Makarios, Yunan devlet adamlarını da bu rüyanın tahakkuk edeceğine inandıracaktı. Böylelikle Rum toplumu kilise ve dolayısıyla Makarios önderliğinde gizli gizli silahlanmakta, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için çete savaşlarına hazırlanmakta idi.
Bu dönemde de Rumlar, otonom, kuvvetli ve zengin bir kilise etrafında örgütlenmiş durumdadırlar. Kilisenin bu özelliği Osmanlı İmparatorluğu’nun müsamahakâr ve adilâne idaresinin ortaya koyduğu bir özellikti.
Halbuki Türk halkı bu dönemde yeni yeni teşkilâtlanmaya başlıyor. Gerçi Rumların Enosis istekleri her zaman için Türk halkının “Türkiye ile Birleşme” haklı isteği ile karşılanıyordu ama türlü baskılar ve İngiliz Koloni idaresinin kasıtlı tutumu bu haklı isteği ileriye götürecek örgüt kurulmasını önlemiş, İngilizlerin 1914-18 yıllarında Türk liderlerini ve ticaret erbabını zindanlara atması toplumu her açıdan zayıf bir duruma düşürmüştü.
“Koloni İdaresinin bu baskıları ve ayırımcı tutumu gözle görülür şekilde ortada idi. Rumların kilisesi bağımsız ve ekonomik yönden güçlü bir örgüt iken, Türk halkının ata yadigârı Evkaf İdaresi bir İngiliz Murahhasla, İngilizlerin tayin ettiği bir Türk Murahhasın idaresi altına sokulmuştu. Bundan istifade ile Evkafın birçok değerli malı yok pahasına elden çıkarılmış veya ilgisizlik yüzünden, zaman aşımı ile Rumların eline geçmişti. Ve bu şekilde Türk halkının dayanabileceği bir iktisadî kaynak Koloni İdaresi’nin keyfince yönetiliyordu.
Öte yandan gençliğe Türklük şuurunu aşılayacak, davasını öğretecek yegâne kuruluşlar olan okullarımıza (bilhassa lisemize) İngiliz Müdürler tayin ediliyor, hattâ bayrağımızı çekmeye izin verilmiyordu. Rum toplumu 1931-1945 yılları arasında zirvesine varan bu baskılara kilise örgütünün malî ve manevî kaynakları ile boyun eğmek mecburiyetini hissetmezken, ekonomik durumu tamamen mahvedilmiş, liderliği hapislerde çürütülmüş Türk halkı boyun eğmek zorunda kalıyordu.”
Bütün bu haksız ve ayırımcı tutuma 1950-1954 devresinde Türk halkı şiddetle karşı çıkar ve yavaş yavaş örgütlenmeye geçer