Arap Baharı, Kuzey Afrika ve Ortadoğu Arap ülkelerinde (Tunus, Mısır, Yemen, Suriye, Libya) gerçekleşen ayaklanmalara devrimlere verilen ad. Aslında Türkçe’de Arap devrimlerine Arap Baharı denme nedeni, İngilizce’de Arabian Spring denmesinden kaynaklanıyor. Yani direk İngilizce bir kelimenin Türkçe’ye pek de uygun olmayan bir şekilde tercüme edilmiş hali. Doğu Avrupa’da soğuk savaşın sonu itibarıyla yaşanan demokratikleşme hareketleriyle başlayan dönüşüm sürecinin Ortadoğu’ya ulaşabilmesi için 20 yıldan fazla zaman geçmesi gerekti. Yaşanan değişimler renkli isimlerle anıldı. Orada yaşananlarla ulaşılmak istenen politik hedefler farklıydı, ancak halk kitlelerini harekete geçiren şey benzer demokrasi talepleriydi. Görülen o ki, Amerika İslam ülkeleri ve Türkiye’de belli bir ölçek üzerinde büyüklük ifade eden her topluluk, etnik yapı, cemaat, kuruluş kurum, yapı, bünye, ve derneğin kapısını çalmakta ve “Büyük Ortadoğu Projesi” için işbirliği teklif etmektedir. Ortadoğu ülkelerinde üç temel eksikliklerden söz ederek bu eksikliklerin giderilmesi gerektigini ileri sürüyor. Bunlar,
– Temel özgürlükler,
– Eğitim,
– Kadın haklarından ibarettir.
Dünya enerji kaynaklarının yüzde 70′ i geniş ya da genişletilmiş Ortadoğu’da bulunmaktadır. İşte B.O.P Projesi gerçeği: proje, enerji ve su kaynaklarının güvenliği ve emperyalist güçler için tekelleştirilmeye çalışılmasıdır. Oyunun adı BÜYÜK ORTADOĞU. Gerçi ilk bakışta Amerika patentli büyük Ortadogu projesi serbest seçimler, demokratik partiler, kadın özgürlükleri, bağımsız medya kurumları, okulların geliştirilmesi, iktisadi reformlar ve dünya ticaret örgütüne üyelik gibi çok ince ve zarif konulara temas ediyor, ama gerçekte bu proje Ortadogu bölgesinin milletleri veya ülkelerinin yararına olmaktan ziyade Amerika’nin askeri ve iktisadi alanlardaki hayati çıkarlarını güvenceye almaktadır. Amerika’nın bölgedeki hayati çıkarları bu bölgede istikrarın sağlanması ile iç içedir ve Amerika ve İsrail rejiminin stratejistlerine göre dünya genelinde terörle mücadelenin esas arenası büyük Ortadoğu bölgesindedir.
Bunun ilk adımlarıda Afganistan ve Irak’ın işgalleri ile atılmıştır. İkinci hedef enerji kaynaklarının ele geçirilmesidir. Daha şimdiden bölge petrollerinin % 40’ı olan Irak petrolleri, Afganistan’daki zengin uranyum kaynakları fiilen olmak üzere el değiştirdi.Bu durum dünya bor tuzlarının % 75 ine sahip bulunan ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir. Enerji: Ortadoğu günümüzün en önemli enerji hammaddesi sayılan petrol bakımından son derece önemli bir coğrafyadır. Buradaki petrol hem çok, hem kaliteli hem de yüzeye yakın olduğu için çıkarması maliyet bakımından düşük değerlere denk geliyor. Saddam döneminde hiçbir Amerikan ve İngiliz şirketi Irak’a sokulmamış ve bu tam 10 sene sürmüştü Bu da savaşı hazırladı..
A.B.D. ile İsrail arasındaki organiğe yakın bağlar, Ortadoğu’da yalnızlaşan İsrail’e bu bölgede kalıcı destek sağlanması konusunda önemli dinamiklerdir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, dünya ekonomik üretiminin yarısına yakınını gerçekleştiren Amerika, açık farla dünyanın en önemli ekonomik gücü idi. Bu durum, 1990’lara gelindiğinde artık geçerli değildi. Amerikan kapitalizmi bu aradaki zamanda büyümüştü, fakat Avrupalı Japon rakipleri ondan daha fazla büyümüştü. Gelişmiş ülkelerden üç kat daha hızlı büyüme oranına sahip olan Çin, Amerika’yı yakalamaya başlıyordu.
Ortadoğu’daki milletler tarihsel olarak akrabadırlar ve aralarındaki farklılıkları inanç temellidir. Millet olarak Türkler ve Farslar, Araplardan farklı sayılabilirler. İnanç temelinde İsrail en farklı gruptur . Ortadoğu’nun petrol zengini ülkeleri bir dünya politikası geliştirememişlerdir. Hatta entelektüel olarak Arap dünyasının liderliğini yapabilecek Mısır ABD ve İsrail’le belirli bir statüko üzerinde anlaşmış, Arap-İsrail çatışması dağınık Filistinli çabalarıyla bir parlayan bir sönen bir şekilde devam ede gelmiştir. Ortadoğu ve yakın coğrafyasının büyük bölümü 20. yüzyılın ilk yarısında bölgesel ihtiyaçlar ve yerel güçlerden ziyade emperyal ihtiyaçların karşılanması doğrultusunda, emperyal güçler tarafından şekillendirilmiştir. Bu şekillendirme sadece coğrafi sınırları değil aynı zamanda yönetim şekillerini de kapsamaktadır. Bu ön kabulün doğruluğuna göre yapılacak değerlendirme sağlıklı olacaktır
Ortadoğu’nun demokratik devrimlerinin ekonomik ayağında ise petrolün otoriter liderler aracılığıyla batıya ucuza pazarlanmasının sona erdirilip, petrolün geniş halk kitlelerinin yararına kullanılmasına geçilmesi ve muhtemelen fiyatların artması beklenmelidir. ABD’nin buna ön ayak olmasındaki çelişki ise petrolün gözden çıkarılan bir enerji kaynağı olduğunu düşündürmektedir. Yaşanan demokratik devrimler petrol devriminin işareti olabilir. Alternatif enerjiler yakın zaman içinde petrolün yerini alabilir. Buhar gücünün yerini alan içten yanmalı motorlar, tahtı elektrik motorlarına bırakabilirler. Böylesi bir gelişme durumunda Ortadoğu’da kısa zamanda kendine yeterli ekonomilerin temelinin atılması gerçekleşmelidir. Böyle bir ekonomik gelişme arayışı çatışma ortamında sağlanamayacağına şüphe yoktur. Ortadoğu’yu soğuk savaş benzeri bir gerginlik ve paktlaşma bekliyor olabilir. Zira gerçek çatışmalarda harcanan her an ve her kuruş Arap halklarının geleceğinden çok şeyler götürebilir, batıya aşırı bağımlı yapabilir. Mülteci sorunu Batı Avrupa’da gittikçe artan bir sorun olmaya devam etmektedir. Avrupa’da kendine yeterli bir Ortadoğu’ya muhtemelen karşı gelmeyecektir.
Türkiye’nin böyle bir kurgudaki rolü ise, alışık olduğu barışçı, gerginlik ve çatışma üstü bir konumda yol gösterici ve taraflara eşit mesafede olmanın sağladığı aracılık rolü olabilir. Her iki taraf içinde de olmaz ama iki tarafla da olan ilişkilerinin sağladığı aracılık gücünden fayda sağlayabilir. İran’ı uluslararası camiada kolladığı yönünde oluşturduğu, izlenimi, aynı zamanda Mısır hareketinde halkın yanında olduğu yönündeki mesajlar bu rolün varlığını destekler nitelik Suriye krizinin Türkiye-Suriye ilişkilerinde uzun dönemde ciddi etkileri olacağı açıktır. Krizin uzun sürmesi durumunda ilk etapta ekonomik ve insani alanda kendisini göstermeye başlayacaktır. Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılan kapısı olan Suriye’deki ticari alanın kapanması hem Suriye hem de bölgeyle ticaret yapan bir çok kesimi olumsuz etkileyecektir
ABD’nin Kuzey Afrika’dan Pakistan’a kadar 22 ülkeyi kapsayan coğrafyada siyasal, askeri ve ekonomik yapıyı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden tanımlaması. NATO’nun, ABD’nin müttefiklerini hem denetleyerek hem de onları kullanarak Ortadoğu’ya hakim olabilmek için yeni tehdit kavramlarına göre yapılandırmaı. BOP ile bölgede ABD düzenini tesis edebilmek için tüm dünya seferber edilecek. Bu proje yeni bir proje değil. Projenin temelleri 1. Körfez Krizi’nden sonra 6 Mart 1991’de Bush’un yaptığı “Yeni Dünya Düzeni” başlıklı konuşmada atılmıştır. Bu konuşmaya göre:
Bölgedeki kitle imha silahları kontrol edilecektir Siyasal sistemler demokratikleştirilecektir
Bölgenin güvenliği için NATO çatısı altında oluşturulacak bir güç bölgeye her an müdahale edebilecek duruma getirilecektir. Ortadoğu ülkelerinde yaşanan demokratik hareketlerin arka planındaki destekçinin ABD olduğu, Obama’nın sürece müdahil olmasıyla ortaya çıkmış oldu. Ancak bunu neden yaptığı konusunda fikirler net değil. Biz burada bunu neden yaptığını açıklamaya gayret ettik. İnsanlık için erdemli ve faydalı olan demokrasinin Ortadoğu halkları için ulaşılabilir bir hedef olması için neden bu zamana kadar beklenmişti? Şimdi değişen neydi?