Cuma, Aralık 19, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 211

Giresunlu bisikletlilerden Haberci Gazetesi ilgisi

0

Haber: İlker ÇAKAN                      

  Bisikletliler Derneği Giresun temsilciliğinin antrenmanları Giresun’da devam ediyor. Derneğin üyesi olan milli sporcularımızda var. Bisikletliler Derneği Giresun Temsilcisi Şengül Kara Koç yaptığı açıklamada şunları söyledi; “Grubumuzla hafta sonları güzel Giresun’umuzun değişik bölgelerini gezmek, tanıtmak ve bir arada olmaktan zevk alıyoruz. Herkesi sağlık için, stres atmak için, mutlu olmak için, spor yapmak için turlarımıza bekliyoruz.”

 
                        

Gürcistan Başkonsolosu Paata Kalandze’den Kadın Sanatçılar Derneği ziyareti

0

Haber: İlker ÇAKAN              

  Gürcistan Başkonsolosu Paata Kalandze, Uluslararası Femin & Ar t  Kadın Sanatçılar Derneği Genel Merkezini iadeyi ziyaret bulundu. Ziyaretten duydukları memnuniyeti ifade eden Kadın Sanatçılar Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu üye ve sanatçıları; Ülkelerarası diyalogların geliştirilmesinde, konsoloslukların ve S.T.kuruluşlarının  önemli katkılar sunduğunu dile getirdiler.

  Gürcistan Başkonsolosu Paata Kalandze; Uluslararası Femin & Art  Kadın Sanatçılar Derneğinin; konsolosluğumuza ve ülkemize yakın ilgilerinden dolayı çok memnun kaldıkları, bugün aynı ilgiyi yeniden yaşadıkları, Konsolosluğumuza yaptığınız ziyarette konuştuğumuz projeleri hayata geçirmek için bir hafta önce Batum ziyaretinde bulunduğunu, Batum Belediye Başkan Yardımcısı Ressam Natia Surgur ile görüşme yaptığını” Natia’nın ”Femin &Art Derneğinin düzenlediği 1. Uluslararası resim festivaline katıldığını, çok güzel hatıralarla Trabzon’dan ayrıldığını, Femin & Art Derneği sanatçılarına Batum’da resim sergisi düzenleme sözünü verdiğini, gerçekleştirilmesinden çok mutlu olacağını, hayata geçirmek istediğini, Dünyayı güzelleştirmek için  yola çıkan Trabzon’dan yola çıkan  Femin & Art  Kadın Sanatçılar Derneği sanatçılarına  konsolosluk aracılığıyla selamını ilettiğini söyledi. Sizden Batum gezi ve sergisi için neler yapmak istediğinizi bildirmenizi rica ediyorum. Bu sergi etkinliğini planlayalım zaten Batum ve Trabzon kardeş şehir bu vesile ile sayın Trabzon valisini değerli eşlerini, belediye başkanını, İl kültür müdürünü de davet eder iki ülke ve iki kardeş şehir arasında ilişkileri geliştirmeye vesile kılarız. Başka projelerle de birlikte buluşuruz dedi.

  Dernek binasına ve derneğe hayran kaldı. Duvarlardaki resimler inceledi, Trabzon’da sürekli açık galerilerin olup olmadığını sordu. Başkan Şükran Üst,festivallerimize katılan uluslararası sanatçıların birer eserlerini derneğe bağışladıklarını,çokça eserin ellerinde bulunduğunu bu eserleri sergileyebilecekleri bir müze ev hayali içinde oldukları bunu da  sayın Valimiz Dr. Recep Kızılcık’la ve belediye başkanımız sayın Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu’yla  paylaştığını, elbette Trabzon’un kültürüne zenginlik katacak bu projeyi hayata geçirecek bir mekan tahsis edilecek bekliyorum dedi. 

  Kalandze, bizim Batum da kaç tane açık galeri, müze, tiyatro mekanları var göreceksiniz. Bir kent için bu gibi değerleri barındırmak çok önemli, eminim sizin bu güzel çabalarınızı gören valilik ve belediye yer konusunu halledecektir. Dedi. Dernek yönetimi ve üyeleriyle sıcak bir atmosferde geçen ziyaretinde Kalandze  Batum daki sanatçılarımızın bir ürünü olan bu seramik vazoyu size armağan etmek istiyorum dedi.

  Şükran Üst çok teşekkür ederim, farklı ülkelerden gelen sanatçılarımızın gelirken bize getirdikleri kendi ülkelerine ait objelerimi koleksiyonuna bu güzel parçayı da katmaktan mutluyum dedi. Karşılıklı dostluk ziyaretlerini resmiyeti kaldırarak akrabalık boyutunda sürdüreceklerini söyleyen Kalandze, iki ülke arasında dostluk köprüsü oluşturduk artık  daha öncede konuştuğumuz Down sendromlu çocuklarla ebru sanatı ve konsolosluk binası bahçesi resim sergilerini de hayata geçireceklerini söyledi. Şükran Üst, amacının iki ülke arasındaki mevcut iyi ilişkileri her alanda daha da ileriye götürmek olduğunu, ziyaretleri için teşekkür etti.

Ağrılı Gazetecilerin Trabzon gezisi

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Ağrı Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Aleattin Aslan, Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ergun Ata ve beraberindeki gazeteciler Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık’ı ziyaret etti.

Ziyarette bir konuşma yapan Vali Dr. Recep Kızılcık, tarih ve uygarlık şehri Trabzon’da Ağrılı misafirlerini ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Trabzon’da iş yapan ve çalışan çok sayıda Ağrılı hemşehrimiz var. Trabzon’u eviniz gibi görün. Sizi burada ağırlamaktan memnun olduk” dedi.

 Cemiyet Başkanı Aslan da misafirperverliklerinden dolayı Vali Kızılcık’a teşekkür ederek, “Trabzon, Ağrı’nın avlusudur. Ağrı’da en çok taraftarı olan takım Trabzonspor’dur. Biz de Trabzon’u ikinci bir memleket olarak görmekteyiz. Bizleri burada ağırladığınız için size çok teşekkür ediyoruz” dedi. Ziyaretin anısına Ağrı Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Aleattin Aslan, Vali Kızılcık’a İshak Paşa Sarayı’nın yağlıboya tablosunu ve Ağrı’yı tanıtıcı çeşitli kitaplar takdim etti. Vali Kızılcık da, misafirlerine, gümüş telkariden yapılmış kahve fincan takımı hediye etti.

Atatürkçü Düşünce Derneği Hopa Şubesinden kermes

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Atatürkçü Düşünce Derneği Hopa Şubesi Hopa İş Merkezi zemin katta  bulunan salonda kermes düzenledi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Atatürkçü Düşünce Derneği Hopa Şubesi Başkanı Dr. Selahattin Gül şunları söyledi; “ADD Hopa Şubesi olarak ihtiyaçlı yüksek öğrenim öğrencilerine burs vermeye amaçlı geleneksel kermes düzenlenmesinin bu yıl üçüncüsünü yaptık. Bize katkı ve yardımlarını esirgemeyen Hopa halkına ve üyelerimize çok teşekkür ediyorum.” Kermes’in açılışına ADD Hopa Şube Başkanı Dr. Selahattin  Gül, Sayman Osman Akyürek  ve ziyaretçiler katıldı.

Hz. Eyyub’un (a.s) sabrını taşıyor gözlerim

0

 

  Mihrace!

  Şehitlerin efendisi H.z Hamza (r.a) gibi savaşmaktır aşk!..

  Sifu’l-Bahr’a da nefes alabilmek,

  Ve Bedir’de… Ve Uhud’da;

  “Ben Allah’ın Arslanıyım” diyerek kılıç sallamaktır aşk!..

 

  Demek sen böyle kapında bıkmadan, ümitle bekleyen beni, kulun kölen olarak dahi görmüyorsun. Kor ateşlerde  senin için yanan beni, sevdana esir olan yüreğimi görmüyorsun öyle mi!.. Mihrace! Atlastan kaftan giyip övünme. Bu beden can üstünde emanettir, tenden vazgeç. Sırların sırrıydı aşkın, aşkınla ateşte üşüdü yüreğim. Yetmedi sana kalbimi getirdim. Onulmaz yaralarla kan-revan kalbim avuçlarında, kapına geldim. Aşk bağında bir dilenci misali dileniyorum. Haykırıyor yüreğim “sen” diye…

  Dualarla, Tahiyyât’larla can bulan ruhum, hiçliğin zerresinde aşkınla kavruluyor. Gecemi gündüze, gündüzümü geceye çeviren kadın; al kalbim senindir. Titreyen yüreğim Eyyub’un (a.s.) sabrını yüklenerek sana geldi. Aşkının büyüsü sardı tüm benliğimi. Ne yana baksam sen varsın gözlerimde. Sanki esirin oldu kalbim ve sensiz bir ölüyüm. Reddediyorsun ya beni; ruhum hasta, ben hasta sevdiğim. Hz. Eyyub’un (a.s) sabrını taşıyor gözlerim ve gözlerimden sen sarkıyorsun. Sonra O’nun duası dökülüyor dudaklarımdan; “Ey Rabbim! Halim sana mâlûmdur. Adını anamayacak kadar hastayım! Ey Şifa Veren! Şifana muhtacım…”

  Meryem misali örtünen ruhun, bedenimde can buldu. Benim tek korkum canânımı canımda kaybetme korkusudur. Öyle ki hicran düştü sevdama, bırakıp gitme beni, istemem. Ben bir geceyim, sen bir ay’sın. Senin aydınlığındır  geceye ışığını veren.  Sen gülsün, bense gülün dikeni. Gül sayesinde yanmaktan kurtulan dikene bak. Sen yüreğime düşen aşk sultanımsın benim. Aldığım nefesim, tek duamsın. Aşkınla yazdığım masalım, hep özlediğim rüyamsın…

  Aşk’ın minberinde buseler bırakır gözlerin. Ayrılık sırrı mıdır metanetin ardındaki tebessümün? Ya da Sevr dağının kalbi midir bana sunduğun? Hayallerim iki dudağının arasında yetim şimdi. Çalsam kapını boynu bükük mahzun bir bakışla, yağmur mu yağdırırsın yüreğime, yoksa hüzün ve gam mı bahşedersin kalbime? Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın (c.c) izni ile sana aşkımı sunuyorum. Rabbimin özüne güzellik, ruhuna temizlik katarak yarattığı Mihrace’m! al kalbim senin esirindir.

  “Yeri göğü bağrına basan ey! Ey gökyüzünü kudreti ile sürmeleyen! Rahmetini esirgeme taş tutmuş kalplere ey! Sanadır münacatım, yalnız sanadır dualarım ey! Boş çevirme ellerimi, kararan yüreklere aşk lütfeyle ey! Nur katreleriyle selam olsun sevdiğimin yüreğine. Selâm olsun, ömür seccadesini gönül dergâhına serenlere…”

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: “Hiçbir zaman yalvarmayacağız”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, resmi ziyaret için gittiği Finlandiya’da verdiği bir konferansta Rum büyükelçinin AB’nin Türkiye’ye Kıbrıs konusundaki eleştirilerine atıf yaparak sorduğu soruya karşılık, ”Rumlar, Türkiye’nin AB üyeliğini engelliyor. Sanıyorlar ki Türkiye daha zayıf olacak ve üyelik için yalvaracak. Sanırım şimdi bizim performansımızla Rumlar’ın ya da başka ülkelerin performanslarını karşılaştırabilirsiniz. Hiçbir zaman yalvarmayacağız” dedi.
  Davutoğlu, dış politika alanında Finlandiya’nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Paasikivi Cemiyeti’nde, ”Bugünkü Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye’nin Dünyada Barışın Sağlanmasındaki Rolü ve Bunun Avrupa’ya Yansımaları” konulu konferans verdi.
Davutoğlu, konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. Bu sırada söz alan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Helsinki Büyükelçisi Filippos Kritiotis, AB’nin Türkiye hakkında hazırladığı İlerleme Raporu’ndaki Kıbrıs ile ilgili kısımda Türkiye’nin eleştirildiği bölümü okudu ve Türkiye’nin taahhütlerini yerine getirmediğini iddia ederek, tutumuna devam edip etmeyeceğini sordu.
  Davutoğlu, Rum büyükelçinin okuduğu paragraf dışında Türkiye’ye övgülerin yer aldığı daha birçok paragrafın da bulunduğunu hatırlattı. AB’nin, Rum kesimini sınır sorunlarını çözmeden üye yaptığını, 24 Nisan 2004’te yapılan referanduma Türkler’in ”evet”, Rumlar’ınsa ”hayır” dediğini anımsatan Davutoğlu, şunları ifade etti:
  ”Rum kesimi 1 Mayıs 2004’te üye yapıldı. Çok kritik bir haftamız vardı referandumdan sonra. AB için iki seçenek vardı o zaman. Ya bu referandumu görecekler, adil olacaklardı ve diyeceklerdi ki ‘Kıbrıslı Türkler bizim desteklediğimiz planı kabul ettiler. Bir referandum daha yapalım, o zamana kadar Rumlar beklesin tam üyelik için’. Ya da bize söz verdikleri gibi, ben şahidim buna, bütün Avrupalı liderler ki burada isimlerini vermek istemiyorum, hepsi bize dedi ki ‘Kıbrıslı Türkler (evet) derse tüm izolasyonlar kalkacak. Rumlarla aynı haklara sahip olacaklar’. Peki ne oldu? AB’nin yaptığı hatayı anlatıyorum size. Tüm taahhütlere rağmen, Rum tarafının hayır oyu verdiği gerçeğine rağmen, Rum tarafını AB’ye tam üye yaptılar. Kıbrıslı Türkleri de izole etmeye devam ediyorlar. Her sene aynı paragraf (AB ilerleme raporunda) tekrarlanıyor. Adil olmak bu değil. Bu yüzden AB 10 yıl kaybetti, eğer bu mantalite devam ederse 10 yıl daha kaybedecek.”
  Müzakerelerin adada tekrar başladığını, Türk tarafının müzakerelerin bitimi için bir süre sınırlaması istediğini kaydeden Davutoğlu, ”Ne istiyorsunuz? Tek birleşmiş bir Kıbrıs Cumhuriyeti mi istiyorsunuz, o halde neden Annan Planı’nı reddettiniz? Neden şimdi bir çerçeve belirlemek için masaya oturmuyorsunuz? Eğer iki devlet istiyorsanız, bu sizin kararınız” dedi.
Asla yalyarmayacağız

  Davutoğlu, Rum kesiminin Türkiye’nin üyeliğini engellediğini belirterek, ”Sanıyorlarki Türkiye daha zayıf olacak ve üyelik için yalvaracak. Sanırım şimdi bizim performansımızla Rumların ya da başka ülkelerin performanslarını karşılaştırabilirsiniz. Hiçbir zaman yalvarmayacağız. Eğer bir entegrasyon olacaksa, bu adil olmalı” diye konuştu.
Rum büyükelçinin okuduğu paragrafın AB tarafından son 8 yıldır tekrarlandığını ifade eden Davutoğlu, ”Rum tarafı 2004’te ‘evet’ demiş olsaydı, bugün burada gündeme gelen tüm konularla ilgimiz olmayacaktı” ifadesini kullandı.
Davutoğlu, şunları söyledi:
  ”AB’ye tam üye olmuş ve bizimle iyi komşuluk ilişkileri olan bir birleşmiş Kıbrıs olacaktı. Adada Türk askeri olmayacaktı. Türkiye ile Kıbrıs arasında tam ekonomik entegrasyon sağlanacaktı ve Rumlar bundan herkesten fazla faydalanacaktı. Siz de bugün iflas etmiş bir ekonomiye sahip olmayacaktınız, çünkü Türkiye’nin müthiş ekonomik potansiyelini kullanıyor olacaktınız. Siz ‘hayır’ dediniz, seçimi siz yaptınız, biz değil.”

Herkes Türkiye’nin sözünün ne demek olduğunu bilir
  AB müktesebatına göre adanın tamamının AB üyesi olduğunu hatırlatan Davutoğlu, buna rağmen Kıbrıslı Türklerin temsil edilmediğini ve yaptırımlara maruz kaldığını kaydetti.
Davutoğlu, Kıbrıs Rum kesiminin yapacağı seçimlerden sonra masaya ciddi barış niyetiyle geleceğini ümit ettiklerini ifade eden Davutoğlu, barış olduktan ve gerçek anlamda birleşmiş bir Kıbrıs AB’ye üye olduktan sonra tüm meselelerin çözüleceğini söyledi. Davutoğlu, ”Bu şekilde bir barış olmadan kimse Türkiye’ye baskı yapamaz. Seçim size kalmış. Siz seçiminizi yapın, emin olun biz taahhütlerimizi yerine getiririz. Herkes Türkiye’nin sözünün ne anlama geldiğini bilir” dedi.

Trabzon Femin ART Kadın Sanatçılar Derneği toplantısı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Femin &ART Kadın Sanatçılar Derneği Derneğinin 2.Olağan Genel Kurulu toplantısı nedeniyle bir açıklama yapan dernek başkanı Şükran Üst şunları söyledi;

“Her biri çalışma azmi ile dolu üyeler yeni yılda yapacakları projeleri konuşmak ve yönetim kurulu görev dağılımı yapmak için Perşembe günü dernek binasında kahvaltıda buluştu. Kahvaltıda Yeni Yönetim görev dağılımını yaptı. Yeniden genel başkanlığa seçilen Şükran Üst, derneğimiz beş yılda olağan üstü büyüdü, uluslara arası birçok şubeleri oldu. Üyelerimizden gelen öneriler doğrultusunda genel kurulda derneğimizin adını ”Femin & Art Uluslararası Kadın Sanatçılar Derneği ”olarak değiştirdik. Büyüyen derneğimizle birlikte çalışma alanlarımızda genişlediğinden yönetim kurlunu 7 kişiye çıkardık.

  Ayrıca müzik, edebiyat, sergiler, proje ve festivaller kurullarını oluşturduk. Yeni yılın ilk etkinliği olacak olan Türkiye’nin aynı anda 15 ilde eş zamanlı açılacak yalnızca barışa tarafım sergisini Trabzon olarak Hamamizade Kültür Merkezinde açacağız. Edebiyat komisyonumuzda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kadın yazarlar, şairler ve ressamların emeklerini birleştireceği ulusal, Öykülerimiz, Şiirlerimiz, Resimlerimiz yarışmaları düzenliyor, her üç dalda 1.2.3. olanlara ödül diğerlerini de öykü ve şiir kitabı, resimlerden de sergi ve katalog yapacağız. Bu etkinliğimizi valiliğimizle de paylaştık, katkılarını esirgemeyeceklerdir. Çok değerli basın emekçileri Cansel Şahin Kıyak ve Fatma Yavuz aramızda, her zaman bizimle oldukları için teşekkür ediyorum. Projeler ve festival komisyonumuz 6. festivale şimdiden hazırlanıyor dedi. Komisyonların, adeta bir biri ile yarışan projeleri konuştukları kahvaltı da kadın üretkenliğinin yanlınızca masadaki yiyeceklerin çeşitliğinde değil, sanatın her alandaki yansımasının da bir göstergesiydi.

  Yönetim Kurlu Asıl Üyeler: Genel Başkan Şükran Üst Genel Başkan Yardımcısı Hacer Sarı, Şubelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Songül Kartal, merkez Yönetim Kurlu Üyeleri Selma Akyüz, Arzu Samancı, Genel Sekreter Ayfer Sarı, Sayman Hande Bozalioğlu,

Yedek Üyeler: Şükran Öztürk, İlhan Saka, Handan Şahin, Hülya Yeşilçimen, Nilüfer Tüfekçi, Şeyda Şahin, Şahver Altuntaş

  Denetleme Asıl Üyeler: Necla Yanık, Nurcan Yazıcı, Meryem Şenol Sarı Yedek Üyeler: Esma Seseroğlu, Neşe Özkan Arslan,Neyran Somel “

 
                 Trabzon Femin &ART Kadın Sanatçılar Derneği toplantısı fotoğrafları
 
                           
 
         

Azerbaycanın NATO ile işbirliğinin geliştirilmesi

0

  28 Eylül 1995 yılında NATO “NATO’nun genişletilmesine ilişkin” KAİK ve müttefiklerin BİO-da işbirliği konusunda karar aldı.  BIO programının mahiyeti farklı-farklı ortak Devletler ve NATO arasında onların her birinin somut ihtiyaçlarını dikkate alınması ile kişisel esaslar üzerinde kurulan ortaklıktan oluşur. 1997 yılında Madrid’de, 1999 yılında Washington’da, 2002 yılında Prag’da, 2004 yılında İstanbul’da düzenlenen konferanslarda ise bu süreç daha hızlı geliştirildi.

  Azerbaycan’ın NATO ile işbirliği sonraki dönemde de yıllar geçtikçe yüksek seviyeye çıkmış, NATO uzmanları Azerbaycan ordusunun modernleşdirilmesi için ülkemize düzenli olarak teknik ve eğitim içerikli yardım etmişlerdir. Siyasi ve ekonomik açıdan sürekli gelişme elde eden Azerbaycan’da askeri kuruculuğunun da yüksek düzeyde olmasını artık herkes itiraf etmektedir. Silahlı Kuvvetlerimizin lojistik üslerinin NATO standartları düzeyinde yeniden kurulması ise doğrudan Haydar Aliyev’in Brüksel’de imzaladığı malum belgenin uygulanması sonucunda mümkün olmuştur.

  1997 yılının Şubat ayında NATO Genel Sekreteri J. Solana’nın Bakü ziyareti NATO-Azerbaycan ilişkilerine önemli derecede müsbet tesir etmiş ve bu askeri-siyasi örgütün ülkemize ilişkin niyetlerinin ciddi olduğunu kanıtlamıştır.  Ziyaret sırasında Azerbaycan’ın uluslararası durumuna ve dış politika faaliyetine değinen Genel Sekreter ülkemizin mevcut uluslararası alanda gittikçe daha aydın farkedilir bağımsız politika yürütmekte olduğunu vurguladı.

  NATO ile askeri alanda işbirliği 1997 yılında daha da yoğunlaştırılmıştır. Bu çerçevede 1997 yılının Ocak ayında Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinde barış bölüğü, sonra taburu oluşturuldu. Azerbaycan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri temsilcileri 1997 yılının Temmuz ayının 28 ‘den Ağustos ayının 8’ne kadar ABD’nin Virginia eyaletinin Norfolk kentinde NATO “Barış İçin Ortaklık” programı çerçevesinde düzenlenen barış tatbikatlarına katılımcı olmuşlar.

1997 yılının Mayıs ayının 30-da KAİK Avrupa-Atlantik Ortaklığı Şurası ile (AATŞ) değiştirildi ve böylece, NATO partner ülkeleri arasında genel siyasi işbirliği oluşturuldu.  AATŞ NATO ülkeleri ve ortak-devletleri bağlamaktadır ve şu anda ona 46 ülke dahildir. Şura, siyaset ve güvenlik meseleleri üzere sürekli diyalog ve danışmaların yürütüldüğü çoktaraflı forumdur. O, ayrıca NATO ile Barış için Ortaklıkta yer alan ülkeler arasında ayrı ayrı ikili ilişkilerin siyasi temeli rolünü oynamaktadır.

  XX yüzyılın sonunda NATO yeniden genişlemiştir. 1997 yılı Temmuz ayında NATO eski sosyalist kampının üyesi üç ortak devlet, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya’yı da saflarına katmak konusunda karar almıştır ve bu karar 1999 yılının 12 Mart’ında uygulamaya konmuştur. Birkaç yıl sonra ise, 2004 yılında daha yedi ortak devlet, Romanya, Bulgaristan, Slovakya, Slovenya ve eski Sovyet cumhuriyetleri Litvanya, Letonya ve Estonya da bloğa katıldılar. Böylece NATO üyelerinin sayısı 26’ya ulaşmış oldu.

  1997 yılının ortalarında Azerbaycan NATO’nun Planlama ve Analiz Süreci (PARP) belgesine katıldı.  Bu, ortak devletlerle NATO arasındaki işbirliğinin verimini artırmak amacıyla bir takım pratik tedbirlerin müştereken uygulanmasını öngörüyor. Aynı yıl   Azerbaycan NATO’nun Brüksel’deki daire, karargahında kendi diplomatik temsilciliğini tahsis etti. Bu ise işbirliği ilişkilerine daha yeni ivme kazandırdı. NATO’da Azerbaycan silahlı kuvvetlerini iki subay temsil etmektedir.

  1997 yılı 8 Temmuz’da devlet başkanı Haydar Aliyev Avrupa Atlantik İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının Madrid’de yapılan zirve toplantısında bir konuşma yaparak bölgede silahlı çatışmanın ortadan kaldırılmasında Azerbaycan’ın NATO’nun ve Avrupa Atlantik İşbirliği Konseyi’nin etkin rolüne ümit beslediğini söyledi.

  Kuzey Atlantik Paktı ile işbirliğinin gelişmesi alanında bir sonraki adım 14 Kasım 1997’de Devlet Başkanı Aliyev’in imzaladığı “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin NATO ile işbirliğini daha da güçlendirmek önlemleri hakkında” talimatı oldu.  Talimata uygun olarak Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Başkanı yanında NATO ile işbirliği üzere devlet komisyonu oluşturuldu. Devlet komisyonu “Barış İçin Ortaklık” programı çerçevesinde işbirliğinin birim programının hazırlanması ile alakadar ilgili bakanlık ve kuruluşların faaliyetlerinin koordine edilmesi alanında seri çalışma yapmaktadır.

  1998 yılının ikinci yarısından itibaren Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin askeri birlikleri BİO programı çerçevesinde NATO ile beraber hayata geçirilen askeri tatbikatlarda yer almaya başladı. 1998 Eylül’ünde NATO Genel Sekreteri J. Solana Azerbaycan’ı ikinci kez ziyaret etti.  Ziyaret sırasında NATO’nun Avro-Atlantik ve bölgesel güvenliğe ilişkin tutumu Azerbaycan tarafına açıklandı ve karşılıklı ilişkilerin gelişmesine dair muzakereler yapıldı.

  Kuzey Atlantik Bloku ile işbirliğini derinleştirmek yolu tutmuş Azerbaycan’a 27-31 Mayıs 1999 yılında NATO Parlamenter Asamblesi’nin Polonya’da yapılan toplantısında aynı kurumda gözlemci statüsü verildi. 28 Temmuz 1999’da Bakü’de Türkiye hükümeti ile Azerbaycan Hükümeti arasında “Kosova Türk taburu bünyesinde Azerbaycan Birliğinin faaliyetine ilişkin düzenlemeler” imzalandı. 1999 yılının Eylül ayından itibaren Azerbaycan kendi barış birliğini ilk defa olarak bu bölgeye gönderdi. 2001 yılının Ocak ayında NATO Genel Sekreteri George Robertson’un Bakü’ye gelmesi teşkilatın Azerbaycan’a artan ilgisinin göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Genel Sekreter Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev ile görüşmesinde Ermenistan’ın ülkemize saldırısı, NATO ile ilişkilerin gelişme perspektifleri ve başka konular ele alındı.

  Kasım 2002’de NATO Avrupa-Atlantika Ortaklık Konseyi üyesi ülkelerinin devlet ve hükümet başkanlarının Prag zirvesinde yer alan Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev Güney Kafkasya bölgesinde devam eden anlaşmazlıkların giderilmesinde NATO’yu daha etkin olmaya çağırdı.  18 Ekim 2002’de Azerbaycan Afganistan’a barış bölüğünün gönderilmesi ile ilgili karar kabul ederek oraya 33 kişilik özel ekip gönderdi (şu anda sayıları 45 kişi).

  Azerbaycan NATO’nun saygın kurumları arasında yer alan Parlamenter Asamblesi ile işbirliğini derinleştirmek politikasını sürdürmekteydi. Bunun sonucu olarak, 19 Kasım 2002 yılında Azerbaycan NATO Parlamenter Kurulu’na ortak (asosyatif) üye kabul edildi.  Böylece, cumhuriyetimiz kendi sorunlarını ve diğer güncel konularını dünya kamuoyuna duyurmak için yeni uluslararası arenaya çıkma şansı elde etti.

  2003 yılında Azerbaycan NATO’nun çevik operasyon kuvvetlerinin oluşturulması ve geliştirilmesine ilişkin programa katıldı. Milli Meclisin 7 Mayıs 2003’te gerçekleştirilen oturumunda “Azerbaycan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri bölüğünün uluslararası koalisyon bünyesinde Irak’ta düzenlenen barış operasyonlarında yer alması hakkında” karar verildi ve oraya 150 kişilik özel ekip gönderildi.

 ____________________________

NATO Handbook. NATO office of information and press. 1110 Brussels. Belgium, 2001, p. 473.

NATO Public Diplomacy Division. 1110 Brussels, Belgium, 2005, p. 13.

Hasanov A.M. Modern uluslararası ilişkiler və Azerbaycanın dış politikası, Bakü, 2005, s. 515.

Yine orada, s. 520.

NATO Transformed. Public Diplomacy Division. 1110 Brussels, Belgium, 2005, p. 17-18.

NATO Transformed. Public Diplomacy Division. 1110 Brussels, Belgium, 2005, p. 16.

Sümerinli C. İreli, NATO-ya doğru. Bakı, 2007, s. 31 Hasanov A.M. Modern uluslararası ilişkiler

  və Azerbaycanın dış politikası, Bakü, 2005, s. 520.

Yine orada, s. 521.

Sümerinli C. İreli, NATO-ya doğru. Bakı, 2007, s. 31 Hasanov A.M. Modern uluslararası ilişkiler

 və Azerbaycanın dış politikası, Bakü, 2005, s. 522.

Sümerinli C. İreli, NATO-ya doğru. Bakı, 2007, s. 13

Yine orada, s. 13.

18 Mart Üniversitesi ve Güran Yahyaoğlu

0

  Yrd. Doç. Dr. Yahyaoğlu’nun uzunca bir süre kanser tedavisi gördüğü ancak 16 Aralıkta yaşamını yitirdiğini haberlerde öğrendik. Tedavi süresince belge sunulmadığı için yasal olarak işlemlere başlandığı ve resmi evrak düzenlenerek merhumun işine kanunlar gerekçe gösterilerek son verildiğini  üzücü bir şekilde öğrendik. Eğer yaşasaydı, tedavi olduğunu belgeleyecek ve müstafi sayılma işlemi iptal edilecekti muhtemelen. Resmi açıklamaları duyduk, hepsi kanunlara uygun olduğu söyleniyor ama işin birde vicdani tarafı var, bunları yapanların vicdanı rahat mı? Bu kişinin çalıştığı yerde hiç mi arkadaşı yoktu, çalıştığı birimin idari görevlisi, Yüksek Okulun Sekreteri, Müdürü, harcama yetkilisi ya da diğer kişiler yok muydu ki Yahyaoğlu’nun durumu hakkında bilgi alamadılar.

  Yani Yasalara göre, kişinin kapısına gittiler yok bir daha gittiler yok, öyle ki iki ay boyunca baktılar yok ve işe gelmiyor, öyleyse tutanak tutalım (resmi evrak olması gerekiyor ya) müstafi sayalım. Demek ki bu arada bu öğretim üyesinin iletişim bilgileri olmadığı için, ulaşabilecekleri birisi de olmadığı için Yahyaoğlu’nun kanser olduğunu Ankara Üniversitesi’nde tedavi altında olduğunu öğrenememişler ve demek ki Yahyaoğlu’nun kasıtlı olarak mesaiye gelmediğine hükmedip yine yasalar çerçevesinde müstafi saymışlar. Tekrarlıyorum bu iş yasalara uygun olduğu kadar vicdana uygun değildir.

  Nedense zaman zaman duyarız işe gitmeden bankamatik memuru olanları, maaş alanları işte bunlar vicdanı sızlatıyor.  Bir öğretim üyesi olarak yapılanın doğru olmadığını belirtmek istiyorum. Önceleri şöyle oluyordu rahatsızlığını beyan eden kişi kurumundan sevk kağıdı alır ve sağlık kuruluşuna giderdi böylece kurum kişinin durumundan haberdar olurdu. Sonra kurumun verdiği rapor işyerine verilirdi. Şimdi e-ortama geçildi bir tuşla kişilerin hakkında her türlü bilgiye ulaşıldığı günümüzde merhumun bilgilerine nasıl ulaşılmak istenmedi?

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: “Self determinasyon hakkımız vardır”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs müzakere sürecinin ucu açık sürdürülemeyeceğini; Kosova’da olduğu gibi bir tarihlendirme yapılarak müzakere sürecinin başarılı veya başarısız olduğunun açıkça ortaya konması gerektiğini söyledi. Eroğlu, başarısızlık söz konusu olursa o zaman Kıbrıs Türklerine münhasıran ne yapmak istediklerinin sorulması ve çıkacak sonuca Rumların saygı göstermesinin sağlanması gerektiğini kaydederek, bunun hem Doğu Timor’da, hem de Güney Sudan’da yapıldığını belirtti.

  Kıbrıs müzakerelerinde 50 yıllık tıkanıklığın bugünkü parametrelerle çözülmesinin mümkün olmadığını söyleyen Eroğlu, “Bir başka ifadeyle Kıbrıs sorunu bugünkü haliyle asla çözülemez. Sorun, aktörlerde değil; bizzat oyunun dizayn ediliş şeklindedir” dedi.

Cumhurbaşkanı Eroğlu, önceki gün gittiği İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi’nde “Uluslararası Dinamikler Işığında Kıbrıs Konusu” konulu konferansta konuşma yaptı.

Nisan 2010’da Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ilk iş olarak BM Genel Sekreteri Ban-ki Moon’a mektup göndererek devlette devamlılık ilkesi gereği müzakerelere kalındığı yerden devam edeceğini ancak tüm konuları yeniden ele almak istediğini bildirdiğini; müzakerelerin başladığını ancak geçen sürede arzu edilen ilerlemenin sağlanamadığını söyledi.

Uluslararası yapı ve Rum halkının çözüm istememesi

  İlerleme olmamasının nedenlerini sıralarken iki noktaya işaret eden Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Bunlardan birincisi uluslararası yapının Kıbrıs’ta çözümü destekleyecek nitelikte olmaması; bilakis çözümsüzlüğün devamını beslemesidir. Kıbrıs sorununda tıkanıklığın ikinci sebebi ise Rum halkının, bakınız vurgu ile tekrar etmek istiyorum, Rum halkının çözüm istememesidir” dedi. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Arap Baharı”nın sadece Orta Doğu-Doğu Akdeniz coğrafyasını değil, aynı zamanda küresel siyasi dengeleri de etkileyen bir nitelik taşıdığını ve son üç yılda Kıbrıs konusunu da etkilediğini belirtti.

  “Kıbrıs meselesi ne yazık ki sadece Kıbrıs’tan veya Kıbrıslılardan ibaret değildir” diyen Eroğlu, 1960 Cumhuriyeti garantörlerinin Türkiye, Yunanistan ve İngiltere olduğunu ancak bu ülkeler dışında da ABD, Rusya ve AB aktörleri olduğunu, başka devletler de bulunduğunu anlattı. Bu aktörlerin her birinin Kıbrıs konusunda bir etki yaptığını kaydeden Cumhurbaşkanı Eroğlu, bu aktörlerin oluşturduğu uluslararası yapıda ABD’nin temel aktör olduğu serbest piyasa ekonomisine dayalı liberal-demokratik yapının küresel hegemonyası, bir yandan da bu hegemonya içinde kendini daha tepelerde görmek isteyen Çin, Rusya ve Almanya gibi ülkelerin rekabetinin yaşandığını belirtti.

Kıbrıs meselesini kavramak için küresel düzeni kavramak zorundayız

  “Kıbrıs meselesini ve müzakere sürecini gerçekten kavrayabilmek için bu küresel düzeni, denge ve değişimi kavramak, dikkatli bir şekilde yerine koymak zorundayız” diyen Eroğlu, şöyle konuştu: “İşte Kıbrıs konusunda da Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya arasındaki küresel denge –hatta bu resme Avrupa Birliği’nin temel iki aktörü Almanya ve Fransa ile Kıbrıs’ta tarihi bir rolü bulunan İngiltere’de katılabilir- büyük önem taşımaktadır.

Bugünkü sürecin devamlılığı açısından Kıbrıs’ta toplumlararası çatışmaların 1963 Aralık ayında Rum saldırılarıyla başladığını kabul edelim. Aslında çatışmaların kökeni çok daha eskilere dayanmaktadır; ama 1960 yılında kurulan ortaklık devletinin yıkılmasıyla birlikte bugünkü duruma nasıl geldiğimizi değerlendirmek açısından 1963 olaylarından başlıyorum.

  1964 yılında Türkiye’nin müdahalesi Amerika tarafından nasıl ve niçin engellenmiştir? Sizler herhalde meşhur Johnson Mektubu’na aşinasınız. Amerika, Türkiye’nin müdahalesine engel olurken, Rumların silahlı saldırılarının da cezasız kalması sonucunu doğuran bir politika izlemiştir. Bunun sonucunda da Türklerin, silahla kovuldukları ortaklık devletinin münhasıran Rumlar tarafından ele geçirilmesine göz yumulmuştur. Bakınız; ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ gerçekte 1963 Aralık ayında yıkılmıştır; ancak bir suret, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sadece sureti Rumlar tarafından kontrol edilmektedir. Pekiyi bu devletin anayasası, Kıbrıs Türklerine eşit haklar tanıyan temel ilkeleri ne olmuştur? Bunlar tam yarım asırdır yok sayılmaktadır.”

2003 dönemi

  Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, 2003 dönemine değinirken, 2002 sonbaharına “Annan Planı”nın ortaya çıktığını, planın Rumların lehine bir durum içerdiğini kaydederek, “Çünkü plan kabul edilseydi, KKTC topraklarının önemli bir kısmı Rumlara verilecek, çok sayıda Rum, KKTC topraklarında yaşamaya başlayacak, Kıbrıs’ta Türk askeri varlığı 650 kişiye indirilecek ve siyasi olarak Kıbrıs Türkleri kendi devletlerinden vazgeçmiş olacaklardı. O dönemde Kıbrıs Türk tarafında çok yoğun bir propaganda dönemi yaşandı. Birleşmiş Milletler bütün kaynaklarını seferber ederek Türk tarafından “evet” çıkması için azami gayret gösterdi. Neticede muvaffak da oldular. O zaman bir tek ben ve partim bu Plana karşı çıkmıştık” dedi.

  Rumların yüzde 76’sının hayır demesiyle kendi lehlerine olan bu planın hayata geçirilemediğini ifade eden Cumhurbaşkanı Eroğlu, Rum halkının demokratik iradesini ortaya koyarak Kıbrıs’ta federal bir çözüme karşı çıktığını; dönemin Rum lideri Papadopulos’un hayır kampanyası yürüttüğünü; önceleri planı destekleyen Hristofyas’ın da sonra karşı çıktığını anlattı. Eroğlu, bugün Rum halkının yüzde 86’sının anlaşmaya karşı çıktığını belirterek, o dönemde de Kıbrıs Türk tarafından “evet” çıkacağı garanti altına alındıktan sonra yan çizdiğini, “netice itibarıyla Türk tarafını ve bütün bir uluslar arası camiayı ‘safi’ yerine koyduğunu” ifade etti.

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Elimizi açtık ve mutlak surette işbirliğine giderek Annan Planı’na onay vereceğimizi net bir şekilde ortaya koyduk. Oysa politika bilimi bu konuda bilimsel verilere sahiptir; bir müzakere sürecinde rakibinize elinizi bu kadar açık gösterirseniz, kaybedersiniz” diye konuştu.

Anlaşmaya mutlak gözle bakanlar ne kadar yanıldıklarını gördüler

  O dönemde uyarılarının dikkate alınmadığını; ama bugün sorumluluğun kendi sırtında bulunduğunu ve oyunu kurallarına, bilimsel temellerine göre uygulamak zorunluluğu altında olduğunu anlatan Eroğlu, selefi 2. Cumhurbaşkanı Talat’ın 5 yıl görev yaptığını son iki yılında karşısında yoldaş bildiği Hristofyas’ın olduğunu ama bu ikilinin bir anlaşmaya varabilmesine mutlak gözü ile bakanların sonuçta ne kadar yanıldıklarını gördüğünü söyledi.

Bugünkü haliyle asla çözülemez

  Eroğlu, bunun nedeninin, Kıbrıs müzakerelerinde 50 yıllık tıkanıklığın, bugünkü parametrelerle çözülmesinin mümkün olmadığını belirterek, “Bir başka ifadeyle Kıbrıs sorunu bugünkü haliyle asla çözülemez. Sorun, aktörlerde değildir. Sorun bizzat oyunun dizayn ediliş şeklindedir. İşte Talat-Hristofyas ikilisi; neden çözemediler?” diye sordu.

Teşhis yanlış… Hasta sürekli koma halinde

  Hekimlikte de politikada da doğru teşhis yapmak gerektiğini vurgulayan Eroğlu, “Siyasetçi bir hekim olarak çok net bir şekilde ifade etmek zorundayım ki Kıbrıs meselesine yanlış teşhis konmuştur.Tabiatıyla teşhis yanlış olunca, tedavi de yanlış olacaktır. İşte bu nedenle hasta sürekli koma halindedir” diye konuştu.

Çözüm mümkün

  Kıbrıs’ta müzakerelerin özünün, yanlış bir şekilde ‘devletin yeniden birleştirilmesi’ (reunification) üzerine kurgulanmak istendiğini; oysa Kıbrıs’ta dili, dini, milliyeti, kültürü, kökeni kısaca her şeyi ayrı iki millet ve şu anda iki ayrı devlet bulunduğunu söyleyen Eroğlu, elbette bu iki milleti bir arada yaşatacak, bir çözüm bulmanın mümkün olduğunu ancak zorla ve baskıyla iki ayrı milletten bir devlet oluşturmanın Kıbrıs koşullarında ne kadar gerçekçi olduğunun akılda tutulması gerektiğini kaydetti.

Self determinasyon hakkını tanımaktan neden kaçınıyorsunuz?

  Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, zaman zaman ziyaretine gelen yabancı konuklara “Kosova’da, Güney Sudan’da veya Doğu Timor’da tanıdığınız self-determinasyon, yani kendi geleceğini tayin hakkını neden Kıbrıs Türklerine tanımaktan kaçınıyorsunuz?” diye sorduğunu da belirterek, “Rumlar bizi istemiyorlar… Bunu da açıkça, demokratik iradeleriyle ortaya koydular ve koymaya devam ediyorlar” dedi.

  Eroğlu, son kamuoyu yoklamalarına işaret ederek, Kıbrıs Rum halkının yüzde 80’lerin üzerinde çözüme karşı dururken Türk tarafında bu oranın yüzde 50’nin üzerinde olduğunu belirtti. Geçtiğimiz haftalarda Filistin devletiyle ilgili BM örgütünde tarihi bir adım daha atıldığını hatırlatan Eroğlu, 20 yıl önce Oslo’da imzalanan Filistin-İsrail barış anlaşmasının barış getirmediğini; Gazze’de insanlık dramı yaşandığını anlattı ve “Oysa Filistin tam bağımsız bir devlet olarak tanınsa, Gazze’de insanlık dramı yaşanır mıydı?” diye sordu.

74 yazından beri barış hüküm sürüyor

  Kıbrıs’ta 1974 yazından beri neredeyse tam 40 yıldır barış hüküm sürdüğünü kaydeden Cumhurbaşkanı Eroğlu, “O zaman açıkça ifade etmeliyim: Bir fantezi uğruna halkımı kurban edemem! Yaşatılamayacak bir anlaşma kimsenin işine yaramaz” dedi. 1974 Mutlu Barış Harekâtı’yla Kıbrıs’ın iki kesimine de demokrasi geldiğini kaydeden Eroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Rum halk iradesi demokratik olarak ortaya konulmuş Rum kararı anlaşmaya karşıysa, ne yapabiliriz? Demek ki sevgili dostlar, Kıbrıs sorunu gerek iç, gerekse dış dinamikler açısından yapısal bir tıkanma durumu ile karşı karşıyadır.

  Başından beri söylemekteyim: Kıbrıs’ta bizi 1974 öncesine götürmeyecek, gerçeklere dayalı ve sürdürülebilir bir anlaşma yapmak için müzakerelerde iyi niyetle hareket etmekteyim. Aynı tutumu Rum tarafından da beklemekteyim. Ancak temel sorun, Rum liderlerin kendi haklarına karşı sorumluluklarında düğümlenmektedir.”

  Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, yapılabilecekler konusunda şunları söyledi:

“Birincisi; Kıbrıs Türkleri bir halktır, demokratik bir devlet çatısı altında yaşamaktadırlar.

Kıbrıs Türklerinin gerek demokrasisi, gerekse kendi kaderlerini tayin hakları fiilen Birleşmiş Milletler tarafından da tanınmaktadır.

  Ben ülkemin üçüncü Cumhurbaşkanıyım. Her seçimden sonra yeni seçilen KKTC Cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletler tarafından Türk tarafının resmi temsilcisi olarak hemen kabul görmüştür. Demek ki, sevgili konuklar, KKTC’yi tanımayan uluslar arası camia, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’nin demokratik rejimini tanımaktadır.

 Self-determinasyon hakkına gelince; Kıbrıs Türk halkının tartışmasız olarak kendi kaderini tayin hakkı vardır ve bu hakkını kullanarak 15 Kasım 1983’te kendi Devleti’ni ilan etmiştir.

Annan Planı’nın 2004 Nisan ayı içinde eşzamanlı, ayrı-ayrı oylamaya sunulması da göstermektedir ki Kıbrıs’ta olası bir anlaşma için Kıbrıs Türk halkının onayı olmazsa olmaz bir şarttır. İkinci bir husus siyasi meselelerle teknik meselelerin birbirlerinden ayrılmasının yararının fark edilmesidir. Müzakerelerde siyasi meselelerde bir arpa boyu yol alabildik mi, emin değilim ama daha teknik konularda çok şeyler başardık.”

2  büyük gelişme

   Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs’ta son zamanlarda iki büyük gelişme yaşandığını; bunlardan birinin Kıbrıs’ta barışın çimentosunu karmak için kullanılabilecek Türkiye’den borularla su taşınması projesi olduğunu ve suyu Rum tarafıyla barışçı amaçlarla paylaşmaya hazır olduklarını kaydetti. İkinci büyük gelişmenin ise Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının kullanımıyla ilgili olduğunu ifade eden Eroğlu, bu konuda ilmi bilgilerden faydalanmaya devam edeceklerini, “Doğu Akdeniz’de gerçekten ne kadar gaz yatağı bulunduğu, sorunlu bir coğrafyada bu gazın çıkartılıp, dünya pazarına sunulmasının mümkün olup, olmadığının” çok önemli sorular olduğunu belirtti.

  Cumhurbaşkanı Eroğlu, Rum muhataplarına eğer varsa bu zenginliği ortak iradeyle çıkarma ve Türkiye üzerinden dünyaya pazarlama, gelirini de barışın finansmanı için kullanma önerisi yaptıklarını ama Rum liderliğinin buna sıcak bakmadığını anlatarak, Güney Kıbrıs’taki başkanlık seçimini kazanmasına mutlak gözüyle bakılan Nikos Anastasiades’in tavrına bakınca da endişelerinin arttığını söyledi. Kıbrıs’ta 1968’de başlayan müzakerelerde bugüne dek konuşulmamış bir konu olmadığını vurgulayan Eroğlu, siyasi iradenin ortaya çıkmasını umut etmenin en basit ifadeyle naiflik olduğunu kaydetti.

Zaman takvimi elzem

  Sonuç alıcı görüşmeler yapılabilmesi için, Kıbrıs’ta var olan gerçekler dikkate alınarak “belirli bir zaman takvimi, anlamlı müzakereler ve bunun sonunda garantörlerin de katılacağı bir sürecin” elzem olduğunu ifade etti.

 Ucu açık görüşmelerin 44 yıldır sürdüğünü ve sonuç vermediğini kaydeden Eroğlu, Rum tarafının sadece konuşmayı yeğlediğini; çok taraflı toplantılardan ısrarla kaçtığını; Kıbrıs Türklerine karşı uygulanan haksız ambargoların hiçbir siyasi, hukuki veya ahlaki temeli bulunmadığını ama ambargoların sürdüğünü söyledi.

  Eroğlu, “O zaman, demokratik iradesini hep barıştan yana koymuş olan Kıbrıs Türklerinin cezalandırılmasına derhal son verilmelidir. Netice itibarıyla KKTC bir gerçekliktir. Bunun inkârı bize bir şey kazandırmamaktadır; kaldı ki aslında KKTC’nin güçlü varlığı, Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir anlaşmanın da garantisidir” dedi.

error: Content is protected !!