Cumartesi, Kasım 23, 2024
tr
Ana Sayfa GÜNCEL KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: "Self determinasyon hakkımız vardır"

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: “Self determinasyon hakkımız vardır”

Haber: İlker ÇAKAN

  KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs müzakere sürecinin ucu açık sürdürülemeyeceğini; Kosova’da olduğu gibi bir tarihlendirme yapılarak müzakere sürecinin başarılı veya başarısız olduğunun açıkça ortaya konması gerektiğini söyledi. Eroğlu, başarısızlık söz konusu olursa o zaman Kıbrıs Türklerine münhasıran ne yapmak istediklerinin sorulması ve çıkacak sonuca Rumların saygı göstermesinin sağlanması gerektiğini kaydederek, bunun hem Doğu Timor’da, hem de Güney Sudan’da yapıldığını belirtti.

  Kıbrıs müzakerelerinde 50 yıllık tıkanıklığın bugünkü parametrelerle çözülmesinin mümkün olmadığını söyleyen Eroğlu, “Bir başka ifadeyle Kıbrıs sorunu bugünkü haliyle asla çözülemez. Sorun, aktörlerde değil; bizzat oyunun dizayn ediliş şeklindedir” dedi.

Cumhurbaşkanı Eroğlu, önceki gün gittiği İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi’nde “Uluslararası Dinamikler Işığında Kıbrıs Konusu” konulu konferansta konuşma yaptı.

Nisan 2010’da Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ilk iş olarak BM Genel Sekreteri Ban-ki Moon’a mektup göndererek devlette devamlılık ilkesi gereği müzakerelere kalındığı yerden devam edeceğini ancak tüm konuları yeniden ele almak istediğini bildirdiğini; müzakerelerin başladığını ancak geçen sürede arzu edilen ilerlemenin sağlanamadığını söyledi.

Uluslararası yapı ve Rum halkının çözüm istememesi

  İlerleme olmamasının nedenlerini sıralarken iki noktaya işaret eden Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Bunlardan birincisi uluslararası yapının Kıbrıs’ta çözümü destekleyecek nitelikte olmaması; bilakis çözümsüzlüğün devamını beslemesidir. Kıbrıs sorununda tıkanıklığın ikinci sebebi ise Rum halkının, bakınız vurgu ile tekrar etmek istiyorum, Rum halkının çözüm istememesidir” dedi. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Arap Baharı”nın sadece Orta Doğu-Doğu Akdeniz coğrafyasını değil, aynı zamanda küresel siyasi dengeleri de etkileyen bir nitelik taşıdığını ve son üç yılda Kıbrıs konusunu da etkilediğini belirtti.

  “Kıbrıs meselesi ne yazık ki sadece Kıbrıs’tan veya Kıbrıslılardan ibaret değildir” diyen Eroğlu, 1960 Cumhuriyeti garantörlerinin Türkiye, Yunanistan ve İngiltere olduğunu ancak bu ülkeler dışında da ABD, Rusya ve AB aktörleri olduğunu, başka devletler de bulunduğunu anlattı. Bu aktörlerin her birinin Kıbrıs konusunda bir etki yaptığını kaydeden Cumhurbaşkanı Eroğlu, bu aktörlerin oluşturduğu uluslararası yapıda ABD’nin temel aktör olduğu serbest piyasa ekonomisine dayalı liberal-demokratik yapının küresel hegemonyası, bir yandan da bu hegemonya içinde kendini daha tepelerde görmek isteyen Çin, Rusya ve Almanya gibi ülkelerin rekabetinin yaşandığını belirtti.

Kıbrıs meselesini kavramak için küresel düzeni kavramak zorundayız

  “Kıbrıs meselesini ve müzakere sürecini gerçekten kavrayabilmek için bu küresel düzeni, denge ve değişimi kavramak, dikkatli bir şekilde yerine koymak zorundayız” diyen Eroğlu, şöyle konuştu: “İşte Kıbrıs konusunda da Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya arasındaki küresel denge –hatta bu resme Avrupa Birliği’nin temel iki aktörü Almanya ve Fransa ile Kıbrıs’ta tarihi bir rolü bulunan İngiltere’de katılabilir- büyük önem taşımaktadır.

Bugünkü sürecin devamlılığı açısından Kıbrıs’ta toplumlararası çatışmaların 1963 Aralık ayında Rum saldırılarıyla başladığını kabul edelim. Aslında çatışmaların kökeni çok daha eskilere dayanmaktadır; ama 1960 yılında kurulan ortaklık devletinin yıkılmasıyla birlikte bugünkü duruma nasıl geldiğimizi değerlendirmek açısından 1963 olaylarından başlıyorum.

  1964 yılında Türkiye’nin müdahalesi Amerika tarafından nasıl ve niçin engellenmiştir? Sizler herhalde meşhur Johnson Mektubu’na aşinasınız. Amerika, Türkiye’nin müdahalesine engel olurken, Rumların silahlı saldırılarının da cezasız kalması sonucunu doğuran bir politika izlemiştir. Bunun sonucunda da Türklerin, silahla kovuldukları ortaklık devletinin münhasıran Rumlar tarafından ele geçirilmesine göz yumulmuştur. Bakınız; ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ gerçekte 1963 Aralık ayında yıkılmıştır; ancak bir suret, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sadece sureti Rumlar tarafından kontrol edilmektedir. Pekiyi bu devletin anayasası, Kıbrıs Türklerine eşit haklar tanıyan temel ilkeleri ne olmuştur? Bunlar tam yarım asırdır yok sayılmaktadır.”

2003 dönemi

  Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, 2003 dönemine değinirken, 2002 sonbaharına “Annan Planı”nın ortaya çıktığını, planın Rumların lehine bir durum içerdiğini kaydederek, “Çünkü plan kabul edilseydi, KKTC topraklarının önemli bir kısmı Rumlara verilecek, çok sayıda Rum, KKTC topraklarında yaşamaya başlayacak, Kıbrıs’ta Türk askeri varlığı 650 kişiye indirilecek ve siyasi olarak Kıbrıs Türkleri kendi devletlerinden vazgeçmiş olacaklardı. O dönemde Kıbrıs Türk tarafında çok yoğun bir propaganda dönemi yaşandı. Birleşmiş Milletler bütün kaynaklarını seferber ederek Türk tarafından “evet” çıkması için azami gayret gösterdi. Neticede muvaffak da oldular. O zaman bir tek ben ve partim bu Plana karşı çıkmıştık” dedi.

  Rumların yüzde 76’sının hayır demesiyle kendi lehlerine olan bu planın hayata geçirilemediğini ifade eden Cumhurbaşkanı Eroğlu, Rum halkının demokratik iradesini ortaya koyarak Kıbrıs’ta federal bir çözüme karşı çıktığını; dönemin Rum lideri Papadopulos’un hayır kampanyası yürüttüğünü; önceleri planı destekleyen Hristofyas’ın da sonra karşı çıktığını anlattı. Eroğlu, bugün Rum halkının yüzde 86’sının anlaşmaya karşı çıktığını belirterek, o dönemde de Kıbrıs Türk tarafından “evet” çıkacağı garanti altına alındıktan sonra yan çizdiğini, “netice itibarıyla Türk tarafını ve bütün bir uluslar arası camiayı ‘safi’ yerine koyduğunu” ifade etti.

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Elimizi açtık ve mutlak surette işbirliğine giderek Annan Planı’na onay vereceğimizi net bir şekilde ortaya koyduk. Oysa politika bilimi bu konuda bilimsel verilere sahiptir; bir müzakere sürecinde rakibinize elinizi bu kadar açık gösterirseniz, kaybedersiniz” diye konuştu.

Anlaşmaya mutlak gözle bakanlar ne kadar yanıldıklarını gördüler

  O dönemde uyarılarının dikkate alınmadığını; ama bugün sorumluluğun kendi sırtında bulunduğunu ve oyunu kurallarına, bilimsel temellerine göre uygulamak zorunluluğu altında olduğunu anlatan Eroğlu, selefi 2. Cumhurbaşkanı Talat’ın 5 yıl görev yaptığını son iki yılında karşısında yoldaş bildiği Hristofyas’ın olduğunu ama bu ikilinin bir anlaşmaya varabilmesine mutlak gözü ile bakanların sonuçta ne kadar yanıldıklarını gördüğünü söyledi.

Bugünkü haliyle asla çözülemez

  Eroğlu, bunun nedeninin, Kıbrıs müzakerelerinde 50 yıllık tıkanıklığın, bugünkü parametrelerle çözülmesinin mümkün olmadığını belirterek, “Bir başka ifadeyle Kıbrıs sorunu bugünkü haliyle asla çözülemez. Sorun, aktörlerde değildir. Sorun bizzat oyunun dizayn ediliş şeklindedir. İşte Talat-Hristofyas ikilisi; neden çözemediler?” diye sordu.

Teşhis yanlış… Hasta sürekli koma halinde

  Hekimlikte de politikada da doğru teşhis yapmak gerektiğini vurgulayan Eroğlu, “Siyasetçi bir hekim olarak çok net bir şekilde ifade etmek zorundayım ki Kıbrıs meselesine yanlış teşhis konmuştur.Tabiatıyla teşhis yanlış olunca, tedavi de yanlış olacaktır. İşte bu nedenle hasta sürekli koma halindedir” diye konuştu.

Çözüm mümkün

  Kıbrıs’ta müzakerelerin özünün, yanlış bir şekilde ‘devletin yeniden birleştirilmesi’ (reunification) üzerine kurgulanmak istendiğini; oysa Kıbrıs’ta dili, dini, milliyeti, kültürü, kökeni kısaca her şeyi ayrı iki millet ve şu anda iki ayrı devlet bulunduğunu söyleyen Eroğlu, elbette bu iki milleti bir arada yaşatacak, bir çözüm bulmanın mümkün olduğunu ancak zorla ve baskıyla iki ayrı milletten bir devlet oluşturmanın Kıbrıs koşullarında ne kadar gerçekçi olduğunun akılda tutulması gerektiğini kaydetti.

Self determinasyon hakkını tanımaktan neden kaçınıyorsunuz?

  Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, zaman zaman ziyaretine gelen yabancı konuklara “Kosova’da, Güney Sudan’da veya Doğu Timor’da tanıdığınız self-determinasyon, yani kendi geleceğini tayin hakkını neden Kıbrıs Türklerine tanımaktan kaçınıyorsunuz?” diye sorduğunu da belirterek, “Rumlar bizi istemiyorlar… Bunu da açıkça, demokratik iradeleriyle ortaya koydular ve koymaya devam ediyorlar” dedi.

  Eroğlu, son kamuoyu yoklamalarına işaret ederek, Kıbrıs Rum halkının yüzde 80’lerin üzerinde çözüme karşı dururken Türk tarafında bu oranın yüzde 50’nin üzerinde olduğunu belirtti. Geçtiğimiz haftalarda Filistin devletiyle ilgili BM örgütünde tarihi bir adım daha atıldığını hatırlatan Eroğlu, 20 yıl önce Oslo’da imzalanan Filistin-İsrail barış anlaşmasının barış getirmediğini; Gazze’de insanlık dramı yaşandığını anlattı ve “Oysa Filistin tam bağımsız bir devlet olarak tanınsa, Gazze’de insanlık dramı yaşanır mıydı?” diye sordu.

74 yazından beri barış hüküm sürüyor

  Kıbrıs’ta 1974 yazından beri neredeyse tam 40 yıldır barış hüküm sürdüğünü kaydeden Cumhurbaşkanı Eroğlu, “O zaman açıkça ifade etmeliyim: Bir fantezi uğruna halkımı kurban edemem! Yaşatılamayacak bir anlaşma kimsenin işine yaramaz” dedi. 1974 Mutlu Barış Harekâtı’yla Kıbrıs’ın iki kesimine de demokrasi geldiğini kaydeden Eroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Rum halk iradesi demokratik olarak ortaya konulmuş Rum kararı anlaşmaya karşıysa, ne yapabiliriz? Demek ki sevgili dostlar, Kıbrıs sorunu gerek iç, gerekse dış dinamikler açısından yapısal bir tıkanma durumu ile karşı karşıyadır.

  Başından beri söylemekteyim: Kıbrıs’ta bizi 1974 öncesine götürmeyecek, gerçeklere dayalı ve sürdürülebilir bir anlaşma yapmak için müzakerelerde iyi niyetle hareket etmekteyim. Aynı tutumu Rum tarafından da beklemekteyim. Ancak temel sorun, Rum liderlerin kendi haklarına karşı sorumluluklarında düğümlenmektedir.”

  Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, yapılabilecekler konusunda şunları söyledi:

“Birincisi; Kıbrıs Türkleri bir halktır, demokratik bir devlet çatısı altında yaşamaktadırlar.

Kıbrıs Türklerinin gerek demokrasisi, gerekse kendi kaderlerini tayin hakları fiilen Birleşmiş Milletler tarafından da tanınmaktadır.

  Ben ülkemin üçüncü Cumhurbaşkanıyım. Her seçimden sonra yeni seçilen KKTC Cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletler tarafından Türk tarafının resmi temsilcisi olarak hemen kabul görmüştür. Demek ki, sevgili konuklar, KKTC’yi tanımayan uluslar arası camia, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’nin demokratik rejimini tanımaktadır.

 Self-determinasyon hakkına gelince; Kıbrıs Türk halkının tartışmasız olarak kendi kaderini tayin hakkı vardır ve bu hakkını kullanarak 15 Kasım 1983’te kendi Devleti’ni ilan etmiştir.

Annan Planı’nın 2004 Nisan ayı içinde eşzamanlı, ayrı-ayrı oylamaya sunulması da göstermektedir ki Kıbrıs’ta olası bir anlaşma için Kıbrıs Türk halkının onayı olmazsa olmaz bir şarttır. İkinci bir husus siyasi meselelerle teknik meselelerin birbirlerinden ayrılmasının yararının fark edilmesidir. Müzakerelerde siyasi meselelerde bir arpa boyu yol alabildik mi, emin değilim ama daha teknik konularda çok şeyler başardık.”

2  büyük gelişme

   Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs’ta son zamanlarda iki büyük gelişme yaşandığını; bunlardan birinin Kıbrıs’ta barışın çimentosunu karmak için kullanılabilecek Türkiye’den borularla su taşınması projesi olduğunu ve suyu Rum tarafıyla barışçı amaçlarla paylaşmaya hazır olduklarını kaydetti. İkinci büyük gelişmenin ise Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının kullanımıyla ilgili olduğunu ifade eden Eroğlu, bu konuda ilmi bilgilerden faydalanmaya devam edeceklerini, “Doğu Akdeniz’de gerçekten ne kadar gaz yatağı bulunduğu, sorunlu bir coğrafyada bu gazın çıkartılıp, dünya pazarına sunulmasının mümkün olup, olmadığının” çok önemli sorular olduğunu belirtti.

  Cumhurbaşkanı Eroğlu, Rum muhataplarına eğer varsa bu zenginliği ortak iradeyle çıkarma ve Türkiye üzerinden dünyaya pazarlama, gelirini de barışın finansmanı için kullanma önerisi yaptıklarını ama Rum liderliğinin buna sıcak bakmadığını anlatarak, Güney Kıbrıs’taki başkanlık seçimini kazanmasına mutlak gözüyle bakılan Nikos Anastasiades’in tavrına bakınca da endişelerinin arttığını söyledi. Kıbrıs’ta 1968’de başlayan müzakerelerde bugüne dek konuşulmamış bir konu olmadığını vurgulayan Eroğlu, siyasi iradenin ortaya çıkmasını umut etmenin en basit ifadeyle naiflik olduğunu kaydetti.

Zaman takvimi elzem

  Sonuç alıcı görüşmeler yapılabilmesi için, Kıbrıs’ta var olan gerçekler dikkate alınarak “belirli bir zaman takvimi, anlamlı müzakereler ve bunun sonunda garantörlerin de katılacağı bir sürecin” elzem olduğunu ifade etti.

 Ucu açık görüşmelerin 44 yıldır sürdüğünü ve sonuç vermediğini kaydeden Eroğlu, Rum tarafının sadece konuşmayı yeğlediğini; çok taraflı toplantılardan ısrarla kaçtığını; Kıbrıs Türklerine karşı uygulanan haksız ambargoların hiçbir siyasi, hukuki veya ahlaki temeli bulunmadığını ama ambargoların sürdüğünü söyledi.

  Eroğlu, “O zaman, demokratik iradesini hep barıştan yana koymuş olan Kıbrıs Türklerinin cezalandırılmasına derhal son verilmelidir. Netice itibarıyla KKTC bir gerçekliktir. Bunun inkârı bize bir şey kazandırmamaktadır; kaldı ki aslında KKTC’nin güçlü varlığı, Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir anlaşmanın da garantisidir” dedi.

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

SON HABERLER

Ticaret Bakanlığı’nın; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimleri

Ticaret Bakanlığı; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimlerine başladı.Ticaret Bakanlığı’nın konuya ilişkin yazılı açıklaması şöyledir; “Perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlere ait fiyat etiketleri,...

Gürcistan-Acara “Gandagana” Festivali

Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Başkenti Batum’da Avrupa Meyanında 22-23 Kasım tarihleri arasında “Gandagana" Festivali düzenlenecektir. İki gün boyunca Acara köylerinin varlığı ve yaşamı misafirlerin önünde...

Erdoğan Hristodulidis görüşmesi

Evvelki hafta Macaristan'ın Budapeşte şehrinde düzenlenen Avrupa Politik Topluluğu Zirvesinde,Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü iddiaları Kıbrıs Rum...

SON YORUMLAR

error: Content is protected !!