Çarşamba, Aralık 17, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 304

Başçiftlik Kaymakamı M. Selami Yazıcı: “Başçiftlik patatesi Türkiye’de marka olacak”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Tokat –Başçiftlik ilçesi Tokat’a 87 km., Niksar ve Reşadiye ilçelerine ise 30 km. uzaklıktadır. Tokat ilinin rakım en yüksek ilçelerinden birisidir. Başçiftlik Kaymakamı M. Selami Yazıcı ilçenin ekonomik yönden gelişmesi ve iş istihdamına yönelik çeşitli projeler yapmış. Özellikte Başçiftlik beyaz patatesi ponjemizle Başçiftlik beyaz patatesini Türkiye’de marka yapacağız diyor. Bu nedenle Başçiftlikken göç eden vatandaşlara çağrı yaparak, gelin ilçenizdeki toprakları işleyin, devlet olarak sizin yanınızda olacağız, yeter ki siz burada üretim yapın diyor. Genç, dinamik, çalışkan ve özellikle iş istihdamına yönelik çalışmaları ile takdir toplayan Başçiftlik Kaymakamı M. Selami Yazıcı, Başçiftlik ve mülki idare amirliği yönetimi konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

Halıcık ilçemizde en önemli üretim dalıdır

   “Öncelikle Başçiftlik ilçesinin coğrafi şartlarından bahsetmek istiyorum. Başçiftlik Tokat’a en uzak ilçelerden birisidir. Tokat iline uzaklığı 87 km.dir. En yakın ilçeler olan Niksar ve Reşadiye’ye ise 30 km. uzaklıktadır. İlçenin rakımı 1.425 m’dir. Başçiftlik yüksekte olduğu için ilçede sınırlı sayıda tarım ürünü yetişmektedir. Bu nedenle Başçiftlik geçmiş dönemlerde farklı üretim dallarına yöneldi. Halıcık ilçemizde en önemli üretim dalıdır. Özellikle Hereke tipi halıcılık üretimi 1980 yılından, 1990 yılların çeyreğine kadar devam etti ve halkın geçim kaynağı oldu. Bu dönemde ilçe dışında 500’e yakın kız çocuğu dışarıdan ilçeye gelip, ilçede bulunan halıcılık tezgâhlarında halıcılık konusunda ders aldı ve gittiği bölgelere bunu taşıdı. İlçemize o dönemde; Karadeniz, Doğu Anadolu, İç Anadolu Bölgesinin değişik yerlerinden insanlar geldi. 1990 yılı sonu dünya halı piyasasını Çin ve İran halılarının ele geçirmesi sonucu buradaki halıcılık  Türkiye’nin değişik bölgelerinde olduğu gibi bitme noktasına geldi.

Halı tezgahı sayısı 10-15’e düştü

  Şu anda ö dönemde 1000’e yakın halı tezgahında yıllık 3-5 milyon dolar halı gelir elde edilirken, şu anda halı tezgahı sayısı 10-15’e düştü. Bununla ilgili geçmiş dönemdeki kaymakam ağabeylerimiz güzel projeler, AB projesi yaptılar. 2007 yılında bir proje yapıldı. O dönemde halıcıkla ilgili bir proje hazırlanarak, 170.000 Euro’luk hibe AB hibesi sağlandı. Yaklaşık 60 öğrenciye burada halıcılık kursu verildi. Burada 180 metrekarelik halılar dokundu. Halıcılığın bu bölgede eski konuma gelmesi için, bunun ülke düzeyinde gelişmesi lazımdır. Bu halılar kaliteli olup, metrekaresi 25-300 TL. arasındadır. Bugün Çin ve İran halılarının metrekaresinin 15-20 Tl olduğu bir yerde bir rağbet görmediğini söyleyebiliriz. İstanbul’daki Kapalı Çarşıdan bu şekilde bilgiler alıyoruz. Halıcılık konusunda şu anda halıcılığı ayağa kaldırma konusunda yapılacak fazla bir şey yoktur.

Başçiftlik patatesi Türkiye genelinde, dünya çapında aranılan bir tohum halini alacak

   Biz bu bölgeye özel tarım ürünlerine yöneltmek istedik. Bu bölgeye özellikli en önemli tarımsal ürünü patatestir. Şu anda; kaymakamlığımız, özel idare ve üniversitenin ortaklaşa yürüttüğü projelerimiz arasında yürüttüğümüz projemiz üç yıldır devam ediyor, bu proje yaklaşık 2-3 yıl daha devam edecektir. Başçiftlik patatesinin, marka olarak Başçiftlik beyazı şu anda bir marka olarak piyasaya çıkacaktır. Başçiftlik beyazı ulusal patates tohumu ağında bir marka haline gelecektir. Şu anda yapılan çalışmalar neticesinde en sade, en uygun, en özellikli patates cinsi ortaya çıkarıldı. Bu cins şu anda çoğaltılarak, ülkemizdeki patates tohum ağına yeni bir marka olarak eklenecektir. Bu seviyeden sonra Başçiftlik patatesi Türkiye genelinde, dünya çapında aranılan bir tohum halini alacaktır. Bu çalışma çok önemlidir. Bu bölge buna çok müsaittir.

İstanbul’da Başçiftlikli 500’e yakın hane var

   Şu anda sulanabilir arazinin % 20-25’i kullanılırken, bu patatesin değerinin artmasından sonra buradan göç eden insanların, tekrar geri geleceklerini düşünüyoruz. Bu yüzden bu proje çok önemlidir. Başçiftlik beyazı bir marka olacak. Türkiye’nin genelinde olduğu gibi, buranın en büyük sıkıntısı göçtür. Karadeniz Bölgesinde göç en büyük sıkıntıdır. Bu göçün patates üretimi ile birlikte geri göç şeklinde geri döneceğini düşünüyoruz. Çünkü dışarıdaki insanlarımız kaliteli elaman değildir. İstanbul’da asgari ücretle geçinen çok geçim sıkıntısı yaşayan insanlarımız var. Geçen yıl Başçiftlik Kültür ve Yardımlaşma Derneğini organizasyonu nedeniyle İstanbul’a gittik. İstanbul’da Başçiftlikli 500’e yakın hane var. Onlarla görüştük, gerçekten durumları içle acısıdır. Durumu iyi olanlarda var, ekseriyeti bu konuda çok şikâyetçidir. Burada ihtiyacını, geçimini sağlayabilecek bir uğraşı olsa kesinlikle orada bir dakika bile durmayacak vatandaşlarımız var.

Patates projesi ile birlikte onları geri getirmeyi hedefliyoruz

   Bu patates projesi ile birlikte onları geri getirmeyi hedefliyoruz. Bunun yanında yine bu bölgeye özel kuşburnu bitkisi var. Bu doğal haliyle olan bitkidir. Geçtiğimiz yaz ona yönelik SYD Vakfımız aracılığı ile ilgili bir proje yaptık. Projeye talep çok fazla oldu ancak biz elemek zorunda kaldık. Bu projeyi yapabilecek kişilere uyguladık. Oradan da 14 aile yaklaşık 45 dönüm arazide doğal kuşburnunu ehilleştirerek kuşburnu projesi uyguladık. Bunun meyvelerini inşallah bu önümüzdeki yaz alacağız. Onun yanında yine bu bölgenin daha çok Niksar’a yönelik, fakat bunun yanında bizim alçakta kalan köylerimizde ceviz üretimi potansiyelimiz var.

 
                                           
                                      Başçiftlik Kaymakamı M. Selami Yazıcı
 
11 aileye ceviz, 14 aileye de kuşburnu bahçesi kurduk

   Bununla ilgili SYD Vakfından proje yaptık. Burada 11 aileye ceviz,14 aileye de kuşburnu bahçesi kurduk. Bu projelerle bizim hedefimiz bu bölgeyi; patates, kuşburnu ve cevizde bir merkez haline getirmektir. Bunlarla yetinmedik, bunun yanında 2008 yılında İl Özel İdaresi tarafından yaptırılan yayla mevkiinde, ilçe merkezine 5 km. uzaklıkta, 300.0000 metreküp su toplama haznesi bulunan bir göletimiz var. Bu göletin suyunu Başçiftlik arazilerini sulama noktasında kullanabilirmiyiz düşüncesi ortaya çıktı. Bu kapsamda da bir proje yaptık. Dünya Bankası destekli Tarım Bakanlığının Kırsal Kalkınma Yatırımları Desteklenmesi Projesi kapsamında 500 milyarlık bir proje teklifimiz oldu. Bu proje Tokat’taki mevcut projeler içerisinde ikinci sırada Ankara’ya gitti. Yılbaşından önce Tarım Bakanımızla bu proje ili ilgili bir görüşmemiz oldu ve projeyi kendisine anlattık. Bu proje Mayıs ayı içerisinde belli olacak. Bu projenin büyük bir ihtimalle geçmesini düşünüyoruz. Bu proje kapsamında o suyu alıp, 86 dekarlık bir arazinin yağmurlama ve damlama sistemi ile sulanmasını bekliyoruz.

Kiraz, vişne gibi alternatif ürünlerin üretilmesini düşünüyoruz

   Biz bu arazide kiraz, vişne gibi alternatif ürünlerin  üretilmesini düşünüyoruz.Şu andaki arazilerimizin % 20’si sulanabilmekte iken proje ile bu oranı % 30-35’lere çıkaracağız. Bu ülke geneli açısından düşünüldüğünde çok önemli bir sayıdır. Şu anda belli başlı projelerimiz bunlardır. Bunlarla beraber öğrencilere yatırım yapmak istiyoruz. Öğrenciler bizim velinimetimizdir. Buranın geleciğidir. Buranın şöyle bir özelliği vardır. Başçiftlik yüksek rakam ve olumsuz coğrafi koşulların neticesinde okumaya yönelmiştir. Şu anda diyebilirim ki 500’e yakın emekli ve çalışan öğretmen vardır. Bu nedenle Milli Eğitim camiasına müthiş bir katkısı vardır. Bunun yanında merkez nüfusu 2.700’dür. Buna rağmen Türkiye’de şu anda üç tane Genel Müdürümüz vardır. Bunlar. Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, Meteoroloji Genel Müdürü Mehmet Çağlar, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdür Vekili Ayhan Karayaman’dır. Bunun yanında Meteoroloji Genel Müdür Yardımcısı ve Teftiş Kurulu Başkanı Durmuş Kılıç buralıdır. Başçiftliğin müthiş bir bürokrasi potansiyeli vardır.

Türkiye’de ilk dershaneciliğin yapıldığı yer   

   Biz bunun önünü açmamız lazımdır. Türkiye’de ilk dershaneciliğin yapıldığı yer burasıdır. Dershanecilik kavramının oluştuğu yer burasıdır. Bürokrasideki mevcut ağırlık buradan geliyor. Çok ciddi bir okuma ve yazma oranı vardır. Biz bunun yine önünü açmamız lazım. Bu nedenle Milli Eğitimizle çok çalışmalar yaptık. Özellikle öğrencilerimizin ufkunu açacak çalışmalar yaptık. Geçen yıl başarılı olan öğrencilerimizi sene sonunda Çanakkale’ye gönderdik. Hayatında Niksar’a dahi gitmemiş öğrencilerimiz vardı, biz bunları Çanakkale’ye gönderdik. Tarihimizi ve  coğrafyamızı daha. iyi öğrenmeleri açısından oraları görmelerini sağladık. Dönem başında ise başarılı öğrencilerimizi Ankara’ya gönderdik. Ankara’da hem tarihi ve kültürel yerleri gezdiler, hem de oradaki bürokratlarımızla bir arya gelip yemek yiyip sohbet ettiler ve onlardan feyiz almaya çalıştılar. Bu gezi tarihi ve kültürel yerleri gezme açısından bir katkısı oldu. Bu gezi çocuklarımızın ufkunu açtı. Geziye gidenlerden daha kompozisyon istedim ve o kompozisyonlara da ödül verdim. Onların o duygularını gördükten sonra geziye giden öğrenci sayısını iki katına çıkarmak istiyoruz. Toplam 650 öğrencimiz var, bu sene sonunda neredeyse yarısı Çanakkale ve Ankara’ya gitmiş olacak.

Onların ufkunu açacak ve kazandıracak şeyler yapmaya çalıştık

  Onların ufkunu açacak ve kazandıracak şeyler yapmaya çalıştık. Temel manada hedefimiz bunlardır. Burada hayvancılık aslında çok önemli bir geçim kaynağı olabilirdi. Burada daha önce SYD Vakfı aracılığı ile bu konuda vali ve kaymakamlarımız tarafından çok güzel projeler uygulandı. Özellikle o dönemde hayvancılık fazla karlı değildi. Hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz zarar etti. Fakat şu dönemde hayvancılık fazla bir getiridir. Özelikle şu son aylarda neredeyse bir hayvan karşılığında bir traktör alınacaktır. Böylece hayvanını satıyor, traktör alıyor. Eskiden belki 100 tane inek satsa 15-20 milyona bir traktör alamazken, şu anda eşitlendi.              

Tarım ve sanayi dengesi şu anda dünyada da artık tarıma yöneldi

   Tarım ve sanayi dengesi şu anda dünyada da artık tarıma yöneldi.1900 yılların başında sanayi tarıma karşılık daha avantajlı iken, bunun semeresini bizim ilçemiz 1950’lili yıllarda almışken, ciddi anlamda sanayi şehirlerine yönelik bir göç oldu. Fakat bu gün bu tam tersine döndü. Küresel ısınmayla birlikte tarım artık daha büyük bir değer kazandı. Gıda daha değer kazandı. Başçiftlikte bugün neredeyse bir hayvan karşılığında bir traktör alınıyor. Bundan 20-30 yıl önce 20 inek sattığın zaman bir traktör alınamazdı. Şu anda bir ineğe bir traktör alınabiliyor. Bu gidişat daha da artarak tarım ve sanayi dengesinde tarım daha büyük öne çıkacaktır. Bunu bizim Başçiftliklerin değerlendirmesi lazımdır.

Mevcut tarım arazisinin % 35’i kullanılıyor. Arazinin ortalama  % 65’i boştur

   Şu an mevcut tarım arazisinin % 35’i kullanılıyor. Arazinin ortalama  % 65’i boştur. Bu nedenle diyoruz ki dışarıdaki gençlerimiz gelsin ve bu sulanabilen araziyi kullanalım Kendilerine vişne, kiraz, bodur elma fidanlarını veriyoruz ve etrafının telini çeviriyoruz. Bütün her şeyini, her yardımını biz yapıyoruz. Suyu da AB projesi kapsamında göletten getireceğiz. Sadece yapacağı şey tarlayı beklemektir. Tarlada sadece çapalamak ve çalışmaktır. Yapacağı şey, İstanbul’da çalıştığının dörtte birini burada yapmaktır. Emin olunki orada kazanacağının dört katını burada kazanacaktır. Mart ayında bir spor sahsı ihalesi yapacağız. Yaklaşık 250 kişilik bir kaplı spor salonu olacak. Bizim amacımız buradaki insanların sadece tarımsal kalkınması değil, buraya gelip, yaşadığı zaman sosyal anlamda ihtiyacını karşılayacak şeylerin olması lazım. Akşam kahvehaneye değil, gidip spor yapabilecek bir alanın olması lazım. İstanbul’daki ortama yakın bir ortamın, burada olması lazımdır. Bunu sağlayacak spor projelerimizde var.

İstanbul’daki çocuklarının, evlatlarının, torunlarının

bir yıllık yiyecek ihtiyacını buradaki ailesi karşılar

   İstanbul’daki Başçiftlik Kültür ve Dayanışma Derneğinin tuttuğu 3-4 tane tır, her yıl Kasım ayı sonlarında Aralık ayında Başçiftlik’e gelerek meydana toplanır. Buradaki aileler İstanbul’daki çocuklarına göndermek üzere yüklerin bu tırlara, kamyonlara yüklerler. Burada en az 3-4 tane tır dolar. Bu yüklerde patates, mısır gibi ne ararsan vardır. Böylece İstanbul’daki çocuklarının, evlatlarının, torunlarının bir yıllık yiyecek ihtiyacını buradaki ailesi karşılar. Bizde diyoruz ki oradaki gençlerimiz, orada asgari ücretle çalışan insanlarımız; burada toprak boş, burada 60-70 yaşında anneniz v e babanız o arazide çalışıp size yetecek bir yıllık ihtiyacınızı karşılarken, buyurun siz gelin, bizde size destek verelim. Sade patates değil, kurak arazide başka bir şeyler yapalım, kuşburnu yapalım, sulanabilir arazide su getirdik, kiraz, vişne yapalım. Yeterki buraya gelin. Oradaki çalışmanın, dörtte birini burada yapın, dört katını kazanın.”

Niksar Belediye Başkanı Duran Yadigar:”Niksar, turizm alanında parlayan bir yıldız olacak”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Niksar, Tokat il merkezine 55 km., Tokat havaalanına 65 km., Turhal demiryoluna 100 km., Ünye limanı’na ise 105 km. mesafededir. Niksar; ulaşım bakımından Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerini birbirine bağlayan çok önemli bir konuma sahiptir. Ancak Niksar; Türkiye’nin en aktif fay hatlarından Kuzey Anadolu Fay Hattının üzerinde yer alması nedeniyle deprem riski hep gündemde kalmıştır. Bu nedenle Niksar önemli depremler yaşamış ve birçok defa yıkılmıştır.

  Tokat iline bağlı Niksar ilçesi tarihi ve kültürel kimliği ile ünlü ilçelerimizden birisi olup,  birçok medeniyetlere beşiklik yapmış bir kentimizdir. Niksar Belediye Başkanı Duran Yadigar, “Niksar’ın turizm yönünden gelişmesi için tanıtma büyük önem veriyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılına kadar Niksar’ı Türkiye Cumhuriyetinin 100 büyük şehri arasına sokmayı hedefliyoruz. Niksar’ın tanıtımına katkı yapması amacıyla Niksar’da film ve TV dizisi çekecek şirketlere belediye olarak gerekli desteği vereceğiz.” diyor. Niksar Belediye Başkanı Duran Yadigar, Niksar konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

Felsefe ve insanlara yaklaşım itibariyle insan sevgisi temelinde hareket ettik

  “Niksar’da 7,5 yıl Askerlik Şubesi Başkanlığı yaptım. Emekli Yarbay olarak mesleğe veda ettikten sonra 29 Mart 2009 tarihinde yapılan mahalli idareler seçimlerinde 8.604 oy alarak, 1200 oy farkı ile seçimleri kazandık. Felsefe ve insanlara yaklaşım itibariyle insan sevgisi temelinde hareket ettik. İnsanları yaratıcının yaratmasından dolayı seviyoruz. İnsanların sorunlarına çözüm arayan, onların kötü ve iyi gününde beraber olan idarecileri halk seviyor. Halk kendine mesafeli davranan idarecileri sevmiyor. İnsanlar kendisine yakın olan kişileri seçer diye düşünüyorum. Bundan önceki görevim sırasındada onlarla beraber oluyor, onların sorunlarının çözülmesine yardımcı oluyordum.

Belediyeyi 13 trilyon borçla devir aldık

  Görevi devir aldığımızda Niksar Belediyesinde devam eden projeler vardı. Benden önceki Belediye Başkanı değerli İdris Şahin Beyin yaptığı ve sonrasında devam eden projeler vardı. Bunlardan birisi Madro Deresinin Islahı Projesiydi. Kent Ormanı ile belediyenin desteği çalışmaları vardı. Yıllık 17 trilyonluk bütçemize karşılık, biz belediyeyi 13 trilyon borçla devir aldık. Bir taraftan belediye borçlarını öderken, bir taraftan da hizmet üretmeye çalışıyoruz. Toplumumuzda olağanüstü beklentiler var. Özellikle Türkiye ve dünya krizinin en büyük çilesini bizler çekiyoruz. Biz idareciler çekiyoruz. Vatandaşlarımız iş konusunda anormal derecede sıkıntı içindeler.

Vatandaşımızın iş talebi karışışında bunalıyorum. Çaresiz kalmaktan dolayı da üzülüyorum

   Bu sıkıntıları bizler çekiyoruz. Niksar Belediye Başkanı olarak ben günde 20-25 civarında vatandaşımızın iş talebi karışışında bunalıyorum. Çaresiz kalmaktan dolayı da üzülüyorum.  Çeşitli alanlarda, özellikle turizm alanında, hayvancılık, tarıma dayalı sanayi, balıkçılık alanında, Niksar gerçekten yatırım yapılabilecek bakir bir bölgedir. Yatırımcıları Niksar’a bekliyorum. Niksar Belediye Başkanı olarak onlara gerekli desteği sağlayacağız. İlaveten tekstil yatırmacılarını bekliyoruz. İşgücüne dayalı yatırımcıları Niksar’a bekliyoruz. Şunu vurgulamak istiyorum. Niksar’da iş istihdamı ortamı yaratacak olan çalışmalara destek olacağız. Bu arada biz belediye olarak altyapı hizmetlerini yürütmeye çalışıyoruz. Bu kısıtlı bütçe imkanlarına karşın, özellikle gelirleri artıracak, giderleri azaltacak tasarruf tedbirlerini göreve gelir gelmez hızla devreye soktum. Parasal, zaman, personel, malzeme tasarrufu gibi her alanda tasarruf tedbirlerini devreye soktuk.

Denk bir bütçeyi sağlamaya çalışıyoruz

   Belediyede denk bir bütçeyi sağlamaya çalışıyoruz. Belediyenin geliri gerçekten azdır. Belediyeye nüfusumuza göre gelir geliyor. Niksar’ın coğrafi alanı çok geniştir. Bu coğrafi alana yetecek düzeyde iller bankasından kaynak gelmiyor. Bu nedenle sıkıntılarımızı uzun vadede çözebileceğimizi düşünüyorum.2010 yılında; Aydınlıkevler, Bahçelievler Mahallelerimize giden yolların asfaltlama, kaldırım, parke, karo döşeme çalışmasını planladık. Bu konuda yaklaşık 1,5 trilyonluk bir bütçe hazırladık. Bu bütçe ile ilgili iller bankası ile görüşmelerimiz sürmektedir. Bu konuda kredi talebimiz oldu. Şehrimizin yüzünün değişmesi, gelişmesi, insanların yüzünün gülümsemesi için elimizden gelen ne varsa yapıyoruz. Bu çerçevede 11-14 Şubat tarihleri arasında İstanbul’da bulunduğumuz EMİTT (Doğu Akdeniz Turizm ve Seyahat Acenteleri Fuarı) Bu fuara Türkiye’nin 81 ilinden ve bazı ilçelerden katılımlar oldu. Bu fuarda yöresel kültürümüzü de tanıttık. Niksar standına müthiş bir katılım oldu. Niksar standını Taş Mektep dediğimiz binanın profiline uygun olarak açtık.

 
                             
                                      Niksar Belediye Başkanı Duran Yadigar
 
EMİTT Fuarı sayesinde Niksar’ı İstanbul’a taşıdık

  Bu fuar sayesinde Niksar’ı İstanbul’a taşıdık. İstanbul’da Niksar’ın doğru tanıtımını, olduğu gibi tanıtımını hedefledik. Çünkü Niksar bakir bir turizm bölgesidir. Tanınmamış bir turizm bölgesidir. Bakir ve bereketli topraklarıyla, güzel doğasıyla, kültürel etkinlikleriyle, eğitim ve spor etkinlikleriyle gelecekte parlayan bir yıldız olacaktır. Özellikle turizm alanında parlayan bir yıldız olacaktır. Bunu samimi ve içten bir şekilde söylüyorum. Yağbasan Anadolu’nun ilk tıp medresesi olan Yağbasan Medresesinin restorasyonu bitmek üzeredir. Bu konuda Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt Beyin büyük katkıları vardır. Kendisine buradan teşekkür ediyorum.) 9 Şubat 2010 tarihinde Niksar Kalesi ile ilgili ihale çalışmaları yapıldı. Tarihi cami ve medreselerimiz, köprülerimiz, çeşmelerimiz var. Turizm alanında tanınmamış ve gelecekte parlayan bir yıldız gibi parlayan, gelişen Niksar olarak Türkiye turizminde layık olduğumuz yeri alacağız.

Niksar’ı Türkiye Cumhuriyetinin 100 büyük şehri arasına sokmayı hedefliyoruz

  EMİTT fuarı bu konuda ufkumuza katkıda bulundu. Niksar’ımızı hedefimiz ve vizyonumuz olan Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılına kadar Niksar’ı Türkiye Cumhuriyetinin 100 büyük şehri arasına sokmayı hedefliyoruz. Böyle bir vizyonumuz vardır. Bu vizyonumuza; esnafımız, halkımız, meslek odalarımız sahip çıkıyor Biz Niksar’ın geleceğine umutla bakıyoruz. İşsizliği ortadan kaldıracak yatırımları Niksar’a bekliyoruz. Bu konuda gerekli alt yapı çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Ayrıca biz bu konuda ARGE çalışmasını sürdürüyoruz. Belediye gücü ile neler yapabiliriz, bu konuda çalışmalar yapıyoruz. Örnek verecek olursak; arsa ve konut üretimi işletmesi kurarak, Niksar’da bu yönde üretim faaliyetlerine başlayacağız. Niksar’da Organize Sanayi Bölgesinde Niksar’a uygun bir proje ile bir yatırım planlıyoruz. Niksar; Danişmentliler ve Taceddinoğulları  Beyliği döneminde başkentlik yapmış, Bizans, Pontus, bilinmeyen dönemlerde ise çok önemli bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir.

Gayemiz tarihin başkenti Niksar’ı layık olduğu yere getirmektir

  Gayemiz tarihin başkenti Niksar’ı layık olduğu yere getirmektir. Yapılabilecek kazı çalışmaları ile ilgili üniversitelerimizle işbirliğimiz sürmektedir. Bu kazı çalışmaları çok uzun yıllar sürüyor. Bu anlamdaki çalışmalarımızla yeraltındaki eserlerimizi gün yüzüne çıkaracağımızı düşünüyorum. Turizmciler doğal ve profesyonel bir tanıtım istiyorlar. Niksar turizm potansiyeli konusunda yeteri kadar tanınmış değildir. Bu konudaki çalışmalara çok yoğunlaştık.

Sinema ve dizi film yapacak firmaları, işletmeleri Niksar’a davet ediyorum

  Bu konuda bir dizi film çalışması da yaparak, bu yönde bir Kırgızlar filmi çalışması ile Niksarlı iş adamlarımız, çeşitli sponsor gruplarla işbirliği içerisinde Niksar’da çevrilebilecek bir dizi filmle Niksar’ı daha iyi tanıtacağımızı düşünüyoruz. Bu yönde Niksar’ı doğal bir film platosu olduğunu düşünmekteyiz. Tarihi binalarımız, evlerimiz, konaklarımızla, Çamiçi Yaylasındaki tabiat harikası alanlarda bir dizi çalışmamız var. Bu çerçevede ben özellikle sinema ve dizi film dünyasından sinema ve dizi film yapacak firmaları, işletmeleri Niksar’a davet ediyorum. Niksar dizi film yapılabilecek bir platodur. Niksar’ın tanıtımına katkı yapabileceğini düşündüğümüz çalışma ve projelere bizde yardımcı olacağız. Niksar’a gelerek çekimler yapsınlar. Niksar’ın tanıtımına katkı sağlasınlar”

 

 

 

 

 

 

 

TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu: “Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad bürokrasiye takılmayın dedi”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nu kabul eden Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, Türk işadamlarının Suriye’ye yatırım yaparken önlerine çıkacak her türlü sorunun, doğrudan kendisine iletilebileceğini söyledi. TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ise otoyol gibi çeşitli ihalelerde Türk işadamlarına ve müteahhitlere öncelik verilmesini istedi. Suriye programı kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile görüşen TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Esad’ın görüşmede, Türk işadamlarının Suriye’ye yatırım yapmalarını istediğini belirterek, ”Ne tür zorluk varsa, bana iletin, sorunu aşarız. Bürokrasiye takılmayın” dediğini aktardı.

Ziraat Bankası’nın Suriye ile ortak banka kurması

  Geçtiğimiz hafta 35 Suriyeli işadamının Türkiye’yi ziyaretinden dolayı Esad’ın memnuniyet duyduğunu anlatan TOBB M. Rifat Hisarcıklıoğlu, “Ziraat Bankası’nın Suriye ile ortak banka kurulmasına ilişkin görüşmeleri devam ediyor ancak bir takım engeller var. Sayın Esad, Türkiye’deki mevzuatın kendilerine gönderilmesini ve bu konudaki sorunların aşılabileceğini söyledi” dedi. Hisarcıklıoğlu, Esad ile görüşmesi sırasında Türk işadamlarının sorunlarını dile getirmesinin yanı sıra, otoyol gibi çeşitli ihalelerde Türk işadamlarına ve müteahhitlere öncelik verilmesini istediğini bildirdi. Suriye tarafının da enerji, telekomünikasyon, havaalanlarının özelleştirilmesi gibi konularda Türk yatırımcıları beklendiğini belirten Hisarcıklıoğlu, “Suriye’yi sadece 21 milyon nüfuslu bir ülke olarak değil, Arap dünyasına açılan kapı olarak düşünmek gerekiyor” dedi.

Suriye’nin yatırım ortamı analizini yapacağız

  İki ülke arasında vize uygulamasının kalkması ile birlikte ticaretin önündeki en önemli engellerden birinin de kalktığını vurgulayan Hisarcıklıoğlu, Suriye’deki ticaret ve sanayi organizasyonlarına yönelik çalışmalarının da devam ettiğini söyledi. Hisarcıklıoğlu, Suriyeli işadamlarının Türkiye’deki Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi (DEİK) benzeri bir yapı kurmak istediklerini ve TOBB’dan bu konuda yardım istediklerini kaydetti. TOBB’un Suriye Yatırım Ajansı’na yönelik eğitim faaliyetleri yaptığını hatırlatan Hisarcıklıoğlu, “Suriye’nin isteği ile TOBB’un düşünce kuruluşu TEPAV, Suriye’nin yatırım ortamı analizini yapacak. Dünya Bankası’nın da teknik destek vereceği çalışma ile Suriye’de yatırım önündeki engeller tespit edilecek” dedi. Analiz çalışmasının ardından İslam Kalkınma Ajansı, Dünya Bankası ve Suriye Yatırım Ajansı işbirliğinde, Suriye’de ortak bir konferans düzenleyeceklerini belirten Hisarcıklıoğlu, Türkiye-Suriye gümrük kapılarının ortak idaresine ilişkin sürecin devam ettiğini söyledi.

 

 

 

 

Of Kaymakamı Tuncay Sonel’den mucit öğrencilere altınlı başarı belgesi ödülü

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Trabzon’da yapılan Mesleki Eğitim Merkezleri Proje Tabanlı beceri yarışmasında Of Mesleki Eğitim Merkezi Müdürlüğü öğrencileri İl birinciliği alarak büyük bir başarıya imza attı. Proje danışmanlığını Ahmet Kapdu’nun yaptığı “Semaverli Mangal Projesi” birinci oldu. Abdullah Öztürk, Faruk Kumandaş, Yasin Parlak ve Serkan Cesur adlı öğrencilerin tarafından geliştirilen projede; mangal’ın alt kısmında su tankı yapılarak mangal yanarken suyun kaynaması sağlanıyor ve yapılan özel bir bölümle de demlenen çayın soğumaması sağlanıyor.

 
                                  
                                 Trabzon-Of Kaymakamı Tuncay Sonel’den mucit
                                        öğrencilere altınlı başarı belgesi ödülü
                                          
  Proje ile bir yandan mangalda yiyecekler pişerken, bir yandan da çayınız demlenmiş oluyor. Projede dereceye giren öğrencilere Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü Kenan Hacımurtezaoğlu, İlçe Milli Eğitim Müdürü İsmail Yıldız ve Of Kaymakamı Tuncay Sonel tarafından altınlı başarı belgeleri verildi.Öğrencilerin göstermiş olduğu başarılı çalışmalardan dolayı kendilerini tebrik eden Kaymakam Tuncay Sonel, genç mucit arkadaşlarımızın bu çalışmalarını geliştirerek devam ettirmelerini kendilerinden istedi.

 

 

 

 

 

                                   

Niksar Kaymakamı Uğur Turan:”Tokat ve Niksar insanının sıcaklığı ve sevecenliği sergilenmiştir”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Tokat-Niksar ilçesi; ülkemizin ilçe bazında tarih, kültür ve florası ile ünlü ender kentlerimizden birisidir. Böyle güzel bir ilçenin; misyonuna uygun çalışkan, ülkemize ve milletimize hizmet etmeyi kendisine şiar edinen, tarih, kültür, adamı, Niksarlıların ve görüştüğü herkesin gönlünü fetheden, tüm konuşmaları mesaj ve anlam yüklü olan, kelimelerle anlatılmayacak kadar bir çok güzel yönü bulunan ve tüm bu özellikleriyle de ülkemizin sayılı kaymakamlarından biri olan gönül ve fikir adamı Niksar Kaymakamı Uğur Turan; 2010 Doğu Akdeniz Uluslar arası Turizm ve Seyahat Fuarı(EMİTT) ve mülki idarede yönetim anlayışınız konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

Sevgide ve dostlukta delikanlı olmak
   “Biz dostlarımızı ebediyen kucaklamaya talibiz. İnsanları konjonktüre göre sevmiyoruz ve saymıyoruz. İnsanları; Allah rızası için, ülkemizi sevdiğimiz gibi seviyoruz. Vatanımızı, bayrağımızı, değerlerimiz sevdiğimiz gibi seviyoruz. Sevgide ve dostlukta delikanlı olmak, yiğit olmak lazımdır. Ömrümüzü hayırlı geçirmeye ve hayırlı tamamlaya çalışıyoruz. Haddimizi bilmeye çalışıyoruz, o çok önemlidir. Haddini bilenleri seviyorum. Âcizane bu ülkenin bir yöneticisiyim, memuruyum. Benim görevim bu ülkeye hizmet etmektir.

Tatlı dille ve güler yüzle hizmet etmek

  Tatlı dille ve güler yüzle hizmet etmek ve bu insanlara sahip çıkmak ve geldiğimiz yeri de unutmamaktır. Hüsamettin Turan, Gülenler Turan’ın oğluyum. Ben bir emekli öğretmenin çocuğuyum. Beni yetiştiren babaya, anneye, büyüklerime öncelikle layık olmalıyım. Kaymakam olmama neden olan herkese layık olmalıyım. Allah razı olsun dedirtmeliyim, onu bilirim, onu yapmaya çalışıyorum. Tabii in san oğluyuz, nefis taşıyoruz. Haddimizi aşarsak Allah bizi affetsin. Arkadaşlarımız, büyüklerimiz, dostlarımız bizi affetsin. İnsanları sevmeye, başımızda taşımaya gayret ediyoruz. Ülkemizi de ölesiye seviyoruz. Kaymakam olarak hizmet ettiğim 20. yılındayım. Birçok yere gittim. Türkiye’nin birçok bölgesini gördüm. Birçok ilçede ve birçok ilde çalıştım. Birçok değerli valinin emrinde çalıştım.

İnsanlara sadakatle hizmet etmeyi seviyorum

  Hepsinin emrinde çalışmaktan da onur duydum. Çünkü insanlara sadakatle hizmet etmeyi seviyorum. Hükümetin temsilcisi ve devletin memuruyum. Büyüklerimin emrinde memnuniyetle ve sadakatle hizmet etmeliyim diyorum. Babam ve annem bana bunu öğretti. Bana; kavga etme, insanlara kötü söz söyleme, darıltma, geldiğin yeri unutma, mütevazı ol, böbürlenme, kibirlenme, haddini bil dedi. Bende anneme, babama, kardeşlerime, büyüklerime layık olmaya çalışıyorum. Bir insan söze anasından, babasından söze başlıyorsa Allah ondan razı olsun. Çünkü önce ecdadımızı bileceğiz.

 
                                          
                                               Niksar Kaymakamı Uğur Turan
 
İnsanlarla hemhal olmaktan hoşlanıyorum

  Ecdadımızı seveceğiz, sayacağız. Biz Niksar’ımızı tanımlarken; tarihin merkezi, tarihin başkenti, Melik Ahmet Gazi Vali, Hüseyin Gazi Vali diyoruz. Bunlar değerli komutanlar ve ilim adamlarıydı, çok yönlü insanlardı. Bu insanlar bu topraklar için canla ve başla mücadele ettiler ve kanlarını döktüler. Allah onlardan razı olsun, onlar gibi ve onların izinden gidenlere layık olmamız lazımdır. Ben çok değerli valilerle çalıştım. Mülki idare amiri olmaktan onur duyuyorum. Mesleğimi çok seviyorum. İnsanlarla hemhal olmaktan hoşlanıyorum. Onların kalplerine nüfuz edebilmek önemlidir. Onlardan hemhal olmaktan, dertlenmekten, onlarla beraber gülmekten çok büyük keyif alıyorum. Allah kimseye keder vermesin. Ama kederli olduklarında yanlarında olmaktan da büyük keyif alıyorum.

 İnsanların hepsini ayırt etmeden kucaklayabilmelidir

  Vatan evladı İbrahim Bey gibi olmalı yani çileye, sıkıntıya talip olmalıdır. İnsanların hepsini ayırt etmeden kucaklayabilmelidir. Bu cümleyi çok önemsiyorum. Anayasanın maddesini bilmekten de onur duyuyorum. Mevcut Anayasamızın 10. Maddesi diyor ki; “Herkes kanun önünde eşittir. Rengine, cinsine, inancına, felsefesine, cinsiyetine bakılmaksızın bu anlayış içerisinde bu görevi yaparsanız herkesin kaymakamı, idarecisi olursunuz. Herkesi kucaklamayı ve herkese aynı mesafede durmayı çok önemsiyorum. Diyarbakır-Hazro’da çalıştım. Onları seviyorum ve hala görüşüyorum. Allah onlardan razı olsun diyebiliyorum. Diyarbakır ve Hazro’ya bugün gitsem selamün aleyküm ve merhaba diyerek kürsüye oturur, çaylarını çınar ağaçlarının altında içebilirim diye düşünüyorum. Ogün öyle yaptım, bugün yüreğim onlarla ve yarın yine onlarla olacaktır. Trabzon’a gittim, Trabzonlularla kemençe eşliğinde horan oynadım. Onların cana yakınlığını, tezcanlılığını sevdim. Hala onlarla görüşüyorum, onlar benim sevgim ve sevdamdır. Ordu-Perşembe’ye Vona’ya gittim, Vona’lı oldum.

Büyük Türkiye sevdasına hizmet etmek ve katkıda bulunmaktır

  İstanbul EMİTT’e gittiğimde de bir dünya dostumuz geldi ziyaret etti. Allah onlardan razı olsun. Bunlar beni onurlandırıyor ve mutlu ediyor, bana aşk ve şevk veriyor. Ankara’ya gittim Ankaralı ile Ankaralı oldum. Ankara bakanlık merkezinde çalışma bahtiyarlığına, onuruna eriştim. Almus’ta görevime başlamıştım, Almus’u hala severim. Almus’a giderek büyüklerimi sürpriz ziyaret eder, Çerkez teyzemin elini öperim, yemeğini yerim. Hülasa ayırt etmeden Almus’taki bütün dostlarımı yediden yetmişe ziyaret ederim. Allah daha güzel şeyleri yapmayı da nasip etsin. Ülkemiz, vatanımız çok güzeldir. Derdimiz de Türkiye’yi çok daha iyi noktalara götürmektir. Büyük Türkiye sevdasına hizmet etmek ve katkıda bulunmaktır. Bu çorbada tuzumuz olursa bize ne mutludur. Bunu yapmak için önce insanı merkeze koymak lazımdır.

Halk insanı, halkın içine girdi, halkın sevgilisi oldu, dağlar ve taşlar, her şey onu sevdi

  İnsan merkezli olmak lazımdır. İnsan yüce bir değerdir. Rabbim yeryüzünü, gezegeni, galaksiyi yaratmış, insanoğlunun emrine de muhteşem bir güzelliği de amade kılmıştır. Önce yaratana, sonra da bu devlete ve ecdada, büyüklerimize, kıymetli valilerimize layık olmamız lazımdır. Niksar’a ilk geldiğimde Erdoğan Gürüz valimle aşk ve şevkle çalıştım. Kendisiyle çalışmaktan büyük keyif aldım. Akabinde Recai Akyel Valim, Sayıştay başkanımız geldi. Kendisi inanılmaz güzel, değerli bir insandır. Halk insanı, halkın içine girdi, halkın sevgilisi oldu, dağlar ve taşlar, her şey onu sevdi. Bizde çok seviyoruz ve sayıyoruz, Allah razı olsun diyoruz. Önünde sevgi, saygı ve büyük hürmetle eğiliyorum. Allah bundan sonraki günlerde de, ömrümüzün kalan günlerinde de onun gibi insanlara layık olmayı bize nasip eylesin diyorum.

“Kapımız ve gönlümüz herkese açık” dedi

   Recai Akyel Valimden sonra, Şerif Yılmaz valim geldi. Sayın Valim ilk gelir gelmez söylediği ilk cümlelerden birisi şudur. “Kapımız ve gönlümüz herkese açık” dedi. Bu inanılmaz, fevkalade bir mesajdır. Bu mesaj; Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-Veli Mehmet Akif, Atatürk’ün mesajıdır. Çünkü onlar yüzyıllar boyunca, ölmeden bugünlere insanlara yaptıkları hizmetlerden dolayı gelmiştir. Bizimde Mustafa Kemal’in, Hacı Bektaş-ı Veli, Hüseyin Gazi, Melik Ahmet Gazi, Fatih’in, Yavuz’un, Kanuni’nin izinden gitmemiz lazım. Mevlana gönüllü, Yunus Emre dilli olmamız lazım. Bizim Niksar’da o ciddi duruşu sergileyen Hacı Mahir Efendi gibi o dönemin Belediye Başkanlarının izinden gitmemiz lazım. Ben öyle görüyorum ve öyle anlıyorum; “Allah sorumluluğunu bilen, sorumluluğunun idraki içinde olan, aslanlar gibi çalışan, bu ülkenin isimsiz kahramanı olmaya talip olanlardan eylesin diyorum.

Herkes idarecilik yapar ama herkes ağabeylik yapamayabilir

  Derdimiz vatan evladı olmak, o kardeşlerimden Allah razı olsun. O kardeşlerime ağabeylik yaparsam bana ne mutludur. Ama ağabeylik yapan, çok değerli yönetici ile çalışıyorum. Hem valimiz, hem büyük, görkemli değerli idarecimizdi. Şerif Yılmaz valimiz bizim aynı zamanda; ağabeyimiz, büyüğümüzdür. Herkes idarecilik yapar ama herkes ağabeylik yapamayabilir.Allah bize de samimi bir şekilde; her zaman, her şartta kardeşlerini, vatanını kucaklayan insanlardan eylesin..Derdimiz büyüklerimizin ellerinden öpüp, dualarını almak. Küçüklerin gözlerinden öpmek ve herkesi kucaklamaktır.Bu ülkede; Kürdünü, Çerkezini, Manavını.Gürcüsünü, Çepnisini, Antalyalısını, Yörüğünü, Lazıını, Girsunlusunu, Diyarbakırlısını, Edirnelisini, Almuslusunu, Reşadiyelisini, Başçiftlikçisini, Tokatlısını, Amasyalısını kucaklayanlardan eylesin diyorum. Bu ülkedeki ahenkten inanılmaz keyif alıyorum.

  Hiçbir kimse ve hiçbir gücün bu ülkenin ahengini bozabileceğine ihtimal vermiyorum. Bu gayretler var ama vatan evlatları var, yürekli evlatlar var. Ben o yürekli evlatlardan olduğumu iddia etmiyorum ama bu ülkenin inanılmaz güzel evlatları olduğunu biliyorum. Kesinlikle ve kesinlikle sevgili İbrahim Beyide öyle görüyorum. Buna inanarak söylüyorum. Allah sayılarını artırsın diyorum Allah bu ülke için canını seve seve verebilecek delikanlı yüreklere sahip olmasını diliyorum. Ben sayın valimin emrinde çalışmaktan,, o kardeşlerimin meslektaşı olmaktan, mülki idare amiri olmaktan, memur olmaktan, bu ülkenin kamu yönetiminde görev almaktan büyük onur duyuyorum. Bende emek veren herkesten Allah razı olsun diyorum.

 
                               
                                      Tokat-Niksar Kaymakamı Uğur Turan 
                                    EMİTT’te açılan Niksar tanıtım standında
                                 
İnsanlar için koşturmayı seviyorum. Fedakârlık yapmayı seviyorum

  EMİTT’e daha önceki dönemin Belediye Başkanı İdris Bey zamanında katılmıştım. Kaymakakam Beyi EMİTT’e gelir misin? demişti. Ben insanlar için koşturmayı seviyorum. Fedakârlık yapmayı seviyorum. Fazlasının yapan insanları da alkışlıyorum. Kendimi çok kıymetli görmüyorum ama biliyorum ki o insanlarla beraber olmaktan, İstanbul’a gidip, Niksarlıyı, Tokatlıyı, oraya gelen insanlarla tanışıp, orayı kucaklamayı, o Anadolu insanının sevecenliğini, sıcaklığını, birliğini, beraberliğini EMİTT vesilesiyle görmekten ve ona katkıda bulunmaktan büyük onur duyuyorum. O vesileyle iki yıl önce gitmiştim. Sevgili Belediye Başkanım Duran Bey zamanında da kayıtsız kalamazdım.

Vefa gösterirseniz, vefa görüsünüz

  Sevgili Başkanıma da teşekkür ediyorum. İdris Başkandan Allah razı olsun, o geçmiş dönemde güzel, görkemli hizmetler yaptı, Allah selamet versin. Vefalı olmayı önemsiyorum. Çünkü vefa gösterirseniz, vefa görüsünüz. Bu çok önemlidir. Nankör olmamak lazımdır. Niksar’a İdris Beyin inanılmaz katkıları vardır. İdris Bey bizim bir dediğimizi iki etmemiştir. Duran Beyde de ayın çizgiyi görüyorum. Duran Bey seçildikten sonra, kendinden önceki belediye başkanını çağırmış ve kucaklamıştır, bu önemlidir.

Halefle-selef arasındaki bir ilişki bir insanın kalitesini ifade eder

  Halefle-selef arasındaki bir ilişki bir insanın kalitesini ifade eder. Duran Beyde ben bu kaliteyi gördüm. Bundan sonra daha da artacağına inanıyorum. Kendisine de üstün başarılar diliyorum. O bizim sevgili şube başkanımız,  sevgili garnizon komutanımızdı. O zamanda ailece görüştük. Arkadaşlarla her zaman beraber olduk, dertleştik. Bugünde belediye başkanıdır, şehrül emindir. Sorumluluğu artmıştır, işi daha da zorlaşmıştır. Allah yardımcısı olsun, kolay iş değildir. Niksar gibi; kültür, tabiat tarih, sevgi ve sevda kentinin, o güzel kentin belediye başkanı olmak büyük bir onurdur. İnanılmaz bir onurdur. Çünkü bu kent Fatih’in, Yavuz’un, Kanuninin onurlandırdığı ve kaldığı bir kenttir.

Böyle bir kentin belediye başkanı olmak hem onurdur, hem büyük bir mesuliyettir

   Hakikaten inanılmaz bir tarihi, coğrafyası, florası, saunası, cevizi, köprüleri, çeşmeleri, camileri, tarihi eserleri, Çankaya’sı, yaylaları, hülasa sıcak insanı vardır. İnanılmaz bir güzellik sergilemektedir. Böyle bir kentin belediye başkanı olmak hem onurdur, hem büyük bir mesuliyettir. Duran başkanın mesuliyetinin farkında olduğunu görüyorum. Çükü projeler yapmaya çalışıyor. İnanılmaz bir ahenk var. Sayın valimin emrinde çalışmaktan duyduğu onuru her vesileyle ifade ediyor. Bu çok önemli ve çok güzel çünkü bir güzellik varsa o vali beyin, karargahın güzelliğidir. Devleti ve hükümeti şahsında temsil eden sayın İl Valimiz Şerif Yılmaz’dır. Sayın Valim Şerif Yılmaz sayesinde Tokat’ta inanılmaz bir ahenk vardır. Sayın Valimin başkanlığında; Sayın Cumhuriyet Başsavcım Mustafa Küçük, Ağır Ceza Reisimiz, Emniyet Müdürümüz, Jandarma Komutanımız, Jandarma Bölge Komutanımız, Sivil Toplum Örgütleri, memuru, işçisi, köylüsü, kentlisi, yaşlısı, genciyle bu inanılmaz bir kenttir.

Niksar’ın tanıtımına çok kıymetli katkılarda bulundum

   Allah bu kente zeval vermek isteyenlere fırsat vermesin. Biz mücadele etmeye devam edeceğiz. Bize düşen; pozitif, hayırlı dairede gece-gündüz demeden, suratımızı ekşitmeden, tatlı dilimizi esirgemeden her sektörde elimizden gelenin en iyisini yapmaktır. Eğitimde, sağlıkta, alt yapıda, emniyette, kollukta, her yerde ama her yerde biz sevgili Duran başkanımızın daha iyi çalışmalar yapacağına inanıyoruz. EMİTT’te başarılı olmuştur. Bu fuara eşi sevgili eşi Habibe Hanımefendi ile birlikte katılmıştır. Değerli Havva Hanımefendiyi kutluyorum. Belediye başkan yardımcısından başlayarak, bütün emek verenleri kutluyorum. Fuarda iki gün kaldım. Fuar vesilesiyle Niksarlı dostlarımı, büyüklerimi kucakladım, ellerini, yanaklarını öptüm. Daha önce görev yapmış, Niksar Kaymakamlarını orada ağırlama imkanı buldum. Son derece valilerimiz geldiler ve standımızı ziyaret ederek beğendiklerini ifade ettiler. Vali yardımcılarımız, kaymakamlarımız, iş adamlarımız geldi. Hülasa bence Niksar’ın tanıtımına çok kıymetli katkılarda bulundum.

Ekinliklere katılmayı önemsiyorum ve tavsiye ediyorum

  Ekinliklere katılmayı önemsiyorum ve tavsiye ediyorum. Bundan sonra da Niksar Belediyesi ve ilçesi seyahat ve turizm fuarına katılmalıdır. Sayın valimizin kesinlikle inanılmaz desteğini aldık.2010 yılı EMİTT  çok beğenilmişse, herkes Niksar standının güzelliğini konuşuyorsa, Tokat Valimiz Şerif Yılmaz başta olmak üzere ilgili Vali Yardımcısı Sedat Sırrı Beyin, İl Kültür ve Turizm Müdürünün çok kıymetli katkılarındandır diyorum. Ama Duran Bey Niksar’ı inanılmaz temsil etti. Duran Bey; güler yüzüyle, tatlı diliyle, sıcak bir yüz oldu. Allah Duran Beyi yetiştiren anneden, rahmetli olan babasından da Allah razı olsun. Annesini annem gibi görürüm, ellerini hala öperim. Oda beni evladı gibi görür. Harika, güzel insanlardır. Hülasa EMİTT  son derece başarılı geçmiştir. Orada Niksar’ın tanıtımına önemli katkılarda bulunulmuştur. Orada; el ürünleri, el sanatları, yöresel tatlılarımız sergilenmiş, yöresel müziğimiz takdim sergilenmiştir.

 
                               
                                      Tokat-Niksar Kaymakamı Uğur Turan
                                    EMİTT’te açılan Niksar tanıtım standında
 
Birbirimizi sevelim, kucaklayalım. Bir olalım, iri olalım

  Ama en önemlisi Tokat ve Niksar insanının sıcaklığı ve sevecenliği sergilenmiştir. Gelenler bundan etkilenmiştir, ben bunun şahidiyim. Tarih bunu böyle kaydetti, böyle kaydetmiştir. Tarihe altın harflerle geçmez ama böyle mümkün olabilir. O yüzden gelin haset etmeyelim diyorum. Birbirimizi sevelim, kucaklayalım. Bir olalım, iri olalım, diri olalım diyorum. Bu duygularla da sevgili başkanımı ve ekibini kutluyorum. Sayın valime şükranlarımı arz ediyorum. Sayın Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a da ayrıca ve özellikle şükranlarımı sunuyorum. Sayın Bakanımıza arz ettiğim ve arz edeceğim çok güzel projeler var. Her konuda desteğini alabileceğimizi biliyorum. Yeter ki biz hayırlı ve güzel projeler üretelim. Yeterki biz bu kentin tarihine, güzelliğine, potansiyeline sahip çıkalım. Bu kent insanın yüzünün gülmesi için gayret edelim diyorum. Kenti seviyorum.

Yüreğimiz coşkulu, yüreğimiz aşk ve şevkle dolu

  Yüreğimiz coşkulu, yüreğimiz aşk ve şevkle dolu. Yüreğimizde dünyada haset ettiğimiz hiç kimse yok. Biz öyle bir milletiz ki birbirimizi çok severiz. Biz bütün insanlığı, bütün Adem oğlunu severiz. Öyle değimli? Sıkıntılı olan uluslara ilk koşan milletlerden bir tanesi Türk milleti değimlidir? Bizim evlatlarımız değimlidir? Özellikle öyle bir milletin evladı olmaktan onur duyuyorum. Allah ömrünü hayırlı geçirmeyi nasip etsin diyorum. Sizin sayenizde bütün dostlarımıza hürmet ediyorum. Dualarını eksik etmesinler. Güzel insan; yaşasın Türkiye Cumhuriyeti devleti diyorum. Yaşasın devletimiz, yaşasın necip milletimiz, dalgalansın güzel bayrağım diyorum. Güzel insan İlker Bey Allah razı olsun.”

Biri bizi durdursun

0

  Son zamanlarda Türkçemizi ne kadar garip ve anlaşılmaz kelimeler doldurarak yozlaştırmaya, çirkinleştirmeye ve içinden çıkılmaz hallere sokmaya başladık. Acaba farkında mıyız? Resmi dilimiz Türkçe ve bu ülke de Türkçe konuşuluyor değil mi? Aslında biz öyle sanıyoruz, oysa bu böyle değil maalesef. Yeni nesil genç kuşak dediğimiz anlamsız kitle ki bu ülkenin geleceği onlara  emanet bu ülkeyi emanet etmek istediğimiz gençler kendi aralarında Türkçe içinde yeni bir dil ürettiler anlayabilene aşkolsun. Oysaki Türkçe kadar zarif naif ve duygu düşüncelerini en güzel şekilde anlatabilen bir dil daha varımıdır? Dünya dilleri arasında araştırmak gerekir.

  Yok yok araştırmaya da gerek yoktur bence. Hiçbir dilde seni seviyorum kelimesi Türkçe’deki kadar etkili ve kalpten olamaz… Biz neden kendi dilimize sahip çıkamazken, bırakın sahip çıkmayı onu yozlaştırırken hiç mi vicdanen rahatsız olmuyoruz? Bakın bir kaç örnek vererek ne demek istediğimi açıklamaya çalışayım.

   Bunu da geçenlerde duydum çok garibime gitti ”Oooo moruk telefon yapmışsın kendine” daha devamı da var. ”Akşam partnerimle beraberim üzgünüm takılamayacağım size”.. ”Yapma ve babalık biraz cool(kuul) olsana”..”Relaks baba relax”. Birde bu şekilde baba hitabı var ki bu argo bir laf bile değil çok kaba ve saçma bir hitap şekli. Babanın anlamı bellidir. Neyse uzatmayalım gerçekten Türkçemiz içler acısı bir şekilde ağızdan ağza dolaşıyor. Birileri bizi durdursun Birileri Türkçemize sahip çıksın ve siz sevgili gençler lütfen konuşmalarımıza özen gösterelim. Lütfen dilimizin değerini bilelim…
   Bunun yanı sıra bir de çok küfürbaz bir toplum olmadık mı sizce? Etrafınıza bir bakın her üç kelimeden mutlaka birinin başlangıcında küfür var. Ya da bitişinde.  Her şeye kızar, kahreder olabiliriz, bu gayet normal. Ülkenin içinde bulunduğu şartlar itibarı ile daha da agresifleşebiliriz ama biraz sanki bu aralar fazla küfür sarf eder hale geldik ve bu bizim toplumumuzun ağzına hiç yakışmıyor.

   Biraz daha efendi kibar ve bu ülkenin ağırlığına yakışacak şekilde konuşsak daha hoş ve şık olmaz mı? Ne dedik önceki yazımızda birbirimize anlayışlı ve sevecen olalım ve unutmayalım ki küfürlü konuşmak, küfür etmek aciz insanların işidir. Biri bizi durdursun.
Türkçemize sahip çıkmamız konusunda yardımcı olsun ve küfürbaz olmaktan uzak tutsun.
Ne demiş Atalarımız Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkartır.  

Taşova Kaymakamı Tekin Dündar: “Organize Sera Bölgesi kurulacak”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

   Taşova Amasya ilinin yüzölçümü yönünden en büyük ilçelerinden birisidir. Taşova sebze üretimi yönünden Orta Karadeniz Bölgesinin adeta ambarı durumundadır. Taşova Kaymakamı Tekin Dündar’ın gayretleri sonucu kurulacak olan Organize Sera Bölgesinin kurulması ile birlikte ilçedeki sebze üretimi daha da artacaktır. Böylece Taşova sebze üretimi yönünden Türkiye’de önemli bir konuma gelecektir. Taşova Kaymakamı Tekin Dündar ilçenin kalkınması için büyük gayret sarf ediyor. Genç ve dinamik Taşova Kaymakamı Tekin Dündar, Taşova ve yönetim anlayışınız konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

İşsizlik olduğu için insanlar bulundukları yeri terk ediyor

   “Taşova Amasya ilinin doğusunda yer alan yüzölçümü itibariyle büyük bir ilçedir. Mülkiye sınıfı itibariyle ise de 4. sıradadır. Son açıklanan istatistiklere göre ilçenin merkez nüfusu 10.600, köyler ve kasabalar dahil toplam nüfus 34.000 civarındadır. İlçenin nüfusu önceki dönemlere göre düşüktür. Bu da Taşova’nın göç veren bir ilçe olduğunun göstergesidir. Göçlerin kaynağı işsizliktir. İşsizlik olduğu için insanlar bulundukları yeri terk ediyor. Taşova’nın ekonomisi çeşitlilik gösteriyor. Genel olarak ekonomi; hayvancılık ve tarıma dayanıyor. Ekonomi çeşitlilik gösteriyor derken, ilçemize bağlı kasaba ve köylerimizde özellikle hayvancılık ön plana çıkıyor. Bazı yerlerimizde ise seracılık ön plana çıkıyor.

Organize Sera Bölgesi kurulacak

   Destek kasabası ve Sepet köyümüzde hayvancılık ön plana çıkmıştır. Her yıl kurban bayramı öncesinde buralardan büyük şehirlere hayvan hareketliliği oluyor. Taşova da mikro kliman iklim etkisi görüldüğü için sebzecilik ve meyvecilik gelişmiştir. Yılın 4-5 ayı sebzecilik ve meyvecilik üretimi yaygındır. Özellikle Umutlu Köyünde yapılacak olan seracılık projesinin ihalesini bu ay içerisinde bitireceğiz. Burada organize Sera Bölgesi kurulacak. Şimdilik 24 tane sera kurulacaktır. Bu seraların her biri ortalama 800 metrekare ve toplam 23 dönüm olacaktır. Umutlu köylüleri kendi çaplarında zaten seracılık yapıyorlar. Ancak seracılığı organize bir şekilde yapmıyorlar. Organize Sera Bölgesi SYD Vakfının finansmanıyla kurulacaktır. Böylece toplam 24 vatandaşımızın yaralanacağı bir sera projesi yaptık. İlçemizde organize sera bölgesini kurulmasıyla birlikte yılda 4-5 ayla sınırlı olan sebze üretimi yılın 12 ayında üretilecektir.

Taşova Orta Karadeniz Bölgesinin sebze ve meyve ambarıdır

   Türkiye de organize sera bölgeleri az bulunmaktadır. Yeşilırmak kıyısında bulunan ve ilçeye 8-10 km uzaklığı olan Umutlu köyünün geniş bir arazisi var ve sulama sıkıntısı yoktur. Organize sera bölgesinde kurulacak seralar tamamen modern olacaktır. Bu tesis kurulduğu zaman insanlar, Antalya ve Adana’da ki seraları hatırlayacaklardır. Böylece bu tesislerin kurulması iş istihdamına katkı yapacaktır. Her sera bir aileye verildiğinden, bir aileyi 5 kişi kabul edersek toplam 120 birey bu iş imkânından faydalanmış olacaktır. Umutlu Köyü Amasya’nın ve Orta Karadeniz bölgesinin sebze ve meyve ambarıdır. Taşova’nın rakımı 180 olup ve Yeşilırmak vadisinde kurulduğu için iklim yönünden genel olarak Akdeniz ikliminden farkı yoktur. Aslında Taşova dışarıdan bakıldığı zaman, insanlar iklim yönünden soğuk bir yer zannediyorlar.

Güzellikleriyle ünlü doğal Boraboy Gölümüz vardır

   Bizde ilçede hakim olan ılıman iklimi değerlendirmek istiyoruz. İlçemizdeki iklim ölçümlerine göre Antalya-Serik’te görülen iklimle aynıdır. Bu nedenle seraları kışın ısıtmaya gerek yoktur. Böylece kuracağımız organize sera bölgesi projesiyle, insanlar iş sahibi olacak ve ülkemiz ekonomisine katkı olacaktır. İlçemizin turizm mekânları sınırlıdır. Alparslan Kasabasında bulunan Alparslan müzesi dışında tarihi bir yer yoktur. Tarihi mekânlar yeraltında olabilir ancak bunlar gün yüzüne çıkarılmamıştır. Ülkemizin her tarafı tarih kokuyor ama bütçe imkânları kısıtlı olduğu için bunlar meydana çıkarılamıyor. Gün yüzüne çıkardığımız tarihi mekânları ise yurt dışındaki üniversitelerle ortaklaşa çıkardık. Taşova’da tarihi olarak görebileceğimiz ve gezeceğimiz yerler sınırlıdır. Güzellikleriyle ünlü doğal Boraboy Gölümüz vardır. Ancak burası sadece yazın kullanılabiliyor. Günümüz turizm anlayışı sezonluk değildir. Mevsimlik turizm anlayışı sistemi, dünyada artık kayboldu. Aslında Boraboy gölü dağ turizmi amacı ile kullanılan bir yerdir.

Turizmden en düzeyde para kazanmak gerekir

   Kullanılmak üzere kış turizminde de faaliyete devam etmesi gerekir. Burayı tüm sene boyu ziyarete açık tutmak için o konuda başarılı olunur. Kaymakamlık olarak bizde desteğimizi esirgemiyoruz. Özel İdare Müdürlüğümüz oraya kaynak aktarıyor. Boraboy Gölü güzel, doğa harikası bir yerdir. Ülkemizin her yerinde turizme yönelik hazır potansiyeller vardır. Ama biz bu potansiyeli yeteri kadar değerlendirmiyoruz. Turizmi sadece deniz-kum-güneş üçlemesinde değerlendiriyoruz. Turizmin daha birçok kolu var. Turizmden en düzeyde para kazanmak gerekir. Buradan göçmekle sorun bitmiyor. Büyük şehirlerde daha da büyük sorunlar ortaya çıkıyor. Bu nedenle büyük şehirlerde çarpık kentleşme almış başını gidiyor. Suç oranları giderek artıyor. Kültür çatışmaları meydana geliyor. Köydeki yaşamla büyük şehirdeki yaşam bir olmuyor. Oradaki sosyal ilişkilerle, köydeki sosyal ilişkiler bir olmuyor. İnsani davranışlar bir olmuyor.

Kurallar ve kaideler bir olmuyor

   Kurallar ve kaideler bir olmuyor. Küplü köyünün ortasında örneğin trafik ışığı göremezsiniz. Ama büyük şehirlerde görülür. İnsanın köyden almış olduğu kural ve kaidelerle büyük şehre gittiği zaman sorun yaşıyor. Bu sefer köyden, kırsaldan giden vatandaş şehirdeki kuralları kendine benzetmek istiyor. Ancak kent kuralları direniyor. Bu kurallara kırsaldan gelen vatandaşta direniyor. Böylece çatışma meydana gelerek,  bunun sonucu üçüncü bir kural, kaide çıkıyor. Bunun sonucu gecekondu dediğimiz kurallar ortaya çıkıyor. İlk başta köy ve kent varken bunun sonucu üçüncü bir anlayış çıkıyor. Bunların sonucunda  Gecekondu kültürü ortaya çıkıyor. Kente köyden derleme bir kültürü oluşuyor. Bu kültürden kentli insan rahatsız oluyor. Büyük şehirlere göç etmekle sorun bitmiyor, sorunlar orada daha da çoğalıyor. Buradaki her türlü potansiyeli turizm, tarım dahil her şeyi en iyi şekilde değerlendirmek gerekir. Bu nedenle insanları biz göçe zorlamadan, yerinde tutmak istiyoruz. İnsan mecbur kaldığı için ata yadigarı topraklarını terk edip gidiyor.

Ben inanıyorum ki kimse keyfinden SYD Vakfına başvurmaz

   Potansiyeli en iyi şekilde değerlendirip, bu insanları burada kazanmak istiyoruz. Bu konu da SYD Vakfı büyük bir imkândır. Bu nedenle proje sunarak, iş yapmak isteyen vatandaşlarımıza yardımcı oluyoruz. Vatandaşlarımızın bu konudaki projelerine olumlu cevap veriyoruz. İlçemizde örneğin bir kasap bir şekilde işini kaybettiği için dükkanını kapatmak zorunda kalmış. Bize müracaat ederek, tekrar işini kurmak için müracaat etti. Bu vatandaşımıza kasap dükkânı ile ilgili proje yaptık ve Ankara’ya gönderip olumlu cevap aldık. Bu vatandaşımız yeni kasap dükkânı açarak, eski işine kavuşmuş olacak. Burada yaşayan ve düğünlerde müzisyen olarak çalışan iki vatandaşımıza da 13.000 TL. malzeme katkısı sunduk. Bunlar geriye dönük uzun vadeli kredilerdir. Bu kredileri alan vatandaşımız işlerini iyi bir şekilde yürütürlerse aldıkları kredileri zorlanmayarak ödemektedirler. İş yapmak isteyen ve proje sunan vatandaşlarımıza vakıf olarak olumlu bakıyoruz. Ben inanıyorum ki kimse keyfinden SYD Vakfına başvurmaz. Benim anlayışım budur.

Genelde istekleri olumlu cevaplamaya çalışıyoruz

   Mutlaka bir yerde sıkışmıştır ve burayı devlet olarak çıkar kapısı görmüştür. Şefkatli kol olarak burayı görmüştür. Bizde bu algıyı değiştirmemek, devlet olarak sahipsiz olmadıklarını göstermek için SYD Vakfından ayni ve nakdi yardım veriyoruz, barınma konusunda yardımcı oluyoruz. İnşaat mevsimi açılınca yirmiye yakın inşaat projemiz var. Bu mevsim açılınca inşaat projelerimizi faaliyete geçireceğiz. Eğitim yardımları olarak Türk Telekom’un online ders işleme programlarına katılması için başarılı 200-300 öğrencimize bu programları vereceğiz. Bu program klasik eğitim metotlarının çok ötesindedir. Program görsel anlamda zengin bir içeriğe sahiptir. Öğrencilerin okudukları dersleri görsel olarak üç boyutlu anlatan güzel bir programdır. Bu program da öğrencinin başarısına başarı katacak bir programdır. Özellikle YİBO’daki öğrencilerin çoğunun evinde internet imkânı yoktur. Ama okullarımızda internet imkanı var. Bizim ayrıca internet evimiz var.

    Evinde internet olmayan öğrenciler orada internetten faydalanıyorlar. Devletin kapısından herkese iş vermek isteriz ancak o kadar imkanımız yoktur. Biz işveren konumunda değiliz. İş kurmak isteyen vatandaşlarımıza proje uzmanı arkadaşlarımız proje yapıyorlar. Böylece kendileri dışında bir iki kişi iş istihdamı sağlayacak işler kurmaya çalışıyoruz. Genelde ayni ve nakdi yardımları tek başına yaşayan vatandaşlarımızı veriyoruz. Onlara da SYD Vakfının imkanları doğrultusunda yardımcı olmaya çalışıyoruz. Genelde istekleri olumlu cevaplamaya çalışıyoruz. Bu yardımlar SYD Vakfının şartlarını taşıyanlara verilmektedir. Sağlık konusunda protez alamayacak vatandaşlarımıza yardımcı olamaya çalışıyoruz. Sağlık konusunda ekonomik yönden büyük yardımları projelendirip, Genel Müdürlükten onay istiyoruz.

Yüksekokul çalışması çabasının üç yılık bir geçmişi vardır

   İlçemizde yüksekokul çalışması çabasının üç yılık bir geçmişi vardır. Yüksekokulun kurulması için belirli şartlar gerekiyor. Üniversiteye bağlı kurulacak yüksekokullardan birisinin ilçemiz de kurulmasını istiyoruz. Geçen ay içerisinde, Amasya Üniversitesinden bir heyet burayı ziyaret etti. Üniversite heyeti kaymakamlık uhdesinde olan Tekel depolarını yüksekokul için uygun gördüler. Burayı projelendirme çalışmalarımız sürüyor. Finansman kaynağı hazırlandıktan sonra, Yüksekokul açılma çalışması hızlanır. Yüksekokulun ilçeye açılması ile birlikte ekonomik ve kültürel katkıları olacaktır. Bu nedenle dışarıdan Taşova’ya gelecek insanların bakış açılarıyla, Taşova’daki insanlar kendilerine çekidüzen vereceklerdir. Örneğin bir kafe işletmecisi kendi yerini bundan sonra, daha özenle işletecektir.

Finans konusunda biraz sıkıntı yaşıyoruz

   Yüksekokul açıldıktan sonra daha çok işyeri açılacaktır. Yüksekokulun açılması; ilçeye ekonomik, değişim-dönüşüm katkısı yapacaktır. Açılacak Yüksekokul da; Taşova ekonomisinde önemli bir yer tutan tarımla ilgili seracılık ve çiçeklikçilik gibi bölümler olacaktır. Yüksekokulun yeri gelişmeye açık bir yerdir. Finans konusunda biraz sıkıntı yaşıyoruz. Bunu aştıktan sonra yüksekokul kurulması basit bir şeydir. Ama bunun için fiziki imkanların tam olması gerekir. Yurt gibi tüm müştemilatı yapıldıktan sonra, sadece YÖK’ten gelen bir karar kalıyor. Bizim şu anda maalesef fiziki imkanlarımız yoktur. Bunda gerçekçi olmak, doğru konuşmak gerekir. Ama mevzuat açısından Yüksekokulun kurulması için fiziki şartların tam olması gerekir. Üniversite haklı olarak yeterli şartları öne sürüyor.

Yüksekokul açılması derme-çatma yapılacak bir iş değildir

   Biz binamızı, yurdumuzu, yemekhaneyi, kütüphanemizi kurduktan sonra, yüksekokul açılır. Öğrencilere dersleri dışında vakitlerini geçirecekleri sosyal mekanların yapılması lazımdır. Bunlar şu an hazır değildir. Bunların yapılmadan, yüksekokulun gelmesi bir anlam ifade etmez. Yüksekokul için önemli olan bu alt yapının yapılması gerekir. Alt yapı olmadığı için üniversitenin elinden bir şey gelmiyor. Bence alt yapı hazır olmadan, bu konuda başarısız olacağımızı düşünüyorum. Acele etmeden, derme çatma yüksekokul açılıp, başarısız olunacağına, bence kurulma süreci bir yıl daha uzasın, okul tam olsun, gelen öğrencide mağdur olmasın, yüksekokulu kuran üniversite de pişman olmasın. Yüksekokul açılması derme-çatma yapılacak bir iş değildir. Üniversite bilimsel faaliyet yapan bir kuruluştur. Onun için her imkanının  tam olması gerekir. Derme-çatma önce açalım, sonra tamamlarız olmamalıdır. Tüm mekânlar hazır olduktan sonra, üniversite yüksekokulu severek kurar.

 
                                        
                                          Taşova Kaymakamı Tekin Dündar
 
Ben bir yerde sorun varsa, oraya giderek inceliyorum

   Bizim kaymakamlık olarak yönetim anlayışımız; katılımcı, sorun nerede ise o sorunu yerinde görüp, o sorunun taraflarıyla görüşüp, sorun nereden kaynaklanıyor görmektir. Ben bir yerde sorun varsa, oraya giderek inceliyorum. Kaymakamlığa bir iş yapıp parasını istediğinde; mesela geçen ay içerisinde İncesu Köyünde sulama kanalları için proje yapılmış. Ben görmeden, parsını ödemem dedim. Gittim ve gördüm, işlerini yapmışlar. Ama bir iki eksiklik gördüm. Bu eksiklikler yapıldıktan sonra, tekrar yerine giderek baktım. Yapıldığını gördükten sonra paralarını ödedik. Sorunu yerinde görmek ve tarafları ile görüşmek gerekir. Onların muhatapları ile derdiniz nedir diye görüşmek gerekir. Sorunun nereden kaynaklandığını bilmek gerekir. Bazen çok küçük bir şey öyle abartılıyor. Bu kişi sanıyor ki anlattığı konuya bakılmayacak.

Biz sadece malzeme temin ediyoruz

   Ben küçük sorunu yerinde görmek için erinmeden gidiyorum. Böylece daha sağlıklı karar vermemize yardımcı oluyor. Hem sorunu yerinde görüyorsunuz ve kimden kaynaklandığını öğreniyorsunuz. Karar verme sürecinize daha yardımcı oluyor. Mümkün olduğunca bu şekilde idare etmeye, koordine etmeye çalışıyoruz. Tüm çalışma arkadaşlarımız uyumlu, işlerinde tecrübeli, kanunu, nizamı bilip, oturmasını kalkmasını bilen arkadaşlardır. Daha önce çalıştığım yerlerde görmediğim bir şeyde; Taşova halkı devletin sağlamış olduğu imkânlarla, kendi katkısını da katıp, her şeyi devletten beklemeyip, tamam devlet bu imkanı bize vermiş, bizimde katkı sunmamız gerekiyor, bu iş bitsin diyor. Köylerimizde parke taşı döşemeleri ve diğer bazı işler halkın işçiliği ile imece usulü yapılmaktadır. Bu tür anlayışların olduğu yerler çok nadirdir. Biz sadece malzeme temin ediyoruz. Onlar işçiliğini yapıyorlar. Bize malzeme verin, biz kanalımızı, köprümüzü, menfezimizi yaparız diyorlar. Köylülerimiz dediklerini yapıyorlar.

Bizim kurumumuz onlara hizmet vermek için kurulmuştur

  Tüm vatandaşlarımızla görüşüyorum. Vatandaşımız sorununu ve sıkıntısını bilmiyor. Vatandaş bana geliyor, örneğin işimi yapmadılar diyor. Vatandaş kaymakamla görüşmekle sahipsiz olmadığını düşünsün. Bizim kurumumuz onlara hizmet vermek için kurulmuştur. Burada vatandaş olmasa kaymakama ve belediye başkanına ihtiyaç olmaz. Bu insanı yaşat ki devlet yaşasın şiarıdır. İnsan olmadığı zaman; devlet kurmanıza, teşkilat kurmanıza da gerek yok. Kaymakamlığa gelen her vatandaşla sıkıntısı nedir diye görüşüyorum. Benim yönetim anlayışım budur. Günde on vatandaşta gelse, onların hepsi ile görüşürüm. O vatandaşa beş dakika ayırsanız, o vatandaş için çok önemlidir. Vatandaş; beni muhatap alan, benim için var olduğunu gösteren birisi olduğunu görünce memnun oluyor.

Misyonumuz vatandaşla-devlet arasında köprü oluşturmaktır

  Bizim buradaki en önemli misyonumuz vatandaşla-devlet arasında köprü oluşturmaktır. Biz bu misyonu yerine getirmeye çalışıyoruz. Vatandaşı kapımızdan geri çevirmemeye çalışıyoruz. Vatandaşımızın sıkıntısını biz bilelim, biz duyalım diyoruz. Biz çözelim diyoruz. Bizim böyle bir anlayışımız vardır. Sorunu yerinde görme, muhatap olma hesap verilebilir durumda olma bizim yönetim anlayışımızdır. Bir vatandaşa kaymakam olarak 5-10 dakika ayırmanın zor bir iş olduğunu düşünmüyorum. İlçemiz asayiş bakımından da bir sıkıntısı olmayan yerdir. İnsanlar zaten sakin ve uyumlu insanlardır. Burada meydana gelen suçlar Kabahatler Kanunu kapsamındadır. İlçemizden karayolu ağı geçtiği için ulaşım yönünden aktiftir. İlçemizde faaliyet gösteren ER-AY Tekstil 180 kişi iş istihdamı sağlıyor. İlçemizde özellikle mobilya sektörü de gelişmiştir.

Vatandaşların bize talepleri genelde iş doğrultusundadır

   İlçemizde Özgür Mobilya adında bir mobilya fabrikası vardır. Ayrıca ilçemizde yem ve un fabrikası vardır. İlçemiz sanayi bakımından istenilen düzeyde gelişmemiş ama Taşova şartlarında iyi denilecek bir noktadayız. İşsizlik maalesef Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi burada da vardır. Vatandaşların bize talepleri genelde iş doğrultusundadır. Vatandaşlarımıza  bizim iş verme olanağımız yoktur. Potansiyeli olan vatandaşımıza proje karşılığında kendi işlerini kurmalarına yardımcı oluyoruz. Bu nedenle Taşova SYD Vakfı en çok proje veren vakıftır. 40’a yakın projeye olumlu görüş verdik. Sanayinin gelişmesi için ekonomik realiteler gerekir. Ben her şeyi çıplak olarak, olduğu gibi konuşmayı seviyorum. Deyim yerindeyse kıvırmaya gerek yok.

Marmara Bölgesi dururken kimse buraya sanayi kurmaz

   Marmara Bölgesi dururken kimse buraya sanayi kurmaz, risk almaz. Sermayesi olan adamın en çok korktuğu şey risktir. Parasını genel olarak risk etmez. Zengin adam 3 trilyon akıtsa ne olacak denilmez. Sermayesi olan adam bırakın 3 trilyonu, bir kuruşun hesabını yapıyor. Sen bir kuruş olarak görüyorsun ama o onu binle çarptığı zaman o bir milyar olur. Adam tabii ki haklı kendi açısından bakıyor. O insan kar için faaliyetini sürdürüyor. Ama biz tarım potansiyelini en iyi şekilde değerlendirip, tarım noktasında işsizliğe çare bulmaya çalışıyoruz. Taşova’nın tarım alanında büyük potansiyeli vardır. Tarım endüstri sektörü değildir. Tarım devam eden bir sektördür, kaybolması imkansızdır. Çünkü teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insan yemeden, içmeden duramaz.

Önce hammaddeyi temin edeceğiz sonra fabrikayı kuracağız

   Hayatta siz besin almadan yaşayamazsınız. Örnek verecek olursak, bilgisayar sektörü her geçen gün gelişmektedir. Ancak domates ve patates değişmemektedir. Bunlar her zaman ebedi olan şeylerdir. Ama biz bunların günümüzde en iyisine bakıyoruz. Göze hitap eden ürünleri alıyoruz. Organize Sera Bölgesinde bu işi yapacağız. Organizeli bir şekilde üreteceğiz ve organizeli bir şekilde pazarlayacağız. Belki bunun ilerisinde alt yapısı oluştuktan sonra; salça, konserve sanayisinde kuracağız. Önce hammaddeyi temin edeceğiz, sonra fabrikayı kuracağız. Domates olmadan, salça fabrikası olmaz. Önce üretmemiz gerekir. 80 dönümlük Organize Sera Bölgesinin önümüzdeki iki ay içerisinde 23-24 dönümlük alanını kuracağız. Bununla ilgili ihaleye çıkma aşamasındayız. Büyümekle üretim daha da artacak. Benden sonra gelecek arkadaşta bu projeyi uygular. Tüm mülki idare amirleri gittikleri yerlerde mevcut potansiyeli en iyi şekilde kullanmak için gayret sarf ediyorlar. Bunun sonucu, buna paralel sanayi kolu ortaya çıkacaktır. Hammadde kurulduktan sonra, sanayi kurulmasında sıkıntı yoktur.”

        

Taşova ER-AY Tekstil Fabrikası İmalat Müdürü Hüseyin Gemici: “Çalıştırmak için işçi bulamıyoruz”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Amasya-Taşova ilçesinde 23 Nisan 2009 tarihinde Niksar Tekstil Tesislerine bağlı olarak faaliyete başlayan Taşova ER-AY Tekstil Fabrikası ilçede en fazla işçinin çalıştığı özel bir kuruluştur. Bu fabrika Taşova’ya açıldıktan sonra, azda olsa Taşova’ya geri dönüş başlamış. ER-AY Tekstil 150 işçi ile üretim yapmaktadır.

  Kadın ve çocuk giyimi üzerine üretim yapan, ER-AY Tekstil ürettiği malları İngiltere, İspanya, Almanya’ya gönderiyor. Fabrika İmalat ve Kurucu Müdürü Hüseyin Gemici’nin verdiği bilgiye göre fabrika üretimi iki katına çıkarmak istiyor. Ancak çalışacak işçi bulamıyor. Günümüzde işsizliğin revaçta olduğu bir zamanda, çalışacak elaman bulunmaması gerçekten üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Taşova ER-AY Tekstil Fabrikası İmalat Müdürü Hüseyin Gemici, Taşova ER-AY Tekstil Fabrikası konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
150 kişi ile çalışmasına devam etmektedir

  “Taşova ER-AY Tekstil Tesisi, Niksar’da faaliyet gösteren Niksar Tekstile bağlı bir şube olarak çalışmaktadır. Tesislerimiz üretime 23 Nisan 2009 tarihinde başladı. Tesisimizin ilk açılışında 350-400 kişi çalıştırmayı düşünüyorduk. Ancak mevcut işçi potansiyelinin az olduğunu gördük. Taşova ilçesinden; İstanbul, İzmir, Bursa’ya göç olduğu için ilçenin genç işçi potansiyeli çok zayıftır. Böylece genç neslin çok az olduğunu gördük. Tesisimiz şu anda 150 kişi ile çalışmasına devam etmektedir.

 
                                 
                                 Taşova ER-AY Tekstil Fabrikası üretim yaparken
 
Taşova dışarıdan göç almaya başladı

  Fabrikamız, Taşova’da açıldıktan sonra Taşova dışarıdan göç almaya başladı. Böylece insanlar Taşova’da iş var diye İstanbul’dan Taşova’ya gelmeye başladılar. Şu anda tesisimizde İstanbul’dan Taşova göç eden 30 kişi çalışmaktadır. İnsanlar sınırlı maaşla geçinemedikleri için Taşova’ya geri dönmeye başladılar. Fabrikamızı kaymakam ve belediye başkanının ısrarı ile Taşova’ya açtık. Yönetim Kurulu Başkanımız, patronumuz Ercan Şahin Bey’in olumlu görüşleri neticesinde buraya fabrikayı açtık. Şu anda 120 kişi üzerinde işçi çalışmaktadır: Biz işçi kapasitesini, işçi bulabilirsek 250-300’e çıkarmayı düşünüyoruz.

Ürettiğimiz malları İngiltere, İspanya, Almanya’ya gönderiyoruz

  Biz genelde ürettiğimiz malları İngiltere, İspanya, Almanya’ya gönderiyoruz. Tesisimizin üretimi İngiltere’den onaylıdır. İngiltere’nin onayından sonra üretime başladık. Genelde bayan ve çocuk giyimi üzerine üretim yapıyoruz. Bunlar tayt, tişört, yelek v.s. Fabrikamızın kurulum aşamasına gelmesi maliyeti olarak yaklaşık 300–350 milyardır. Taşova Belediyesi boya ve badana gibi alt yapı hizmetlerini yaptı.  Yer olarak da binayı kaymakamlıktan kiraladık. Aylık 150.000-160.000 civarında parça mal üretiyoruz. Bunu aylık 250.000′ çıkarmayı düşünüyoruz. Tekstilde üretim insan gücü ile yapılır.

 
                             
                                Taşova ER-AY Tekstil Fabrikası üretim sırasında
 
İşçi bulamadığımızdan dolayı üretimde artırma yapamıyoruz

  Bir makine, bir insan üretiyor. Bu nedenle işçi bulamadığımızdan dolayı üretimde artırma yapamıyoruz. Çalıştırmak için işçi bulamıyoruz. Genelde 18-27 yaş arası bayan işçi istiyoruz. Daha küçük 16 yaş bayan işçi olarak alıyoruz ama onlar çırak olarak çalışıyorlar. Genelde tekstil işi bayanla olur. İşçi arıyoruz bulamıyoruz. Burada 250 işçi ile aylık 250.000 parça mal üretirsem, bunun Taşova’ya getirisi 350-400 milyardır.

Şu anda 1,5 milyon parça siparişimiz var. Siparişimizi geri çeviriyoruz

  Fabrikamız Taşova için iyi bir potansiyel, bulunmaz bir nimettir. Mal siparişimizde sorun yoktur. Şu anda 1,5 milyon parça siparişimiz var. Siparişimizi geri çeviriyoruz. Niksar’da 7 sene kaldım. Niksar Tekstil Fabrikasını; sahibi, patronumuz Ercan Şahin Beyin vasıtasıyla imalat müdürü olarak kuranlardan birisi benim. Niksar Tekstil Fabrikası artık ben olmasam da  yürüyecek kapasiteye geldi. İnsanlar artık hayatını kazanmaya başladılar. Niksar Taşova’ya yakın olduğu için buraya geldik. Başçiftlik ilçesinden Niksar’daki fabrikamızda çalışmak için gelip ev tutan 3-4 bayan var. Bu bayanlar 15-20 günde bir ailelerinin yanlarına gidiyorlar. Taşova’ya fabrikamızda Taşova’ya çalışmak için gelen insanlar olursa bize fabrika olarak gereken yardımı yaparız. Fabrikamızda; Taşova’nın köylerinde yaşayıpta, çalışmak için Taşova’ya göç eden işçilerimiz vardır.

 
                    
                  Taşova ER-AY Tekstil Fabrikasında üretim bölümünün genel görünüşü
 
Üretimimizin aylık olarak 160.000-170.000 parçadan aşağı düşmemesi gerekir

  Biz burada çalışan insanlara üretime başlamadan önce gerekli eğitimi veriyoruz. Üretimimizin aylık olarak 160.000-170.000 parçadan aşağı düşmemesi gerekir. Üretim bunun altına düştüğü zaman sıkıntı çekiyoruz. Sonuçta mali üreteceksin ki malı göndereceksin. O zaman sıkıntı olmaz. Fabrikamızda çalışan sayısı 150 değilde, 200-250 olsa  burayı rahat rahat kaldırır ve herkes parasını zamanında alır. Şu anda 150 işçiye ihtiyacımız vardır.Buranın masrafı 100 kişiyi zor kaldırıyor.Burada 100 kişi daha fazla çalışsa masraf azalacak. Fabrikamızın yükü daha az olacaktır.

                                 
                                Taşova ER-AY Tekstil Fabrikası  üretim bölümü
 
Elaman bulabilsek bu sıkıntıların hiçbiri olmayacaktır.

  Personel az olduğu zaman fazla mesai oluyor. Personel fazla mesai yaptığı zaman ertesi gün yorgun geliyor ve bu işçiden verim alınamıyor. Burada 200-250 kişi çalışsa akşam mesai saat 18.30.-19.00’da mesai biter. Böylece insanların işten çıktıktan sonra dinlenme vakitleri olur. Böylece gündüz normal mesai saatleri içerisinde çalışma ve ay sonunda maaş alma en idealdir. Bizde normal mesai saatleri saat 08.00-19.00’dur. Ancak iş durumuna göre fazla mesai yaptığımız zamanlar oluyor. Elaman bulabilsek bu sıkıntıların hiçbiri olmayacaktır. Kişinin işi bilmesi yeterlidir. İşi bilmesin önemli değil, ben çalışmak istiyorum desin, ben ona her şeyi öğretirim, her konuda yardımcı olurum.”

 

     

Eruh Kaymakamı Ahmet Dalkırandan işsizlere iş

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Siirt-Eruh Kaymakamı Ahmet Dalkıran; iş istihdamı konusunda Türkiye bir örnek çalışma başlatarak SODES Projesi kapsamında 75 kişi fıstık aşılama, budama ve bağ-bahçe işlerinde görevlendirilmek üzere işe alındı. İşe alınan kişiler 4-6 ay boyunca sigortalı ve asgari ücret üzerinden çalışacaklar. İşe alınanların kuraları, Eruh Halk Eğitim Merkezi konferans salonunda, Noter ve Siirt İŞKUR Müdürlüğünden gelen görevliler huzurunda  çekildi.

  İstihdamın artırılması, işgücü piyasasının nitelikli eleman ihtiyacının karşılanması ve işsizlerin meslek sahibi olmalarını amaçlayan projeler teorik ve uygulamalı olarak iki aşamada gerçekleştirilecektir. Aşıcılık-Budamacılık” kurslarına Eruh İlçe Tarım Müdürlüğünde görevli Ziraat Mühendisleri eğitimci olarak katılacak ve  eğitim sonrasında katılımcılara sertifika verilerek işe yerleştirilmelerinde gerekli girişimlerde bulunulacaktır.
 

 

Neden Avrupadan daha pahalıya et yiyoruz?

0

İyi beslenmeyen bir toplum hiçbir sorununu çözemez
Türkiye iyi beslenebiliyor mu?
  Türkiye sahip olduğu coğrafya, iklim ve tarım potansiyeli nedeniyle insan beslenmesi için uygun koşullara sahiptir ender ülkelerden biridir. Ancak ülkemiz sahip olduğu tarım potansiyeline rağmen dünyada iyi beslenemeyen ülkeler arasında sayılmaktadır. Özellikle gıdaların besin elementi ve vitamin içeriğinin düşük olması, ekmek kalitesinin düşüklüğü toplumun sağlık ve düşün hayatına olumsuz etki edeceği kaçınılmazdır.

  Gıda üretimi, dağıtımı ve bozulan gelir dengesi ve diğer nedenlerden dolayı köylere ve kırsal kesime göre kentlerin hayvansal gıda kaynakları yönünden daha kötü beslendikleri biliniyor. Son yıllarda bir taraftan artan et fiyatlarının yüksekliği, diğer taratan sağlıksız kesilen hayvanlar ve at-eşek eti ile toplum sağlığı ciddi şekilde etkilenmektedir. Sağlıklı bir toplum için herkesin günlük gereksinim duyduğu minimum hayvansal gıdaları sağlıklı et ve et ürünlerinde sağlanması için devletin önlem alması gerekir.
At-Eşek etinin piyasaya çıkması etin pahalı olması sonucu mu?
  Son yıllarda Adana kentinin yakasını bırakmayan bir sorun kaçak at-eşek etinin piyasaya sürülmesidir. Sorun eskiden Kayseri’ye mal edilirdi çünkü at-eşek eti ile sucuk yapımı ilişkilendirilirdi. Gerçi geçmişten beri değişik lokanta, kafeterya, kasap ve benzeri işyerlerinde bu etlerin satıldığı söylenirdi ancak Adana’da peş peşe kaçak at-eşek etinin vatandaşa yedirilmesi, bazı ahırlarda yaşlı eşeklerin bulunması kadar etkili olmamıştı.

  Özellikle Çukurova Üniversitesi öğrencilerinin kaldığı Kredi Yurtlara bağlı Fevzi Çakmak yurduna ve bazı hastanelere söz konusu etlerin aynı firma tarafından sağlanması konunun boyutunun genişlediğini gösteriyor. Üniversite öğrencileri üniversite içinde protesto gösterisi yaptılar. Arkasından basına sızan haberlerde protesto gösterisi yapan öğrenciler hakkında soruşturmanın açılması daha fazla ses getirdi. Adana Valisi Sayın İlhan Atış “Çok az et kebaplık olarak satılmış”  ifadesi ile kamuoyunun tepkisini hafifletmeye çalıştıysa da Adana kentini at-eşek eti yemekle bilinir olma
9 Şubat tarihli gazetelerde Gaziantep zabıta ekiplerinin “Hindistan’dan kaçak olarak getirildiği belirlenen 370 kilo bufalo eti ile 160 kilo kokmuş tavuk eti” yakaladıklarını yazıyordu. Bu haberler okununca doğal olarak sağlıklı gıda bulma konusundaki kaygı ve güvensizlikler daha da artmaktadır.
Neden eşek-at etti yedirilmek isteniyor?

  Bir tarım ülkesi olan Türkiye’de hayvancılığın uzun zamandır ihmal edilmesi, Güneydoğuda terör nedeniyle başlayan göç, ithal edilen et bugünlerde yaşanacakların habercisiydi. 1980’li yıllarda dışarıdan hayvansal ürünlerin ithal edilmesi ile kendiliğinden ülkemiz hayvancılığı bir anda ekonomik olmaktan çıkmıştır. Kısa sürede vatandaş hayvanlarını elden çıkardı ve kentlerin varoşlarına taşınarak kısa sürede yoksullaşmışlardı.

  Devlet özelleştirme süreci ile Et Balık Kurumu kelepir fiyatına satıldı ve vatandaşın hayvanları ve et ürünleri alınamaz olmuştu. Bürün bunarlın sonucunda bugün et fiyatları Avrupa ülkelerinden daha pahalıya gelince doğal olarak bazı sahtekârlar da yaşlı, hasta hayvanları toplayıp, ucuz et üreterek pahalıya satma yoluna gitmişlerdir.72 milyonluk nüfusu ile ülkemizin et ihtiyacı karşılanamadığı için son yıllarda kırmızı et açığı nedeniyle  fiyatların bir yılda % 50’den fazla arttığı ATO Başkanı Sinan Aygün tarafında açıklanmıştır. Aygün, fiyat artışlarının yaşandığı dönemlerde bazı ki
At-Eşek etti yeniliyor mu?
  Birçok toplumda at-eşek eti yeniliyor ancak ülkemiz insanın alışık olmadığı ve beslenme kültüründe olmayan bu tür etlerin topluma isteği dışında yedirilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Hiçbir topluma istemediği bir etin bu şekilde yedirilmesi yanlış. Söz konusu etlerin yaşlı, hasta ve hijyen koşullarından uzak ortamda ahırlarda kesilmesi ile sunulması başlı başına sağlık sorununu gündeme getirmiştir.
Maalesef ülkemizde çoğu insanın tüketim alışkanlığı ile satın alma konusunda hassas olmadığı bilindiğinde insana bu şekilde sağlıksız et yedirilmesi kabul edilemez.
Dünyanın En Pahalı Eti Türkiye’de mi yeniliyor?

   Ülkemizde hayvan sayısının azalması ile başlayan arz talep dengesi beraberinde et fiyatlarını aniden artırdı. Geçen aylarda bulunduğum birçok Avrupa ülkesindeki reyonlardaki et fiyatlarının bizim gibi dünyanın 8. büyük tarım ülkesine göre daha ucuz olması beni şaşırttı. Gazete haberlerinde göre Almanya’da etin kilosu 7 dolar, Romanya’da 5 dolar, Bulgaristan’da 3.5, Avusturya’da 2.5, Brezilya’da 2 dolar iken Türkiye’de 16 dolar değerindeymiş.
2008 yılında 19 TL olan et fiyatı bugün 30 TL sınırını aşmıştır.

  Geçen yıldan bu yana  %50-60 oranında arttığı belirtiliyor. Yaşanan gelişmeler ve eldeki mevcut hayvan potansiyeli ile talebin karşılanması dikkate alındığında et fiyatlarının daha da aratacağı söyleniyor. Basına yansıyan haberler Rusya’nın Türkiye’den beyaz ithal etme isteği ve bu durumun arz talep dengesinin değişebileceği yönündedir. Türkiye’nin beyaz et üretimi 1.250 .000 ton olan ülkemizin artan ihracat talebi beyaz et fiyatını artırabilir.

  Türkiye’deki beyaz etin fiyatının da artacağı beklenmesi kırmızı et ile beyaz et arasındaki fiyat farkını 4-5 katından daha farklılaştırabilir. Yoksulun protein ihtiyacı bugün ancak beyaz et ile karşılanıyor. Toplumun ucuz et alamaması toplum sağlığı için ciddi sorun yaratabilir. Et fiyatlarının artması ile birlikte süt ineklerinin kesilmesi ile süt fiyatının da artacağının habercisi. Yeterli protein tüketemeyen ülkemizin elindeki biricik et ve ürünlerinden yararlanması ciddi bir sağlık ve gelecek konusu.
Dünyanın en pahalı eti yeme konumuna gelmemizin temeli usun erimli bir tarım politikamızın olmamsı ve ilgisiz özelleştirmelerin ciddi payı bulunmaktadır.
Canlı hayvan ithali çözüm mü?

  Tam da böyle dönemlerde canlı hayvan ithali gündeme gelmektedir. Canlı hayvanların bir kısmı et için, bir kısmında damızlık amacı ile getirtilmiştir. Ülkemiz bilimsel çalışmalarla önem verip yerli ırkları geliştirip toplumun ihtiyaç duyduğu et üretimini sağlamak erine, dışarıdan bu bölgeye adaptasyon sorunu olan hayvan ithaline yönelmiş. Çok yüksek fiyatlar ile alınan hayvanlar ülkemize adapte olmakta zorlanmış, kimi telef olmuştur. Halen ülkemizin arzu edilen ölçüde belirlenmiş bir politikası ne yazık ki yok.
Et Balık Kurumu neden kapatıldı ve sonra neden yeniden kamulaştırıldı?
  Et fiyatlarının artması ile başlayan tartışmada Et Üreticileri Birliğinin yaptığı açıklamada “Canlı hayvan ithaline izin verilmeli” ifadesi kullanıldı. Bu açıklama 1980’li yıllarda ithal edilen peynir ve et sonrası hayvancılığımızın zarar görmesi ve arkasında Et Balık Kurumunun özelleştirilmesi ile başlayan et ve ürünlerinin fiyatlarının bugün geldiği yeri bir kez daha gündeme getirdi. Ülkemiz özelleştirme çerçevesinde önce Et-Balık Kurumunu özelleştirdik sonra Et Balık Kurumu yeniden özelleştirmeden çıkarıldı.

  Ancak, bugün piyasadaki rolü %1 kadar olup arz talep dengesini düzenleyecek konumda değildir. Özellikte Doğu ve Güneydoğuda bir taraftan hayvancılık desteklenirken, diğer tarafta halka ucuz et sağlanıyordu. Diğer tarafta vatandaşın ürettiği hayvan ürünlerini soğuk hava depoları ile kışlık gıda depolamasına yardımcı olmaktaydı. Şimdi o gelenek ortadan kalktı ve vatandaşın et ve et ürünleri ile beslenmesi vahşi piyasanın kurallarının vicdanına kalmıştır.
  Bizim gibi tarımsal nüfusu geniş olan ve halen nüfusunun yarısından fazlasının kırsaldan beslendiği ülkelerde tarıma dayalı özelleştirmelerin getirisi ve götürüsünün iyi hesaplanması gerekir. Et Balık Kurumu, Tekel, Şeker Fabrikaları ve diğer tarıma dayalı Kamu İktisadi Teşebbüslerin günümüz koşullarında özelleştirilmesinin bugün yarardan çok ülkemize ve onunla ilgili geçimini sağlayan kişilere zarar vermiştir. Et-Balık Kurumunun özelleştirilmesinin verdiği zararın etkisi bugün yüksek et fiyatı toplumun yeterince beslenememesi ile yaşanmaktadır.
Ne yapmalı?
 
Sonuç olarak bir tarım ülkesi olan ülkemizin hayvancılıkta gerilemesi sonucu et fiyatının artması, topluma sahtekârların at-eşik eti yedirmesi ülkemizin büyüklüğüne yakışmıyor. Sorun bir bütün olup, sebep sonuç ilişkisi içinde dün alınan bazı politik kararlar, bugün et fiyatlarının artmasına ve bunun sonucu sahtekârların at-eşek eti satması noktasına kadar getirmiştir. Bu durum toplumun belenmesine olumsuz etki etmekte, bunun yansıması toplumun verimliliğine mutlaka etki edecektir.
  Yapılması gereken, ülkemizin öncelikle bir tarım ve gıda politikasının oluşturulması. Tarım Bakanlığı ile Sağlık Bakanlıklarının birlikte sağlıklı toplum stratejileri programı hazırlamaları mutlaka sağlanmalı.
  Belirlenecek makro projeksiyona ve hedefe uygun stratejiler hayta geçirilmelidir.
Bunun için mutlaka insanımızın günlük et ve protein ihtiyacı dikkate alınarak ona uygun ihtiyaç planlanması yapılmalı.
  Yeniden hayvancılığı özel önem verilmeli. Güney Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda’nın ve Arjantin’in hayvancılığa verdiği öneme benzer önlemler alınabilir. 
  Hayvan yetiştiriciliğinde belirli fonların ve verginin azaltılması ve hibelerin yapılması önemli olabilir.
  Yerli ırkların iyileştirilmesi çalışmaları için bilimsel çalışmalarla önem verilmeli ve ihtiyaç duyan büyük işletmelere destek sağlanmalıdır. 
  Gerekirse arz talep dengesi piyasayı düzenleyecek bağımsız özerk Et Balık Kurumu gibi bir birim yeniden organize edilebilmelidir. 
  Et Balık Kurumu yeniden etkinleştirmeli ve piyasadaki düzenleyici rolü araştırılmalıdır. Bu konuda gerekli denetimlerin yapılması da gözden kaçırılmamalıdır. 
  Türkiye’nin et ihracatı takvimi yeniden düzenlenmeli.
  Bu arada dışarıdan içeriye kaçak et girişi ve işlenmiş et ürünlerinin girişi engellenmelidir
  Ülkemize girecek toplumun alışık olmadığı kaçak et pazarına müsaade edilmemelidir.

  Meracılık ile hayvan yetiştiriciliği paralel düşünülmeli. Çayır mera alanlarının korunması veya genişletilmesi konusunda yasal düzenleme yapılmalı.
  Yayla yasağı kaldırılmalı ve vatandaşların kırsalda hayvancılık yapmasının önü açılmalıdır.
  Unutmayalım iyi beslenmeyen bir toplum hiçbir sorununu çözemez.
 

error: Content is protected !!