Kıbrıs meselesinin ne olduğu konusunda, yani gerçekçi bir teşhiste, henüz taraflar arasında bir görüş birliği hasıl olmamışken ve “dünya” dediğimiz malum ülkelerle, BM Genel Sekreteri, konuyu 1964’de aldıkları kararın ışığında yorumlarken bizim acele dörtlü, beşli uluslararası toplantı konusunda sabırsızlık göstermemizin anlamı nedir, bilemiyorum. Böyle bir toplantı, iç konularda anlaştıktan sonra, üç garantör ile iki halkın mutabakatını teyid için gerekli olur. İç konularda varılacak anlaşmanın geçerli olabilmesi için “gerçekçi bir teşhiste” de mutabakat gerekir. Aksi halde polis konusunda varılan anlaşmanın da kıymeti harbiyesi yoktur.
Bu konuda Hristofyas “şartlı olarak” uluslararası konferansı kabul edebileceğini açıkladı. Türk tarafından bu şartların, kabul edilmezliğine dair henüz bir ses çıkmadı. Belki zamansız konuşmak istemiyorlar. O halde, “sırtında yumurta küfesi taşımayan” bizler, düşündüklerimizi, geçmişten ders alarak ortaya koyalım:
Hristofyas’ın derdi Kıbrıs meselesini ait olduğu milli garantiler çerçevesinden çıkarmaktır. Bu nedenle uluslararası bir toplantıyı Güvenlik Konseyinin Daimi üyeleri + AB Temsilcileri + Kıbrıs Cumhuriyeti + Rum Cemaati + Türk Cemaatinden olursan bir toplantı olarak görmektedir.
Yukarıda da söylediğim gibi Kıbrıs meselesi iki eşit halk (iki eski ortak) ile garantörler arasındadır. Buna dışarıdan, Kıbrıs meselesinde bu güne kadar, bilerek bilmeyerek taraf tutmuş yabancıların eklenmesine gerek yoktur. Buna şiddetle karşı çıkılmalıdır.
Hristofyas,ın böyle bir toplantıya “Kıbrıs Devleti” ile Rum Cemaatinin katılması talebindeki cingözlüğü 1964’de bize Garantör İngiltere’nin Bakanı Duncan Sandys oynadı. Londra Konferansına Kıbrıs Hükümetini de davet edeceğini söyleyince ben itiraz ettim. Beni ikna edemeyen Bakan Dr. Küçük’e gitti. Osman Örek’in de hazır bulunduğu oturumda onları iknaya çalıştı. Bunun mümkün olmadığını gören Bakan, Örek’in talebi üzerine, Londra Konferansına iki toplumun davet edileceğini teyiden yazılı bir belge verdi.
Londra’ya gittik. Karşımıza “Kıbrıs Hükümetini” çıkardılar. Kıyameti kopardık. Geri dönüyoruz dedik. TC Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin “aman yapmayınız, ağır şekilde suçlanırız” dedi. Ara yol olarak “söz hakkı tanımayınız. Söz hakkı verirlerse o zaman ayrılırsınız” dedi. Teklifimiz kabul edildi. “Kıbrıs Hükümeti”ni temsil eden kişi ağzını açamadı. Ancak, “Kıbrıs Hükümeti” olarak boy gösterdi.
Garantör İngiltere, Londra Konferansını başlatabilmek için bize bu oyunu oynadı. Bu oyuna gelmemeliydik. Ancak, o günlerde Türkiye, Kıbrıs’a müdahale edecek durumda değildi. Meseleyi görüşmeler yolu ile halletmek istiyordu. Meselenin süratle Güvenlik Konseyine gitmesini istiyordu. Öyle de oldu. Ve 48 yılda Hristofyas bize, 28 yaşında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hükümetine ayni oyunu teklif ediyor. Cevabımız “Kıbrıs Hükümeti” (Rum idaresini temsilen) katılacaksa KKTC’de, Kıbrıs Türk Halkını temsilen, ayrıca Halkı temsil eden bir heyetle birlikte toplantıya katılır. Rum ne isterse, bize de uygulanır; Hiç başka formül aramasınlar. Ayni tuzağa ikinci kez aptallar düşer!
Kabul edecek yiğit var mı?