Bağımsız İdari Otoriteler son zamanlarda Türkiye ve Dünyada kamuoyunun gündemini meşgul etmektedir. Gündemi meşgul etmesine rağmen bu kavramın tam olarak neyi ifade ettiği konusunda herkes tarafından kabul edilen tanım yapılamamıştır. Ülkemizde bugüne kadar yasal ,yönetsel,yargı kararları ve doktrinde bu kavramdan bahis edilmemiştir.Bağımsız idari otoriteler ilk olarak Amerika’da ortaya çıkmıştır.Bu kurulların ortaya çıkıp gelişmesi ile özelleştirme uygulamalarının başlaması ve ekonomide devletçi politikaların yerini düzenlenmiş piyasa ekonomisinin alması arasında paralellik gözlenmektedir.Amerika’da Bağımsız İdari Otoritelerin yaygınlaşmasının temelinde yatan temel nedenler şunlardır: Amerika’nın federal yapısı nedeniyle tüm ülkeyi ilgilendiren,ekonomik konularda federal bir örgüt yaratma çabasıdır.Başkan ile kongre arasındaki güç ve yetki çekişmesi nedeniyle parlamentonun Başkanın görev ve yetkilerini ekonomik alandaki bu kurullar aracılığıyla sınırlamak istemidir.
Türk kamu yönetiminin kamu hizmetlerini yerine getirmede pek de başarılı olduğu söylenemez. Bu başarısızlıkta, bu hizmet sektörlerinde, gerekli ve yeterli düzenlemelerin yapılmamış veya yapılamamış olması kadar, siyasetçilerin bu sektörlerdeki gücünü, yetkisini ve kontrolünü kaybetmek veya paylaşmak istememelerinin, son derece önemli bir payı vardır. Kısacası bu sektörler, ülke ekonomisine ve geleceğine yön veren kurumlardır ve bilhassa ekonomiyle ilgili olanlarda getirim paylaşımı son derece önemli bir yer tutmaktadır. Bu yüzden bu kurum ve kurulların bağımsızlıkları son derece önemlidir. Demokratik ülkelerde bu türlü yapılanmalar çoktan tamamlanmıştır. Ülkemizde bazı üst kurullar kurulmadığı gibi, kurulanlar da henüz emekleme dönemindedir ve deneme yanılma yoluyla yapılan hizmette zarar çok fazla olmakta, onu da belli bir kesim çekmektedir. Ülkede mevcut bulunan demokratik yapılanma, bu kurum ve kurullarda da kendisini göstermektedir. Kısacası, bu kurum ve kurulların bağımsızlığı ve gücü ülkedeki demokratikleşmeyle yakından alakalı olduğu gibi, siyasi yapılanma ve anlayışla da yakından alakalıdır ve ondan ayrı düşünülemez.
Kimileri bu kurum ve kurulları, “Bağımsız İdari Otoriteler”(BİO) olarak adlandırmakta ve bunların, klasik kamu kurumları dışında ele alınmalarında, yapısal özelliklerinin yanında, yeni getirdikleri görevler ve kullandıkları yetkilerin niteliklerinin de etkili olduğunu söylemektedir.
Bu kuruluşlar, duyarlı sektörler denilen alanlarda geniş bir düzenleme yetkisine sahiptirler. Bu yetkilerini çeşitli düzenleyici işlemler yaparak kullanmaktadırlar. Öte yandan yasalar ve kendi düzenlemeleri ile getirilen kurallara uyulup uyulmadığını sürekli izleyip, aykırı davranışta bulunanlara emirler verip yaptırımlar uygulamak veya ceza yaptırımı uygulanması için yargı organlarını harekete geçirmek de bu kuruluşların yetkileri arasındadır. Tanınan yetkilerin çeşitliliği ve genişliği nedeniyle de bu kuruluşların nitelenmesinde güçlük çekilmekte, farklı değerlendirmeler yapıldığı gözlenmektedir. İhtiyaçtan doğan bu kurullar, Türk kamu yönetiminde önemli bir boşluğu doldurmaktadırlar.
Hatta bu tür kurum ve kurulların, ortaya çıkmaları gecikmiş bile sayılabilir. Kaldı ki, bu yeni kurullar için çıkarılan kanunlar uygulandıkça eksiklikler kısa sürede anlaşılmakta ve bu kanunlar sık sık değişikliklere uğramaktadır. Bu kuruluşların genel olarak işlevi, toplum yaşamının duyarlı alanlarındaki kamusal ve özel etkinlikleri düzenlemek, izlemek, denetlemek; yaptırım uygulamak suretiyle kimi temel hak ve özgürlükleri ve ekonomik düzeni korumak, güvence altına almaktır. Kurum ve Kurulların yapıları birbirinden oldukça farklı olmakla birlikte, genellikle kurul olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Devletin en önemli görevlerinden birisi de kamu hizmeti sunmaktır. Kamu hizmetlerinin nasıl daha etkin bir şekilde sunulabileceği konusunda çarelerin aranması gerekmektedir. Bu nedenle de, son yıllarda devletin büyüklüğü, rolü ve kamu hizmetlerinin etkin sunumu meseleleri de sık sık gündeme gelmektedir. Kamu hukuku ve yönetim biliminin günümüzde hızlı bir değişim geçirmekte olduğu gerçeği inkâr edilemez. Bu değişim klasik hukuki kavram ve kuramların gözden geçirilmesini gerektirdiği gibi, kamu yönetiminde yeni yapılanmalara da yol açmıştır.
Bu bağlamda, idari otorite niteliğinde. kamu kurum ve kurulları ortaya çıkmıştır. Genellikle piyasa ekonomisi, görsel işitsel iletişim ve eğitim gibi kamusal alanın hassas sektörleri olarak nitelenen alanlarda düzenleyici ve denetleyici işlev üstlenen bu kuruluşlar, özgün yapıları ve yetkilerinin genişliği nedeniyle yakın tarihlerde yoğun araştırmalara konu olmuştur. Yüksek Öğretim Kurulu, Sermaye Piyasası Kurlu Radyo Televizyon Üst Kurulu, Bankalar Denetleme Düzenleme Üst Kurulu ve Türk Telekomünikasyon Kurumu, kamu hizmeti yapan bu kurullardan belli başlı birkaçıdır. Bu kurumlar, duyarlı sektörlerde, idare edilenleri keyfilikten koruyacak objektiflik ve yansızlık güvencesi olarak görülmektedir.
Bağımsız idari otorite kavramının hukukumuzda yer aldığını söylemek bugün için mümkün değildir. Hukuki düzenlemeler kadar bir başka önemli konu da, kuruluşların oluşturulmasında izlenen yöntemdir. Bir başka deyimle, kurum ve kurullar oluşturulurken bağımsızlıkları güçlendirildiği ölçüde, ilgili oldukları sektördeki ağırlıkları artacak, kamuoyunca benimsenmeleri de kolaylaşacaktır. Küreselleşmenin yoğun bir şekilde yaşandığı günümüzde, ülkemiz en fazla ABD idari yapılanmasından etkilenmektedir ve bu nedenle ABD de görülen bu bağımsız kurum ve kurullar ülkemizde de yaygınlaşmaktadır. Kara Avrupa’sında genellikle, bu kurum ve kurulların görevini sivil toplum örgütleri yerine getirmektedir. Türkiye de kurum ve kurulların sayısı hızla artmakta,. bir kurum enflasyonu yaşanmaktadır. Kurum niteliği gösteren kurullar için kurum kavramı kullanılmalıdır ve böylece kurum ve kurul ayrımı netleştirilmelidir. Kelime manasından da anlaşılacağı gibi Kurum köklü bir yapılanmayı, Kurul ise birkaç kişiden oluşan bir çalışma grubunu anlatmaktadır. Ülkemizde, birçok kurul vardır ve kelime manasına uygun yapılanmışlardır.
Kamu hizmeti kurum ve kurullarının kamu yönetiminde gerekli olduğu bir gerçektir. Hatta bu kurum ve kurulların oluşturulmasında geç kalındığı bile söylenebilir. Bilhassa SPK, RTÜK, BDDK ve TTK, oluşturuluncaya kadar uzun bir süre sektörlerde bir boşluk oluşmuş ve başıbozukluk görülmüştür. Bu Kurullar oluşturulduktan sonra, kanunların uygulanması sırasında bazı problemler yaşanmıştır. Ancak bu problemler onların varlığının gerekliliğini ortadan kaldırmamaktadır. İhtiyaç duyulan konularda ve toplumun ve sektörün beklentileri ve yaşanan gerçekler doğrultusunda kanunlarında gerekli değişiklikler yapılmalıdır. BDDK ve RTÜK yasalarında değişiklik yapılmıştır. Bu yasalar çıkarılırken kamuoyunun ve sivil toplum örgütlerinin fikrinin alınıp alınmadığı önemlidir.
Geniş bir katılım sağlanarak yapılan yasalar daha uzun ömürlü olacaktır. Ancak kanunlar ne kadar mükemmel yapılırsa yapılsın, yeni teknolojik gelişmelerin toplumda meydana getirdiği değişim, kanunları da kısa sürede eskitmektedir. Ancak bu sürenin çok kısa olması da çok istenen bir durum olmadığı gibi, kanunun düşünülmeden ve danışılamadan çıkarıldığı izlenimini vermektedir. Kanunların uygulanması sırasında ortaya çıkan problemlerin bir kısmı, kurulların yapılanmalarından ve kanunlarından ve de muhatap olduğu kesimin görevlerini yerine getirmemesinden, eğitimsizliğinden kaynaklanmaktadır. Yani sorunları yaratan tek taraflı uygulamalar değildir. Ancak sorunları gideren yasal önlemler alındıkça, Üst Kurulların görevlerini yerine getirmesi daha da kolaylaşacak ve sorunlar azalacaktır. Burada asıl önemli olan, ilgili kurumların yetkiyi paylaşmak istemeleri ve kanunları yenilerken ve değiştirirken toplumsal katılım sağlamalarıdır. Bu tavır ve anlayış, sorunların aza indirilmesinde ve çözülmesinde son derece önemlidir.
Kurum Niteliğindeki İdari Otoritelerin, maalesef bağımsız olduklarını ve kararlarını verirken yasadan ve vicdanlarından başka hiçbir kuvvetin tesiri altında kalmadıklarını söylemek mümkün gözükmemektedir. Siyasi güçler, yetkilerini kolay kolay terk etmek istememekte ve Kurum ve Kurullarda tesirlerini devam ettirebilmek için, gerekli düzenlemeleri yapabilmektedirler.
Türk idari yapısı katı merkeziyetçi bir görünüm arz etmektedir. Gelişmiş ülkelerin tersine, yerel yönetim birimleri bile gerçek ve tam bir özerkliğe kavuşturulamamıştır. Özerk olarak nitelenen üniversiteler ve benzeri kurumlar dahi merkezi idarenin otoritesi ve denetimi altındadır. Bu bakımdan, Türkiye’nin siyasi sistemi içinde bağımsız bir idari birimin yer alması mümkün değildir. Bu yüzden bu Kurum Niteliğindeki İdari Otoritelere, Bağımsız kelimesini sıfat olarak kullanmak doğru değildir. Batı ülkelerinde de örnekleri gittikçe çoğalan, bu tür teşkilatlarla karşılaştırma yapılırsa, bizdeki kurum ve kurulların bağımsız bir yapılanmasından söz edilemez. Kurum Niteliğindeki İdari Otoriteler, henüz emekleme dönemindedirler ve kamu yararını tam manasıyla koruduğu da iddia edilemez. Demokratikleşmenin artırılması çabalarına katkıda bulunacağına şüphe bulunmamakla birlikte, siyasi otoritelerden göbek bağını koparabildiği ölçüde, bağımsızlıklarını kazanacaklardır.
Demokrasinin bütün Kurum ve Kurullarıyla yerleşmesinin biraz da toplumun bu rejimi benimsemesine ve gerekli çabayı ve özveriyi göstermesine bağlı olduğu unutulmamalıdır. Ülkemizin idari yapısı, merkezi idare,mahalli idareler ve kamu kurumları şeklinde örgütlenmiştir.Türkiye cumhuriyeti idari yapısında bu kurullar tanımlanmamış ve Anayasamızda yer almamıştır.Bağımsız idari otoritelerin amacı,bireyi idareye veya genel olarak yurttaş haklarını devlet karşısında korumaktır.Diğer bir amacı,yönetimdeki hantal bir yapının karşısını almaktır.Bağımsız İdari Otoritelerin böyle bir amacı gerçekleştirmesi için siyasal iktidar ve sermaye odakları karşısında bağımsız ,güvenceli,zararları önleme ve yaptırımlara sahip olan işleyişe sahip olmaları gerekir.Dolayısıyla baskılara maruz kalmayan kurullara ihtiyaç vardır.