Hayat yarına yolculuktur hep, birey açısından. Bu yolculukta zaman zaman yolunuz başka yollar ile kesişir yada bu yolculuk anında yol üstünde yaşama dair bir çok olayları gözlemler, bu olayların sizi etkilediğini hissedersiniz. Bir bakmışsınız ki kapılmışsınız sizde bu sihirli akıntıya. Sürüklenmektesiniz birlikte etrafınızı saran yaşama dair nesneler içersinde. Bu yüzdendir her yeni günün yeni olgulara gebe oluşu. Bu yüzdendir ki her yeni günün insanın karşısına yeni sürprizler ile çıkışı.
Yusuf Aymelek kardeşimle benim yolumun kesişmesi, 2008 yılı Mayıs ayının sonlarına rastlar. İlçe milli eğitimin, bir ilkbahar şiir dinletisi gecesinde; ben de, kütüphanedeki arkadaşların “birkaç yazar arkadaşınızla imza masası açar mısınız” tekliflerine istinaden kitaplarımızla hazır bulunduğumuz gecede yolumuz kesişti Yusuf kardeşimle.”Şiir kitabı olan bir arkadaşla tanışmak istiyorum” diye sorunca konunun muhatabı olan ben “şiir yazıyorsunuz galiba ” diye sormuştum. Ayak üstü kısa sohbetimiz sonunda, Kuzdere ilköğretim okulunda öğretmen olduğunu, iki yıldır burada görev yaptığını, şiire sevdalı bir gönül yolcusu olduğunu öğrenmiştim.
Örgencilerin ve öğretmenlerin şiirler okuduğu gecede Yusuf öğretmenin kendi sesinden kendi şiirini dinleme olanağım olmuştu. Programdan sonra da sohbet ettik. Şiirlerini bir kitapta toplama düşüncesinin olduğunu da söylemişti o gece. Böylece arkadaşlığımız başlamış oldu. Daha sonraları, şiir köşesi yaptığım Kemer Gözcü gazetesin Şiirsel Yolculuklar köşesinden Yusuf öğretmenin bir çok şiirlerini okuyucular ile paylaştık. Zaman zaman sohbetlerimizde kitap yayınlama isteğinden bahsetti sık sık. 2009 Başlarında yayınlanması konusunda da fikir birliğine varmıştık. Yalnızlığımın Dişisi’nin siz okuyucuya uzanan yolculuğunun başlangıcı o günlere dayanır.
Yusuf Aymelek şiirlerinde, kendine özgü anlatımı ile ebru sanatı estetiğinde, çok farklı duyguları bulacaksınız. Şiir şairden bir kesit olduğu kadar okuyucudan da bir kesittir her zaman. Bu yüzdendir okuyucunun elinde tuttuğu kitapla bütünleşmesi, bu yüzdendir okuyucunun kitaptaki şiirlerde kendini bulması. Bu yüzdendir aynı duygu sağanağında ıslanan yüreklerin yağmur damlaları gibi bir biri ile birleşerek bir ırmağa dönüşmesi ve bu ırmağın okyanusa yolculuğu.
Sorgulayan, geçmişi analiz eden ve zaman zaman; “Yalnızlıkların dağıtıldığı acıları, yüreğinin her zerresinde hissederek”, kendini sorgulayacak kadar öz eleştiri içersinde duygularını ifade ederken gönül alemini masaya yatıran, bir laborant titizliğinde analiz eden, bireyi olduğu toplumu mısraları arasına resmeden arada insan portreleri çizen bir ressam edasında toplumdan kopmayan bir şair Yusuf öğretmen.
Şair diyorum çünkü, benim şiir anlayışımda farklı anlatımların sahibidir şair. Şair imge yüklü kelimelerle anlatır duygu ve düşüncelerini. Onun yaşadıklarında her zaman sıra dışılık vardır ve anlatımı da sıra dışıdır her zaman.
Bir şairin dışında hangi kalem sevgiliyi, “göz kapaklarının içine cep yapıp, resmini içersine koyar.” Hangi kalem, sevgiliye “gözbebeklerimin meleği” diye seslenir. Bu yüzden Yusuf kardeşim şair kimliğini hak eden bir kalem.
Samimi insan yüreği gibi, “iki sevgilinin birbirine bakarken ısırdıkları simit” gibi sıcacıktır, onun anlatımı. O’nun mısralarında canlı bir tabloyu seyredersiniz çoğu zaman aşkı sevgiyi doğa ile işler. Renk renktir kelimeler bazen ay olur bazen dünya, bazen sokaktan bir manzaradır.
Sevgiliye sitem ettiği kadar da, sevgiliyi yüceltmesini bilir son derece alçak gönüllü şairimiz. Sevgiliyi kapı üstünde bir tabloya, kendini kapı önündeki bir paspasa benzetmesi bundandır. Aslında içindeki sevginin yüceliği, alır onu kapı üstündeki tablonun yanına asar. Bunun farkındadır ama iki ayrı resim olmaktır üzüntüsü. Bu yüzden “görüş için gün sayan bir mahkumun ” burukluğunu yaşar. Bu yüzden her gidiş “kollarına vurulan bir kelepçedir” şairin. Bu yüzden “sahilde içilen aşk şarabıdır” onun düşleri. Özlem hiç bitmeyen duygudur her şairin gönlünde. Bu nedenle “gitmeler yetmez unutmaya.” Bu nedenle her sitemin içersinde aslında bir çağrı vardır sevgiliye. “Dağlardan boşalan seller gibi, Kıyıları vuran dalgalar gibi, Yere düşen şimşekler gibi gel” deyişi bundandır. Özlemi yüreğinin en derin yerinde hisseden her sevdalının isyanına benzer şairimizin isyanı. ” dev bir dalgadır ayrılık denen canavar” diyor bu yüzden.
Hasretin pençesinde kıvranır kıvranmasına da şair yüreği, umudun gergefinde işler yarına dair beklentilerini, yarına dair düşlerini yalnız bir adam edasında.”Göçmeyi bekleyen kuş, Ekmeği ısıran diş, Cenneti gören düş ” gibi diyerek bekler sevgiliyi. Bilir ki umutlar biterse her şey biter. O peşinden sürüklendiği; düşlerinin koynunda büyüttüğü umudu seraba döner.
Her şair gönül okyanusunda bir damladır. Okyanusa bir damla daha düştü. Sonsuzca şiirsel yolculuklara Yusuf kardeşim, sonsuzca şiirsel yolculuklara…