Cuma, Aralık 19, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 284

TZOB: Türk çiftçisi Pakistan’ı unutmadı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Türkiye Ziraat Odaları Birliği(TZOB) Pakistan için yardım kampanyası başlattı. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin konuyla ilgili yaptığı açıklama şöyledir;   

Sel ve muson yağmurları Pakistan’ın 4’te birini sular altında bıraktı

  “2 Ağustos 2010 tarihinde başlayan ve günlerce devam eden selden 20 milyon civarında Pakistan vatandaşı etkilenmiş, 2000’in üzerinde insan hayatını kaybetmiştir. Yaşanan afet çok fazla maddi ve manevi kayba sebebiyet vermiş olup, halen binlerce insan; barınma, açlık, susuzluk ve salgın hastalık problemleriyle karşı karşıyadır. Sel ve muson yağmurlarının Pakistan’ın 4’te birini sular altında bıraktığı felaket, en fazla kadınlar ve çocukları etkiliyor. Pakistan’ın en büyük gelir kaynaklarından biri olan tarım arazilerinin büyük bölümü de sular altında kaldı.

Mango, elma, ayva domates, salatalık, buğday, pamuk tarlalarının

büyük bir kısmı kullanılamaz hale geldi

  Mango, elma, ayva üretimi yapılan yerlerle domates, salatalık, buğday ve pamuk tarlalarının büyük bölümü kullanılamaz hale geldi. Söz konusu kayıpların yarattığı acıları bir ölçüde hafifletmek üzere Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) bir yardım kampanyası başlatarak, durumun önemini ve aciliyetini ülke genelindeki 735 Ziraat Odasına ve çiftçilerimize duyurmuştur. Bu felaket karşısında başta Türkiye olmak üzere, birçok ülke ve uluslararası yardım kuruluşu seferber olmuş ve vatandaşlarımız ellerinden geldiği kadar Pakistan’a yardım etmeye çalışmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının öncülük edeceği, destekleyeceği, özendireceği, organize yardım çalışmalarına ihtiyaç vardır.

Marmara depreminde ilk önce yardıma koşanlar Pakistanlılar

  Dost ve kardeş ülke Pakistan’ın yaşadığı bu felaket karşısında duyarsız kalmak ve 1999’da Türkiye’yi vuran Marmara depreminde ilk önce yardıma koşanların Pakistanlılar olduğunu unutmak mümkün değildir. 02.10.2010 tarihinde sona erecek olan 1 ay süreli kampanya için T.C. Ziraat Bankası Yenişehir Şubesinde açılan TR68 0001 0004 7139 7751 3550 40 nolu TL hesabına Ziraat Odalarımız ve çiftçilerimiz katkıda bulunabileceklerdir. Zor günler yaşayan Pakistan halkı için Ziraat Odalarının ve çiftçilerimizin gerekli hassasiyeti göstereceğine inancımız tamdır.”  

TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu: “Dost ve kardeşimiz Pakistan halkına gönderiyoruz”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  TOBB Başkanı M.Rifat Hisarcıklıoğlu, Pakistan’a yardım kampanyası sonucuna ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi;

TOBB olarak 1,5 milyon lira yatırdık

  “Pakistan’da meydana gelen büyük sel felaketi karşısında TOBB olarak yardım kampanyasını başlattık. 19 Ağustos tarihinde başlayan yardım kampanyamıza, 81 il’de Oda ve Borsalarımızın yanı sıra, Türk iş âlemi de büyük destek verdi. Her il ve ilçedeki oda ve borsamız fiilen destek sağladı. Bu büyük camianın her olayda olduğu gibi, böyle önemli bir amaç doğrultusunda kenetlenerek bir araya gelmesinden, her zamanki gibi birlik ve beraberliklerini göstermelerinden, ayrı bir gurur ve mutluluk duydum. Biz TOBB olarak 1,5 milyon lira yatırdık ve ilk adımı attık. 17 günde, 1,600  kişi ve kurumdan 7 milyon lira nakit yardım topladık. Şimdi bu yardımı Ramazan Bayramı öncesi, mübarek Kadir gecesinde dost ve kardeşimiz Pakistan halkına gönderiyoruz.

TOBB olarak Kızılay’a 105 bin lira bağışta bulunduk

  Topladığımız bu yardımlar, devletimizin resmi kanalları üzerinden Pakistan’a ulaştırılacaktır. Ayrıca evsiz kalan Pakistanlılar için 233 tane Mevlana evi temin etmek üzere TOBB olarak Kızılay’a 105 bin lira bağışta bulunduk. Pakistan’daki durumun giderek daha acil hale gelmesini göz önüne alarak, 4 Eylül itibariyle toplanan tutarı bir an önce göndermeyi TOBB Yönetim Kurulu olarak karar aldık. Öte yandan yardım kampanyamız devam ediyor. Yardım toplamaya devam edeceğiz. Bunu da siz basın mensupları aracılığı ile kamuoyuna özellikle duyurmak istiyoruz.

Pakistan’da bazı bölgelerde yağmurlar hala devam ediyor

  Zira özellikle 2 milyon kişi çok acil yardım bekliyor. Yardım ulaşmazsa hayatta kalmaları tehlikede. Pakistan’da bazı bölgelerde yağmurlar hala devam ediyor. 40 dereceyi aşan aşırı sıcak ve yüksek nem var. Milyonlarca kişi barınağı olmadan, açlık ve sefalet içinde yardım bekliyor.

Pakistan’da evsiz kalan 20 milyon kişinin sadece yüzde 6’sına, yani 1.2 milyonuna barınma imkanı sağlanabildi. Diğerleri hala bekliyor. 600 bine yakın ev ve iş yerinin hasar gördüğü, 20 milyon kişinin etkilendiği, ölü sayısının binlerce olduğu tahmin ediliyor. Birleşmiş Milletler, 6 milyondan fazla kişinin evsiz kaldığını ve insani yardıma muhtaç durumda olduklarını bildirmiştir. Ayrıca 3 milyon çocuk, kirlenen su kaynakları yüzünden hastalıklara yakalanma riski taşıyor. 100 binin üzerinde hamile kadın doğum yapacak. Ama yeterli gıda ve tıbbi imkân yok.

Ülkenin beşte biri suyun altında

  Tarım arazilerinin üçte biri yok olmuş durumda. Ülkenin  beşte biri suyun altında. Haritadan silinen şehirler var. Kısaca yeterli yardım yapılmazsa, bu felaket faciaya dönüşebilir. Gidecek yardım, sadece bu nakdi meblağ ile sınırlı değil. Çeşitli oda borsalarımız ve şirketlerimiz, ayni yardım gönderiyor. Birçok ilimde oda ve borsalarımız Kızılay ile birlikte organizasyonlar yaparak tren ve tırlarla erzak tedarik ediyor. Her türlü giyim, gıda ve barınma malzemesi de şirketlerimiz tarafından gönderiliyor.

Felaket karşısında duyarsız kalmadığını görmemiz açısından

  Türk iş aleminin bu felaket karşısında duyarsız kalmadığını görmemiz açısından tüm bu örnekleri özellikle vurgulamak istedim. Bu vesileyle öncelikle katkı sağlayan oda ve borsalarımıza, şirketlerimize ve şahıslara yürekten teşekkürlerimi sunuyorum. İnşallah yakında sular çekilip, inşaat yapmak mümkün hale geldiğinde, bu sefer Pakistan’ın ihtiyaç duyacağı, müteahhitlik, enerji, ulaşım, tarım ve altyapı hizmetlerinin rehabilite edilmesi konusunda da destek olmayı planlıyoruz.”

Yeni öğretim yılı başladı

0

  2010-2011 eğitim öğretim yılı bu hafta  resmen başladı. Öğretmenler, okulları doldurdu.Her yeni başlangıç, taze ümitlerin filizlendiği dönemlerdir. Beklentiler vardır. Heyecan vardır. Bu öğretim yılında da temenni bir önceki öğretim yılına oranla çocuklarımızın/gençlerimizin daha başarılı bir öğretim yılını geride bırakmasıdır. Tüm çabalar bunun içindir. Öğrencilerimiz ne kadar başarılı olursa yarınlarımız da o kadar aydınlık olacaktır. Büyük Önderimiz Atatürk’ün dediği gibi “ Milli eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur.”

  Ülkemizde, öğretim yılının başlaması ile birlikte her yıl ki, klasik sorunlarımız da başlıyor. Taşımalı eğitim, yatılı ilköğretim bölge okulları, ülkemizin bir gerçeği olan birleştirilmiş sınıflı ilköğretim okullarına sahip olmamız, öğretimde başarının istenilen düzeye çıkmasını engelliyor. Eğitim sistemimizde de bunlar bir gerçek, çözümünü bilen beri gelsin!  Bir eğitimci olarak tabii ki gönlümden geçen tüm öğrencilerimizin, 20 şer kişilik sınıflarda eğitim gördüğü birleştirilmiş sınıf, yatılı ilköğretim bölge okulları ve taşımalı eğitimin uygulanmadığı bir eğitim sistemine bir an önce kavuşmak. Ya da, bu problemlerin en aza indirgendiğini görmektir. 15 milyona yakın öğrencinin eğitim öğretim gördüğü bir ülkede bunları yapabilmek hiç de kolay değil. Geçmiş yıllara göre okullarımızın fiziksel imkânlarının daha iyi olduğu da bir başka gerçek. Ama iyinin daha iyisini arıyoruz. Çocuklarımızın eğitim öğretim gördüğü ortamlar ne kadar sağlıklı ve öğretime hazır olursa onların başarısı da o kadar artacaktır.

  Velilerimizde artık daha bilinçli, eti senin kemiği benim diyen veli yok. Bence olmamalı da, canımızdan çok sevdiğimiz çocuğumuzu kasaba mı veriyoruz! Kasaba koyun verirken bile etini biz alıyoruz(!) Eti senin kemiği benim zihniyetiyle yıllarca yetişen çocuklarımızdan da yani bizlerden de çok şey de, olmadı. Uzaya çıkamadık. Eczanelerde Türkçe isim ile anılan bir tane ilaç yok. Arkadaşlar, disiplin için diyecekler ama ben okullarda disiplin olmaz, diyorum. Okullarda düzen olur. Bu düzende bildiğimiz katı düzen değil. Öğrencinin içinde bulunduğu duruma göre, öğrencinin yapısına göre değişen düzen.

  Günden güne veliler eğitim öğretimin önemli bir parçası olduklarını daha iyi anlıyorlardır, diye düşünüyorum. Bu yılda velilerimiz; öncelikle çocuklarımızın, ders saati dışındaki zamanlarını iyi planlamalıdırlar. Okul, aile ve çevre işbirliği olmazsa öğretim başarısı sadece tesadüflere kalır. Çocukların zamanını çalacak, o kadar çok şey var ki! Özellikle, çocuklar arasında bir internet çılgınlığı var. Bunun ders zamanlarında önüne geçilmesi lazım. Burada velilere büyük görevler düşmektedir. Yine, çocuklarımızın davranışlarını takip etmeliyiz. Okullarda öğretmenlerimizi sık sık ziyaret edip, başarı durumunu değerlendirmeli ve neler yapılabileceğini öğretmenlerle paylaşmalıyız. Çocuklarımızın, gençlerimizin ancak bu şekilde öğrenim başarısı artar.

  Her öğretim yılında olduğu gibi bu öğretim yılında da öğretmenlerimize büyük görevler düşmektedir. Çağın öğretmeni olmak için teknolojiyi kullanan, bilgiye ulaşma yollarını iyi bilen, çocuklara öğrenmeyi öğreten öğretmen olmak lazım. Çünkü çocuklar dünyadan, gündemden en az bizim kadar haberdar. Sadece bilgiyi çocuklara aktarmak yeterli değil. Artık, bilgiyi aktarmak önemli de değil. Bilgiye ulaşma yollarını öğretmek önemli. Çünkü iletişim çağında yaşıyoruz ve bilgi çok çabuk eskiyor. Önemli olan bilinen bilgilerden yeni bilgilere ulaşmayı ve öğretilen becerileri alışkanlık olarak, çocuklarımıza kavratmaktır. İşte bunları başarabildiğimiz takdirde, devletimizi, Atatürk’ ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine çıkarabiliriz.

  Çocuklarımızdan, gençlerimizden beklentilerimiz ise planlı olmalarıdır. Hayat ile ilgili hedeflerinin olmasıdır. Hedefe ulaşmak için şimdiden planlı yaşamaya kendilerini alıştırmalıdırlar. Derslerine daha fazla zaman ayırmalarıdır. Sevgili öğrenciler; ne kadar emek ederseniz o kadar başarılı olursunuz ve size tavsiyem,  bolca hayal kurunuz. Hayal kurduğunuz müddetçe başarılı olursunuz. Hayal kurmayı besleyende kitaplardır. Ne kadar çok kitap okursanız, o kadar çok hayal kurarsınız. Sizler okullarınızda başarılı olduğunuz takdirde milletimizin geleceği o kadar aydınlık olacaktır. Aileleriniz de o kadar mutlu olacaktır. Asıl sizler mutlu olacaksınızdır. Başarılı olmanın sonundaki hazzı duyacaksınız ve kişisel olarak yarınlarınız daha iyi olacaktır.

  Bu düşüncelerle yeni öğretim yılının tüm öğrencilerimiz, velilerimiz ve eğitim çalışanlarımız için sağlıklı, başarılı ve huzurlu olmasını temenni ediyorum.

Amasya Üniversitesi Rektörü Zafer Eren:” Öğrenci çarşısı kuracağız”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren, basın mensuplarına verdiği iftar yemeğinde Amasya Üniversitesinin Türkiye’deki üniversiteler arasındaki durumunu ve yapılan çalışmaları değerlendirerek şunları söyledi;

Üniversiteler arasında başarılıyız

  “Amasya Üniversitesi, Türkiye’deki 36 üniversite arasında yapılan memnuniyet  anketi sonucuna göre; üniversitelerin öğrencilerin genel memnuniyetine ilişkin sıralamasında 22.sırada, eğitim-öğretime ilişkin öğrenci memnuniyeti sıralamasında 10. sırada, akademik personele ilişkin öğrenci memnuniyeti sıralamasında 13. sırada, yönetim ve organizasyona ilişkin sıralamada 9. sırada, fiziki koşullara ilişkin öğrenci memnuniyeti sıralamasında 15. sırada, yurtlara ilişkin öğrenci memnuniyeti sıralamasında 18. sırada, idari personele ilişkin öğrenci memnuniyeti sıralamasında 12. sıradayız. Genel olarak bu sıralamaya baktığımızda üniversiteler arasında başarılıyız. Üniversitemizde bu yıl öğrenci çarşısı kurmayı hedefliyoruz. Bu konuda Türkiye’de bir ilki gerçekleştireceğiz. Yeni kurulan üniversiteler arasında üniversitesine ait iki otobüsü bulunan tek üniversiteyiz.

Sadece diploma veren bir kuruluş olmak istemiyoruz

  Öğrenci memnuniyeti başarıda önemlidir. Sadece diploma veren bir kuruluş olmak istemiyoruz. Mezun olana öğrencilerimizin % 90’ı aktif yaşam içindedir. Ayrıca gelişmiş tekstil atölyesi kuruyoruz. Öğretim elamanları alırken, iş yapanı tercih ediyoruz. Taşova, Suluova, Gümüşhacıköy’de Meslek Yüksek Okullarının açılmasıyla ilgili karar YÖK’ten geldi. Açılacak bu okullara öğrenci alınması için yerel imkanlar kullanılarak buralara yeterli öğrenci yurtlarının yapılmasını istiyoruz. Öğrenci yurtları açılmadan bu ilçelerimizdeki açılacak okullara öğrenci alınmasına üniversite olarak karşıyız.

Hamamözü, Göynücek ilçelerine de yüksek okul açmayı düşünüyoruz

  Hamamözü, Göynücek ilçelerine de yüksek okul açmayı düşünüyoruz. Bu yıl üniversitemize değişik illerden öğrenciler gelerek kayıt yaptırmaktırlar. Böylece üniversitemiz Türkiye’de tercih edilen bir üniversite oldu. Bu durum Amasya’nın tanıtmada önemli bir katkı yapacaktır. Ancak bu yıl bu kayıtlar sırasında, Amasya’da bulunan devlet öğrenci yurtları için yapılan yoğun karalama kampanyaları karşısında derin üzüntü duymaktayız.”    

Amasya Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Vekili Kenan Güripek:”3. Avrupa Birliği projesine imza attık”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Amasya Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Vekili Kenan Güripek, Amasya Ticaret ve Sanayi Odasının yaptığı çalışmalarla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi;

Ekonomik sıkıntı içindeki vatandaşlara gıda yardımı

  “Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Amasya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) tarafından Ramazan ayı dolayısıyla ihtiyaç sahiplerine gıda yardımında bulunuldu.

Hazırlanan 500 Gıda Yardım Paketi ATSO Meclis Üyelerinin belirlediği ihtiyaç sahibi ailelere ulaştırıldı. Ekonomik sıkıntı içindeki vatandaşlarımızın ramazan ayını rahat geçirebilmeleri için her yıl yapılan gıda yardımlarına bu yılda devam eden ATSO, amaçlarının mübarek ayın maneviyatına uygun olarak ihtiyaç sahibi insanların sofralarına katkıda bulunmak olduğunu açıkladı.

Pakistan’a 5.000 TL yardım

   Günlerdir devam eden sel felaketinin yol açtığı tahribat nedeniyle maddi ve manevi büyük kayba uğrayan, tarihinin en büyük felaketini yaşayan Pakistan ‘ın yaralarını sarmak için Başbakanlığın genelgesi çerçevesinde Türkiye Odalar  ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) 1 milyon dolarlık bağışla başlattığı yardım kampanyasına Amasya Ticaret ve Sanayi odası olarak 5.000 TL yardım ile katkıda bulundu.

Yeni Pazarlara Açılımı Eğitim Programı Projesi

   Amasya Ticaret ve Sanayi Odası olarak 3. Avrupa Birliği Projesine imza atmış bulunmaktayız. İlk olarak 2004-2005 yıllarında Boğaziçi Üniversitesi ile ‘Amasya İlinin  Yeni Pazarlara Açılım Eğitim Programı’ isimli projemiz, daha sonra 2008-2009 yıllarında İtalya’nın Lucca şehri Ticaret Odası ile ‘Amasya Avrupa Ticaret Ağı’ isimli projemiz başarıyla tamamlanmıştır. Şimdi ise Tokat Gazi Osman Paşa Üniversitesi ile ‘Tarım Sektöründe Ekonomik Özgürlüğünü Kazanmış Kadınlarla Marka Yolculuğu’ isimli projemiz kabul edilmiş olup sözleşmeler imzalanmıştır. Projemiz tarımda çalışan kadınların istihdamını ve eğitimini içermektedir. İlimizde tarım sektöründe çalışan işçilerin çoğunluğunun kadınlardan oluştuğunu düşünürsek yapılacak çalışmaların ne denli önemli olduğu ortaya çıkacaktır. İlimizde tarım sektöründe istihdam edilen toplam işgücünün % 54.5’ini kadınlar oluşturmaktadır.

Tarım sektöründe çalışan kadınlarımızın vasıflılık düzeyleri artırılacak

   Kadınlar tarım sektöründe vasıfsız, süresiz, sigortasız ve günü birlik olarak istihdam edilmektedir. Tarım sektöründe çalışan kadınlar ileri tarım teknikleri ve çevre konusunda eğitimsiz kaldıkları için genellikle ağır ve niteliksiz işlerde çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Hazırlamış olduğumuz bu proje sayesinde mesleki eğitim ile tarım sektöründe çalışan kadınlarımızın vasıflılık düzeyleri artırılarak, kadınların sigortalı olarak işe yerleştirilmeleri sağlanacaktır. Yine bu proje kapsamında verilecek eğitimlerle tarımdaki kadın girişimcilerin sayısı artırılarak tarımda çalışan kadınların sorunlarına çözüm yolu bulunmasına öncülük edilmiş olunacaktır. Yine bu proje ile ilimizin Ezinepazar ve Şeyhsadi  köylerinde eğitim merkezleri açılarak programın sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından önemli bir adım atılacaktır. Bundan sonrada oda olarak ilimizin ihtiyaç duyduğu konularda yeni projeler hazırlamaya ve hazırlanan projelere ortak olarak her türlü yardımı yapmaya hazır olduğumuzun bilinmesini isteriz.”   

 

Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren’den otobüs şoförlüğü

0

Haber: İlker ÇAKAN

   Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren üniversiteye yeni bir otobüs daha aldı. Rektör Prof. Dr. Zafer Eren yeni aldığı bu otobüsün direksiyonuna oturarak otobüs şoförlüğü yaptı. Amasya Üniversitesinin böylece kendi hizmetinde kullanacağı otobüs sayısını ikiye çıkarak, yeni kurulan üniversiteler arasında iki otobüsü olan tek üniversite olduğu öğrenildi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek: “Türkiye’deki terörün hepsi dış kaynaklıdır”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Devlet ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek Amasya’ya gelerek, Amasya Valiliğini, Amasya Belediyesini ziyaret etti. Ziyaret sırasında Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz ve Amasya Belediye Başkanı Cafer Özdemir kendisine ziyaret anısı hediyesi verdiler. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek; Amasya Valiliğinden,  Amasya Belediyesi  binasına kadar Yeşilırmak boyunca; Amasya Milletvekilleri; Akif Gülle, Avni Erdemir, Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz, Amasya Belediye Başkanı Cafer Özdemir Amasya İl Emniyet Müdürü Ayhan Acet, AK Parti Amasya İl Başkanı Mustafa Çiftçi ve AK Parti İl Yönetim Kurulu Üyeleri ile birlikte yürüdü.  Daha sonra AK Parti Amasya İl Başkanlığının düzenlediği ve yaklaşık 1.000 kişinin katıldığı iftar yemeğine katılan bu yemek sonrasında bir konuşma yapan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek şunları söyledi;

Ülke ve dünya meselelerine sizin aynı gözle bakan birisiyim

  “Hz. Mevlana diyor ki beni bu semtin yabancısı zannetmeyin diyor. Sizin mahallenizde kendi evimi arıyorum diyor. Ülke ve dünya meselelerine sizin aynı gözle bakan birisiyim. Tüm ülkenin gelişmesi ve kalkınması bazı hususların yerine getirilmesine bağlıdır. Bugün dünyada BM kayıtlı 191 ülke var. Kosova gibi bağımsızlığını kazanmış ama henüz Birleşmiş Milletlere kabul edilmemiş ülkelerde var. Bu 191 ülkeyi aynen futbol takımları gibi üç guruba ayırabiliriz. Üçüncü sınıf ülkeler büyük ölçüde geri kalmış, bir lokma ve bir hırkaya muhtaç ve çok büyük bir ekseriyeti de diktatörlüklerle, hak ve özgürlüklerin olmadığı, demokrasinin olmadığı, neredeyse darbelerin üst üste yaşandığı büyük ölçüde Afrika ülkeleridir. Kan gövdeyi götürür. Toprağın altında her şey var ama toprağın üstündeki çok kötü yönetim insanların neredeyse kaderi haline gelmiştir. Bir kısım ülkeler ki bunlar gelişmekte ülkeler diyoruz. Bazen demokrasi,  bazen başka türlü  yönetim. Demokrasi sık sık askıya alınan, hak ve özgürlüklerin yeteri kadar olmadığı ülkelerdir. Türkiye kısa bir süre öncesine gelinceye kadar  ikinci sınıf ülkeydi.

Türkiye gelişmiş 20 ülkeden bir tanesidir

  Milletimizin desteği ve sizlerin gayreti ve duası, o ülke için çalışan, çabalayan insanların hepsinin ortaya koyduğu bir çabayla ve gayretle Türkiye bir süreden beri dünyada birinci sınıf ülkeler arasında mütalaa edilmektedir. Bunlar gelişmiş 20 ülkedir. Türkiye gelişmiş 20 ülkeden bir tanesidir. Aslında bize de düşen bu 20 ülkenin içinden G7’ler dediğimiz en gelişmiş 7 ülke var. Hedefimiz bunlardan birisi olmaktır. G7 ülkelerinden birisi olmak bize yakışan bir husustur. Demokrasi olursa Türkiye 2023 yılına geldiğinde bu 7 ülkeden birisi olabilecektir. Biz gerçekten büyük bir milletiz. Büyük bir devlet tecrübemiz var. Çok devlet kurup, yıktık ama hiç devletsiz kalmadık. Türkiye Cumhuriyeti ebediyete kadar var olur, bir daha  yeni bir devlet kurmak gibi talihsizliği yaşamayız. Bunun da şartları var. Bu coğrafyada inşa ettiğimiz muhteşem bir medeniyet ve kültürümüz var. Bu yıl Cumhuriyetimizin 87.yılını kutluyoruz.

 
                                              
                                                  Devlet Bakanı ve Başbakan
                                                     Yardımcısı Cemil Çiçek
 
Hedefsiz toplumlar ne yapacağı belli olmayan toplumlardır

  2023 yılı Cumhuriyetimizin 100.yılıdır. Önümüzde bir gelecek tasavvurumuz vardır.2023 yılına geldiğimizde kendimize bir hedef koymamız lazımdır. Hedefsiz toplumlar ne yapacağı belli olmayan toplumlardır.2023 yılına geldiğimizde toplam ticaret hacmimizin ithalat ve ihracat tutarımızın bir trilyon dolar olması lazımdır. Nüfusumuz ve kaynaklarımız artıyor. Yetişmiş insan gücümüz var. Her ilde üniversitelerimiz var. Bu hedefi milletimizle uyum içerisinde çalışıp, yakalamamız lazımdır. Tarihimize ve milletimize karşı sorumluluklarımız vardır. Bunun idraki içinde çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Gündemimizdeki her konuyu ve tartışmayı da böyle bir sonuca bağlamalıyız. Eğer böyle bir sonuca bağlayamıyorsak, milletin zamanını israf ediyor, milletimize de en büyük darbeyi kendimiz vuruyoruz demektir.  Türkiye’nin bu hedefi yakalayabilmesi için evvela birinci şart bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye sahip olmasıdır. Gelişmiş 7 ülke dediğimiz ülkeler; ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Kanada, Japonya gibi birinci sınıf demokrasiye sahip olan ülkelerdir. Demokrasi varsa halk ve özgürlük vardır. Ne kadar hak ve özgürlük varsa o kadar demokrasi vardır. Bu ikisi arasında doğru bağlantı vardır. Demokrasi ile de kalkınma arasında da doğrudan bağlantı vardır. Bu gelişmiş 7 ülke eksiksiz demokrasiye sahiptir. Ülkede barışın, huzurun ve dirliğin olmasıdır. Türkiye dünya dengesini bozacak ve dünyanın en karmaşık, en karışık 16 bölgesinin 13. nün ortasında bulunan bir ülkedir. Demek ki bizim çevremiz risklerle, kavgalarla doludur. Böyle bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu bizim tercihimiz değildir.

 
                                 
                                            Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz-
                                    AK Parti Amasya Milletvekili Dr. Avni Erdemir
 
Farklı fikirlerdeki insanların hepsine saygı duyuyorum

  Yaşadığımız coğrafyanın bize sağladığı imkanlar var ve beraberinde getirdiği risklerde vardır.Bu coğrafyada ebediyete kadar yaşamının yolu güçlü olmaktır.Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki uluslar arası politikada zayıfın yaşama yoktur.Düştünüz mü? Kimse elinizden tutmaz. Onun için kendi gücümüzün farkında olacağız. Burada güçlü olmanın yön ve yöntemlerini bulacağız.  Geriye dönük gelip-geçmiş medeniyetlere baktığımızda ne zamanki zayıf düşmüşler onlar gitmiş ve yerine başkaları gelmiştir. Anadolu coğrafyası bizim ebedi yurdumuzdur. Bunun için güçlü olmak gibi bir mecburiyetimiz ve sorumluluğumuz varıdır. Bunun yolu ülkeden huzurdan geçiyor. Türkiye ne zaman bir kalkınma atağına geçse, Türkiye ne zaman kendi bölgesinde söz sahibi olmaya başlasın mutlaka içe dönük bir takım olaylar arkasından gelir.Farklı fikirlerdeki insanların hepsine saygı duyuyorum. Söylediklerimi tefekkür ederseniz oda başka türlü zihni ibadettir. Bu kadar acı çekmemize rağmen 2010 Türkiye’sine kadar yeteri kadar anlayamadığımız bir konu vardır.

 
                                       
                                 Amasya Valisi Halil İbrahim, Daşöz Devlet Bakanı-
                                 Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e tablo verirken
 
Türkiye Cumhuriyeti devletinin birçok sorunu vardır

  Bu terör konusudur. En çok konuştuğumuz konu ama emin olun bu belanın nasıl bir bela olduğunu, nerden kaynaklandığını, niçin kaynaklandığını, sebebi ve sonucu ne? Aktörleri ne? Önünde ve arkasında ne var? Bu sorunun niteliği ne? Emin olun bazen konuşulanlara baktığımda ben diyorum ki bu geriye dönük yaşadığımız acılardan yeteri kadar ders almamışız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin birçok sorunu vardır. Değişik aralıklarla bu sorunları çözmek için hükümetler gelir. Bu ülkede bir istihdam,işsizlik sorunu var. Bunca çabaya rağmen bu ülkede bir eğitim sorunu var. Bunca gayrete rağmen sağlık sorunu var. Bu ülkede, hukuk, demokrasi sorunu var. Ama bu ülkede 40 yılı aşan bir zamandan beri devlet sorunu olan terör vardır. Konuşulanlara bakarsanız bu terör son bir ve iki yılda çıkmış bir anlayış hakimdir. Eğer bu bilinmeden yapılıyorsa geçen 40 yıla yazıktır. Bilinerek yapılıyorsa bunda buram buram iç politika kokuyor.

 
                                        
                                         Devlet ve Başbakan Yardımcısı
                                      Cemil Çiçek’in Amasya Valiliği ziyaret
 
1980 yılı öncesi ideolojik terör sorunu vardı

  Her ikisi de yanlıştır. 1980 yılı öncesi ideolojik terör sorunu vardı. Neticede Türkiye’de kan gövdeyi götürdü. Bir şehirden diğer şehre gidilemedi. O dönemde hayatını kaybedenlerin birçoğunun ismini dahi hatırlamıyoruz. O dönemde siyaset adamları, başbakanlar, gençler, işçiler, memurlar toplumun her kesimden 1980 yılı öncesi ideolojik teröre kurban verdik. O dönemde sabah ezanlarına can korkusu ile gidilemedi. Başımızda büyük bir bela var ve niçin açılıyor. Bu bela devam ederken, ülkeyi yönetenler bir iç çekişmenin içerisine girdi. O dönemde koalisyonlu hükümetler vardı. O dönemde denildi ki terörün kaynağı hükümettir. Teröristlerin başı bu hükümetin içinde denildi. Hükümet gider,  terör biter denildi. Bugünde benzer cümleler kullanılıyor. Sonra o günlerde o hükümet gitti. Ülkenin her tarafı karıştı. Anadolu insanı sağcı ve solcu diye birbirine düşürüldü. O dönemde bu arada 5.000’e yakın vatan evladı hayatını kaybetti. Hükümet gider bu işler çözülür denildiğinde en büyük toplumsal olaylar o dönemde oldu. Çünkü biz bu işi devlet sorunu olarak görmek yerine, partiler arası mesele ve iç politika meselesi olarak gördük. Halbuki bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorunudur. Her hükümetin en öncelikli sorunudur. Bütün Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının 1961 yılından bu tarafa önemle 1971 yılından bu tarafa Milli Güvenlik Kurulunun değişmez birinci gündem maddesi güvenlik ve terördür. Eğer bu son 1-2 yılın meselesi ise geçmiş dönemleri nasıl izah edeceğiz.

Cezaevlerimizde terörle mücadele kanununa muhalefetten 

hüküm giymiş tutuklu 38 ayrı terör örgütü vardır

  Devletin sorunu var ve her Cumhuriyet Hükümeti de bu meseleyi ikinci plana düşürebilmek için, tesirini azaltabilmek için, mümkünse terörü tasfiye edebilmek noktasında Anayasanın öngördüğü olağan yönetim şekillerinin yanında sıkıyönetim ilanı, olağanüstü hal gibi yönetim şekillerini de denemek suretiyle Türkiye’de buna bir çözüm bulmaya çalışmıştır. Demek ki bu partiler arası bir sorun değildir. Bu partiler üstü bir sorundur. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorunudur. Bu konuda suçlamak yerine ortaya çözümler konulmalıdır. Hala yeteri kadar anlayamadığımız bu terörün üçüncü bir özelliği daha var. Türkiye’nin bugünkü karşılaştığı terör geçmişte olduğu gibi 1980 yılı önceki ideolojik  terör, 1980 yılı sonraki terör ise bölücü, ayrılıkçı, etnik terördür.Türkiye’deki terörün hepsi dış kaynaklıdır.Türkiye’de biz daha çok PKK terörü ile tartışma yapıyoruz.Cezaevlerimizde terörle mücadele kanununa muhalefetten  hüküm giymiş tutuklu 38 ayrı terör örgütü vardır.Bu terör örgütlerinin birçoğunun ismini kamuoyu duymamıştır. Kiminin beş, kiminin 35 tane üyesi vardır. Ama hepsi cebir ve şiddet kullanarak can yakmış, kan dökmüş veya kamu malına zarar vermiştir. Bunların bir kısmı sol fraksiyondur.

             
                               
                               Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek,
                              Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz ve Amasya Belediye
                           Başkanı Cafer Özdemir’den Amasya hakıkında bilgi alırken
 
Terör örgütleri dış kaynaklı olmasa bir gün yaşayamaz

  Bir kısmı etnik terördür. Bir kısmı da mübarek İslam dini barış dini olmasına rağmen kan dökerek bir şey gerçekleştireceğini zanneden radikal terördür. Bu üç terörü dünyada yaşayan tek ülke Türkiye’dir. Bu terör örgütleri dış kaynaklı olmasa bir gün yaşayamaz. En güçlüsü bir hafta yaşayabilir. Sizin için 3-4 nüfuslu bir aileyi geçindirmek endişe kaynağıdır. Biliyorum ki birçoğunuzun evinde işsiz vardır. Bir aileyi geçindirmek zor iken 26 seneden bu tarafa bu kanlı terör örgütü silahını nerden alıyor? Mühimmatı nerden alıyor? Çoğu ilkokul mezunu olmayan bu terör örgütü mensuplarına bu taktiği, bu stratejiyi, bu propagandayı, bu bomba yapmayı, ateşlemeyi, bu eğitimi kim veriyor? Sıkıştıkları zaman bunları kimler himaye ediyor? Neden bunları iade etmezler? İade ettiklerinde neden başımıza bela ederler? Zamanında iade etmezlerde, dururlar pimi çekilmiş bombayı elinize teslim ederler, parmağınızı kaldırdığınızı da ortalık kan revan içerisinde olur.

Bu proje bittiği takdirde 3 milyon 800 bin kişi doğrudan iş bulacaktır

  Şu soruların cevabının kendi vicdanımızda, kendi muhakememizde tartığımızda görülecektir ki bugün Türkiye’nin uğraştığı terör, bugüne kadar yeryüzündeki en fazla dış desteğe sahip bir örgüttür. En fazla kan döken bir örgüttür. En fazla yardım alan bir örgüttür. Peki neden? Bu terör örgütü ne zaman eylem koyuyor. Eylem koyduğu tarih 15 Ağustos 1984’dür.Bu tarih Türkiye için önemlidir. Türkiye’nin bir GAP Projesi vardır. Bu dünyadaki en kapsamlı dört projeden bir tanesidir. Bu proje bittiği takdirde 3 milyon 800 bin kişi doğrudan iş bulacaktır. Halbuki şu an Türkiye’nin işsiz sayısı 2 milyon 200 bindir. Demek ki Türkiye’deki işsizlerin tamamına iş bulunduğu gibi 1 milyon 600 bin kişide yabancı iş gücüne ihtiyaç hasıl olacaktır. Birde milli gelir ikiye katlanacaktır. Türkiye bugün dünya ekonomisindeki büyüklük sıralamasında bir hesaba göre 16, bir hesaba göre 17’dir. Halbuki bu proje bittiği takdirde Türkiye şimdiden bu proje 1990 yılında bitmiş olsaydı Türkiye dünyada bir ihtimalle ilk onun içerisinde olacaktı. Şimdi 2023’ü hedefliyoruz. Türkiye en az 20-25 sene kaybetti. Bize bu süreyi kaybettirenler, bize bu imkanı kaybettirenler adı kim olursa olsun bu işin arkasında olanlardır.

 
                                  
                                  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek,
                                            Amasya Şehzadeler gezi yolunda
 
Türkiye’nin bölgede güç ve kuvvet sahibi olması

  Peki neden 1984? GAP projesinde en önemli proje Atatürk Barajıdır. Türkiye 1980 öncesi hükümetler döneminde, askeri dönemde de rahmetli Turgut Özal’ın ilk senesinde bir kısım Müslüman ülkelerin baskısıyla da de bu projeye para bulunmadı, kredi verilmedi. Çünkü bu proje özellikle Dicle ve Fırat suları bakımından fevkalade önem arz ediyor. O zaman dışarıdan kaynak bulamayan Türkiye dedi ki bunu ben kendi imkanımla yapacağım dedi.Kendi insanının refahını, huzurunu, bölgeler arası dengesizliğin, istihdamını temin edeceksen oradan ve buradan vergi alacağım ben bu projeyi bitireceğim. 1984 Toplu Konut Kamu İdaresinin kurulduğu tarihtir. Türkiye’nin ikinci büyük barajı Ilısu Barajıdır. Bu baraj enerji ve sınır güvenliği, bölge ekonomisi açısından önemlidir. Şimdi önce krediyi vereceğiz diyenler, Türkiye’nin bölgede güç ve kuvvet sahibi olması ve bir kısım sorunların çözümünde bağımsız politika takip ediyor olması nedeniyle sonra yan çizmeye başladılar. Şimdi onu da biz kendi imkanlarımızla yapacağız.

 
                                        
                                      Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
                                      Cemil Çiçek, Amasya Şehzadeler gezi
                                      yolunda açılan kitap sergisini incelerken
 
Terörle mücadelede hiçbir hükümeti suçlayamam

  Türkiye ne zaman ki bir kalkınma çabasına girse bu türlü olayları getirirler önümüze, tecrübelerden ders almıyoruz mu? Herkes kendi vicdanına sorsun her 10-15 yılda bir iç kavga ve kargaşanın sebebi ne olursa olsun içerisine düşüyoruz. Sonra enerji ve gücümüzü nerelere harcıyoruz. Bu GAP Projesinin toplam maliyeti 30-32 milyar dolardır. Bizim teröre harcadığımız hesaplanabilir sadece gelir kaybından dolayı Türkiye’nin kaybı 300 milyar doların üzerindedir. Eğer Türkiye böyle bir bela ile karşı karşıya olmasaydı, en az 10 tane GAP Projesi bitirmiş olacaktık. 10 tane GAP Projesinin Türkiye’yi nereye getireceğini siz düşünün. Türkiye kendi memurunun maaşını ödeyebilmek için dış yardımlardan medet uman, kendi ülke ihtiyaçları için IMF kapılarında boyun büken ülke olmaz. Tam tersi hem içerde, hem dışarıda en büyük güce sahip ülke olabiliyoruz. Terörün arkasında olan budur. Peki, bu nasıl önlenecektir? Terörle mücadelede hiçbir hükümeti suçlayamam. Her hükümet elinden geldiği bir çabanın içerisinde olmuştur. Birbirimizle bir fikir alışverişi içinde yarışmalıyız. Yoksa vatanseverliğin bir kantarı yoktur. Bu ülkede yaşayan ben ayrı bayrak, ayrı devlet, ayrı vatan istiyorum demediği sürece, iki ayrı milletiz deyip millet 2-3 parçaya bölmediği sürece partisi ne olursa olsun, dini, görüşü, kanaati ne olursa olsun hepsi bu ülkede birinci sınıf insandır, hepsi vatanseverdir.

                           
                                     
                             Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren- Amasya
                               Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Vekili Kenan Güripek
 
Bu ülkede artık yumruk sıkmıya değil, el sıkmaya ihtiyaç vardır

  Hepsi benim başımın tacıdır ve benim öz kardeşimdir. Meseleye böyle bakarsak, teröre en büyük darbeyi buradan vurmuş oluruz. Onun için diyoruz ki tek vatan, tek bayrak, tek devlet, tek millet, gerisi teferruattır. Partisi ve kanaati ne olursa olsun. Meseleye böyle bakabiliyorsak, bunu anlayabiliyorsak ramazanlar bereketli olur, tuttuğumuz oruçların bir anlamı olur. Sıktığımız elin bir anlamı olur. Bu ülkede artık yumruk sıkmaya değil, el sıkmaya ihtiyaç vardır. Peygamberimizin buyurduğu gibi birbirimizin elini sıkacağız. Müslümanlar birbirini yıkayan iki el gibidir. Birbirimizin varsa yanlışını düzelteceğiz. Yoksa birbirimizin gözünü şişirmek, yumruk sıkmak devri geride kaldı.Bu siyasette değildir. Böyle siyaseti kim yapıyorsa ülkeye en büyük zararı veriyor demektir. Güvenlik güçlerimiz elinden geldiği güvenlik sorumluluğunu yerine getirmeye uğraşmıştır. Eksiği ve yanlışı olabilir. Bunları tartışıyoruz ve bunlar düzelir. Bu sadece güvenlik güçleriyle çözülecek bir sorun olmadığını çok uzun süreler sonra anladık. Güvenlik güçlerimiz kendi görevlerini yapıyorlar.

 
                                         
                                       Taşova Belediye Başkanı Özgür Özdemir-
                                      Amasya Belediye Başkan Yard. Cengiz Erdem-
                                    Amasya YEDAŞ Müdürü Ahmet Bircan Fettahoğlu
 
Türkiye’de imtiyazı olmayan sadece vatandaşın kendisidir

  Güvenlik güçlerimiz diyor ki bu konuda sadece bizim çabamız yetmez diyor. Bu işin demokrasi, ekonomik, kültürel, dış politika boyutu vardır. Bunları eş zamanlı almadığınız sürece terörle uğraşmaya daha devam ederiz.1982 Anayasası bir imtiyazlılar anayasasıdır. Her kesimin imtiyazı vardır. Türkiye’de imtiyazı olmayan sadece vatandaşın kendisidir. Birinci sınıf demokraside devletin, rejimin sahibi halktır. Ondan daha üstün güç yoktur. Vatandaş her şeyin hesabını seçtiğinden, siyasetçiden sorar. Anayasada değişiklik yapılacak maddeleri ilgili meslek birliklerine, odalar birliğine sorarak hazırladık. 12 Eylül’de yapılacak 1982 Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi ilgili referandum sonucunda vatandaşın evet ve hayır oylarını saygıyla karşılıyoruz.”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: “Türkiye yeni bir ikilemin gayreti içerisine girmiştir”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Amasya’ya gelerek, Amasya MHP İl Başkanlığının düzenlediği ve yaklaşık 5.000 kişinin katıldığı iftar yemeğine katıldı. İftar yemeğine; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP Samsun Milletvekili Prof. Dr. Osman Çakır, MHP Eski Amasya Milletvekili Adnan Uçaş, Geçen dönem MHP Amasya Milletvekili adayları Mahmut Demir ve Sadık Aslan, Amasya MHP Belediye Başkanı Adayı  Uzm. Dr. Kadir Ekercan, Amasya Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Vekili İşadamı Kenan Güripek, Amasya MHP İl Başkanı Fatih Coşar ve Başkan Yardımcısı Fatih Mataracı,MHP Amasya Merkez İlçe Başkanı Erhan Demir ve kalabalık bir partili topluluğu katıldı. Düzenlenen iftar yemeği sonrasında bir konuşma yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli şunları söyledi;

Sonuçları üzerinde herhangi bir tartışmaya sebebiyet vermez

  “Eğer büyük bir engeliniz yoksa eşinizi, çocuklarınızı, komşunuzu, yakın akrabalarınızı çalışma ortamında beraber olduğunuz değerli şahsiyetleri teşvik ederek, yanınıza alarak 12 Eylül 2010 Pazar günü sandığa gitmenizi istiyorum. Çünkü sandığa gidiş yüksek bir katılımı gerektirdiği takdirde ve bunu başardığımız takdirde yapılacak halk oylamasının sonuçları üzerinde herhangi bir tartışmaya sebebiyet vermez. Referandum öncesinde ülkeyi çeşitli dini ve etnik kökende bölen, kamplara ayıran siyasi otorite referandum sürecinde ise Türkiye yeni bir ikilemin gayreti içerisine girmiştir. Bir tarafa darbecileri, diğer taraflara demokratları koymuş, halk oylamasında hayır vermeyi düşünen veya topluma bunu anlatanları darbe yanlısı bir zihniyet olarak, evet oyu kullanmak isteyenleri ise demokrat olarak ifade etmeye çalışmıştır.

Vicdani sorumluluk ile tercihimizi net ortaya koymalıyız

  Bugünkü iktidar her konuda AKP ve ötekiler gibi toplumu ayrışmaya sevk ettiği gibi her sosyal ve siyasi olayda da buna benzer davranışları sergilemektedir. İlk görevimiz ve sorumluluğumuz sandığa gitmek olmalıdır. Sandığa gittiğiniz zaman tercih sizindir. Çünkü bu ülke sizindir. Dolaysıyla karar da sizin olmalıdır. Ancak, neyi tercih edeceğimizi de çok yönlü araştırmalıyız, düşünmeliyiz, sormalıyız. Konu üzerinde siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını dinlemeliyiz. Bunlar arasında objektif değerlendirmeler yapanlara iltifat etmeliyiz. Sonra da akıl süzgecimizden geçirmeliyiz. Vicdani sorumluluk ile tercihimizi net ortaya koymalıyız.1982 anayasası % 92 kabul oyu ile uygulamaya geçmiş bir anayasadır. 1982 Anayasasına % 8 oranında bir hayır oyu çıkmıştır. Kabul oyu ise %  92’dir. Bugün için bazı siyasi yorumlar sunmaya çalışan siyasi iktidar acaba yüzde sekizin içinde midir yoksa yüzde doksan ikinin mi içerisindedir?

 
                                          
                                         MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli
 
Hangi maddeleri değiştirmek istiyorsa o konuda da öngörülerde bulunacaktır

  Referanduma giderken evet tercihini baskılarla, zorlamalarla herkese kabul ettirmek isteyen ve 12 Eylül ara rejimi ile hesaplaşma taşıdığı iddiasında bulunan bu günkü Sayın Başbakan ve onunla beraber AKP’yi oluşturan değerli şahsiyetler acaba bu yüzde doksan ikinin  mi arasında bulunuyorlardı yoksa yüzde sekizin mi arasında bulunuyorlardı bunu net olarak ortaya koymaları lazım ki bu günkü söylediklerinin bir inandırıcılığı bulunsun. Bugün var olan siyasi partilerimizin hiç birisi 1982 anayasasının, 1982 yılından bu yana geçen süreç içerisinde uygulamalarından memnun kalmadığını ifade edecektir. Ya yeni bir anayasa yazılımından yana veya mevcut 1982 anayasasının önemli hükümlerinin değiştirilmesinden yana görüşler ortaya koyacak. Hangi maddeleri değiştirmek istiyorsa, o konuda da öngörülerde bulunacaktır. Bugün bütün siyasi partilerimiz Bu konumdadır. Bundan özet olarak şu sonuca varabiliriz.

Demokratikleşme sürecinin eksikliklerinden bahsediliyor

  Bir siyasi iktidar anayasa değişikliği yapmayı düşündüğünde veya anayasayı bir ara rejim ürünü olmaktan çıkartıp meclisi kurucu meclis niteliğine kavuşturarak sivil bir anayasayı yapmayı düşünüyorsa, beraberce bunu başarabilecek, uzlaşmacı tavırlar ortaya koyabilecek bütün partilerimizi yanında bulabilir. Öyleyse uzlaşma ikliminden bu günkü siyasi iktidar bir anayasa değişikliği yapmak için yararlanabilir. Acaba bu günkü uygumla böyle mi olmuştur? Bu tartışmalıdır, bize göre böyle olmamıştır. Yine anayasa tartışılıyor, yine siyasi partiler yasası tartışılıyor, yine seçim mevzuatı tartışılıyor, yine hala demokratikleşme sürecinin eksikliklerinden bahsediliyor. Fakat gelin bunları beraberce yapalım dediğinde herkes kaçamak bir yol takip ediyor. Bugün itibariyle yine bu ülkede 1876 meşrutiyet döneminden bu güne kadar 134 yıl geçmiş hala anayasa tartışılıyor.

 
                                            
                                                     MHP Genel Başkanı
                                           Devlet Bahçeli’den çocuk sevgisi
 
64 yıl geçmiş hala daha demokrasiyi tartışıyoruz

  Cumhuriyet döneminde çok partili siyasi hayata 1946’da geçmişiz, aradan 64 yıl geçmiş hala daha demokrasiyi tartışıyoruz. Hiçbir siyasi partiye nasip olmamış mecliste sayısal çoğunluğa sahip bir iktidar demokratikleşmeyi sağlama düşüncesinde olsaydı, bir uzlaşma zemini arardı. Ama Sayın Başbakan uzlaşmadan hep kaçmıştır. Milleti oyalamıştır. Kendi partisini oyalamış ve aldatmıştır.1987 seçimlerinden hemen sonra bir anayasa değişikliği üzerinde çalışmalar yapıyoruz diyerek yedi değerli bilim adamını bir araya getirmişler, uzun tartışmalarla bir anayasa taslağı hazırlamışlar, bunu incelemişler ancak bu taslak gündeme dahi gelmemiz ve anayasa değişikliği için bir uzlaşma zemini de aramamışlardır.

İktidar olmanın kudretini baskıcı ve dayatmacı bir üslupla

  Ne olduysa oldu. Bir gün Sayın Başbakan parti yöneticilerinden bir gurup insana bir anayasa değişikliği yapma ihtiyacını ifade ederek hazırlık yapmalarını istedi.29 maddelik bir anayasa değişiklik paketi TBMM’ye alaca karanlıkta getirilip, önce komisyona sonra genel kurula taşındı ve düşünce şudur; Bu anayasayı biz hazırladık, ne kadar tartışma olursa olsun eğer milletvekilleri  olarak arkasında durursak önce meclis genel kurulundan bunu çıkartırız, arkasından da bir halk oylamasına gitmek suretiyle seçimlerde kullandığımız yöntemleri tekrar kullanmak suretiyle ve iktidar olmanın kudretini baskıcı ve dayatmacı bir üslupla her kesime uygulamak suretiyle bu anayasayı çıkartabilirim, dolayısıyla uzlaşmaya ihtiyaç yoktur. Ben ne diyorsam o olur mantığı ile hareket etmeyi tercih etmişlerdir. O zaman akıla şu soru gelmektedir. Hepimizin aklına da bu soru gelmelidir. Alelacele bir hazırlık yapıyorsunuz, meclisteki sayınız anayasayı kabule yeterli fakat anayasayı hemen uygulamaya yetersiz. Dolayısı ile 367 milletvekili desteğini bulamıyorsunuz. Halk oylamasına gitmeyi düşünüyorsunuz.

İktidarın besleme, sözde aydınları

  Bunu böyle zorlayacağınız yerde mecliste bir uzlaşma zemini arayarak bunu da çıkartmanız da mümkün iken neden bu yolu tercih ettiniz? Sizi bu yola mahkum ve mecbur bırakan söz kimedir, iş birliği kiminledir, niyetiniz nedir? Bu sorunun cevabını bulmak mecburiyetindeyiz. Yandaş ve yoldaş televizyonların, gece gündüz tekrara dayalı propagandalarının tesiri altında kalmamalıyız. İktidarın besleme aydınları, sözde aydınları ile aynı simaları göre göre usandığımız şahsiyetlerle anayasa değişikliği üzerindeki AKP haklılığını hemen kabul etmemeliyiz. Sayın Başbakan uzlaşma zemini varken neden uzlaşmadan kaçtın? Bu soruyu en başka AKP’liler sormalıdır. AKP milletvekilleri sormalıdır. Sayın Başbakanım, Sayın Genel Başkanım bu kadar acele ve dayatmacı anayasayı bizim de hepimizin bilgisi olmadan bir avuç çalışma arkadaşınızla gündeme getirdiniz ve meclisi de baskı altına alarak bunu çıkartmanın gayreti içerisine girdiniz. Burada düşünceniz ne idi? Bizi de aydınlatabilir misiniz? Demesi lazım.

 
                         
                        MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli- MHP Amasya İl Başkanı
                      Fatih Çoşar-Amasya Pancar Kooperatifi Başkanı Mahmut Demir
 
Yardakçılık başını almış gidiyor

  Yardakçılık başını almış gidiyor. Padişahın her dediği hüküm, medya arkasında, sivil toplum kuruluşları yanlarında, sekiz yıllık iktidar döneminin türemiş sermayedarları, zenginleri, hanedanları etrafını sarmış Türkiye’yi bir gürültü ile boğuntu ile anayasa değişikliğine zorlamaktalar. Tespitimiz odur ki bu anayasa milletin anayasası değildir. Bu anayasa dayatmacı bir anayasadır, bu anayasa Recep Tayip Erdoğan’ın anayasasıdır. Bu anayasanın arkasında kara lekeler ve gölgeler vardır. Devletin tüm imkanlarını kullanarak yapılmış olan propaganda gezilerine mahkum kalamayız. Zaten bir gün bunun hesabı da sorulacaktır. Bu siyasi iktidar sekiz yıldan bu yana gerek mahalli idareler, gerekse milletvekilliği seçimlerinde, gerekse halk oylamasında haksız yere devletin tüm imkanlarını seferber ediyor. Yetimin, öksüzün, kimsesizin hakkını, vergisini veren insanlarımızın her türlü fedakarlığını ve bu toplumda yaşama hakkını kullanırken devletten beklentilerini bir türlü elde edemeyenler bugün için RTE’nin arzularına hırsına kinine peşkeş çekilmektedir. Bunun hesabı bir gün mutlaka sorulacak.

Bir gerçeği çok iyi bilmemiz lazım

  Ana uçağı ile başbakanlığın 125 kişilik uçağı ile devletin helikopterleriyle, devletin güvenlikleriyle, polisiyle, jandarmasıyla, yandaşlarıyla birer saltanatla illere gidip, TOKİ adına, yatırımcı kuruluşlar adına açılımlar bahanesiyle yapılan toplantılarla bu millet kanamaz, kandırılamaz. Bir gerçeği çok iyi bilmemiz lazım. Bu anayasa değişikliğinin arkasındaki gizli gündem ve niyet nedir? İşte burası bizim hassasiyetlerimizdir. Buradaki gizli niyet PKK siyasallaştırma sürecini tamamlamaktır. İkinci niyet ve gizli gündem sekiz yıllık iktidarı döneminde yolsuzluğu ile rüşveti ile haksız uygulamaları ile yüce divana gitmesi mukadder olan bir başbakanın yüce divandan korkmaktır. Gizli gündem üç konu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bunlardan  bir tanesi Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirmek. On bir anayasa mahkemesi üyesini on yediye çıkararak belli bir süre içerisinde Anayasa Mahkemesi üyelerini AKP’leştirmek. İkinci de HSKY’ nin yapısını değiştirerek, yargıyı kuşatmak yangıyı yandaş hale getirmek düşüncesi taşıyor.

 
                          
                            MHP Amasya İl Başkanlığnın düzenlediği iftar yemeği
 
Orta Doğuyu biçimlendirme gafletine düşenler bizim kardeşimiz olamaz

  İlericiler gericiler, laikler anti laikler, inananlar inanmayanlar diye AKP toplumu bölünmenin ve ayrışmanın eşiğine getirdi. Etnik temelde bir bölünme tehdidi var. Türk Kürt kavgasını başlatmak için ortaya atılmış binlerce fitne fesat var. Otuz altı etnik grupla dilim dilim ayrılmaya hedeflenmiş bir sosyal dokumuz var. Bir de mezhep temelinden bir ayrışma yoluna gidiyor. Şimdi işitiyorum bazı yerlerde bazı çevreler HSKY’de Müslümanlar yok, birileri ele geçirmiş, Sayın RTE Müslüman Başbakanımız orayı Müslümanlaştıracak diye utanmadan ayrımcılık yapılıyor. Böyle bir ülke istikrarsızlığa gider. Böyle bir ülke bölünmeye gider. Böyle bir ülke çatışmaya gider. Böyle bir ülke kardeş kavgası yaşamaya gider. Sayın Başbakan Konya’da ülkücü kardeşlerim diye konuşuyor. Hadi oradan, Amerika ile Avrupa Birliği ile kol kola gezen ülkücünün kardeşi olamaz. Eş başkanlık için küresel güçler adına Orta Doğuyu biçimlendirme gafletine düşenler bizim kardeşimiz olamaz. İktidara gelirken, iktidarda kalırken, küresel güçlerin emellerini gerçekleştirmeye ortak olurken, Allah’a çok şükür MHP ne ABD’nin ne Avrupa Birliğinin ne de bir cemaat liderinin takası değildir. Gizli gündeme ve tuzaklara düşmemek için hayır oyu vereceğiz.”

MEB Görevde Yükselme Yönetmeliği bu haliyle uygulanmamalı

0

  Milli Eğitim Bakanlığımız, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği yönetmeliğinin birçok maddesini 23.07.2010 tarihinde yayınlanan 26750 sayılı RG ve 24.08.2010-27682 sayılı RG ile değiştirdi. Yönetmelikte; bazı olumlu değişiklikler yapılmasına rağmen şu an görev yapan İl Milli Eğitim Müdür Yardımcıları/İlçe Milli Eğitim Müdürleri ile Şube Müdürlerinin beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Bu haliyle uygulanması halinde hukuksal anlamda da birçok sıkıntıyı beraberinde getirecektir. Yönetmelikte idarenin takdir hakkı hala bulunmaktadır.(Ek-1,Ek-2 formları) Nesnel ve objektif olmayan bu tür formlara dayalı seçme işlemleri birçok defa yargıdan dönmüştür. Sınavın yanında bu tür formların olmasını çok da doğru bulmuyorum. Bu konuda TEÇ-SEN, Yönetmeliğin bazı maddelerinin yürütmesinin durdurulması için Danıştay 2.Dairesinde dava açmıştır.( http://www.tec-sen.org/)

  Bu yönetmelik uygulanmadan önce, isteğe bağlı olarak ilçe milli eğitim müdürleri, il milli eğitim müdürleri ve şube müdürlerinin yerleri değiştirilmelidir. Yer değiştirme işlemi gerçekleşmeden yapılacak atamalar adaletsizliğe yol açacaktır. Yıllardır 5.ve 6. bölgede görev yapan ve tayin hakkı verilmeyen ilçe milli eğitim müdürlerine, il milli eğitim müdür yardımcılarına ve şube müdürlerine yer değiştirme hakkı verilmelidir.( http://tr.ueyder.org/viewpage.php?page_id=29) Şube Müdürlüğüne ilk defa atanacakların batı illerinde başlayacak olması başka bir adaletsizliğe yol açacaktır.)

  Yönetmeliğin, görevde yükselme sınavına müracaat edenler arasından seçme yapılması ile ilgili başlıca eksikleri şunlardır;

  Müracaat edenlerin, görevde yükselme eğitimine alınması ile ilgili 11. madde de duyurulan kadro sayısının 3 katı kadar personelin, Ek-1 formu ile seçilmesinin birçok sakıncası vardır. Pratikte düşünelim, müracaat bir dönem fazla oldu, Ek-1 e göre eleme yapılacak. Müracaat ikinci dönem ihtiyaçtan az oldu, katılan herkes eğitime alınacak. Bu doğru değil. İsteklilerin fazla olması halinde seçmenin sicil notuna göre değil de hizmet süresi, yüksek öğrenim ve mezuniyet notuna göre yapılması daha objektif görünse de bu kıstaslar da yüzde yüz doğru ve objektif değil.

  Bunun yanında, Ek-1 formunda ki ödül ve ceza kısmına itirazlar hemen yükselmeye başlamıştır. Bir ödüller konusu var ki; daha önce sadece atamaya yetkili amirlerce verilen ödüllere puan verilirken; artık kaymakamların vereceği ödüllere de puan verilmektedir. Ödüllerin nasıl ve ne şekilde verildiği kamuoyunun büyük eleştirilerine konu olmaktadır. Kurum yöneticiliği atamalarında sendikalar kimler ödül aldı diye adeta ödül alanları tespit avcılığına çıkmışlardı. Şimdi aynı şeyleri yine yaşayacağız. Ödül vereni de alanı da bu tür davranışlara maruz bırakmamak lazım.

  Ayrıca, Ek-1 formunda ki cezalar konusu da hukuka aykırılık taşımaktadır. Uyarı ve kınama cezalarına karşı memurun mahkemelerde itiraz hakkı yok. Yani yargı denetimi yok. Mahkemelerde itiraz hakkı olmayan cezalar ile ilgili –1 puan verilmesi bu konuda ki itirazları da arttıracaktır. Yönetmelikte bir de af edilen cezalardan bile  ( – ) puan kesilebilecektir, hükmü ortaya çıkıyor ki, bu düzenleme idari mahkemeden dönecektir. Oysa “Af Kapsamına Girenler hariç” hükmü eklenmiş olsaydı, bu sıkıntı yaşanmazdı.

  Aslında; müracaat edenler hizmet içi eğitime alınmadan önce sınav yapılıp 3 katı aday sınav başarı puanına göre sıralansa daha adaletli olacaktır. İsteyen adayların tümü sınava girmiş olacaktır Kimsenin de buna itirazı olmayacaktır. Çünkü Bakanlığımız bu tür sınavları kendi içerisinde başarı ile uygulamaktadır.

  Yönetmelikte ki bir başka ve önemli bir eksiklikte görevler arasında geçiş işlemlerinin nasıl yapılacağı noktasındadır. Yönetmeliğin 25. maddesinde; Görevler arası geçişler aşağıdaki esaslara göre yapılır, diyor. Ve cümlenin sonu “atanabilirler”, hükmü ile bitiyor. En büyük eksikliklerden bir tanesi duyuru ile ilgili bir hüküm bulunmamasıdır. 3 yıl görev yapan ilçe milli eğitim müdürü, il milli eğitim müdürü olarak atanabilir(!) yönetmelikte öyle yazıyor. Ama nasıl?  Daha da yanlışı, okul müdürlerinden il milli eğitim müdürü, il milli eğitim müdür yardımcısı ve ilçe milli eğitim müdürü kadrolarına sadece hizmet yılına göre sınavsız atama yapılması hükmünün korunuyor olmasıdır. Ben, bu konunun idari yargıdan döneceğini düşünüyorum. (Madde 25- (Değişik: 23.7.2010/27650 RG)a)…f))  Danıştay 2. Dairesi 2009/602 sayılı kararı ile şube müdürlerinin sınavsız atamasının yürürlüğünü durdurmuştu. Şube müdüründen daha üst görevlere sınavsız atamanın yapılmasına mahkemeler geçit vermeyecektir. Bu işin çözümü üst görevlere geçişlerin, duyuru ve sınav ile atama yapılmasıdır. O zaman kimsenin itirazı olmayacaktır.

  2004 yılında atanan ilçe milli eğitim müdürlerinin/ şube müdürlerinin nüfusa kayıtlı oldukları ilçe nüfusuna bakılmaksızın atamaları nüfusa kayıtlı oldukları illere, ilçelere yapıldı. Yönetmeliğin 24. maddesinde aynı düzeydeki görev grupları arasında ki nakillerin valiliklerce yapılacağı hüküm altına alınmış. 2004 yılında kendi memleketlerinde görev yapan şube müdürlerini şimdi nüfusa kayıtlı olduğu ilin başka ilçesine(nüfus şartı tutmayan) nasıl nakil yapacaksınız? Başbakanlığın bu konuda ki yönetmeliği buna müsaade edecek mi? Duyurunun ülke çapında yapılması ancak bu eksikliği giderecektir. Yoksa başka mağduriyetler oluşturacaktır.

  Bu yönetmelikte talim terbiye üyeliği, eğitim uzmanlığı, il ve ilçe milli eğitim müdürlüğü görevlerine atanacaklarda aranan diğer şartların yanında öğretmenlikte adaylığının kaldırılmış olma şartı ayrıca aranır ” hükmünü isabetli buluyorum. Ama kurumlar arası nakil ile ilgili 26. maddenin uygulanmasının ve özellikle merkez teşkilatında gelenek haline gelmesinin doğru olmadığını da düşünüyorum. Ülkemizde hiçbir kurum alan uygulamasını başka alanlardan gelen yöneticilere bırakmamaktadır. Doğrusuda budur zaten… Eğitim yöneticiliği, eğitimcilere bırakılacak kadar önemlidir…

  Bu eksiklikler giderilmeden uygulanacak, Milli Eğitim Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği adaletsizliklere yol açacaktır. Onun için yönetmelik bu haliyle uygulanmamalıdır.

Bu nasıl iş?…

0

  Elektrik enerjisi veya diğer enerji türlerinin tüketiminin çok olması o bölgenin veya ülkenin kalkınmışlığının göstergesi olarak algılanır genellikle. Ülkeler ne kadar fazla elektrik enerjisi tüketirlerse o oranda gelişmiş sayılır, o oranda teknolojide ilerlemiş kabul edilirler. Çünkü elektrik enerjisi aydınlatmadan tutun ısıtmaya, sanayiye ve bir çok alanlarda kullanılması elzem olan bir enerjidir. Dolayısıyla sanayide, hizmet sektöründe ve ticarette kullanılan elektrik ne kadar fazla ise işlerde o oranda iyidir ve üretim o oranda artış gösterir.

  Ama gelin görün ki, ülkemizdeki bazı bölgelerde tüketilen elektrik miktarının çok fazla olduğu buna karşılık bedelinin tahsilatının çok az olduğu ve buradaki gelişmişlik seviyesinin diğer bölgelere göre daha geride olduğu görülmektedir. Herhalde böyle bir çelişki dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur. İnternet ortamında bana gelen maillerden eğer doğruysa bu çelişkinin sebepleri anlatılmaktadır. Maalesef, gerçekleştirilen elektrik tüketiminin bu bölgemizde kaçak bir şekilde kullanıldığıdır.

  Ülkemizin diğer bölgelerindeki illerde kaçak elektrik tüketiminin %4’ler civarında olmasına karşın bahsedilen bölgelerdeki illerde  kaçak elektrik tüketiminin %70’ler civarında olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum gerçekten birileri tarafından sorgulanması gereken bir durum. Eğer gerçekse böylesine vurdumduymazlık, bu ülkenin diğer insanlarına karşı yapılan büyük bir haksızlık olarak görülmelidir. Bir tarafta tükettiği elektriğin parasını ödeyen ve beklide bu bölgemizdeki insanların ödemediği elektriğin de faturasını ödeyen ama diğer tarafta tükettiği elektriğin parasını hiç ödemeyen insanlar.

  Müslümanlıkta ve sanıyorum diğer tüm dinlerde “Kul Hakkı” kavramı çok önemlidir. Kul hakkının yenmesi en affedilmeyecek günahlardandır. Böylesi bir olaya baktığımızda sanki kul hakkının yendiğini düşünüyorum. Bir başkasının sırtına vurarak elde edilen tüm kazançlarda kul hakkı olduğuna inanıyorum. Enteresandır ,  yine bana gelen mesajlardan anlıyorum ki, bu kaçak elektrik öylesine hoyratça ve insafsızca kullanılıyor ki, bunu şöylece örneklendirebiliriz. Bu bölgedeki insanlarımızın bu enerjiyi evlerinin duvarlarına işledikleri bir sistemle ısınmak amaçlı kullandığı, hatta çok daha ilerilere giderek, hayvanlarının bulunduğu ahırlarını bile bedava ısıttığı, bir köy evinde bulunan tandırın içerisinin rezistans döşenerek ısıtıldığı anlatılıyor.  İnanması gerçekten çok güç ama kuyuya sistem kurup, kuyu suyunun sürekli sıcak tutulduğu anlatılıyor.

  İnşallah, bu ifade edilenler doğru değildir. Eğer doğru ise de bu davranışlardan uzaklaşılmasının, hem ahlaken hem de dinen erdemli bir yaklaşım olacağı kanaatindeyim. Ayrıca bu konuda devlet yetkililerinin de bu iddiaları araştırması ve önlemler alması doğru olacaktır.

error: Content is protected !!