Haber: İlker ÇAKAN
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Amasya’ya gelerek, Amasya MHP İl Başkanlığının düzenlediği ve yaklaşık 5.000 kişinin katıldığı iftar yemeğine katıldı. İftar yemeğine; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP Samsun Milletvekili Prof. Dr. Osman Çakır, MHP Eski Amasya Milletvekili Adnan Uçaş, Geçen dönem MHP Amasya Milletvekili adayları Mahmut Demir ve Sadık Aslan, Amasya MHP Belediye Başkanı Adayı Uzm. Dr. Kadir Ekercan, Amasya Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Vekili İşadamı Kenan Güripek, Amasya MHP İl Başkanı Fatih Coşar ve Başkan Yardımcısı Fatih Mataracı,MHP Amasya Merkez İlçe Başkanı Erhan Demir ve kalabalık bir partili topluluğu katıldı. Düzenlenen iftar yemeği sonrasında bir konuşma yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli şunları söyledi;
Sonuçları üzerinde herhangi bir tartışmaya sebebiyet vermez
“Eğer büyük bir engeliniz yoksa eşinizi, çocuklarınızı, komşunuzu, yakın akrabalarınızı çalışma ortamında beraber olduğunuz değerli şahsiyetleri teşvik ederek, yanınıza alarak 12 Eylül 2010 Pazar günü sandığa gitmenizi istiyorum. Çünkü sandığa gidiş yüksek bir katılımı gerektirdiği takdirde ve bunu başardığımız takdirde yapılacak halk oylamasının sonuçları üzerinde herhangi bir tartışmaya sebebiyet vermez. Referandum öncesinde ülkeyi çeşitli dini ve etnik kökende bölen, kamplara ayıran siyasi otorite referandum sürecinde ise Türkiye yeni bir ikilemin gayreti içerisine girmiştir. Bir tarafa darbecileri, diğer taraflara demokratları koymuş, halk oylamasında hayır vermeyi düşünen veya topluma bunu anlatanları darbe yanlısı bir zihniyet olarak, evet oyu kullanmak isteyenleri ise demokrat olarak ifade etmeye çalışmıştır.
Vicdani sorumluluk ile tercihimizi net ortaya koymalıyız
Bugünkü iktidar her konuda AKP ve ötekiler gibi toplumu ayrışmaya sevk ettiği gibi her sosyal ve siyasi olayda da buna benzer davranışları sergilemektedir. İlk görevimiz ve sorumluluğumuz sandığa gitmek olmalıdır. Sandığa gittiğiniz zaman tercih sizindir. Çünkü bu ülke sizindir. Dolaysıyla karar da sizin olmalıdır. Ancak, neyi tercih edeceğimizi de çok yönlü araştırmalıyız, düşünmeliyiz, sormalıyız. Konu üzerinde siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını dinlemeliyiz. Bunlar arasında objektif değerlendirmeler yapanlara iltifat etmeliyiz. Sonra da akıl süzgecimizden geçirmeliyiz. Vicdani sorumluluk ile tercihimizi net ortaya koymalıyız.1982 anayasası % 92 kabul oyu ile uygulamaya geçmiş bir anayasadır. 1982 Anayasasına % 8 oranında bir hayır oyu çıkmıştır. Kabul oyu ise % 92’dir. Bugün için bazı siyasi yorumlar sunmaya çalışan siyasi iktidar acaba yüzde sekizin içinde midir yoksa yüzde doksan ikinin mi içerisindedir?
Referanduma giderken evet tercihini baskılarla, zorlamalarla herkese kabul ettirmek isteyen ve 12 Eylül ara rejimi ile hesaplaşma taşıdığı iddiasında bulunan bu günkü Sayın Başbakan ve onunla beraber AKP’yi oluşturan değerli şahsiyetler acaba bu yüzde doksan ikinin mi arasında bulunuyorlardı yoksa yüzde sekizin mi arasında bulunuyorlardı bunu net olarak ortaya koymaları lazım ki bu günkü söylediklerinin bir inandırıcılığı bulunsun. Bugün var olan siyasi partilerimizin hiç birisi 1982 anayasasının, 1982 yılından bu yana geçen süreç içerisinde uygulamalarından memnun kalmadığını ifade edecektir. Ya yeni bir anayasa yazılımından yana veya mevcut 1982 anayasasının önemli hükümlerinin değiştirilmesinden yana görüşler ortaya koyacak. Hangi maddeleri değiştirmek istiyorsa, o konuda da öngörülerde bulunacaktır. Bugün bütün siyasi partilerimiz Bu konumdadır. Bundan özet olarak şu sonuca varabiliriz.
Demokratikleşme sürecinin eksikliklerinden bahsediliyor
Bir siyasi iktidar anayasa değişikliği yapmayı düşündüğünde veya anayasayı bir ara rejim ürünü olmaktan çıkartıp meclisi kurucu meclis niteliğine kavuşturarak sivil bir anayasayı yapmayı düşünüyorsa, beraberce bunu başarabilecek, uzlaşmacı tavırlar ortaya koyabilecek bütün partilerimizi yanında bulabilir. Öyleyse uzlaşma ikliminden bu günkü siyasi iktidar bir anayasa değişikliği yapmak için yararlanabilir. Acaba bu günkü uygumla böyle mi olmuştur? Bu tartışmalıdır, bize göre böyle olmamıştır. Yine anayasa tartışılıyor, yine siyasi partiler yasası tartışılıyor, yine seçim mevzuatı tartışılıyor, yine hala demokratikleşme sürecinin eksikliklerinden bahsediliyor. Fakat gelin bunları beraberce yapalım dediğinde herkes kaçamak bir yol takip ediyor. Bugün itibariyle yine bu ülkede 1876 meşrutiyet döneminden bu güne kadar 134 yıl geçmiş hala anayasa tartışılıyor.
Cumhuriyet döneminde çok partili siyasi hayata 1946’da geçmişiz, aradan 64 yıl geçmiş hala daha demokrasiyi tartışıyoruz. Hiçbir siyasi partiye nasip olmamış mecliste sayısal çoğunluğa sahip bir iktidar demokratikleşmeyi sağlama düşüncesinde olsaydı, bir uzlaşma zemini arardı. Ama Sayın Başbakan uzlaşmadan hep kaçmıştır. Milleti oyalamıştır. Kendi partisini oyalamış ve aldatmıştır.1987 seçimlerinden hemen sonra bir anayasa değişikliği üzerinde çalışmalar yapıyoruz diyerek yedi değerli bilim adamını bir araya getirmişler, uzun tartışmalarla bir anayasa taslağı hazırlamışlar, bunu incelemişler ancak bu taslak gündeme dahi gelmemiz ve anayasa değişikliği için bir uzlaşma zemini de aramamışlardır.
İktidar olmanın kudretini baskıcı ve dayatmacı bir üslupla
Ne olduysa oldu. Bir gün Sayın Başbakan parti yöneticilerinden bir gurup insana bir anayasa değişikliği yapma ihtiyacını ifade ederek hazırlık yapmalarını istedi.29 maddelik bir anayasa değişiklik paketi TBMM’ye alaca karanlıkta getirilip, önce komisyona sonra genel kurula taşındı ve düşünce şudur; Bu anayasayı biz hazırladık, ne kadar tartışma olursa olsun eğer milletvekilleri olarak arkasında durursak önce meclis genel kurulundan bunu çıkartırız, arkasından da bir halk oylamasına gitmek suretiyle seçimlerde kullandığımız yöntemleri tekrar kullanmak suretiyle ve iktidar olmanın kudretini baskıcı ve dayatmacı bir üslupla her kesime uygulamak suretiyle bu anayasayı çıkartabilirim, dolayısıyla uzlaşmaya ihtiyaç yoktur. Ben ne diyorsam o olur mantığı ile hareket etmeyi tercih etmişlerdir. O zaman akıla şu soru gelmektedir. Hepimizin aklına da bu soru gelmelidir. Alelacele bir hazırlık yapıyorsunuz, meclisteki sayınız anayasayı kabule yeterli fakat anayasayı hemen uygulamaya yetersiz. Dolayısı ile 367 milletvekili desteğini bulamıyorsunuz. Halk oylamasına gitmeyi düşünüyorsunuz.
İktidarın besleme, sözde aydınları
Bunu böyle zorlayacağınız yerde mecliste bir uzlaşma zemini arayarak bunu da çıkartmanız da mümkün iken neden bu yolu tercih ettiniz? Sizi bu yola mahkum ve mecbur bırakan söz kimedir, iş birliği kiminledir, niyetiniz nedir? Bu sorunun cevabını bulmak mecburiyetindeyiz. Yandaş ve yoldaş televizyonların, gece gündüz tekrara dayalı propagandalarının tesiri altında kalmamalıyız. İktidarın besleme aydınları, sözde aydınları ile aynı simaları göre göre usandığımız şahsiyetlerle anayasa değişikliği üzerindeki AKP haklılığını hemen kabul etmemeliyiz. Sayın Başbakan uzlaşma zemini varken neden uzlaşmadan kaçtın? Bu soruyu en başka AKP’liler sormalıdır. AKP milletvekilleri sormalıdır. Sayın Başbakanım, Sayın Genel Başkanım bu kadar acele ve dayatmacı anayasayı bizim de hepimizin bilgisi olmadan bir avuç çalışma arkadaşınızla gündeme getirdiniz ve meclisi de baskı altına alarak bunu çıkartmanın gayreti içerisine girdiniz. Burada düşünceniz ne idi? Bizi de aydınlatabilir misiniz? Demesi lazım.
Yardakçılık başını almış gidiyor. Padişahın her dediği hüküm, medya arkasında, sivil toplum kuruluşları yanlarında, sekiz yıllık iktidar döneminin türemiş sermayedarları, zenginleri, hanedanları etrafını sarmış Türkiye’yi bir gürültü ile boğuntu ile anayasa değişikliğine zorlamaktalar. Tespitimiz odur ki bu anayasa milletin anayasası değildir. Bu anayasa dayatmacı bir anayasadır, bu anayasa Recep Tayip Erdoğan’ın anayasasıdır. Bu anayasanın arkasında kara lekeler ve gölgeler vardır. Devletin tüm imkanlarını kullanarak yapılmış olan propaganda gezilerine mahkum kalamayız. Zaten bir gün bunun hesabı da sorulacaktır. Bu siyasi iktidar sekiz yıldan bu yana gerek mahalli idareler, gerekse milletvekilliği seçimlerinde, gerekse halk oylamasında haksız yere devletin tüm imkanlarını seferber ediyor. Yetimin, öksüzün, kimsesizin hakkını, vergisini veren insanlarımızın her türlü fedakarlığını ve bu toplumda yaşama hakkını kullanırken devletten beklentilerini bir türlü elde edemeyenler bugün için RTE’nin arzularına hırsına kinine peşkeş çekilmektedir. Bunun hesabı bir gün mutlaka sorulacak.
Bir gerçeği çok iyi bilmemiz lazım
Ana uçağı ile başbakanlığın 125 kişilik uçağı ile devletin helikopterleriyle, devletin güvenlikleriyle, polisiyle, jandarmasıyla, yandaşlarıyla birer saltanatla illere gidip, TOKİ adına, yatırımcı kuruluşlar adına açılımlar bahanesiyle yapılan toplantılarla bu millet kanamaz, kandırılamaz. Bir gerçeği çok iyi bilmemiz lazım. Bu anayasa değişikliğinin arkasındaki gizli gündem ve niyet nedir? İşte burası bizim hassasiyetlerimizdir. Buradaki gizli niyet PKK siyasallaştırma sürecini tamamlamaktır. İkinci niyet ve gizli gündem sekiz yıllık iktidarı döneminde yolsuzluğu ile rüşveti ile haksız uygulamaları ile yüce divana gitmesi mukadder olan bir başbakanın yüce divandan korkmaktır. Gizli gündem üç konu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bunlardan bir tanesi Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirmek. On bir anayasa mahkemesi üyesini on yediye çıkararak belli bir süre içerisinde Anayasa Mahkemesi üyelerini AKP’leştirmek. İkinci de HSKY’ nin yapısını değiştirerek, yargıyı kuşatmak yangıyı yandaş hale getirmek düşüncesi taşıyor.
İlericiler gericiler, laikler anti laikler, inananlar inanmayanlar diye AKP toplumu bölünmenin ve ayrışmanın eşiğine getirdi. Etnik temelde bir bölünme tehdidi var. Türk Kürt kavgasını başlatmak için ortaya atılmış binlerce fitne fesat var. Otuz altı etnik grupla dilim dilim ayrılmaya hedeflenmiş bir sosyal dokumuz var. Bir de mezhep temelinden bir ayrışma yoluna gidiyor. Şimdi işitiyorum bazı yerlerde bazı çevreler HSKY’de Müslümanlar yok, birileri ele geçirmiş, Sayın RTE Müslüman Başbakanımız orayı Müslümanlaştıracak diye utanmadan ayrımcılık yapılıyor. Böyle bir ülke istikrarsızlığa gider. Böyle bir ülke bölünmeye gider. Böyle bir ülke çatışmaya gider. Böyle bir ülke kardeş kavgası yaşamaya gider. Sayın Başbakan Konya’da ülkücü kardeşlerim diye konuşuyor. Hadi oradan, Amerika ile Avrupa Birliği ile kol kola gezen ülkücünün kardeşi olamaz. Eş başkanlık için küresel güçler adına Orta Doğuyu biçimlendirme gafletine düşenler bizim kardeşimiz olamaz. İktidara gelirken, iktidarda kalırken, küresel güçlerin emellerini gerçekleştirmeye ortak olurken, Allah’a çok şükür MHP ne ABD’nin ne Avrupa Birliğinin ne de bir cemaat liderinin takası değildir. Gizli gündeme ve tuzaklara düşmemek için hayır oyu vereceğiz.”