Öncesine gitmiyorum. Türkiye, 2007’yi Cumhurbaşkanlığı seçimi, milletvekili genel seçimleri ve gereksiz tartışmalar ortamında geçirdi. 2008 de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılma ve Ergenekon davalarının gerginliği ile geçti. 2009 un ilk 4 ayı da yine yerel yönetim seçimlerinin gerilimi ile uçtu gitti. Öncü olması, liderlik üretmesi, ülkeyi dünya ile yarıştırması gereken Türkiye siyaset kurumu yıllardır havanda su dövdü. Ülkeye de sürekli patinaj yaptırdı. Halk bu durumdan bir şey kazandı mı? Hayır. Millet de devlet de güç kaybetti, enerji kaybetti, umut kaybetti. Ülke moral harabeye döndü.
2007 Temmuz seçimlerinin ardından gerekli ikazları yapmıştık. “Halkın oy vermesi, yeniden iktidar yapması bugüne kadar geldiğiniz yolun doğru olduğunu göstermez. Bu sebeple yola devam derken, geldiğiniz yolun en doğrusu olduğunu düşünmeyin. Bu yolun sonu yok. Bu gidiş çıkmaz sokak, çıkar yol üretin” demiştik. “Ülkede kavgayı değil barışı hakim kılalım laf değil iş üretelim, çözüm üretelim” demiştik. “Ekonominin temeline üretimi koyalım, üretime ve ihracata dayalı bir yapılanmayı koyalım” teklifinde bulunmuştuk. Türkiye’nin yavaş ölüm yaşadığını ve bu gidişin sonunun kötü olacağını anlatmaya çalışmıştık.
Hükümet ne yazık ki bildiği yolda devam etti. Bütün kurgusunu kutuplaşma ve seçim kazanma üzerine yaptı. Tabii ki seçim kazanmak önemlidir, bir başarıdır. Ama siyaset bundan ibaret değildir. Asıl siyaset ülkeyi iyi yönetmektir, devletin çarklarını iyi ve verimli çalıştırmaktır. Seçim kazanmak bir başarıdır ama ülkeyi yönetmek bir kültürdür, ilimdir, sanattır. Konunun bu tarafı hep ihmal edilmiştir veya başkalarına havale edilmiştir.
Bugün yapılan Hükümet revizyonunu genel hatları ile olumlu karşılayabiliriz. Başarılı olabilmesi için her türlü desteğe de hazırız. Sonuçta ülke kazanacaktır. Bu sebeple muhalefet yaklaşımımızı ve tenkitlerimizi hiçbir zaman “düşmanlık” kavramı içinde ele almadık, almayacağız da. Gerektiğinde destek verirken, “dilsiz şeytan” olmamak için haksızlıklar ve yanlışlar karşısında susmayacağız, ikazlarımızı sürdüreceğiz. İlerde bu konuları açarak daha özel yaklaşımlarımızı ifade edeceğiz. Şimdi sadece,stratejik yaklaşım olarak ana hatlarıyla tekliflerimizi sunuyoruz.
Teklifler
1. Seçim bitti, hükümet revizyonu tamamlandı. Artık Türkiye’nin sorunlarına odaklanmanın zamanıdır. Bütün ışıklarımızı bu sorunlara çevirelim.
2. Dış politika, iç siyaset, ekonomi, işsizlik, eğitim, demokratikleşme ve benzeri konularda işi ciddiye alalım. Polemiklerle, ağız dövüşü ile, sloganlarla konuları geçiştirmeye çalışmayalım. Cumhuriyet dönemi yazarlarından Sakallı Celal’in bir sözü var: “Meşrutiyet ilan ettik olmadı. Cumhuriyet ilan ettik olmadı. Bir de ciddiyet ilan edelim”
3. Artık bütün kavgaları, gerilimleri bir kenara bırakalım. Ülkede bir barış ve kardeşlik iklimi kuralım. Bunu da kimsenin bozmasına izin vermeyelim. Hükümet, ülkenin moral ikliminden birincil sorumludur. Ama yetmez. Hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Unutmayalım ki, barışın ve huzurun olmadığı yerde hiçbir olumlu adım atılamaz. Sonuç üretilemez. Kavga, gerilim ve kutuplaşma ile belki bugünün politik hedeflerine ulaşabiliriz, ama mutlaka geleceği kaybederiz. Bunun vebalini de kimse taşıyamaz. Sadece siyaseten doğruları tercih etmeyelim, ilkesel doğrulara yoğunlaşalım. Hem daha iyi sonuç alırız, hem de daha kolay mutabakat sağlarız.
5. Mutlaka güven ortamı oluşturulmalıdır. Devlete, siyasete, hükümete güven yeniden tomurcuklar açmalıdır. Olaylara ilgi, konuya hakimiyet, gereken vakar ve ciddiyet hissettirilmelidir. Üsluba azami dikkat gösterilmelidir. Azarla hükümet edilmez, tehditle ve talimatla ekonomi yönetilemez.
6. Bilgiye dayalı yönetim anlayışına geçilmelidir. İlgililer dersine iyi çalışmalıdır. İyi hazırlanmadan söylenen beyanatlarla, içi boş laflar ve sloganlarla devlet yönetilmez. Bunlar çözüm diye sunulamaz. Programların doğruluğu, projelerin yerindeliği iyi irdelenmelidir. Kalıcı çözümler üretilmeli, yapısal değişimleri oluşturacak reformlar gerçekleştirilmelidir. Stratejik düşünelim, liderlik üretelim. Algılama yönetimi de iyi yapılmalıdır. Hem küresel ölçekte, hem bölgemizde hem de ülkemizde gelişmeler iyi takip edilmeli, kulaktan dolma bilgilerle ve duygusal reaksiyonlarla hareket edilmemelidir.
7. “En güçlü benim, ben her şeyi bilirim, ben ne dersem o olur” yaklaşımından vazgeçilmelidir. Katılımcı bir yaklaşımla milli bir dayanışma ve diriliş ruhu üretilmelidir. Devlet kurumlarının iyi koordinasyonundan oluşacak sinerjiye, siyasi partilerin, iş dünyasının, STK’larının, Kültür-Sanat-Spor ve medya dünyasının da enerjisi dahil edilmelidir. Çözüm ortaklığı anlayışı ve millet olma bilinci ile hareket edilmelidir.
8. Ülkenin bu iklime ihtiyacı var. Aksi halde hiçbir program fayda etmez. Ürün için 3 temel şart var: Tohum, Toprak, İklim. Üçünün bir araya gelmesi / getirilmesi gerekiyor.
Başlatacağımız toplumsal sivil seferberlikle bizim bile inanamayacağımız tüm dünyanın hayret ve hayranlık içinde izleyeceği bir atılımı başarı ile gerçekleştireceğimize inancım tamdır. Türkiye’nin bu başarıyı gerçekleştirebilmek için her türlü imkanları mevcuttur. Türkiye’nin geleceği ortak paydasında bir araya gelip bu hedefe ulaşabiliriz. Yeter ki inanalım ve gereğini yerine getirelim.
Hiç temenni etmiyorum ama aksi halde bu günleri çok arayacak hale geleceğimizi unutmayalım.



