Haber: İlker ÇAKAN
Devlet ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek Amasya’ya gelerek, Amasya Valiliğini, Amasya Belediyesini ziyaret etti. Ziyaret sırasında Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz ve Amasya Belediye Başkanı Cafer Özdemir kendisine ziyaret anısı hediyesi verdiler. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek; Amasya Valiliğinden, Amasya Belediyesi binasına kadar Yeşilırmak boyunca; Amasya Milletvekilleri; Akif Gülle, Avni Erdemir, Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz, Amasya Belediye Başkanı Cafer Özdemir Amasya İl Emniyet Müdürü Ayhan Acet, AK Parti Amasya İl Başkanı Mustafa Çiftçi ve AK Parti İl Yönetim Kurulu Üyeleri ile birlikte yürüdü. Daha sonra AK Parti Amasya İl Başkanlığının düzenlediği ve yaklaşık 1.000 kişinin katıldığı iftar yemeğine katılan bu yemek sonrasında bir konuşma yapan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek şunları söyledi;
Ülke ve dünya meselelerine sizin aynı gözle bakan birisiyim
“Hz. Mevlana diyor ki beni bu semtin yabancısı zannetmeyin diyor. Sizin mahallenizde kendi evimi arıyorum diyor. Ülke ve dünya meselelerine sizin aynı gözle bakan birisiyim. Tüm ülkenin gelişmesi ve kalkınması bazı hususların yerine getirilmesine bağlıdır. Bugün dünyada BM kayıtlı 191 ülke var. Kosova gibi bağımsızlığını kazanmış ama henüz Birleşmiş Milletlere kabul edilmemiş ülkelerde var. Bu 191 ülkeyi aynen futbol takımları gibi üç guruba ayırabiliriz. Üçüncü sınıf ülkeler büyük ölçüde geri kalmış, bir lokma ve bir hırkaya muhtaç ve çok büyük bir ekseriyeti de diktatörlüklerle, hak ve özgürlüklerin olmadığı, demokrasinin olmadığı, neredeyse darbelerin üst üste yaşandığı büyük ölçüde Afrika ülkeleridir. Kan gövdeyi götürür. Toprağın altında her şey var ama toprağın üstündeki çok kötü yönetim insanların neredeyse kaderi haline gelmiştir. Bir kısım ülkeler ki bunlar gelişmekte ülkeler diyoruz. Bazen demokrasi, bazen başka türlü yönetim. Demokrasi sık sık askıya alınan, hak ve özgürlüklerin yeteri kadar olmadığı ülkelerdir. Türkiye kısa bir süre öncesine gelinceye kadar ikinci sınıf ülkeydi.
Türkiye gelişmiş 20 ülkeden bir tanesidir
Milletimizin desteği ve sizlerin gayreti ve duası, o ülke için çalışan, çabalayan insanların hepsinin ortaya koyduğu bir çabayla ve gayretle Türkiye bir süreden beri dünyada birinci sınıf ülkeler arasında mütalaa edilmektedir. Bunlar gelişmiş 20 ülkedir. Türkiye gelişmiş 20 ülkeden bir tanesidir. Aslında bize de düşen bu 20 ülkenin içinden G7’ler dediğimiz en gelişmiş 7 ülke var. Hedefimiz bunlardan birisi olmaktır. G7 ülkelerinden birisi olmak bize yakışan bir husustur. Demokrasi olursa Türkiye 2023 yılına geldiğinde bu 7 ülkeden birisi olabilecektir. Biz gerçekten büyük bir milletiz. Büyük bir devlet tecrübemiz var. Çok devlet kurup, yıktık ama hiç devletsiz kalmadık. Türkiye Cumhuriyeti ebediyete kadar var olur, bir daha yeni bir devlet kurmak gibi talihsizliği yaşamayız. Bunun da şartları var. Bu coğrafyada inşa ettiğimiz muhteşem bir medeniyet ve kültürümüz var. Bu yıl Cumhuriyetimizin 87.yılını kutluyoruz.
2023 yılı Cumhuriyetimizin 100.yılıdır. Önümüzde bir gelecek tasavvurumuz vardır.2023 yılına geldiğimizde kendimize bir hedef koymamız lazımdır. Hedefsiz toplumlar ne yapacağı belli olmayan toplumlardır.2023 yılına geldiğimizde toplam ticaret hacmimizin ithalat ve ihracat tutarımızın bir trilyon dolar olması lazımdır. Nüfusumuz ve kaynaklarımız artıyor. Yetişmiş insan gücümüz var. Her ilde üniversitelerimiz var. Bu hedefi milletimizle uyum içerisinde çalışıp, yakalamamız lazımdır. Tarihimize ve milletimize karşı sorumluluklarımız vardır. Bunun idraki içinde çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Gündemimizdeki her konuyu ve tartışmayı da böyle bir sonuca bağlamalıyız. Eğer böyle bir sonuca bağlayamıyorsak, milletin zamanını israf ediyor, milletimize de en büyük darbeyi kendimiz vuruyoruz demektir. Türkiye’nin bu hedefi yakalayabilmesi için evvela birinci şart bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye sahip olmasıdır. Gelişmiş 7 ülke dediğimiz ülkeler; ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Kanada, Japonya gibi birinci sınıf demokrasiye sahip olan ülkelerdir. Demokrasi varsa halk ve özgürlük vardır. Ne kadar hak ve özgürlük varsa o kadar demokrasi vardır. Bu ikisi arasında doğru bağlantı vardır. Demokrasi ile de kalkınma arasında da doğrudan bağlantı vardır. Bu gelişmiş 7 ülke eksiksiz demokrasiye sahiptir. Ülkede barışın, huzurun ve dirliğin olmasıdır. Türkiye dünya dengesini bozacak ve dünyanın en karmaşık, en karışık 16 bölgesinin 13. nün ortasında bulunan bir ülkedir. Demek ki bizim çevremiz risklerle, kavgalarla doludur. Böyle bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu bizim tercihimiz değildir.
Yaşadığımız coğrafyanın bize sağladığı imkanlar var ve beraberinde getirdiği risklerde vardır.Bu coğrafyada ebediyete kadar yaşamının yolu güçlü olmaktır.Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki uluslar arası politikada zayıfın yaşama yoktur.Düştünüz mü? Kimse elinizden tutmaz. Onun için kendi gücümüzün farkında olacağız. Burada güçlü olmanın yön ve yöntemlerini bulacağız. Geriye dönük gelip-geçmiş medeniyetlere baktığımızda ne zamanki zayıf düşmüşler onlar gitmiş ve yerine başkaları gelmiştir. Anadolu coğrafyası bizim ebedi yurdumuzdur. Bunun için güçlü olmak gibi bir mecburiyetimiz ve sorumluluğumuz varıdır. Bunun yolu ülkeden huzurdan geçiyor. Türkiye ne zaman bir kalkınma atağına geçse, Türkiye ne zaman kendi bölgesinde söz sahibi olmaya başlasın mutlaka içe dönük bir takım olaylar arkasından gelir.Farklı fikirlerdeki insanların hepsine saygı duyuyorum. Söylediklerimi tefekkür ederseniz oda başka türlü zihni ibadettir. Bu kadar acı çekmemize rağmen 2010 Türkiye’sine kadar yeteri kadar anlayamadığımız bir konu vardır.
Bu terör konusudur. En çok konuştuğumuz konu ama emin olun bu belanın nasıl bir bela olduğunu, nerden kaynaklandığını, niçin kaynaklandığını, sebebi ve sonucu ne? Aktörleri ne? Önünde ve arkasında ne var? Bu sorunun niteliği ne? Emin olun bazen konuşulanlara baktığımda ben diyorum ki bu geriye dönük yaşadığımız acılardan yeteri kadar ders almamışız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin birçok sorunu vardır. Değişik aralıklarla bu sorunları çözmek için hükümetler gelir. Bu ülkede bir istihdam,işsizlik sorunu var. Bunca çabaya rağmen bu ülkede bir eğitim sorunu var. Bunca gayrete rağmen sağlık sorunu var. Bu ülkede, hukuk, demokrasi sorunu var. Ama bu ülkede 40 yılı aşan bir zamandan beri devlet sorunu olan terör vardır. Konuşulanlara bakarsanız bu terör son bir ve iki yılda çıkmış bir anlayış hakimdir. Eğer bu bilinmeden yapılıyorsa geçen 40 yıla yazıktır. Bilinerek yapılıyorsa bunda buram buram iç politika kokuyor.
Her ikisi de yanlıştır. 1980 yılı öncesi ideolojik terör sorunu vardı. Neticede Türkiye’de kan gövdeyi götürdü. Bir şehirden diğer şehre gidilemedi. O dönemde hayatını kaybedenlerin birçoğunun ismini dahi hatırlamıyoruz. O dönemde siyaset adamları, başbakanlar, gençler, işçiler, memurlar toplumun her kesimden 1980 yılı öncesi ideolojik teröre kurban verdik. O dönemde sabah ezanlarına can korkusu ile gidilemedi. Başımızda büyük bir bela var ve niçin açılıyor. Bu bela devam ederken, ülkeyi yönetenler bir iç çekişmenin içerisine girdi. O dönemde koalisyonlu hükümetler vardı. O dönemde denildi ki terörün kaynağı hükümettir. Teröristlerin başı bu hükümetin içinde denildi. Hükümet gider, terör biter denildi. Bugünde benzer cümleler kullanılıyor. Sonra o günlerde o hükümet gitti. Ülkenin her tarafı karıştı. Anadolu insanı sağcı ve solcu diye birbirine düşürüldü. O dönemde bu arada 5.000’e yakın vatan evladı hayatını kaybetti. Hükümet gider bu işler çözülür denildiğinde en büyük toplumsal olaylar o dönemde oldu. Çünkü biz bu işi devlet sorunu olarak görmek yerine, partiler arası mesele ve iç politika meselesi olarak gördük. Halbuki bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorunudur. Her hükümetin en öncelikli sorunudur. Bütün Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının 1961 yılından bu tarafa önemle 1971 yılından bu tarafa Milli Güvenlik Kurulunun değişmez birinci gündem maddesi güvenlik ve terördür. Eğer bu son 1-2 yılın meselesi ise geçmiş dönemleri nasıl izah edeceğiz.
hüküm giymiş tutuklu 38 ayrı terör örgütü vardır
Devletin sorunu var ve her Cumhuriyet Hükümeti de bu meseleyi ikinci plana düşürebilmek için, tesirini azaltabilmek için, mümkünse terörü tasfiye edebilmek noktasında Anayasanın öngördüğü olağan yönetim şekillerinin yanında sıkıyönetim ilanı, olağanüstü hal gibi yönetim şekillerini de denemek suretiyle Türkiye’de buna bir çözüm bulmaya çalışmıştır. Demek ki bu partiler arası bir sorun değildir. Bu partiler üstü bir sorundur. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorunudur. Bu konuda suçlamak yerine ortaya çözümler konulmalıdır. Hala yeteri kadar anlayamadığımız bu terörün üçüncü bir özelliği daha var. Türkiye’nin bugünkü karşılaştığı terör geçmişte olduğu gibi 1980 yılı önceki ideolojik terör, 1980 yılı sonraki terör ise bölücü, ayrılıkçı, etnik terördür.Türkiye’deki terörün hepsi dış kaynaklıdır.Türkiye’de biz daha çok PKK terörü ile tartışma yapıyoruz.Cezaevlerimizde terörle mücadele kanununa muhalefetten hüküm giymiş tutuklu 38 ayrı terör örgütü vardır.Bu terör örgütlerinin birçoğunun ismini kamuoyu duymamıştır. Kiminin beş, kiminin 35 tane üyesi vardır. Ama hepsi cebir ve şiddet kullanarak can yakmış, kan dökmüş veya kamu malına zarar vermiştir. Bunların bir kısmı sol fraksiyondur.
Bir kısmı etnik terördür. Bir kısmı da mübarek İslam dini barış dini olmasına rağmen kan dökerek bir şey gerçekleştireceğini zanneden radikal terördür. Bu üç terörü dünyada yaşayan tek ülke Türkiye’dir. Bu terör örgütleri dış kaynaklı olmasa bir gün yaşayamaz. En güçlüsü bir hafta yaşayabilir. Sizin için 3-4 nüfuslu bir aileyi geçindirmek endişe kaynağıdır. Biliyorum ki birçoğunuzun evinde işsiz vardır. Bir aileyi geçindirmek zor iken 26 seneden bu tarafa bu kanlı terör örgütü silahını nerden alıyor? Mühimmatı nerden alıyor? Çoğu ilkokul mezunu olmayan bu terör örgütü mensuplarına bu taktiği, bu stratejiyi, bu propagandayı, bu bomba yapmayı, ateşlemeyi, bu eğitimi kim veriyor? Sıkıştıkları zaman bunları kimler himaye ediyor? Neden bunları iade etmezler? İade ettiklerinde neden başımıza bela ederler? Zamanında iade etmezlerde, dururlar pimi çekilmiş bombayı elinize teslim ederler, parmağınızı kaldırdığınızı da ortalık kan revan içerisinde olur.
Bu proje bittiği takdirde 3 milyon 800 bin kişi doğrudan iş bulacaktır
Şu soruların cevabının kendi vicdanımızda, kendi muhakememizde tartığımızda görülecektir ki bugün Türkiye’nin uğraştığı terör, bugüne kadar yeryüzündeki en fazla dış desteğe sahip bir örgüttür. En fazla kan döken bir örgüttür. En fazla yardım alan bir örgüttür. Peki neden? Bu terör örgütü ne zaman eylem koyuyor. Eylem koyduğu tarih 15 Ağustos 1984’dür.Bu tarih Türkiye için önemlidir. Türkiye’nin bir GAP Projesi vardır. Bu dünyadaki en kapsamlı dört projeden bir tanesidir. Bu proje bittiği takdirde 3 milyon 800 bin kişi doğrudan iş bulacaktır. Halbuki şu an Türkiye’nin işsiz sayısı 2 milyon 200 bindir. Demek ki Türkiye’deki işsizlerin tamamına iş bulunduğu gibi 1 milyon 600 bin kişide yabancı iş gücüne ihtiyaç hasıl olacaktır. Birde milli gelir ikiye katlanacaktır. Türkiye bugün dünya ekonomisindeki büyüklük sıralamasında bir hesaba göre 16, bir hesaba göre 17’dir. Halbuki bu proje bittiği takdirde Türkiye şimdiden bu proje 1990 yılında bitmiş olsaydı Türkiye dünyada bir ihtimalle ilk onun içerisinde olacaktı. Şimdi 2023’ü hedefliyoruz. Türkiye en az 20-25 sene kaybetti. Bize bu süreyi kaybettirenler, bize bu imkanı kaybettirenler adı kim olursa olsun bu işin arkasında olanlardır.
Peki neden 1984? GAP projesinde en önemli proje Atatürk Barajıdır. Türkiye 1980 öncesi hükümetler döneminde, askeri dönemde de rahmetli Turgut Özal’ın ilk senesinde bir kısım Müslüman ülkelerin baskısıyla da de bu projeye para bulunmadı, kredi verilmedi. Çünkü bu proje özellikle Dicle ve Fırat suları bakımından fevkalade önem arz ediyor. O zaman dışarıdan kaynak bulamayan Türkiye dedi ki bunu ben kendi imkanımla yapacağım dedi.Kendi insanının refahını, huzurunu, bölgeler arası dengesizliğin, istihdamını temin edeceksen oradan ve buradan vergi alacağım ben bu projeyi bitireceğim. 1984 Toplu Konut Kamu İdaresinin kurulduğu tarihtir. Türkiye’nin ikinci büyük barajı Ilısu Barajıdır. Bu baraj enerji ve sınır güvenliği, bölge ekonomisi açısından önemlidir. Şimdi önce krediyi vereceğiz diyenler, Türkiye’nin bölgede güç ve kuvvet sahibi olması ve bir kısım sorunların çözümünde bağımsız politika takip ediyor olması nedeniyle sonra yan çizmeye başladılar. Şimdi onu da biz kendi imkanlarımızla yapacağız.
Türkiye ne zaman ki bir kalkınma çabasına girse bu türlü olayları getirirler önümüze, tecrübelerden ders almıyoruz mu? Herkes kendi vicdanına sorsun her 10-15 yılda bir iç kavga ve kargaşanın sebebi ne olursa olsun içerisine düşüyoruz. Sonra enerji ve gücümüzü nerelere harcıyoruz. Bu GAP Projesinin toplam maliyeti 30-32 milyar dolardır. Bizim teröre harcadığımız hesaplanabilir sadece gelir kaybından dolayı Türkiye’nin kaybı 300 milyar doların üzerindedir. Eğer Türkiye böyle bir bela ile karşı karşıya olmasaydı, en az 10 tane GAP Projesi bitirmiş olacaktık. 10 tane GAP Projesinin Türkiye’yi nereye getireceğini siz düşünün. Türkiye kendi memurunun maaşını ödeyebilmek için dış yardımlardan medet uman, kendi ülke ihtiyaçları için IMF kapılarında boyun büken ülke olmaz. Tam tersi hem içerde, hem dışarıda en büyük güce sahip ülke olabiliyoruz. Terörün arkasında olan budur. Peki, bu nasıl önlenecektir? Terörle mücadelede hiçbir hükümeti suçlayamam. Her hükümet elinden geldiği bir çabanın içerisinde olmuştur. Birbirimizle bir fikir alışverişi içinde yarışmalıyız. Yoksa vatanseverliğin bir kantarı yoktur. Bu ülkede yaşayan ben ayrı bayrak, ayrı devlet, ayrı vatan istiyorum demediği sürece, iki ayrı milletiz deyip millet 2-3 parçaya bölmediği sürece partisi ne olursa olsun, dini, görüşü, kanaati ne olursa olsun hepsi bu ülkede birinci sınıf insandır, hepsi vatanseverdir.
Hepsi benim başımın tacıdır ve benim öz kardeşimdir. Meseleye böyle bakarsak, teröre en büyük darbeyi buradan vurmuş oluruz. Onun için diyoruz ki tek vatan, tek bayrak, tek devlet, tek millet, gerisi teferruattır. Partisi ve kanaati ne olursa olsun. Meseleye böyle bakabiliyorsak, bunu anlayabiliyorsak ramazanlar bereketli olur, tuttuğumuz oruçların bir anlamı olur. Sıktığımız elin bir anlamı olur. Bu ülkede artık yumruk sıkmaya değil, el sıkmaya ihtiyaç vardır. Peygamberimizin buyurduğu gibi birbirimizin elini sıkacağız. Müslümanlar birbirini yıkayan iki el gibidir. Birbirimizin varsa yanlışını düzelteceğiz. Yoksa birbirimizin gözünü şişirmek, yumruk sıkmak devri geride kaldı.Bu siyasette değildir. Böyle siyaseti kim yapıyorsa ülkeye en büyük zararı veriyor demektir. Güvenlik güçlerimiz elinden geldiği güvenlik sorumluluğunu yerine getirmeye uğraşmıştır. Eksiği ve yanlışı olabilir. Bunları tartışıyoruz ve bunlar düzelir. Bu sadece güvenlik güçleriyle çözülecek bir sorun olmadığını çok uzun süreler sonra anladık. Güvenlik güçlerimiz kendi görevlerini yapıyorlar.
Güvenlik güçlerimiz diyor ki bu konuda sadece bizim çabamız yetmez diyor. Bu işin demokrasi, ekonomik, kültürel, dış politika boyutu vardır. Bunları eş zamanlı almadığınız sürece terörle uğraşmaya daha devam ederiz.1982 Anayasası bir imtiyazlılar anayasasıdır. Her kesimin imtiyazı vardır. Türkiye’de imtiyazı olmayan sadece vatandaşın kendisidir. Birinci sınıf demokraside devletin, rejimin sahibi halktır. Ondan daha üstün güç yoktur. Vatandaş her şeyin hesabını seçtiğinden, siyasetçiden sorar. Anayasada değişiklik yapılacak maddeleri ilgili meslek birliklerine, odalar birliğine sorarak hazırladık. 12 Eylül’de yapılacak 1982 Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi ilgili referandum sonucunda vatandaşın evet ve hayır oylarını saygıyla karşılıyoruz.”