Terör
kişisel, dini, siyasi, ekonomik amaç ve çıkar
elde etme adına yapılan mücadelenin en acımasız, en çirkin
yöntemidir. Düşündürücü bir durumdur ki, terör günlük
hayatımızda sıkça kullanılır. Korku, şiddet, dehşet
kavramları özünde içermekle insanlığın acı belalarından
birine dönüşüyor. Terör toplumlarda yaşamak güvenliğini
ortadan kaldırır. Terör terörü doğurur ve konaklama ortamını
tamamen değiştiriyor. Kendisi ile beraber sürekli bir korku,
heyecan getiriyor. Sabit ve güvenli yaşama engel oluşturur, şüphe
uyandırır. Aynı zamanda terör oluşumu ile birlikte yüzlerce
cevapsız sorular ortaya çıkar. Bazı güçlerin desteği ve emeği
ile meydana gelen terör arkasından çok sayıda insan kaybı,
unutulmayacak vahşet bırakıp gitmekle birlikte, devletlerarası
ilişkileri zedeliyor, dinler, devletler arasında ihtilaflar
şekillendiriyor. Kısaca terör; dehşet, şiddet, korku, vahşet,
kaos dur.
Terör
sadece bir bölge için yayılmaz. Küreselleşme döneminde terörün
boyutları da sınırları aşıyor ve yeni sorunlar doğuruyor.
Terör devletin ekonomik ve sosyal hayatını savaşlar kadar keskin
etkiler. Ayrıca terör düzenli bir şey olmadığı için önceden
tahmin edilmesi mümkün değildir.
Her
bir terör olayını kimin kime karşı yaptığından başka,
karanlık noktaları içeren gizli nedenler de olur. 2001 Eylül
olayları bugün de nedenleri ve sebepleri çözülememektedir. Bu
konuda pek çok fikirler olsa da, hatta ABD’nin kendisi tarafından
organize edildiği de iddia edilmekle beraber hala üstü kapalı
şekilde kalmaktadır. Çünkü terör herhangi bir amaca hizmet
etmek için yapılır. Herhangi bir “siyasi tuzak”, “siyasi
oyun” oluşturmak için oluşturulur. Bu nedenle terör olayı
ne kadar geniş şekilde ve detayları ile incelense de, resmi makam
bildirilse de gizliliğini ve şüpheciliğini korumaya devam
etmektedir.
Şu
anda resmi verilere göre dünyada 42 terör örgütü faaliyet
gösteriyor. Gayri resmi ise muhakkaktır ki, bu listede artış
oldukça fazladır.
İslam
ve terör
İslam
fobisi kavramı çağdaş günümüzde İslam düşmanlığını,
İslam nefretini ifade etmektedir. Etimolojik açıdan “İslam
korkusu” olarak tercüme edilmesine rağmen, bu kavram İslam’dan
korkmayı aşılamaya hizmet ediyor. İslam fobisi; yani Müslümanları
“başkası” olarak görmek, İslam’ı nefrete, şiddete
çağıran, irrasyonel, terörizmi destekleyen, kültürler arasında
çatışma yaratan bir din olarak tanıtmaya yönelten bir
kampanyadır.
Batı
sürekli İslam’a karşı keskin tutum ortaya koymuştur, kendi
politikalarında bunu açık veya gizli şekilde savunumuştur. Batı
dünyasında bugünün özünde de Müslümanın geride kalmış,
eski düşünceli, cahil, yönetilen karakteri oluşmuştur. Bu
açıdan, Batı’da Müslüman ya cahil, ya da terörist olarak
tanımlanır. Bir anlık tarihe bakarsak, bu önermeyi çürütmek
için yeterli olguların mevcut olduğunu görebiliriz. İlk uygarlık
Doğu’da oluşmuştur. Doğu düşüncesi, bilimsel-felsefi bakış
açısı, buluşları daima ilgi odağı olmuştur. XI yüzyılda
haçlı seferlerini gerçekleştiren Hıristiyanlar Doğu’dan
(Müslümanlardan) kültür, etik davranış kurallarını öğrenmiş,
barbar yaşam tarzından giderek uzaklaşmaya başlamışlardır.
Zaman geçtikçe benimsedikleri yenilikleri, kültürü, davranışı
benimsemiş, sahte etik ilkelerini oluşturmuşlardır. Günümüzde
ise Batı İslam dünyasını cahillikle “suçluyor”.
İslam’ın ana temeli sayılan “Kur’an” VII yüzyıldan
yayılmasına rağmen, bugünün kendisinde bile Batı’nın önde
gelen âlimlerinin bulamayacağı bilimsel gizemleri, keşifleri
özünde gizler. Bu mudur cahillik? Bugün Batı bilginleri “Kur’an-ı
Kerim” de yüzyıllar önce yazılmış gerçekleri okuyor ve
hayretler içinde kalıyorlar. Yani İslam cehalet değil, İslam
ilimdir.
90’lı
yılların ortalarından itibaren İslam fobisi sürekli duyulmaya
başlamıştır. 90’lı yıllarda Amerikalı alim Samuel Huntington
tarafından kaleme alınmış “Medeniyetler çatışması”
makalesinde belirtilen “İslam Batı için potansiyel düşmanlık
ocağıdır” formülü 2001 terör saldırılarının ardından
Müslümanların aleyhine “üstünlük” kazandırmıştır.
11
Eylül 2001 olaylarından sonra, zaten Birleşmiş Krallık da ki
Salman Rüşdi olaylarıyla olumsuz imaj oluşturan İslam Batıda ki
yerini İslam fobisine bırakmıştır. Bundan sonra “İslam
terörizmi”, “terörist Müslümanlar” ifadeleri geniş
şekilde seslenmeye başlamıştır. Maalesef, dünya nüfusunun bir
kısmı okuduğu kitaba, baktığı yayına, söylenilen
değerlendirmelere göre fikir oluşturur. Batı ise “iktidarın
IV kolu”, “manipülesinin I kolu” (telif NM) kabul
edilen medya aracılığıyla anti-İslam propagandasını düşünülmüş
şekilde gerçekleştiriyor. Anti-İslam propagandasının organize
ve planlı bir şekilde uygulanması ise tabii ki, İslam dinine özgü
olmayan fikirlerin yayılmasına, dini tanıtma perdesi altında
İslam’ın kendi değerlerinden uzak olan önermelerin oluşmasına
neden olmaktadır.
Tüm
bu kara PR-a rağmen İslam dini dünyanın esas dinlerinden biri
olarak kalmaktadır. Zaman geçtikçe İslam’ın gerçek hükümleri
ile tanışan kişilerin bu dine olan sevgisi, saygısı daha da
artıyor. Bu ise doğal olarak, İslam dini sıralarına vakıf
olanların sayısının da giderek artmasıyla sonuçlanmaktadır.
Bugün İslam Batıda en hızlı büyüyen dinlerden birisidir ve
bazı bilgilere göre inananların sayısı bakımından Avrupa’nın
en büyük ikinci dini statüsünü kazanmıştır. Batı dünyasını
korkutan ve sarsan faktörlerden sunucusu da budur: İslam birliği.
Tarihi olgular da kanıtlıyor ki, Batı daima Müslüman devletlerin
birliğinden korkmuş, onları birbirlerinin eliyle yok etmeye
yönelik strateji yürütmüştür. Batı’nın güçlü Müslüman
rakiplerini yok etmek için el attığı en sevdiği formül: Batı
fitnesi – Müslüman terörü- izleyici konumudur.
Batı
ülkelerinde Müslümanlar dan korku hastalık haline dönüşmüştür.
Bu durum öyle bir şekil almıştır ki, sürekli özgürlük,
adalet, eşitlik çağrıları yapan Batı ülkelerinin çoğunda
Müslümanlara karşı gizli mücadele yöntemleri seçilmiştir
(başörtü yasağı vb.). İsviçre gibi – Batı’nın “özgürlükler
ülkesi” olarak bilinen ülkesinde hatta minareye karşı
mücadele yapılmış, 2009 yılı 29 Kasım tarihinde yeni minare
yapımına yasak konulup konulmaması ile ilgili referandum yapılmış
ve nüfusun % 57’den fazlası yasağı desteklemiştir.
İslam
hümanizm, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma, barış, huzur,
istikrar dinidir. İslam dünyada adaleti, eşitliği restore etmeye
çalışan bir dindir. İslam insanların birbirine husumetine son
verilmesi, ırkından, dininden, dilinden, milliyetine bakılmaksızın
dostluğa çağrıya yönelik bir dindir. İslam gelişime, bilime,
yeniliklere yönelik bir dinidir. İslam dininin hükümleri teröre,
şiddete karşıdır. İslam terör değil! Terör, sivil
Müslümanları İslam’a getirme yöntemi değil ve olmayacak da!
İslam’ı lekelemeye çalışanlar, İslam adına suiistimal edenler
bu dinin perdesi altında kendi arzu ve niyetlerini gerçekleştirerek
dini lekelemeye çalışıyorlar.
Paris
terörü; mülahazalar
Fransa’da
faaliyet gösteren, sadece İslam dini değil, tüm semavi dinler
hakkında karikatürler yayımlayan “Charlie Hebdo” mizah
yayınına karşı düzenlenen silahlı saldırı, esasen katliam
niteliği taşıyor. Elbette, bu katliam korkunçtur, kendisi ile
birlikte birçok sorular ve sorunlar doğuracaktır. Ayrıca birçok
sahte bilgiler, gereksiz şüpheler yaratacaktır.
Göz
ardı edilemez bir gerçektir ki, bu olay ile İslam fobisi yeniden
gündeme geldi. Özellikle Batı’da, neredeyse yeni bir safhaya
girdi. Olay Batı’da İslam’a karşı itirazların güçlendiği bir
dönemde, ayrıca İslam peygamberi Muhammed Peygamber’in
karikatürünü aktaran gazetede yapıldı. Bu ise İslam faktörünün
ön plana çıkmasına “tutarlı” sebep verdi. Fakat
dikkate almak gerekir ki, bu dergi diğer dinleri de sürekli hakaret
ediyor, dolayısıyla dini toplulukların itirazına neden oluyordu.
Yahudi toplulukları defalarca derginin karikatürleri ile sorunlar
yaşayarak onu mahkemeye şikayet etti. Muhammed Peygamber’in
karikatürünü 2006, daha sonra ise 2011, 2012 yıllarında
yayınlanmıştır. Bu açıdan, saldırıyı sırf Peygamber
karikatürü ile bağdaştırmak biraz gerçekçi değildir. Dergi
skandal karikatürler yayınladığı için uzun süre tehdit altında
olmuş, hatta bazen bombalı saldırılara hedef olmuştur. Bu tür
olumsuz durumlarla karşılaşmamak için Fransa hükümeti derginin
yayın kurulu güvenliğini korumayı himayesine almıştır.
Olay
tanıklarının ifadelerine göre teröristler olay yerinden kaçarken
“Peygamberin intikamı alındı” diye bağırmışlardır.
İngiltere’nin “Mirror” gazetesinde ise olay tanıklardan
birinin ifadesinde gazete kapısını açan teröristlerin “Biz
El Kaideyiz” diye bağırdığını iddia eden yazı yer
almıştır. Ele geçirilmiş teröristlerden kimliği tespit edilen
34 yaşındaki Said Kuaşinin “El Kaide” kampında birkaç
ay eğitim geçmesi, onun kardeşi 32 yaşındaki Şerif Kuaşinin
ise 10 yıl önce Irak’taki militanlara katılmak girişimine göre
1,5 yıl hapisle cezalandırılması olgusu durumun biraz
karmaşıklaştırmıştır. Fransa’da mevcut olan İslam toplumunun
beyanatında Müslümanların da aynı derecede terör tehlikesinde
olduğu belirtilmiştir. Şöyle ki, yayında işlenen terörden
sonra bir gün boyunca Fransa’da 3 caminin yakınında bombalı
saldırı düzenlenmiştir. Bunun olay ise yeni bir terör alarmını
gündeme getirmektedir.
Fransa
olayları, bir terör gibi değerlendirilse de, onun Müslümanlıkla
bir kefeye koyulması, İslam fobisini ve ırkçı düşünceleri
yayılmasını engellemek gerekmektedir. Terörün dini, milliyeti,
ırkı olmuyor. Dine lekelemekle sorunun üstesinden gelmeye çalışmak
yanlış, ve sonuçsuz bir adım olur. “Charlie Hebdo”
sadece İslam’a değil, Hıristiyanlığa da alay eden, dinlere karşı
saldırgan bilgiler paylaşan bir dergidir. Eğer bu olayda din
faktörü olsaydı saldırıları işte 2006 yılında ve sonraki
dönemler de, veya ABD’de İslam’ın kutsal kitabı “Kur’an-ı
Kerim” in yakılırken hoşgörü çağrısı yapan dünya
güçlerinin sustuğu bir zamanda yapılırdı. Fransa Cumhurbaşkanı
François Holland
da
yaptığı açıklamasında: “Bu günkü terör saldırısı
antisemit bir saldıydı. Bunların ne İslam’la ne de dinle bir
ilişkisi vardır”.
Fakat
bütün bunlara rağmen, ilginçtir ki, terör denen gibi ilk akla
gelen Müslümanlar – İslam dünyası oldu. Bu olay provoke
karakterli, İslam dinini tahrif etmeye yönelik bir eylemdir.
Unutmayalım ki, böyle olaylar tarihte çok tekrar edilmiştir.
Ermeni
teröründen muzdarip Azerbaycan’ın resmi pozisyonu
Azerbaycan
Cumhuriyeti Fransa’da yaşanan olaylara ilk fikir söyleyenlerden
biri olmuştur. Devlet başkanının 7 Ocak tarihinde Fransa
Cumhurbaşkanına hitaben başsağlığında devletimizin terörün
tüm tezahürlerine karşı her türlü mücadele yapılmasını
desteklediğini bildirmiştir. Yeni Azerbaycan Partisi’nin 9 Ocak
tarihli beyanatında ise Fransa’da yaşanan terör olayları
kötülenmiştir, Azerbaycan’ın her zaman tüm dünyayı teröre
karşı birleşmeye çağırdığı ifade edilmiştir. Ayrıca
Azerbaycan 11 Ocak tarihinde Paris’in Cumhuriyet Meydanı’nda
düzenlenen dayanışma yürüyüşüne de katılmıştır. Bu
yürüyüşte Azerbaycan’ı Başbakan Yardımcısı Ali Ahmedov
temsil etmiştir. Bununla, devletimiz teröre karşı kararlı ve
tarafsız tutumunu bir daha beyan etmiştir.
Azerbaycan
defalarca teröristlerin eylemlerinden çile çekmiş, terörün ne
tür belalara yol açtığına tanık olmuştur. Maalesef,
uluslararası birlik terörizm konusunda da daha fazla kişisel
değerlendirmelere göre çözümlere gitmektedir. Unutulmamalıdır
ki, bugün dünyada Türklere karşı korkunç felaket ve vahşet
işleyen Ermeni terörizmi mevcuttur. Bu terör örgütlerinin temsil
edildiği din Hıristiyanlıktır. Fakat eşitlik, adalet taraftarı
olan Batı bunu görmezden gelmektedir. Terörü canlı şekilde
yaşayan Fransa Ermeni lobisinin yerleştiği listede en baştaki
ülkelerden biridir. Bu lobiler Ermeni terör örgütlerini ekonomik
açıdan destekleyen lobilerdir. Geçen yüzyılın sonunda yaşanan
vahim “Hocalı faciası” Ermeni terörünün en “parlak”
sayfalarındandır. Bakü metrosunun “20 Ocak”
istasyonunda, “28 Mayıs” ve “Gençlik”
istasyonları arasında elektrik treninde yapılmış patlamalar,
Bakü demiryolu garında yolcu treninin vagonunun patlatılması,
yolcu otobüslerindeki patlamalar vb. bu gibi saymakla bitmeyen terör
olayları Ermeni teröristlerinin yaptığı eylemlerdir. Fakat dünya
kamuoyu bununla ilgili tarafını veya konumunu halen ortaya
koymamış, bu olayları terör çapında değerlendirmeye bile
girişim yapmamışlardır.
Fransa,
ayrıca sözde Ermeni soykırımının da taraftarı ve destekçisi
olan bir ülkedir. Hatta 2001 yılında Fransa Milli Meclisi
Ermenilere karşı soykırım yapıldığını kabul etmiştir.
Türkiye’nin o zamanki Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan (şimdiki
Cumhurbaşkanı) Fransa’nın bu kararına karşı öğretici bir
cevap vermiştir: “Soykırım görmek isteyenler kendi kirli ve
kanlı tarihlerine baksınlar. Eğer Fransa Ulusal Meclisi tarihle
ilgilenmek istiyorsa, gitsin Afrika’nın, Ruanda’nın, Cezayir’in
tarihine baksın “. 1954 yılından 1962 yılına kadar
Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde milyondan fazla Cezayirli
hayatını kaybetti. Fransızların Ruanda’da yaşanan katliama göz
yumması ise yüz binlerce kişinin hayatını kayıp etmesi ile
sonuçlanmıştır.
Hiçbir
amel iyi, ya da kötü cezasız kalmıyor. Tarih tekerrürden
ibarettir. Fransa tarihinde yaşadığı bu korkunç terör olayıyla
sarsılmakla beraber terörün sonuçlarının da etkilerini de
farkına varmış oldu. Bu katliama hiçbir koşulda hak kazandırmak
doğru değildir. Faciayı gerçekleştirenler cezalandırılmalı ve
onlardan hesap sorulmalıdır. Aynı zamanda, katliamı siyasi
oyunlara karıştırmamak gerekmektedir.