Pazar, Aralık 21, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 199

Batum Expo 2013 Turizm Fuarı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Batum’da 10-12 Mayıs  2013 tarihleri arasında düzenlenen “Batumi Expo 2013″ Uluslararası Turizm  Fuarı düzenlendi. Batum   turizm fuarına çeşitli turizm firmaları katıldı.

 
                            Gürcistan-Batum  Expo 2013 Turizm Fuarı Fotoğrafları
 
     
 
        
 
       
       
 
           
 
      
 
       
 
      
 
     
     
      
 
    
 
      
 
      
 
           
 
       
 
     

Dünya’da meydana gelen 7.0 ve üstü depremlerin oluşum aşamasında doğa olayları

0

  Araştırma, Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi İstatistik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Reşat Kasap’ın danışmanlığında, araştırmacı olarak Seda Kurt, Burcu Oğuz, Hülya Yürekli ve Çisem Kula ile birlikte yapılmıştır.

 Yer kürenin belirli bir hacminde mevcut fiziksel koşulların aniden değişmesiyle gelişen deprem dalgalarının yayınımı, depremin fiziksel mekanizmasının bir konsepti olarak yaygın bir biçimde kabul görmektedir. Bundan ötürüdür ki depremin odağındaki (kaynağındaki) işleyen sürece ilişkin doğrudan yaklaşım, kaynak civarında hüküm süren koşulların, değişik fizik parametrelerinin fonksiyonu olarak belirlenmesi üzerinedir. Deprem kaynağındaki sürecin ayrıntılı bir biçimde anlanabilmesi için, sürecin geri planında kalan enerji kaynağı, tektonik özgeçmiş, tetikleme ve yırtılma mekanizması gibi hususların bilinmesi gereği vardır.

Ancak biz burada daha çok, genellikle güneş ve ay tutulmalarından sonra deprem olacağına dair çıkan söylenti ve tartışmalardan, depremle güneş, ay, yıldızlar ve diğer doğa olayları arasındaki bağlantıya “Ay ve Güneş’in dünyamız üzerindeki etkileri nelerdir?”, “Güneş tutulmaları ve deprem arasında ilişki var mıdır?”, “Doğadaki hangi hareketler depremin habercisidir?” gibi sorularla yanıt aramaya çalışarak, depremin kaynak mekanizmasını anlamada sürecin arkasındaki tetikleme ve etkileme mekanizmaları üzerinde duracağız.

Diğer bir yandan, dünyamızda meydana gelen şiddetli depremlerden önce bir takım sıra dışı olayların gözlenmesi ve internet üzerindeki haber gruplarından ve tarama motorlarında yaptığımız araştırmalarda, dünya üzerinde deprem tahmin araştırmaları kapsamında sıra dışı olayların deprem öncüleri denilebilecek sinyaller olarak kabul edildiğini görmemiz bu araştırmaya yönelmemizde rol oynadı.

  Kısaca depremlerin, birçok sıradışı ve olağan olayla kendini belli ettiği gerçeğinden yola çıkarak, bu konunun anlaşılmasına (depremle ilişkide bulunabilecek parametrelerden yararlanarak) yoğunlaştık.

  Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde, depremlerin ardışıklı olarak oluştuğu ve milyonlarca insanın ve barınağın yok olduğu bilinmektedir. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı deprem olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir. Deprem Bölgeleri Haritası’na göre yurdumuzun %92’sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98’inin de bu bölgede olduğu bilinmektedir.

  Alp-Himalaya tektonik kuşağı üzerinde yer alan Türkiye’de, son 100 yıl içinde meydana gelen 80 büyük depremde yaklaşık 80.000 üzerinde kişi hayatını kaybetmiştir. Türkiye’nin yanı sıra Dünya’nın birçok yerinde de ard arda büyük magnitüdlü depremler meydana gelmiştir.

  İşte gerek depremlerin insan hayatında bu denli maddi ve manevi zarara neden olması, gerekse insanın yaşam alanı olan yerkürede şekil değişikliklerine neden olması dikkatimizi çekmiş ve bu konuyu ele almamıza katkıda bulunmuştur. Hem etkilediği alan ve sonuçları bakımından daha kalıcı olması hem de büyük hasarlara neden olması bizi büyük magnitüdlü depremlere yöneltmiş, bu depremlerin meydana gelmeden ne zaman olabileceğinin tahmin edilebilir olup olmadığını incelemeye teşvik etmiştir.

  Bu nedenle, araştırma yaparken depremden önce meydana gelen doğa olaylarını ele almayı ve depremlerle arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını ve bunların depremler için öncü bir uyarı sistemi gibi çalışıp çalışmayacağını incelemeye karar verdik.

  Bilindiği gibi, güneş ve ay tutulmalarının depremleri etkilediği düşüncesi yüzyıllardan beri insanlığın kafasını yoran önemli sorunlardandır. Ayrıca güneş ve ay tutulmalarının yanı sıra, sıcaklık değişimleri, volkanik patlamalar, depremin oluş saati, suların ısınması vb. etkilerinin de depremleri tetiklediği görüşü yaygındır. Mesela, yukarıda bahsetmiş olduğumuz Gölcük ve Düzce depremlerini izleyen günlerde yer altı sularının akış rejimlerinin değiştiği, gökyüzünde bazı ışıkların ve evcil hayvanlarda bazı davranış bozukluklarının gözlendiği belirtilmişti. Aynı şekilde, deprem ışımaları (şimşekleri), deprem bulutları, uzamış ay görüntüsü ve hayvan davranış anomalileri gibi 1.519 adet olay, 17 Ocak 1995 tarihli 6.9 magnitüdlü Kobe depreminin habercisi olarak da sismoloji alanında çalışan kişi ve kurumlara bildirilmişti.

  Bu araştırmada veriler internet ortamından elde edilmiştir. Değişik kaynaklardan derlenen veri seti, belirli bir yıldan önceki verilerin periyodik olarak kayıt altına alınmayışı ve keza belirli bölgelere ait tutanakların tutulamayışı nedeniyle, 2000’den sonra rapor edilen 87 adet depremi içermektedir.

  Analizlerde kullanılan değişkenler de, deprem üzerinde etkisi olabileceği düşünülen doğa olaylarının elimine edilmesiyle oluşturulmuştur. Volkan, kasırga, sis, yağmur, fırtına değişkenlerine ait ölçüm değerleri, ele alınan ölçme periyotları sınırlandırılmış olmasına rağmen elde edilememiştir.

  Bu araştırmadaki analizler, dört öğrenci tarafından yapılmış ve çalışma için 2000’den bu yana meydana gelen M 7.0 ve üstü 87 tane deprem ele alınmıştır.

  Yapılan analizleri değerlendirmedeki amaç, dünyada 2000 ve sonrasında meydana gelmiş M 7.0 ve üstü depremlerin oluşum aşamasında doğa olaylarının bir etken, öncü veya tetikleyici olarak kabul edilip edilemeyeceğini, deprem verileri kullanılarak istatistiksel bakımdan tespit etmek olmuştur.

  Araştırmanın analiz aşamasında ikili karşılaştırmalar kullanılarak bağımsızlık için ki-kare testleri ve regresyon analizi kullanılmış ve kurulmuş olunan hipotezler için aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir. İstatistiksel olarak elde edilen bu sonuçlar deprem uzmanlarının bilgilerine sunulmaktadır.

  1. Magnitüd ile enlem arasında bir ilişki yoktur.

  2. Magnitüd ile boylam arasında bir ilişki yoktur.

  3. Magnitüd ile depremin meydana geldiği saat dilimi arasında bir ilişki yoktur.

  4. Magnitüd ile derinlik arasında ilişki yoktur.

  5. Depremin gerçekleşmesiyle ayın evreleri arasında bir ilişki yoktur.

  6. Depremden bir ay önce ay tutulması olup olmamasıyla depremin magnitüdü arasında bir ilişki yoktur.

  7. Depremden bir ay önce güneş tutulması olup olamamasıyla depremin magnitüdü arasında bir ilişki yoktur.

  8. Depremden iki ay önce ay tutulması olup olmamasıyla depremin magnitüdü arasında bir ilişki yoktur.

  9. Depremden iki ay önce güneş tutulması olup olmamasıyla depremin magnitüdü arasında bir ilişki yoktur.

 10. Magnitüd ile ölçülen sıcaklık arasında bir ilişki yoktur.

 11. Magnitüd ile ölçülen rüzgar hızı arasında bir ilişki yoktur.

 12. Magnitüd ile ölçülen deniz basıncı arasında bir ilişki yoktur.

 13. Magnitüd ile ölçülen görüş uzaklığı arasında bir ilişki yoktur.

 14. Magnitüd ile nem arasında aynı yönlü zayıf ilişki vardır.

 15. Magnitüdün artması yada azalması depremden on gün önce ya da on gün sonra meydana gelen uçak kazalarını etkilememektedir.

 

KAYNAKÇA

  EZEN Ü., İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi, 4(7), Sayfa: 85-91, 2005.   Deaths  from Earthquakes in 2004, http://neic.usgs.gov/neis/eq_depot/2004/.

  ÖZMEN A., Ankara Üniversitesi, Sayfa: 25, http://www.aof.edu.tr/kitap/IOLTP/2294/ .unıte03.pdf.  KORUM U., İstatistiğe Giriş, Sayfa: 168-169-170, A.Ü.S.B.F. Yayınları, No:483, Ankara 1981.

  Deprem Türleri, http://www.belgenet.com/deprem/depremnedir.html#KONU2.

  BÜ Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi,    

  Deprem Büyüklüğü Nedir? Nasıl Ölçülür,   http://www.sondepremler.info/depremin+buyuklugu.php.

  Depremle İlgili Teknik Bilgiler – Deprem Parametreleri,   http://www.deprem.gov.tr/depremnedir/depremnedir.htm.

  Coğrafi Konum ve Yerel Saatler – Paralel (Enlem), http://www.cografya.biz/article_read.asp?id=26.

  Coğrafi Konum ve Yerel Saatler – Meridyen (Boylam), http://www.cografya.biz/article_read.asp?id=29,

  Güneş Tutulması,      http://www.tug.tubitak.gov.tr/tutulma/turkish/gunes_tutulmasi/gunes_tutulmasi.html.

  Astronomi – Ay Tutulması, http://www.cografya.biz/article_read.asp?id=390.

  Astronomi – Ayın Evreleri, http://www.cografya.biz/article_read.asp?id=391.

  Havanın Basıncı – Deniz Seviyesi Basıncı,  http://www.dask.org.tr/bilmek_istedikleriniz/meteoroloji/basinc/ basinc.htm.

  Çukurova Meteo – Mini Meteoroloji Sözlüğü – Sıcaklık,   http://www.cu.edu.tr/Content/Asp/English/cuMeteoSozluk.asp.

Çukurova Meteo – Mini Meteoroloji Sözlüğü – Rüzgar Hızı, http://www.cu.edu.tr/Content/Asp/English/cuMeteoSozluk.asp.

Acara Özerk Cumhuriyeti Hükümet Başkanı Archil Khabadze’den Haberciye övgü

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Hükümet Başkanı  Archil Khabadze, Batum Turizm Fuarında Gazetemiz “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi” Genel Yayın Yönetmeni İlker Çakan’ la bir süre görüştü. Görüşme sırasında Acara Özerk Cumhuriyeti Hükümet Başkanı  Archil Khabadze “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesini beğendiğini ve böyle bir gazetenin yayınlanmasından dolayı memnun olduğunu, Türkçe ve Gürcüce olarak iki dilde yayınlanmasının da önemli olduğunu belirtti.

                                                   

                                                   

Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesinin 20. sayısı çıktı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin  başkenti Batum’da 05.07.2011 tarihinde yayın hayatına başlayan ve Batumi-Georgia Network Medya Grup tarafından çıkarılan ve yaklaşık 3 yıldır yayın hayatına devam eden, Türkiye temsilciliğini de Habergünebakış Sitesinin yaptığı (www.habergünebakis.com) Karadeniz Bölgesinin Türkçe-Gürcüce dilinde onbeş günlük olarak yayınlanan tek gazetesi olan ve Gürcistan-Batum, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun’un Ordu, Samsun illerinde dağıtımı yapılan uluslararası “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi”nin 20. sayısı çıktı. Kuşe kağıda baskılı, haftalık tirajı 8.000 ve 8 sayfa renkli olarak yayınlanmaktadır.

        

          1-http://s1305.hizliresim.com/19/p/nb81s.jpg

          2-http://m1305.hizliresim.com/19/p/nb82q.jpg

          3-http://r1305.hizliresim.com/19/p/nb83w.jpg

          4-http://s1305.hizliresim.com/19/p/nb858.jpg

          5-http://r1305.hizliresim.com/19/q/nb8kf.jpg

          6-http://s1305.hizliresim.com/19/q/nb8ll.jpg 

          7-http://m1305.hizliresim.com/19/q/nb8mt.jpg

          8-http://r1305.hizliresim.com/19/q/nb8p4.jpg  

         
            
           Haberci Gazetesi 1.sayfa    Haberci Gazetesi 2.sayfa  Haberci Gazetesi 3.sayfa
 
            
          Haberci Gazetesi 4.sayfa    Haberci Gazetesi 5.sayfa  Haberci Gazetesi 6.sayfa
 
                              
                               Haberci Gazetesi 7.sayfa  Haberci Gazetesi 8.sayfa                                

Haydar Aliyevin dış politikasında Avrupa kurumları ile işbirliği

0
  Azerbaycan Cumhuriyeti 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını kazandıktan sonra, devletçiliğini geliştirerek güçlendirmek için tarihi fırsat elde etmiş oldu. Böyle bir ortamda milli devletçilik ilkelerine uygun olarak yeni dış siyasetin oluşturulması ve hayata geçirilmesi en önemli mesele olarak önümüzde duruyordu. Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı asılsız toprak iddiaları ile Dağlık Karabağ’da başlayan Ermeni bölücülüğü ve askeri tecavüzün genişlemesi ülkemizi ciddi siyasi ve ekonomik sorunlarla yüz yüze koymakla birlikte, devletimizin dış politikada da önemli görevlerin yerine getirilmesini ön plana çekti.
  Ermenistan’ın ülkemize karşı askeri saldırısının önlenmesi, onun ağır sonuçlarını ortadan kaldırmak, devletimizin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini sağlamak, dünyaya siyasi ve ekonomik entegrasyon lüzumu düşünülmüş, seri ve aktif dış politika gerektiriyordu.
1993 yılının ikinci yarısında Ulusal Önder Haydar Aliyev’in yeniden iktidara gelişi Azerbaycan’da bağımsız devlet düşüncelerinin ortaya çıkmasına olanak sağladı. Bundan sonra Azerbaycan’ın dış politikasında mevcut gerçekleri dikkate alan ve ülkemizin milli menfaatlerinin korunmasına yönelik fiili değişiklikler yapıldı. Bu dönemden başlayarak gerçekleştirilen dış politikamız işte Ulusal Önder’in adı ve faaliyetleri ile ilgilidir. Zengin devletçilik deneyimine dayanarak devletimizin yeni dış siyasetinin temel yönlerini belirleyen Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in bu yenilenmiş dış politika çizgisinde öncelikle bir takım en önemli ve acil görevlerin yerine getirilmesi öne konmuştu.
  Bu görevlerden biri ve en önemlisi Azerbaycan’ı uluslararası alandaki tecrit durumundan çıkarmak, ülkemiz hakkında oluşturulan olumsuz kamuoyunu dağıtmak ve halkımızın hak işini dünya kamuoyuna olduğu gibi ileterek cumhuriyetimiz çevresindeki bilgi ablukasını delmekten ibaretti. Bu nedenle yeni dış politika çizgisi için her şeyden önce savaşı durdurmak ve huzurlu ortam sağlanmalı idi. Bu amaçla 1994 yılı mayıs ayından Ermenistan’la ateşkese ulaşılması ve ülke genelinde istikrar oluşturma yolunda atılan adımlar sayesinde yeni dış politika çizgisinin hayata geçirilmesi için gereken elverişli huzurlu ortam oluştu.
Demokratik devlet yapılanması yoluna kadem koymuş Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlığını kazandıktan sonra, karşılaştığı sosyal ekonomik ve siyasi sorunların başarıyla çözümlenmesi ülkemizin uluslararası alandaki konumu, ayrı ayrı ülkelerle milli devlet çıkarlarına uygun karşılıklı faydalı ilişkiler ve dünya birliğine entegrasyon sürecinin yoğunluğu ile yakından ilişkili idi. Bu anlamda Azerbaycan’ın uluslararası ilişkiler sisteminde iyi yer tutması için dünya politikasının şekillenmesinde rol oynayan devletlerle ve uluslararası kuruluşlarla karşılıklı ilişkilerin düzenlenmesi ve geliştirilmesi önem arz ediyordu.
    Azerbaycan’ın Avrupa güvenlik sistemine katılması
İşte bu nedenle dünya birliğine eşit üye olarak dahil olmaya çalışan ve bağımsızlığının ilk adımlarını atan, hem de Ermenistan’ın askeri saldırısı sonucunda toprak bütünlüğü bozulmuş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin dış politikasında dünya birliğine entegrasyonu, ikili ve çok taraflı ilişkiler dahil uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi Ulusal Önder Haydar Aliyev’in faaliyetinin başlıca yönlerinden birini teşkil etmiştir.
Ulusal Önder çok becerikli, son derece tecrübeli devlet başkanı ve büyük bir politikacı olarak bu zor ve karmaşık görevlerin üstesinden başarıyla ve büyük ustalıkla gelmek becerisi sergiledi. Ülkemizin sistemli şekilde dünya birliğine entegrasyonunda ikili ve çok taraflı siyasi ilişkilerin genişletilmesi doğrultusunda atılan adımlar büyük önem taşımaktadır.
Bu açıdan Hazar Denizi’nin Azerbaycan sektöründeki petrol yataklarının kullanımına dair 20 Eylül 1994’te imzalanan “Yüzyılın anlaşması” ülkemizin dünya devletleri ile karşılıklı ilişkilerinin derinleşmesi ve uluslararası konumunun güçlendirilmesine büyük bir ivme verdi. “Yüzyılın anlaşması” ve sonraki yıllarda imzalanan çok sayıda petrol anlaşmaları Azerbaycan’ın dünya birliğine entegrasyonunu hızlandırdı. Bundan önce Haydar Aliyev Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak ilk dış ziyareti sırasında 1993 yılının Aralık ayında önemli bir belgeye daha imza atmıştı.  Öyle ki, yeni Avrupa için “Paris Şartı”na katılan ülkemiz Avrupa’nın genel güvenlik sistemine doğru ilk büyük adımı atmış oldu.Ulusal Önder Haydar Aliyev dış politika çizgisinde uluslararası kuruluşlarla işbirliğinin genişletilmesi konularına çok büyük dikkat çekmiştir. Azerbaycan’ın uluslararası kuruluşlara üye olmakla birlikte, onların çalışmalarına düzenli, hem de aktif olarak katılmak ve verimli işbirliği ülkemizin sorunlarını dünya kamuoyuna duyurmak için büyük önem taşımaktadır.
  Bu açıdan 4 Mayıs 1994’te Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in “Barış için ortaklık” programının çerçeve belgesini imzalaması Azerbaycan’ın uluslararası konumunun güçlendirilmesi yönünde atılan önemli adımlardan biri oldu . Bu programın Azerbaycan için önemi şudur ki, ülkemiz NATO üyesi olan Avrupa ülkeleri ve ABD ile dünya güvenlik sisteminin ve uluslararası ilişkilerinin sivil kuralları çerçevesinde her türlü işbirliği olanağı kazandı. Bu da NATO’nun askeri yapıları ile Azerbaycan ordusunun barış için işbirliği yapmak, ortak eğitim ve tatbikatlar geçirmek, onların ordu yapılanması birikiminden yararlanmak, personel eğitimi vb. alanda ortak hareket etmek imkanı vermekle birlikte, ülkemizin bu programda katılımı öne sürülen amaçların gerçekleştirilmesi için elverişli ortam yaramıştır.
  Azerbaycan’ın NATO ile işbirliğini cumhuriyetimizin dış politika stratejisinin bir kaç temel unsuru açısından değerlendirilmelidir. Birincisi, genç Azerbaycan devleti kendi dış politikasında uluslararası kuruluşlarla işbirliğine özel önem veriyor. İkincisi, Azerbaycan uluslararası kuruluşların üyesi olan tüm dünya devletleri ile işbirliğine katılmaktadır ve çok taraflı diplomasi siyaseti uyguluyor. Üçüncüsü, Azerbaycan’ın savaş durumunda olması gerektirir ki, tüm araç ve yollarla uluslararası alemle temasta olsun ve onu bağımsızlık sorunlarımızın çözümüne daha fazla katsın. Bu üç etken Azerbaycan’ın NATO programına katılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bugün NATO ile ilişkilerin genişletilmesi ve derinleştirilmesi, Azerbaycan’ın dünya birliğiyle bütünleşmesi, kendi çıkarlarını doğrudan temsil etmesi açısından özel önem arz ettiğinden bu alanda faaliyet bağımsız Azerbaycan devletinin dış politikasının öncelikli yönlerinden birini oluşturuyor.
  22 Nisan 1996’da Lüksemburg’da Avrupa Birliği ve Azerbaycan Cumhuriyeti arasında ticaret, yatırım, ekonomi, mevzuat, kültür, göç ve yasadışı ticaretin önlenmesi alanında işbirliğini öngören “Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması” (PCA) imzalanmıştır . Bu anlaşmanın imzalanması Azerbaycan’ın dış politikasının en başarılı sayfalarından biri olarak değerlendiriliyor. Devletimiz ve halkımız için önemli tarihi önem arz eden bu anlaşma Azerbaycan’ın Avrupa yapıları ve enstitüleri ile ilişkilerinin genişlemesi, özellikle entegrasyon yönünde hukuki temel rolünü oynuyor.
  Azerbaycan’ın Avrupa kurumlarına entegrasyonu yönünde Avrupa Konseyi eşit üyesi olması – cumhuriyetimizin önemli sorunlarının dünya kamuoyunun dikkatine objektif erdirilmesi için yeni ve çok önemli tribün vermiş oldu. Öyle ki, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2001 yılı 17 Ocak’ta temsilciler seviyesinde yapılan toplantısında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Avrupa Konseyi’ne tam üye kabul edilmesine dair karar kabul etti. Bu karar Ulusal Önder’in ileri görüşlü, iç ve dış politikasının ve bu yönde yapılan faaliyetinin sonucu idi. Az sonra, yani 25 Ocak’ta Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in katılımıyla Strasbourg’da ülkemizin bu örgüte üye kabul edilmesi dolayısıyla resmi tören düzenlenmiş ve devletimizin üç renkli bayrağı dikilmiştir. Bu olayı Ulusal Önder Haydar Aliyev yüksek değerlendirerek demişti: “Azerbaycan’ın Avrupa Konseyi’ne kabul edilmesi sadece bağımsız, egemen, demokratik, laik bir devlet olarak tanınması değildir, hem de Avrupa ailesinin eşit üyesi olarak Azerbaycan devletinin gelişmesinde yeni aşamanın başlangıcıdır”.
  Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev Avrupa Konseyi kürsüsünün  Azerbaycan’ın çıkarlarına uygun şekilde kullanılması için başarılı bir adım attı. Öyle ki, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’ndeki Azerbaycan heyetine milletvekili İlham Aliyev’in rehberlik etmesi ve daha sonra Sayın İlham Aliyev’in AKPA’daki etkinliği Ulusal Önder Haydar     Aliyev’in öne sürdüğü tüm görevleri gerçekleştirdi. Sayın İlham Aliyev kendisinin mantıksal çıkışları, somut önerileri ile bu nüfuzlu uluslararası organizasyonda dikkati çekti ve Azerbaycan’ın nüfuzunu daha da yükseltti. O, Azerbaycan heyetinin başkanı olarak ilk kez bu kurumun kürsüsünden Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ ve daha 7 bölgesinin işgal edildiğini, işgal edilmiş toprakların terörizm ve uyuşturucu maddelerin transit geçişinde kullanıldığını beyan etmiştir. Avrupa Konseyi belgelerinde Ermenistan saldırgan devlet olarak tanınmış, işgalci birliklerin hemen Azerbaycan topraklarından çıkarılması talep edilmiştir. Söylenilen bu olgular AKPA’nın belgelerine yansır .
  İşte Sayın İlham Aliyev’in ilkesel ve seri faaliyeti sonucunda AKPA’nın 2002 eylülünde yapılan sonbahar oturumunda ilk kez olarak bu uluslararası kurumun belgelerinde Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından Dağlık Karabağ’ın işgali olgusu resmi şekilde yer buldu . Bu olay Azerbaycan heyetinin, özellikle, Heyet Başkanı Sayın İlham Aliyev’in kararlı tutumunun sonucu idi. Tüm bunların mantıksal devamı olarak 2003 yılı 27 Ocak’ta siyasi yeteneği, diplomatik mahareti ve ilkeselliği ile seçilen Azerbaycan Heyeti Başkanı Sayın İlham Aliyev’in AKPA’nın başkan ve kurumun Büro üyesi seçilmesi ile bağımsız Azerbaycan tarihine yeni sayfa yazmış oldu .
  Genellikle, Azerbaycan’ın Avrupa Konseyi ile diplomatik ilişkileri son yıllarda yükselen bir çizgi üzerinde gelişmiştir. Azerbaycan’ın hak sesinin dünya kamuoyuna doğru şekilde ulaştırılmasında bu kurumun önemli rolü olmuştur. Özellikle, ülkemizin yasama organı olan Ulusal Meclis’in AKPA’deki heyetinin faaliyetleri Avrupa Konseyi ile işbirliğinin genişletilmesi ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır. 2001-2003 yıllarında, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde heyet tarafından onlarca belge hazırlanmış ve konseyin resmi belgeleri gibi yayılmıştır.
  Kazanılan bu başarılarla birlikte, Azerbaycan’ın en acıklı sorunu olan Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun çözümlenmesi Ulusal Önder Haydar Aliyev’in dış politika faaliyetinde başlıca yer tutmuştur. Bu amaçla 1993 yılının ikinci yarısından başlayarak Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev cumhuriyetimizin güvenlik sorunlarını, özellikle, Ermenistan’ın ülkemize karşı asılsız toprak iddiaları ve askeri saldırısı meselelerini uluslararası aleme çıkararak, bölgede barışın sağlanması için uluslararası kurumların etkisini arttırmaya çalışmıştır. Bu amaçla Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in en üst düzeyde devlet başkanları ve heyetleri ile ikili, hem de çok taraflı görüşmede AGİT zirve toplantılarında, Minsk Grubu eşbaşkanları ile yürütülen müzakerelerde, aynı zamanda Ermenistan Cumhurbaşkanı ile görüşmelerde gösterdiği çabalar Ulusal Önder’in yürüttüğü siyasetin önemli bir bölümünü teşkil etmiştir.
  Öyle ki, Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun barışçıl yöntemlerle çözümlenmesi yönünde Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in kararlı ve gergin faaliyetleri sonucunda 1994 yılı 12 Mayıs’ta ateşkes düzenlemesi yapıldı ve bundan sonra AGİT Minsk Grubu çerçevesinde düzenli olarak görüşmeler yapılmaya başlandı. Daha sonra, 1994 yılının Aralık 5-6’da AGİT Budapeşte yapılan Zirve toplantısında Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in esnek diplomasisinin etkisi ile “Dağlık Karabağ sorunu ile ilgili AGİT faaliyetinin yoğunlaştırılmasına” karar verildi .
  1996 yılının Aralık 2-3-de AGİT Lizbon’da yapılan zirve toplantısında kabul edilen ve sorunun düzene sokulmasının uluslararası hukuki altyapısını teşkil etmiş olan belge Ermenistan-Azerbaycan sorununu adaletle gidermek yolunda büyük siyasi başarı sayılabilir. Zirve toplantısı sırasında Ulusal Önder’in siyasi iradesi ve diplomatik faaliyetleri sayesinde sorunun çözümünün siyasi-hukuki çerçevesini belirleyen özel bir belge kabul edildi. Ermenistan-Azerbaycan sorununun çözümüne ilişkin 3 temel prensibi yansıtan ve AGİT Dönem Başkanı, İsviçre Dışişleri Bakanı Flavio Kottinin adından verilen bu açıklama Ermenistan hariç, dünyanın 53 devleti tarafından savunuldu ve Lizbon Zirvesi’nin Nihai belgelerine eklendi .
  Genellikle, Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı ve Dağlık Karabağ sorununun barışçıl yöntemlerle çözümlenmesi Ulusal Önder Haydar Aliyev’in dış politika etkinliğinde önemli yer tutmuştur. Sadece şunu belirtmek yeterlidir ki, 1993-2003 yıllarında Azerbaycan’ın devlet başkanı Haydar Aliyev Ermenistan Cumhurbaşkanı ile 23, AGİT yönetimi ve Minsk grubunun temsilcileri ile 150’ye kadar müzakere yapmıştır . Azerbaycan Cumhurbaşkanı bu dönemde 80 kadar ülkenin devlet başkanları ile yaptığı 500’den fazla görüşmede, hem de nüfuzlu uluslararası kuruluşların en üst düzey temsilcileri ile, ayrıca AGİT, NATO, Avrupa Konseyi, İslam Konferansı Örgütü, BDT, GUAM, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Türk dili konuşan ülkelerin devlet başkanlarının zirve toplantılarında Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorunu müzakere edilmiştir.
___________________
1- Elçin Ahmedov, Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Başkanlığına bağlı Devlet İdarecilik Akademisi, uluslararası ilişkiler bölümü, öğretim üyesi, elchin_ahmedov@yahoo.com
2-Haydar  Aliyev Azerbaycan’ı dünyaya tanıtıyor /tertibçi – Şükürov İ/. Bakü, 1994, s.109.
3- “Halk qazetesi”, 10 mayıs 1994.
4-Ali Hasanov. Modern Uluslararası İlişkiler ve Azerbaycan’ın
    Dış Politikası. Bakü, 2005, s. 494.
5- “Azerbaycan” qazetesi, 28 ocak 2001.
6- Azerbaycan ve Avrupa Konseyi. Bakü, 2009, s.86-88.
7- A.g.e. s.107.
8- A.Hasanov, a.g.e. s.725-726.
9- OSCE, Lisbon Document 1996. Lisbon, 1996, p.6.
10- Elçin Ahmedov,  Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısı: tahlili hronika (1987-2011). Ansiklopedik yayın.  (1987-2011). Bakü, 2012, s.339.

Fenilketonüri

0
  Osman Bey hastane odasında karışık duygular içinde beklerken, bir ağlama sesi geldi koridordan, kalbi bir başka çarptı. O getirilen, o sesini duyduğu bebek Fatma ve kendisinin bebekleri miydi? Bulunduğu odaya, yanı başına geldiler, inanamıyordu o bebek onundu yani. Nur topu gibi bir oğlan çocuğu olmuştu.  Dokunmaya, tutmaya kıyamadı, minicikti. Kendi bile kıyamazken hemşireler ne yapıyordu ona, iğne falan Hepatit B aşısıymış, sırası mı şimdi. Tam da sırasıydı, ilk doz Hepatit B aşısını vuruldu Kerem. İlerde bir şekilde düşman Hepatit B ile karşılaştığında, o savaşçılarını çoktan hazır etmiş olacaktı.  2 doz daha var dediler; 1 ay sonra ve 6. ayda. Oh içi rahatlamıştı, 1 ay bebeğinin canı yanmayacaktı.
  Derken o da ne, bebekleri beslendikten 48 saat sonra topuğuna bir iğne batırılacak ve topuk kanı alınacakmış. Peki ya buna ne gerek vardı şimdi, yazık değil mi minicik Kerem’ine. Fenilketonüri taraması için gerekliymiş. Ailevi geçişli, metabolik bir hastalıkmış.  Bu hastalarda fenilalanin hidroksilaz isimli enzim eksikmiş. Eksik olduğu için görevini yapamazmış. Yani proteinli gıdalarda bulunan fenilalanin isimli aminoasidi parçalaması gerekirken parçalayamazmış ve parçalanmamış fenilalenin  kanda, dokularda, beyinde birikirmiş. Çocuğun gelişmekte olan beynini harap ederek ileri derecede zihinsel özürlü olmasına neden olurmuş. Üzerine hayaller kurduğu okuyacak, adam olacak Kerem’in zekasında gerilik olması Osman Beyin hiç düşünmediği ve her baba gibi hiç istemeyeceği bir durumdu. 3 gün sonra oğlunu kendi elleriyle getirecekti tarama için ve getirdi de.
  Merak etmiyor değildi ola ki bebeğinde bu çıkarsa, tedavisi nasıldı, ne kadar iyileşme sağlıyordu. Kan alınmış Kerem susmuştu bile, ne de iyi etti getirmekle. Tedavinin ömür boyu sürecek bir diyet olduğunu, hastalıktaki problemin fenilaleninin vücutta birikmesi olduğu için, kişinin fenilalenin içeren besinleri yememesi gerektiğini, bu besinlerin protein ağırlıklı et, süt, balık gibi besinler ile buğday, çavdar, yulaf gibi tahıllar olduğunu, böyle hastalar için özel besinler satıldığını ve en önemlisi de tedaviyle kişilerin sağlıklı bir yaşam sürdüklerini de öğrenmişti.
 Ne de iyi etmişti getirmekle Kerem’ini…
          

Akil adamlar

0
  Yıllar öncesini, özellikle 1975-1980 yıllarında gençliğini yaşayanlar iyi hatırlar; o zaman ki deyimle sağ-sol çatışması yaygındı. Hemen hemen her gün gazete ve televizyonda onlarca gencin öldürüldüğü haberlerine rastlanıyordu. Hükümetler soruna bir türlü çare bulamıyorlardı. Çorum, Sivas ve Kahramanmaraş olayları kardeş kardeşi vurmaktan daha ileri gitmiş iç çatışma kıvılcımlarına dönüşmüştü. Güzel ülkemiz kaosa sürükleniyordu. Toplum cepheleşmişti. Çok sayıda fraksiyon vardı. Hatta zaman zaman bir görüşe ait fraksiyonlar bile birbirlerini daha az pasif olmakla suçlayıp şiddeti körüklemek istiyorlardı. Sonra birden ışıklar söndü (tiyatroda da böyle olur ya) ve tekrar yandı. Sahne değişmişti. Birbirini öldürenler gitmiş yerini başka bir sahne almıştı, ortada ne şiddet vardı ne de bir terör olayı. Önceki sahnenin oyuncuları perde arkasına alınmıştı. Sanırım herkes bu perde arkasının ağırlıklı olarak Mamak olduğunu anlayacaktır.
Tiyatronun yöneticilerinin bir kısmı bir süreliğine Zincirbozan’a tatile gitmişti! Gerçekten bunlar bir tiyatro oyunu muydu da bir gecede duruverdi. Aradan 30 yıldan fazla süre geçince bunun tiyatro olduğu anlaşılmıştı. Çünkü tiyatronun finalinde darbe yapılmıştı. Peki bundan sonraki 30 yılda ne oldu. Bu günlerde; adına süreç denilen duruma gelinmesi için yaklaşık 40 bin insanın (Türk’ü, Kürt’ü) bununda 7000 kadarının güvenlik görevlisinin şehit olduğu yüz milyarlarca doların zararın olduğu durum ortaya çıktı. Bugünün gençleri de bundan 30 yıl sonra (belki daha erken) bunun da acı bir tiyatro oyunu olduğunu söyleyecekler mi?
  Şimdi akil insanlara bakıyorum basından takip ettiğimiz kadarıyla, muhtemelen tamamına yakını muhalefet etmeyenlerden. Muhtemelen muhalif akil insanlara da teklif götürülmüş onlar da kabul etmemiş olabilirler. Her ne şekilde olursa olsun tek sesli akil adamlar topluluğu, şimdiye kadar ne söylediyse bundan sonrada farklı bir şey söylemeyecektir. Şunu da not düşelim. Terör bitmeli, kesin bitmeli bunda şüphe yok, bu ortak paydadır. Kesirin pay kısmında fırtına kopuyor. Terör devletin istediği gibi mi yoksa terör örgütünün istediği gibi mi sona erecek bu önemli. Önceleri bir parti terör sorunun çözülmesi için İmralı’daki terör örgütü liderinin dikkate alınmasını söylemişti. Şimdide çözümün olması için statü ve özerkliğin şart olduğu ileri sürüyorlar. Hatta bu görüşleri dile getiren partinin başkanı çekilme sürecinde güvenlik güçleri devreye girerse sürecin biteceğini söyledi. Şimdi akil adamlar neyi anlatıyorlar. Onlara sormak istiyorum. Bir ülkenin içinde (ki O ülke TÜRKİYE) ağır silahları olduğunu belirten terör örgütünün katlettiği sivil insanları ve şehit edilen güvenlik görevlileri için nasıl bir açıklama yapıyorlar.
  Hakkınızı terör örgütüne helal edin bundan sonra terör olmasın mı diyorlar. Bu milletin ana unsuru olan Türk kelimesinin çağrıştırdığı her şeyi görmezden gelin mi diyorlar. Tekrar söylüyorum, terörden medet umanların teröristten farkı yoktur. Darbeden medet umanların darbeciden farkı yoktur. Ama illaki adalet lazım. Son dört aydır şehit haberleri gelmiyor diye haber yapılıyor, sadece bu değil güvenlik güçlerimizin de yaptığı bir operasyon ve buna bağlı olarak can kayıbı da yok, bu elbette özlenen, arzu edilen bir durumdur. Dikkat edilirse şehit deniyor, kim şehit oluyordu bu vatan uğruna toprağa düşenler, kimler şehit ediyordu ülkemizin içinde ağır silahları olduğunu kendi ağızları ile söyleyen teröristler. Kısaca yapan yaptığı ile mi kalacak.  Görünüm hangisini ön plana çıkarıyor siz karar verin. Bu ülkede yaşayan tüm insanlar gerçekten insan haklarına kavuşacak bir düzenlemeyi görürse, eğitim, sağlık, güvenlik altyapı ve ekonomik şartları eşit hale gelirse kürt meselesi ya da diğer insanların meselesi çözülmüş olmaz mı?
  Son olarak; uzun yıllar Batı’nın çifte standardından şikâyet ederdik. Terörist, teröristtir ama batı onları gerilla olarak görür ve himaye ederdi. Şimdi onlara aktivist diyeceklermiş. Bizde hayıflanırdık kızardık değil mi? Bizde durum nasıl, bir terör örgütü lideri, sağlığı düzenli kontrol ediliyor, beslenmesine, sporuna son derece dikkat ediliyor, gazete, radyo, televizyon izleme imkanları veriliyor. Çünkü o meşhur batı insan hakları temsilcileri hapishane şartlarını kontrol etmek için sadece İmralı’ya gidiyor, diğer hapishanedekilerin insan olmadığı varsayılsa gerek ki onların şartlarını kontrol etmeyi düşünmüyorlar. Ayrıca, diğer hapiste yatan, terörist olduğu iddia edilenlerin (hüküm giyene kadar) böyle imkanları var mı? Burada işte tam da burada kişilerin değil hukukun üstünlüğü aranıyor. Bir mahkuma tanınan bu koşullar benzer durumdaki diğerlerine tanınıyor mu? Akil adamlar bunları da anlatsınlar. Bir vatandaş olarak beklediğim, huzur ve güven ortamının sağlanması, adaletin yerine getirilmesi ve her türlü kimliğin üstünde insan olma onuruna yaraşır kimliğe herkesin sahip olmasıdır.

Avrupa ülkelerinin odalar birliği TOBB’da buluşuyor

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Türkiye, Rusya Federasyonu, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna Hersek, Gürcistan, İsrail, Karadağ, Makedonya, Sırbistan ve Ukrayna’nın da aralarında bulunduğu, AB üyesi olmayan Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği (EUROCHAMBRES) üyesi ülkelerin Odalar Birlikleri Ankara’da bir araya geliyor.

  TOBB Başkanı ve EUROCHAMBRES Başkan Yardımcısı M Rifat Hisarcıklıoğlu’nun başkanlığında 6 Eylül 2013 Cuma günü  TOBB Birlik Merkezi’nde gerçekleşecek toplantıda katılımcılar, Ekim ayında İstanbul’da gerçekleşecek seçimli EUROCHAMBRES Genel Kurulu ve EUROCHAMBRES İş Zirvesi öncesi strateji belirleyecekler.  EUROCHAMBRES yönetim kurulu için temsilcilerini seçecekler.

  Toplantıya EUROCHAMBRES Başkanı Alessandro Barberis ve M. Rifat  Hisarcıklıoğlu ile birlikte Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Avusturya Ekonomi Odası’ndan Martha Schultz da katılacak.Toplantının açılış bölümüne Avrupa Komisyonu Eski Başkan Yardımcısı Günter Verheugen iştirak ederek, Avrupa Birliği ve Türkiye-AB İlişkileri konusunda bir konuşma yapacak.

 

Taşovalı Belediye Başkanlarından Amasya Valisini ziyaret

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Amasya-Taşova Belediye Başkanı Özgür Özdemir  ve Akınoğlu, Alpaslan, Ballıdere, Boraboy, Destek, Esençay, Özbaraklı, ve Uluköy Belde Belediye Başkanları  Amasya Valisi İbrahim Halil Çomaktekin’i ziyaret etti. Amasya’nın, ilçeleri ile birlikte tarih, turizm ve tarım şehri olduğunu ve bu şehirde görev yapmaktan duyduğu mutluluğu ifade eden Vali İ. Halil Çomaktekin, misafirlerine ziyaretlerinden ötürü teşekkür etti.

  Özbaraklı Beldesinde kaliteli ve lezzetli üzümlerin yetiştiğini ifade eden Özbaraklı Belediye Başkanı Cevdet Üstün  Vali  İ. Halil Çomaktekin ‘e  Özbaraklı üzümü ikram ederek, kendisini Özbaraklı Beldesine davet etti.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın TOBB ziyareti

0

Haber: İlker ÇAKAN

   Başbakan Yardımcısı Ali Babacan; M.Rifat Hisarcıklıoğlu Başkanlığındaki  TOBB Yönetim Kurulu ile TOBB Strateji Geliştirme Yüksek Kurulu ve Yüksek Koordinasyon Kurulu üyelerini ziyaret etti.

error: Content is protected !!