Haber: İlker ÇAKAN
Ankara-Altındağ Belediyesi tarafından Kültür ve Sanat Evi olarak düzenlenen Tarihi Kabakçı Konağı’nda düzenlenen Hamamönü söyleşileri dün akşam “İmbikten Damlalar” isimli programla devam etti. Mehmet Nuri Parmaksız’ın hazırlayıp sunduğu programın konusu ise Türk şiirinin en güzel dizelerine hayat veren Cahit Sıtkı Tarancı’ydı. Tarancı’nın yaşamı, eserleri ve şiir dili üzerine sıcak bir sohbetin yapıldığı programda ayrıca şairin hafızalara nakşolan en güzel dizeleri de okundu.
Söyleşiyi, Cahit Sıtkı’nın yaşamından kesitlerle başlatan Mehmet Nuri Parmaksız, Diyarbakır’ın en varsıl ailelerinden birinin çocuğu olan şairin daha iyi bir eğitim almak üzere 11 yaşında İstanbul’a, St. Joseph Koleji’ne gönderildiğini kaydederek şunları söyledi, “Kalabalık bir ailenin içine, bir köşke doğan Cahit Sıtkı, henüz ufak bir çocukken tek başına yaşamak üzere, yatılı bir okula gönderiliyor. Bu bir yandan önemli bir özgürlük ama bir yandan da ufacık bir ruhun yalnız büyümeye attığı ilk adım. Bu açıdan yatılı okumanın Cahit Sıtkı’nın eserlerine olan etkisi de açıktır.”
Cahit Sıtkı Tarancı’nın St. Joseph’den sonra Galatasaray Lisesi’nde okuduğunu da belirten Parmaksız, “Burada Yedi Meşaleciler’in kurucularından Osman Ziya Saba ile tanıştı. Aynı sınıfta okuyorlardı ve aynı yatakhanedeydiler. Aralarında başlayan dostluk çok uzun yıllar sürmüştür ve bu dostluğun en önemli tanığı Tarancı’nın Saba’ya yazdığı mektupların yer aldığı “Ziya’ya Mektuplar” adlı kitaptır” dedi. Şairin edebiyat dünyasına Peyami Safa tarafından takdim edildiğini ifade eden Parmaksız, “Yayınlanan ilk şiiri Servet-i Fünûn Dergisi’nde, Peyami Safa’nın katkılarıyla yayınlanmıştır. O dönemin edebiyat ve basın camiasının en önemli isimlerinden olan Safa’nın verdiği destekle kısa zaman sonra ilk şiir kitabı yayınlandı” diye konuştu.
Cahit Sıtkı’nın artık adıyla özdeşleşen “Otuzbeş Yaş” şiirine 29 yaşındayken başladığını ve şiiri tam 35 yaşında bitirdiğini kaydeden Parmaksız, “Bu şiirle katıldığı ulusal yarışmada birinci oldu ve 5000 liralık bir ödül kazandı. O dönemde memuriyet yapıyordu ve aylık geliri yaklaşık 290 liraydı. Yani maaşının yaklaşık 20 katı kadar bir ödül. Ama hayatı boyunca bonkör olan Tarancı, bu parayı da bir hafta içinde eşiyle dostuyla yedi bitirdi. Zengin bir aileden geldiği için hiç yoksulluk çekmedi, ama paranın kıymetini de bilmezdi” dedi. “35 Yaş” şiirini ise söyleşinin konuğu Mustafa Frengiz seslendirdi.
“İlk aşk
Beşiktaş”
Cahit Sıtkı’nın pek çok şiirinde “Beşiktaşlı yârim” diye bahsettiği bir ilk gençlik aşkı olduğunu kaydeden Parmaksız, “Cahit Sıtkı’da bir çirkinlik kompleksi vardı. Kısa boylu ve çirkin olduğunu düşünürdü. Oysa ilk gençliğinde büyük bir tutkuyla sevdiği ve aynı şekilde sevildiği Semahat adlı bir sevgilisi vardı. İlişkileri yaklaşık 4 yıl sürdü, ancak en sonunda Cahit, Semahat’ı “Sen çok güzel ve iyi bir kadınsın, bense çirkin ve düzensiz bir adamım. Ben seni ortak edemem bu yaşantıma” diyerek terk eder. Bize çok tuhaf geliyor değil mi? Ama saf bir aşkla seviyor Cahit Sıtkı, Semahat Hanım’ı. Bu aşka benzer bir diğer aşkı ise 1950’de evlendiği eşi Cavidan Hanım’dır. Cavidan Hanım’ı etkilemek için çok dil döker, çok uğraşır. Ama Cavidan Hanım’ın tek bir şartı vardır, içkiyi bırakması. Nihayet aşk galip gelir, Cahit içkiyi bırakır. Ancak evlilikleri çok uzun sürmez. Zira daha dördüncü yıllarında Cahit Sıtkı yatağa düşer, tüm vücudu felç olur. İki buçuk yıl boyunca yatağa mahkûm kalır, tüm bu süre zarfında Cavidan Hanım başından bir an bile ayrılmaz. 1956 yılında, devlet tarafından tedavi görmek üzere gönderildiği İsviçre’deki bir sanatoryumda hayata gözlerini yumar” diyerek, şairin hayatındaki önemli olaylara ve ölümüne değindi.
Cahit Sıtkı’nın Semahat Hanım’a olan aşkını pek çok şiirinde dile getirdiğini kaydeden Parmaksız, “Bunlardan en belirgini de “Abbas” adlı şiirdir” diyerek şiirin analizini yaptı. Şairin en güzel dizelerinden örneklerin okunduğu söyleşi, soru- cevap faslıyla sona erdi.