Çarşamba, Aralık 10, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 309

Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı Tekin Küçükali: Türk milletinin merhamet eliyiz

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

   Sosyal alanda birçok sivil toplum kuruluşlarında kuruculuk ve yöneticilik görevlerinde bulunan Tekin Küçükali; Sürmene Kültür ve Yardımlaşma Derneği başkanlığını yaptığı dönemde bir ilke öncülük yaparak Karadeniz’de organize şenliklerin yapılmasını sağladı.Trabzon’lu dernekleri İstanbul’daki başkanları birlikte  bir ilki gerçekleştirerek 67 derneğin katılımıyla  birleşik dernekler birliğini kurdu..Karadeniz orkestrasını kurarak yöresel enstrümanlarla istiklal marşımızı icra ettirdi.

   Karadeniz Vakfı başkan yardımcılığı, Avrasya Bir Vakfında kurucu üyelik ve genel sekreterlik görevi yaptı.Yardımlaşamaya ve yardımlaşma kuruluşlarına büyük önem veren Tekin Küçükali 2003 yılında Türk Kızılay yönetim kurulu üyeliğine seçildi. 2005 yılına kadar bu görevi yürüttükten sonra 2005 yılında Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığına seçildi. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma konusunda ülkemizde bir ekol olan, Türkiye sevdalısı Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı Tekin Küçükali; Türkiye Kızılay Derneği konulu yaptığımız röportajda şunları söyledi;

Yeni bir anlayış getirdik

   “Bizden önce afet, olduktan sonra, bizden sora afet olmadan önce gündeme geliyor.Bunlara afet önce ve sonra yapılacak işlerdir.Türkiye’de afetten sonra iyileştirici çalışmalar yapılmaktadır. Biz buna yeni bir anlayış getirdik. Pilot bölge olarak İstanbul’dan başladık.Aften önce, afet anı ve sonrası diye bir eğitim modeli ortaya koyduk. Bu sistemin başına Prof. Dr.Ahmet Mete Işıkkara’yı getirdik.Toplum giderlerini teşkilatlandırmak. Bunlar mahalle ve köylerde en çok tanınanlar insanlardır.Bunları eğitebilmek için gereken altyapıyı oluşturduk. Ortadoğu Teknik   Üniversitesi  ve İlahiyat Fakültesi ile ortak bir çalışma grubu oluşturduk.

Zora dayalı kan alınmaz

   Şu an 700 eğitmeni hazırladık.Önümüzdeki günlerde muhtarlar, din görevlileri gerekli eğitimi alacaklardır.Budan şunu amaçlıyoruz. Afet olduğu zaman  insanların yaralı olarak nereye gitmesini gerektiğini bilmesi lazımdır. İnsanların bu sırada başıbozuk ordular gibi sağa sola koşmamsı gerekir.Bunun için mahalle ve köylerde toplanma yerlerinin olması gerekir.Böylece sağlık teşkilatının oraya gelmesi gerekir.Yaralıların oraya gelmesi gerekir. Karnı acıkan insanların  nerede karınlarını doyurabileceklerini bilmesi gerekir.Öğretmenlerin çocukları toplana yerine getirmesi gerekir.Böylece birbirini takip eden birçok programlar var.Bu sistemi bir CD haline getirip otomobili ve bilgisayarı olan herkese vermemiz gerekir.Bununla ilgili ihtiyaç 5 milyon CD’yi 2007 yılı içinde dağıtmış olcağız. Dünyada gelişmiş ülkeler kendi iç problemlerini çözerken insan sağlığına son derece önem vermişlerdir.Bunları yaparken tüm alt birimlerini dikkate almışlardır.Bunların içinde en önemli meselelerden biriside kandır.Kan verenler ve bağışlayanlar, kanı ihtiyacı olan insanlara götürecek olan doktordur. İnsanlar ihtiyacı olmadan kan verme alışkanlığına sahip olmalıdır.Doktorda kanı insandan alıp, insana vermemelidir.Kana kan çalışmamalıdır.Bu sistemi dünya artık terk etti. Çünkü kan verme gönüllülük işidir. Zora dayalı kan alınmaz.Doktorlar eskiden hastayı ameliyat yapmadan önce kan ihtiyacı olduğunda kan ihtiyacını giderecek 3-5 kişi bul, ondan sonra ameliyat yapalım diye söylerlerdi. Bu zorlamadır. Gayri medeni bir davranıştır.

Hastaneler ile bağlantı içindeyiz

   Biz diyoruz ki kan vermenin insan sağlığı ile doğrudan ilgili olduğunu insanlara eğitim yoluyla anlatmalıyız. Bunu çok basite indirirsek vatandaşın anlayabileceği tarzda doğruyu yakalamış gibi oluruz. İnsan vücudunda bulunan trombositler 120 günde kendilerini yenilerler.Vücutta karaciğer ve dalak öncelikle bu işi yapar. Biri kanı üretir, diğeri kirli kanı toplar. Dalakta toplanan kirli kan dışkı olarak dışarıya atılır.Bizde diyoruz ki insan sağlığına bu kadar yaralı olan bir ürünü götürüp tuvalete atma diyoruz. Bunun yerine her dört ayda bir bunu kan olarak Kızılay’ın kan birimlerine ver. Biz online sistemi ile hastaneler ile bağlantı içindeyiz. Bilgisayar ortamında hangi hastanenin  hafta içerisinde kaç ameliyat yapacağını, ne kadar kana ihtiyacı olduğunu, hangi değerlerde kan istediğini görüyoruz. Böylece ameliyatlar başlamadan önce ihtiyaçları olan kanları ilgili hastanelere teslim ediyoruz.. Kan çadır ve battaniye gibi uzun soluklu saklamaya gerekli bir ürün değildir.

Kızılay  sessiz ve güzel bir görev yaptı

   Kanın belirli bir saklama süresi vardır. Kanın belirtilen süre içinde kullanılması gerekir. Kısa bir süre içinde Ankara Anafartalar çarşısında büyük bir terörist saldırı oldu. Bu olayda yüzlerce insan yaralandı ve ölenler oldu. Daha önce toplu yaralanmalar ve ameliyatlarda televizyonlar kan için alt yazı ilan yaparlar.Radyolarda kan anonsu yaparlardı.Şimdi artık bunları duymuyoruz. Bu nedenle demek ki Kızılay sessiz ve güzel bir görev yapmıştır. Kan insandan insana verilen bir üründür.Bunun bir imalatı olmadığına, göre kan verme alışkanlığımızın olması gerekir. Kanı tuvalete atmaktansa Kızılay’a vermek gerekir. Dünyada 185 ülkenin  üye olduğu Kızılay ve Kızıhaç kuruluşlarının bir federasyonu vardır. Biz bu federasyonun hem üyesi, hem de yönetim kurulu üyesiyiz .Her yıl dört yılda bir Avrupa Konferansı olur. Dört yıl önce Almanya-Berlin’de yapılan toplantı bu yıl ülkemizde yapılmıştır. Kızılay olarak  uluslararası yaptığımız operasyonlar ve yardımlar üstün olduğu, kriterler daha uygun olduğu için Rusya ve Hollanda’nın isteği olmasına rağmen Avrupa Konferansı 20-24 Mayıs 2007 tarihleri arasında 80 ülkenin katıldığı ve bu ülkelerin 51’inin AB ülkesi  olduğu   Avrupa Konferansı İstanbul’da yapıldı.

Hilali Kızılhaç’ın yanına koyan Osmanlı Devleti

   Böylece 400 delegasyonu 4 gün ülkemizde ağırladık. Bu ülkelerin 37’sinin dünyaca meşhur sağlık örgütleri vardır. Bu konferansta göç ve sağlık tartışıldı. Dünyada konusunda uzaman olan kişiler bu konuda raporlarını sundular.Bu raporlarımızı hükümetlerimizle görüşüyoruz.Daha sonra raporun tamamı Birleşmiş Milletlere takdim edilecektir. Dünyada; Müslüman ülkelerde Kızılay, Kızılay olmayan yerlerde Kızılhaç vardır. Daha önceki dönemlerde Kızılay konusunda en eski biz olmamıza rağmen biz geç kalmıştık. Dünyada ilk defa hilali Kızılhaç’ın yanına koyan Osmanlı Devletidir. Biz artık toparlandık, iyi şeyler oluyor. Dünyada lojistik manada ilk beşin içindeyiz. Dünyanın neresinde ihtiyaç varsa,   Hollanda Kızılhaç’ı ordadır. Düşünün Hollanda Konya kadar bir yerdir. Ama devlet onu sahiplenmiştir.Ona her türlü imkanları verir.  Bizde bu işler aksine olur. Biz KDV ve ÖTV öderiz. Fakirlere prinç ve bulgur dağıtırız. Bunları alırken KDV öderiz.Dağıtırken bedava veririz.Biz devletten para almayız, aksine vergi öderiz.Yıl içerisinde devletten bir lira almadık. Ancak bir yerde felaket olsa Kızılay nerde denir. Oysa ki biz sivil toplum örgütüyüz. Bu konuda  Afet İşleri Genel Müdürlüğü var. İnsanların burayı araması gerekir. Böyle bir alışkanlık var. Biz bundan şikayetçi değiliz. Türk milleti çok hamiyet sever ve yardımsever bir millettir.

İnsanların yardımları ile ayakta duruyoruz

   Kızılay olarak biz insanların yardımları ile ayakta duruyoruz. Kızılay olarak biz hiçbir ad altında para almayız. Biz bunu gönüllü yaparız. Bazıları bizi hükümetin ve devletin bir unsuru olarak değerlendirip, karıştırıyor. Biz böyle birileri değiliz. Böyle bir şey yoktur. Türkiye’de  toplam 658 şubemiz olup,.bu şubelerin yaklaşık 11000 civarında yöneticisi olup,.bunlar tamamen gönüllü çalışıyorlar. 400 bine aşkın üyemiz vardır. 4500 çalışanımız vardır. Bir milyon 175 bin gönüllümüz vardır.Gönüllü ile üye arasında fark vardır.Gönüllü üye olmazlar. Gönüllü çağrılmadan giden demektir.Gönüllüyü siz sevmeseniz de, gönüllü sizi sever. İnsanı seviyorsa gönüllü olmuştur. Gönüllü almadan verendir.  Üyeler tam gönüllük statüsüne uymazlar. Biz böylece 1,5 milyon civarında bir kimseyiz.

Türk milleti bizi bağrına basmaya devam etsin

   Kızılay olarak Türk milletinin merhamet eliyiz. Onun uluslararası platforma yumuşak gücüyüz. Türk milleti bizi bağrına basmaya devam etsin. Birlikte çok şeyler yapacağız. Ancak bizden şunu beklemesinler. Biz birileri gibi bir eve iki tane koltuk, iki tane halı alıp, mikrofonu önüne dayayıp, kameranın karşısında insanları ağlatıp, insanların merhamet duygularını hortumlama anlayışı bizde yoktur Bize yardım edeceksiniz, şunu söylüyoruz; bizim her bankada 2868 nolu Kızılay hesap  numaramız vardır. Bize cep telefonundan 2868’e mesaj gönderebilirsiniz.Her mesaj 5 YTL’dir Bu da bir yardımdır.”

KEMİAD Başkanı Ali Nail Kılıç: Teleferik turizm için yeni bir açılım

0

Haber: İlker ÇAKAN

   Kısa adı KEMİAD olan Antalya-Kemer Turizmci İş Adamları Derneği Yönetim Kurulu  Başkanı Ali Nail Kılıç tahtalı teleferiği ile ilgili yaptığı açkılamada şunları söyledi:

Turizmimiz kum-deniz-güneş kalıbına yaslanma yanlışlığına girdi

   “Tahtalı teleferiği kemer için çok önemli bir şans, alternatif turizm için yeni bir açılım olacaktır. Son yıllarda turizmimiz maalesef kum-deniz-güneş kalıbına yaslanma yanlışlığı içine girmiştir. Halbuki ülkemiz sahip olduğu değerler bakımından alternatif turizm açısından eşsiz fırsatlara sahiptir. Bu değerlerimizden olan denizlerimiz ve dağlarımız, gelişmiş ülkeler göz önüne alındığında maalesef kaliteli ve rekabetçi bir ürüne dönüştürülememiştir. Özellikle dağlarımızın ve ormanlarımızın kullanımı bilgisizce ve hatalı davranışlar sonucu orman kıyımına dönüştürülünce doğru düşünce kendine yer ve zemin bulamamıştır. Halbuki dağlarımızı, ormanlarımızı ve tarihi eserlerimizi yaşatarak değerlendirmeliyiz.Yasakçı bir yaklaşımla bu değerlerimizi koruyamayacağımız ortadadır.İsviçre, Avusturya gibi ülkelerin dağlarında yarattığı turizm olanakları ile İspanya’nın sahil turizmi ile yaptıkları ile yarıştıkları bilinmektedir.Özelikle İsviçre’nin turizm gelirinin yarısı dağlarında gerçekleştirilen aktivite ve faaliyetlerden gelmektedir.

Avrupa’nın en uzun teleferiği

   Dağlarda yapılacak aktiviteler için gerekli olan mekanik araçlar (teleferik, teleski, telesiyej, vs. ) bakımından da ülkemiz  gelişmiş ülkelerle mukayese edilemeyecek düşük rakamlara sahiptir. Dağlarımızda kullanılan mekanik araçlar 60 civarında iken bu sayı Fransa’da 3789, İsviçre’de 1500, Avusturya’da ise 1200 kadardır. Gelişmiş ülkeler dağlarını ve sahip oldukları doğal güzelliklerini yasaklayarak değil ondan rasyonel bir şekilde yararlar sağlayarak korurken bizler çoğu zaman yasaklarla korumaya çalışıyor ülkemize ve vatandaşımıza sağlayacağı yararları doğru değerlendiremiyoruz. Tüm bu gelişmeler ışığında Kemer’de yapılan Avrupa’nın en uzun hattına sahip teleferik yapımı çok önemli bir şans olmuştur.Kemer gibi denize çok yakın dağlara sahip bir turizm bölgesi için teleferik çok önemli bir alternatif ve farklılık yaratmıştır.Kemer’de faaliyete geçen teleferik hem turizmimize çeşitlilik ve farklılık kazandıracak hem de ülkemize Avusturya,İsviçre gibi ülkelerin dağlarında yarattığı turizm olanakları göz önüne alındığında ülkemize yeni bir açılım ve vizyon kazandıracaktır.

Teleferik Kemer için övünç kaynağı

   Bölgemizde otel, deniz,güneş kum ve dükkan arasına sıkışmış bir turizm anlayışı ile hiçbir yere gidilemeyeceği gün gibi aşikardır. Bu zihniyetin ve kolaycılığın en net sonuçlarını geçen yıl yaşadık. Bilindiği gibi geçen kış döneminde ( yaklaşık 6 ay ) Antalya’da otellerin % 90’ı kapanmıştı. Durum daha önceki yıllarda da pek farklı değildi çünkü açık olan otellerimiz her şey dahil olarak 8-9 Euro’dan satılabiliyordu. Tüm bu gerçekler ortadayken alternatif çözümlere yapıcı ve destekleyici bir yaklaşım içinde olmak herkesin görevidir. Bu yaklaşım yerine yasakçı ve olumsuz düşüncelerle ülke turizmimizin olumlu gelişimine engel olanlar ağır vebal altına girmektedir. Çok çeşitli zorluk ve engellere rağmen  bölgemize bu değerli  alternatif zenginliği kazandıran Teleferik İşletmesi Kemer için övünç kaynağıdır.Bu proje sahiplerine ilk ve farklı olmanın getirdiği zorluklara rağmen yıllarca mücadele edip, yılmadan bu tesisi bölge turizmine kazandırdıkları için teşekkür borçluyuz.”

 

 

 

Kastamonuda tiridine bandım

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Kastamonu yöresinin 100 yıllık geleneksel tirid yemeği Kastamonu yöresinde halkın yoğun ilgisini çekiyor. Kastamonu halkının vazgeçilmez yemekleri arasında yer alan tirid yemeği her yıl Ekim ve Mayıs arasında yapılıyor. Tirid yemeği; kemik suyu, sarımsaklı yoğurt, kıyma, tereyağı ve simitten yapılıyor. Tirid yemeği türkülerimize de yansımış geleneksel yemeklerimizden birisidir.

Vefa nerelerdesin?

0

  Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var deriz öteden beri. Kabaca ortalama insan ömrünü hesaba kattığımızda neredeyse bir ömürlük sadakatten bahsediyoruz. Gönül dost ister, kahve bahane bu da ayrı bir ifade. Esasında tüm bu izafi kavramların temelinde yatan; sevgiye, samimiyete, dosta, muhabbete olan sadakat olgusudur esasında. Sadakat vefadır net bir ifadeyle. Her, insanın taşıması gereken önemli bir vasıf. Sıdk kavramını hepimiz biliriz. Sadık kişi anlamında. Bu sıfat ayrıca enbiya-ı nizamın da hususi vasıflarındandır. İnsani bir zenginliktir.

  Vefa şu yaşadığımız zaman diliminde ne kadar arattırıyor kendini. Özlemini çekiyoruz her geçen gün biraz daha fazla. Ne gariptir ki herkes vefasızlıktan yakınır. Düşünmeyiz kendimiz ne kadar vefalıyız diye. Yaratılış gayemizin temeli, insanoğlu olarak yaratılmadan evvel takdir edildiğine göre ve bu takdirin sonucu olarak dünya âlemine gönderildiğimize göre vefayı nasıl bilmeyiz. Yaratıcının bizleri yaratmasında ki maksadı kendisine itaatte bulunmak, ibadette sebat etmek ve daima şükür halinde olmamız gerçeğidir. Ki; bu eksende dünyanın bir imtihan mekânı olduğunun bilinciyle asıl yaradılış gayemizin bizi yaratan kudrete vefamızı göstermek olduğunu inkâr edemeyiz.

  Öyleyse ilk vefa kul olarak Halik’ımıza olmalıdır. Ardından, bizi bu enteresan âlemde kutlu rehberliğiyle Yaradana vefa çizgisinde yaşamaya yönlendiren Yüce Peygamberimize (s.a.v) vefalı olmak zorundayız. O’nu her an taptaze bir sevgiyle severek, rehberliğine sadık kalarak… Sonra bu mukaddes yolu aydınlatan, her biri birer fazilet ışığı olan İslam büyüklerimize muhabbet besleyerek vefamızı göstermek gerekiyor. Hepsi vefa da en önemli muhataplarımız çünkü. En önemlisi vefa imandandır, bunu asla unutmamamız lazım. Gönlünü vefa sadakatine teslim eden bir insanın varacağı son menzil Cenab-ı Hakk’ın vuslat deryasıdır. O’nun rızası vefalı olanla beraberdir.

  Anneler, babalar.. vefalı olmak zorunda olduğumuz en önemli varlıklarımız. Ne yapsak da karşılığını ödememiz mümkün değil, bizlere verdikleri sayısız değerlerin. Bu apayrı bir nokta elbette. Toplumsal varlıklar olarak yaşadığımız kainat içerisinde vefa borcumuz olmayacak Hiçbir kimse yoktur aslında. Ailemiz, arkadaşlarımız, dostlarımız, öğretmenlerimiz..Kısacası hayatı bölüştüğümüz herkes.

  Vefa esas itibariyle, sadık kalmak, sevgide devamlı olmak, verilen sözde durmak, sevdiğimizi her koşulda aynı duyguyla sevmek, hakkını gözetmek, hatırını sormak, sevdiklerini sevmektir. Sevgi, sevgilinin herşeyini, ona yakından uzaktan ilgili olan her şeyi sevgili kılmaz mı? Vefalı olmak bir taraftan sadakat gereken kişilere karşı his ve tavrımızı devam ettirmek, diğer taraftan da sorumluluğumuzun şuurunda olmak ve bunun gereklerini yerine getirmektir. Yani anlaşılacağı üzere, vefa; ahlak güzelliğidir, erdemdir, fazilettir, doğruluk ve dürüstlüktür.

  Mehmet Akif bir sözünde vefanın ehemmiyetini şöyle ifade ediyor; ” Bir söz, ya ölüm ya da ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir.” Hani bildiğimiz bir söz vardır ya; “söz namustur” diye. Eğer vefa sözünde durmaksa bir anlamıyla insanın titizlikle uyması gereken bir davranışı olmalıdır öyleyse bu. Çünkü rahmet, inayet, şevkat ve bereket vefalı olana gelir. Bir fincan kahvede kırk yıl hatır aramak birbirimizde bulmak istediğimiz bu vefa duygusunun yalın bir ifadesidir zaten. …Vefa; sadakat, vefa; sevgidir..Vefa; imanın ta kendisidir!..

  Bu kadar önemli olan vefa hayatımızda ne kadar var peki. Ne kadar şiar edinmişiz bunu günlük yaşantımızda. Kendimizi sorgulayalım bence. Devleti idare etmeye talip olanların bu görevi ele aldıklarında verdikleri sözlerin ne kadar arkasında durduğunu bir düşünelim. En alt kademedeki idarecilerden, en üst düzeydeki yöneticilere kadar bir yoklayalım. Halk gözüyle bir muhasebeye çekelim mesela. Bu noktada şu gözümüze çarpacak muhtemelen. Çoğu siyasetçi göreve gelene kadar el öper, dil döker. İstediği yere geldiğinde ise kapı duvar oluverir makamları.

  Kutsal olan o canım hizmet anlayışı edebi bir sözcükten başka bir şey ifade edemez oluverir. Halk ile makamlar arasındaki mesafeler büyür de büyür böyle zihniyetlerin inisiyatifinde maalesef. Tabi kendini bilen, geldiği yeri unutmayan erdem ve vefa sahibi siyasetçilerimiz de var muhakkak. Onları tenzih ederim. Aklı başında, kul hakkına riayet eden, mazlumu gözeten, adaletten kendi çıkarları pahasına da olsa şaşmayan erdemli ve vefa sahibi insanların siyasetin içinde olmaları gerektiğinin de altını çiziyorum bu arada. Memleketimizin bekası, birlik ve beraberliğimizin devamı ve toplumsal huzurumuz için bu şart. Ne acıdır ki vefa gibi olguların sadece sözlerde olması, icraat ta göz ardı edilmesi zamanımızın gereğiymişcesine kabullenilmesi beni derinden yaralıyor. Bu nokta da hemen hemen her gün farklı örneklere tanık olmaktan üzüntü duyuyorum. İmkanlarım dahilinde mudahalemi de yapıyorum elbette. Sorumluluklarımın bilincinde bir vatandaş olarak. Vefa ya vefalı olmak gerektiğine inandığım için.

  Hayatımızda ki insanlara karşı önce insan olduğu için sevgi beslemek, Yaradandan ötürü yaradılanı hoş görmek, kusur arayan bir nazarla değil de yapıcı, tamamlayıcı, onarıcı bir tarzla ilişkilerimizin devamını sağlamaya çalışmak, her şeye, herkese vefalı olmak lüksümüz değil, insanlık görevimizdir. Her kim ne görevdeyse onun sorumluluklarını yerine getirmekle vefalı olur. İdareciler halka hizmetle, evlatlar anneye babaya itaatle, öğrenciler başarılı olmakla, akrabalar sıla-yı rahimle, arkadaşlar muhabbetlerinde devamlı olmakla vefasını icra eder. Arkadaşlık, dostluk çok ince ve latif bir cevherdir. Korumasını bilmek gerek. Bu da ancak vefayla olur. Sevgide sadakatle olur. Gelin bu gibi insani değerlerimizi hatırlayalım. Hiçbir şeyin bu zenginliklerimizi alıp götürmesine izin vermeyelim.

  Mademki dostça, kardeşçe, sevgiyle yaşamak hepimiz için huzur getirecek, gelin faziletlerimize, kalbi değerlerimize, sevgilerimize sıkı sıkıya sarılalım. Vefa her işimizde şiarımız olsun. Bu milletin bir ferdi olarak bize yakışan budur. Taşıdığımız kalplerimizin sesini dinleyelim ve sevgi dolu bir dünya için bize yakışanı yapalım. Vefalı birer insan olarak…

 

 

 

 

Ankara’lı şairler şiir dinletisi

0

Haber: İlker ÇAKAN                                      

  Ankara Kulübü Derneğinin düzenlediği ve program yönetmenliğini Şairler; Mehmet Nuri Parmaksız ve İsmet Bora Binatlı’nın yapacağı; Ankaralı şairler 17 Ocak 2010 Pazar günü saat 13.30’da Ankara Kulübü Derneği’nin genel merkezi olan Abidinpaşa Köşkü’nde buluşacak. Bu programda Anakara’lı şairler birbirinden güzel şiirlerinden parçalar sunacaklar.

Kaymakam Tuncay Sonel’den çalışana yazın karpuz, kışın baklava

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Trabzon-Of ilçesinde devlet-vatandaş işbirliği ile yaptırılan Kültür Merkezi ve Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü hizmet binalarının inşaatlarında incelemelerde bulunan ve her zaman inşaatta çalışanları yalnız bırakmayan Of Kaymakamı Tuncay Sonel bu defa da tatlıyla inşaata gitti. İnşaatta çalışanlara yazın karpuz, kışın da baklava götüren ve yapılan çalışmaları yerinde inceleyen Kaymakam Tuncay Sonel, karpuz ve baklavayı kendi elleriyle ustalara takdim ederek,  çalışmalardan dolayı kendilerine teşekkür etti.

 
                           
                                  
                                    Trabzon-Of Kaymakamı Tuncay Sonel
                                inşaat işçilerine kışın baklava ikram ederken
 
Onun tatlı dili ve güler yüzü bizim için yeterlidir

  Kaymakam Tuncay Sonel’in bu ilgisi karşısında duygulanan ve kendisine teşekkür eden inşaat ustası Hikmet usta şunları söyledi;”Bizi hiçbir zaman yalnız bırakmıyor. Bir ihtiyacımız olup olmadığını her zaman soruyor. Biz de Kaymakam beyin bu yaklaşımına karşı bu inşaatların en kısa zamanda bitmesi için elimizden gelen tüm gayreti gösteriyoruz. Tatlı için kendisine teşekkür ediyoruz,  aslında onun tatlı dili ve güler yüzü bizim için yeterlidir.” Konuyla bilgi veren Of Kaymakamı Tuncay Sonel ise şunları söyledi;

 
                          
                                    Trabzon-Of Kaymakamı Tuncay Sonel
                            yazın inşaat işçilerine karpuz ikram ederken
 
Maliyeti 4 milyon TL.’yi bulacak olan Kültür Merkezi’nin inşaatı

  “Hayırsever Turgut ve Mehmet Aydıner kardeşler tarafından yaptırılan ve maliyeti 4 milyon TL.’yi bulacak olan Kültür Merkezi’nin inşaatı Mart ayında bitecektir. İnşaatı devam Halk Eğitim Merkezi hizmet binasının yapımı ise yıl sonu bitirilecektir. Of’ta bu alanlarda eksiklik giderilecek, yöreye ve yöre insanına özellikle de çocuklarımıza ve gençliğimize büyük katkıda bulunacaktır. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Yapılan bu işlerin Of’umuza güzellikler getirmesini diliyorum.”

 
                             
                                   Trabzon-Of Kaymakamı Tuncay Sonel yazın
                                     çalışan inşaat işçileriyle karpuz ikramında
 

Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Doğan Kılınç

0

Haber: İlker ÇAKAN

   Amasya’da 20 Ağustos 2008 tarihinde göreve başlayan ve yaklaşık 17 aydır Amasya’da görev yapan Amasya İl Emniyet Müdürü Mustafa Doğan Kılınç yeni “Emniyet Müdürleri Kararnamesi” ile Emniyet Genel Müdür Yardımcılığına atandı. Müdür Mustafa Doğan Kılınç, Amasya eski Valisi M. Celalettin Lekesiz tarafından takdirname ile ödüllendirilmişti.

   “Polislik, fedakârlık, feragat ve onur mesleğidir. Sizler, bu güçlü teşkilatın mensubu olmaktan gurur duyunuz. Birbirinizi her zamankinden daha çok seviniz ve sayınız. Halkımıza sevgi ile yaklaşınız, kesinlikle insan haklarına riayet ediniz. Sadakatle bağlı olduğunuza inandığım Atatürk ilke ve inkılâpları rehberliğinde kanunlardan ayrılmayınız.Unutmayınız ki, sergileyeceğiniz örnek tutum ve davranışlar, topluma huzur ve güven verecektir.” diye söyleyen Emniyet Genel Müdür Yardımcılığına terfi eden, Amasya İl Emniyet Müdürü Mustafa Doğan Kılınç; Amasya’da görev yaptığı süre içerisinde, güven ve huzuru sağlamada yaptığı projelerle Amasya halkının takdirini kazanmış ve başarılı bir polis müdürüydü. Amasya yeni İl Emniyet Müdürlüğüne de Emniyet Genel Müdürlüğü-Polis Başmüfettişi Ayhan Acet atandı.

Afet Kırat’ın şiirleri hakkında

0

  Antoloji birinci sayfada olan şiirlerinizin tamamını okudum. Asude, Ayşem, Bin de Gel” de iyi ; “Çapkın, Çare Sende, Dörtlükler 1 ve Dörtlükler 2″ kayda değer şiirler.Şiirlerinizin bağımsız dörtlükler kısmında oldukça başarılısınız; bununla birlikte halk şairlerinin Ayak, bizim Kafiye (Uyak) dediğimiz kısımda zorlamalar şiirlerinizi zayıflatıyor. Halk Edebiyatı ozanları tarzında, daha rahat yazabildiğiniz anlaşılıyor ise de ayak bulmakta zorlanmakta ve uydurmasyon, doldurma tabir edilen mısra ile bunu geçiştirmektesiniz. Kısaca, dörtlüklerdeki son mısralar sizin şiirdeki ustalığınızı zedelemekte ve bu konuda zayıf kalmaktasınız.

  “Asude” başlığı taşıyan şiirdeki güzellik “Ayşem”de de kendini göstermekte ve orijinal bir söyleyiş şiire hakim olmaktadır. Şiiri kolay ve orijinal yapan söyleyişteki ustalıktır. Edebî sanatlardan: “cinas, hüsn ü talîl, leff ü neşr, kinâye, mübalâğâ, tekrîr, telmih” …vb edebî sanatlar, şiire güzellik katabilmekte ve şiiri renklendirmektedir. Diğer şiirlerinizde de mutlak orjinallikler vardır. Tamamını okumadım; ama gördüklerim göreceklerimin delilidir.

 Örneğin:
“Adanalıyık Gardaş

Namus desem, bizdedir; şeref desem, şan desem?

Vatan için toprağa, akıtılan, kan desem?

Al bayrağın uğruna, verdiğimiz, can desem?

Hepsi bizim, düşmeyiz; gel bir dene, yık gardaş.”

  Şiirindeki ilk üç mısradaki akıcılık ve orjinallik dördüncü mısrada kafiye bulmak adına zorlandığından şiirdeki orjinallik bozulmuş. Şiirdeki üç akıcı mısradan sonra durağanlaşmıştır. Dolayısı ile şiir, çok zayıf kalmıştır.

“Ayşem
Maviye düşman oldum, dostum oldu karalar,

Gökyüzü mavi deniz, senin kadar yaralar.

Mutlu musun, bilemem; kim bilir bu sıralar?

Hicran denen lokmayı, gözyaşına ban Ayşe’m.” 
  Bu şiirinizde ise bir orjinallik, hemen fark ediliyor. Söyleyiş kadar, kelime dağarcığı, kullanılan sözlerin halk dilindeki varlığı, onu ustalıklı ve su içiyor kadar kolay söyleyebilmek de ayrı bir marifet gerektiriyor. Şiir okununca, USTA şaire dedirtecek bir tad ve lezzet almak mümkün oluyor.

  Ayrıca Türk şiirinde en kolay söylenebilen vezin(ölçü) hiç şüphesiz 4+3= 7; 4+4= 8; ve 6+5=11’li hece iken, siz; daha fazlasını deniyorsunuz… Bu ise, zirveye giden yolda çekilmesi gereken bin bir zahmeti, meşakkâti, artık üzerinizden atabileceğinize delâlet etmektedir.

  Örneğin: (7+7=14’lü heceyi ) şiirimizde bu ölçü, Tanzimat dönemi Terkib-i bend üstadlarınca ve Cumhuriyet sonrasında Hececilerce de çok kullanılan bir ölçü olmakla birlikte, kullanılan bu dörtlükler ile kendinizi, söz bulmakta zorlamakta olduğunuzu hatırlatmak isterim.

  Bu şiir tarzı, her namzetin, içinden çıkabileceği ölçü değildir. Bunu kimse denemesin gibi bir hız kesme densizliğimiz olamaz; ama deneyenlerin de şiirlerini bir çok kontrollerden geçirdikten ve hamurun dinlenmesini bekleyip, kızgın sacta çevire çevire pişirdikten sonra, son bir kez daha yüksek sesle okuyup, yazdığı şiiri görücüye çıkarabilir. Bütün bu sözlerden sonra on dörtlü hece kalıbı, usta şairlerin kolayca şiir söyleyip, yazdığı ölçü; ama zor bir ölçüdür. 

Örneğin: “Âşık Ali Baş(Sezinî): 

Sevgililer  günü

Sana lâyık, alacak hediye bulamadım.

Sevgimi veriyorum, sevgililer gününde.

Semâdaki güneşe uzandım, alamadım.

Sevgimi veriyorum, sevgililer gününde.

 

Gül almaktan vaz geçtim, dikeni batar diye.

Alsam bile, koklayıp, kaldırır atar diye.

Bütün armağanların, yerini tutar diye,

Sevgimi veriyorum, sevgililer gününde.

 

Sana olan bu sevgim, ömür boyu sürecek.

Gittikçe büyüyecek, sanma, sona erecek,

Armağan seçemedim, bugün, sana verecek,

Sevgimi veriyorum, sevgililer gününde.”

 “…

Hazan vurdu, gül soldu, bülbüller hiç ötmüyor,

Elveda dediğin an, gözlerimden gitmiyor

Senin çilen bitti yâr; benim çilem bitmiyor

Ardından ağlamaktan kurudu göz pınarım,

Birden dolar gözlerim, rahmet ile anarım,”

  Şair, âşık Sezinî(Ali Baş’ın) yukarıdaki şiirlerindeki kolay söyleyişi dikkate almak gerekiyor.  Genel anlamda şiirleriniz nice acemilere göre, üzerinde düzeltmeler yapmak kaydı ile ŞİİR olabilecek tad ve lezzettedir. Önerilerimizin dikkate alınması kaydı ile çalışmalarını tebrik eder, gönderdiğimizi zannettiğiniz ve bizden gelen; fakat bizden olmayan, istem dışı virüs taşıyan dosyaları açmamanızı istirham eder saygılar sunarım.

Of”ta “Akşam ve İbret” ilgisi

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Trabzon -Of Kaymakamlığınca ilçeye davet edilen, Yeni İstanbul Çocuk ve Gençlik Tiyatro Grubu oyuncuları gündüz dört ayrı seansta Canım Öğretmenim ve İbret adlı oyunlarını ilköğretim ve lise öğrencilerine sergilediler. Akşam ise İbret adlı oyun Anne ve babaların bulunduğu tiyatro sever izleyicilere Ulusoy Endüstri Meslek Lisesi Salonunda oynandı. Uyuşturucu bağımlısı bir gencin başında geçen olayların anlatıldığı oyunda aynı zamanda ailenin ve çevrenin etkileri üzerinde duruldu.

  Tiyatro esnasında izleyiciler bazen güldü, bazen de duygusal anlar yaşayarak bazı izleyicilerin gözlerinden yaşlar süzüldü. Tiyatro oyunları izleyiciler tarafından büyük bir beğeni ve ilgi ile izlenirken, gün boyu sergiledikleri oyunlarla üstün bir performans gösteren Tiyatro Grubu oyuncuları gündüz öğrencilerin akşam da vatandaşların sevgi gösterisine maruz kaldılar. Of’a ilk defa gelen Tiyatro Grubu oyunlarını Esmagül Menikan derlerken, oyuncuların performansı görülmeye değerdi. Oyun bitiminde Kaymakam Tuncay Sonel, tiyatro sevmenin ve sevdirmenin öneminden bahsederek, başarılı performans sergileyen tiyatro ekibini kutladı. 

     

 

 

Toplumun sorunu güvensizlik mi?

0

   İnsanlığın doğuşundan, günümüze kadar hep güven sorun olmuştur. Toplumları bir arada tutan önemli değerlerden biriside karşılıklı güven, saygı ve sevgidir. Toplumumuzun tarihine baktığımızda toplum katmanlarında güven azaldığında, hep o dönemler sıkıntılı geçmiştir. Günümüzü geçmişe göre değerlendirdiğimizde; insanlar arasındaki samimiyet zamanla değer kaybetmiştir. İnsan ilişkileri arasındaki ticari ve her türlü sosyal ilişkilerde samimiyet ve güven önemlidir. Bugünü geçmişe göre değerlendirdiğimizde, samimiyet ve insanlar arasındaki güven bunalımı gittikçe azalmaktadır. Tabii ki bu güven bunalımını kamuoyundaki olumsuz gelişmeler de artırmaktadır. Güven bunalımı yaşayan ülkeler, hep sıkıntılı evreler geçirmiştir. Toplum olarak; insanlar arasında güvenli, karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı sosyal diyalogların gelişmesini artırıcı tedbirleri almak zorundayız.

   Günümüz toplumunda bunu asgariye indirdiğimizde şöyle bir bakın; insanlar birbirlerine şüphe ile bakıyorlar ve bana bir zararı olur mu? diye düşünüyorlar. Bu düşünce karşılıklı ilişkilerde samimiyetsizliğe ve güven bunalımına götürüyor. Bu durumda toplum katmanlarında ekonomik yönden karşılıklı ticari ilişiklerde olumlu netice alınamıyor. İnsanların artık karşılıklı güven duygularının gelişmesinde; günümüz anlayışında da artık ön yargılar değişti. İnsanlar artık bir araya geldiklerinde karşılıklı olarak birbirlerini maddi özelliklerine göre değerlendiriyorlar.

   Siz ne kadar dürüst olursanız olun; konumunuz, eğer sizin maddi durumunuz iyi değilse? Kaliteli ve toplumda saygın insan olarak değerlendirilmiyorsunuz. Aslında bizim kültürümüzde insan özelliğini değerlendirirken, bunun kriterleri mevcuttur. Ama günümüzde bu değerlendirme göz önünde bulundurulmuyor. Ekonomik durumu ve konumu iyi olmayan insanlar ile maddi durumu, konumu iyi olan insanlar günümüz toplum anlayışı nedeniyle karşılıklı olarak birbirlerine güvenmiyorlar.

   Bunu toplumda iş yaptıran ve sözü geçen insanlarla, toplumda sözü geçmeyen ve iş yaptıramayan insanların birbirlerine karşı düşünce anlayışlarını da örnek verebiliriz. Vatandaş diyor ki ben a şahsı gibi düşünmediğim için o bana güvenmiyor ve benim işimi yapmaz diyor. Böylece bunun değişik örneklerini çoğaltabiliriz. Örnek verecek olursak; bir vatandaş bir yere gidiyor, işinin yapılması konusunda söz alıyor. Aradan zaman geçtikten sonra ilgili bürokrat veya siyası verdiği sözde durmuyor. Bu örnekler toplumda yaygın olarak görülmektedir.

   Toplumuzda şu insan çok dürüsttür, samimidir ve sözünde durur diyen insanlara da bakıyoruz veya görüyoruz, bu insanlar da sözünde durmuyorlar. Kendisine güvenilmiyor. Acaba ben yanılıyorum mu? Diye sokaktaki halka ve insanlara soruyorum. Toplumuzun yapısı nasıldır diyorum? Halk diyor ki; “Günümüzde paran varsa ve iş yaptırmak için siyasi gücün varsa toplumda değerin vardır. Yoksa ne kadar dürüst olursan ol, bu özelliklerin yoksa toplumda değerin ve saygınlığın yoktur. Dürüst, sözünde duran, mert, samimi insanların sayısı parmakla gösterilecek kadar azaldı.” deniliyor. Gerçekten bu düşüncenin toplumda yaygın şekilde dile getirilmesi, hiç de hoş değildir. Bu nedenle günümüz toplumunun genel olarak insan değerlendirilmesinde temel kültürümüze ters bir bakış açısı oluştuğundan dolayı, insanlar bir araya gelip, ülkemiz ekonomisine katkı yapacak bir iş yapmıyorlar ve karşılıklı dostluk kuramıyorlar.

   İşte günümüz toplumunun yapısı böyledir. Artık günümüzde; kaliteli, dürüst, samimi, sözüne güvenilir insanların sayısı gittikçe azalmaktadır. Günümüzde insanlar birbirlerine kültürümüz gereği dostluktan ziyade, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı bir dostluk modeli izlemektedir. Bu da kişiler arasında güven bunalımı yapmakta, gayri samimi dostluklar kurulmasına neden olmaktadır. Bu anlayış değişmediği sürece, ülkemizdeki insanların birbirlerine karşı güvensizliği gittikçe çoğalır. Bu durumun önüne geçmek gerekir. 

   Ülkemiz insanlarının günümüzde karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı bir güven modelini benimsemiş olmalarına; siyasi olsun veya olmasın,  herkesin vebali vardır. Bu nedenle ülkemize hizmet eden ve edecek olan her kesimin toplumda güven ortamını sağlayacak tedbirleri almaları gerekir. İnsanların birbirlerine güvenmeden, gayri samimi olarak yaşamaları, toplumda sıkıntılara neden olmaktadır. Özellikle toplumuzdaki insanlar arasındaki karşılıklı güven bunalımının giderilmesi eğitimle olur düşüncesindeyim. Toplumun sorunu güvensizlik mi?

  

 

error: Content is protected !!