Türkiye “Yapısal Reformlarını” tamamlamak zorunda olan bir ülkedir. Varlığını devam ettirmek, zengin ve mutlu insanların yaşadığı bir ülke olmak adına reformlar hayata geçirilmelidir. Yapısal reformları hayata geçirecek iradenin peşi bırakılmamalı ve bu irade hükümetlerin vizyonu ile sınırlı kalmamalı bir devlet politikası olarak, tam mutabakata dayalı olarak devam ettirilmedir.
Yapısal reformlar hayata geçtikçe ya da dillendirildikçe bazı alt başlıklar da popüler hale geliyor. Bunlardan biri de son dönemlerde sıkça duyduğumuz “Pozitif Ayrımcılık”
“Pozitif Ayrımcılık” kadının iş ve sosyal hayata katılım oranının artırılması adına uygulanacak, ayrıcalıklı politikaları ifade etmektedir ki; Kadının iş ve sosyal yaşama katılımı konusundaki mevcut sorunu irdeleyerek konunun önemine dikkat çekelim
Konuyu rakamlarla izah etmek hem daha kolay olacaktır hem de pozitif ayrımcılığın ne kadar haklı olduğunu gösterecektir.
-Türkiye’de kadın istihdam 5,9 milyon, erkek istihdam 15,4 milyon
-19,5 milyon kadın çalışabilir durumda olmasına rağmen iş hayatının dışında kalmıştır.
-Çalışan kadınlar % 42’si tarım sektöründedir ve tarım sektöründe çalışan kadınların % 93 ü ücretsiz ya da kendi namına çalışmaktadır.
-Kadının iş hayatına katılım oranı Türkiye’de % 26 iken dünya ortalaması % 51,60’tır.
-Türkiye’de 1,2 milyon işveren vardır ve bunun % 7’si kadındır.
-Çalışan kadınların % 59’unun sosyal güvencesi yok. Yani kadınların % 59’u kayıt dışı olarak çalışmaktadır.
Gelelim kadının sosyal hayattaki durumuna;
Türkiye’de okur-yazar olmayanların dörtte üçü kadındır. Halen dahi kız çocukların okutulmaması gibi bir durum söz konusudur. Kız çocukların okula gönderilmemesi ya da eğitimlerinin yarıda kesilmesi özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerimizde ciddi bir sorundur.
Kadınların mülk edinebilme haklarının önündeki engeller kaldırılalı 90 yıl olmasına rağmen, mirasın kadın ve erkekler arasında eşit olarak paylaşılacağı yönünde yasal garantiler olmasına rağmen, bu gün halen, gayrimenkul tapularının % 90’ı erkeklerin üzerine kayıtlıdır.
Kadının siyasetteki yeri de çok farklı değildir. 2007 yılında yapılan seçimlerde milletvekillerinin
% 9’u kadındır. Yerel yönetimlerde ise bu oran çok daha düşüktür.
Kadınların % 42’si eşlerinden fiziksel ve cinsel şiddet görüyor. 35 milyon kadın nüfusa sadece 52 sığınma evi söz konusudur.
Bu minval üzere verileri artırmak mümkün ama şimdilik bu kadarı kafi.
Küresel bazda bir çalışma olan ve kadınların ekonomik ve siyasi hayata katılımına göre belirlenen “Cinsiyet Güçlendirme Ölçütü(GEM) ” verilerine göre Türkiye 109 ülke arasında 101.sırada yer alıyor.
Bu da şu anlama gelmektedir; Bu sıralama ile Türkiye, Tongo, İran, Fas, Cezayir, Suudi Arabistan, Mısır, Bangladeş ve Yemen’in önünde yer almaktadır. Tek başına bu görüntü bile hicap vericidir. Türkiye bu sorununu çözmeden AB hayali falan da kurmamalıdır diye düşünüyorum.