Salı, Aralık 23, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 176

Batum’da İran Ticaret Fuarı

0

Haber: İlker  ÇAKAN

  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin Başkenti Batum’da  İran Ticaret Fuarı  Batum Tenis Klubü yanında açıldı.  Fuar, Acara Özerk Cumhurriyeti Ticaret Odası, İran Tahran ve Ardabil Ticaret odalarının organizesinde gerçekleşti. Fuarın açılışına; Acara  Yüksek Şura Başkanı Avdantil Beridze, Acara Özerk Cumhuriyeti Tarım Bakanı Zaur Phutkaradze, Acara Ticaret  Odası Başkanı Tamaz Shavadze, İran Batum Başkonsolosu ve Ticaret Ateşesi katıldı. 18-22 Haziran  2014 tarihleri arasında  düzenlenen fuara İran’dan yaklaşık 83 firma katıldı. Fuara daha çok İran el sanatlarna yönelik firmaların katılması dikkat çekti.

 

                                            Batum’da İran Ticaret Fuarı Fotoğrafları

 

                   

 

                  

 

                     
  
                 
 
                   
 
                  
 
                  
 
                 
 
                  
 
                  

Gündem

0
  Yaklaşık 40.000 kişinin ölmesinden sorumlu, ülkemize yüz milyarlarca zarar verilmesinden sorumlu terör örgütü uyuşturucu tarlalarına girilmemesi için yollara hendek kazıyor. Hendekleri kapatmak için gelen askerler yaralanıyor. Ülke genelinde araçlara molotof kokteyli atılıp yakılıyor. İş makineleri yakılıyor, işçiler, diğer görevliler kaçırılıyorlar, kimlik kontrolü yapılıyor. Sonunda şanlı bayrağımız hem de askeri bir kurumdan indiriliyor. Bu arada devletin güçleri tarafından yaralanan bir terör örgütü üyesi var mı? Süreç denilen şey başladığından beri insanları terörize eden huzursuz eden nedir? Düşünmek lazım. Ölüm haberleri gelmiyormuş. Gelmesin tabiki hiçbir annenin yüreği yanmasın. Yeryüzünde yaşayan her insanın huzurlu ve sağlıklı yaşamaya hakkı vardır. İyi de o zaman ülke çözüme değil de teröre içine sürükleniyor, çözülmeye götürmek için mi?
   Bir ara dünya basınında da yer alan SOMA faciasında durum nedir? Yavaş yavaş unutulmaya başlandı bile. Karbon monoksit, havadan ağır bir gaz, toksik. Beynimiz, iç ortam ve dış ortamda meydana gelen değişiklikleri algılamak için reseptörler vasıtasıyla uyarılır ve organizma kendisini korumaya çalışır. Oksijen, hidrojen, karbondioksit gibi maddeler için kimyasal ve basınç algılayıcı reseptörlerimiz vardır ancak karbon monoksit için reseptörümüz yoktur. Kokusuz gaz olduğu için koklayarak da varlığından haberdar olamayız. Karbon monoksit hemoglobine bir kez bağlanınca bırakmaz ve hemoglobin en önemli görevi oksijen taşıma işlevini yerine getiremez. Beyin bu durumda kaslara uyarı gönderemez yani kişi kendisini savunamaz, yürüyemez, kalp kasını çalıştıramaz, hareket edemez, bir süre sonra nefes alamaz hale gelir, bu durumda gazın yoğunluğuna ve soluma süresine göre ölüm kaçınılmazdır. Buraya kadar olan işin fizyolojik yanıdır. Peki bu karbon monoksit saptanamaz mı? Saptanır, ocaklardaki sensörler bu gazı algılar ve ilgili/sorumlu her kimse tedbir almak zorundadır.
  Ama anlaşılıyor ki (Bilirkişi raporlarından) tehlike sınırı 50 ppm’in üstüne birkaç kez gelinmiş ve 500 ppm’e yani 10 kat artmasına rağmen tedbir alınmamış. Ha bir silahla öldürmüşsünüz ya da karbon monoksit gazıyla (bilerek veya bilmeyerek) arada bir fark yok. Hani diyoruz ya kazayla silah ateş aldı bilmeyerek ölüme neden olundu. Burada 500 ppm karbon monoksit seviyesine ulaşıldığı bilinmesine rağmen ne demek gerekir. İşin garip tarafı madenin sahibi, yaptığı basın toplantısında içinin rahat olduğunu söylemişti. Hala borç içinde olduklarını söyleyen ölenlerin ailelerine, bir kısmını kaçak olarak da inşaa ettiği söylenen dairelerinden 2-3 tanesini hibe etse borçlar kapanmaz mı? Fakat kapitalizmde böyle bir insani duygu yoktur. En iyi avukatları tutup zaten yasal zorunluluk olmadığı için yapmadıkları kaçış odaları için muhtemelen ceza almayacakları için en kısa sürede çıkacaklardır.
   Şimdiye kadar meydana gelen pek çok felakette bir araya gelen toplumumuz tarafından yapılan yardımların ne kadar olduğunu bu paralarla şu kadar ev yapıldığı yada şu kadar insana şu kadar para yardımı  yapıldığını duyan var mı. Yani yardımların yapıldığı filan görülüyor tabiki ama sayısal veri neden yok. Örneğin bankalarda şu kadar para birikti, SMS lerden şu kadar para toplandı gibi. 1999 yılından sonra çıkan deprem vergileri ne kadardı? Ne kadarı depremden zarar gören insanlar için harcandı? Bunları kim açıklar bilinmez.

Akhisar

0
  Manisa-Akhisar Ege bölgesinin kuzeyinde aynı adlı ovada kurulmuştur. Manisa İlinin en büyük, Türkiye’nin sekizinci ilçesidir. Akhisar’ın doğusunda Gördes, güneyinde Gölmarmara, batısında Saruhanlı, kuzeyinde Kırkağaç, Soma, Balıkesir’in Sındırgı ilçesi yer almaktadır. Akhisar Manisa’ya 52 km, Ege Denizine 100 km. uzaklıktadır. Denizden yüksekliği 106 metre, Yüzölçümü 1.754 km² dir.
  Akhisar önemli yollar üzerinde bulunmaktadır. İzmir-İstanbul karayolu, İzmir-Ankara ve İzmir- Bandırma demiryolu Akhisar’dan geçer. Çevre ilçelere, Gölmarmara, Kırkağaç ve Gördes karayolu ile bağlanmıştır. Akhisar’ın önemli yollar üzerinde bulunması hareketli bir ticaret merkezi durumuna gelmesini sağlamıştır.           
  Akhisar ovasının aslı bir çöküntü alanıdır. Ovanın kuzeyinden güneye kuş uçuşu 30 km. Doğu-Batı yönünden genişliği 9-40 km. arasındadır. Yaklaşık olarak 2 milyon yıl öncesinden günümüze kadar çevredeki dağlardan inen Kum Çayı, Gürdük Çayı ve kollarının getirmiş olduğu alüvyonlarla örtülmüş ve bugünkü görünümü almıştır. Akhisar depremlerin çok olduğu tektonik çukurlar ve kırıklar üzerinde bulunmaktadır. Bu nedenle yıkıcı sarsıntıların olduğu birinci derece deprem bölgelerindendir.
  Akhisar’ın ilçe sınırları içindeki en yüksek dağı Kuzeydoğudaki Sıdan dağıdır. Yüksekliği 1.224 metredir. Kuzeydoğuda Görenez dağı 1.173 m., güneydoğuda Gölcük dağı 807 m., güneyde Karahöyük Dağı 525 m., kuzeybatıda Koru Dağı bulunur.
  İlçe sınırları içinde akarsu yoktur. Güneyde Kum çayı, batıda Gürdük çayı bulunur. Kum Çayı Türkmen dağlarından doğar, uzunluğu 152 km.’dir. Gürdük Çayı ile birleşerek suları çoğalır, yağışların kış mevsiminde fazla düşmesi nedeniyle debileri artar. Yaz mevsiminde sıcaklığın yüksek ve buharlaşmanın fazla olması nedeniyle bazı kollar tamamen kurur.
  Batıdaki Yunt dağları nedeni ile deniz etkilerine azda olsa kapalıdır. Bu yüzden karasallaşmış Akdeniz iklimi özellikleri görülür. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Karasallık özelliği doğudaki dağ kesiminde daha belirgindir.
  Akdeniz iklim özellikleri görüldüğünden doğal bitki örtüsü maki bitki topluluğudur. Makiler 600 m. yüksekliğe kadar görülmektedir. 600 m. den daha yükseklerde çam ormanlarının en yaygın olduğu kesim, ilçenin kuzey kesimi ile güney ve batısında yer yer fundalar görülür.
  Akhisar’ın demiryolu ve karayolu ile yakın il ve ilçelere bağlı oluşu ekonomik yönden ilçeyi güçlü duruma getirmiştir. Toprakları verimlidir. Ege Bölgesi’nin en büyük tütün üretim merkezi iken son yıllarda zeytin en önemli ürün haline gelmiştir. Buğday, arpa, mısır, pamuk ve baklagiller ve bahçe ürünleri öneme sahiptir. Bu ürünlerin bir bölümü kentte işlenir. Bu nedenle zeytin işleme tesisleri, zeytinyağı fabrikaları, çırçır, tütün işleme atölyeleri kurulmuştur.

Hazarın hukuki statüsü sorununa dair bölge devletlerinin yaklaşımı

0
  Günümüzde enerji kaynakları dünya devletlerinin gücünü niteleyen önemli faktörlerden biri olarak kabul edilir. Çünkü gittikçe yeryüzünde tükenen bu kaynaklara daha uzun süre sahiplik etmek devletlerin diğerlerine etki gücünü de artırır ve onları küresel anerlamda söz yapmaktadır. Bu açıdan enerji kaynakları ile zengin Hazar Denizi havzası çevresinde uzun yıllardan beri mevcut olan görüş ayrılıkları dünya devletlerinin ilgisini bu yöne yöneltmiştir.
Sorunun tarihi köklerine inecek olursak, görürüz ki, bu ilk kez I Petro’nun “Fars seferi” sırasında (1722-1723 yılları) ortaya çıkmıştır. Öyle ki, Hazar arazilerin dağıtımı ile ilgili ilk uluslararası belge de Rusya ile İran arasında bu seferden sonra St Petersburgda imzalanmıştır. Bundan sonra ise Reşt (1729 yılı), Gülistan (1813 yıl) ve Türkmençay (1828) anlaşmaları sonucunda Hazar Denizi tamamen Rusya’nın arazisine geçmesi Hazara Rusya’nın iç denizi gibi bakılmasına neden olmuştur.
  Fakat daha sonra durum biraz değişti. Öyle ki, 26 Şubat 1921 yılında Rusya ile İran, 25 Mart 1940 yılında SSCB ile İran arasında Hazarla bağlı imzalanan beşinci ve altıncı anlaşmalardan sonra Hazar “Rusya denizi” olmaktan çıkarak “Sovyet-İran iç denizi” durumu kazandı. Bu sözleşmelere uygun olarak Hazar Denizi’nde sadece Rusya ve İran gemileri yüzebilir, serbest yüzme ve kıyıdan 10 deniz mili mesafesinde her ülke serbest balıkçılıkla uğraşa bilirlerdi. 1940 anlaşmasına göre SSCB’nin Hazar’daki payı % 86, İran’ınki ise
% 14 belirlenmişti.
  1954, 1956 ve 1957 yıllarında iki ülke arasında gerçekleştirilen sınır demorkasisi sırasında da yukarıda belirtilen hükümler esas alınmıştı. İran’ın Hazar sınırlarının başlangıcı Azerbaycan’ın Astara – Türkmenistan’ın Hasangulu yerleşim birimlerinden – denizin orta hattına kadar, düz hat üzerinde tespit edilmişti. SSCB ise kendi iç kurallarına göre (aynı orta hat ilkesi üzere) Hazar Denizi ona ait olan % 86 ‘lik  arazisini milli çiftlik işleri yapmak vb. amaçlarla 1970 yılında dört Hazar kenarı cumhuriyetler arasında – Rusya (% 19), Kazakistan (% 29), Azerbaycan (% 21) ve  Türkmenistan % (16 ) olmak üzere milli sektörlere bölmüş, her müttefik ülkenin deniz arazilerini (sektörlerini) belirlemiştir.
  Bilindiği gibi, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu yeni bağımsız devletlerin oluşması beraberinde Hazar’ın hukuki statüsü sorununu da bir daha gündeme getirdi. Yaklaşık 2 yüzyıldan fazla bir sürede Rusya ve İran arasında siyasi-ekonomik ilgi bölgesi sayılan Hazar Denizi bu aşamadan sonra artık 5 devletin – Rusya, İran, Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’ın ilgi bölgesine dönüştü. Sorunun bugüne kadar devam etmesi ise onun artık yeni dünya düzeni çerçevesinde bölgesel önemden çıkarak küresel önem arz etmesi ile sonuçlandı.
Tabii ki, burada bir takım noktalara dikkat etmek gerekir:
  1- Hazar havzasının jeopolitik yeri ve konumu devletlerin buraya olan ilgisini daha çok artırır;
  2-Denizin doğal enerji kaynaklarına sahip olması bu kaynakların daha fazla kullanılması için mücadeleye zemin oluşturur;
  3-Devletlerin Hazar’ın onlara ait olan bölümünde gerçekleştirdiği enerji politikası (özellikle Azerbaycan) ve diğer faktörler Hazar devletlerin farklı teklif ve vâridâtın ortaya çıkmasına neden oluyor.
   Belirttiğimiz gibi, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Hazar’ın ona ait olan bölümünde dış ülkelerle, özellikle batı devletleri ile ortak enerji projelerine imza atması bir takım devletler tarafından, özellikle İran ve Rusya tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Bu da kendini meselenin çözümünde özellikle Azerbaycan’a karşı uzlaşmaz tutum ettirilmesine neden olur. Kısa olarak her bir ülkenin konuyla ilgili konumuna dikkat edelim:
Rusya Federasyonu
  Bilindiği gibi, 1994 yılında “Yüzyılın anlaşması” imzalanması ile Azerbaycan yeni petrol stratejisinin temelini oluşturdu. İlginçtir ki, bu zamana kadar İran ve Rusya Hazar’ın statüsünün yenilenmesi gerekliliği hakkında konuyu hiç ele almıyorlardı. Sadece yeni bağımsız devlet tarafından yabancı petrol şirketlerinin Hazar havzasına çekmek ve yeni petrol ve gaz yataklarının açılmasının onları rahatsız etmesi sonucu bu meseleyi ortaya atmalarına neden oldu. Özellikle Rusya Federasyonu tarafından “Hazar Denizi’nin hukuki statüsüne ilişkin Rusya Federasyonu konumu hakkında” BM Genel Kuruluna yolladığı belgede deniyor ki, “… bazı Hazar devletler tek taraflı işler yaparak uluslararası hukuk ilkeleri ve normları ile çiğneyerek diğer Hazar devletlerin hukuk ve çıkarlarına aykırı olarak tek taraflı avantajlar elde etmeye çalışıyorlar”. Tabii ki, bu süreci sadece jeoekonomik faktörlerle anlatmak olmaz. Burada jeopolitik ve askeri stratejik faktör de özel bir rol oynamaktadır.
  Hazar’ın jeostratejik konumunun Rusya için ne kadar önemli olduğunu düşünürsek, yirminci yüzyılın başlarına kadar burada egemen olan Rusya için buraya yeni güçlerin katılımı oldukça tehlikeli kabul edilmektedir. İşte bu yüzden Rusya yeni oluşmuş bağımsız devletlerin Batıya entegrasyonu, hem de, Batı şirketlerinin Hazar Denizi havzasına dahil olmasını azami derecede önlemeye çalışıyor.
  Belirtelim ki, 1992-95 yılları arasında Rusya tarafından sergilenen karşı durma 1995-97 yıllarında yumuşama politikası ile sonuçlanmıştı. Önceki dönemde Rusya daha fazla güç uygulaması ile öne çıkarken, artık 1995 yılından itibaren tavizli eğilimler başlamıştı. 1997 yılında Rusya’nın ileri sürdüğü teklife göre: her bir havza ülkesi sadece 12 millik sektörlere tam sahip oluyordu ve kalan 25 millik sektör “ekonomik bölge” olarak görülüyordu. Fakat bu öneriye göre Azerbaycan hariç, tüm Hazar havzası ülkelerinin milli sektörlerindeki kaynaklar onların kendi topraklarında kalıyordu. Sadece Azerbaycan Güneşli, Çırak, Azeri ve b. yataklarından mahrum ediliyordu ki, bunu da Rusya genel kullanımda koruyarak gelecekte kendi eline geçirmek ve Azerbaycan’ı bu kaynakların mahrum etmek istiyordu.
  Fakat milli lider Haydar Aliyev’in aktif diplomatik çabaları sonucunda bir süre sonra durum tamamen değişti. Öyle ki,14 Mayıs 2003 yılında Astana’da Azerbaycan, Rusya ve Kazakistan arasında “Hazar’ın dibinin orta hat üzerinde milli sektrlara bölünmesi, su yüzeyinin genel kullanımı” hakkında üçlü anlaşma imzalandı. Bununla da taraflar Hazar’ın dibinin bölünmesine dair nihai anlaşmaya imza attılar.
  Üçlü anlaşmaya göre, orta hat üzerinde Hazar’ın dibinin %18,7 ‘sı Rusya, %19,5  Azerbaycan’ın, % 29,6’ sı Kazakistan’ın, %13,8 İran’ın, %18,4 Türkmenistan’ın kontrolünde kaldı.
  Uzmanlara göre,bu üçlü anlaşma hazar çevresi güçler oranını köklü şekilde değiştirdi ve henüz 1992 yılında kurulmuş “jeopolitik kutuplaşma” sürecine Azerbaycan’ın lehine olumlu etki göstererek, yeni jeopolitik durum yarattı.
  Ayrıca “Yüzyılın anlaşması” Azerbaycan’ın Batı’daki, Batı’nın ise Hazar havzasındaki konumlarını hayli güçlendirdi ki, bu da Rusya’nın anlaşmayı tanımasına zemin yarattı. Buna ek olarak, 1995 yılının Nisan ayında ABD Başkanı Bill Clinton’ın Azerbaycan devlet başkanı Haydar Aliyev’e mektup göndererek, Hazar’ın sektörlere bölünmesi ile ilgili bu ülkenin tutumunu desteklediğini beyan etmesi Azerbaycan’ın milli sektörüne iddiasını tam resmileşmesine olanak sağladı. Fakat Azerbaycan, Kazakistan ve Rusya’nın Hazar’ın hukuki statüsüne ilişkin üçlü anlaşma imzalayarak denizin dibinin milli sektörlere bölünmesi ile ilgili anlaşmaya gelseler de, nihai görüş halen elde edilememiştir. Burada da tabii ki, diğer uzlaşmaz mevki sahibi İran’dır.
İran İslam Cumhuriyeti.
  Genellikle İran İslam Cumhuriyeti’nin Hazar denizine yaklaşımı farklıdır. 1955 yılında İran tarafının kabul ettiği “Kıta şelfin doğal kaynaklarının araştırılması ve kullanılması hakkında” kanunda belirtiliyor ki,  “Hazar Denizi’ne karşı uluslararası yasalar yürürlüktedir ve onun doğal kaynakları, İran sınırları ve İran adaları olan yerler İran egemenliğinde olmuş ve olacaktır “. Bu da demektir ki, İran tarafı Hazar’ı aslında kapalı deniz modunda görüyor.
İran İslam Cumhuriyeti Hazar’ın hukuki statüsü ile ilgili iki temel öneri ortaya koymuştur:
  1-Denizin altının % 20 olmak üzere beş kıyı ülkesi arasında “eşit bölünmesi”, yüzeyinin ise genel kullanımda tutulması;
  2- Hazar’dan her bir kıyı devlete kendi topraklarından denizin ortasına doğru 20 millik – “kıyı arazi suları bölgesi” ve 20 millik “ekonomik bölgesi” ayrılması. 40 millik bölgesinden dışında kalan Hazar’ın orta kısmının tüm kıyı ülkelerin “ortak kullanımında” kalması ve “uzlaşma” yoluyla yönetilmesi.
   Uzmanların görüşüne göre, Hazar Denizi’nin statüsüne yaklaşımda İran’ın her iki pozisyonu iki temel amile dayanıyor.
  1- Batı ülkelerinin denizde ne askeri-jeostratejik, ne de ki, jeoekonomik katılımına imkan vermemek;
  2- Yeni oluşmuş ortamı kullanarak, Hazar Denizi’nde kendi jeopolitik konumlarını güçlendirmek, bölgenin Müslüman ülkelerinde hakimiyeti kazanmak ve mümkün olduğunca Rusya’yı bu mekandan sıkıştırmaktan ibarettir.
   Profesör Ali Hasanov bu konuya ilişkin belirtmiştir ki, İran’ı kendi ekonomik çıkarlarından daha çok, jeopolitik çıkarları düşündürüyor. Çünkü resmi Tahran’ı bu konuda ilgilendiren temel nokta Hazar’ın “deniz”, veya “göl” olarak kabul edilmesi değil, İran’ın jeostratejik güvenliğinin sağlanması ve bölgede aktivleşmiş Batı ülkelerinden kaynaklanan “potansiyel tehlikelerin” önlenmesidir.
  Ekonomik çıkarlar ise Tahran için en az ona göre ikinci planda ki, onun Fars körfezinde, diğer kuru topraklarında Hazardakinden kat kat üstün ve zengin enerji kaynakları, hazır üretim altyapıları mevcuttur.
  İran da ayrıca Rusya gibi Azerbaycan’ın bölgede gerçekleştirdiği enerji projelerine ve yabancı şirketlerin buraya dahil edilmesine, özellikle de, Azerbaycan’ın bu alanda ABD ile ilişkilerinin gelişmesine hassasiyetle yaklaşmaktadır.
Türkmenistan Cumhuriyeti
  Hazar etrafı devletlerden biri de dünyada gaz rezervleri ile zengin devlet gibi tanınan Türkmenistan Cumhuriyetidir ki, bu konuda onun konumu biraz farklıdır. Yabancı şirketlerle ortak çalışma yapmak ve kendi ürünlerini serbest şekilde dünya pazarlarına çıkarmak açısından Azerbaycan’la aynı konumda olmasına rağmen, milli sektörlerin sınırları, yabancı sermaye çekme açısından Azerbaycan rekabette olan Türkmenistan’ın resmi tutumu İran ve Rusya konumuna yakın olarak kabul edilir.
  Türkmenistan’ın Hazar’ın statüsü ile ilgili konumunda gerginlik yaratan temel konulardan biri Hazar’daki bazı petrol ve doğal gaz kuyuları ile bağlı Azerbaycan’a karşı bir takım iddialarda bulunmasıdır. 1997.ci yılın yazında İslam Konferansı Örgütü’nün Aşkabatta geçirilen toplantısında Türkmenistan yönetimi Azerbaycan tarafına “Azeri” ve “Çırak” yataklarının Azerbaycan’ın değil, Türkmenistan’ın sektöründe olduğunu kanıtlamaya çalışmış ve biraz ödenek karşılığında bu kuyulara ait davadan vazgeçmeye hazır olduğunu belirtmişti. 
Ana dava ise, Türkmenlerin “Serdar” dediğimiz “Kepez” yatağı ile bağlıydı. Tahmini hesaplamalara göre, bu yatakta 80 milyon tondan fazla petrol rezervi vardır.
  2007-2009-cu yıllarda Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbanguli Berdimuhammedov arasında yapılan görüşmeler ve ilişkilere belirli konstruktivlik getirmiştir. Şu anda taraflar arasında “Kepez” in ortak kullanımı ve orta hattın belirlenmesi ile ilgili uzlaşmak için seçenekler tartışılıyor. Tahminlere göre bu fikir etrafında gelecekte iki ülke arasında anlaşmaya varılacağı gerçek görünmektedir.
  Görüldüğü gibi, Türkmenistan’la Azerbaycan arasında oluşan sorunun giderilmesi için her iki ülkenin yönetimi bir takım adımlar atmıştır ve bugün artık Türkmenistan Hazar’ın sektörlere bölünmesini öneren Azerbaycan’ın fikirleri ile hemfikirdir. O, Hazar’ın dibinin milli sektörlere bölünmesini artık kabul etmektedir.
  Bu arada, Türkmenistan’ın Dışişleri Bakanı Raşit Meredov bu sene 2 Nisan da Bakü’deyken Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Hazar’ın statüsü konusunu toplantılar yapmıştır. R.Meredov Bakü görüşmelerinin sonuçlarından memnun kaldığını belirtmiştir. Bu ise bir sonraki toplantıya sorunun çözümü ile ilgili daha yapıcı kararların çıkması yönünde umutlar vermektetir.
Azerbaycan Cumhuriyeti
  Azerbaycan Cumhuriyeti Hazar’ın hukuki statüsü hakkında sözleşmenin hazırlanmasında iyi komşuluk, karşılıklı egemen haklara saygı, toprak bütünlüğünün tanınması prensiplerini esas alarak en yapıcı teklif ileri süren taraf olarak kabul edilir. Elde edilen bilgilere göre, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kavramsal konumuna göre Hazar Denizi kıyı devletlerin egemen hakları ve yargı eşitliliği ile eşit sektörlere bölünmelidir. Hazar Denizi kıyı devletler arasında sektörlere bölünmesi orta hat ilkesi dikkate alınarak, bu denizde teşekkül etmiş tecrübe, uluslararası hukukun bilinen ilkeleri ve kıyı devletlerin Hazar Denizi’nde egemenlik haklarının uygulanması temelinde yapılmalıdır.
  Azerbaycan Cumhuriyeti konumuna göre;
  a- Hazar açık deniz değildir, çünkü dünya okyanusu ile doğrudan ilişkisi yoktur;
  b- Hazar kapalı deniz de değildir, çünkü dünya okyanusuna doğal çıkış yolu var;
  c- Hazar iç deniz değildir. İç su havzası ve iç göl değildir, çünkü bir devletin içerisinde sığmıyor;
  d- Hazar 5 devlet arasında bulunan sınır gölüdür.
  Bütün bunları temel alan Azerbaycan Cumhuriyeti meseleye kavramsal
tutumu şudur ki, Hazar Denizi uluslararası sınır gölü gibi uygun sektörlere bölünmelidir ve bu sektörlere kıyı devletlerin tam egemenliği ile kullanılmalıdır.
  Azerbaycan Cumhuriyeti’nin teklifine göre, Hazar Denizi sektörleri orta hattın uygun sektörlerin dış sınırını çekmek sonucunda oluşturulur ve Hazar devletlerin devlet sınırı olarak kabul edilir. Hazar Devletlerden birinin diğer kıyı devletin sektöründe herhangi faaliyeti sadece sonuncunun rızası ile gerçekleştirilebilir.
  Azerbaycan Cumhuriyeti böyle bir seçenek sunuyor ki, sınır gölü gibi Hazar’ın kıyı devletleri arasında sektörlere bölünmelidir, bu sektörler Hazar devletlerin egemen topraklarının bir parçası olmalıdır.
  Görüldüğü gibi, bağımsızlığını yeniden yapmış Azerbaycan Cumhuriyeti onu kendisinden sürekli bağlı durumda tutmaya çalışan Rusya Federasyonu’nun tüm baskılarına, uzlaşmaz önerilerine rağmen kendi konumunu uluslararası hukuka dayanarak beyan etmiş ve bu tutumu daima korumuştur.
  Aynı zamanda Hazar’ın ona ait olan bölümünde gerçekleştirdiği enerji projelerinde uluslararası hukukun ilgili ilkelerini dikkate alan Azerbaycan Cumhuriyeti de bölge devletlerinin de ortak ulusal çıkarlarını esas tutmuştur ve günümüzde de bu prensip ve çıkarların korunmasına dikkat etmektedir.
Kazakistan Cumhuriyeti
  Bu arada, Hazar devletleri içerisinde Azerbaycan Cumhuriyeti’ne en yakın pozisyon sergileyen devlet Kazakistan Cumhuriyeti’dir. Öyle ki, Kazakistan Cumhuriyeti de Azerbaycan Cumhuriyeti gibi, Hazar’ın her bir ülkeye ait olduğu bölüm onun egemen arazisi olarak kabul edilmelidir. Bu bölümün boyutları ise devletlerin kıyı çizgisine uygun olarak bölünmelidir.
  Kazakistan Cumhuriyeti konumuna göre, her bir kıyı devlet denizin dibinden ve doğal kaynaklarını kendi payına düşen bölümde özel yetki çerçevesinde yararlanma hakkı elde etmelidir. BM’nin 1982 yılında kabul ettiği “Deniz Hakları” Sözleşme “eşit mesafe metodu” nu esas tutan Kazakistan Hazar’ın özelliklerini dikkate alarak bu sorunun çözülmesi teklifi ile görür.
  Hazar devletlerinin Aşkabat Zirvesi’nde (24 Nisan 2002) Nursultan Nazarbayev kendi ülkesinin tutumunu bir kez daha açıklayarak bildirmiştir: “Biz kabul edilmiş balıkçılık bölgelerini belirlemeyi, fakat denizin dibinin milli sektörlere bölmeyi, kalan kısmı ise genel kullanımda tutmayı öneriyoruz. Bizim tutumumuz kıyı devletlerin doğal kaynaklara olan haklarına net sınır koymaya sağlayan, bu da bölgemizde yatırım koşullarına verimli etkileyecektir “.
  Belirtelim ki, 2001 yazında İran askeri deniz kuvvetlerinin denizde bölge sularımıza dahil olması, bunun ardından İran’ın askeri hava kuvvetlerine ait askeri uçaklarının hava sınırlarını bozarak yaklaşık Salyana kadar ilerlemesi Kazakistan tarafından olumsuz hal gibi karşılanmıştı.
  Bu açıdan Kazakistan Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada belirtiyordu ki:
“Kazakistan böyle düşünüyor ki, BM üyesi gibi kıyı devletler Hazar’da faaliyet gösterirken öncelikle BM yönetmeliğinin temel prensiplerini- zor kullanmamak veya zor tatbik etmemekle, tehtit etmemekle prensibini rehber tutmaktadır”.
  Fakat bir konuda Kazakistan’ın tutumu Azerbaycan’ın tutumundan farklıdır ki, o da enerji projelerine Rusya’yı yakından çeker ve tüm etkinliğini bir anlamda bu devletle hayata geçirir.
Görüldüğü gibi, şimdiye kadar devam eden tüm görüşmelerde devletlerin farklı tutum sergilemeyi meselenin çözümünün uzamasına neden oldu. Artık Hazar’da gerçekleştirilen çeşitli projeler sonucunda sorun sadece bölge devletlerinin sorunu olmaktan çıkarak küresel bir meseleye dönüşmüştür. Çünkü enerji projelerinde temsil edilen Avrupa devletleri ve ABD de ayrıca meselenin çözümü ile ilgilenmektedir.
  Bilindiği gibi 22 Nisan  2014 yılında Moskova’da Hazar’a kıyısı olan ülkelerin dışişleri bakanlarının toplantısı yapıldı ve konferansta Azerbaycan, Rusya, İran, Kazakistan ve Türkmenistan temsilcileri tarafından Hazar’a kıyısı olan ülkelerin devlet başkanlarının Astrahan yapılacak IV zirve toplantısına hazırlık konuları tartışıldı.
  Toplantıda konuşan Bakan Elmar Memmedyarov bu konuda bildirmiştir ki: “Biz Azerbaycan Cumhuriyeti, Kazakistan Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu arasında Hazar Denizi’nin dibinin bölünmesi hakkında imzalanan anlaşmaları takdir ediyor yüksek değerlendiriyoruz. Bu anlaşmalar Hazar Denizi’nin hukuki statüsünün ayrılmaz bir parçası ve genel anlaşmaların elde edilmesi için esastır.
  Azerbaycan işbirliğinin tüm alanlarına dahil Hazar’ın hukuki statüsüne ilişkin tüm konuların Hazar devletlerin egemen haklarına saygı, karşılıklı ortaklık ruhunda, barışçıl yolla ve görüşmeler yoluyla çözümünden yana “.
  Görüldüğü gibi, tam anlaşma elde edilemese de, son dönemlerde Azerbaycan, Rusya ve Kazakistan devletlerinin tutumuna yaklaşılmıştır. Ayrıca İran ve Türkmenistan’ın da öncesine göre ılımlı bir tutum sergilemesi sorunun çözümünde belli bir ilerleme olduğunu ispatlıyor. Azerbaycan Cumhuriyeti de Hazar bölgesi çevresinde dostluk ve işbirliğinin sağlanmasında elinden geleni yapmaya devam ediyor.

Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliği Başkanı Ahmet Hamdi Gürdoğan: “Sarp ve Muratlı Kapısının yeni sisteme göre dizayn edilmesi”

0
Haber: İlker ÇAKAN     
  Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliği Başkanı Ahmet Hamdi Gürdoğan, “Türkiye-Gürcistan ekonomik ilişkileri ve bölgenin ekonomik önemi” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
Gürcistan Batumu bir turizm kenti olarak görmektedir
  “Gürcistan birgeçiş güzergahı üzerinde bulunmaktadır. Kafkasyaya açılım buradan başlamaktadır.Gerek Rusya gerek Türki Cumhuriyetlere bu güzergah üzerinden geçilmektedir.Gürcistan’nın  ekonomik üst olarak yaptığı çalışmalar vardır.Tırların Batum içinden geçmesinden dolayı özellikle yazın sıkıntı yaratmaktadır. Bu nedenle yaz mevsiminde Tırlara sınırlı      geçiş verilmektedir.Gürcistan Batumu bir turizm kenti olarak görmektedir. 2013 yılında Bakakınlar Kurulundan çıkan kararla Muratlı Kapısının açılmasına karar verildi.Cankurtaran tünelinin açılması birlikte  Tırlar Muratlı kapısından Batum şehir merkezine uğramadan direkt Kobuleti’den Tiflis devlet karayoluna geçeceklerdir. Bununla ilgili projemiz vardır.Gürcistan’ın bu projenin hayata geçmesi için yapılan anlaşma gereği 8 kmlik bir yolu yapması gerekir. Yapıcak bu yol, güzerhah üzerine yapılacak barajdaki su seviyesi yapılacak yoldan aşağı seviyede olduğunu tespit ettik.Bu kapı bu yoğun Tır trafiğini hafifletecektir. Sarp Sınır kapısı yoğun tır trafiğinin artmasından dolayı kapıda aşırı gecikmelere neden olmaktadır. Bu nedenle bu projenin kısa zamanda hayata geçmesi için Gürcistanın Muratlı Kapısının açılması konusundaki işlemleri hızlandırılmasını bekliyoruz.
Gücistan bölgede lojistik bir aktör
  Tırların Muratlı kapısndan geçmesi ve yolcu girişinin sadece Sarp Sınır Kapısından yapılması büyük önem arz etmektedir.Tırların Batum içinden geçmesi zaman aksamalara sebebiyet vermektedir. Dolaysıyla Batum içinden geçen tırlar görüntü kirliliğine neden elmaktadır. Yapılan anlaşma ile Gücistan’ın bölgede lojistik bir aktör olmasına katkı yapacağımızı düşünüyorum. Ayrıca iki ülke arasında siyasi görüşme olmasada  Gürcistan ile Rusya arasında yaptığımız arabulucuk girişimleri sonucu Gürcistan mallarının Rusya’ya  girmeye başlaması ile birlikte iki ülke arasında ticari ilişkiler başlamıştır. 
Türki Cumhuriyetlerindeki ticari rakamlara baktığımızda biz yokuz
  Gürcistandaki demiryolu uzantısının 20 km.lik bir demiryolu ile Hopaya kadar gelmesini istiyoruz.Böylece Türkiye’den gelen demiryolu uzantısı ile birlikte Asya’ya ve Kazakistan’a bağlanmamızın önemli olduğunu düşünüyorum.Gemilerin Volga Nehrinden Hazar Denizine  indirilmesi projemizde vardır. Türki Cumhuriyetlerindeki ticari rakamlara baktığımızda biz yokuz.Doğu Karadeniz limanlarından  kalkan gemilerle ve gerekse yapılacak yeni demiryolu projesi ile buralara ulaşmamız gerekir. Sarp ve  Muratlı Kapısının yeni sisteme göre dizayn edilmesi gerekmektedir.Hazar Denizine kadar uzanan İpekyolu projesinide hayata geçirmek için yoğun gayretlerimiz devam etmektedir. Türkiye- Gürcistan Haberci Gazetesinin iki dilde yayınlanması önemlidir.”

Gürcistan Trabzon Başkonsolosu Avtandil Mikatsadze:”Gürcistan Başkonsolosluğu olarak her zaman gazetenizin yanındayız”

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Gürcistan Trabzon Başkonsolosu Avtandil Mikatsadze, “Türkiye- Gürcistan Haberci Gazetesi” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
  “Bu bölgede Türkçe-Gürcüce  iki dilde çıkan başka gazete yoktu. Çok güzel iş başarmışsınız.Çok büyük görev üstlenmişsiniz.Bu görevinizde başarılar dilemek istiyorum. Bunun yanısıra bilmenizi isterim ki Gürcistan Başkonsolosluğu olarak her zaman gazetenizin yanındayız.Çıkacak haberleri her zaman sizlerle paylaşmaya hazır olacağız.İnternet olmasına rağmen gazetenizin çok rekabetçi olacağını düşünüyorum. Bu konuda size tam desteği sağlarız.”

Trabzon Valisi Abdil Celil Öz:”Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi bölgenin sesi olacak bir yayındır”

0
Haber: İlker ÇAKAN
  “Türkiye ile Gürcistan  özellikle Doğu Karadeniz ve Batum arasındaki ilişkiler çok önemlidir. Bu ilişkilerin; ticari, turizm, kültürel boyutu vardır. Bütün bu boyutlardaki ilişkileri aslında gazete olarak yansıtan ve bu ilişkilerin gelişmesinde, kamuoyu ile paylaşılmasında büyük katkısı olan Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi de bu anlamda önemli bir boşluğu dolduruyor. Bu standartta daha da  kalite ile beraber inşallah bölgede daha fazla ses getirecek ve bölgenin sesi olacak bir yayındır. Başarılar diliyorum. Teşekkür ederim.”

Gürcistan Trabzon Başkonsolosu Avtandil Mikadsadze: “Trabzon- Batum arasındaki ilişkilerin herkese örnek olmasını istiyoruz”

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Gürcistan Trabzon Başkonsolosu Avtandil Mikadsadze yaptığı açıklamada şunları söyledi; “Gürcistan Trabzon Başkonsolosu Avtandil Mikadsadze ise bölgede ikici defa görev yapmaktan son derece mutluluk duyduğunu ifade ederek, “Daha önce görevim gereği Trabzon’daki insanları tanıma fırsatım oldu. Bundan dolayı Trabzon’a ikinci defa atanmamda insanları ve bölgeyi daha çok tanımak için zaman kaybetmeyeceğim. 2007 yılında burada göreve başlamıştım. O zaman ülkeler arası ilişkiler kuvvetliydi. Ancak bölgesel anlamda ilişkilerimiz zayıf konumdaydı. Görevim sona erip gittikten sonra bölgesel ilişkilerin zaman içerisinde kuvvetlendiği ve Acara bölgesiyle Trabzon bölgesinin birbirine daha çok yaklaştığını öğrendim. Bu durum benim açımdan son derece memnuniyet verici oldu. İkinci defa gelişimle birlikte Trabzon’un çok daha güzelleştiğini ve büyükşehir olduğunu gördüm. Bu da benim için ayrı bir memnuniyet verici oldu. Bizler biliyoruz ki komşu ülkeler ve bölgeler arasında ilişkiler ne kadar güçlü olursa bizlerde o kadar güçlü oluruz.
  Konsolosluk olarak 21 il bölgemize giriyor. Aynı şehirde olduğumuz için sizinle birlikte güzel bir çalışma ortamı oluşturacağımıza inanıyorum. Trabzon ve Acara Bölgesi olarak ilişkilerimiz çok güzel bir şekilde ilerliyor. Dnuiğer bölgeler ile de temaslarımızı daha kuvvetlendirmek istiyoruz. Trabzon- Batum arasındaki ilişkilerin herkese örnek olmasını istiyoruz.”

Doğu Karadeniz Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Bölge Müdürü Çetin Hıdımlıoğlu: “Sarp Sınır Kapısı bölgemiz için çok önemli bir kapıdır”

0
Haber: :İlker ÇAKAN
  Doğu Karadeniz Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Bölge Müdürü Çetin Hıdımlıoğlu Doğu Karadeniz Bölgesinde “Gümrük ve ticaret” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi; 
İhracatımızda temel maddelerde fındık ve çay ön sıralarda yer almaktadır
  “Daha önceki dönemlerde İranla olan ticeretimizde artış vardı. Şu anda ise Rusya ile olan ticaretimizde artış oldu.İhracatımızda temel maddelerde fındık ve çay ön sıralarda yer almaktadır.Trabzon Limanına 15 günde bir kruvazör gemisi gelmektedir. Bu da  yeterli değildir.Yurt dışı uçak seferleri ise ilimize aktarmalı gelmektedir. Bu nedenle Trabzon Limanı ve Trabzon Havalanından yoğun yabancı turist sirkülasyonu olmamaktadır.
Günlük ortalama 20.000 kişi giriş ve çıkış yapmaktadır
  Sarp Sınır Kapısı yolcu giriş ve çıkışı yönünden Türkiyenin üçüncü büyük sınır kapısıdır.Sarp Sınır Kapısı bölgemiz için çok önemli bir kapıdır. Hem Rusyaya, hemde Türki Cumhuriyetlere açılan bir kapımızdır.Günlük ortalama 20.000 kişi giriş ve çıkış yapmaktadır. Yıllık ise yolcu trafiği bir milyon ikiyüzbini  bulmaktadır. Günlük ortlama tır trafiği ise ortalama 600-800 arasında değişmektedir. Her geçen gün artan ticaret hacmi gözlenmektedir.Tek pencere sistemi ile ilgili olarak çalışmalar olmaktadır.”Doğu Karadeniz Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü’nün dolar bazında ithalat ve ihracat rakamları ile Sarp Sınır Kapısı yolcu giriş-çıkış, araç giriş-çıkış rakamları şöyledir;  
  İthalat 2013 yılı (Dolar):951.556.754,  İthalat 2014 yılı Ocak- Ağustos(Dolar):631.090.581
  İhracat 2013 yılı (Dolar):1.802.121.329, İhracat 2014 yılı Ocak- Ağustos(Dolar):1.030.949.414
  Sarp Sınır Kapısı 2013 yılı yolcu giriş-çıkışı:6.402.763,
  Sarp Sınır Kapısı 2014 yılı Ocak- Ağustos yolcu giriş-çıkışı:4.140.181
  Sarp Sınır Kapısı 2013 yılı araç giriş-çıkışı:1.210.962,
  Sarp Sınır Kapısı 2014 yılı Ocak- Ağustos araç giriş-çıkışı:784.903

Türkiye-Gürcistan ikili ilişkileri

0
  2014 Eylül ayının ilk haftasında Batum’a gelerek Başkonsolosluk görevime başladım. Görev sürem boyunca Başkonsolosluğumuz görev bölgesinde yaşayan, çalışan veya çeşitli nedenlerle görev bölgemize seyahat eden vatandaşlarımızın hak ve çıkarlarının yerel mevzuat çerçevesinde korunması çalışma arkadaşlarımla birlikte önceliğimiz olacak. Bunun yanı sıra Türkiye-Gürcistan ikili ilişkilerinin çeşitli alanlarda daha da ileri seviyelere taşınmasına ve iki ülke hakları arasında yakınlaşmaya katkı sağlamayı hedefliyoruz.
  Çalışmalarımızda vatandaşlarımızın desteği arzu edilen sonuçların alınmasında şüphesiz etkili olacaktır. Bu anlayışla, görüş ve önerilerinizi bize şahsen Başkonsolosluğumuza gelerek veya diğer haberleşme araçları üzerinden iletmenizden memnuniyet duyacağız.
  Bu vesileyle irtibat bilgilerimizi hatırlatmakta fayda görüyorum: Başkonsolosluğumuz Ninoshvili Kucha. No:9 adresinde hizmet vermektedir. Bize 00 995 422 25 58 00 (Gürcü Hattı); 0 312 218 60 43 (Ankara Hattı) numaralı telefonlardan ulaşabilirsiniz. Acil durumlara zamanlıca müdahale edebilmek için telefonlarımıza 7/24 cevap veriyoruz.  Web sayfamız ve sosyal medya hesaplarımız da sizlerle aramızda kurduğumuz diğer iletişim köprüleri olmaktadır.
  Saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
error: Content is protected !!