Perşembe, Kasım 21, 2024
tr
Ana Sayfa KÖŞE YAZISI İstanbul’un fethi ve Ayasofya(3)

İstanbul’un fethi ve Ayasofya(3)

Her ne pahasına olursa olsun bu sözde tam bir yaratıcılık ve kararlılık ifadesi vardır. Savaş ilanından hemen sonra Sultan’ın huzuruna, zamanın en deneyimli ve zengin buluşlu top dökümcüsü olarak bilinen bir adam getirilir. Urbas ya da Orbas adında bir Macar. Bu adam gerçi bir Hristiyan’dır ve kısa bir süre önce İmparator Konstantin’e hizmet sözü vermiştir, ancak Mehmet’ten daha yüksek bir ücret alacağını ve bu işin sanatsal yeteneğini ortaya koyabileceği bir görev olduğunu düşünerek, istediği her türlü olanak kendisine sağlandığı takdirde, yeryüzünde benzeri şimdiye kadar hiç görülmemiş büyüklükte bir top dökmeye hazır olduğunu bildirir. İstanbul’u
almayı kafasına kesin olarak koymuş olan Sultan için ücretin yüksek olması hiç önemli değildir, adamın emrine istediği sayıda işçi hemen veriliyor ve binlerce arabayla Edirne’ye demir cevheri taşınmaya başlanıyor.
Top dökümcüsü, üç ay süren bir çalışmayla ve gizlilik içinde yürütülen sertleştirme yöntemiyle sonunda kalıbı hazırlıyor. Artık döküm başlamıştır. Dünyanın o zamana kadar hiç tanımadığı dev top, kalıptan çıkarılır ve soğutmaya bırakılır; İlk deneme atışı yapılmadan önce Mehmet, tellallarını kent içinde dolaştırarak hamile kadınları bundan haberdar eder. Müthiş bir gürültüyle, şimşekler çakarak patlayan topun namlusundan çıkan korkunç gülle, bu ilk deneme atışıyla hedef duvarı yerle bir edince, Sultan hemen bu dev topların üretimine devam edilmesini buyurur.
Ancak olmazı olur yapmanın Mehmet gibi hırslı ve üstün zekalı devlet adamlarının elinde olduğunu, tarih bize göstermiştir. Savaş sırasında savaş kurallarıyla alay eden, sırası geldiğinde bilinen savaş yöntemlerinin yerine kendi buluşlarını uygulayan askeri dehalar, her zaman görülmüştür.
Bütün büyük askeri hareketlerde düşmana indirilen kesin darbe, her zaman sürpriz baskınlar yoluyla elde edilmiştir. Sultan Mehmet’in üstün dehası ve askeri yeteneği bir kere daha tarihteki yerini alıyor. Hiç kimse onun planının farkında olmamıştır. Bu dahi Sultan, bir keresinde kendi kendine şöyle demiş: ‘’Eğer sakalımın bir teli bile aklımdan geçenleri öğrenmiş olsaydı, onu hemen yolardım.’’ İşte topları kent surlarını gümbür gümbür dövüp parçalara ayırırken, böylesi ne tedbirli bir insanın buyruğu, büyük bir titizlikle yerine getiriliyor şimdi. 22 Nisan gecesinde, bu bir tek gecede, tam yetmiş parça savaş gemisi, dağlar ve vadiler aşırılıp bağlar, tarlalar ve ormanlar geçirilerek, bir denizden öteki denize taşınıyor.
Mehmet’in tek bir amacı vardır, o da İstanbul’u ele geçirmekti. Şimdi bu amacı gerçekleşmiştir. Atını doğruca Bizans’ın parlayan güneşi Ayasofya’ya sürüyor. Elli günden daha uzun bir süre, çadırında hep bu ulaşılmaz gibi görünen pırıltıya, Ayasofya’nın görkemli kubbesine bakmıştı. Şimdi utku kazanmış bir sultan olarak Ayasofya’nın tunç renkli kapısından içeri girebilecektir. Ancak Mehmet, bir kez daha sabırsızlığını yenmesini biliyor: Bu kiliseyi, İslam’ın bir mabedi olarak sonsuzca yaşaması için Allah’ına adamadan önce, şükran duygusunu dile getirmek için büyük bir alçakgönüllülükle atından iniyor ve alnını yere sürüp dua ediyor. Daha sonra, yerden bir avuç dolusu toprak alıyor ve başının üzerine serperek, kendisinin de ölümlü olduğunu, kazanılan utku ile böbürlenmemesi gerektiğini anımsamak istiyor.
Kulluk borcunu ödedikten sonra Sultan, tekrar ayağa kalkıyor ve Tanrı’nın en sevgili kulu olarak Ayasofya Kilisesi’ne, Justinianus’un kutsal katedraline giriyor.
Sultan, büyük bir merakla ve kendinden geçmiş olarak bu eşsiz yapıyı, mermer ve mozaikleriyle pırıl pırıl yanan yüksek kubbelerini, boşluğa doğru uzanan zarif kemerlerini, yeniden yeniden süzüyor. Bu inanç abidesinin, bu görkemli sarayın kendisine değil, ulu Tanrısınına ait olduğunu hissediyor. Hemen bir imam getirtiliyor. Mimbere çıkan imam, oradan İslam’ın, yerine getirilmesi gereken koşullarını anlatırken, Padişah da yüzünü Mekke’ye çevirmiş olarak, dünyanın tek hakimi olan Allah’a, bu Hristiyan kilisesi içinde ilk namazını kılıyor.
Ertesi gün, ustalara Hristiyan dininin bütün işaretlerini derhal yok etmeleri buyruluyor. Mihraplar yıkılıyor, üzerlerinde dinsel resimlerin ve azizlerin yer aldığı mozaikler badana ile örtülüyor ve yeryüzünün bütün acılarını kucaklamak istercesine bin yıl boyunca kollarını açmış olan Ayasofya’nın tepesindeki haç, boğuk bir gürültüyle alaşağı ediliyor.
Gürültü, kilisenin dışına da taşıyor ve yankılar bırakıyor gibi hızla Fransa’ya ve Almanya’ya ulaşıyor. Dehşete kapılan Batı dünyası, bu gürültüyle uykusundan uyanıyor. Korkunç haber, Roma, Venedik ve Floransa gibi kentlerde, bir anda duyuluyor ve şok etkisi bırakıyor. Avrupa, insanlık tarihinin akışını değiştiren yıkıcı bir gücün, yüzyıllar boyunca ellerini ve kollarını bağlayacağını ve hareketsiz bırakacağını anlıyor.
Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığına Devredilmesi kararının ardından uluslararası tepkiler ortaya çıkmış, Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell kararı “üzüntü verici” olarak netelemiş. Almanya’da koalisyon ortaklarından Birlik Partileri’nin meclis grubundaki Avrupa Politikaları sözcüsü florain Hahn ise Türkiye’nin almış olduğu Ayasofyo kararına politik bir yanıt verilmesi gerektiğini ifade ederek, Ayasofya’yı camii’ye dönüştürmeye yönelik atılan adımın “Ortak Avrupa kültürüne karşı bir provokasyon” olduğunu belirtmiştir. Avrupa Birliğinin üyesi Fransa ise Türkiye’nin kararından “üzüntü” duyduğunu bildirmiştir. Yunanistan Cumhurbaşkanı Ekaterini Sakelaropulu; Ayasofya’nın Camiye dönüştürülmesini “uluslararası topluma karşı derin provokasyon” olarak netelemiş, Rusya Kararı “üzücü” olarak nitelemiştir.
Türkiye’yi Ayasofya kararından dolayı eleştiren bir başka ülke de NATO müttefiki ABD’dir. Amerika Birlişek Devletleri Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Morgon Ortagus, konuyla ilgili olarak; “Türk hükümetinin aldığı, Ayasofya’nın statüsünü değiştirme kararından hayal kırıklığı duyuyoruz” ifadesini kullanmıştır.
Tüm bu tepkilere rağmen insanlık tarihinin akışını değiştiren yıkıcı bir gücün müthiş temsilcisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cuma günü televizyon’da yaptığı “Millete Sesleniş” konuşmasında, “Ayasofya 86 yıl aradan sonra yeniden Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinde belirttiği gibi cami olarak hizmet vermeye başlayacaktır” diyerek Ayasofya’da ilk namazın 24 Temmuz Cuma günü kılınacağını söylemiştir. Avrupa, insanlık tarihinin akışını değiştiren yıkıcı bir gücün, yüzyıllar boyunca ellerini ve kollarını bağlayacağını ve hareketsiz bırakacağını artık anlamış durumdadır.

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

SON HABERLER

Ticaret Bakanlığı’nın; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimleri

Ticaret Bakanlığı; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimlerine başladı.Ticaret Bakanlığı’nın konuya ilişkin yazılı açıklaması şöyledir; “Perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlere ait fiyat etiketleri,...

Gürcistan-Acara “Gandagana” Festivali

Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Başkenti Batum’da Avrupa Meyanında 22-23 Kasım tarihleri arasında “Gandagana" Festivali düzenlenecektir. İki gün boyunca Acara köylerinin varlığı ve yaşamı misafirlerin önünde...

Erdoğan Hristodulidis görüşmesi

Evvelki hafta Macaristan'ın Budapeşte şehrinde düzenlenen Avrupa Politik Topluluğu Zirvesinde,Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü iddiaları Kıbrıs Rum...

SON YORUMLAR

error: Content is protected !!