“İklim Değişikliği” bu kavram hayatımızın o kadar merkezinde yer almakta ki. Ama kim ne anlıyor ya da kim nasıl bir sonuç çıkarıyor orası biraz muamma… Nedeni ise bu günlerde dünyanın bir çok ülkesinde yaşanan mevsim normalleri üzerinde seyreden aşırı sıcaklıklar. Birkaç ay sonra sonbahar ve kış aylarının gelmesi ile yine yeniden o kulağımıza gelecek olan “Mevsim normallerinde” olmadığını ihale eden hava durumu değerlendirmeleri. Peki tamamda mevsimlerde yaşanan bu anormallikle kimi ne kadar ilgilendiriyor veya kim ne kadar bu konu ile ilgili bireyselde olsa kaygı yaşıyor. Maalesef çok az sayıda insan ve bu dünya genelinde böyle. Olay küresel o zaman devletleri ilgilendirir.
Bize ne.. evde sıktığımız deodorant mı, arabamızın egzozun gazı mı, şahsımızdan kaynaklı olmayan yangınlarla her yıl binlerce hektar kaybedilen ormanların yok olması…Sorun büyük biz mi çözeceğiz. Bu saydıklarımızın koca dünya iklimi üzerine ne kadar etkisi olabilir ki. Bu arada sadece birkaç madde ile özetledim yoksa dünyayı el birliği ile felakete sürüklediğimiz daha onlarca insanoğluna ait faaliyet var. Sorun çok büyük o zaman Devlet çözsün. İşte dünya insanının genelinde olan bu algı bizi hep beraber iklimsel bir felakete sürüklemekte.
Dünden bugüne ve de yarına yaşayacağımız bilim kurgu filmi niteliğinde bir dünya sonunu kastetmiyorum. Yavaş ama derinden hepimizi etkileyen iklimsel felaket adım adım geliyor ve biz günü kurtarma rahatlığı ile bunu mesele dahi etmiyoruz. Edelim bir zahmet değerli okurlar. Sıcaklıklar akabinde yangınlar, yangınlarla beraber ormanların kapladığı alanların hızla azalması, yangınlarla beraber bitip giden hayvansal faunanın ve bitkisel floranın yaratacağı sorunlar, küresel felaketin baş aktörü kuraklık buna bağlı olarak susuzluk ve buna da bağlı olarak açlık, hastalık ve de kirlilik.
Kısaca özet geçerek anlatmaya çalıştığım bu sonuçlar nasılda birbirlerini tetikler bir sürecin halkaları oluveriyor arka arkaya sıralayınca. Ama acı olan bunların ve daha fazlasının hepimiz tarafından bilinmesi fakat konfor alanımızın dışına çıkmamak adına hiçbir önlem almak adına kılımızı dahi kıpırdatmamamız. PEKİ NE YAPABİLRİZ Kİ???? Sadece bizim ufak önlemlerle bu büyük sorun nasıl engellenebilir ki? Tabi ki tamamıyla engellenemez zaten sorun küresel. Ama bireysel başlatacağımız farkındalık zamanla ülkesel ve zamanla küresel etkiye sahip olacaktır.
Her şeyden önce ormanlık alanlarda yaşanan yangınların önlenmesi ve yangına müdahalelerin hayati önem derecesinde değerlendirilmesi, su kaynaklarının korunması (bir çok ülkede baraj sularının üzeri sıcak yaz günleri için “özel” olarak üretilmiş mekanizmalarla kapatılıyor olması gibi), doğanın her anlamda her türlü kirliliğe karşı korunması. Buna örnek güncel olduğu için; Çöpünüzü oraya buraya atmayın ey tatilciler evet orada ikamet etmiyorsunuz ama bu dünyada yaşıyorsunuz. O çöpü arabanızda saklayın sizin olsun çöp sizin atık sizin doğa bunu kaldırmak ve absorbe edemiyor anlayın artık bir plastik şişenin doğaya karışması yani yok olma süreci 400-450 yıl.
İlerde “yaptılar da buldular” dedirtmemek adına hepimiz bireysel olarak bir yerden başlamak zorundayız. Su krizi gıdaya erişimi zamanla zorlaştıracak. Aç kalacağız. Doğaya attığımız ped şişeleri kemirerek doyamayacağımıza göre artık aklımızı başımıza alma vakti geldi de geçmekte. Etrafımızı bu duyarlılık konusunda aydınlatalım. Bir kişinin dahi farkındalığını artırmak kazançtır.
Doğaya, çevremize, suyumuza, toprağımıza, havamıza ve de kendimize sahip çıkalım. Gelecek eninde sonunda elbet bir gelecek. Küresel felaketi ile gelmesini engelleme konusunda elimizden geleni yapmak insani görevimizdir. Bol yağışlı, taze sebze ve meyveye ulaşımın daha kolay olduğu, temiz havayı ciğerimize doya doya çektiğimiz, hazır su-damaca su yolu gözlemediğimiz, artıma cihazlarına umut bağlamadığınız suyu çeşmelerden doya doya içebileceğimiz daha sağlıklı günler daha da imkânsızlaşmadan “bireysel farkındalığımızı” artıralım.