Gümüşhane ili Karadeniz Bölgesi’nin doğu kesimine düşer. Doğuda Erzurum’un Aşkale-Tercan-İspir, batıda Giresun’un Alucra-Tirebolu, kuzeyde Trabzon’un Of-Araklı-Vakfıkebir, güneyde Erzincan’ın Refahiye-Çayırlı ilçeleri ile komşudur.
Gümüşhane engebeli bir arazide yer almaktadır. Gümüşhane jeolojik yapı bakımındanda çeşitlilik gösterir. Denizden yüksekliği 1.150 m.’dir. Harşit Vâdisinde, Harşit Çayı’nın iki yakası üzerinde yer yer 10 km. uzanan bir alana yayılmıştır. Gümüşhane ili komşu illerle her mevsimde irtibatını devam ettirecek İran-Erzurum-Trabzon transit karayolu üzerinde bulunması nedeniyle büyük önem taşır.
Gümüşhane il merkezi, Trabzon-Erzurum karayolu üzerinde ve Harşit Çayı kıyısında, Cumhuriyetten sonra kurulmuş 8 km. uzunluğunda bir vâdi kenttir. Eski tarihi Gümüşhane, Harşit Çayı’nın 3 km. güneyinde dağ yamacında kurulmuştur. Gümüşhane ilinde Osmanlı Devleti zamanında ve daha önceleri asırlarca gümüş yataklarından gümüş madeni çıkarılmıştır. Merkez ilçe toprakları dağlıktır. Ekonomisi tarıma dayanır. Başlıca tarım ürünleri; arpa, buğday, çavdar, patates, fasulye, elma, armutur. En çok elma yetiştirilir. Hayvancılıkta ilçe ekonomisinde önemli yer tutar.
Gümüşhane, 1917 yılında bir takım doğu illeri gibi Rus işgâline uğramış ve iki yıl işgâl içerisinde bulunmuştur. 15 Şubat 1918’de Gümüşhane merkezi, 17 Şubat 1918’de Kelkit ilçesi düşman işgâlinden kurtulmuştur. 23 Temmuz 1919-17 Ağustos 1919 tarihleri arasında yapılan ve Kurtuluş Savaşımızın ilk hamlelerinden sayılan Erzurum Kongresine; Gümüşhane’den Kadirbeyoğlu Zeki Bey, Kelkit’ten İlçe Müftüsü Osman Efendi, Şiran’dan Kaza Müftüsü Hasan Fehmi Efendi ülkenin içinde bulunduğu şartları belirten, delegeleri coşturan konuşmalar yapmıştır. 1920 yılında yönetim olarak bağımsız sancak olan Gümüşhane, 1921 yılında il olmuştur.
Eski adı “Canca” olan yerleşim yerine, Kanuni Sultan Süleyman İran seferi sırasında (1534) Harşit Vâdisi’nden geçerken gümüş madenlerinin bulunduğu Canca yöresinin; imar edilmesini, bir câmi ve 50 evin yapılmasını emrederek buraya Gümüşhane ismini vermiştir.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde 1647 yılındaki Gümüşhane’-yi şöyle anlatıyor: “Burada olan gümüş madeni hiç bir diyarda yoktu. Şehire o zaman Gümüşhane denilmiş ise de Defterhane-i Âl-i Osmanda Canca yazılmıştır. Bütün ahalisi her türlü vergiden afedilmiş olup, gümüş işletmeye mecburdur. Şehir hâlen Osmanlıların elinde olup, 70 kadar kimi terk olunmuş kimi işler gümüş madenleri vardır. Gümüşhane şehrinin gümüş damarları 7 koldan, kol kalınlığında olup, hepsi kurşunsuz halis cevherdir” demektedir.