Terör olayları sonucu yitirdiğimiz insanların ardından yaşadığımız Van depremi ile meydana gelen felaket hepimizi derinden sarstı ardından milli birlik ve beraberlik duygularımız tek vücut oldu dile geldi. Bu nedenle hayatını kaybedenlere Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Toplum olarak hafızamıza kazınmış, üzerimizden atamadığımız çöreklenmiş bir deyimdir “bir şey olmaz” ta ki olana kadar. Olduktan sonrada daha önce yaşananlardan ders almadığımıza ait tartışmalar günler sürer yine ta ki bir sonraki felakete kadar. Takdiri ilahi kaçınılmaz elbette, buna söylenilecek bir şey olamaz, peki tedbir almamaya ne demeli bu kimin, kimlerin kusuru. Van’da meydana gelen deprem sonrası basında yapılan açıklamalarda binaların % 8’inde deprem sigortası olduğu gündeme getirildi ve resmi açıklamalara göre 2.260 kadar binada hasar olduğu belirtildi.
Yıkılan bu binaların kaçı 1999 depreminden sonra inşa edildi. Yıkılan bu binaların ne kadarında deprem sigortası yapıldı diye sorabiliriz. Varsayalım ki, hepsi sigortalanmış olsun ve yıkılan binaların kaybı sigortadan karşılanmış olsun. Peki, o zaman şu soruyu sormamız gerekmez mi, bu binalar gecekondu değilse bu binaların depreme dayanıklılığını onaylayan yetkili her kişi ve makamın bunda sorumluluğu yok mu? Sigortadan yıkılan binaların parasını aldınız ve yenilerini yaptırdınız diyelim, depremde ölenleri geri getirmeniz mümkün olmadığına göre bunun vicdani sorumluluğu kimdedir. Takdiri ilahi deyip vicdani sorumluluktan nasıl kaçabiliriz. Depremin olabileceği yerler artık bilimsel olarak belirlenmişken depreme dayanıklı olmayan binayı inşa etmemeyi neye bağlayacağız. Haberlerde görüyoruz yıkılan binaların etrafında yıkılmayan binalarda var, demek ki işin doğrusuda yapılabiliyormuş. 1999 yılındaki depremler sonucu saptanan kurallara uymama ne kadar giderilmiş oldu bunu da görmüş olduk, yani ders alınmış ne de gereği yapılmış.
Toplum olarak başka bir özelliğimizde yine kederli günlerde de bir araya gelebilmemiz ve dayanışma içinde olmamızdır. Hemen hemen herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor Van’daki depremzedeler için yapmalıyız da. Herşeye rağmen vicdani ve ahlaki değerlerini kaybetmiş bazıları da bu felaket üzerinden kazanç sağlama yoluna gidebiliyor ve yardım için gelen malzemeleri satarak insanlık dışı diyebileceğimiz davranışlarda bulunabiliyor, maalesef vicdani ve ahlaki değerlerini yitirmiş kişilerle karşılaşmak kaçınılmaz olabiliyor.
Gerek terör olayları gerekse deprem sonucunda yitirilen canların acısı, ocaklarına ateş düşen ailelerin acısı dinmediği sürece huzurlu bir hayat duygusu hissetmek mümkün olmasa gerek. Van’da meydana gelen doğal felaketler sonucu doğal olmayan ölümleri düşündüğümüz zaman daha çok şey yapmamız gerekiyor. Üzerinde yaşadığımız yer yüzünde bir kesimin refah içinde tasasız, kaygısız yaşamasının bedelini, diğer insanlar daha az refah ve zor durumda yaşayarak ödememelidir.
Ülkece daha huzurlu yaşamayı hak ediyoruz, doğal felaketlerden doğal olmayan acıları bir daha yaşamamak dileği ile