Cuma, Aralık 19, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 282

Almanya Federal Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Dr. Wolf Ruthart Born:”Vizeyi kaldıramayız ama kolaylaştırabiliriz”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Almanya Federal Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Dr. Wolf Ruthart Born ile Berlin’de makamında görüştü. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu Türk-Alman İşbirliği Konseyi’nin en kısa sürede yapılmasını istediklerini ifade ederken, Müsteşar Born toplantının Almanya’da yapılması talimatını vereceğini söyledi.

Born ayrıca, Hisarcıklıoğlu’na vize konusunda, iş dünyasına yardımcı olmak istedikleri mesajını iletirken, bir sorun yaşandığında TOBB’un kendisiyle doğrudan temas etmesi halinde bizzat devreye gireceğini ve çözülmesi için elinden geleni yapacağını vurguladı.

  TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, İstanbul’da yerleşik Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Franz Koller, Köln’de yerleşik Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dr. Von Leoprehting ve Yönetim Kurulu Üyesi Engin Koyuncu ile birlikte, daha önce Almanya’nın Türkiye Büyükelçisi olarak da görev yapan, Almanya Federal Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Born’u, Berlin’de makamında ziyaret etti. Görüşmede Türk-Alman ticari ve ekonomik ilişkileri değerlendirilirken, her iki odanın çalışmalarının, karşılıklı ilişkilerin gelişmesi bakımından önemine değinildi.

Üçüncü ülkelerle işbirliği

  TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, iki odaya her zaman destek verdiklerini vurgulayarak, “Odalarımızı her iki ülke hükümetinin talebi doğrultusunda, 1994 yılında Alman Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği ile TOBB arasında imzalanan protokollere istinaden kurduk. Bu odalar, iki ülke ticari ve ekonomik ilişkileri düzenli yürüsün diye kuruldu. Biz de her zaman destek vermeye devam edeceğiz” dedi.                                  

  Türk ve Alman iş dünyalarının üçüncü ülkelerde de işbirliği yapabileceğine vurgu yapan Hisarcıklıoğlu, Türkiye’ye üst düzey ziyaretler kapsamında gelen işadamları ile bu konularda görüşmek istediklerini vurguladı. Hisarcıklıoğlu ayrıca, bir yıl Türkiye’de bir yıl Almanya’da olacak şekilde düzenlenen ve 2 yıldır organize edilemeyen Türk-Alman İşbirliği Konseyi (TAIK) mekanizmasının da canlandırılması talebini Müsteşar Born’a iletti. Müsteşar Born da, TAIK toplantısının en kısa sürede Almanya’da yapılması yönünde talimat vereceğini ifade etti.

“Vizeyi kaldıramayız ama kolaylaştırabiliriz”

  Vize konusuna da değinilen toplantıda Müsteşar Dr. Wolf Ruthart Born  “Vizeyi kaldıramayız ama işlerin kolaylaşması için her şeyi yapmaya hazırız mesajı verdi. Kendi büyükelçiliği döneminde Türkiye’de Alman Konsoloslukları önündeki vize kuyruklarının son bulduğunu hatırlatan Born, bazen haftalarca vize için beklenildiğinin hatırlatılması üzerine, “Vize konusunda bir sorununuz olursa beni hemen haberdar edin. Çözümlenmesi için elimden geleni yaparım” dedi.

Sanayi ve Ticaret eski Bakanı Ali Çoşkun: “Temel-Fadime kültürünün kaybolmasına üzülüyorum”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Sanayi ve Ticaret  eski  Bakanı Ali Coşkun, İstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanı Erdal Bahçıvan, İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı C.Tanıl Küçük ve yönetim kurulu üyeleri; Trabzon, Rize, Gürcistan- Batum seyahatine Trabzon’dan başlayarak, Trabzon’da Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık’ı ziyaret  ettiler. Ziyaret sırasında bir konuşma Sanayi ve Ticaret eski  Bakanı Ali Çoşkun şunları söyledi;

  “Arkadaşlardan böyle bir davet alınca bende eski başkan olarak Trabzon’a Rize’ye bakanlığı bıraktıktan sonra veda edememiştim. Bu vesile ile buraları ziyaret etmek istedim. Mensubu olmaktan gurur duyduğumuz Türkiye Odalar ve Borsalar bünyesindeki bütün odalar, Türkiye’nin kalkınmasında en kritik dönemlerde büyük fedakârlıklar yapmıştır” dedi.

Trabzon ve havalisi Temel ile Fadime’de bu kültürü birleştiriyor

Uluslararası bir sempozyum düzenlemekte fayda var

  Trabzon’a özgü Temel, Fadime kültürünün kaybolmasının kendisini fazlasıyla üzülüyorum. Her bölgenin kendi öz kültürü vardır. Trabzon ve havalisi Temel ile Fadime’de bu kültürü birleştiriyor. Bunun yaşatılması için özel programlar yapmanızı rica edeceğim. Çünkü duyduğuma göre giderek Temel ve Fadime isimlerinin çocuklara konulması azalıyormuş. Halbuki o, bu bölgenin zekasını, her şeyini ortaya koyan fıkralarıyla yaşayan bir kültürdür. Uluslararası bir sempozyum düzenlemekte fayda var. Temel Fadime kültürünü yaşatmak lazım.”

Kaymakam Tuncay Sonel’den kimsesizlere vefa örneği ve vefaya teşekkür mutluluğu

0

Haber: İlker ÇAKAN         

  Of’ta Yetim Öksüz çocuklara mektup yazarak “Annen ya da Baban hayatta olsaydı  Anne  ve Babandan almasını istediğin şey ne olurdu” diye sorarak dileklerini öğrenen ve aldığı cevaplar karşısında çocukların isteklerini bir bir yerine getiren Of Kaymakamı Tuncay Sonel, dün meslek hayatının en güzel günlerinden birini yaşadı.

  Çataldere Köyünde ikamet eden ve babasını dört yıl önce kaybeden üç kız kardeşten biri olan Tuğba Balekoğlu, Ankara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazanarak hem babasına verdiği sözü yerine getirdi, hem de annesi Nurten Balekoğlu ile birlikte Of Kaymakamı Tuncay Sonel’i  ziyaret ederek kendisine ve kardeşlerine vermiş olduğu destekten dolayı teşekkür etti.

Kaymakam amcamız bize sıcak yemek yeme imkanı sağladı

  Taşhan Lisesinde okuyan ve bu yıl üniversiteyi kazanan Tuğba Balekoğlu, Kaymakam Tuncay Sonel’in mektubundan sonra kendisinin ve kardeşlerinin hayatının çok değiştiğini belirterek, zor şartlar altında kardeşimle birlikte köyden merkez de bulunan okulumuza  gidip gelmeye çalışıyorduk. Bazen araba bulamıyorduk. Öğleleri kantinden bisküvi, simit gibi yiyeceklerle açılığımızı gidermeye çalışıyorduk. Maddi durumumuz iyi olmadığından çok zorlanıyorduk. Ama kaymakam amcamız bize ve köylerden gelen diğer arkadaşlarıma sahip çıkarak bizlere servis ve öğle vakti dört çeşit sıcak yemek yeme imkanı sağladı. Artık çok mutluyum. Babam ölmeden önce ona okuyacağıma dair verdiğim sözümü yerine getiriyorum. Kendilerine bu yolda destek olan herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum. İnşallah lise ikiye geçen kardeşimde benim yolumda ilerleyecek dedi.

 
                                    
                                    Of Kaymakamı Tuncay Sonel’den vefa örneği ve
                                                  vefaya teşekkkür mutluluğu
 
Devletimizin sıcaklığı ve şefkati

  Bir önceki görev yeri olan Şanlıurfa Birecik ilçesinde 656, Of’ta 212 ve iki de kendi çocuğuyla birlikte 860 çocuğunun olduğunu dile getiren Of Kaymakamı Tuncay Sonel, inşallah bu yavrularımız çok çalışarak hayatta başarılı olacaklar ve ileride güzel yerlere gelerek vatanına, milletine ve ailelerine güzel işler yapacaklar. Ben buradan onları yetiştiren ailelerimize ve öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyorum. Tuğba kızımızın da eğitim süresince her zaman yanında olamaya devam edeceklerini de söyledi.

  Ayrıca  İki yıldır Of’ta köyden ilçe merkezine gelen 216 liseli öğrencisine verilen servis desteği ve her öğlen verilen sıcak yemek projelerinin bu yıl Milli Eğitim Bakanlığınca da Türkiye genelinde uygulamaya konulmasının ayrı bir mutluluk olduğunu belirten Kaymakam Tuncay Sonel, böylece devletimizin sıcaklığı ve şefkati en ücra köyümüzde ki liseli gençlerimize uzanmıştır diyerek duygularını dile getirdi.

Türkiye Slovakya Büyükleçisi Vladimir Jacabcin’in Trabzon Valiliği ziyareti

0

Haber: İlker ÇAKAN  

  Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık, Slovakya Cumhuriyeti Büyükelçisi Vladimir Jacabcin ile Slovakya Trabzon Fahri Konsolosu Suat Gürkök’ü makamında kabul etti. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Trabzon Valisi Recep Kızılcık, Trabzon’da fahri konsolosluk açılmasının iki ülke arasından var olan dostane ilişkilerin daha da ileriye taşınmasına katkı sağlayacağına inandığını söyledi.

Trabzon’da fahri konsolosluk açıyoruz

  Türkiye Slovakya Cumhuriyeti Büyükelçisi Vladimir Jacabcin  ise yaptığı açıklamada şunları söyledi; “Türkiye arasındaki ilişkileri daha da geliştirmek ve güçlendirmek için Trabzon’da fahri konsolosluk açıyoruz. Bugünün özelliği bu akşam Trabzon’da fahri konsolosluk açacağız. Bu anlamda iki ülke arasında ki ilişkilerin gelişmesine katkı sağlayacağız.

Trabzon şehri ile kardeş şehir olmasını araştıracağız

  Trabzon’u ilk gördüğünde Slovakya’yı hatırladım. Bu kadar güzel bir yerde fahri konsolosluğumuzun olması iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmede çok önemli bir unsur olacaktır. Fahri konsolosluğumuz; politik ilişkilerin dışarısında eğitim, sosyal ve tabii ki ticari ilişkilerin geliştirilmesinde faaliyet gösterecek. Belediye ile görüşüp Slovakya’dan bir şehrin Trabzon şehri ile kardeş şehir olmasını araştıracağız. Her ne kadar iki ülke arasındaki ilişkiler mükemmel olarak gitse de fahri konsolosluğumuz; bu tür ilişkiler ile özellikle eğitim alanında öğrenci değişim programları gerçekleştirip iki ülke öğrencilerinin birbirini daha iyi tanımalarını ve kültürel etkinliklerin gerçekleştirilmesinde son derece etkili olacaktır.

Cem Vakfı Genel Başkan Prof.Dr. İzzettin Doğan’dan Malatya Belediyesini ziyaret

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Cem Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, beraberindeki Cem Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Sadık Polat ve Cem Vakfı Malatya Şube Başkanı Eşref Doğan ile birlikte Belediye Başkanı Ahmet Çakır’a nezaket ziyaretinde bulundu. 21 Eylül Salı günü gerçekleşen ziyarette Malatya’ya Cem Evi temel atma törenine katılmak üzere geldiğini belirten Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, Belediye Başkanı Ahmet Çakır’ın genç, dinamik Belediye Başkanı olduğunu ifade ederek görevinde başarılar diledi.

  Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Belediye Başkanı Ahmet Çakır ise ziyaretten duyduğu memnuniyeti belirterek, “Malatya’mız ile ilgili güzel projelerimiz ve çalışmalarımız var. Stratejik planlamalarla Malatya’mızın düzenli, modern ve bölgede bir cazibe merkezi haline gelmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz” dedi.Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır ziyarette Cem Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’a kayısı ve kayısı kristali hediye etti.

 

Turkuaz Hareket Lideri Ali Müfit Gürtuna: “Ortak gelecek üretmeye odaklanmalıyız

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Turkuaz Hareket Lideri Ali Müfit Gürtuna 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum nedeniyle yaptığı açıklamada şunları söyledi;

Siyasi çekişmelerin toplumsal çatışmaya dönüşme riski

  “12 Eylül 2010 tarihli referandum siyasi tarihimizde galiba en çok üslup sorunu bakımından anılacaktır. Karşıt tarafların birbirine bu kadar sertleştiği örneğimiz pek yoktur. Siyasi rekabette üslup meselesinin Anayasa değişikliğinin önemini gölgede bırakmasını politikacılar mutlaka değerlendirmelidir. Referandum kampanyaları boyunca sadece liderlerin değil, toplumun da belli ölçüde kutuplaştığı anlaşılıyor. Siyasi çekişmelerin toplumsal çatışmaya dönüşme riskinin sorumluluğu siyasetin omuzlarındadır.

Siyasetin icrası sırasındaki kimi alınganlıklar
  Halbuki mevcut sınırlı Anayasa değişiklikleri iktidar ve muhalefet partileriyle, hatta Meclis dışı siyasi partilerle, sivil toplum kuruluşları ve geniş kesimlerle işbirliği halinde gerçekleştirilebilirdi. Çünkü hiçbir kesim prensip olarak Türkiye`nin daha demokratik, daha özgür, daha şeffaf ve daha katılımcı bir siyasi rejime sahip olmasını reddetmiyor. Sistemin işleyişindeki sorunlar hemen hemen aynı değerlendirmelerle tespit ediliyor. Fakat siyasetin icrası sırasındaki kimi alınganlıklar, yanlış anlamalar, gereksiz polemikler ve kutuplaşmalar yüzünden özlediğimiz birlik beraberlik ve işbirliği gerçekleşmiyor.

Türkiye`nin değişim ve yenilenme ihtiyacı
 Anayasa referandumundan sonra şimdi de Genel Seçimler bir kez daha gerilimin tırmanmasının sebebi olmamalıdır. Milli iradenin her defasında daha müreffeh ve daha özgür bir yeni vasatın kurulması umuduyla tecelli ettiğini unutmamalıyız. Türkiye`nin değişim ve yenilenme ihtiyacı kesintisiz devam etmektedir. Mevcut iktidarın ve Genel Seçimlerden sonra oluşacak yeni parlamentonun bu noktaya odaklanması gerekmektedir. Fakat ne yazık ki, siyasi kampanyalar sırasında Türkiye`nin temel meselelerinin unutulduğu, hatta gözardı edildiği de bir gerçektir. Referandum sürecinin bu şekilde yaşandığını hatırlatmak isteriz.

2011 ve 2012 yıllarının bütün dünyada zor yıllar olacağı
  Seçim ekonomisini, sadece, bütçeden seçim dolayısıyla kontrolsüz harcama olarak görmemek gerekir. Ülkenin ciddi meselelerini düşünmeyi bırakmanın maliyeti de en az kontrolsüz harcama kadar seçim ekonomisinin verdiği hasar listesinde yeralmayı hakediyor. Yatırımsızlık, işsizlik, iş dünyasında adım adım derinleşen çöküntü, sosyal hayatın çözülmesi, dış yatırımın tamamen durması, yeniden içe kapanma sürecine girilmesi referandumun heyecanıyla bir anda gündemimizden çıkıverdi. Bu temel sorunlara ağrı kesici tedbirler önerilmesi ve geçici ferahlama sağlayan önlemler, yapısal çözümlere odaklanmayı engelliyor. Uluslararası ekonomide yaşanan olumsuz gelişmelerin yakından takip edilip milli tedbirlerin alındığını göremiyoruz. 2011 ve 2012 yıllarının bütün dünyada zor yıllar olacağına dair uzmanların yaptığı uyarılara rağmen Türkiye`nin gözü aylardır referandum gündeminden başkasını görmüyor.

Gerilim ve kavganın kara bulutları dağıtılmalı
  Hükümet ve muhalefet acilen referandum havasından çıkmalı, Genel Seçimlerin baskısına direnmeli ve temel meseleleri ele almaya başlamalıdır. Gerilim ve kavganın kara bulutları dağıtılmalı, toplumun moral motivasyonu için herkes üzerine düşeni azami ölçüde yerine getirmelidir. Hiçbir politikacının kamplaşmayı siyasi avantaj sağlamanın aracı olarak görmemesi gerekir. Kamplaşma ve kutuplaşmalar belki geçici yarar sağlayabilir, ama kalıcı kayıp ve hasara yol açar. Dolayısıyla referandum da mevzi kazanmak anlayışıyla değerlendirilmemelidir. Milletimizin referandumda verdiği `evet` oyuyla Anayasa değişikliğini onaylaması, siyasi rakipler arasında üstünlük vesilesi olmamalı, demokratikleşmenin başlangıcı kabul  edilmelidir.

Toplumun gelecek kaygısının yüksekliğine işaret etmektedir

  Akıldan çıkarılmaması gereken şudur ki, referandumda Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi hükümetin ibrası anlamına gelmemektedir. Aksine, `evet` tercihi milletimizin hükümetten beklentisini göstermektedir. Sandıktan çıkan yüzde 58 `evet`, halkımızın gelecek umuduna ilişkin beklenti seviyesini tespit etmektedir. Buna karşılık, yine sandıktan çıkan yüksek orandaki (yüzde 42) `hayır` da, toplumun gelecek kaygısının yüksekliğine işaret etmektedir. İktidar ve muhalefet, toplumdaki bu bölünmeyi giderecek ve beklentileri karşılayacak çözümleri üretmede eli çabuk tutmak gerektiğini kavramalıdır.Türkiye, halihazırda bu bölünmüşlüğün sebep olduğu zayıflığı yaşıyor. Zayıf Türkiye`nin de uluslararası meselelerde gücü zaafa uğruyor, tavizler vermek zorunda kalıyor.

Ülkedeki karamsar havanın dağıtılması hükümetin sorumluluğunda
  Şimdi uzlaşma ve yeniden ortak gelecek üretmeye yoğunlaşmanın zamanıdır. Seçim gerilimi ve heyecanı nedeniyle kalıcı çözüm arayışının sürekli ertelenmesinin verdiği hasarı tamire koyulmalıyız. Ülkedeki karamsar havanın dağıtılması hükümetin sorumluluğundadır. İktidar, bu ödevin Türkiye`nin gücünü toparlamasıyla ilgili olduğunu unutmamalıdır.
Bölünmüş ve parçalanmış Türkiye`nin ne bölgesinde ne de dünyada hiçbir iddiası olamayacağını aklı eren herkes görebiliyor.

Türkiye, zor geçeceği öngörülen yıllara doğru ilerlerken
  Birlik ve beraberlik, her türlü meselenin üstesinden gelebilmenin altın formülüdür. Birlik ve beraberliğin bütün farklılıkların tek tip olması, homojenleşmesi anlamına gelmediğini, aksine sorun çözme kapasitesi ve kabiliyetinin zirveye ulaşması demek olduğunu anlamak lazımdır.
Türkiye, zor geçeceği öngörülen yıllara doğru ilerlerken, ülkesine güçlü aidiyet hisseden vatandaşlardan oluşan bir toplumu varetmeyi başarabilmelidir.”

Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren: “Bilim yolunda Amasya’nın lokomotifiyiz”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  İşsiz Genç Kadınların İstihdam Hedefli Aşçılık ve Pastacılık Eğitimi Projesi Kadın İstihdamının Desteklenmesi Hibe Programı kapsamında Amasya Üniversitesi Meslek Yüksekokulu, Amasya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği ve Amasya Turizm Derneği tarafından yürütülen işsiz kadınların istihdam edilmesi hedefli aşçılık ve pastacılık eğitimi projesi ile ilgili olarak  Amasya Meslek Yüksekokulunda bir toplantı düzenlendi.  Proje ile açıklamalar yapan Amasya Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Müdürü Yard. Doç. Dr. Ergün Şimşek şunları söyledi;

 
                                            
                                      Amasya Üniversitesi Meslek Yüksekokulu
                                          Müdürü Yard. Doç. Dr. Ergün Şimşek
 
  “Projenin toplam bütçesi 108.863.37 Avro olup, bu tutarın 10.886.34 Avro’luk kısmı ise proje yürütücülerinin eş finansman katkısıdır. Projenin amacı, Amasya bölgesinde turizmin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan yöresel yemek yapımı ve pastacılık alanında vasıflı elaman ihtiyacını 40 işsiz genç kadına aşçılık ve pastacılık alanında mesleki eğitim vermek suretiyle gidermektir. Böylece hem Amasya’nın turistik hizmet kalitesi artacak ve hem de bölgedeki kadın işsizliğin azaltılmasına azda olsa bir katkı sağlanacaktır. Proje, Amasya Meslek Yüksekokulu bünyesinde 30.07.2010 tarihinden itibaren fiilen uygulanmaya başlanmıştır.”

  Daha sonra bir konuşma Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren ise şunları söyledi; “Bilim yolunda Amasya’nın lokomotifiyiz. Diploma veren kuruluş olmak istemiyoruz. Yerinde ve zamanında yapılan işler önemlidir. Amasya’nın sınırlarını genişletmek istiyoruz.” Konuyla ilgili düşüncelerini açıklayan Amasya Vali Yardımcısı Hakan Kubalı ‘da idarecilik ve yönetim anlayışı değişti dedi.

 
                                              

                                          Amasya Vali Yardımcısı Hakan Kubalı

Amasyalı ünlü klarnetçi Kenan Kaynar

0

Haber: İlker ÇAKAN 

                                                                            

  Amasya Belediyesi Konservatuarı Öğretim Görevlisi ünlü Klarnet Ustası Kenan Kaynar , Amasya’da tarihi Bimarhane’de öğrenci yetiştirmeye başladı. Amasyalı Klarnetçi yaklaşık 30 yıldır klarnet kullanıyor ve kendisinden klarnet dinleyenleri hayran bırakıyor.

İnşaat sektörü çöküyor

0

  Sizlere bir önceki yazımda Antalya’daki sağlık sektörü gelişmelerini ve vardığı son noktayı belirtmeye çalışmıştım. Bugünde yine Antalya ve ülkemiz için çok önemli olduğunu düşündüğüm inşaat sektörüne ilişkin düşünce ve araştırmalarımı Antalya İnşaat Mühendisleri Odası eski Başkanı Sayın Bülent Önder ile yapmış olduğum röportaj sonrası sizlerle  paylaşmak istiyorum.
  İnşaat sektörü ülkemizin ana sektörlerinden biridir. Oldukça yüksek istihdam oluşturan ve katma değer üreten bir sektörün sorunların giderilebilmesi için, müteahhitlik hizmetlerinin yapısal temellerinin kurulması ve bunların yasal altyapılarının oluşturulması gerekiyor. Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecinde istihdam yapımızdan kaynaklanacak problemleri ortadan kaldırmak bakımından; yapılacak düzenlemelerin önemi bir kat daha artmaktadır. Ülkemizin istihdam yapısı ile, gelişmiş ülkeler ve Avrupa Birliği ülkelerinin istihdam yapısı mukayese edildiğinde; tarım sektöründeki mevcut istihdam büyüklüğümüz diğer sektörlere deplase edilecek şekilde azaltılması gerektiği gayet açık görülmektedir. Yani bir kısım tarım istihdamını kalifiye olarak yetiştirip inşaat istihdamı haline getirmeliyiz. 
  Türkiye’nin istihdam aktarımını en kolay şekilde sağlayacak sektör inşaat sektörüdür. Ülkemiz; gelişmiş ülkeler arasına girme gayesi taşıyorsa, tarım sektöründe bu yapıda bir nüfusu istihdam edemez. Ettiği takdirde kalkınamaz ve yapısal sorunlarını çözemez. Ülkemizin bu konuda önünü açacak tek sektör inşaat sektörüdür. Bu nedenle sektörü düzenleyen yasalar; sektörü geliştirici, büyütücü ve gelişmiş ülkelerdeki standartlara eriştirici nitelikte olmalıdır.
  Gerek Yapı Denetim Yasasının, gerek İmar Kanunu Tasarısının, gerek Kentsel Dönüşüm Kanunu Tasarısının ve gerekse Yapı Kanunu Tasarısının; genel yapısı itibariyle sektörü düzenleyen ve geliştiren bir yapıdan son derece uzak görünmektedir. Özellikle tasarıların genel yapısı içerisinde müteahhitlik sektörünün yapılanmasıyla ilgili hiçbir düzenleme yoktur.
Bu sektörde yer alan özel ve tüzel kişilere yeterlilikleri, sektöre girme şartları ve sicilleriyle ilgili özel bir takım düzenlemeler gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki sektörle ilgili şartlar incelenmeli ve başarılı uygulamalar tespit edilerek ülkemizde de uygulanmalıdır. Bu sektörü mevcut yasal düzenlemeler taşıyamaz diye düşünüyorum. 
  Mevcut yasalara göre Maliye, Ticaret,Sanayi Odalarına kayıt yaptıran herkes müteahhitlik yapabilir. Oysa müteahhitlik uzmanlık isteyen bir meslek grubudur. Ancak ülkemizde bu hizmeti verebilecek olanların tanımlandığı bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Yani müteahhitlik meslek grubunu tanımlayan bir ölçüt yoktur. Bu eksiklik nedeniyle inşaat iş kolu ile uzaktan yakından ilgisi bulunmayan hemen herkes müteahhit olabilmektedir. Bu durum başta deprem güvenliliği olmak üzere birçok sakıncalar doğurmaktadır. Ülkemizde yalnızca kamu sektörüne iş yapan müteahhitlere karne verilmektedir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığından müteahhitlik karnesi alan 91.400 firma bulunmaktadır. Özel sektörde karnesiz çalışan müteahhit sayısı 200.000′ in üzerinde olduğu bilinmektedir. Bu sayı 27 AB ülkesindeki toplam müteahhit sayısından daha fazladır.
  Konu ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının yapmış oldukları çalışmalara göre sektörü geliştirecek yeni bir yasa yapılmalı ve öncelikli olarak şu beş sorun maddesi muhakkak yasa çalışmaları içerisinde düzenlenmelidir;
  1-Mesleğe giriş kuralsızlığı: Türkiye de Yap-Sat diye tabir edilen yada (Kamu dışı inşaat) inşaat sektörünün meslek olarak girişinde hiçbir mesleki standart ve çerçeve olmayışı yani önüne gelen herkesin vergi numarası ve Ticaret Odası kaydını yaptırdığı taktirde taksi şoförü yada berber ustası olması fark etmez, isterse 1000 konutluk bir yapının müteahhidi olmasına hiçbir engel yoktur. Bu şartlarda sektörün çağın kalitesini,estetiğini, yapı güvenilirliğini ve meslek ahlakını yakalaması mümkün değildir.
  2-Mesleğin örgütsüzlüğü: Ülke ekonomisinin her ekonomistin her fırsatta ifade ettiği gibi taşıyıcı lokomotif sektörü olan inşaat sektörünün yasal kamu gücüne dayalı bir meslek örgütünün olmayışı, bu durumda inşaat sektörünün zaten mesleğe girişinde de bir çerçevenin olmayışının da kattığı sorunların işin içinden çıkılmaz bir hal aldığı, birçok yönetmeliğin kanuna aykırı olduğu birçok kuruluşların aynı konuda çok farklı prosedür ve uygulamalar yaptığı, kimin kimden görüş soracağının belli olmadığı bir sistemle, yani sistemsizlikle yönetildiği acı bir gerçektir.
  3-TOKİ: TOKİ’ nin sosyal nitelikli konut üretmesine karşı olunamaz. Bilakis bu bir Anayasal görev olmakla beraber her vicdan sahibinin de sahip çıkarak destekleyeceği bir durumdur. Fakat ülkenin gerek serbest piyasa ekonomisini kendisine model almasını da dikkate alarak mevcut TOKİ üretim modelinin sosyal konut üretmekten çok lüks konut üretimi ve diğer inşaat imalat işlerine girmesi Anayasaya da eşitlik ilkesine birçok konuda aykırı davranarak yürütmektedir.
  4-Yapı Denetimi:17 Ağustos acı depremin üzerine alelacele çıkarılan 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu aradan on yıl geçmesine rağmen amacına ulaşamamış ve birçok sorunu da beraberinde getirmiştir.Yasanın ilk çıktığı yıl itibari ile pilot bölge olarak seçilen 19 ilin ülkenin deprem risk haritasını dikkate almadan seçilen iller olduğu üzücü bir gerçektir. Çünkü bu illerin arasına Erzincan,Afyon gibi iller mevcut değildir. Sistem tam bir keşmekeş içerisindedir. Sözde denetimden sorumlu olan teknik elemanların yarısı sorumlu olduğu , imza attığı inşaatların adresini dahi bilmemektedir. Bu 19 il aradan on yıl geçmesine rağmen ülkenin diğer illerini kapsar bir şekilde genişletilmemiştir.
  5-Eşit belediyeler arasındaki farklı uygulamalar: İnşaat müteahhitlerinin yapı ruhsatından yapı kullanma sürecine kadar olan imalatın takipçisi ve düzenleyicisi olan belediyelerin inşaat ruhsatı verirken izledikleri yol ve metotlara gerek evraka imza sayısı gerek evrak sayısı gerek vize ve harç rakamları arasında m2 ve işlem aynı olmakla beraber uçuruma varacak farklılıklar ve keyfi uygulamalar göze çarpmaktadır. Yapı ruhsat alımında ödenen ilgili harçların inşaatın imalatı ve seyrinde ve hatta iskan aşamasında dahi yapının kullanımında ihtiyacı olan hayati önem arz eden yol, elektrik, su, kanalizasyon,doğalgaz gibi hizmetler ücretleri alındığı halde zamanında getirilmemektedir.Bu durum inşaat müteahhitlerinin ve aldığı dairelere oturmak isteyen mesken sahiplerinin işini zorlaştırmakta yapı kalitesini ve güvenliğini tehdit etmektedir.
  Son olarak sektördeki denetimsizlik ve kargaşa nedeniyle yaşanan sıkıntıların giderilmesi adına ciddi yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Antalya’da arza sunulan 30.000 adet konutun talep bulamamasının temel nedeni de bence bu plan programsızlıktır. İMO eski Başkanı Sayın Bülent Önder’ e vermiş olduğu bilgilerden dolayı teşekkürlerimi iletiyorum. Sağlıcakla kalın.

 

Amasya ilinde LYS’ de üç özel okuldan 13 öğrenci, 216 devlet okulundan 5 öğrenciye eğitimde başarı ödülü

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Amasya il genelinde lise giriş sınavında(LYS) ve üniversitelere  giriş sınavında başarılı olan öğrenciler Amasya Kültür Merkezinde düzenlenen bir törenle çeyrek altın ve laptopla ödüllendirildi. Törene; Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz, Amasya Mili Eğitim Müdürü Nacati Akkurt, Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren, okul müdürleri, öğrenci velileri katıldı.Törende bir konuşma yapan Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz şunları söyledi:

Dershaneler geleceği parlak öğrencileri transfer eder, sonra da biz kazandırdık derler

  “Sonucu yaratan süreçtir. Bireysel başarılar önemlidir.Ama ortalamalar daha önemlidir. Dershaneler geleceği parlak öğrencileri transfer eder, sonra da biz kazandırdık derler. Oysa başarı bir sürecin sonucudur. Başarı ile yaşam kalitesi paralel olmalıdır.”Amasya genelinde İlköğretim okulları arasında yapılan LYS(Liselere (Liselere Yerleştirme Sınavı)  sınavda 216 devlet okulundan 5 öğrencinin, üç özel okuldan 13 öğrencinin eğitimde başarı ödülü alması dikkat çekti.

error: Content is protected !!