Perşembe, Nisan 25, 2024
tr
Ana Sayfa GENEL İsrail'in Mavi Marmara gemisine yaptığı devlet terörü

İsrail’in Mavi Marmara gemisine yaptığı devlet terörü

  Gazze’de abluka altında tutulan ve zor şartlar içinde bulunan insanlara yardım götürmeyi amaçlayan gönüllülerin silahlı korsanların saldırısı karşısında gösterdikleri misyonlarını devam ettirme kararlığı ve canları pahasına emanetlerine sahip çıkma cesareti her türlü takdirin üstündedir. Ayrıca olayın önemli siyasi, hukuki, ekonomik ve askeri sonuçlar doğurma potansiyeli yanında bu gönüllülerin silahlı korsanlara karşı dik duruşları dünya kamuoylarında da şaşkınlık ve saygı uyandırdığı kaçınılmaz.         

  Filistin-İsrail sorunu,  21.yüzyılda da dünya siyasal gündeminin ilk sıralarında yerini korumaktadır. Filistin ya da İsrail olarak adlandırdığımız yer aslında Akdeniz‘in doğu kıyısında bulunan küçük bir toprak parçasıdır. Filistin dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olup tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. 
  Günümüzde örtülü ve asimetrik bir savaş yöntemi olarak kullanılan terörizm, gelişen teknoloji ile birlikte yıkıcı etkisini gittikçe arttıran küresel bir tehdit haline gelmiştir. Terörist eylemler, uluslar arası hukukta tanımlanan suçlar olmakla birlikte, gerek işlenişinde duyulan saik, gerek işleniş tarzı itibariyle “terör suçu” olarak nitelendirilirler.  Uluslar arası kanununda suç olarak tanımlanan bu fiillerin bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi ile, devletin ana yapısını, bu yapının dayandığı temel prensipleri değiştirmek veya yıkmak, toplumda korku ve panik yaratmak amacının güdülmüş olması durumunda, bu suç bir “terör suçu” niteliğini kazanmaktadır.

  İsrail’in işgalci kuşatma yüzünden, Gazze’de yaşanan insanlık dramına dünya devletleri suskun. İsrail’in işgal güçleri, Filistin halkına karşı kaçırma, tutuklama, kuşatma ve ambargo, Gazze halkını toplu cezalandırma, Batı Yaka’da da utanç duvarı yaparak Filistin halkına baskı ve Kudüs şehrini Yahudileştirme uygulamalarını sürdürüyor. Gazze’deki insanlık dramı tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşmiştir.  İkinci Dünya savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın Yahudilere soykırım uygulamaya girişmeye başlamasıyla Filistin’e büyük bir Yahudi göçü başladı. 14 Mayıs 1948’de BM paylaşım planı uyarınca David Ben-Gurion tarafından İsrail devleti’nin kuruluşu ilan edilmiştir. İsrail kuruluşundan bu yana çevresindeki Arap ülkeleri ve Filistin topraklarını işgal etmeye başladı.

  Bugün de bu gerginlikler sürmektedir. Bir taraftan Filistin topraklarını işgal ederken, bir yandan da orantısız güç kullanarak yaşlı, genç, çocuk, kadın demeden insanları öldürüyor. 19 Haziran’da Mısır’ın arabuluculuğuyla 6 aylık ateşkes ilan edildi. 24 Haziran’da İsrail bir İslami Cihad komutanını öldürdü.  Ateşkes bozulduktan sonra İsrail karadan, havadan, denizden Gazze’ye saldırdı. İsrail’in Gazze’de başlattığı saldırı sonucunda hayatını kaybedenlerin sayısı 1000’i, yaralıların sayısı 4 bini aştı. İsrail sivil yerleşim yerlerini, hastaneleri, camileri, okulları vuruyor. Filistin’de Kızılay’ın hastanesi vuruldu, BM Mülteciler sığınma binası vuruldu, medya mensuplarının bulunduğu bina vuruldu.

  İsrailli korsanlar (zira tek tip bir üniforma giymelerine rağmen yaptıklarıyla bilinen askere pek benzemiyorlar) hükümetlerinin talimatı ile Türk vatandaşlarının çoğunlukta olduğu sivil yardım filosuna uluslararası sularda baskın düzenleyerek Türk vatandaşlarının ölmesine ve yaralanmasına sebep olarak sonunda baltayı taşa vurmuş oldu. Kasım 2009’da yine uluslararası sularda (Kıbrıs açıklarında) İsrail’e bağlı silahlı unsurlar Frankop isimli bir gemiye baskın düzenlemiş ve gemide İran’dan Hizbullah’a götürüldüğünü iddia ettiği silahlar bulduğunu açıklamıştı. O zaman bu hukuk dışı olan ama İsrail açısından sonuç alıcı operasyon ciddi biçimde eleştirilmemişti. Ancak şimdi konjonktür tamamen farklı. Sivil inisiyatif olarak başlayan Gazze’ye yardım hareketinin uluslar arası hukuk kuralları ihlal edilerek kanlı bir baskınla şimdilik durdurulması konuyu devletlerarası, uluslararası bir konuma taşımış oldu. Türkiye’de doğru bir biçimde konuyu İsrail’le kendi meselesi olarak değil tüm uluslararası sistemin İsrail’le olan meselesi biçiminde ele alarak Birleşmiş Milletlerin (BM) desteğini arkasına almış durumda. Ancak ölen ve yaralanan gönüllülerin çoğunluluğunun Türk vatandaşı olması meselenin asıl sahibinin ve takipçisinin Türkiye olduğunu, bundan sonraki gelişmelerin Türk hükümetinin girişimleri ile şekilleneceğini gösteriyor. Yani uluslararası sistemin konu hakkındaki karar ve yaptırımlarını Türkiye’nin kararlı talepleri ve bu konudaki ısrarı belirleyecektir. Avrupa Birliğinin de Ortadoğu’da nüfuz ve sempati kazanma gayretleri içinde olması Türkiye ile paralel bir politika yürüteceğinin işaretlerini göstermektedir. ABD de ise egemen güçlerin çatışması ve sonucunda muhtemelen Obama’nın iktidarını daha da güçlendireceği ve İsrail’e karşı bir harekete girmese bile buna engel olmayacağı beklenmelidir. Özetle şu an inisiyatif Türk hükümetinin eline geçmiştir ve atılacak adımlar sadece Gazze ile kısıtlı değil tüm Ortadoğu’yu şekillendirebilecek mahiyette olabilir.

  BM tarafından oluşturulması planlanan bağımsız araştırma komisyonunun etkinliği İsrail’in iç dengelerinde önemli değişikliklere sebep olabilir, sorumlular yargılanıp cezalandırılabilir. Yaşanan bu olaydan sonra İsrail’in fütursuz hukuk dışı operasyonları büyük ihtimalle artık sınırlanmış, belki de sonlanmış olabilir. Bu doğrultuda İsrail’in saldırgan tutumunun zirve noktasında bulunduğu, artık bu tür faaliyetlerinin ciddi biçimde azalacağı beklenmelidir. Hatta saldırgan politikalar yürüten güçlerin İsrail yönetiminden uzaklaştırılması gerçekleşebilir. Ancak bundan önce İsrail’in komsuları ile barış ortamı ve özellikle sınır anlaşmazlıklarının giderilmesi sağlayacak gelişmeler yaşanabilir.

  Yaşanan olayda olduğu gibi bundan sonra sivil inisiyatiflerin, özellikle Türk vatandaşlarının içinde olduğu hareketlerin güvenliklerinin sağlanmadan Doğu Akdeniz’de yürütülmesi beklenmemelidir. Zira Doğu Akdeniz’in uluslararası sularının güvenli olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu bölgede uluslararası suların güvenliği BM UNIFIL Deniz Gücü’nün benzerinin bu ihtilaflı sularda da oluşturulması ile sağlanabilir.

  Özetle inisiyatif büyük ölçüde Türkiye’nin elindedir. Sayılan bu gelişmelerin bir kısmının veya daha fazlasının gerçekleşmesi Türkiye’nin bu süreç sonrasından ne beklediğine ve bu maksatla ne kadar kararlı girişimlerde bulunacağına bağlıdır. Görünen ipuçları bölgede değişmez sanılan güvensizlik ortamından bir değişim sürecine doğru gidildiği, tüm tarafların kabul edebileceği barış ortamının oluşabileceğini gösteriyor olabilir.

 

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

SON HABERLER

Gürcistan, Avrupa’nın en güvenli ülkelerinden birisi

Gürcistan; farklı doğası, kültürü ve tarihi zenginliği ile bilinen muhteşem bir ülkedir. Gürcistan'ın adı Aziz George'dan geliyor Gürcistan'ın İngilizce ismi "Georgia"nın kökeni kesin olarak bilinmese de,...

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya

Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan’ın görev süresinin 20 Nisan’da dolacak olması nedeniyle Anayasa Mahkemesinde Genel Kurul’da bugün başkanlık seçimi yapıldı. Genel Kurul’da...

Önce insan, sonra bakan

Ticaret Bakanlığı görevine başladıktan sonra yeni düzenleme ve başarılı çalışmaları ile kamuoyunun takdirini kazanan, “İhracatımızı yüksek teknolojili düzeylere çıkarma hedefindeyiz. İnovasyon, yatırım, üretim, katma...

Gümrük Muhafaza’dan 252 milyon lira değerinde kaçak eşya operasyonu

Ticaret Bakanlığı Gümrük Muhafaza ekiplerince Mersin ve Ankara'da gerçekleştirilen operasyonlarda, 252 milyon lira değerinde kaçak ticari eşya, makaron ve kıyılmış tütün ele geçirildi. Ticaret...

SON YORUMLAR

error: Content is protected !!