Cuma, Kasım 22, 2024
tr
Ana Sayfa GENEL Ermenistanın Azerbaycana karşı saldırısı ve Türkiyenin politikası

Ermenistanın Azerbaycana karşı saldırısı ve Türkiyenin politikası

  XX yüzyılın 80’li yıllarının sonu ve 90’lı yılların başlarında, özellikle SSCB’nin çöküşü sırasında Azerbaycan’a karşı işgalcilik politikasını daha da genişletdiği dönemde Ermenistan kendi bağımsızlığının ilk adımlarını Türkiye’ye ve Azerbaycan’a düşmanlık üzerine atmaya başladı. Öyle ki, 1990 Ağustos 23-de kabul ettiği bağımsızlık Bildirisi’nin girişinde Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesine ilişkin kendisinin 1989 1 Aralık tarihli kararına dayanarak yapmış, 11.maddede ise Ermenistan Cumhuriyeti’nin 1915 yılında “Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da yaşanan Ermeni soykırımı “nın tanınması için çaba göstereceği yer bulmuştur. Ayrıca, Ermenistan Cumhuriyeti Anayasası’nda Türkiye Cumhuriyeti’nin 6 iline karşı toprak iddiası ileri sürülmüş, ayrıca 1915 yılında yaşanan olayların soykırım olarak değerlendirilmiştir.

  Bağımsızlığın ilk yıllarında Ermenistan Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılması için bütün araçlarla kendi saldırgan politikalarını yeritməklə yetinmemiş, aynı zamanda Türkiye topraklarını “Batı Ermenistan” isimlendirerek toprak iddiaları ileri sürmekle beraber, uydurma ve düzmece “soykırımın tanınması” nı kendi devlet politikasının başlıca ilkesi olarak kabul etmiştir.

  Bu olgular gösteriyor ki, bütün dönemlerde Ermenistan Türkiye ve Azerbaycan’a karşı devlet düzeyinde arazi davasından geri çekilmemiş ve bugün de aynı politikayı uyguluyor. Buna rağmen, Türkiye devleti 1991 16 Aralık-Ermenistan bağımsızlığını tanımış, fakat bu tanınmaya karşılık Ermenistan Türkiye’ye karşı ileri sürdüğü iddialardan geri çekilmemiş ve iki devlet arasında diplomatik ilişki kurulmamış.

  Türkiye devleti uluslararası alanda Azerbaycan’ın etkin taraftarı gibi hareket ederek, Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun adil çözümü için Azerbaycan’ın gösterdiği tüm çabaları hep savunmuştur. Öyle ki, henüz SSCB bulunduğu dönemde Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı asılsız toprak iddiaları ve askeri tecavüzünün genişlemesi sırasında Azerbaycan halkının hak sesi işte Türkiye üzerinden dünyaya iletildi. Bu çalışmada Türkiye’nin resmi başkalarının tutumu, aynı zamanda basın ve kitle iletişim araçlarının önemli rolü özellikle not edilmelidir.

  1991 Nisan başlarında Türkiye Cumhuriyeti SSCB `deki Büyükelçisi Volkan Vural Erivan’a ziyareti sırasında çıkışlarında döne-döne kaydetmişti ki, ne vakte kadar ki, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve güvenliğinin teminatı beklenmiyor, Dağlık Karabağ meselesi temel sorun olarak kalır, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkiler iyiye doğru ilerleye bilmez. 

  Ermenistan’ın askeri tecavüzünün genişlediği bir dönemde Azerbaycan topraklarının işgali ve halkımıza karşı yapılan saldırı eylemleri Türkiye’de büyük heyecanla karşılanıyordu. Öyle ki, 1992 Şubat 25’den 26-na geçen gece Rusya’nın 366. motoatıcı alayının Hocalı’ya saldırması ve orada 1000`e kadar Azeri’nin katledilmesi ile ilgili TBMM oturumunda Karabağ’daki gerginliğin daha da artmasına neden olan bu olayların dünya kamuoyuna ulaştırılması konusunda yekdilliklə karar kabul edildi.  Ayrıca, sonraki yıllarda da Hocalı faciasının dünyaya çatırılmasında Türkiye kamuoyunun, basın ve kitle iletişim araçlarının önemli rolü takdire layik.

   1992 yılının Mayıs 8’de Şuşa şehrinin işgali ile ilgili Başbakan Süleyman Demirel Türkiye hükümeti adına BM Güvenlik Konseyi’nin acilen toplantısının toplanmasını talep etmiş ve bu konuda Güvenlik Konseyi başkanı unvanına uygun mektup göndermiştir.  Ayrıca, Türkiye’nin devlet yetkilileri dünya devletlerine müracaat ederek onları Ermenistan’ın təcavüzkarlığını durdurmaya, Ermenistan silahlı güçlerinin Azeri topraklarından hemen çıkarmaya çağırmış, aynı zamanda, mayın 18’de Laçinin işgali ile ilgili Türk hükümeti Ermenistan’a daha sert bir açıklama başvurarak, onun askeri təcavüzünü kınamıştı.

  1993 Nisan başlarında Ermenistan’ın askeri tecavüzünün daha da genişletilmesi ve Kelbecer bölgesinin işgali ile ilgili Dışişleri Bakanlığı beyanatla karşılık vermekle beraber Türkiye hükümeti BM Güvenlik Konseyi acil toplantısının çağrılmasını da rica etmiştir. 1993 Nisan 6’da BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan görüşmeler sırasında Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Mustafa Akşin bildirmişti ki, “Türkiye Azerbaycan’ın herhangi bir güç tarafından işgaline asla kayıtsız kalmayacaktır”.  O zaman Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal Azerbaycan’ı destekleyerek Ermenistan’ın işgalçilik siyasetine son koymasını talep etmiş ve Türkiye devleti bu işgalin devam etmesi nedeniyle Ermenistan sınırını kapatmıştır.

  Ayrıca, Türkiye tarafı anlaşmazlığın düzenlemek için, öncelikle ateşin durdurulmasına ulaşmanın önemini bildirmiş, Ermenistan silahlı kuvvetlerinin işgal altındaki Azerbaycan topraklarından derhal çekilmesini ısrar etmiş ve sorunun AGİT Minsk Grubu çerçevesinde çözümüne taraftar olduğunu beyan etmiştir.

  Türkiye 1992 Martında oluşturulan AGİT Minsk Grubu üyesi olarak sorunun barışçıl yöntemlerle çözüme düşürülmesine ilişkin yapılan görüşmelerde düzenli olarak katılmaktadır. 1995 yılının Temmuz ayında Türkiye Cumhurbaşkanı sorunun barışçıl çözümüne ilişkin yapılan görüşmelerde yer almak için kendisinin AGİT Minsk grubundaki temsilcisine özel yetkili büyükelçi statüsü vermiştir. 

  Günümüzde Azerbaycan’ın  stratejik ortağı olan Türkiye ile ilişkilerin pekişmesinin daha da genişletilmesi devletimizin dış politikasının çok önemli bir parçasıdır. Bu kadar “bir millet, iki devlet” ilkesi temelinde gelişen ilişkilerin düzeyinden memnun olduğunu belirten Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev kaydetmiştir ki, “Türkiye ile Azerbaycan arasında dostluk, kardeşlik ilişkileri çok yüksek düzeydedir”.

  Bütün dönemlerde Türkiye-Azerbaycan ilişkileri hem iki ülke için, hem de bölge için çok önemli rol oynamıştır. Her iki ülkenin devlet başkanlarının karşılıklı seferleri ikili siyasi ve ekonomik işbirliğinin gelişmesinde əhəmiyətli rol oynamıştır. Bugün ülkelerimiz arasındaki stratejik ortaklık ilişkileri mevcuttur ve tüm alanlarda ilişkilerimiz başarıyla gelişmektedir. Türkiye ve Azerbaycan bölgesel işbirliği sürecinin etkin ve söz sahibi olan katılımcılar. Dolayısıyla Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev beyan etmiştir ki, bölgede Türkiye-Azerbaycan işbirliği, olmadan hiçbir teşebbüs, hiçbir proje gerçekleştirilemez.

  2007 yılından başlayarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin onarımı ve normalleştirilmesi yönünde yapılan ikili konuşmalardan sonra Türkiye-Ermenistan sınırının açılması yönünde bilgiler periyodik yayılmaya başladı.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi yönünde atılan adımlar

  Fakat ilk beklenti, yani, 2009 yılı 16 Nisanına öngörülebilir “açılış” gerçekleşmedi ve belirsiz süreliğine askıya düştü. Her defasında ister Azerbaycan, gerekse Türkiye kamuoyunun baskısı ile bu konuda Azerbaycan’ın işgal edilmiş topraklarının kurtarılması ilk şart sürülerek hiçbir sonuç elde edilememiş, sınırların açılması isteği gerçekleşmemiştir.

  Bununla beraber, 2009 yılının Nisan ayında iki devlet arasında anlaşmaya ve 5 maddeden oluşan “yol haritası” ve aynı yıl 10 Ekim-da Zürih’te Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanları tarafından iki protokolün imzalanması ile ikili ilişkilerin normalleştirilmesi prossesində yeni sayfa açılmış oldu. Bu prosses Azerbaycan’da, ayrıca Türkiye’de ictimayyətin geniş tepkisine neden olmuş ve narazılıqla karşılanmıştır.

  2009 yılının başlarında Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi konusunda bilgiler yaygınlaştıktan sonra, bu mesele Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun çözüme düşürülmesine ilişkin yapılan görüşmeler sürecine de etkili göstərdi.Türkiyə-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi, özellikle sınırların açılması meselesi Dağlık Karabağ meselesi ile paralel düzene salınmalıdır. Türkiye’nin Ermenistan ile sınırlarını bağlamasının temel ve tek nedeni Kelbecer bölgesinin işgal altına düşmesi olmuş ve 1993 yılının Nisan ayından sınırlar kapatılmıştır. Fakat Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanması öngörülen belgede Dağlık Karabağ meselesinin çözümü ile ilgili hiçbir maddenin olmadığı anlaşıldı. Ayrıca, Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı devlet düzeyinde soykırım ve toprak iddialarının yürürlükte kalması ortadan kalkmadan Türkiye’nin Ermenistan’la sınırlarını açması hem Azerbaycan’ın, hem de Türkiye’nin milli menfaatlerine uygun düşmez.

  Dolayısıyla Azerbaycan devleti bu işgale son konulmadan, yani Ermenistan silahlı kuvvetleri işgal ettikleri alanlardan çıkmayan kadar Türkiye’nin Ermenistan’la sınırlarını açmasını makul hesap etmiyor. Çünkü, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi yönünde atılan adımlar şimdiye kadar müzakereler sürecinde uzlaşmaz tutumu ile nizamlanma sürecini engelleyen Ermeni tarafının yine de zaman uzatmak taktiğini uygulamaya olanak sağlıyor. Bununla ilgili Devlet Başkanı İlham Aliyev açıkça bildirmiştir: “Türkiye-Ermenistan ilişkileri Yukarı Karabağ sorununun çözümünden önce kurulursa, o zaman Ermenistan’ın müzakereler sürecindeki tutumu daha da sertleşe bilir. Ermenistan bunu kendisinin siyasal ve diplomatik başarısı gibi göstermeye çalışacak ve muhtemelen müzakerelerde daha sert ve kabuledilmez pozisyon tutacaktır. Bunun için yeterince sebep var. Görüşmeler süreci ve bu sürecin çeşitli aşamalarında yaşanan hadiseler bunu demeye esas veriyor. Bu sorunların, yani Dağlık Karabağ sorununun ayarlanması ve Türkiye-Ermenistan sınırlarının açılması süreçlerinin paralel olarak çözülmesi gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Azerbaycan’ın bölgede ve dünyada artan rolünün Ermenistan’ın izole durumdan çıkmasına asla izin vermeyeciyini vurgulayarak, kaydetmiştir ki, “Bu süreçler arasında resmi olmasa da, gayri resmi bağlantı vardır. Bu bağlantı tutulmalıdır ve iki meseleye paralel şekilde aynı zamanda çözüm sağlanmalıdır. Aksi takdirde bölgede status-kvo olumsuz tarafa değişebilir”.

  Aynı zamanda, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Azerbaycan’ın bölgede ve dünyada artan rolünün Ermenistan’ın izole durumdan çıkmasına asla izin vermeyeciyini vurgulayaraka kayd etmişdir ki, “Bu durumun oluşmasını esas sorumlusu Ermenistan yönetiminin kendisidir”. 

Dolayısıyla Azerbaycan devleti bu işgale son konulmadan, yani Ermenistan silahlı kuvvetleri işgal ettikleri alanlardan çıkmayan kadar Türkiye’nin Ermenistan’la sınırlarını açmasını makul hesap etmiyor. Çünkü, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi yönünde atılan adımlar şimdiye kadar müzakereler sürecinde uzlaşmaz tutumu ile nizamlanma sürecine engelleyen Ermeni tarafını yine de zaman uzatmak taktiğini uygulamaya olanak sağlayacaktır.

  Ayrıca, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi ve her iki ülke arasında sınırların açılmasına daha çok Ermenistan meraklıdır. Çünkü son dönemlerde Ermenistan’da derinleşmiş ekonomik kriz, işsizlik ve dolayısıyla ülkeden gidenlerin sayısının hızla artması iktidarı daha çok rahatsız ediyor. Diğer yandan Ermenistan bölgede gerçekleştirilen büyük altyapı projelerin dışında kalması, aynı zamanda bu ülkenin diğer devletler ve uluslararası kuruluşların yardımları hesabına yaşaması ülkede büyük hoşnutsuzluk doğuruyor.

  Ancak, 2009 yılı 10 Ekim de Zürih’te Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesini içeren protokollerin imzalanmasından sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın resmen beyan ettiği sözler kardeş devletin Azerbaycan’ın ulusal çıkarlarına aykırı olacak karar vermeyeceğineolan güveni daha da arttırdı: “Ermeniler işgal altındaki Azerbaycan topraklarını özgür etmese, protokollerin parlamentoda onaylanması mümkün olmayacaktır “. Türkiye’nin devlet yetkilileri de Azerbaycan’la ilişkileri yüksek değerlendirerek beyan etmişlerdir ki, “Azerbaycan stratejik ortağımız ve kardeş ülkenin milli çıkarlarına aykırı olarak herhangi bir adım atmayacağız”.

  Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı çözmek olunmadan, yani Ermenistan işgal edilmiş Azerbaycan topraklarından çıkmadıkça bölgede hiçbir olumlu ilerlemenin mümkünsüzlüyünü ifade eden Devlet Başkanı İlham Aliyev Azerbaycan’ın ulusal çıkarları uğruna sonuna kadar mücadele götüreceğini bildirmiştir. Aynı zamanda, bu mücadelede adaletin Azerbaycan’ın yanında olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı İlham Aliyev dünyaya beyan etti ki, “Azerbaycan bundan sonra da ne müzakereler sürecinde, ne de bölgede yaşanan başka süreçlerde kendi ilkesel tutumundan dönmeyecek”. 

  Sonuçta, 2010 yılı Nisan ayının 22-de Türkiye’ye baskıların verimsiz kaldığını gören Ermenistan tarafı Zürih’te imzalanan protokollerin tartışmasının dondurulması konusunda karar aldı. 

  2010 yılı Mayıs 16 Türkiye’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan’a yaptığı ziyaret sırasında Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun çözümü doğrultusunda Türkiye’nin kararlı adımlarının devam edeceklerini belirterek beyan etmiştir ki, “Azerbaycan’ın bu sorununa kardeş Türkiye’nin önem vermemesi mümkün değildir”. 

  Genellikle, Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun ilk günlerinden Türkiye devleti daima Azerbaycan’ın haklı taleplerini seri savunmuş, düzenli olarak Ermenistan’ın işgal ettiği tarihi Azerbaycan topraklarından derhal ve koşulsuz çıkması talebi ile karşı çıkarak, ülkemizin toprak bütünlüğünün sağlanması yönünde çaba göstermiştir. Sorunun çözümü yolunun sadece Azerbaycan’ın razılaşacağı şartlar çerçevesinde kabul edeceğini bildiren Türkiye bu konuda kendi adil çözüm bulmayan kadar Ermenistan ile diplomatik ilişki kurmayacağı ve hiçbir ekonomik ilişki yaratmayacağı konusunda kendi ilkesel tutumundan dönmeyeceğini en yüksek devlet ve hükümet temsilcileri düzeyinde defalarca beyan etmiştir.

  Günümüzde Azerbaycan’ın stratejik ortağı olan Türkiye ile ilişkilerin pekişmesinin daha da genişletilmesi devletimizin dış politikasının çok önemli bir parçasıdır. Bu kadar “bir millet, iki devlet” ilkesi temelinde gelişen ilişkilerin yüksek düzeyde olduğunu belirten Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev her iki ülkenin devlet başkanlarının karşılıklı seferlerinin ikili siyasi ve ekonomik işbirliğinin gelişmesinde mühüm rol aldığını belirterek kaydetmiştir ki, “Türkiye ile Azerbaycan arasında tüm alanlarda ilişki çok başarılı gelişmektedir. Bu ilişkiler dostluk-kardeşlik temelinde kurulmuştur. Bizim çok zengin ortak tarihimiz, ortak değerlerimiz vardır. Bugün Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler bu sağlam temel üzerine kuruluyor. Son yirmi yıla yakın sürede Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler daima yüksek düzeyde olmuştur. Bugün bu güzel gelenekler devam ediyor ve tüm konularda işbirliğimiz iyi sonuçlar vermektedir “. 

  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan’a son ziyareti çerçevesinde temaslarında her iki devletin öngördüğü yüksek düzeyde Stratejik İşbirliği Konseyi kurulması yönünde verilen karar da Türkiye-Azerbaycan arasında geleceği kapsayan ve ikili ilişkilerde atılan en önemli adımlardan biridir.

  Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2010 yılı 16 Ağustos’ta da Azerbaycan ziyareti sırasında imzalanan “Türkiye ile Azerbaycan stratejik ortaklık ve karşılıklı yardım anlaşma” nın imzalanması önem arz etmektedir.

  Hiç şüphesiz ki, Azerbaycan ile Türkiye arasında stratejik ortaklık ve karşılıklı yardım adı geçen belgenin imzalanması çok doğru ve geleceğe hesaplanmış bir adım oldu. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev kardeş ülke ile imzalanan bu anlaşmanın büyük önem taşıdığını

bildirmiştir: “Bugün imzalanan stratejik ortaklık ve karşılıklı yardım anlaşma büyük tarihi öneme sahip bir belgedir. Bu anlaşma gelecek ilişkilerin vizyonunu belirler ve bundan sonra on yıllar boyunca Türkiye ile Azerbaycan arasındaki dostluk ve kardeşlik ilişkilerini belli edecektir “.  Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de anlaşmanın gerekliliğini ve önemli olduğunu vurgulayarak kaydetti ki, “Bugün imzaladığımız stratejik ortaklık ve karşılıklı yardım anlaşma her konuda hemfikir ve eşit olmamızı öngörüyor”. 

  Öyle ki, bu sözleşme her iki devletin üzerine sadece ikili ilişkilerin tüm alanlarda daha da  yükselmesi ve istenilen konuda birim pozisyondan çıkış yapması değil, aynı zamanda bir-birinin ilgisini aykırı politika yürütmemesi gibi daha önemli yükümlülükler de koyuyor. Dolayısıyla, Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı devlet düzeyinde soykırım ve toprak iddialarının yürürlükte kalması ortadan kalkmadan Türkiye’nin işgalci devletle sınırlarını açması hem Azerbaycan’ın, hem de Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı.

  Ayrıca, Türkiye ve Azerbaycan bölgesel işbirliği sürecinin etkin ve temel söz sahibi olan katılımcılar. Her iki devlet kendisinin ekonomik ve enerji imkanlarından ayrıca, jeopolitik konumundan ikili ve bölgesel işbirliğinin genişletilmesi yönünde etkili biçimde kullanıyor. Bugün bölgenin uzun vadeli kalkınma stratejisinin belirlenmesinde önemli rol oynayan ve iki ülke arasındaki ilişkilerin çok önemli öğelerinden olan petrol ve gaz boru hatları sadece bölgede değil, aynı zamanda tüm dünyada devletlerimizin nüfuzunu önemli ölçüde artırmıştır. Bu projeler Azerbaycan’ın, Türkiye’nin, aynı zamanda diğer ülkelerin enerji güvenliği için büyük sağlanır. Aynı zamanda, iki devlet arasında genişleyen işbirliği ve stratejik ortaklık bölgedeki istikrarın göstəricisinə dönüşmüştür.

  Halihazırda ikili ilişkilerin üst düzeye yükselmesi milli lider Haydar Aliyev’in dış politika kursunda Türkiye ile ilişkilerin gelişmesine yönelik tutarlı ve amaçlı çizgi Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev tarafından geliştirilerek stratejik ortaklığın derinleşmesine nail olunmuştur.

  Ayrıca, Devlet Başkanı İlham Aliyev dünya topluluğunun bu konuya kayıtsız kaldığını da vurgulayarak kaydetmiştir ki, uluslararası kuruluşlar gereken kararları kabul etse de, ancak onlar icra edilmez ve böyle bir durumda o karanameler anlamını kaybediyor. Dünyada uluslararası hukuk ilkelerinin kabaca bozulduğunu belirten Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Azerbaycan topraklarının uzun yıllar işgal altında kalmasını bunun sonucu olarak değerlendirdi.

  Onun için de ancak Azerbaycan halkının iradesine, gücüne güvenmemizin gerektiğini bildiren Cumhurbaşkanı bu amaçla ekonomimizi ve ordumuzu güçlendirmeyin önemini vurguladı. Sorunun barışçıl çözümüne umutlarını yitirmeyen ve dolayısıyla sorunun çözüme düşürülmesinde huzurlu araçlara öncelik verdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı İlham Aliyev kaydetti: “Biz görüşmeler yapıyoruz, ancak bununla beraber, her an topraklarımızı işgalcilerden askeri yönden özgür etmeye hazır olmalıyız”.

 _______________________

1  Kengerli Q. Ermeni lobisi ve Azerbaycan faciyası. Bakü, 1992, s. 68

2  Aynı yerde, s. 117

3  “Hayat” gazetesi, 14 Mayıs 1992

4 “Azerbaycan” Gazetesi, 8 Nisan 1993

5  Ahmedov E.İ. Ermenistanın Azerbaycana saldırısı ve uluslararası örgütler.

    Bakü, 1998, s. 36-37

6  Azerbaycan” Gazetesi, 10 Ekim 2009

7  “Azerbaycan“, 10 Ekim 2009

8  Aynı yerde.

9 “Halk gazetesi”, 13 Ekim 2009

10 “Halk gazetesi”, 17  Ekim 2009

11 “Ayna”, 24 Nisan  2010

12″Azerbaycan”,  18  Mayıs  2010-cu il

13 “Azerbaycan”,  9 Haziran  2010-cu il

14  “Azerbaycan”, 17 Ağustos  2010

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

SON HABERLER

Ticaret Bakanlığı’nın; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimleri

Ticaret Bakanlığı; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimlerine başladı.Ticaret Bakanlığı’nın konuya ilişkin yazılı açıklaması şöyledir; “Perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlere ait fiyat etiketleri,...

Gürcistan-Acara “Gandagana” Festivali

Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Başkenti Batum’da Avrupa Meyanında 22-23 Kasım tarihleri arasında “Gandagana" Festivali düzenlenecektir. İki gün boyunca Acara köylerinin varlığı ve yaşamı misafirlerin önünde...

Erdoğan Hristodulidis görüşmesi

Evvelki hafta Macaristan'ın Budapeşte şehrinde düzenlenen Avrupa Politik Topluluğu Zirvesinde,Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü iddiaları Kıbrıs Rum...

SON YORUMLAR

error: Content is protected !!