Katıldığım bir konferansta kıdemli bir Anayasa Mahkemesi üyesi anayasa hukuku profesörümüz, iki milyarlık İslam toplumunda çok sayıda protesto ve üzüntü olmasına ragmen, Türkiyemiz de dahil olmak üzere Gazze için Lahey’de uluslararası mahkemeye soykırım başvurusu yapacak nitelikte hukukçumuzun ik milyar içinden çıkmadığını belirtti.
Sadece uluslararası mahkemeler değil. Verecekleri yoktu ama yine de ABD’ye Feto isteme hukuki başvurumuz da darmadağınıktı. Gerçekten de düşündüğümüzde, bırakın uluslararası ceza ictihatını takip edecek donanıma sahip, bırakın yüz bin kelimelik ağdalı hukuk İngilizcesiyle, Filistin dosyasına hakim durumda bir hukukçumuz kamuda var mı?
O üniversite kürsülerindeki duayen hukuk üstad-ı azamlarına baksanız tam puan. Bilim temellerini bilmezler, tarihini bilmezler, dil bilmezler, ezberle, çanta taşımayla, ömür boyu toplumda yer elde ederler.
Neden özellikle sosyal bilimlerde, hukukta, tarihte, sosyolojide, siyaset bilimde, dilbilimde, ilimde irfanda bu kadar geriyiz? Mühendislikte, uygulamalı bilimin tatbikinde, tıbbın tatbikinde, hukukun tatbikinde, askerlikte fena degiliz. Ama ilimde irfanda geriyiz. Üstelik alıp aynen kopya eden batıyatapar kesime göre, iş yapması gereken dindar kesim daha da geri.
Eğitime muazzam zaman ayırıyoruz. Doktoralı bir alim adayı okul öncesinden itibaren 24 yıl devlet denetimli eğitim alıyor. Bu dönemde tam verimli çalışması için çocuk modunda kalması, aile, iş kurmaması lazım, yoksa daha da uzayabilir. Çeyrek asır geçiyor, bir ömür geçiyor, tamamen bir konuta uzmanlaşılıyor, ama o konuda en temel işi yapamıyoruz, altı ay sonra “Güney Afrikalı arkadaşıma katılıyorum” diyoruz. Ama fakültede köşe odayı kapmak, bedava geziye katılmak, terfi almak, o konularda iş bitiriyoruz. Sloven, Macar, Rum, Ermeni, bizden üstün mü? Değil. Sorun eğitimde.
Egitimimiz, müfredatımız, egitimcimiz, okullarımız kalitesiz. Tribünlere oynuyor. Dünyayı bilmiyoruz. Genel kültürümüz yok. Kuran bilmiyoruz. Din bilmiyoruz. Kendi kültürümüzü bilmiyoruz. Frenklerinkini de bilmiyoruz. Lisan bilmiyoruz. Müzik bilmiyoruz. Din, dil, ırk, sosyal sınıf farketmez, Türkiye’den yabancı ülkeye gidenimiz, zorunlu selfielerden sonra dükkan vitrininde ucuz fiyata alışveriş hesabı yapıyor. Aritmetiğimiz fena değil.
Bunun bir nedeni, Türklerde itici güç “geri kalmamak”, “onlar yaptıysa ben de yaparım” demek. Bu yüzden iyi örnekler artırılmalı, emsal gösterilmeli, sular seller gibi konuşmaz, allâme gibi bilmezsen ‘adam degilsin’ baskısı yapılmalı. Ailelerde bu yok, ama ortam baskısı, akran baskısı, sosyal medya baskísí yapılmalı.
Diğer sorun momentum. Normalde 24 yılda ögrenilecekler iyi bir eğitimle, yoğun bombardımanla, günümüz teknolojisiyle 8-10 yılda verilebilir.
Eğitimin en iyi ölçülecek bölümü yabancı dil. Türkiye, dünyada bu konuda en geri ülkelerden biri, komik seviyedeyiz. Yüz sene evvel okumuş herkes Arapça, Farsça, Fransızca biliyordu. Bugün de en az bir, iki dili, bir, iki akraba dili bilmemiz lazım. Bunu gerçekleştirmek zor değil.



