Çarşamba, Aralık 24, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 165

Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan Stratejik Araştırma Merkezleri

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan stratejik araştırma merkezlerinin işbirliğiyle 16 Mart 2015 tarihinde Tiflis’te “The Future of Trilateral Cooperation: New Perspective and Challanges” başlıklı bir konferans düzenlenmiştir.
  2011 yılında Trabzon’da düzenlenen Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Dışişleri Bakanları toplantısı ile hayata geçirilen ve sonrasında enerjiden ekonomiye, ulaştırmadan savunmaya kadar uzanan çok çeşitli alanlarda kurumsal bir nitelik kazanan ve Mayıs 2014’de Tiflis’te düzenlenen Cumhurbaşkanları toplantısı ile zirve düzeyine çıkarılan üçlü işbirliği, böylece hükümet ve parlamentolar arası boyutun ötesine geçerek sivil toplum kanadına da taşınmıştır.
  Üç ülke akademisyen ve düşünce kuruluşları temsilcilerinin katılımıyla düzenlenen toplantıda üçlü işbirliğinin diğer hususlar meydanında bölgesel güvenliğe katkıları da ele alınmış ve bugüne kadar küresel ölçekte önemli enerji ve ulaştırma projelerini hayata geçiren üçlü işbirliğinin, uluslararası düzeyde barış, istikrar ve refahı yaygınlaştıran niteliği üzerinde durulmuştur.
 
                                            
                                               Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan Stratejik
                                        Araştırma Merkezleri Tiflis Konferansı

Turizm kenti Arsuz

0
Haber: İlker ÇAKAN 
  Hatay iline bağlı Arsuz ilçesi 06/12/2012 tarih ve 28489 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6360 sayılı Kanun ile kurulmuş olup, İskenderun’dan 68 km boyunca güneyde sahil şeridi üzerinde yer alan turistik bir ilçedir. 538 km2 alanı ile ülkemizin ikinci büyük yüzölçümüne sahip ilçesidir. Arsuz kuzeyinde İskenderun İlçesi, kuzeydoğusunda Belen İlçesi, doğusunda Hatay İli, güneydoğusunda Samandağ İlçeleri ile çevrilidir. Ayrıca Arsuz ilçesi Hatay iline 90 km, İskenderun İlçesine 40 km uzaklıktadır. Hatay ilinde kuzeyden güneye uzanan Amanos Dağları, Arsuz’u Antakya ve Samandağ’ından ayırmaktadır. Amanos Dağının bir bölümünü oluşturan Kızıl Dağın en yüksek tepesi olan Gök Mustafa Tepesi 1.750 metredir.
 
                                   
                                                Arsuz Kaymakamı Fatih Baysal
  Arsuz ilçesi Amanosların kuzeyinde Arsuz Çayı boyunca kıyıda yer alan ovanın üzerinde kurulmuştur. Arsuz Çayı Hacıahmetli, Hüyük ve Avcılarsuyu Mahallesi olmak üzere 3 koldan birleşerek Arsuz merkezden denize dökülmektedir.
Arsuz; Arsuz İlçe Belediyesi ve 34 İdari birimden oluşmaktadır. İlçemizin toplam nüfusu 39.983 erkek 39.799 ü kadın olmak üzere 79.782 kişidir. İlçemiz Hristiyan, Alevi, Türkmen kültür ve geleneklerinin bir arada hoşgörü çerçevesinde yaşayabildiği kültür mozaiği bir kenttir.
 Eski belde merkezlerinde genellikle 2 ve 3 katlı yapılaşmalar yoğun biçimde bulunmaktadır. Bunun yanında yeni yapılan yapılar 4-5 katlı yapılaşmalardır. Kırsal kesimdeki yapılaşmalar ise daha çok dağınık ve az katlı yapılardır. Eski belde yerleşmelerinin sahil kesimlerinde site ve müstakil olarak yazlık konutlar bulunmaktadır. Sosyal yaşantı açısından yaz aylarında yoğun şekilde eğlence ve tatil mekanları doluluk göstermektedir. Kış aylarında ise bu alanlar çok az miktarda çalışmaktadır. İş ve çalışma hayatı açısından genellikle tarım, az miktarda balıkçılık, hayvancılık ve inşaat sektöründe çalışan nüfus bulunmaktadır. Bunun yanında yurt dışında çalışan nüfus bulunmaktadır.
  Arsuz, Hititlerin Mukiş ve Perslerin Dara adını verdikleri yarımada üzerinde kurulmuş bir yerleşim yeridir. Tarih boyunca Rhosus, Rhopolis, Port Panel, Kabev ve Arsous gibi isimlerle anılmıştır.
  Rhosus antik dönemin önemli liman kentlerinden birisidir. Bu antik liman kenti, Büyük İskender’in Mekadon Komutanı olan Selevkos 1. Nikator tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. İsmini ise yine Büyük İskender’in generali olan Selevkos 1. Nikator’un sevdiği kadın olan Demetrius’un kızı Stratonica’ya verdiği gülden almış ve böylelikle gül anlamına gelen Rhosus adıyla anılmıştır.
 
                                    
                                                                        Arsuz
                                                               
  Arsuz, M.Ö. 300 yıllarında Makedonya Kralı Büyük İskender’in generallerinden Selevkos 1. Nikator’un, M.Ö. 64’te Roma’nın, M.S. 638 yılında Arapların, 969 yılında Bizanslıların ve 1268’de Memlüklerin egemenliği altına girmiş ve en parlak dönemini Romalılar döneminde yaşamıştır.
  Arsuz ilçesinde Arsuz-Gözcüler Su Ürünleri Kooperatifi ve S.S. Konacık-Işıklı Su Ürünleri Kooperatifi olmak üzere toplam 2 adet Su Ürünleri Kooperatifi bulunmaktadır.Yaklaşık 110 adet balık avlama ruhsatlı tekne ile 30 adet özel ruhsatlı tekne olmak üzere toplam 140 adet küçük balıkçı teknesi mevcuttur. İlçede balıkçılık, uzatma ağları ve parakete avcılığı şeklinde yapılmaktadır. Arsuz yaz aylarında çevre illerden özellikle Gaziantep ilinden pek çok turiste ev sahipliği yapmaktadır. İlçemizde 13 Otel, 8 Apart Otel, 12 pansiyon ve 141 yazlık site mevcuttur. Bu sebeple kış aylarında 80.000 civarında olan ilçemizin nüfusu, yaz aylarında 200.000 ile 250.000 arasında değişiklik göstermektedir. Arsuz ilçesinde bulunan başlıca tarihi eserler şunlardır;
 
 
                                      
 
  Mario Hanna Kilisesi: Arsuz’un Merkezinde Mario Hanna adıyla bilinen kilise 1778 yılında yapılmış olup, 19. Yüzyılda restore edilmiştir. Zengin iç dekorasyonu, çan kulesi, hizmet alanı ve mezarlığıyla görenlerin ilgisini çekmektedir
  Meryem Ana Havuzu: Hacıahmetli Mahallesine 8 km uzaklıkta olan Meryem Ana Havuzu, Meryem Ana’nın içinde yıkandığı ve Hristiyanlarca kutsal olarak kabul edilen tarihi bir yerdir. Bu bölge halk arasında “Seydi” adıyla da bilinmektedir.
 Sütunlu Koy:Arsuz’dan 8 km kadar güneyde bulunan eski adı kesrik yeni adı konacık olan mahallenin batısında deniz kıyısında bir ören yeridir. Bazıları denizin içinde, birçoğu da kıyıya yayılmış 80 cm kalınlığında beyaz mermerden yapılmış sütunlar ve yan yana iki mermer lahit bulunmaktadır.

İskenderun

0
  Hatay-İskenderun ilçesi İskenderun Körfezinin doğusunda Amanos dağları yükselmekte olup, İskenderun bu dağların eteğinde 5 km’lik yalı ovasında kurulmuştur. Kent Halep – Belen yolu bitiminde yer almaktadır. Aynı zamanda şiddetli lodos rüzgarlarından batıda meydana gelen bir burunla korunmaktadır. Körfezin güneyinde 6840 hektar genişliğindeki Arsuz ovası ile körfezin doğusunda 34920 hektar yer kaplayan ve 30 km uzunluğunda olan İskenderun ovası ile noktalanmaktadır.
  İskenderun’da yaz ve kışın sürekli olarak akan önemli bir akarsu yoktur. Kaynaklarından zıffın pınarı , kutu pınarı, Ali baba ve taşoluk pınarları bulunur. Yeraltı suları da içme suyu olarak kullanılmaktadır.İskenderun ovasında Akçay bataklığı takriben 1 km2alana yayılmış olup, kotu: 0 metre civarındadır. Frenk bataklığı ise takriben 1 km.lik sahada da kotu 0,30 metredir İskenderun’da tamamen Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yazın yüksek sıcaklık 40, en düşük sıcaklık ise 19 derece olmaktadır. Yılın 6-7 ayı yazdır. Kışlar ılık geçtiğinden ısının sıfırın altına düştüğü görülmemiştir. Yıllık yağış ortalaması 877 mm’yi bulurken, yıllık ortalama nem miktarı 70 dolayındadır. Kentte kış ve ilk bahar aylarında güney doğu’dan zaman zaman hızı140 km’yi bulan ve mahallen “Yarıkkaya ” adı verilen kısa süreli rüzgârlar estiğinde kentte hayat kısmen durur.
İskenderun’nun yöresel ürünleri
  Zeytin yağı: Günümüzde Antakya’da zeytinyağı üreten belli başlı kuruluşların yanında, zeytinyağı geleneksel üretimini sürdüren bölgelerimiz de bulunmaktadır.Bu konudaki en belirgin örnek olarak Antakya Şenköy verilebilir. Şenköy’de zeyt adını alan zeytinyağı; su zeyti denilen özel bir teknikle üretilir. Bu teknik, olgunlaşmış zeytinin ezildikten sonra, özel havuzlarda su üzerinde biriktirilen yağının yüzeyden toplanması esasına dayanır. Bu teknikle elde edilen zeytinyağı yemeklere özel bir tat verir. Üretimi zor olduğundan ticari amaçtan çok, ev halkının gereksinimini karşılamaya yöneliktir.Ticari amaçla özel olarak çok az da olsa üreten aileler vardır.İskenderun’un Derekuyu mevkiinin zeytinlerinden üretilen zeytinyağı ise şarküteri ürünleri satan yerlerde bulunmaktadır.
  Defne sabunu:Defne sabunu yöremizin saf defneyağı (Gar) ve saf zeytinyağından atadan kalma usullerle elde üretilmektedir. İçerisinde hiçbir kimyasal madde yoktur. Renk, koku ve köpük için sentetik madde katılmamıştır. Kuruyan cildinizi canlandırır, saçlarınızı yumuşatır vc doğal parlaklık verir. Kepeği ve saç dökülmesini önleyici özelliklere sahiptir.
  Defne:Yaz kış yaprakları dökülmeyen bu ağaç Akdeniz kıyılarında yüzyıllardan beri yetişmektedir. Çok hoş kokulu yaprakları genellikle yemeklere katılır. Defne yaprakları çay olarak kullanıldığında göğsü yumuşatarak öksürüğü önler
  Nar ekşisi:Bilimsel verilerin sözkonusu olmadığı, insanların yiyeceklerin yarar ve zararlarını deneme-yanılma yöntemiyle keşfedebildikleri zamanlarda Nar, antik bir meyve olarak kabul görmüştür. Bereketin simgesi olarak bilinen Nar, Helen ve Roma döneminde üzerine efsaneler yazılan bir meyve olarak bilinmekteydi.
  El dokuması ipek:İpek dokumacılığı Antakya’nın Harbiye beldesinde en eski geleneksel el sanatları arasında bulunmaktadır.Anadolu’da ilk ipek kumaşın Harbiye’de dokunduğu biliniyor ve Antakya’da doğal ipek geleneğini sürdüren dört aileden ikisi Samandağ’da, ikisi de Harbiye’de halen ipek dokumacılığı yapıyor. Küçük bir butik görünümünde olan satış mağazalarında ipek dokuma tezgahları nostaljik bir görüntü gibi dursa da hala kullanılıyor ve üretim bu tezgahlarda yapılıyor.
  Taş oymacılığı:Harbiye’de eski uygarlıklara ait tarihi eserlerin taklitleri taş üzerine işlenerek imitasyon olarak üretilmektedir. Günümüzde küçük çapta sürdürülen el sanatlarından biri olan taş oymacılığı ile yapılan bu küçük objelere Harbiye’ye gelen ziyaretçiler büyük ilgi gösteriyor.

Acara ile sınır illerimiz arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi

0
  Sınır bölgeleri arasındaki ilişkiler iki ülke arasındaki genel ilişkileri derinleştirici etki yaratabilmektedir. Buradan hareketle, Başkonsolosluğumuzca Acara ile sınıra yakın illerimiz arasında ilişkilerin çeşitli boyutlarıyla geliştirilmesine yönelik çeşitli adımlar atılmaktadır:
   2015 Şubat ayı içinde Karadeniz Teknik Üniversitesi (Trabzon), Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (Rize) ve Çoruh Üniversitesi (Artvin) ile Şota Rustavelli Üniversitesinin (Batum) tarih bölüm başkanlarını ve bazı öğretim görevlilerini Batum’da bir araya getirildik. Yakın coğrafyada benzer konular üzerinde çalışan tarihçilerin işbirliği imkanları üzerinde fikir alışverişinde bulunmalarına ortam hazırlamayı amaçlayan bu toplantıda ortak konferanslar düzenlenmesine ve akademik çalışmalar yapılmasına karar verildi. Daha da önemlisi benzer toplantıların düzenli olarak rotasyon usulüyle yapılması üzerinde mutabakata varıldı. Bir sonraki toplantıya 2015 Mayıs ayında Trabzon evsahipliği yapacak.
  13 Mart 2015 tarihinde Trabzon, Rize ve Artvin İl Kültür ve Turizm Müdürleri ile Acara Özerk Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, Turizm İdaresi ve Batum Belediye Başkanlığı Kültür Dairesi yetkilileri Başkonsolosluğumuz tarafından düzenlenen bir program kapsamında bölgeler arası kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve turizm alanında işbirliği konularında görüş alışverişinde bulundular ve önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek ortak çalışmalara ilişkin bir yol planı belirlediler. Tarih toplantılarına benzer şekilde, kültür ve turizm alanındaki toplantıların da düzenli biçimde ve rotasyon usulüyle yapılmasına karar verildi. Bir sonraki toplantı 2015 Haziran ayında Artvin’de yapılacak.
  23 Nisan haftasında Acara’dan 240 Gürcü çocuğu 40 veli/ öğretmen ve 10 rehber (Başkonsolosluk personeli veya Türk üniversite öğrencisi) eşliğinde Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun illerimize göndermeyi planlanlıyoruz. Bu projede anılan illerimizin Valilikleri ile Acara Kültür, Eğitim ve Spor Bakanlığı ile işbirliği yapıyoruz. İki toplum arasındaki ilişkilerin küçük yaşlarda başlatılması ileriye yönelik yatırım niteliğinde. Nitekim, geçtiğimiz haftalarda ziyaret ettiğim üst düzey bir Gürcü yetkili ilkokul döneminde ülkemizde katıldığı 23 Nisan kutlamalarından duyduğu memnuniyeti uzun uzun anlattı ve Türkiyeyi ikinci vatanı olarak gördüğünü ifade etti. Ülkemizi tanıyan ve seven Gürcü nesiller yetişmesini arzu ediyoruz.
9-10 Mayıs 2015 tarihlerinde Batum ve Trabzon’da iki şehir kardeşliği çerçevesinde      Gürcü ve Türk sanatçıların ortak programı ile konserler düzenlenmeyi öngörüyoruz. Bu konserlerden elde edilecek geliri ise yine Başkonsolosluğumuzun himayesinde ve değerli işadamlarımızın katkılarıyla özürlü çocukların kullanımı için inşaa edilemekte olan binanın yapımında kullanacağız. Gürcistan’da yaşayan ve iş yapan Türklerin içinde bulundukları topluma sağladıkları faydaları ve yaptıkları yardımların öne çıkarılması ve Gürcü halkıyla paylaşılması gerektiğine inanıyoruz. Bu tür faaliyetler iki halkı birbirlerine daha da yakınlaştıracak.
 Benzer faaliyetleri önümüzdeki aylarda artırarak devam ettirmeyi hedefliyoruz.

21. yüzyılda dünyada doğalgazın jeopolitik, jeostratejik önemi ve TANAP

0
 21. Yüzyılda dünyada yaşanan büyük dönüşümler ülkemizi birçok açıdan etkileyecektir. Yaşadığımız dünyada, enerjisiz hayatı sürdürmek imkânsızdır. Tüm hareketlerin itici gücünün enerji olduğunu biliyoruz.Azerbaycan doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin (TANAP) temeli 17 Mart’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in katılımıyla Kars’ta atılıyor. Yeni dünya düzeninde Azerbaycan, özellikle üç sebepten dolayı dikkatleri üzerine çekmiştir. Bunlar: jeostratejik yönden Orta Asya ve Kuzey Kafkasya`ya giriş kapısı olması, Orta Asya devletleri için Avrupa`ya geçiş güzergâhı üzerinde bulunması ve büyük miktarda petrol ve gaz rezervlerine, buna bağlı olarak da ciddi ekonomik potansiyele sahip olmasıdır. Azerbaycan`ın tarihi coğrafi konumu ve jeopolitik önemi, aynı zamanda Güney Kafkasya`ya küresel çapta ilginin artmasının da başlıca sebebidir.
 Petrol ve doğal gaz kaynakları günümüz dünyasında doğa ile toplum arasında dengenin oluşmasında hayati öneme sahiptir. Bu kaynakların verimli kullanılması kadar, geleneksel arazilerde tükenmesi faktörü de son derece rahatsız edicidir. Buna göre de, günümüzde ekonominin enerji miktarı ve enerjinin verimli kullanımı, devletin gelişim düzeyinin mühim belirleyicilerindendir. Ülkelerin daha gelişmiş bir enerji kaynağına sahip olması, diğerlerinin önüne geçtiği tarihsel bir gerçektir . Doğalgazı şöyle tanımlayabiliriz; havadan hafif, renksiz ve kokusuz bir gazdır. Yer altında, petrolün yakınında bulunur. Yeryüzüne çıkarılışı petrolle aynıdır, daha sonra büyük boru hatları ile taşınır.
 Dünyada doğal gaz rezervlerinin 73 trilyon metreküpü(%41) Orta Doğu ülkelerinde,59 trilyon metreküpü (%33) Rusya ve BDT ülkelerinde, 28 trilyon metreküpü (%16) Afrika/Asya Pasifik ülkelerinde bulunmaktadır.  TANAP kardeş Türkiye Cumhuriyeti ile siyasi, ekonomik, ticari, askeri, kültür ve eğitim alanındaki tüm ilişkileri çok daha ileri seviyelere taşıyacaktır. Türkiye ve Azerbaycan’ın işbirliğiyle ortaya çıkan bu dev proje ile Avrupa’nın ve Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacını karşılamayı bunun yanı sıra bölgede gaz çeşitliliğinin sağlanmasını hedefleniyor. Dünya enerji piyasalarında ses getirecek dev bir proje: Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (TANAP).
  Bu proje Türkiye Cumhuriyeti Devletine önemli ölçüde bir hareketlilik getirecektir. Türkiye Cumhuriyeti Enerji politikalarını gerçekleştirirken şunları göz önünde bulundurmalıdır: Zamanında temin edilmeli, ucuz olmalı, temiz olmalı, doğal çevreye ve insan sağlığına zarar vermemeli ve sürdürülebilir olmalıdır. Dünyada yaşanan değişim ve dönüşümleri yakından izlenmeli ve buna yönelik politikalar geliştirmelidir. TANAP hem geçtiği iller hem istihdam oluşturması açısından 2018 yılındaki Türkiye’nin büyümesini karşılayacak doğalgaz tedariki açısından son derece önemli bir proje. Bu proje, kademeli olarak artırılacak olan, öncelikle 31 milyar metreküplere çıkacak olan bir kapasiteyi oluşturuyor.Yeni dünya düzeninde Azerbaycan, Şahdeniz 2 sahasında çıkarılacak doğalgazı Türkiye ve Avrupa’ya taşımak üzere geliştirilen Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) ve Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile ilgili nihai yatırım anlaşmaları Azerbaycan’da imzalandı. Azerbaycan`da Haydar Aliyev Merkezi`nde düzenlenen törende, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`in yanı sıra birçok ülkeden devlet ve hükümet başkanları hazır bulundu. Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi, TANAP, projesinin amacı, Azerbaycan’ın Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz 2 Gaz Sahası ve Hazar Denizi’nin güneyindeki diğer sahalarda üretilen doğal gazın öncelikle Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşınmasıdır. TANAP, Güney Kafkasya Boru Hattı (SCP) ve Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile birleşerek Güney Doğal Gaz Koridorunu oluşturmaktadır.
  Dünyanın en büyük enerji projelerinden biri olan Şahdeniz Projesi’nin bölgenin enerji haritasını değiştireceğini belirten Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, “Projenin tamamlanmasıyla Azerbaycan gazının Avrupa’ya ulaşmasını sağlamış olacağız.” dedi. Proje, AB’nin enerji güvenliğini artıracak. Nihai yatırım kararının neticesinde, Azerbaycan ve Gürcistan’dan geçen Güney Kafkas Boru Hattı’nın genişletilmesi, Türkiye üzerinden geçecek olan TANAP ve Yunanistan, Arnavutluk üzerinden İtalya’ya geçecek olan Trans-Adriyatik Boru Hattı’nın inşa edilmesi planlanıyor. Bu projeler ve ek olarak Bulgaristan’a Türkiye veya Yunanistan üzerinden doğalgaz taşıyacak olan boru hatları da tamamlandığında, Avrupa’ya doğalgaz taşıyacak Güney Gaz Koridoru gerçekleşmiş olacak.
  Türkiye’nin enerji ihtiyacı için bu proje çok önemlidir. Dünyada yaşanan mali krize rağmen, son yıllarda Azerbaycan ekonomisi çok önemli bir oranda büyümüştür. Küresel mali krizin tetiklediği ekonomik durgunluk ortamında, bu durum, olağanüstü bir gelişmedir. Bugün Azerbaycan`ın imajı dünya kamuoyu nezdinde yükselmiştir.
  Azerbaycan pratik katkılarıyla, dünya birliğine layık bir itibarlı aktör olduğunu kanıtlamış ve hak ettiği yeri almıştır.

Hocalı gerçekleri

0
Soykırımın Hocalı kolu…
  “Ben savaşlar hakkında, Alman faşistlerinin gaddarlığı hakkında çok duydum, fakat Ermeniler 5-6 yaşındaki çocukları, sivil halkı katletmekle onları gölgede bıraktılar “.
(Fransız gazeteci Jan-İv Gnet)
  Soykırım insanlık tarihinin en ciddi ve karmaşık sorunlarındandır. Soykırım bir etnik toplumun dil, din, kültür vb. malum nedenlerle bilinçli şekilde yok etmeğe yönelik bir eylemdir. Bir grubun varlığının tamamen silinmesi amacıyla her türlü şiddet ve vahşeti içeren kuramdır.
  Tarih boyunca ezeli Azerbaycan topraklarını sahiplenmeye çalışan, kendi menfur ve sahte niyetlerini gerçekleştirmek ümidiyle yaşayan Ermeniler zaman-zaman bu isteklerini gerçekleştirmek için fırsat kazanmışlardır. Yirminci yüzyılın sonlarında da SSCB’nin çökmesi, yeni çatışma ocaklarının kurulması “Büyük Ermenistan” düşü ile çırpınan Ermenilerin aktifleşmesine ortam yaratıyordu. 1988-1991 yılları arasında Dağlık Karabağ çevresinde çok çelişkili, karmaşık bir durum idi. “Türksüz Ermenistan” sloganı altında mücadeleye kalkan Ermeni milliyetçileri Azerileri kendi dede-baba yurtlarından zorla çıkarıyor, etnik temizlenmeye maruz bırakıyorlardı. 1991 yılının Ekim ayından 1992 yılının Şubat ayına kadar, yani 5 ay süreyle ise Ermeniler Dağlık Karabağ’ı Azerbaycanlılardan neredeyse, “temizlemişlerdi”.
  Hocalı faciası Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun en korkunç sayfalarından biridir. Yüz yıllardır Azerbaycanlılara karşı şovenist, antoqonist ilişki yürüten Ermeni vahşetinin iğrenç ve hain sayfalarından biri (1905-1907; 1918-1920; 1948-1953 ve s.). 1992 yılı 25 Şubat 26’sına bağlayan gece Ermeni-Taşnak silahlı kuvvetleri ve eski Sovyet 366. motorlu alayı Hocalı bölgesine saldırdı, yüzyılın en dehşetli soykırımlarından biri gerçekleştirildi. Henüz 1991 yılının sonlarına doğru Ermeni silahlı birlikleri tarafından Hocalı, ablukaya alınmış, Dağlık Karabağ’dan ordusu çıkarıldıktan sonra tam kuşatılmıştı. Fakat bağımsız devlet yapılanması yoluna yeni temel atmış Azerbaycan’ın iktidarını eline geçirmek isteyen daireleri Hocalıdan daha “önemli” nitelendirdikleri kişisel çıkarlarıyla meşgul idiler. Devlet yetkililerinin aciz ve suskun pozisyonları da Hocalı faciası için zemin hazırlamıştı.
Hocalı’ nın ele geçirilmesi için gerçekleştirilen askeri operasyon sırasında şehrin yerli halkına karşı toplu şiddet gerçekleştirilmiştir. Bağımsız koridor hakkında ise Hocalı nüfuzu, hemen bilgilendirilmiştir. Olay tanıklarının ifadelerinden, Hocalı soykırımına dair dünya basınında demeçlerinden, fotoğraflardan, Ermeni katılımcıların itiraflarından görüldüğü gibi Hocalı faciası Ermeni milliyetçilerinin Azerbaycan halkına karşı yaptığı soykırım ve etnik temizlik politikasının en kanlı biçimidir. Bu soykırım eylemi başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere, birçok uluslararası hukuki-normatif düzenlemelere (İnsan hakları ve temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi, Cenevre Sözleşmesi vb.) Kaba şekilde ihlal edilmesine yol açmıştır. Barış, insanlık restore etmeye çalışan dünya birliği bu facianın organizatörleri ve katılımcılarına karşı kesin tutumdan vazgeçmesi, onların suçlanmasının edilmemesi adalet ve hümanizme yönelik faaliyetleri şüphe altına düşürüyor.
  Hocalı katliamı Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı uzun yıllardır yürüttüğü kasıtlı soykırım politikasının bir parçasıydı. Hocalı soykırımına siyasi değer verilmesi
1993 yılında halkın ısrarı ile iktidara getirilen Haydar Aliyev iç istikrarın sağlanması, siyasi, ekonomik çöküşün önlenmesi yönünde faaliyete başladı. 1994’de ateşkesi sağlamayı başardı. Dış politikada temel görev Azerbaycan’ın bağımsızlığının tanınması ve Azerbaycan hakkında objektif fikrin oluşumu idi. Ayrıca Hocalı Soykırımı Azerbaycan’ın sosyal-politik fikir tarihinde önemli yerlerden birini tutmalı, bundan sonra devletin hem iç, hem de dış politikasında Hocalı soykırımı, onun objektif şekilde anlatılması, tanınması ön plana geçmeli, bu yolda fiili adımlar atılmalı idi. Maalesef, Azerbaycan’ın başının iç işlerine karıştığı, yeni ilerlemeye doğru attığı adımların zamanında yurt dışındaki imkanları kullanan Ermeniler dünya birliğine Hocalı Soykırımı hakkında çarpık bilgiler aktarmaya çalışmış ve bunu bir anlamda başarmışlardır.
Hocalı soykırımına siyasi değerin verilmesi Ulu önder Haydar Aliyev’in girişimleri ile olmuştur. Halen Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanırken Yüksek Sovyet Başkanı Haydar Aliyev Ermeni saldırısının önlenmesi amacıyla acil önlemler alınması için BM Güvenlik Konseyi’nin derhal çağrılması talebi Güvenlik Konseyi Başkanına 26 Temmuz 1993 tarihli yazılı başvuru ile yapılmıştır. 1994 yılı 24 Şubat’ta Milli Meclisin kararı ile her 26 Şubat «Hocalı Soykırımı Günü” olarak anılması ve bu konuda uluslararası kurumlara bilgi verilmesi ile Hocalı soykırımına ilk kez siyasi değer verilmiş oldu. Milli lider Haydar Aliyev’in girişimi ile yüzyılın bu büyük faciası devlet tarafından yüksek düzeyde değerlendirildi. 1995 24 Şubat’ta Milli Meclisin dünya parlamentolarına ve uluslararası kuruluşlara Hocalı Soykırımı ile ilgili başvurusu yapıldı. Milli lider Haydar Aliyev Hocalı Soykırımının tanınmasının temel müsebbibi, girişimcisi olmuştur. Bu konudaki fikrini Ulu önder şöyle ifade etmiştir: “… 1994 26 Şubat arifesinde ben Milli Meclis’e teklif verdim. Milli Meclis karar aldı ve Hocalı Soykırımı Hocalı faciası günü ilan edildi. Bugün bizim tarihimizde, bizim takvimimizde matem günüdür, hüzün günüdür. Bunu biz kanunla kabul ettik…”,
  Soykırım kurbanlarını her zaman anarak, şehitlerin anısını aziz tutan milli lider Haydar Aliyev 1997 25 Şubat’ta “Hocalı soykırımı kurbanlarının anısına 1 dakikalık saygı duruşu ilan edilmesi hakkında” ferman imzaladı. Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev , Hocalı Soykırımının onuncu yıldönümü ile ilgili Azerbaycan halkına 2002 yılı 25 Şubat tarihli ulusa sesleniş konuşmasında belirtiyordu ki: “Bugün Azerbaycan hükümeti ve halkı önünde Hocalı Soykırımı ve tamamen Ermenilerin Dağlık Karabağ’da yaptıkları vahşetler hakkında gerçekleri olduğu gibi, bütün gerçeklik ve dehşetleri ile dünya devletlerine, parlamentolarına, geniş kamuoyuna duyurmak, tüm bunların asıl soykırımı eylemi olarak tanınmasını görevi durmaktadır. Bu Hocalı şehitlerinin ruhu karşısında bizim vatandaşlık ve insanlık borcumuzdur. Öte yandan, facianın asıl uluslararası hukuki-siyasi değer alması, onun ideologlarının, organizatörlerinin ve gerçekleştirenlerin layıkıyla cezalandırılması tamamen insanlığa yönelik böyle acımasız eylemlerin gelecekte tekrarlanmaması için önemli şarttır “.
2003 15 Şubat’ta Hocalı göçmenlerinin Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na başvurusu yapıldı. Başvurunun amacı dünyanın nüfuzlu uluslararası örgütleri olan Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na 1992 Şubat’ında Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde Ermeniler tarafından işlenmiş Hocalı soykırımı hakkında gerçekleri dünya kamuoyunun dikkatine sunmak ve bu kanlı cinayete hukuki-siyasi değer verilmesini sağlamaktan oluşmaktaydı.
  Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından da her yıl soykırım ülkemizin her yerinde soykırım kurbanları anılıyor. Soykırımın 20.yıldönümü ise 2012 yılında halk yürüyüşü ile yapılmıştır.
Başkentin Hürriyet meydanından başlayan, 60 binden fazla kişinin katıldığı halk yürüyüşü Hocalı faciası kurbanlarının hatırasını anmak ve Ermeni faşistleri tarafından insanlığa karşı işlenen vahşi cinayeti yeniden dünya kamuoyunun dikkatine sunmak amacı taşıyordu.
  Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 2011 yılı 23 Şubat tarihli konuşmasında belirtmiştir ki: ” …bizim siyasetimiz, özellikle yurtdışındaki faaliyetimiz, Hocalı hakkında gerçekleri dünya birliğine göstermemiz bu durumu, neredeyse, tamamen değiştirdi… Hocalı Soykırımı Ermeni vahşetini göstermiştir… Ben eminim ki, gün gelecek Hocalı faciasını işleyen, sivil halka karşı zulüm eden, ahalini öldüren Ermeni suçluları yargı önünde cevap vereceklerdir. O gün gelecektir”.
Benzeri görülmemiş vahşeti, vahşetle işlenmiş, insanlığa sığmayan Hocalı Soykırımı ve genellikle, Azerbaycan halkının adaletsizliğe maruz kaldığı Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun tüm gerçekleri dünya kamuoyuna detayları ile iletilmesi, onların kesin konumlarını bildirmeleri için ciddi ve hedefli çalışma yapılmalıdır. Çünkü soykırıma siyasi tutumun bildirilmemesi yeni katliamların vuku verebileceği kanaatini, ayrıca zeminini oluşturur. Aynı zamanda soykırım faciasının objektif şekilde tanınması birliğin, dayanışmanın, hümanizmin onayı, uluslararası ispatının sonucu olarak zorunludur. Hocalı Soykırımı Ermenistan tarafından gerçekleştirilen kasıtlı ve düşünülmüş siyasetin bir parçası olmakla Ermeni barbarlığının, vahşetinin de en tepe noktasıdır. Bu trajedi her şeyden önce insanlığa, hümanizme karşı işlenmiş bir eylemdir.
Soykırımı tanıyan devletler Hocalı Soykırımı aynı zamanda Ermenistan tarafından gerçekleştirilen kasıtlı ve düşünülmüş siyasetin bir parçası olarak beyan edilmelidir. Tesadüf değildir ki, yirminci yüzyılın en kanlı ve korkunç cinayetlerinden biri olan Hocalı soykırımının dünya devletleri tarafından tanınması ve soykırım olarak kabul edilmesi, ona siyasi değer verilmesi yönünde gerçekleştirilen siyaset artık olumlu sonuçlar göstermektedir, dünyanın birçok devletleri tarafından bu soykırım eylemi kötülenmiştir.

Hocalını tanıyan devletler ve eyaletler:

Devletler
ABD eyaletleri
Meksika;
Pakistan;
Kolombiya;
Çek Cumhuriyeti;
Bosna Hersek;
Peru;
Sudan

Massachusetts eyaleti;
Texas eyaleti;
New Jersey eyaleti;
Georgiya eyaleti;
Men eyaleti;
New Mexico;
Arkansas eyaleti;
Mississippi;
Oklahoma eyaleti;
Tennessee eyaleti;
Pensilvanya eyaleti;
Batı Virginia eyaleti;
Connecticut eyaleti;
Florida eyaleti

“Hocalı’ya adalet-Karabağ’a özgürlük” uluslararası bilgi ve kışkırtma kampanyası
  Hocalı gerçeklerinin dünyaya ulaştırılması, uluslararası dağıtım ve katliamın objektif değerlendirilmesi yönünde atılan adımlarda Haydar Aliyev Vakfının müstesna rolü göz ardı edilemez. Fonun emeği ve maksatlı faaliyetleri sonucunda dünya ülkeleri Ermeni saldırganlarının insanlığa sığmayan katliamları hakkında daha dolgun bilgilendirilmektedir. Bir takım devletler, uluslararası kuruluşlar, etkili kurumlar insanlığa karşı işlenmiş bu cinayetin asıl mahiyetini anlayarak katliamı şiddetle kınıyorlar. Haydar Aliyev Vakfı tarafından Hocalı soykırımı ile ilgili 100e kadar malzemenin yurtdışında sergisi düzenlendi, Azerbaycan kültürel mirasının düşman tarafından çiğnenmesi, kültürel-tarihi yapıların yıkılması ile ilgili çeşitli dillerde yayınlanan kitap ve kitapçıklar yurtdışında yayınlandı.
  Haydar Aliyev Vakfı Başkan Yardımcısı, İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Gençlik Forumu’nun kültürlerarası diyalog üzere Genel Koordinatörü Leyla Aliyeva’nın girişimiyle 2008 yılından itibaren faaliyete başlamış “Hocalı’ya adalet” kampanyası Hocalı gerçekliklerinin tanıtımı yönünde yorulmadan faaliyet göstermektedir.
Geçtiğimiz dönemler boyunca başarılı propagandası ile eyleme dünyanın birçok ülkelerinden yüzlerce gönüllü katıldı. Propaganda kampanyası sadece Hocalı soykırımını dünyaya tanıtmakla kalmamakta, aynı zamanda, Ermenistan’ın yıkıcı ve saldırgan politikalarının ortaya çıkarılması ile ilgili aktif çalışma yapıyor. Genellikle, İKÖ’ nün Diyalog ve İşbirliği uğrunda Gençlik Forumu da Ermenistan’ın işgalci tutumunun dünya çapında kötülenmesi yönünde net faaliyet gerçekleştiriyor. Onlarca ülkenin gençlik örgütlerini birleştiren İKÖ’ nün Gençlik Forumu İslam Konferansı Teşkilatı onaylanmış tesisatı, hem de BM “Medeniyetler alyansı” kurumunun resmi ortağıdır. İKT Gençlik Forumu Yönetim Kurulu 2008 yılının Nisan ayında Kuveyt’te düzenlenen 6’ncı oturumunda Haydar Aliyev Vakfı Rusya Delegasyonu Başkanı Leyla Aliyeva forumun kültürler ve medeniyetler arası diyalog konularında birinci baş koordinatörü seçilmesi ise İKT Gençlik Forumu’nun Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgaline daha çok dikkat ayırmasında önemli rol oynadı. İşte bunun sonucuydu ki, bu yıl 17 Mayıs İstanbul’da İKT Gençlik Forumu ve İSESKO – nun organizasyonu ile düzenlenen İKT uzmanlarının iki günlük toplantısında Leyla Aliyeva’nın girişimiyle başlatılan “Hocalı’ ya adalet – Karabağ’a özgürlük” kampanyası İKT uzmanları tarafından desteklendi ve 26 Şubat – Hocalı soykırım gününün İKT ülkelerinde insani felaketler kurbanlarının hatırasını anma günü olarak kutlanması konusunda karar alındı. Ayrıca, Hocalı katliamının islam ülkelerinde ders kitaplarına dahil edilmesi ile ilgili teklifin de İKT bakanlarının toplantısına sunulmasına karar verildi.
İKT Dışişleri Bakanları toplantısının 35. oturumunda “Hocalı’ ya adalet – Karabağ’a özgürlük” kampanyası ile ilgili kararın dışişleri bakanları tarafından desteklenmesi dünyanın 57 ülkesinde ilgili kampanyanın gerçekleştirilmesi için siyasi-hukuki tabanı oluşturulmasına yol açtı.2009 yılının Mayıs ayında ise İKT Dışişleri Bakanları Konseyi Şam’da geçen 36. toplantısında bakanlar Gençler Forumu hakkında kabul ettikleri nihai kararda “Hocalı’ ya adalet – Karabağ’a özgürlük” kampanyasını tam destekleyerek üye ülkeleri bu kampanyada aktif katılmalarının çağırdı. Bununla da Hocalı faciası hakkında gerçeklerin dünya kamuoyuna iletilmesine ve olayın dünya kamuoyu tarafından hukuki-siyasi ve manevi değerlendirilmesine ulaşmaya yönelik uluslararası bilgi ve kampanyası faaliyete başladı.
2011 yılında İslam Konferansı Örgütü Parlamentolar Birliği (İKÖ PB) Leyla Aliyeva’nın girişimi ile gerçekleş tirilen “Hocalı ‘ya adalet” uluslararası kampanyasına destek olarak beyanname kabul etti. İKÖ Parlamentolar Birliği Konseyi’nin Birleşik Arap Emirliklerinin (BAE) başkenti Abu Dabi’de düzenlenen 13’üncü oturumunda konseye üye ülkelerin kabul ettikleri Ebu-Dabi beyannamesinde Hocalı faciasını insanlığa karşı işlenmiş büyük bir suç olarak tanımaya çağırdı. Kararın 3’üncü fıkrasında yer aldı ki, İKÖ PB-ye üye parlamentolar Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Hocalı kentinde sivil Azerbaycanlı nüfusa karşı işlenen toplu katliamı insanlığa karşı suç olarak tanıyor. Belge üye devletler belirtilen suça ulusal düzeyde gerekli değerin verilmesine çağırıldılar.
  Kampanyanın doğrudan yararlı tarafı Hocalı gerçeklerinin dünyanın birçok ülkelerinde yayılması, yüzyılın soykırım vahşetinin gösterisi ile sonuçlanmıştır. 2013 Aralık 9-11-de Gine Cumhuriyetinin başkenti Konakri de 57 ülkenin üye olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi (İİT DİBK) 40. toplantısında temsil olunan Diyalog ve İşbirliği Uğrunda İslam Konferansı Gençlik Forumu tarafından oturuma Hocalı faciasını soykırım belgesi olarak tanınması hakkında karar tasarısı sunuldu. İİT DİBK bu kararı kabul etmekle Hocalı faciasını soykırım eylemi olarak tanıdığını bir kez daha beyan etti. Oturumun beyannamesinde “Hocalı’ ya adalet” kampanyasına dair özel madde konulmuştur. Aynı paragrafta der ki: “İİT DİBK” Hocalı’ ya adalet “uluslararası bilgi kampanyasını alkışlıyor ve üye devletlerden bu soykırımı yasasını ulusal ve uluslararası düzeyde insanlığa karşı suç olarak tanınması için kampanyanın çalışmasında aktif yer almaya ve gerekli çaba göstermeye çağırmaktadır”. Kampanya kapsamında görülen amaçlı faaliyet sonucunda 2013 yılının Şubat ayında Kahire’de yapılan İİT yüksek kurumu olan devlet başkanlarının zirve toplantısında Hocalı faciası insanlığa karşı suç ve soykırım eylemi olarak tanındı.
  “Hocalı’ ya adalet” uluslararası bilgi ve kışkırtma kampanyası şimdi dünyanın birçok ülkesinde yüzlerce gönüllü tarafından başarıyla uygulanmaktadır. Bu yıl da kampanya “Yalanla mücadee için ateş yak” (“Light a fire to fight the liar”) başlığında propagandaya başladı ve artık dünyanın çeşitli ülkelerinde anma eylemleri gerçekleştirilmiştir.
  1992 yılı 26 Şubatı Hocalı faciası halkımıza karşı işlenen soykırımdır. Hümanizme, barışa, güvenliğe, insanların en temel ve önemli haklarına yönelik bir eylemdir. Bu tarih bir şehrin nüfusunun bilinçli, düşünülmüş şekilde yok edilmesi amacını taşıyan adımdır. Bu facia bir daha onu gösteriyor ki, Ermeniler sadece bizim topraklarımızı işgal edip, sahiplenmekle değil, hem de bizim bir millet olarak varlığımızı sonlandırmak hırsı ile yaşıyorlar. Ermeni milliyetçileri kendi bebeklerine bile Türk nefreti ile göz açtırıp, Türk düşmanlığının aşılıyorlar. Türkün azapla yok edilmesi, tarihten silinmesi bir görev gibi her Ermeni’nin karşısına konulmaktadır. Böyle bir gösterişli, acımasız, cellat, kinci bir ruhla büyümüş milletten hangi hümanizmi beklenir? Soykırım sonucunda şehrin 5 bin kişi nüfusundan 335 kişi şehit olmuş, Ağdamın merkezine ulaşmak umuduyla şehri terk eden 2500 Hocalı vatandaşından 613-ü düşman mermisiyle katliamın kurbanı olmuştur. Aynı zamanda 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i yaşlı ve kadın olmak üzere – 613 kişi Hocalı sakini katledildi, 8 aile tamamen yok edildi, 25 çocuk her iki ebeveynini, 130 çocuk ebeveynlerinden birini kaybetti. Düşman mermisiyle yaralanan 487 kişiden 76 tanesi çocuktu. 1275 Hocalı lı esir, 150 Hocalı lı ortadan kayboldu. Devletin ve vatandaşların malvarlığına 1 Nisan 1992 tarihindeki fiyatlarla 5milyar ruble değerinde hasar vurulmuştur. “Ermeni soykırımı” altında dünyaya yalan haberler yayan, tarihi ve insanlığı lekelemeye çalışan Ermeniler yakın geçmişte yaşanan trajediyi “Hocalı savaşı” adı altında sunuyor, vahşi niyetlerini gizlemeye çalışıyorlar. Maalesef, taraflı tutum sergilemeyen uluslararası birlikler Azerbaycan’ın hak sesini duymazdan geliyorlar.
  Bugün çok uluslu Azerbaycan milletinin önündeki temel görevlerden biri nerede yaşamasına bakılmaksızın Ermenilerin Dağlık Karabağ’da yaptıkları vahşetler hakkında gerçekleri olduğu gibi, tüm boyut ve dehşetleri ile dünya devletlerine, parlamentolarına, geniş kamuoyuna duyurmak, tüm bunların asıl soykırım eylemi olarak tanınmasını ulaştırmak görevi durmaktadır. Bu en azından Hocalı şehitlerinin ruhu karşısında bizim vatandaşlık ve insanlık borcumuzdur. Soykırıma siyasi değerin verilmemesi, Ermenistan hükümetinin yıkıcı politikalarının ortaya çıkarılması dünyanın enerji güvenliği için önemli rol oynayan Güney Kafkasya bölgesinde istikrarın ciddi şekilde bozulmasına yol açabilir. İnsanlığa karşı en büyük suçlardan biri olan Hocalı soykırımında bulunanlar, bu soykırıma ortak olanlar uluslararası hukuk kanunlarında yaptırımlarla yargılanmalı cezalandırılmalıdırlar.

Batum Türk Prestige Restorant

0
  Gürcistan-Batum’da açılan iki kat üzerine hizmet veren Türk mutfağının ağız tadı olan Batum Prestige Restorant açıldı. Batum’da örnek modern bir dizayn ile hizmete giren Batum Türk Prestige Restoranta yoğun müşteri akını var.
 
    
 
     
 
    
 
    
 
    
   
       

Artvinli kadının doğal süs taşları sanatı

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Artvinli kadın Ankara’da doğal süs taşlarını işçlik yaparak kadınların süs takısı haline getiriyor. Ayrıca erkeklerin de kullandıkları renkli süs taşlarından oluşan tesbihler yapıyor.Doğal taşlardan yaptıkları süs takılarını Ankara’da geçtiğimiz günlerde düzenlenen Kastamonu Günlerinde sergiledi.

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: “Elam büyük tehlike”

0
Haber: İlker ÇAKAN
  KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Politis gazetesine verdiği yazılı röportajda Rum kilisesinin siyasete karışmasının yanında ELAM adlı terör örgütünün yarattığı tehlikelere dikkat çekti ve bu tür aşırı bir örgütün KKTC’de olmadığını anlattı.
  Derviş Eroğlu, KKTC’nin cihatçılar tarafından kullanılması gibi bir şeyin sözkonusu olmadığını ifade etti. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs sorununun içerisinde bulunduğu çıkmazdan Kıbrıs Türk tarafının sorumlu olmadığını ve Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in müzakere masasına dönmesini beklediğini belirtti.
  BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin müzakerelerin yeniden başlaması çabalarını desteklediğini ve yapıcı öneriler sunduğunu ifade eden Eroğlu, bu önerilerin Kıbrıs Rum tarafınca kabul edilmediğini vurguladı.
  Eroğlu, doğal gaza ilişkin benzer gelişmelerin Dimitris Hristofyas’la müzakere ederken, 2011 yılında da yaşandığını ancak Hristofyas’ın müzakerelerden çekilmediğini hatırlattı. Eroğlu, Anastasiadis’in “al-ver sürecine varılmış olması ve bu çabayı sürdürmeye istekli ya da niyetli olmaması” sebebiyle müzakerelerden çekildiğini ifade etti.
  Kıbrıs Rum tarafının doğal gaz konusunda sürekli “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına” ilişkin açıklamalarda bulunduğunu ve doğal gaz yataklarını tek taraflı kullanmasını kabul etmemizi beklediğini belirten Eroğlu, bu davranışın, “11 Şubat Ortak Açıklaması’ndaki, egemenliğin Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlardan eşit olarak kaynaklandığı yaklaşımına ters düştüğünü” vurguladı.
Eroğlu, Güven Yaratıcı Önlemleri her zaman desteklediğini belirtirken, başbakan olduğu dönemde, 23 Nisan 2003 yılında sınır kapılarının açılmasını vetemizlenmesi, hellimin patenti için işbirliği yapılması ve doğal gaz için ad hoc komite kurulması gibi önerilerini örnek gösterdi. mayınların
Cumhurbaşkanı Eroğlu söyleşisinde, Türkiye’nin KKTC’de dini faaliyetleri, yeni cami inşa ederek ve dini eğitimle desteklemesi yönündeki bir soruya verdiği yanıtta, Türklerin ve Kıbrıslı Türklerin ana inancının İslam olduğunu; Kıbrıslı Türkler arasında dine aşırı düşkünlüğün yayıldığı endişelerinin ise yersiz olduğunu vurguladı.
  Kıbrıs sorununun çözümü açısından bakıldığında asıl sorunun, Rum Ortodoks Kilisesi’nin Kıbrıslı Rumların sosyal ve siyasi hayatı üzerindeki etkileri ve Kıbrıs sorununun çözümü karşısındaki tutumu olduğunu belirten Eroğlu, KKTC’nin cihatçılar tarafından kullanılması gibi bir şeyin söz konusu olmadığını ifade etti. Eroğlu, terörizmin, çağımızın hiçbir dini, ırkı ya da vatandaşlığıyla sınırlı kalmayan bir sorun olduğunu ve ortak mücadele gerektirdiğini belirtti.
  İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a 26 Mart 2014 tarihinde Limasol’da düzenlenen bir etkinlikte yapılan saldırıda yer alan aşırı sağcı ELAM örgütünü hatırlatan ve bu örgütün, diğer söz edilen unsurlardan daha çok endişe yarattığını belirten Eroğlu, bu tür aşırı bir örgütün KKTC’de olmadığını da sözlerine ekledi.

KKTC Cumhurbaşkanlığı resmi seçim süreci başladı

0
Haber: İlker ÇAKAN
  KKTC’de 19 Nisan’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili resmi süreç dün başladı. Seçim sonuçlarının ilanına kadarki sürede geçerli olacak seçim yasakları da dünden itibaren yürürlüğe girdi. Bu süreçte devlet ve hükümet yetkilileri ile kamu görevlilerine yönelik bir dizi yasak uygulamada olacak. KKTYüksek Seçim Kurulu (YSK), 2 numaralı duyurusuyla Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin başlangıç gününün dün olduğu belirtti ve seçim yasaklarını hatırlattı.
error: Content is protected !!