 16 saat çalışan cahil insanlardı
Sokağa tükürürler, sigara içerler, karılarını döverler, bıyık bırakırlar ve sokak ortasında kurban keserler
Sokak ortasında kurban kesmelerine izin verilmez ise küvette keserler
Kafalarının içi hurafelerle doludur ve hayatları boyunca tek satır kitap okumamışlardır
İkinci ve üçüncü kuşaklar ise tam anlamıyla “kayıp kuşak”…
Avrupalılar bizi, Avrupa’ya giden gariban işçilerimizin davranışları tanıdılar ve tanıdıkları kadar değerlendirdiler
Oysa Avrupa ülkelerine giden işçiler bizim de “cahil” dediğimiz ve dahi bizzat kendilerinin de cehaletlerini kabul ettikleri insanlardı ve onlar bu olumsuz davranışları sadece gittikleri Avrupa ülkelerinde sergilemiyor, onlar Türkiye’de de böyle davranıyorlar
Ve bizler, kendi ülkemizde bu türden davranışları doğal karşılamıyoruz artık
Sokaklarda kurban kesilmesinden, erkeğin üç adım gerisinde başı önde yürüyen ve gün aşırı dayak yiyen, her yıl bir çocuk doğuran kadın manzarasından, sigaradan sararmış dişlerden ve sokağa atılan tükürüklerden biz de rahatsızız
Avrupalı gelsin bizi burada tanısın
Türk insanını Türkiye’de tanısın
Modern, kültürlü, okumuş ve en az üç dil bilen kadınlarımızın toplumsal hayatımızdaki belirleyiciliğini, çağdaş aile ilişkileri içinde büyüyen mutlu çocuklarımızı
Büyük eserler ortaya koyan yazarlarımızı, şairlerimizi ve dahi gerçek manada gıpta edilecek sanatçılarımızı
Başarı hikâyeleri yaratan girişimcilerimizi
Avrupalı gelsin ve bizi bir de bizden dinlesin
Bu işler biraz da “Dervişin fikri neyse zikri de o olur” durumundan ibarettir
Avrupalının amacı Türkleri kendinden uzak tutmak olunca, kötü örneklere itibar etmeleri de doğal oluyor