Cumartesi, Aralık 6, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 333

Batumda Türk mutfak kültürünün merkezi

0

Haber: İlker ÇAKAN

    Gürcistan-Özerk Acara Cumhuriyeti Başkenti Batum’da  restaurantcılık  dalında faaliyet gösteren Batum Kapadokya Restaurant  Sahibi Tunca Büyüktunalıoğlu Batum konulu yaptığı açıklamada şunları söyledi;

   “Amacımız Batum’da Türk mutfağı kültürünün tüm özelliklerini ağız tadıyla müşterilerimize sunmak ve Türk mutfağının damak tadını Batum’da tanıtmak birinci görevimizdir.Batum’da Türk mutfak kültürünü görmek isteyen müşterilerimizi bekliyoruz.Restaurantımıza bir defa uğrayın, kararı siz verin.Tüm menü çeşitlerimizle hizmetindeyiz.Batum’a gelen ve Batum’daki tüm müşterilerimizi Türk mutfak kültürünün merkezi Kapadokya Rastauranta bekleriz. “

 
                           
                              Gürcistan-Batum Kapadokya Restaurant
 
 

Batum Xint Jeans Tekstil Sahibi Celal Aydın: Türk ürünlerini tanıtıyoruz

0

Haber: İlker ÇAKAN

   Gürcistan-Özerk Acara Cumhuriyeti başkenti Batum’da tekstil dalında faaliyet gösteren Xint Jeans Tekstil Sahibi Celal Aydın, Batum konulu yaptığı açıklamada şunları söyledi;

“İki yıldır Gürcistan -Batum’da “Xint” markası altında Melek Tekstilin Batum Bayiliğini yapmaktayım. Sadece Türk malı olan “Xint) markasını tüm Gürcistan’a tanıtmayı amaçlıyoruz. Biz genç iş adamları olarak amacımız yurt dışında Türkiye ve Türk malının tanıtım ve kalitesini tüm Gürcistan’a kanıtlamaktır.”

 
                               
                                       Gürcistan- Batum Xint Jeans Tekstil

Trabzonda Fanus organik bal

0

Haber: İlker ÇAKAN

    Trabzon il merkezinde organik bal üretimi yapan Fanus Gıda ve Organik Ürünler Sanayi Ticaret Ltd Şti. Yönetim Kurulu Başkanı Avni Haliloğlu yaptığı açıklamada şunları söyledi;”Trabzon organik bal üretimi yapıyoruz. Çalışmak halkımızdan, enerjilerini biz vereceğiz.”

Of Kaymakamı Tuncay Sonel: Altın ve kitap ile ödüllendiriyoruz

0

Haber: İlker ÇAKAN

     Trabzon Valisi  Nuri Okutan’ın öncülüğünde başlatılan kitap okuma kampanyası kapsamında,   Of ilçe genelinde kitap okuma alışkanlığını kazandırmak ve teşvik etmek için her ay 26 okuldan en fazla kitap okuyan 26 öğrenci kitap ve altınla ödüllendiriliyor
    “Oku Kitabı Al Altını” projesi kapsamın da geçen ay altın almaya hak kazanan öğrencilere altınları ve kitapları Trabzonspor futbolcuları Alanzinho ve Ceyhun Gülselam’ın katıldığı bir programla verildi. Of Anadolu Lisesi Salonunda düzenlenen törende bir konuşma yapan Kaymakam Tuncay Sonel şunları söyledi;
Trabzonspor’umuzun gözbebeği futbolcuları Alanzinho ve Ceyhun 
    “Trabzonspor’umuzun gözbebeği futbolcuları Alanzinho ve Ceyhun’un aramızda bulunmasından dolayı Of halkı ve bizlerin çok mutlu olduklarını, Sayın Valimizin önderliğinde biz fikri ile önceliğimiz eğitim olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Biraz işleri motive etmek eğitimin önemini, kitap okumanın önemini vurgulamak için ilçemiz genelinde 26 okuldan en fazla kitap okuyan 26 öğrencimizi ülkemizin ünlü simaları ile bir araya getirerek altın ve kitap ödülü ile ödüllendiriyoruz.

 
                              
                                               Trabzonspor futbolcuları
                              Alanzinho ve Ceyhun Gülselam öğrencilerle

Çocuklarımızı ünlü simalarla bir araya getirip kaynaştırmak
     Burada ki amacımız köy ve kasabadaki çocuklarımızı ünlü simalarla bir araya getirip kaynaştırmak. Bu çocuklarımız ileride ailelerine, ülkesine ve bayrağına güzel işler yapacaklar. Bu günü de ileride tatlı bir anı olarak hatırlayacaklardır. Bize bu konuda destek veren Trabzonsporun değerli Başkanı Sayın Sadri Şener’e, yönetim kurulu üyelerine, tüm teknik kadro ve futbolcularına teşekkürlerimiz sunuyoruz, ayrıca bugün aramızda olan iki futbolcumuzla ilgili olarak da, onu çok hızlı koşmasından dolayı Speedy Gonzales lakapı takılan özellikle Galatasaray ve Kocaelispor maçlarında attığı jenerik gollerden dolayı Alanzinho’ya asıl adı Alan Carlos Gomes Da Kosta’ya, yine Almanya’dan ülkemize gelen, defansta sağlam, Milli takım oyuncumuz beyefendi ve değerli kardeşimiz Ceyhun Gülselam’a çok teşekkür ediyoruz. İnşallah bu sene şampiyonluğa ulaşarak en azından süper ligi ikinci bitirip şampiyonlar ligine katılmayı hak ederek tüm Ofluları ve Trabzonsporluları mutlu edeceklerine canı gönülden inanıyorum.”
 
                             
                                   Trabzonspor futbolcuları Alanzinho ve
                              Ceyhun Gülselam öğrencilere altın takarken

     Konuşma sonrası Kaymakam Sonel, Futbolcular Alanzinho ve Ceyhun Gülselam’a gümüş kaplamalı kemençe ve yörenin en önemli markası Çaykur’un çayını hediye ederek teşekkür etti. Karşılarında futbolcuları gören öğrencilerin mutlulukları gözlerinden okunurken, futbolculara büyük ilgi gösterdiler. Futbolcuların öğrencilere altınları takması ve kitapları hediye etmesi ile formalar imzalandı Öğrencilerin futbolculardan imza almak ve onlarla fotoğraf çekmek için gösterdikleri sevgisi görülmeye değerdi. Hatta bazı öğrenciler gömleklerine, kitap ve defterlerine imza alma yarışına girerek tatlı bir heyecan yaşadılar. Törene ayrıca Cumhuriyet Savcısı Hüsnü Aldemir, İlçe Emniyet Müdürü Atıl Çiçek, İlçe Milli Eğitim Müdürü İsmail Yıldız, İlçe Müftüsü Mehmet Genç, öğretmenler, öğrenciler ve veliler katıldı.

 

 

 

 

 

Of Kaymakamı Tuncay Sonel’den Son-el sofrası

0

Haber: İlker ÇAKAN

     Of Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının katkılarıyla açılan Son-el Sofrası; Of Kaymakamı Tuncay Sonel, Of Belediye Başkanı Oktay Saral, Müftü Mehmet Genç, Başsavcı Hüsnü Aldemir ve birçok davetlinin katılımıyla açıldı.Özellikle yöresel yemeklerin çıkacağı Son-el Sofrasıyla Ömer Saral’a iş imkanının yanı sıra aile ve yöre ekonomisine katkı sağlanmış oldu.Bu işyeriyle şu ana kadar onbeş aileye gelir getirici proje kapsamında destek verildi.Bu ve buna benzer projelerin devamının geleceği belirtildi.

 
                                    
                                              Of Kaymakamı Tuncay Sonel-
                                    Of Belediye Belediye Başkanı Oktay Saral

Of Kaymakamı Tuncay Sonel: Ufkunuzu geliştirin ve şehitlerimizi unutmayın

0

Haber: İlker ÇAKAN
      Trabzon-Of Kaymakamlığı’nca hazırlanan Tarihe Yolculuk Projesi kapsamında; 90 öğrenci ve öğretmenleri eşliğinde, dört günlük Çanakkale gezisine gönderildi. İlçe genelinde okullarda birinci yarıyılda takdirname alan 567 öğrenciye Turgut Özakman’ın “Diriliş-Çanakkale 1915″ kitapları armağan edilmiş ve kurayla belirlenen 61 takdirlik öğrenci, bilgi yarışmalarında başarılı olan 26 öğrenci ve İstiklal Marşını en güzel okuyan 3 öğrenci öğretmenleri eşliğinde Çanakkale gezisi ile ödüllendirilmişti.
     Of Otogarında yapılan uğurlama töreninde çocukların mutlulukları gözlerinden okunurken, bazı öğrencilerin ilk kez ilçe dışına çıkacak olmalarının tatlı bir heyecanını yaşadılar. Uğurlama töreninde Of Kaymakamı Tuncay Sonel, Of Belediye Başkanı Oktay Saral, İlçe Milli Eğitim Müdürü İsmail Yıldız’ın yanı sıra öğrenci velileri de katıldı.Of Kaymakamı Tuncay Sonel, öğrencileri yolcu ederken, “Allah’a emanet olun ve oraları gezerek ufkunuzu geliştirin ve bu vatan uğruna canlarını veren aziz şehitlerimizi unutmayın” diyerek hayırlı yolculuklar diledi.

 

Medeniyetler İttifakı

0

       Medeniyetler İttifakı fikri ilk kez İspanya Başbakanı Luis Rodríguez Zapatero‘nun 21 Ekim 2004‘te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada ortaya atıldı. Başbakan Luis Rodriguez Zapatero ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın başlattığı, BM`nin desteğini alan Medeniyetler İttifakı projesi çerçevesinde ilk toplantısını 27–29 Kasım 2005 tarihlerinde İspanya‘nın Palma de Mallorca kentinde gerçekleştirdi. Eylül 2005‘de inisiyatifin çerçevesini belirlemeleri amacıyla çeşitli ülkelerden bilim adamı ve devlet adamlarından oluşan Üst-Düzey Akil Adamlar Gurubu oluşturuldu.  25–28 Şubat 2006 tarihleri arasında Katar‘ın Doha kentinde ikinci toplantı yapıldı. Üçüncü toplantısını ise Mayıs 2006’da Dakar‘da gerçekleştirdi.   

        Medeniyetler İttifakı İkinci Forumu ise,  İstanbul’da 6–7 Nisan, Çırağan Sarayı’nda yapıldı. Açılış oturumunda dünya liderlerine hitap eden Başbakan Erdoğan “Tarihten gelen düşmanlıkları bitirmenin ne kadar zor olacağını bildiklerini belirterek, konuşmasını Mevlana’nın “Gel” çağrısıyla noktaladı. Erdoğan, konuşmasında liderleri yarınları uzlaşı, diyalog ve huzur temelinde birlikte hareket etmeye çağırdı. Toplantının yapıldığı salondan çıkıldığında, yakın semtlerde üç semavi dinin, İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin binlerce yaşındaki ibadet mekânlarının bir arada görülebileceğini ifade eden Erdoğan, Sultanahmet Camisi, Neve Şalom Sinagogu ve Aya İrini Kilisesi’nin birbirine saygı ve hoşgörü içinde yüzyıllar boyunca bir ve beraber yaşadığını kaydetti. Erdoğan, “Tahammülsüzlük çatışmayı, çatışma ayrışmayı doğurur. Bunun için atmamız gereken ilk adım hoşgörüyü, tahammülü, toleransı geliştirmek, diyalog ve iletişimi güçlendirmek, paylaşmayı ve dayanışmayı ön plana çıkarmaktır” dedi. Türkiye’nin siyaset felsefesinin de her zaman “düşman üretmek değil dost kazanmak” şeklinde olduğunu kaydetti. Erdoğan, “Küreselleşme çağında hiçbir ülke veya topluluk kendisini diğerlerinden soyutlayarak var olamaz. Irak’ın, Afganistan’ın, Ortadoğu’nun, Afrika’nın meselelerini görmezden gelerek, kendi ülkelerimizi ve insanlarımızı huzura ve refaha ulaştıramayacağımızı acı şekillerde tecrübe ettik” şeklinde konuştu. Başbakan, sözlerinin sonunda, Mevlana’nın, “Gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel”  .

      Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Medeniyetler İttifakı İkinci Forumuna neden katılmadı?  

       Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bir parçası olan Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye’nin Ermenistan sınır kapısını açma ihtimaline kızan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, tepkisini göstermek için İstanbul’da yapılan Medeniyetler İttifakı zirvesine katılmadı. Azerbaycan zirveye bakan dahi göndermedi.  Aliyev’i telefonla arayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da Aliyev’i İstanbul’a davet etti. Clinton’ın Aliyev’in İstanbul’a gelmesi durumunda ABD Başkanı Barack Obama ile görüşebileceğini söyledi. Ama bu çabalar sonuç vermedi.

      Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev , “Hiçbir devletin içişlerine karışmıyoruz. Bölgede değişen politikaya göre biz de değişeceğiz” dedi.  Azerbaycan’ın bölgede yürütülen işbirliği politikalarından kesinlikle geri adım atmayacağını kaydeden Aliyev, “Başka ülkeler arasındaki karşılıklı ilişkilere müdahale etmedi ve etmeyecektir. Ancak bununla birlikte kendi politikasını bölgede oluşan ya da oluşabilecek yeni durumlara uygun şekilde yürütmek bizim doğal hakkımız ve biz bu hakkımızdan istenilen şekilde istifade edecektir” şeklinde konuştu. “Ne siyasi, ne ekonomik ne de siyasi krizler Azerbaycan devletini etkilemiyor” diyen Aliyev, Azerbaycan’ın bölgede katıldığı uluslararası projelerden de geri adım atmayacağını da vurguladı.

      Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, Ermenistan’ın gerçekleri kabulleneceğine ve sonuçları ile hesaplaşacağını ümit ettiklerini belirterek, “Ermenistan Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu çözüme kavuşacak. Biz 15 yıldır yapıcı tavır sergiliyoruz, barış görüşmelerine sadakat gösteriyoruz. Ancak karşı taraf da yapıcı olmalı ve Dağlık Karabağ’a hiçbir zaman bağımsızlık verilmeyeceğini anlamalıdır” diye konuştu.

      Aliyev,  daha sonra şöyle söyledi. “Ermenistan – Azerbaycan, Dağlık Karabağ meselesini çözümü, bölgede ve dünyada devam eden diğer süreçleri ciddi şekilde izliyoruz. Azerbaycan devleti kendi politikasını güçlü esaslara dayandırarak yürütüyor ve değişikliklere ayak uyduruyor. Bu böyle olması gerekiyor.”

     Ankara’da merak edilen soru Amerika Başkanı Obama’ya soruldu

     Obama’ya herkesin merak ettiği soru Ankara’da soruldu.  Bir gazetecinin  “ABD Devletleri senatörü olarak Türkiye’nin Ermeni soykırımıyla ilgili kararın çıkarılması aşamasında görüşlerinizin değişip değişmediğini ve bununla ilgili Sayın Gül’e herhangi bir şey söylediniz mi?”

      ABD Başkanı Obama’nın cevabı: Benim bu görüşlerim kayıtlar altında zaten. Görüşlerimi değiştirmiş değilim. Beni en çok cesaretlendiren şey Gül’ün liderliği altında Ermenistan ve Türkiye arasında müzakereler devam etmektedir. Birçok konu ele alınmaktadır ve bu müzakereleri bende ilerlemekte olan müzakereleri incelemekteyim. Bunlar meyvelerini verebilirler. Benim yapmak istediğim, kendi görüşlerime odaklanmak değil, Türkiye’nin görüşlerine odaklanmaktır. Geçmişte zor ve trajik olaylar yaşandı ve tüm dünya bunu çözüme kavuşturmaya çalışırken yapıcı bir tutum sergilenmelidir.

      Ermenistan’la neden siyasi, ekonomik ve ticari ilişkiler kurulmamalı?

      Nedenlerini şöyle açıklayabiliriz: Türkiye’nin dış politikasında Kafkasya bölgesinin stratejik önemi son derece yüksektir. Türkiye Azerbaycan’la aynı kökeni, kültürü, dili, dini ve tarihi paylaşıyor. Eğer, Ermenistan Türkiye ile sınırların açılması ve işbirliği yapmak istiyorsa, önce Hocalı’da yaptıklarının hesabını vermeli, işgal ettiği Azerbaycan topraklarından şartsız çekilmeli, “Büyük Ermenistan”  kurmak hayaliyle Türkiye’den toprak istemesi, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanıması ve Türkiye’ye karşı asılsız sözde soykırım iddialarından vazgeçmelidir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1993 yılında kabul etmiş olduğu 822, 853, 874, 884 sayılı kararlarda Azerbaycan Cumhuriyeti’nin arazi bütünlüğünün tanınması ve işgal edilmiş Azerbaycan topraklarından şartsız çekilmesi taleplerine uymayan Ermeniler, bugün de işgalci politikalarına devam etmektedirler.

     – Dağlık Karabağ : İşgal tarihi 1988-1993, yüzölçümü 4400 km . (Şuşa, Hankendi, Hocavend, Akdere, Hadrut).
     – Laçin: İşgal tarihi 18 Mayıs 1992, yüzölçümü 1.875 km
     – Kelbecer: İşgal tarihi 2 Nisan 1993, yüzölçümü 1.936 km
     – Ağdam: işgal tarihi 23 Temmuz 1993, yüzölçümü 1.154 km
     – Cebrayıl: İşgal tarihi 23 Ağustos 1993, yüzölçümü 1.050 km
     – Gubadlı: işgal tarihi 30 Ekim 1993, yüzölçümü 707 km
     – Fuzuli: İşgal tarihi 23 Ağustos 1993, yüzölçümü 1.112 km 

 Nabucco projesi
      Alternatif doğalgaz boru hattı olma özelliği taşıyan Nabucco projesi; AB, gerekse Türkiye açısından önem taşıyor.  Rusya ile Ukrayna arasında 2006 yılında yaşanan ilk doğalgaz krizinin bu yılın ilk günlerinde tekrarlanması, Nabucco’nun yıldızını parlattı. İki ülke arasında fiyat anlaşmazlığı yüzünden yaşanan gerginlik, Avrupa ülkelerinin Nabucco’ya olan ilgisini de artırdı.  Bu projede Azerbaycan çok önemli bir yere sahiptir. 

      Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz. Ermeniler yukarıda saydığım talep ve isteklerinden vazgeçmelidirler. İşgal ettikleri Azerbaycan topraklarından çekilinceye kadar Ermenistan’la ilişkiler kurulmamalıdır.

Baltayı çuvala sarmak

0

    Televizyon icat edildiğinde, Amerikan Patent Enstitüsü başkanı artık icat edilecek bir şey kalmadı demiş. Bu yanılgısı çok sürmemiş tabiki, insanoğlu, bugün medeniyet adına sahip olduğu, özellikle tekniğe ait birçok gelişmeyi geçen yüzyılda sağlamıştır. Geçen yüzyılda yapılan icatlar, birkaç yüzyılın toplamından daha fazla bir gelişme sağlamıştır.

    Millet olarak televizyon başında zaman geçirme bakımından yanılmıyorsam dünyada beşinci sıradayız. Ortalama Türk insanı yirmi dört saatinin, beş saatini TV başında geçiriyor, bu oran Amerika’da sekiz saattir. Türk Milleti ile ilgili bir yabancının bir tespiti var. ‘‘ Türkler kadar oturmayı seven bir millet daha görmedim diyor. Eğer Türklerden birini ziyaret edipte oturmaz iseniz ziyaretinizi kabul etmezler, mutlaka oturmalısınız derler”diyor. Evet biz Türkler oturmayı maalesef çok seviyoruz. Kahvehanelerimiz, sokak ve caddelerimiz, parklarımız hep oturanlarla dolu. Elinde kitapla bir yerde birilerini otururken göremezsiniz, kahvelerde oturur oyun oynar, parkta boş boş etrafına bakarak oturur, otobüste 1000 km yol yapar hep boş oturur, kitap ya da bir gazete eline almaz, dükkanı önünde oturur, etrafına boş boş bakar hasılı bizim millet hep oturur! iyi oturur!

     İlk televizyon yayını bizde 1950’lerin başında yapılmıştır. Televizyonu icat eden sanki bizi biliyordu. Televizyon karşısında en iyi kimler oturur diye internette bir anket yapsak kesin açık ara biz kazanırız. Bu kadar televizyon başında oturan ve çok az okuyan,( bundan hicap duyduğu için 2008 yılında ‘’Türkiye Okuyor” adlı bir okuma seferberliği başlattı Reisicumhurumuz) bu millet için propaganda ve telkinde bir numaralı araç işlevini görmektedir televizyon. Bugün yazılı iletişimden çok görsel ve işitsel iletişime daha açık bir toplumuz.

     Ülkemiz de haber bültenleri dahil, televizyonlarda her programda, her dizide silahlar patlamakta, terör, mafya işlenmekte, topluma şiddet kültürü pompalanmaktadır. Terörün, teröristin bu topluma yapamadığını-güvenlik kaygısı oluşturmak toplumda- televizyon kanalları yapmakta maalesef. Ekranlarda silah reyting için olmazsa olmazlardan artık. İstanbul da bir ilköğretim okulunda sekizinci sınıfta okuyan bir öğrenci okula kurusıkı tabanca getirdi ve iki öğrencinin yaralanmasına neden oldu. Ocak 2008 de. İlkokuldaki bir çocuğun bile şiddet kültürüne bu kadar aşina olmasının sizce sebebi ne olabilir? Tarih 2009 Mayıs ayı Mardin’in Mazıdağı ilçesi Bilge köyündeki vahşeti sadece töre ile (törerizm) açıklamaya kalkmak kanaatimce abesle iştigal olur.

       Bu toplum bu noktaya nasıl geldi? Son 40 yılda Anadolu’nun bakir verimli topraklarına şiddet kültürünün tohumlarını kimler ekti? Ekilen bu tohumlardan kimler beslendi? Anadolu toprağı zararlılardan temizlenirken hangi yanlış tedaviler uygulandı? Bu sorulara akıl adamların verecekleri cevaplar ve gün yüzüne çıkan çıkar gruplarının karanlık ilişkilerine Türkiye cevap verdiği gün; adına Mardin de töre, Diyarbakır da terör, Adapazarı üçgeninde faili meçhul dediğimiz hastalıklı toplum yapısının hasılaları ortadan kalkar, yine bu millet yeniden büyük patlamayı yapar, kabuğunu kırar, Anadolu erenlerinin ışığında bu topraklara Ecdadının ektiği tohumları yeniden eker….

      Bu topraklarda tahta kürek yapmak için; çok uzak değil, bundan 50 yıl önce ormanda en iyi ağacı arayan ecdadımız, keseceği ağacı tespit edip, ertesi gün ormana ağacı kesmeye giderken, baltalarını çuvala sararak ormana girerlerdi. Kuş uçmaz kervan geçmez köylerde, jandarmadan, devletten korktukları için mi? Baltalarını çuvala sararlardı? Öyle düşünüyorsanız? Yanılıyorsunuz. Onlara göre ormandaki tüm ağaçlar birer canlı idi. Onlar ormandan bir can almaya giderken diğer canlara saygılarından baltalarını çuvala sarar idiler. Tıpkı bir kurbanı kesmeye hazırlanan kasabın bıçağı saklaması gibi.

     Ne yazık, şimdi tüm baltalar ulu orta her gün ekranlarda, çoluk çocuk herkesin önünde, bu millete çok sıradan bir iş yapılıyormuşçasına sunulmaktadır. Delikanlı Raconun da bir sözü vardır, tesbih sallanır, silah saklanır diye. Bizim televizyon ekranlarında delikanlı yok galiba, tespih sallayandan çok silah sallayan! var.

    Dostça kalın.

 

Kar

0

    Çocukluğum Çoruh vadisinde geçti, on iki yaşına kadar dünyayı bu vadiden ibaret sanırdım. Köyümüz bir dağ eteğinde Anadolu’nun diğer köylerinden farksızdı. Yoksulluk ve gurbet köyün kimliğini oluşturuyordu. Modern hayata ait, elektrik, telefon yoktu. Hatırladığım küçük bir radyomuz vardı. TRT’ nin arkası yarın kuşağında hikâyeler dinlemek en büyük tutkumuzdu.

   İbrahim Sadri’nin şiirindeki gibi: “Kışın köyümüze kar yağardı, İstanbul’a yağdığı gibi yağmazdı. Garip Anadolu’ya, yağdı mı? Hakkını verirdi. Sabah kalktığımızda kar yüzünden evin kapısı bile zorla açılırdı. İstanbul’daki gibi sobalarımızda kömür yanmazdı, kışları tezek yakardık…” Kasım ayında ilk kar düşer ta Mayıs ayına kadar sürerdi. Köyümüzün yüksek dağ zirvelerinde Haziran sonuna kadar, sanki Anadolu’da huzurun simgesi benim dercesine kalırdı…

    Hatırlarımda kar yağışına en çok sevinen biz çocuklardık. Daha ilk kar yağmadan kızaklarımızı hazırlardık. Yöremize özgü kızaklar vardı. Yurdumuzun dört bir yanını gezdim,  köyümüzdeki kızaklardan hiç görmedim. Akşamdan yağan kar sabah erken saatte, zor bir gününde başlayacağını haberdar ederdi. Ekonomisi hayvancılığa dayalı yüksek dağ köyleri için, kış biraz daha ağır şartlarda geçerdi. Oysa biz çocuklar için kar özgürlüktü, kızak; bisikleti olmayan bizler için kar bisikletiydi, bir oyuncak arabası dahi olmayan bizlerin kar arabasıydı. Hatırlarımda üzerimizdeki elbiselerimiz buz tutardı, ama bizler üşümezdik… Kar demek, kış demektir. Kış gelince bizim oralarda yollar kapanır, şehirle bağlantımız kesilirdi. Gerek köy içinde gerekse köyümüzün diğer köyler ve ilçe ile olan yolları, bazen insan gücüyle açılırdı.

     Kar ile ilgili oyunlarımız olurdu. Kışları kar topu savaşları vazgeçilmezlerimizdi.

Mahalleler arasında kartopu savaşları yapardık. İlkokuldan sonra okumak için köyden ayrılmak zorunda kaldım. O gün bugün en çok köyümün karlı günlerini hatırlar ve özlerim.

Orta okuldayım, Matematik öğretmenim Karslı’idi. Bir gün Sarıkamış’ı bilirmisiniz? diye bir soru sordu. Sonra kendi cevaplamıştı. 90 bin vatan evladının kara talihini anlattı. Hem de tek kurşun bile atmadan.21 Aralık 1914 de zaferlerle dolu tarihimize ‘Sarıkamış Faciası” olarak geçecek olan hareket başlar. 90 bin vatan evladı Allahuekber dağlarına kardelenler gibi yaslanırlar.

    Rus Kurmay Başkanı’nın anılarında “Allahuekber Dağlarındaki Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden çok evvel Allahlarına teslim olmuşlardı.” dediği Mehmetçikler 1914 Aralık ayından beri Anadolu’ya düşen her bir kar tanesiyle birlikte tekrar bu toprakları kutsuyorlar.

Sarıkamış bende karın temsil ettiği çocukluğumun imgelerini ortadan kaldırdı. Sanki 90 bin vatan evladına sebep olan kardı.

    Ayaklarında doğru dürüst giyecek bir şeyleri yok, üzerlerindeki giysileri mevsim şartlarıyla uyumsuz, tek kelimeyle intihar diyebileceğimiz bir hareket emri ve sonunda kefen yerine karlara sarılarak soğuktan donarak şahadete varan Mehmetler. Annelerinin sütü gibi ak, ancak yazgıları kadar kara bir kar’a kurban oldular. Arap çöllerine rahmet olup yağdılar, döndüler Allahuekber Dağları’na buzdan heykeller olup Ruslara kafa tuttular.

     Aralık 2007, 93 yıl geçti büyük felaketin üstünden. Ancak felaketler bitmedi. Anadolu’da. Dünya üzerinde hiçbir coğrafya parçası yok ki Anadolu kadar ihanete uğramış olsun. Son 30 yıldır yeni bir ihanet. Sevr sevdalıları tekrar bu topraklarda, bilmiyorlar ki biz bu toprakları vatan yapmak için çok bedel ödedik.

   Güneydoğuda görev yaptım. Orda kışlar bile başkadır. Kar oralara da yağar, önce Gabar’a, Cudi’ye,  Nemrut’a, Şeytan Dağları’na düşer.Dağlarda inlerinde yaşayan bölücü örgüt üyeleri için kar olumsuzluk teşkil eder.Serbest hareket edemezler.Genelde kış uykusuna yatarlar.Orda şunu öğrendim. Zor coğrafyada vatani görevini yapan Mehmetcikler kışın gelmesiyle birlikte, hain pusular ve kahpe mayınlarla terör yapanların zorunlu ateş kestikleri bu döneme-kış dönemi-‘’Beyaz Barış” geldi diyorlar. Kar Sarıkamış’ ta beyaz ölümdü, şimdi beyaz barış.

    Kar çocukluğumda oyunumuz, Sarıkamış’ta beyaz ölüm, Güneydoğu’da beyaz barıştı… Pencerem den baktığımda dışarıda kar yağıyordu. Allahuekber Dağlarına ise her biri bir melek eşliğinde kar taneleri çoktan düşmüştür…

 

Kar

0

    Çocukluğum Çoruh vadisinde geçti, on iki yaşına kadar dünyayı bu vadiden ibaret sanırdım. Köyümüz bir dağ eteğinde Anadolu’nun diğer köylerinden farksızdı. Yoksulluk ve gurbet köyün kimliğini oluşturuyordu. Modern hayata ait, elektrik, telefon yoktu. Hatırladığım küçük bir radyomuz vardı. TRT’ nin arkası yarın kuşağında hikâyeler dinlemek en büyük tutkumuzdu.

   İbrahim Sadri’nin şiirindeki gibi: “Kışın köyümüze kar yağardı, İstanbul’a yağdığı gibi yağmazdı. Garip Anadolu’ya, yağdı mı? Hakkını verirdi. Sabah kalktığımızda kar yüzünden evin kapısı bile zorla açılırdı. İstanbul’daki gibi sobalarımızda kömür yanmazdı, kışları tezek yakardık…” Kasım ayında ilk kar düşer ta Mayıs ayına kadar sürerdi. Köyümüzün yüksek dağ zirvelerinde Haziran sonuna kadar, sanki Anadolu’da huzurun simgesi benim dercesine kalırdı…

    Hatırlarımda kar yağışına en çok sevinen biz çocuklardık. Daha ilk kar yağmadan kızaklarımızı hazırlardık. Yöremize özgü kızaklar vardı. Yurdumuzun dört bir yanını gezdim,  köyümüzdeki kızaklardan hiç görmedim. Akşamdan yağan kar sabah erken saatte, zor bir gününde başlayacağını haberdar ederdi. Ekonomisi hayvancılığa dayalı yüksek dağ köyleri için, kış biraz daha ağır şartlarda geçerdi. Oysa biz çocuklar için kar özgürlüktü, kızak; bisikleti olmayan bizler için kar bisikletiydi, bir oyuncak arabası dahi olmayan bizlerin kar arabasıydı. Hatırlarımda üzerimizdeki elbiselerimiz buz tutardı, ama bizler üşümezdik… Kar demek, kış demektir. Kış gelince bizim oralarda yollar kapanır, şehirle bağlantımız kesilirdi. Gerek köy içinde gerekse köyümüzün diğer köyler ve ilçe ile olan yolları, bazen insan gücüyle açılırdı.

     Kar ile ilgili oyunlarımız olurdu. Kışları kar topu savaşları vazgeçilmezlerimizdi.

Mahalleler arasında kartopu savaşları yapardık. İlkokuldan sonra okumak için köyden ayrılmak zorunda kaldım. O gün bugün en çok köyümün karlı günlerini hatırlar ve özlerim.

Orta okuldayım, Matematik öğretmenim Karslı’idi. Bir gün Sarıkamış’ı bilirmisiniz? diye bir soru sordu. Sonra kendi cevaplamıştı. 90 bin vatan evladının kara talihini anlattı. Hem de tek kurşun bile atmadan.21 Aralık 1914 de zaferlerle dolu tarihimize ‘Sarıkamış Faciası” olarak geçecek olan hareket başlar. 90 bin vatan evladı Allahuekber dağlarına kardelenler gibi yaslanırlar.

    Rus Kurmay Başkanı’nın anılarında “Allahuekber Dağlarındaki Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden çok evvel Allahlarına teslim olmuşlardı.” dediği Mehmetçikler 1914 Aralık ayından beri Anadolu’ya düşen her bir kar tanesiyle birlikte tekrar bu toprakları kutsuyorlar.

Sarıkamış bende karın temsil ettiği çocukluğumun imgelerini ortadan kaldırdı. Sanki 90 bin vatan evladına sebep olan kardı.

    Ayaklarında doğru dürüst giyecek bir şeyleri yok, üzerlerindeki giysileri mevsim şartlarıyla uyumsuz, tek kelimeyle intihar diyebileceğimiz bir hareket emri ve sonunda kefen yerine karlara sarılarak soğuktan donarak şahadete varan Mehmetler. Annelerinin sütü gibi ak, ancak yazgıları kadar kara bir kar’a kurban oldular. Arap çöllerine rahmet olup yağdılar, döndüler Allahuekber Dağları’na buzdan heykeller olup Ruslara kafa tuttular.

     Aralık 2007, 93 yıl geçti büyük felaketin üstünden. Ancak felaketler bitmedi. Anadolu’da. Dünya üzerinde hiçbir coğrafya parçası yok ki Anadolu kadar ihanete uğramış olsun. Son 30 yıldır yeni bir ihanet. Sevr sevdalıları tekrar bu topraklarda, bilmiyorlar ki biz bu toprakları vatan yapmak için çok bedel ödedik.

   Güneydoğuda görev yaptım. Orda kışlar bile başkadır. Kar oralara da yağar, önce Gabar’a, Cudi’ye,  Nemrut’a, Şeytan Dağları’na düşer.Dağlarda inlerinde yaşayan bölücü örgüt üyeleri için kar olumsuzluk teşkil eder.Serbest hareket edemezler.Genelde kış uykusuna yatarlar.Orda şunu öğrendim. Zor coğrafyada vatani görevini yapan Mehmetcikler kışın gelmesiyle birlikte, hain pusular ve kahpe mayınlarla terör yapanların zorunlu ateş kestikleri bu döneme-kış dönemi-‘’Beyaz Barış” geldi diyorlar. Kar Sarıkamış’ ta beyaz ölümdü, şimdi beyaz barış.

    Kar çocukluğumda oyunumuz, Sarıkamış’ta beyaz ölüm, Güneydoğu’da beyaz barıştı… Pencerem den baktığımda dışarıda kar yağıyordu. Allahuekber Dağlarına ise her biri bir melek eşliğinde kar taneleri çoktan düşmüştür…

 

error: Content is protected !!