Haber: İlker ÇAKAN
Turkuaz Hareket Lideri Ali Müfit Gürtuna 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum nedeniyle yaptığı açıklamada şunları söyledi;
Siyasi çekişmelerin toplumsal çatışmaya dönüşme riski
“12 Eylül 2010 tarihli referandum siyasi tarihimizde galiba en çok üslup sorunu bakımından anılacaktır. Karşıt tarafların birbirine bu kadar sertleştiği örneğimiz pek yoktur. Siyasi rekabette üslup meselesinin Anayasa değişikliğinin önemini gölgede bırakmasını politikacılar mutlaka değerlendirmelidir. Referandum kampanyaları boyunca sadece liderlerin değil, toplumun da belli ölçüde kutuplaştığı anlaşılıyor. Siyasi çekişmelerin toplumsal çatışmaya dönüşme riskinin sorumluluğu siyasetin omuzlarındadır.
Siyasetin icrası sırasındaki kimi alınganlıklar
Halbuki mevcut sınırlı Anayasa değişiklikleri iktidar ve muhalefet partileriyle, hatta Meclis dışı siyasi partilerle, sivil toplum kuruluşları ve geniş kesimlerle işbirliği halinde gerçekleştirilebilirdi. Çünkü hiçbir kesim prensip olarak Türkiye`nin daha demokratik, daha özgür, daha şeffaf ve daha katılımcı bir siyasi rejime sahip olmasını reddetmiyor. Sistemin işleyişindeki sorunlar hemen hemen aynı değerlendirmelerle tespit ediliyor. Fakat siyasetin icrası sırasındaki kimi alınganlıklar, yanlış anlamalar, gereksiz polemikler ve kutuplaşmalar yüzünden özlediğimiz birlik beraberlik ve işbirliği gerçekleşmiyor.
Türkiye`nin değişim ve yenilenme ihtiyacı
Anayasa referandumundan sonra şimdi de Genel Seçimler bir kez daha gerilimin tırmanmasının sebebi olmamalıdır. Milli iradenin her defasında daha müreffeh ve daha özgür bir yeni vasatın kurulması umuduyla tecelli ettiğini unutmamalıyız. Türkiye`nin değişim ve yenilenme ihtiyacı kesintisiz devam etmektedir. Mevcut iktidarın ve Genel Seçimlerden sonra oluşacak yeni parlamentonun bu noktaya odaklanması gerekmektedir. Fakat ne yazık ki, siyasi kampanyalar sırasında Türkiye`nin temel meselelerinin unutulduğu, hatta gözardı edildiği de bir gerçektir. Referandum sürecinin bu şekilde yaşandığını hatırlatmak isteriz.
2011 ve 2012 yıllarının bütün dünyada zor yıllar olacağı
Seçim ekonomisini, sadece, bütçeden seçim dolayısıyla kontrolsüz harcama olarak görmemek gerekir. Ülkenin ciddi meselelerini düşünmeyi bırakmanın maliyeti de en az kontrolsüz harcama kadar seçim ekonomisinin verdiği hasar listesinde yeralmayı hakediyor. Yatırımsızlık, işsizlik, iş dünyasında adım adım derinleşen çöküntü, sosyal hayatın çözülmesi, dış yatırımın tamamen durması, yeniden içe kapanma sürecine girilmesi referandumun heyecanıyla bir anda gündemimizden çıkıverdi. Bu temel sorunlara ağrı kesici tedbirler önerilmesi ve geçici ferahlama sağlayan önlemler, yapısal çözümlere odaklanmayı engelliyor. Uluslararası ekonomide yaşanan olumsuz gelişmelerin yakından takip edilip milli tedbirlerin alındığını göremiyoruz. 2011 ve 2012 yıllarının bütün dünyada zor yıllar olacağına dair uzmanların yaptığı uyarılara rağmen Türkiye`nin gözü aylardır referandum gündeminden başkasını görmüyor.
Gerilim ve kavganın kara bulutları dağıtılmalı
Hükümet ve muhalefet acilen referandum havasından çıkmalı, Genel Seçimlerin baskısına direnmeli ve temel meseleleri ele almaya başlamalıdır. Gerilim ve kavganın kara bulutları dağıtılmalı, toplumun moral motivasyonu için herkes üzerine düşeni azami ölçüde yerine getirmelidir. Hiçbir politikacının kamplaşmayı siyasi avantaj sağlamanın aracı olarak görmemesi gerekir. Kamplaşma ve kutuplaşmalar belki geçici yarar sağlayabilir, ama kalıcı kayıp ve hasara yol açar. Dolayısıyla referandum da mevzi kazanmak anlayışıyla değerlendirilmemelidir. Milletimizin referandumda verdiği `evet` oyuyla Anayasa değişikliğini onaylaması, siyasi rakipler arasında üstünlük vesilesi olmamalı, demokratikleşmenin başlangıcı kabul edilmelidir.
Toplumun gelecek kaygısının yüksekliğine işaret etmektedir
Akıldan çıkarılmaması gereken şudur ki, referandumda Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi hükümetin ibrası anlamına gelmemektedir. Aksine, `evet` tercihi milletimizin hükümetten beklentisini göstermektedir. Sandıktan çıkan yüzde 58 `evet`, halkımızın gelecek umuduna ilişkin beklenti seviyesini tespit etmektedir. Buna karşılık, yine sandıktan çıkan yüksek orandaki (yüzde 42) `hayır` da, toplumun gelecek kaygısının yüksekliğine işaret etmektedir. İktidar ve muhalefet, toplumdaki bu bölünmeyi giderecek ve beklentileri karşılayacak çözümleri üretmede eli çabuk tutmak gerektiğini kavramalıdır.Türkiye, halihazırda bu bölünmüşlüğün sebep olduğu zayıflığı yaşıyor. Zayıf Türkiye`nin de uluslararası meselelerde gücü zaafa uğruyor, tavizler vermek zorunda kalıyor.
Ülkedeki karamsar havanın dağıtılması hükümetin sorumluluğunda
Şimdi uzlaşma ve yeniden ortak gelecek üretmeye yoğunlaşmanın zamanıdır. Seçim gerilimi ve heyecanı nedeniyle kalıcı çözüm arayışının sürekli ertelenmesinin verdiği hasarı tamire koyulmalıyız. Ülkedeki karamsar havanın dağıtılması hükümetin sorumluluğundadır. İktidar, bu ödevin Türkiye`nin gücünü toparlamasıyla ilgili olduğunu unutmamalıdır.
Bölünmüş ve parçalanmış Türkiye`nin ne bölgesinde ne de dünyada hiçbir iddiası olamayacağını aklı eren herkes görebiliyor.
Türkiye, zor geçeceği öngörülen yıllara doğru ilerlerken
Birlik ve beraberlik, her türlü meselenin üstesinden gelebilmenin altın formülüdür. Birlik ve beraberliğin bütün farklılıkların tek tip olması, homojenleşmesi anlamına gelmediğini, aksine sorun çözme kapasitesi ve kabiliyetinin zirveye ulaşması demek olduğunu anlamak lazımdır.
Türkiye, zor geçeceği öngörülen yıllara doğru ilerlerken, ülkesine güçlü aidiyet hisseden vatandaşlardan oluşan bir toplumu varetmeyi başarabilmelidir.”