Cumartesi, Aralık 6, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 335

Tokat Valisi Dr. Recai Akyel: Tokat üretiyor

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
  Tokat; Orta Karadeniz bölgesinde bulunmaktadır. Tokat Valisi Dr. Recai Akyel’in yoğun çalışmaları sonucu Tokat, gelecekte Türkiye’nin her konuda gözde merkezi olma yolundadır. Tokat; ovası, suyu, tarihi, tarımı, kültürel değerleri ile adeta bir merkez durumundadır. Tokat’ın geçmişine baktığımızda, geçmişte yapılan çalışmalarla, günümüze baktığımızda; Tokat; Vali Dr. Recai Akyel’in sayesinde altın yıllarını yaşıyor. Tokat, artık ekonomik kabuğunu yırtmış, bölgenin yıldızı olmaya adaydır. Türkiye’de yaptığı çalışmalarla yılın valisi seçilen Vali Recai Akyel; devlet- vatandaş diyalogunda ve yönetim anlayışında herkese örnek teşkil edecek bir devlet yönetim modeli uygulamıştır.
  Bu nedenle Tokat’lıların sevgisini ve gönlünü kazanan Vali Dr. Recai Akyel’in örnek teşkil edecek uygulamalarını yazmakla bitmez. Her yaptığı uygulamalar hakkında sayfalarca yazı yazılabilir. Tokat’ta kime sorarsanız sorun, herkes Vali. Dr. Recai Akyel’den memnun ve ilimize şimdiye kadar böyle bir vali gelmedi diyorlar. Vali Dr. Recai Akyel’in devlet-vatandaş ilişkisi yönetimi ili ilgili sözleri, günümüzde uygulanacak yönetim anlayışı ile ilgili örnek veciz sözlerdir. Yönetimde başarı nasıl elde edilir? sorusuna cevap niteliğindedir. Tokat Valisi Dr. Recai Akyel, Tokat ve yönetim anlayışı konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
Devletin var olmasının sebebi, insanları mutlu kılmaktır
  “Bizim devlet anlayışımızda; devletin var olmasının sebebi, insanları mutlu kılmaktır. Vatandaşların; güvenli, daha huzurlu bir ortamda, daha sağlıklı, daha varlıklı, daha mutlu kılmak devletin görevidir. Anayasamızda. Devletin var olma görevleri bu şekilde belirtiliyor. Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımızda bu şekilde ifade ediyorlar. Vali ve kaymakam olarak görev yaptığım yerlerde Türk devlet geleneği, Türk hukuk sistemi içerisinde insanları mutlu kılmak, insanlarımızın onurunu ve gururunu korumak, insanlarımızın haysiyetini önem vermek bizim için en büyük konu oldu
Hiçbir vatandaş bir kamu dairesinden kızgın, 
küskün ve kırgın olarak ayrılmayacaktır
   Kendimi hiçbir zaman halkımızdan ayırmadım. Kendimi halkımızın bir parçası olarak gördüm. Önce insan olarak değer verdik. Arkadaş olarak gördük. Daha sonrada insanların ihtiyaçlarını giderirken; mevzuata uygunsa, şartları yerine getiriyorsa kesinlikle yerine getiriyoruz. Şartlarda eksiklik varsa kendilerine ifade ediyoruz. Tokat’ta vali olarak göreve başladığımda daire müdürlerine şu talimatı verdim; hiçbir vatandaş bir kamu dairesinden kızgın, küskün ve kırgın olarak ayrılmayacaktır. Hatta bir vatandaşın bir daireden kızgın, küskün ve dargın olarak ayrılmasına, o dairenin memurları ve müdürleri müsaade etmeyecektir. Vatandaşı güler yüzle karşılayacaklardır. Şartları uygunsa yerine getireceklerdir. Uygun değilse nedenini vatandaşa izah edeceklerdir. 
Vatandaşa kaba davranan, bana kaba davranmış olur 
  Memur ve müdürlerime diğer talimatım şu oldu; vatandaş; bir memuru veya müdürü ne kadar kızdırırsa kızdırsın, hiçbir memurun ağzından vatandaşa hitaben git, istediğin yere şikâyet et sözü çıkmayacaktır. Vatandaş taleplerinde ısrarcı olabilir, taleplerinde haksız, yersiz olabilir. Ancak memurun, kamu görevlisinin görevi vatandaşı sonuna kadar ikna etmeye çalışmak olmalıdır. Ama kötülükle vatandaşa; kendi hakkını ifade etmesi için, git istediğin yere şikâyet et cümlesini kullanmayacaktır. Memurlarıma diyorum ki vatandaşı üzen beni üzer diyorum. Vatandaşa kaba davranan, bana kaba davranmış olur diyorum. Devlet kapısının bir ümit kapısı olduğunu, insanların muhtaç ve ihtiyaç olmazlarsa, zaten gelmeyeceklerini düşünüyorum. Tamamen vatandaşın onuruna, haysiyetine değer veren, vatandaşına nazik davranan ve kanunları da vatandaşının lehine yorumlayan bir devlet yönetimi uygulamaya çalışıyorum. Vatandaşımızla beraberiz. Vatandaşımızın görüş ve düşüncelerine değer veriyoruz. Ayrıca devlet ananın yumuşak eli, devlet babanın koruyucu eli ve hükümetimizin sosyal politikalarını Tokat vilayetimizde gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Devlet olarak var olma sebebimizin, insanlarımızı mutlu kılmak olduğunu ifade etmek istiyorum. 
Tokat, gelecekte yaş sebze ve meyve bakımından
Türkiye’nin ambarı olacaktır
  Tokat’ın sahip olduğu zenginlikleri keşfetmeye çalıştık. Tokat’ın bölge ve çevre iller arasında rekabet üstünlüğünün ne olduğunu tespit etmeye çalıştık. Bundan sonra Tokat’ın ayağı üzerine kalkınması gerektiğini anladık. Bu doğrultuda çalışma yapıyoruz. Tokat’ta eskiden bu tarafa toprak üzerine bir çalışma vardı. İkincisi doğal taş ve mermerdir. Tokat’ta ilk defa mermer fuarı düzenledik. Anadolu’da ilk defa mermer fuarını biz düzenledik. Kelkit havzasında 10 ile hitap eden bir mermer fuarı düzenledik. Bu fuar bölgenin mermer konusunda gelişmesine katkı yapacak. Tokat’ın çok verimli ovaları ve su kaynakları mevuttur. En önemli ovalarımız Turhal ve Kazova’dır. Tokat, gelecekte yaş sebze ve meyve bakımından Türkiye’nin ambarı olacaktır. Tokat Türkiye’yi besleyecek kadar, tarım ve ziraat potansiyeline sahiptir. Bizde bunu geliştirmeyi düşünüyoruz. Yaş sebze, başta domates olarak, meyve olarak da; kiraz vişne, şeftali olmak üzere, elma, ceviz, üzüm yetişmektedir. Üzümümüz çok meşhurdur. Biz bunları ihraç ediyoruz. Geçenlerde domates fuarının yanında, yaş sebze ve meyve fuarı düzenledik. Tokat’ta görev başladıktan sonra iki fuar düzenledik. Bunlar mermer ve yaş sebze ve meyve fuarıdır. 
                 
 
                                                                     
                                                     Almus Barajı

 
Orman ürünleri ve doğa, kültür, el sanatları fuarlarını açacağız
   Bu iki fuarı dörde tamamlamayı düşünüyoruz. Üçüncü fuar orman envali ve ağaç ve kereste konusunda olacaktır. Türkiye topraklarının % 40′ ormandır. Kereste çok fazla, mobilya gelişmiştir. Dördüncü fuarımızı da doğa, kültür ve el sanatları fuarı olarak düşünüyoruz. Tokat kültür ve tarihi miras bakımından çok zengindir. Zile ve Tokat’ da sivil mimari Türk evleri, Niksar’da Danişment Türk beyliğinin izleri vardır. Tokat merkez, Erbaa, Sulusaray’da eski Bizans ve Hitit döneminden kalma eserler vardır. Tokat’ da Osmanlı ve Selçuklu Beyliği Türk eserleri vardır. Tokat Türk eserleri bakımından çok önemli bir merkezdir. Tokat’ta Beypazarı ve Safranbolu kadar Türk evleri olup, Bursa kadar hanların, hamamların, kervansarayların, bedestenlerin olduğu bir ildir. Tokat’ın el sanatları olarak sofra bezi, yazması meşhurdur. Tokat’ı bu sektörler üzerinde kalkındırmayı düşünüyoruz.Tokat olarak “Tokat üretiyor” projesi üretiyoruz. Bu projenin amacı; insanları çalışmaya, üretmeye ikna etmek, insanların iş yaparken kaliteye, verimliliğe, estetiğe ve etiğe önem vermelerini istiyoruz. İnsanlar soysal davranışlarında etik olsunlar. Kültür ve düzenlemede estetik olsunlar. İş yaparken kaliteli iş yapsınlar, yaptıkları işleri verimli mi? ve verimsiz mi? diye ölçünler. Tokat üretiyor projesini; köylerde, beldelerde, ilçelerde ve ilde büyük bir başarı ile uyguluyoruz. İnsanları çalışmaya, üretmeye teşvik ediyoruz. Daha fazla üretmeye teşvik ediyoruz.  
Özürlüler işlem bürosunun Türkiye’de başka bir örneği yoktur
  Organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerin geliştiriyoruz. Sebze ve meyvedeki üretim miktarını artırıyoruz. Köydes ve Beldes olarak kırsalda; yol, su elektrik alt yapıyı tamamlıyoruz. Çok amaçlı göletler yapıyoruz. Bu çalışmaları halka, tabana yayarak yürütüyoruz. Bizim için halkın bilinçlendirilmesi ve eğitimi çok önemlidir. Bunun yanında kitap değişim merkezi kurduk. İnsanlar ihtiyacı olmayan kitapları bırakıyorlar. Orada var olan kitapları ücretsiz ve geri getirmemek şartıyla alıp, götürüyorlar. Bu karşılıklı takas gibi bir şeydir. Özürlüler işlem bürosunu bütün birimlerde kurduk. Özürlü vatandaşımız bir kuruma geldiği zaman, bir memurumuz onu orda arada karşılıyor. O kurumda özürlü vatandaşımızın tüm işlemleri bitinceye kadar takip ediyor. Türkiye’de devlet anlayışında bu örnek bir modeldir. Özürlüler işlem bürosunun Türkiye’de başka bir örneği yoktur. Kitap değişimi merkezi projesini sürdürüyoruz. Tokat üretiyor projesinin sürdürüyoruz. Bunun yanında hükümetimizin projelerini Tokat’ta çok başarılı uyguluyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın başlattığı okuma seferberliğini sürdürüyoruz. Sayın Başbakanımızın eşinin başlatmış olduğu ana kız okuldayız, olgun nüfusun okuma- yazmasını geliştiriyoruz. Başbakanımızın başlattığı orman seferberliği ağaçlandırılmasında Tokat olarak bir numara olmaya çalışacağız. Çok ağaçlandırma yapıyoruz. Anketlerde yılın valisi olarak seçildim. Bunda; ağaçlandırmaya önem veren, çevreye duyarlı vurgulanmıştım. Üniversitede çevre sorunları ve kentleşme dersleri veriyorum. Tokat dışındaki, Tokat’lı hemşehrilerimle diyalogum sürüyor.
Türkiye’nin daha iyi bir yöne gittiğini düşünüyorum
  Tarım da domates ön plandadır. Domatesin aroması çok iyidir. Tokattaki çiftçilerimiz bu işi öğrendiler. Bir dönümden sırık domates türünden 10–20 ton arasında ürün elde ediyorlar. Bir öbek üzerinde 10–12 tane öbek oluşuyor. Birer hafta, onar gün arayla kızarıyorlar. Hasad toplanma süresi iki ve üç aya yayılıyor. Üretimi yapılan domates bir aileyi yıllık olarak geçindiriyor. Böylece ilimizde üretim çoğalıyor, göç azalıyor. Yaklaşık bir buçuk yıl önce göreve başladığımda uyguladığımız projeler gerçekleşmeye başladı. Türkiye’de; Tokat’ın yanı sıra her tarafta iyileşme ve gelişme var. Fabrika, işletme sayıları gittikçe artıyor. İnsanlarımızın ekonomik refah seviyeleri artıyor. Bu gidişin pozitif olduğunu, diğer illerimizin, Türkiye’nin daha iyi bir yöne gittiğini düşünüyorum. Bu vesileyle sesimizi duyurduğunuz için şahsınıza çok teşekkür ediyorum. 
Yatırımı, iş kurmayı artık özel sektör yapacaktır
  Yatırımı, iş kurmayı artık özel sektör yapacaktır. Devlet ve vilayet olarak biz sadece alt yapıda yardımcı olacağız. Organize sanayi bölgeleri sitemi çok güzel bir sistemdir. Vatandaşa alt yapısı tamamlanmış arsayı ücretsiz tahsis ediyorsunuz. İşletmeciye buraya gel yatırım yap diyorsunuz. Bütün iş adamlarımıza buyurun gelin, yatırım yapın diyoruz. Tokat’ta beş tane organize sanayi bölgemiz vardır. Bunlar; Tokat merkez, Zile, Erbaa, Niksar, Turhal’dadır. Bu organize sanayi bölgelerine gözümüz gibi bakıyoruz. İş adamlarına kolaylık gösteriyoruz. Bu bölgelere yeni işletmeler kuruluyor. Tokat’ın geleceği parlaktır. Tokat’ın havaalanı vardır. Alt yapıda, güvenlik ve huzurda sıkıntı yoktur.
Kosova’da Mamuşka şehrinde Tokat’lı aileler var
  Kosova’da Mamuşka şehrinde Tokat’lı aileler vardır. Osmanlı ve fetih döneminde Mamuşka’ya Türk aileleri yerleştirilmiştir. Mamuşka’da yaşayanların kökeninin Tokat’lı olduğu bilgisi bizde vardır. Amacımız onları ziyaret etmek, Mamuşkalıları Tokat’a davet etmektir.Böylece Mamuşka ile Tokat arasında güzel bir diyalog kurmaktır.”

Antalya-Kemer Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifi Başkanı Bolat Ünsal: “Turist kalitesi oldukça düştü, “Turist kalitesi oldukça düştü,iç turizme yönelmek gerekir

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
   Kemer, Antalya bölgesinde turizmin kalbidir. Bölgenin en büyük turizm merkezlerinden birisidir. Buradaki ekonomik ve turizm göstergeleri ülkemizin turizm vitrinini ve gerçeğini çizmeye örnek teşkil etmektedir. Antalya- Kemer Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifi Başkanı Bolat Ünsal, Antalya ve Kemer’de turizm konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
Kemer ekonomisi her geçen yıl hızla çöküntüye doğru gitmektedir
   “Kemer turizmin kalbidir. Turizmin başkenti Antalya, Kemer’de Antalya’nın en önemli turizm beldesidir. Türkiye’de önce alt yapısı tamamlanmış, sonra üst yapıya geçilmiş tek tatil beldesi Kemer’dir. Kemer alt yapıya geçildiğinde belde idi, üst yapıya geçildiğinde ilçe olmuştur. Kemer turizm ilçesidir. Kemer 1980’li yılların başında Dünya Bankasının el attığı Güney Antalya Projesi çerçevesinde elli bin yatak kapasitesi planlanmış bir turizm beldesidir. Esnafın geçim kaynağı turizme endekslidir. Bütün ekonomik verileri turizme göre baz almak gerekir. Ne yazık ki Kemer ekonomisi ilk turizm başlangıcındaki 1980–1990 yıllardaki gününü mumla aratmaktadır. O dönemlerdeki esnafın kazandığı paranın bugün onda birini kazanamamaktadır. Kemer ekonomisi her geçen yıl hızla çöküntüye doğru gitmektedir. Kooperatif olarak toplam 834 üyemiz vardır. Üyelerimizin gelir kaynakları turizme bağlıdır. Ekonomik göstergelerdeki düşüşü, son zamanlardaki büyük otellerin uyguladığı her şey dahil sistemi Antalya bölgesinde olduğu gibi, Kemer bölgesinde de esnafın çökmesine neden olmuştur. Ben bu durumu buna bağlıyorum.
Esnaf turizmde kendisine çeki düzen vermelidir
   Her geçen yıl esnafın gelirleri gerilemektedir. Uygulamalar başka ülkelerde farklı, bizim ülkemizde farklıdır. Her şey dahil sistemi diğer ülkelerde sadece meşrubatlarda uygulanmaktadır. Ülkemizde bu sisteme alkollü içkilerde dahil edilerek esnafın kazancı kısıtlanmaktadır. Tur düzenleyen operatörlerin kendi çıkarları doğrultusunda kendi alışveriş merkezlerine müşterileri götürmesi de, buradaki esnafın işini oldukça olumsuz yönde etkilemektedir. Esnaf turizmde kendisine çeki düzen vermelidir. Yıllarca bu yanlış yapıldı. Komisyon usulü çalışan insanları esnaf buraya doldurdu. Mal almayan turistlere hakarete varacak davranışlar sergileyenler oldu. Esnaf önce kendisini düzeltmelidir. Esnafın sattığı ürünlerin sağlığa zararlı tezine katılmıyorum. Lokanta türü yerlerin ürettiği ürünler belediyenin veteriner denetiminden geçerek, o vitrine kadar geliyor. Otellerde de sahte içkilerin yakalandığı haberlerini zaman zaman basından izliyoruz. Onlarda kendilerini bu işten soyutlamasınlar. Fiyatı düşürürken, kaliteyi düşürmenin rekabet açısından bu ülkeye getireceği hiçbir şey yoktur. Kaliteyle ucuz hizmet veriyorsanız ona diyeceğimiz yoktur.
Her şey dahil sistemine devlet sınırlamalar getirmelidir
   Her şey dahil sistemine devlet sınırlamalar getirmelidir. Sonuçta her şey dahil siteminden otellerde çok büyük zarar görüyor. Hatta bu sistem zaman zaman gündeme gelmektedir. Yurt dışından gelen bir yabancı evinde kaldığı günlük masraflara burada kalıyor. Kışı burada geçiriyorlar. İki-üç ay kemerde kalıyorlar. Bunlar para bırakmıyorlar. Bundan otelci de zarar ediyor. Haftalık 80–90 Euro’ya tatiller düşüyor. Bununda bir mantığı yoktur. Türkiye’deki tur operatörleri ve oteller iç turizme yıllarca şaşı baktılar. Çünkü o zaman işler iyiydi. Yurt dışından paralı müşteri getirebiliyorlardı. Kalitesiz turist gelmeye başlayınca, iç pazara yönelmek yıllar sonra akıllarına geldi. Bugün ülkenin içinde bulunduğu birtakım ekonomik sıkıntılar var.
Otellerde kışın 20 Euro’ya turist kalıyor
   Millet ekonomik olarak bir çıkmazda, bir darboğazdadır. Ne kadar tatile gidebilir, ne kadar seyahat edebilir düşünülmesi gereken bir konudur. Otellerin iç müşteriye de fiyat kırmaları başladı. Bunlar yeterli değildir. Örneğin, otellerde kışın 20 Euro’ya turist kalıyor, yerli müşteriye ise 50 Euro fiyat çekiliyor. Son yıllarda Kemer ve Antalya bölgesini istila eden Rus pazarı bir gerçektir. Tur operatörlerinin Avrupa pazarlarını da ihmal etmemeleri, oralara yönelmeleri gerekir ki kaliteli turist getirebilsinler.
Gelen turistler para bırakmıyor. Turist kalitesi oldukça düştü
   Antalya bölgesine en çok Rus ve Alman turist gelmektedir. Gelen turistler para bırakmıyor. Boş gezip gidiyorlar. Gelen turist kalitesi oldukça düştü. Yıllar önce ülkeye 5 milyon turist giriyordu, bugün 12 milyon turist giriyor. Ancak gelen turistler, daha önceki yıllarda gelen 5 milyon turisttin bıraktığı parayı bırakmıyor. Bu nedenle Tur operatörlerinin kaliteli turist getirmesi gerekir. Bu nedenle iç turizme yönelmek gerekir. Kendi vatandaşımıza tatile çıkabileceği dönemlerde bu imkân tanınmadı. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum bellidir. İnsanlar gırtlağına kadar borcun içindedir. Şu anda insanlar ne kadar tatile çıkabilir bu bir tartışma konusudur.
Şu anda esnaf günü kurtarmanın peşindedir
   Şu anda esnaf günü kurtarmanın peşindedir. Kredisini kredi ile kapatmak durumundadır. Uzun yıllardır ben bu kurumun başkanıyım. Bu yaz esnafımıza kredi dağıttık. Devletin son yaptığı uygulama belki çıkış noktası olabilir. İmalatçıya verdiği sıfır faizli krediyi tabana yayması gerekir. Esnafında eksikleri vardır. Devletin aynı zamanda esnafı da eğitmesi gerektiğini düşünüyorum. Her şeyi devletten beklememek gerekir. Buna mesleki kuruluşlar da el atmalıdır. Bunun çalışmasını bu yıl ben Kemer’de başlatacağım. Kışın zaman içerisinde esnafa eğitim çalışmaları vereceğiz. Bu nedenle kendimizi çağa ve ekonomik koşullara hazırlayacağız. Yeni gelinen ekonomik ortamda nasıl mücadele edilir. Onların yöntemlerini esnafımıza öğretmeye çalışacağız. Esnafımız % 80’i kredi kullanıyor. Son yıllara göre borcunu ödeyemeyen esnafımızın sayısı yüksektir. Ama Türkiye’deki diğer il ve ilçelere göre iyi konumdayız. Esnafımız topluma hizmet verdiği için, topluma yakışır kıyafet giymeleri gerekir.Kemer sıcak bir bölge olduğu için de esnafa özel kıyafet uygulaması mümkün olmaz. Esnafımıza yabancı dil kursu vermek için geçen yıl duyuru yaptık, ancak yeterli talep olmadı. Herkes iletişim kuracak kadar yabancı dile sahiptir diye kursa katılmadıklarını düşünüyorum.”
 
 
 

Muammer Gedik yeniden seçildi

0
Haber: İlker ÇAKAN
   Amasya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı yeni yönetim kurulu Amasya Ticaret ve Sanayi Odası Meclisi tarafından seçildi. Amasya Ticaret ve Sanayi Odası konferans salonunda yapılan seçimlerde son iki dönem Amasya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığını yürüten Muammer Gedik ile diğer aday Hasan Hüseyin Ergen başkanlık için Amasya Ticaret ve Sanayi Odası Meclisinden güven istediler.Seçimde 30 ATSO meclis üyesinden 29 meclis üyesi başkanlık için oy kullandı. Mevcut ATSO Başkanı Muammer Gedik 29 meclis üyesinden 16 üyenin oyunu alarak tekrar üçüncü dönem Amasya Ticaret ve Sanayi Odası başkanlığına seçildi.
   Amasya Ticaret ve Sanayi Odası yeni yönetim kurulu üyeleri şu üyelerden oluştu; Ahmet Coşar, Reşat Güçyetmez, Yıldıray Kaplan, Alper Apaydın, Kenan Güripek, Burak Çiftçioğlu Yıldırım Görgen, Murat Kırlangıç. ATSO Başkanlığı Disiplin Kuruluna da; Hüseyin Zobu, Rahmi Besler, Ümit Ağış, Yaşar Elbir, Hayrettin İnce seçildi.


Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün: Türkiye’de işler iyiye gitmiyor?

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
   Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün; Türkiye’nin geleceğine yön veren fikirleri ve ekonomi ile ilgili görüşleri nedeniyle Türkiye kamuoyunda zirveye oturmuş ve her kesimin takdirini almış, ülkenin sorunlarını ve çözüm yollarını kamuoyu ile paylaşan ender bir kişiliğe sahiptir.Bu yüzden sunduğu her görüş ve öneriler de herkesin dikkatini çekmektedir. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, Türkiye vitrini konulu aşağıdaki sorularla yaptığımız röportajda şunları söyledi;
Türkiye ekonomisinin geldiği nokta nedir ?
   Türkiye’de işler maalesef iyiye gitmiyor.Esnaf zararına satışla günü kurtarmaya çalışıyor.. İşten çıkartmalar anormal boyutlarda fazlalaştı.İşsizlik tarihi rekorlar kırıyor. Öyle ki, artık en yetkili konumda bulunan kişiler dahi oğluna ve kızına iş arar hale geldi. Şablon, hükümetin çizdiği pembe tabloya uymuyor.
Hergün onlarca şirket kapısına kilit vuruyor
   Şu an piyasalar ölü durumda. Anketler yaptırıyoruz durumlarını öğrenmek için. Çıkan sonuçlardan kaygı duyuyoruz. Hemen her gün onlarca şirket kapısına kepenk vuruyor. Bunlar abartı değil, gerçekler. Türkiye rekor büyümeler yaşıyor ancak, bu büyüme piyasalara yansımıyor. Dış piyasalara yönelik üretim ve satış yapan sektörler nispeten büyürken, iç piyasaya satış yapan firmalar batma noktasına geldi. Türkiye üretime değil dış borca dayalı büyüme modelini benimsediği için piyasalarda yeterli gelişme sağlanamadı. Türkiye’nin sorunu “benim politikalarımı uygulayacaksın” diyen IMF.. IMF’nin dayattığı program da bu. Halbuki Türkiye üretime dayalı bir “milli program” yapmak zorunda… Bunu gerçekleştirmediğimiz sürece ne kriz riskini azaltabiliriz ne de özel sektörü ayağa kaldırabiliriz.
Cehennemi süsleyip “Cennet ” diye yutturuyorlar
   Cehennemi süsleyip “cennet” diye yutturuyorlar. İş aleminin, en azından Türkiye’nin en büyük meslek kuruluşlarından birisi olan Odamız için, sorun bu..Yapılmasın gereken IMF’ye “güle güle” denilmesi ve çözümün kendi içimizde aranmasıdır. Aksi halde bize rahat yok.
Seçim süreci ve siyasi yapılanmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
   Türkiye kamu oyunun da baskısıyla bir erken seçim sürecine girdi. Aslında buna erken seçim demek ne kadar doğru, tartışılır. Neticede seçimler birkaç ay öne alınmış oldu. Her şeye rağmen, sıkışan siyasete yeniden yol vermek için önemli bir dönemeç..Türkiye bundan sonraki 4 yılını idare edecek hükümeti seçecek.
Kavga ve çekişmeler herkesi canından bezdirdi
   Umarım en doğru karar verilir. Halkımız gerginlikten uzak, her alanda uzlaşının hakim kılındığı ve sıkıntıların sona erdirileceğine dair bir “inanç”ın benliklere yerleştiği bir dönemi arzuluyor. Bitip tükenmez kavga ve çekişmeler herkesi canından bezdirdi.. Dünya bugün nano teknoloji ile uğraşırken Türkiye’nin hala kısır çekişmeler içerisinde boğuşması hoş değil…Bu sağlıksız yapıyı süratle değiştirip, ülkeyi çağdaş uygarlıklar seviyesine taşıyacak, bilgi, birikim, azim ve kararlılığa sahip kadroların işbaşına getirilmesi ve muhtemel kayıp yılların en aza indirilmesi şart.
Yetersiz kalan kadroları tasfiye etmelidir
   Türkiye, iç ve dış sorunlarla boğuşan ancak, bu sorunlarla başa çıkmada yetersiz kalan kadroları tasfiye etmelidir. Seçim bunun için bir fırsattır ve atılacak her oyun ne kadar değerli olduğu unutulmamalıdır. Türk siyasetindeki çok parçalı yapının birkaç parçaya indirilmesi ve hemen hemen aynı görüşü paylaşanların asgari müşterekte birleşmelerini son derece önemsiyorum.
Parçalı yapı engel teşkil ediyor
   Parçalı yapı seçmen iradesinin parlamentoya sağlıklı yansıması önünde engel teşkil ediyor. Bu bağlamda merkez sol ve merkez sağda yaşanan birleşmelerin çok önemli olduğuna inanıyorum.Yaşanan bu güç birlikteliğinin ülkeye büyük yarar sağlayacağı aşikardır.
Yabancı sermayenin ülkemiz ekonomisine olumlu ve olumsuz katkıları nelerdir?
   Türkiye’de sermaye piyasaları giderek gelişiyor. Hatta o kadar hızlı gelişiyor ki, sanırım dünyada en hızlı gelişen piyasa olarak ilk sıralarda yer alıyor. İMKB yeni bir yatırım aracı olarak insanlara birçok fırsatları sunmuş ve sunmaktadır. Ancak birçok bağımsız kuruluşta olduğu gibi İMKB’de bu dönemde erozyona uğratıldı…
İMKB’nin % 70’i yabancıların eline geçti
   İMKB’nin %70’i yabancıların eline geçti…Ülkenin kıt kaynaklarını yabancılar yiyor. Çok sayıda şirket Türkiye’ye yatırıma değil sömürmeye geliyor. Bundan büyük rahatsızlık duyuyoruz. Bu nasıl bir stratejidir, bu nasıl bir ekonomi yönetimidir anlaşılır gibi değil…İMKB’de yabancıların payı 45 milyar dolar civarında…En ufak bir krizde ülkeyi terk eden yabancı sermayenin, olası bir kriz ihtimalinde parasını çekmesi durumunda İMKB çöker…Bugün İMKB’de inisiyatif tamamıyla yabancıların eline geçmiştir. Borsaya istedikleri gibi yön vermekte bildikleri gibi at oynatmaktadırlar… Dünyanın hiçbir borsasında böyle bir durumu görmeniz mümkün değil.. İMKB 100 endeksini isterlerse düşürmekte isterlerse artırmaktadırlar. Türkiye’de birçok değerlendirme borsaya bakılarak yapıldığı için, siyasi durumu da bir noktada tayin etmektedirler…
Türkiye bunları hiç hak etmiyor
   Yazık..Türkiye bunları hiç hak etmiyor.Şimdi bazı kuruluşlar yok pahasına yabancılara satılıyor. Buradaki mantık, “ben yiyemedim sen ye” dir. Biz prensip olarak özelleştirmeye karşı değiliz. Ancak özelleştirilen kuruluşların yabancılara satılmasından rahatsızlık duyuyoruz. Yabancı sermayenin özelleştirilen kuruluşlara ortak olarak girmesinde sakınca olmamakla beraber “hakim ortak” sıfatını alması doğru değildir.
Vurguncu yabancı sermayenin karşısındayız
   Bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum. Biz yabancı sermayeye karşı değiliz. Tam tersine yatırımcı sermayenin ülkemizin kalkınabilmesi açısından şart olduğuna inanıyoruz.Ancak ülkeyi sömürmeye gelen , vurgun peşindeki yabancı sermayenin kesin karşısındayız.
İstihdam bürosunu neden kurdunuz? 
   İşsizlik, Türkiye’nin en büyük sorunudur. Rekor düzeylere tırmanan işsizlik, yaygınlaşan yoksulluğa ve toplumsal bunalıma dönüşmüştür. Ekonomideki büyüme halka yansımamakta, yoksullaşma ve eşitsizlikler artmakta, gelir dağılımı uçurumu daha da derinleşmektedir.
Ekonomideki büyümenin sağlıksız olduğunun kanıtı son yıllarda hem istihdam azalması hem de işsizliğin artış gösteriyor olmasıdır.
Ankara için işsizlik Türkiye genelinin üzerindedir
   Ankara için ise işsizlik oranları Türkiye genelinin üzerindedir. 2004 yılı DİE istatistiklerine göre Ankara’daki işsizlik oranı % 13.4 olurken, eğitimli gençlerde işsizlik oranı % 30.5’e yükselmektedir. Başkent’te işsiz sayısı 150 bini aşmış durumdadır.
   Türkiye’deişsizliğin yanı sıra doğru işe doğru eleman bulma da başlı başına bir sorundur. İşverenler aradığı elemanı, işsizler ise kendi kişisel donanımlarına göre iş bulamamaktan yakınmaktadır. Türkiye İş Kurumu çok yetersizdir. Özel İstihdam Büroları da, yaptıkları işten ücret almaları nedeniyle işverenlerin direkt tercih edeceği bir yöntem olmaktan uzaktır.
İşsizlerin başvuru kaynağı olan gazete ilanları da günübirlik bir çözümdür. İşçi talebinde bulunan işverenle, işsizleri buluşturan bir havuzun oluşturulması her iki kesim için de kolaylaştırıcı bir çalışma olacaktır.
İşgücü ihtiyaçlaı ve çözüm yolları
   Bu projemizin yola çıkış amacı budur ve hedef, kentsel işgücü ihtiyaçları, olanakları ve çözüm yolları göz önünde bulundurularak, internet aracılığıyla, ATO üyesi işverenlerin eleman ihtiyaçlarını gidermek ve Ankara’daki işsiz vatandaşların iş bulma olanaklarını artırmaktır. 
Türkiye’nin geleceğine yön veren fikirleriniz ve ekonomi ile ilgili görüşleriniz nedeniyle kamuoyunda zirveye oturmuş bir kişisiniz. Bu konuda halktan aldığınız mesaj nedir? 
Kamuoyu ATO ile Sinan Aygün’ü özdeşleştirmiştir
   Her oda, dernek ya da benzeri sivil toplum örgütleri genellikle başkanları ile anılır. Bundan dolayı diğer kurumlar ve başkanlarına yaptığı gibi kamuoyu, ATO ile Sinan Aygün’ü özdeşleştirmiştir. Aslında doğru bir yaklaşımdır bu.. Kurumu temsil ve ilzama yetkili kişi başkandır. Dolayısıyla kurum zaman zaman başkanın ismi ile de anılır. Ankara Ticaret Odası etkin bir kuruluştur. Bu etkinliği daha da yukarılara taşıyacaktır. En önemlisi tüm sivil toplum kuruluşlarının etkin olmalarını hedeflemektedir.Demokrasinin tam anlamıyla yerleştiği batı ülkelerinde, sivil toplum örgütleri amaçlarına uygun şekilde hareket edebilmektedir.
Sivil toplum örgütlerinin bir takım sorunları var
   Biz de ise sivil toplum örgütlerinin taşıdığı amacı tam olarak yerine getirebilmede bir takım sorunları vardır. Bunun aşılabilmesi için sivil toplum örgütlerinin bir ikbal yeri değil bir hizmet yeri olduğu anlayışının yerleştirilmesi gerekir. İkinci olarak, batılı ülkelerde çok yoğun olan ,ülkenin ekonomik, sosyal kalkınmasında baş rollerden birisini oynayan, halkı ülke geleceğinde inisiyatif almaya zorlayan ve vatandaşın yönetimde daha aktif bir konum üstlenmesini teşvik eden sivil toplum örgütlerinin ülkemizde de sayıca çoğalmasıdır.   ATO’nun bundan böyle yürütmüş olduğu politikalarda sivil örgütlenmeye daha fazla destek çıkacak ve teşvik edecek faaliyetlerde bulunmasını istiyorum.
Siyasete atılmayı düşünüyormusunuz?
    Bu konuda yakında açıklama yapacağım için burada herhangi bir şey söylemek istemiyorum.
Türkiye’nin siyasi geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halkın siyasilere bakışı nedir?
Oy kaygısıyla hareket eden siyaset
   Yıllar boyunca siyaset doğruların yanısıra büyük yanlışların altına da imza atmış ve Türkiye içinden çıkamadığı buhranlara sürüklenmiştir. Oy kaygısıyla hareket eden siyaset, iktidara sahip olabilmek ya da koruyabilmek adına, popülist yaklaşımlarla koltuk mücadelesi verirken, halkın sosyal ya da ekonomik yaşamında kısa süreli iyileşmeler sağlayacak vaadlerde bulunmayı ihmal etmemiş, ancak bu vaadlerin orta ve uzun vadede ülkeye vereceği zararları dikkate almamıştır.
Krizlerin çoğu siyasi menfaat arayışları
   Nitekim Türkiye’nin yaşadığı krizlerin bir çoğu, siyasi menfaat arayışlarının sonucu ortaya çıkmıştır.Kısaca , siyaset ülkeyi iyi yönetememiştir.Türkiye’de bir yönetim sorunu olduğu gerçeği artık herkes tarafından kabul görmektedir.Siyasi ve ekonomik olarak iyi yönetilemeyen Türkiye’nin , kısa süre içerisinde bu sorununu atlatması ve her alanda atılımı yakalayabilecek anlayış ile hareket etmesi bir gerekliliktir ancak, bu gerekliliğe yanıt verecek aktörler ne yazık ki karşımızda yok.
İyi yönetimden belirsizlikler var
   Gerek iktidar gerekse diğer partilerin , “iyi yönetimden” ne anladığı ya da soruna nasıl çözüm getireceği noktasında belirsizlikler var. Hepimiz uzun zamandan bu yana; başta cumhurbaşkanları olmak üzere, başbakan , bakan ve siyasi parti genel başkanlarından , ülkede bir yönetim sorunu olduğunu duyuyoruz ancak, çözüm noktasında atılan tek bir adım dahi yok.
Parti liderlerinin söyledikleri TBMM’deki konumuna göre değişiyor
   Parti liderlerinin söyledikleri ile yaptıkları, TBMM’deki konumuna göre değişiyor.Muhalefette başka, iktidarda bir başka.. Bakınız, dünya hızla değişmektedir. Bu değişim ekonomiden siyasete, devlet yönetiminden şirket yönetimine, teknolojiden ülkelere kadar her alanı kapsamaktadır. Bu sürece ayak uyduramayan ülkelerin saha dışında kalması da kaçınılmazdır. Değişimin birinci dinamiği ulusun kendi kendini yönetebilir olmasıdır.Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk döneminde yürütülen ve ülkeye her alanda büyük ivme kazandıran politikaları terk ederek, büyük devletlerin vesayetini kabul eder bir anlayışla hareket etmeye başladığından beri ,ülkede krizlerin ardı arkası kesilmemiştir.
Kuruluştaki atılım bir daha asla gerçekleşmemiştir
   Atatürk’ün sadece siyasi değil askeri, ekonomik ve kültürel bağımsızlık anlayışı terk edilmiş ve Türkiye, küresel güçlerin baskı ve telkinlerine yenik düşmüştür.Savunmadan ekonomiye hemen her alanda yönetim, kendi öz benliğimiz yerine yabancıların önerileri doğrultunda şekillendirilmiş ve Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarında gösterdiği atılımı bir daha asla gerçekleştirememiştir.
Türkiye’nin sorunu kendi dinamikleri tarafından yönetilmemesi
   Hemen herkes tarafından kabul gören gerçek , Türkiye’de yapısal anlamda atılacak çok adım, yapılacak çok iş olduğudur. Türkiye’nin dünya sahnesinde iyi bir konum almasını sağlayacak kamu yöneticilerinin ve siyasi partilerin, bu değişimi gerçekleştirecek iradeye ne ölçüde sahip olduğu konusunda şüphelerim var. Türkiye kendi öz varlıkları ile, yeni dünya düzenine uyum noktasında belirleyici bir rol üstlenmek zorundadır.Kurumların değil bireylerin ön plana çıktığı, teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği bir dönemde, halen eski alışkanlık, yönetim, sistem ve yaklaşımlar ile başarı sağlamak mümkün değildir.
Sorun, Türkiye’nin kendi dinamikleri tarafından yönetilememesinden kaynaklanmaktadır.  
Tam bağımsızlık…Bağımsız yönetim anlayışı
   Görülen odur ki, ülkemiz kendi geleceğini tayin noktasında ulusal inisiyatif kullanamamaktadır.AB,ABD ve bunlara bağlı kuruluşlar olan IMF, Dünya Bankası gibi ülke ve kurumların istek ve talepleri, halkın istek ve taleplerine tercih edilmektedir. En önemlisi, Türkiye kendi kendini idareden yoksun bir ülke olarak algılanmaktadır. Türkiye’nin bu kıskaçtan kurtulması ve kendi iradesi ile dünya sahnesinde etkin bir rol üstlenebilmesinin yolunu yıllar önce Mustafa Kemal Atatürk ortaya koymuştur:Tam bağımsızlık…Bağımsız yönetim anlayışı ile kendimizi bu cendereden kurtarmak zorundayız. Geçmişinde dünyayı yönetmiş birçok imparatorluğun mirasına sahip Türkiye’nin, kendi geleceğini tayin etme noktasında, yönetim olarak en ufak bir sıkıntısı olmamalıdır. 
   Bakınız;Türkiye iç enerjisinden yeterince istifade edemiyor. Enerjisini sürtüşme, menfaat kavgası ve bunalım siyasetine harcıyor. Türk insanı kendi kaderine terk edilmişlik duygusu içerisinde olup biteni hayret ve üzüntü ile izliyor.
   İplerin dış güçlerinin elinde olması, sorunların çözüm adresi olarak hakim güçlere yönelimi zorunlu kılıyor. Eğitimden, sosyal haklara, adaletten, yolsuzlukların önlenmesine, eşit paylaşımdan, siyasette temsile kadar hemen her hususta Türk insanı kendi yöneticisinden ziyade dış güçlerden medet umar bir noktaya gelmiştir. Türkiye’deki yasalar, düzenlemeler hep dışarıdan ithal edilmekte ve ülke gerçekleri göz önüne alınarak, kendi yapı ve anlayışımıza uygun kanun dahi çıkartılamamaktadır.
Türkiye’yi getirdiği nokta, mandacılıktır
   Teslimiyetçi bir anlayış ve kendine güvensizlik en ufak hücrelere kadar işlemiştir. Bu yönetim anlayışının Türkiye’yi getirdiği nokta, mandacılıktır. Bugün halkın AB üyeliğini destekler konumda olmasının altında yatan gerçek; ortada bir sorun varsa bunu çözmek için yöneticilerin hiçbir şey yapmayacağı ancak dış baskılar ile halledilebileceğidir. Bu durum, yönetime olan güvensizliği daha da artırmakta ve çözümü bir o kadar daha zorlaştırmaktadır.
Türkiye’nin yapması gereken, mandacı zihniyetlerin terk edilerek, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesine uygun bir yönetim anlayışının hakim kılınmasıdır.
Devlet, kendisini ekonomik yatırımlardan tümüyle soyutlayan anlayışı terk etmelidir. Bağımsız mali , ekonomik ve siyasal politika uygulayacak yönetim yapısını süratle oluşturmalı, mümkün olan ölçüde kendi öz kaynaklarına dayalı bir kalkınma politikası belirlemelidir.Her alanda ulusal siyasetini , en geniş konsensüsle oluşturmalı ve bu siyasetten taviz vermemelidir.
Dilde kirliliğin ve yabancı eğitimin önüne geçmelidir
   Özellikle millet olmanın en önemli kriterlerinden olan dilde kirliliğin ve yabancı eğitimin önüne geçmelidir. Unutmayalım ki, sürekli başkalarına ihtiyaç duyarak yaşamak köleliği getirir halbuki Türk milleti, esarete boyun eğmeyecek yapıda ve karakterdedir. Kendi başımıza yapabileceklerimizi başkalarına havale etmek, büyük devlete yakışır bir tavır değildir. Türkiye biran önce IMF ve benzeri kuruluşlara kapıyı göstermeli, ulusal bir mutabakat ile uygulamaya konulacak milli bir ekonomik program ile yoluna devam etmelidir.”
 

Slovakya-Türkiye olarak daha iyi ilişkiler kurmalıyız

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
    Türkiye- Slovakya ilişkilerine büyük önem veren ve bu nedenle Türkiye’de 9 fahri konsolosluk açmayı hedefleyen Slovakya Türkiye Büyükelçisi Vladimir Jakabcin, Slovakya-Türkiye ilişkileri konulu yaptığım röportajda şunları söyledi; 
Türkiye-Slovakya ilişkilerini kültür ve turizm açısından    
nasıl değerlendiriyorsunuz?
İki ülke arasındaki ilişkiler gerçekten kuvvetlidir
     Türkiye-Slovakya arasında turizm alanında kültür olarak büyük gelişmeler oldu. Turizm olarak da gelişmeler hala devam ediyor. Kültürel alanındaki ilişkilerimizi genişletebiliriz. İlişkilerimizin neden kolay olduğunu söylemem gerekirse mantıklı olarak birbirimize yakınız. Aramızdaki sağlamış olduğumuz iletişimler önemlidir. Geçen yıl gerçekleştirdiğimiz her iki ülke arasındaki çocuk festivali ilişkilerimizi geliştirdi. Türkiye’de Slovakya ile ilgili olarak resim sergileri açtık. Slovakya hakkında Türkçe bir tane kitabımız çıktı. Ayrıca Ankara’da bir tane park açtık. Ayrıca Ankara’da Slovakya ile ilgili olarak bir de cadde var. Şunu söylemem gerekirse iki ülke arasındaki ilişkiler gerçekten kuvvetlidir.
Türkiye-Slovakya ekonomik ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Turizm ve ekonomik konularda büyük gelişme oldu
     Türkiye- Slovakya arasındaki ekonomik ilişkiler her yıl daha çok gelişerek ilerlemeye devam ediyor. Ekonomik krize rağmen iki ülke arasındaki ticari ilişkiler bir milyar dolara ulaştı. Bu rakam bence kötü bir sonuç değildir. Ana bölgeler turizmdir. İki ülkeye karşılıklı olarak 50.000 turist geldi. İki ülke arasında turizm ve ekonomik konularda büyük gelişme oldu. Madencilik alanında ekonomik olarak ilişkilerimiz vardır. Türkiye-Slovakya ticaret ilişkileri gerçekten çok güzeldir. Bu gelişmeyi geliştirmek için elimizden geleni yapacağız.
Türkiye-Slovakya arasındaki ekonomik-kültürel-turizm alanındaki ilişkilerin daha iyi bir seviyeye getirmek için neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Türkiye’de fahri konsolosluğu geliştirmek istiyorum
     Bununla ilgili benim bir projem vardır. Türkiye’de fahri konsolosluğu geliştirmek istiyorum. Antalya’da yeni bir fahri konsolosluk açacağız. Trabzon, Kayseri, Gaziantep, Adana ve gelecekte de İstanbul’da bir fahri konsolosluk açmayı düşünüyoruz. Bu şehirlerin karşılığını da Slovakya’da açmayı düşünüyorum. Bunu yaparken de Türkiye-Slovakya’yı birbirine bağlamış olacağız. Türkiye’de şu anda iki tane fahri konsolosluğumuz vardır. Bu konsolosluk çok yakında üç tane olacaktır.
Fahri konsolosluk sayısı 9’a çıkacaktır
      Fahri konsolosluk sayısı 9’a çıkacaktır. Bu nedenle iki ülke arasında bir bağ oluşmasını istiyorum. Türkiye’deki bu şehirlerin Slovakya ile bağlantılı olmasını istiyorum. Ankara ve başka bir yerde fahri konsoloslarla bir görüşme yapacağım. İki ülkedeki kardeş şehirleri de buraya davet edeceğim. Bu birliktelikte sadece konuşma değil, bununla ilgili de bir komite oluşturacağız. Bu benim iki ülke arasındaki bağları geliştirmek temel hedefimdir. Bununla ilgili adımları yavaş yavaş atıyoruz.
Bu proje benim temel hedefimdir
      Bu nedenle bir ilerleme kaydediyoruz. Bunda belirli bir zaman gerekir. Bunlarla ilgili görüşmemiz ve ziyaret etmemiz gerekiyor. Bir araya geldikten sonra görüşmelerimiz olacaktır. Bunu sonucunu daha sonra göreceğiz. Türkiye’de bir buçuk yıl daha görev yapacağım. Konu ettiğim projeyi umarım görev sürem bitmeden önce gerçekleştireceğim. Bu proje benim temel hedefimdir. Türkiye’nin batısında Edirne ve İzmir’de de fahri konsolosluklarımız vardır. Fahri konsoloslukların Bursa, Antalya, Kayseri, Trabzon, Gaziantep’te fahri konsolosluk açacağız. Gelecekte de Samsun’da fahri konsolosluk açmayı hedefliyoruz”.
Türkiye-Slovakya ilişkileri konusunda Türk halkına mesajınız nedir?
NATO ülkesi olarak birbirimize yardımcı olmalıyız
     Türkleri Slovakya’da konuk etmekten büyük zevk duyacağız. NATO ülkesi olarak birbirimize yardımcı olmalıyız. Slovakya bir NATO ülkesi olarak Türkiye’yi iyi partner, arkadaş görüyor. İki ülke olarak iş ilişkileri açısından da daha iyi ilişkiler kurmalıyız. NATO üyesi olmanın anlamı birbirimize bir tehlike olursa zaten birbirimizi koruyacağız. Aynı zamanda biz dost, arkadaş olmalıyız. İki ülke ilişkileri olarak da birbirimize yakın olmalıyız. Bu nedenle her konuda birbirimize yakın olmalıyız. Bu benim mesajımdır. Şu an biz tek ayak üzerinde duruyormuşuz gibiyiz. Ama biz ikinci ayağa da ihtiyacımız vardır. Birlikte yere sıkı bir şekilde basalım.
Türkiye- AB ilişkileri hakkındaki düşünceniz nedir?
Türkiye AB’ye girecek mi?
    Türkiye’de bulunduğum görev süresi içerisinde bu konuda yapabileceğimin en iyisini yapacağım. Şöyle söylemem gerekirse Türkiye insanları Avrupa Birliğine gerçekten girmek istiyorlarsa AB’ye gireceklerdir.”
   
 

Makedonya Büyükelçisini ziyaret

0
Haber: İlker ÇAKAN
     Merkezi Ankara’da bulunan Türk-Makedon Dostluk Derneği ikinci Başkanı-Makedonya  Jupa(Kocacık ) eski Belediye Başkanı- İşadamı Ziya Gönülcü Makedonya Ankara Büyükelçisi Melpomeni Korneti’yi ziyaret etti. Ziyarette Makedonya Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı Servet Avziu’da bulundu. Görüşmede Makedonya’yı Türkiye’de tanıtmak üzere önümüzdeki haftada Makedonya’da yapılacak tanıtım programı üzerinde görüşme yapıldı.




Bu sayfa hakkındaki yorumlar:
Yorumu gönderen: hüseyin aksu, 26.11.2008 00:43:58:
Türk-Makedon Dostluk Derneğinin başarılı çalışmalarının devamını dileriz.

Yorumu gönderen: mehmet çiftçi, 20.11.2008 15:18:18:
türk makedon derneğinin Bursada da şube açmasını ziya gönülcü beyden rica ediyoruz. Selamlar.

Yorumu gönderen: ali özbakkal, 11.11.2008 15:19:47:
türk makedon dostluk derneğinin yaptığı en güzel hizmet manastırdaki ATATÜRK evidir. Kendilerini kutluyorum.

Yorumu gönderen: Bekir Sezgin, 10.11.2008 02:26:30:
Değerli işadamı Ziya Gönülcü sizi Adapazarına bekliyoruz.

Yorumu gönderen: YILDIRIM AYDIN, 10.11.2008 02:22:40:
SAYIN BÜYÜKELÇİNİN ÇALIŞMALARI ÇOK GÜZEL.BİR MAKEDONYA GÖÇMENİ OLARAK KENDİSİNİ KUTLUYORUM
.

Vladimir Jakabçin’in Çubuk gezisi

0
Haber: İlker ÇAKAN
      Slovakya Türkiye  Büyükelçisi Vladimir Jakabçin, kardeşliği ileri düzeye çıkarmak için çaba harcıyor. Çubuk Belediye Başkanı Adem Tuğluca’ya yaptığı ziyarette ilçede bulunan bir hayır kurumuna bilgisayar hediye etmek istediklerini belirten Slovakya Büyükelçisi Vladimir Jakabçin, Başkan Tuğluca’nın isteği üzerine; Çubuk Kaymakamlığı, Çubuk Belediyesi, Çubuk Platformu ve Gazi Üniversitesinin ortaklaşa yürüttükleri, Bedensel Engelliler İş Eğitimi İş Merkezi Yarı Değerli ve Süs Taşları İşlemeciliği okuluna bilgisayar hediye etti
      Bilgisayarı hediye etmek ve Bedensel Engelliler İş Eğitimi İş Merkezi Yarı Değerli ve Süs Taşları İşlemeciliği okulunda incelemelerde bulunmak için eşi ve büyükelçilik çalışanları ile ilçeye gelen Büyükelçi Vladimir Jakabçin, Başkan Adem Tuğluca’yı makamında ziyaret ederek kendisine Sabinov’dan davet mektubu getirdi. Ziyarette kendilerine ikramda bulunmak isteyen Başkan Adem Tuğluca’nın ısrarlarına rağmen ikramları kabul etmeyen Slovakya Ankara Büyükelçisi Vladimir Jakabçin “bizde orucuz” dedi.
      Gazi Üniversitesi Eğitim Görevlisi Murat Yılmaz ‘da okul hakkında bilgi vererek şunları söyledi; ” Okulumuz 8 Ekim 2007 tarihinde kurulmuştur. Mesleği olmayan ve işsiz ev hanımları ile bedensel engellilerin iş sahibi olmalarıdır. Ayrıca ilçede bulunan ve buraya özgü taşların ekonomiye kazandırılması amaçlanmıştır. Okul yöneticileri ve öğrenciler tarafından Slovakya Ankara Büyükelçisi Vladimir Jakabçin’e ve eşine işlenmiş Çubuk agat taşları hediye edildi.
 

Ünlü Sanatçı Cengiz Kurtoğlu: “Müzikte ekol herkesin bir yaşam tarzıdır

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
     Türk müziğinin ünlü sanatçılarından, adam gibi adam sanatçı unvanını halkın kalbine yazdıran, söz ve davranışlarıyla halkın gönlüne taht kuran, ilkelerinden taviz vermeyen, “İnsanlar sana sahip çıktılarsa, senin kalbinden yakandan tutmuşlardır.O gerekil hayatı idamenin yaşanması gerekir, müzikte ekol herkesin bir yaşam tarzıdır.Halk sahtekarlığı sevmiyor, adam gibi durmayı istiyor” diyen. Tabiiliğini koruyan ve dik durmasını bilen ünlü sanatçımız Cengiz Kurtoğlu müzik hayatı ile ilgili yaptığımız röportajda şunları söyledi: 
Müzikte halk bizi destekledi
     “1959 Artvin-Arhavi doğumluyum.1983 yılına kadar memleketimde kaldım.1970’li yıllarda Arhavi’de bir grup kurmuştuk.Müzikle olan ilgimiz bu şekilde başladı.Yıllarca memleketimizdeki salonlarda düğünlere gittik, köylere gittik.Bu işle uğraşırken orda ayrı bir işimiz daha vardı.Uzun yıllar Arhavi Çay fabrikasında çalıştım.Bir yıl Artvin Akbank şubesinde güvenlik görevlisi olarak çalıştım.Bu süre içerisinde müzikle ilişkimiz devam ediyordu.İlkokul-ortaokul-liseyi Arhavi’de okudum.İstanbul’a geldiğimde, müzikle ilgili işlerim daha düzen içindeydi.Bu işler kısmet işi.İnsanlar el ele tutuşmalıdır.Bu iş bize şans oldu. İstanbul’a geldiğimde akrabalarım dışında kimseyi tanımıyordum.Müzikte halk bizi destekledi. Bugünlere geldik. Dik durduğumuza inanıyoruz.Halka mal olmak oldukça zor bir iştir.
Önce enstrüman çalarak başladım
     1970’yıllarda önce 4-5 arkadaş olarak abim başladı Gitar çalarak orkestrada görev yapıyordu. Bize de o zaman orkestranın malzemelerini taşıttırıyorlardı. Rize-Artvin-Trabzon ilçe ve köylerine malzeme taşıyorduk. Bizde bu malzemeleri taşıya taşıya bu enstrümanları öğrendik. Önce enstrüman çalarak başladık. Sonra yorumcu olarak devam ettik.Arhavi sporda uzun yıllar top oynadım.O yıllardaki arkadaşlarım başka büyük takımlara transfer oldu. O zamanlar futbolcu olarak beni de çok istediler. Ama ben müzik dalını seçtim.O şekilde yaşımız 48 oldu. 
Müzikte ekol herkesin bir yaşam tarzıdır
      Müzikte ekol herkesin bir yaşam tarzıdır.Hemen İstanbul’a gelince kaset işi hemen olmadı. Üçbeş sene bu işlerin peşinde koştuk. Onu bunu tanıdık. Allah’ın lütfü hep doğru adamları tanımışız. Doğru adreslere gitmişiz.Bunlardan çok şey öğrendik. Konservatuar mezunu olmasam bile askerliğim döneminde İstanbul Türk Müziği salonunda çok değerli üstatlarla birlikte aynı sahneyi paylaştım. Onlardan çok şeyler öğrendim. Bunların ilmini öğrendik.Bunlar hep bize güzel fikir oldu ve yarınlara taşıdı. I983 yılında İstanbul’a geldiğimde onu bunu tanıdık. En son Özer Plakın sahibi Şahin Özer ağabimi tanıdık.Bu kısmetti, bizim işimiz. Ne Şahin’de ayakkabı vardı, ne de bizde ayakkabı vardı.Birlikte bağdaş kurarak bu işe başladık. Allah’a şükür birbirimizi bir yerlere getirdik.
Sima müzik şirketim var
      Şu an kendime ait Sima Müzik şirketim var.Sima’nın anlamı sen ve ben demektir. Büyük oğlumla birlikte kendi stüdyolarım kendime aittir. Kendi kasetlerimi kendi stüdyolarımda okuyorum. İlk yıllarda çok değerli söz yazarlarıyla Ahmet Selçuk İlkan , Aşkın Tuna, Ferda Anıl Yalkın, Selami Şahin ve adını sayamadığım değerli kardeşlerimle birlikte hep bunları istişare ettik. Benim birkaç tane stüdyom var, ama bunlar kayda değer değildir.Okuduğum bütün şarkılar kendime mal oldu.Bu ekip işi, tek başına yapılacak iş değildir.Bütün şarkılarımız gençler, bizim yaşımızdakiler daha iyi anlar, o liseli yıllardaki okuduğum o şarkıları kendi yaşam tarzından dolayı böyle bir ekol seçtim.Karadeniz okuyabilirdim. Aile büyüklerimizin İstanbul’da kalmalarından dolayı şivemiz İstanbul şivesi oldu. Memleketlilerle bir araya geldiğimizde dil aksamı değişiyor.Yıllar önce Ümit Besen, Ferdi Özbeğeni dinlerdim. Onun için bu tarzı seçtim.Karadeniz türküleri,Türk halk müziği, Türk sanat müziği okuyabilirdim.Fakat ben bu çizgiyi seçtim ve bu çizgide devam ediyorum. Ben Ferdi Özbeğen’i çok dinlerdim. Bu beni sürükledi.
Şimdiye kadar 22 kaset çıkardım
     Sahnede ülkemizin en güzel icraatlarını okuyoruz. Mardin.Urfa, Diyarbakır’dan, her yerden canlı farklı tarzda okuyoruz. Şimdiye kadar 21 kaset çıkardım.12 tanesin Özer kardeşler Kasetçilik ve Plaktan çıkardım.Daha sonrakileri kendi şirketimden çıkardım.Bu sırada yorumculuğumu, şarkıcılığımı sürdürürken, bu arada yapımcılık yapıyordum.Baha’nın kasetini ben yaptım.Hakan Altun, Bülent Sertaş, Murat Göğebakan ve sayacağım birçok kardeşimin kasetini ben yaptım.Bunların kasetlerini kendi şirketimden çıkardım. Bunlar toplum arasında sevilen arkadaşlardır. Bunları yaparken meslek önce,aile birlikteliğine, topluma, vatana, cumhuriyetimize, bayrağımıza, birlik ve bütünlük olarak aile birlikteliğinde nasıl dik durmaları gerektiğine hep ders olarak çalıştık. Selamlaştığım insanlarında bu doğrultuda olmasına dikkat gösteririm.
Halk adam gibi durmayı istiyor
     Halk sahtekarlığı sevmiyor, adam gibi durmayı istiyor. İnsanlar sana sahip çıktılarsa, senin kalbinden yakandan tutmuşlardır. O gerekli hayati idamenin yaşanması gerekir. Bu yapmacık olmayacaktır. Benim üç tane çocuğum var. Onları adam gibi büyüttüm. 25 yıldır profesyonel olarak her gece sahnedeyim. Benim çocuklarım, benim ailem, beni dinlemeye, bir arkadaşlarını dinlemeye yılda bir defa giderler. Ülkede nasıl örnek evlat yetiştirileceği şeklini onlara öğretmişim.Nasıl evlat yetiştireceklerini, nasıl vatana sahip olacaklarını onlara öğretmişim. 25 yıldır çalışıyorum.Şu ekranlara hala alışamadım. Ben ekranlarda fazla göremezsiniz.Sululuğu ve şakayı pek sevmeyen bir insanım. İbrahim Tatlıses’i sanatından dolayı çok severim. Çok yakın bir abi kardeşliğimiz var.
İlkemi yaşadığım süreç içinde koruyacağım
     Büyüklerimiz karşısında saygılıyız. Bunun karşısında saygısız olanları da görüyoruz. Hep birbirlerine laf atıyorlar. Ertesi gün sarılıyorlar. Böyle kardeşlik, böyle dostluk, böyle kalbi muhabbet olmaz. Bu benim kendi öz yaşantım. Büyüklerimden, Karadeniz’de yaşadığım toplumdan gelen ciddiyetin bir ürünüdür.Ciddiyetimi İstanbul’a, gurbete geldikten sonra bir iki sene içinde satmadım.Benim o yüreğimdedir ve içimdedir. Ben bu ilkemi yaşadığım süreç içinde koruyacağım ve korumaya çalışacağım. Onun için bu benim yaşam felsefemdir. Demek ki doğru işler yaptık, hata yapmadık. Hatalarım vardır ama doğru dürüst yaşadığıma inanıyorum.
Magazin dünyası bana yaşam olarak yansımıyor
     Magazin dünyasındaki toplum terbiyesiz bir toplumdur. Bunları izliyoruz. Bazen bu olaylar bize de yansıyor. Şarkı söylediğiniz için yansıyor.Yaşam olarak yansımıyor. Bizi tanımayan insanlar bunlarda girip, çıkıyorlar derler. Bunlardan soyutlanmak gerekir. Sahneye çıktığın zaman karşında bir kişi olur, bin kişi olur, beşyüzbin kişi olur, bir milyon kişi olur.Racon sendedir.Toplumu şarkıyla geçiştirirsin, Bazen toplum seni dinlemez, sana kulak vermez, sana göz vermez. Bu ikilemi yakalamak için psikoloji yapmak gerekir. Kendi kültürünü anlatmak için karşı tarafa bir şeyler söylemek gerekir. Kemer Karadenizliler gecesinde 6-7 şarkı söyledim. Ama 40 dakika muhabbet ettim. Çünkü memleketimizin gecesiydi. Memleketimizin sosyal dengelerinden, vatan ve millet bütünlüğünden, birazda kendimi anlatma açısından konuşmalara yer verdim.
Gençlikle paylaşacağımız çok şeyler var
      Gelecek olacak gençlikle paylaşacağımız çok şeyler var.Memeleketimizde turizm yatırımları yapan bir insan anıt diker, hemen üstüne kerndi ismin yazar.Benim bu olaylarım yıllarca gizli ve saklı yaşanmıştır.Bu konuda yatırımlarından dolayı Karadenizli iş adamlarımıza saygı duyuyorum.Bende yapım gereği yöreme bir şeyler yaptığıma inanıyorum.Ben gerekli desteği hiçbir çıkar gözetmeden yaparım.Ama hiçbir yere ismim yazmamışım.Öldükten sonra bir isim yazarlarsa çocuklarımız gurur duyarlar. Ben Karadeniz gecesine maddi değil, manevi duygularımla geldim.Yıllarca bu tarz gecelere elimden gelen her şeyi yaptım.
Önce vitrine değil, adama bakıyorum
     Fakat rahatsız olduğum gecelere hiçbir şekilde katılmam. Önce karşımdaki adamın dik durmasını gördükten sonra, önce adamı seveceğim. Ben bir yere pantolon almaya girdiğimde önce vitrine değil de, adama bakıyorum. Nasıl duruyor diye bakıyorum.Ondan sonra içeri giriyorum. Ben memleketten 1982 yılının sonunda İstanbul’a geldiğim zaman cebimde otobüs bileti parası bile yoktu. Arhavi Çaykur Fabrikasında 5.500 lira maaş alıyordum. Bu bize 5 milyar dolar gibi geliyordu.Çünkü haklı geliyordu. 9 sene süngü salladım. Fabrikanın çay imalatında çalıştım.
Eskiden çayları çay kamyonlarının üstüne yüklerdik.Çayları imalathaneye sırtımızda taşırdık.
Yöremiz sanatçıları birbirleriyle hiç konuşmuyorlar
     Karadeniz bölgesi halkı kendi sanatçılarına tepki gösteriyor. Yöremiz sanatçıları birbirleriyle hiç konuşmuyorlar. Ne işiniz var, şarkı söylüyoruz. Başka bir şey yapmıyoruz ki. Ne olacak bu duygu işidir.Hepimizin bir olması gerekir.Bütün akrabalarım Arhavi’dedir. Yılın 4-5 ayını memleketimde yaşarım. Antalya’da bir yatırım yaptım İşin başında birkaç ayı bulunuyorum diye buraya geldim.Arhavi festivaline 34 yıldan bu tarafa katıldım.Türkiye’de ne kadar sanatçı varsa sevgi karşılığında hepsini getirdim.”

Türk Halk Müziği Sanatçısı Hülya Polat: Karadeniz müziği istediğim noktada değil

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
   Türk Halk Müziğinin sevilen sanatçısı ve Karadeniz müziğinin ekolü, izlediği yol ve sadeliğini bozmadığı için halkın sevgisini kazanan Hülya Polat; Karadeniz müziği ve sanatçı konulu yaptığımız röportajda şunları söyledi; 
Karadeniz müziği de bir halk müziğidir
   “1996 yılında müziğe başladım. Tırnaklarımızla bu hale geldik. Müziğe başlamadan önce iyi bir dinleyiciydim. Karadeniz müziğini çok seviyordum. Halk müziğini çok seviyorum.Müziğe başlamadan önce diğer yörelerin müziğini seslendiren sanatçı çok fazla, buna karşılık Karadeniz müziğini seslendiren çok az sanatçı vardı.Amacım Karadeniz müziğiyle başlayıp, diğer yörelere geçiş yapmaktı.O zaman radyo azdı.Radyolarda diğer yörelerden 10 tane halk müziği çalınıp, Karadenizden 1 tane çalınırdı.Bu yüzden ben Karadeniz türküleri okuyacağım dedim.Bu yüzden doğru karar verdiğime inanıyorum.Bizden sonra özellikle bu camiaya bayan arkadaşlarımız katıldılar. Karadeniz müziği hala gelmesini istediğim noktada değildir.Karadeniz müziği de bir halk müziğidir.Başka müzik diye ayırmak yanlıştır. Ne ile işlersen işle türkü türküdür.bu yüzden Karadeniz müziği diğer yörelerle ayırt edilmeden tutulduğu zaman, Karadeniz müziği yerini bulmuş olur. Diğer yörelerden türkü okuduğu zaman yöre ismi söyleniyor.Karadenizle ilgili  müzik okunduğu zaman okunan yörenin ismi söylenmiyor, Karadeniz diye söyleniyor. Karadenizle ilgili türkü okunurken hangi yöreye ait olduğu muhakkak söylenmesi gerekir.
Çocukluğum onları dinleyerek geçti
   Müziğe başlamadan önce Erkan Ocaklı ve Vinnaz Sönmez’i dinlemeye bayılırdım.Çocukluğum onları dinleyerek geçti.O ödemlerde ilk defa Rize’de Karadenizle ilgili bir radyo açılmıştı.Bu radyoda o sırada bir konuşma yapan, şu anda konuşmadığım, görüşmediğim sanatçı ağabeyimiz Karadeniz müziğinde bayan sanatçı yok dedi.Bu konuda sesi olan birisi olan varsa bize başvursun, biz yardımcı olacağız dedi.O dönem tesadüfen ben İstanbul’a ablamın yanına gezmeye geldim. Ablama radyodaki konuşan kişiden bahsettim.Ablamda konuşan sanatçıyı arayalım dedi.Ben ablama dedim ki aradan bir ay geçti onlar öyle bir ses bulmuşlardır dedim.Ablam benim dememe rağmen bilinmeyen numaralar 118’i arayarak adamın ismini alarak o adama ulaştı.Telefonda ablam kendini Hülya Polat diye tanıtarak konuştu.O da öyle cevap veriyor.”Benim anamın sesi güzeldir” diye.Adama benim sesim çok güzeldir, bir dinle dedi. Daha sonra bir hafta sonra Ümraniye’de o kişi ile bir yerde buluştuk. Arabada Tülin, Sevgi ve ben olmak üzere üç kişiyiz.Adam bize dedi ki Hülya hanginizsiniz diye sordu.Bunun üzerine benim dedim.Hadi şarkı söylemeye başla dedi. Ben sanıyorum ki stüdyoya beni götürecek orada sesimi dinleyecek sandım.
Elimden tuttuğu için kolumu koparmak istedi
    O sırada Erkan Ocaklı’ya haram olasın haram şarkısının (uzun hava bölümünü-Silme göz yaşlarımı gözlerimde kurusun) girişini söyledim.Bana tamam aradığım sesi buldum dedi.Adam arabada telefonlarımızı aldı gitti.Ablama dedim ki adamı macera olsun diye aradık, adam bizimle dalga geçti çekti gitti dedim.Aradan bir ay geçtikten sonra o şahıs tekrar bizi aradı.Stüdyo hazır, şarkıların varsa al gel dedi.Bu olaylardan anne ve babamın haberi yoktu.Babamın haberi olsa bunlara asla izin vermezdi.Biz ablamla birlikte o kişinin stüdyosuna gittik.
    Bu sırada bana ve anneme ait iki türkü götürdük.O türküler başıma bela oldu. O ağabeyimiz o türküleri kendi üzerine kaydetmeye çalıştı.Benim elimden tuttuğu için galiba kolumu koparmak istedi.Böylece ilk kasetim çıktı.Bu yüzden kaset ve afişler her yere gönderileceği için babama söylemek zorunda kaldık. Babama bunu söyleyemem dedim.Annem babamı aradı.Annem babama dedi ki sen kızına gerektiği gibi bir terbiye verdiğine inanıyorsan bırak bildiği işi yapsın dedi. Eğer sen bu terbiyeyi vermediysen hayatının bir döneminde muhakkak hata yapacaktır dedi.Eğer ben iyi bir babalık yaptığıma inanıyorum, iyi bir terbiye verdim, kızımda bu terbiyeyi aldı diye düşünüyorsan Allah’ta buna bu yönde ekmeğini vermiştir dedi.Bırak bildiği işi yapsın dedi.
İlk iki kaseti okurken sahneye çıkmadım
     O zaman erkek kardeşim de askerdeydi.Babam o zaman iyi tamam,sadece kaset okusun dedi.sahneye çıkmayacak diye babamın bir yasağı vardı. Babamın sözü üzerine ilk iki kaseti okurken hiçbir şekilde sahneye çıkmadım.Ne gecelere,ne düğünlere hiçbir yere çıkmadım.Asker dönüşü kuyumculuk yapan erkek kardeşim işini bırakarak oda benim yanımda durmaya başladı.O zaman babam dedi ki kardeşi de var ki bu işi yapsınlar dedi.Müziğe böyle başladık.İl kasetimin adı “kurban olduğum”dur.Bugün olsa aynı insanlarla aynı işi yapmam diye düşünüyorum.Bugüne kadar yedi kaset çıkardım.Şu yeni repertuar hazırlıyorum.Kışa doğru stüdyoya girerim diye düşünüyorum.Yeni kasetim gelecek yıl bu aylarda piyasada olur.
Sanatçı üreten kişidir. Bunlar üretmiyorlar, tüketenler var
    Karadeniz müziğini yapmaya çalışan bir sürü arkadaşlarımız geliyor.Bunlara daha sanatçı diyemeyiz. Sanatçı üreten kişidir.Bunlar üretmiyorlar,üretmekten ziyade tüketenler var.Gönül ister ki bu arkadaşlarımız bir buluş bularak, üreterek gelsinler.Ama böyle gelen arkadaşlarımızı ben göremiyorum. Herkes birbirinin omzuna basmaya çalışıyorlar.Birde büyüklerimiz bize destek olmuyorlar diyorlar.Ama kimse kimsenin önünü açmadı ki. Herkes kendi önünü kendi açtı.Herkes kendini geliştirerek bir yerlere geldi.Gelecek olana arkadaşlarımız ayakta durmasını bilecekler.Diyalogları, duruşu çok iyi olacaktır.
Kabak çiçeği gibi açılıp, saçılmayacaksınız
    Ben sanatçıyım derseniz kıyafetiniz çok iyi olacaktır.Abartmayacaksınız, kabak çiçeği gibi açılıp saçılmayacaksınız.Temiz, saf olacaksınız. Biraz araştırmacı olacaksınız.Halka da verdiğiniz şeyi sunacaksınız. İkramınız güzel olacak ki halk bunu kabul edecek. Karadeniz Bölgesinin türkülerini okuyorsanız, yöre ağzını kullanmak gerekiyor. Keşan Karadenizde başa bağlanan bir örtüdür. Keşan bölgemizi anımsattığı için kendime değişik elbiseler yaptım. keşanın amaç dışı her yerde kullanılmasına karşıyım. Keşan bizim özel bir kültürümüzdür. Rahmetli büyükbabamız bize keşanı omzunuza değil, başınızdan itibaren örtün derdi.
Keşan kadının silahıdır
    Babaannem derdi ki keşan kadının silahıdır, silahsız dışarı çıkmayın derdi.Bizim Keşanlarımız bu kadar özeldir. Karadeniz sanatçıları içinde Erkan Ocaklı, Kazım Koyuncu bir ekoldür.Karadeniz müziği söyleyen sanatçıların her zaman keşan giymesi doğur değildir.Karadeniz müziği okuyan sanatçı sadece Karadenizin değil, tüm Türkiye’nin sanatçısıdır.Biz keşanımızı, türkülerimizi, yemeklerimizi, folklor kültürümüzü Türkiye geneline tanıtmak gerekir.Sanatçı olarak öyle bir zaman geliyor ki çok farklı bir yerde sahne almanız gerekiyor. İmaj gerekli ama, sürekli olarak keşanın altına bürünmek bana göre doğru değildir. Sokakta yürünen kıyafete sahneye çıkılmaması gerekir. Kendisini dinlemeye gelen insanlara saygısızlık olur. Sanatçı üreten ve emek veren insandır.Sanatçı birden bire olunmaz, zaman içerisinde olunur. Kliplerde konu bütünlüğü önemlidir. Klip şarkının kompozisyonuna uygun olmalıdır.
Karadeniz müziği camiasında gruplaşma var
    Sahneye çıktığım zaman beni dinlemeye gelen insanları ciddiye alıyorum. Çünkü o insanlar para ödeyerek beni dinlemeye geliyorlar.O insanlara paralarının karşılığını almalıdırlar İşimde ciddiyim.Güzel bir şeyler yapmaya çalışıyorum.Onların içinde bende davetliyim gibi hareket ediyorum.Ben 11-12 yıldır bu sanat camiası içindeyim. Bana karşı bu sektörde bu pastanın ne bir dilimin, ne de tamamını yedirtmeyiz diyen kişiler oldu.Bu da bencillikten kaynaklanmaktadır.Karadeniz müziğinde bu camiada bir gruplaşma var. Bir o grubun içinde toplanan sanatçılar, grubun dışında olan sanatçılar var.Grubun içinde olan sanatçılar adeta liderleri tarafından cephe alacaksınınız. Uzak duracaksınız diye sıkıştırıyorlar. Dışarıda ki sanatçılara ise grup liderleri çeşitli engellemeler yapmaktadırlar.Kısaca ya gruba gireceksin, yada bu işi yapmayacaksın diyorlar.Gruplar hem kendi taraflarını düşünüyorlar.
Karadeniz ismi ile birçok radyo ve televizyon kurulması doğru değil
     Karadeniz ismi ile ilgili birçok radyo ve televizyonun kurulması değil. Karadeniz televizyon kanalları içinde bir çekişme var. Karadeniz biz Karadenizlilerin değil, tüm Türkiye’nindir. Kültürümüzü tanıtalım. Kendi aramızda çekişme yapmayalım.Şu anda Karadeniz müziğinde çalışan çok kaliteli sanatçılar yok.Özel Karadeniz TV genel yayın yapamazlar.Çünkü arada kalite farkı çıkar.Karadeniz müziklerinin daha bilinçli yapılması gerekir.İzlenme oranı yüksek yayın kuruluşları programlara çıkan sanatçıları belli kategorilere ayırmışlardır. Bunun dışında bu kategorilere giremeyen sanatçılar vardır.Bu yüzden arkadaşlarımızın kendilerini geliştirmeleri ve daha bilinçli çalışmaları gerekir.Benim o kadar param yok, o zaman bu işi yapmayacaksın.Çünkü o zaman işte bir kirlilik başlıyor. Bu işi doğru yapanlara yönelmemiz gerekir.Ben hangi yöreye gitsem o yörenin türkülerini okumaya çalışıyorum.
Karadeniz müziği farklı gruplar içinde ayrılmış durumda
    Karadeniz müziği farklı gruplar içinde ayrılmış durumdadır.Karadenizli sanatçılardan; tekno, rak, otantik, arabesk Karadeniz okuyan var. Ben bunların hepsini okuyorum. Rak Karadeniz okunan kitle çok farklı bir kitledir.Üniversite gençliği rak ve tekno Karadenizi biraz daha tercih ediyor.Halk ise arabesk tarzını benimsiyor.Otantik Karadenizi ise belli bir yaş üstü dinliyor.Şu an iki albüm biraz rak oldu.Kendi kendime göre albüm yaptım.Son iki albümde kendi hayallerimi gerçekleştirdim. Daha önceki kasetlerim başka firmalardan çıkmıştı.
Kendi albümü kendi şirketimde çıkarıyorum
    Şimdi kendi albümü kardeşimle ortak kurduğum şirketimde çıkarıyorum.Maliyetler büyüyor, sponsorluk anlayışı hala benimsenmiş değildir.Müziklerin kopya edilerek çoğaltılmasına çok kızıyorum.Karadeniz şarkıları genelde tekrardan ibarettir.Bunlara kolaylık getirecek izinler çıktı.Bundan zarar görüyoruz.Bütün şarkılar birbirine benzemeye çalışıyor.En kötüsü kişiler anonim şarkıların altına kendi isimlerini yazıyorlar.
Anonim türkü kalmayacak
    Bana göre yakında anonim türkü kalmayacaktır.Allah bu sanatı bana tadında bırakmayı nasip etsin.Müzik beni bırakmadan, ben müziği bırakmak istiyorum. Magazin ortamına girmemeye çalışıyorum. Magazinde görünmek kısa vadede sanatçıya bir şeyler katıyor ama, uzun vadede halkın gözünde o sanatçıyı düşürüyor .Magazin gündemine değişik adlarla konu olmak iyi değildir .Ama magazin programlarını hiç kaçırmıyorum, hep izliyorum.Ama magazin programına çıkmam. Magazin programlarına gönüllü gidiliyor. Zaten magazin haberlerinin çoğu da yalandır. İzlettiriyorlar, bizde izliyoruz. Sanatçıların basında aile hayatlarının konuşulmasını asla tasvip etmiyorum. Aile mahremiyetlerinin dışarı anlatılmaması gerekir. Sanatçıların ekran önünde aile hayatlarını anlatmalarını uygun bulmuyorum. Allah hiç kimseye yanlış yapma fırsatı vermesin, güzel şeyler yapmayı nasip etsin.Bu dileğimi bütün insanlar için diliyorum.
Sanatçıların milletvekili adayı olmasına karşıyım
    Sanatçıların milletvekili adayı olmasına karşıyım. Milletvekilliği adaylığı sanatçılarda da moda oldu. Bana göre herkes kendi işini yapsın. Bu işler film çekmeye, şarkı söylemeye benzemiyor. Bundan dolayı ben herkes kendi işini yapsın diyorum.Bir sanatçı olarak verdiğin şeylerle meclise girmek farklı şeydir. Komedi sanatçısı meclise girse kimse onu ciddiye almaz. Müziği bırakırsam 5 yıl sonra  Rize’den Milletvekili adayı olmayı düşünürüm.Sanatçı kimliği ile milletvekilliği adaylığı olunmaz. Ben ikide bir seçim yapılmasına karşıyım.”
      




Bu sayfa hakkındaki yorumlar:
Yorumu gönderen: dilek korkmaz , 18.02.2009 09:35:32:
hülya polat haklı karedeniz müziğnin değerim biçilmez bende kastamonuluyum ama onu dinlemekten büyük zev alıyorum

Yorumu gönderen: behice arslan, 12.12.2008 15:36:55:
canm annem merhaba ben behice sana olan özlemimi nasıl dile gtrsem azdr bu sayfayı okudum çok güsel bi ropartaj olmus annem seni gercekten çok seviorum ben bartınlı manevi kısın behice aramanı bklıorum birgülde numaram var

Ünlü manken ve sinema aktörü Atilla Saral: “İnsanlara örnek olmayı istiyorum”

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
  Türkiye’nin ünlü manken ve sinema aktörü Atilla Saral; örf ve adetlerine bağlılığı, yakışıklığı, efendiliği, alçak gönüllülüğü, dürüst ve ilkeli duruşu ile toplumda örnek oluşu, kısaca karizmatik kişiliği ile Türk halkının sevgi ve takdirini kazandı. Yıllarca çizgisini hiç bozmadan birçok başarının altına imza attı.1987 yılından itibaren 21 yıldır mankenlik yaparak, Türkiye’de de bir ilki başardı. Ünlü manken ve sinema sanatçısı Atilla Saral, özel yaşamına da çok dikkat ederek yanlış yapmamaya özen gösteriyor. 
   “Benim özelim, benimle kalmalıdır. Bu dünyaya bir kere geldim. Niye herkese her şeyimi anlatayım, göstereyim diye düşünüyorum. Ama, bazıları magazinsiz yaşayamayacak duruma gelmişlerdir. Örf ve adetlerimize göre yetiştik. Ben küçüklere ve büyüklere hep saygı gösteriyorum. İnsanları seviyorum. İnsanlara örnek olmayı istiyorum. Mankenlik yaparken; en iyiyi yapmaya çalışıp, arkamdan güzel konuşulmayı istemişimdir. Bu çizgimden çıkmak istemiyorum. Bunlar bana başarı getiriyor. Her gün magazinlerde olabilirim, bunlar geçici başarıdır.” Diyor. Ünlü manken ve aktör Atilla Saral; hayatı, mankenlik, oyunculuk yaşamı, dizi ve film konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
Mankenlikte en üst zirveye geldim
   “İstanbul’da 1987 yılından bu tarafa mankenlik yapıyorum. Şu anda hâlâ bazı özel firmaların defilelerine çıkıp, tanıtım kataloglarını çekiyorum. TV’lerde diziler yayınlanmaya başlayınca, ilk diziyi TRT ile çekmeye başladık. Hanımın Çiftliği adlı TRT’de yayınlanan bir dizide rol aldım. Daha sonra TGRT ve diğer kanallara dizi çekmeye başladım. Yaklaşık 10 tane sinema filmim ve 10 tane TV dizim var. Bunlar isim yapmış ve seyircisi dolmuş dizilerdir. Daha sonra şöhret dizisini çektim. Bir devrim olacak dizisi 6 yıl sürdü ve 178 haftadır. Mankenlikte en üst zirveye geldim. TV dizileri maddi yönden gelir getiren bir sektördür. Haftalık diziler tutarsa, bir yıl yayınlanıyor. TV dizileri çok farklı, keyif verici bir durumdur. Dizi seri bir üretim gibi oldu. Dizide görev verildiği zaman haftanın üç günü görevinizi yapıp, memur gibi çıkıyorsunuz. Bu nedenle sınamanın havasını daha çok seviyorum. 
İnsanları çok motive ediyor, pozitif enerji veriyor
  Diziler insanların karşısına önce sunuluyor. İnsanlar beğenirse diğer kanallarda. Diğer kanallarda aynı dizileri insanlara sunuyor. Dizilere baktığınız zaman; bir yıl komedi dizileri gidiyor, diğer yıl mafya dizileri, başka bir zaman bakıyorsunuz drama dizileri başını almış gidiyor. Bir sene bakıyorsunuz Güneydoğu dizileri başını almış gidiyor. Bu sene daha çok aşk dizileri başladı. Son zamanlarda da kitaplardan romanlar TV dizilerine aktarılmaya başlandı. Bunlar; Hatırla sevgili, Yaprak dökümü gibi. Bu diziler insanları eğlendirebilmelidir. Avrupa yakası insanların keyifle izlediği bir dizidir. İnsanları çok motive ediyor, pozitif enerji veriyor. Drama dizilerini de seven insanlar da vardır. Bu diziler toplumun değişik kesimlerine hitap ediyor. Siz kendi tercihinizi yapıyorsunuz. Bu nedenle toplumumuza şu diziler verilsin diyemiyoruz. İnsan hangi konuda dizi izlemek istiyorsa o kanaldaki diziyi izliyor.
Son cellât filminde yaşanmışlık var
  ATV’ de yayınlanan Parmaklıklar ardında adlı dizi ile anlaşma yaptım. Ancak; Amasya’da çekilen Son cellât filminde Savcı Yusuf rolünde görev aldığım için, bu dizideki görevime geç başladım. Bu film çok güzel bir hikâye idi. Bizim 16–17 yaşlarında olduğumuz dönemin hikâyesiydi. Bu filmin; sinema filmi olması, o dönemin filmi olması, iyi bir kadro olması, başrol olması beni heyecanlandırdı. Bu nedenle Son cellât filminde rol aldım. Bu proje izleyiciye ulaşır. Burada birazda yaşanmışlık var. Gerçekten de bu filmde izlenilen olayların çoğu o dönemde oldu. Biz bunu yeni gelen nesile aktarmamız gerekiyorsa şayet, bu duyguları yaşatmaksa bu projenin içinde olmayı düşündüm. Bu filmdeki hikâye çok güzel ve iyi bir kadro var. Parmaklıklar ardında TV dizisindeki hikâye Sinop cezaevinde geçiyor. Orada bir grup kadın mahkûmun hayatı, yaşayacakları, yaşadıkları, hapishane yönetimi anlatılıyor.
Yapacağım iş, yaptığım işten daha iyi olmalıdır
  Güzel ve hoş bir hikâyedir. Bu dizideki görevim savcı ya da müfettiş olacaktır. Cezaevine gelen savcı ya da müfettiş olacağım. Bu dizinin iyi bir şey olacağına inanıyorum. Daha önce bu diziyi seyrettiğim zaman keyif almıştım. Oyuncu kadrosunun çok güçlü olduğunu gördüm. Yönetmeni ve kameramanı eski bir arkadaşım. Müzikleri çok güzeldir. Bunun için bu projeyi kabul ettim. Çünkü Şöhret dizisinden sonra yaklaşık 7–8 projeyi kabul etmedim. Yapacağım iş, yaptığım işten daha iyi olmalıdır. Şöhret iyi bir proje olduğu için devamlı birinci ve ikinci oldu. Şöhret’ten sonra gelen dizinin daha iyi olmasını düşündüm. Bu nedenle gelen projeleri beğenmedim ve içime sinmedi. Bu işi sadece para olarak düşünmüyorum. Her dakika göz önünde olmayı pek seven birisi değilim. Sürekli her gün bir dizide olmayı sevmiyorum. Magazin olarak da sevmiyorum. Bu nedenle yaklaşık 10 ay ara vermiştim. On ay aradan sonra tekrar başladım. İnsanlar yollarda sizi ne zaman izleyeceğiz diye soruyorlar.
  Önümüzdeki günlerde inşallah ekranların karşısına çıkacağım. Şahin Gök başarılı bir yönetmen olup, onunla çalışmaktan keyif alıyorum. Onunla “Böyle mi olacak” TV dizisinde yaklaşık iki yıl çalıştım. Son cellât filminin yapımında olmamda yönetmen Şahin Gök ağabeyin ve filmin sahibi rahmetli Ali Zebil’in büyük etkisi vardır. Bu proje onun istediği bir projeydi. Bu projede Kadir İnanır’la beraber iyi kadro vardı.
Amasya muhakkak keşfedilmesi gereken bir yerdir
  Amasya; Türkiye’de gördüğüm çok ender, enteresan güzellikte dağların arasında yerleşim kurmuş. Kızılırmak’ın geçtiği, çok keyifli, çok eski bir hikâyesi olan, çok keşfedilmemiş olan bir yerdir. Amasya muhakkak keşfedilmesi gereken bir yerdir. Amasya; sinema ve televizyoncular için hazır bir plato olup, hiçbir şey yapmanıza gerek yoktur. Her yerde fotoğraf vardır. Geçen gün bir kare resim aldık, o kare resmi Amerika’da filmciler çıkaramazlar. Çünkü bu resim doğaldır, dağın içine işlenmiş bir mezarı aşağıdan ışıklandırılmış şekilde çektik. Amasya’da kömür yakılması nedeniyle hava kirliliği var. Amasya iklim yönünden değişik bir ildir. Amasya dışında metrelerce kar var iken Amasya içinde kar yoktur. Amasya’da Ferhat ile Şirin diye bir efsane yazılmıştır. Bu efsaneyi, Ferhat’ın su kanalını bütün dünya konuşuyor. Ferhat su kanalı yanında taş ocağı açılmıştır. Bu taş ocağı her şeyi öldürmüştür. 
Tarihe sadece gözle değil, elle bakmak gerekir
      Dünyanın konuştuğu efsanenin Ferhat’ın suyolu kesilmiştir. Bu da korkunç utanç verici bir durumdur. Böyle tarihi mezarların olduğu bir yerde, bir daha eşi benzeri olmayacak bir yerde Ferhat’ın getirdiği suyoluna taş ocağı kurulduğu yerde Ferhat ile Şirin efsanesi bitmiş oluyor. Bunu anlamış değilim. Bu dünyanın hiçbir yerinde olabilecek bir şey değildir. Biraz daha ileri gidiyorsunuz kiremit deposu vardır. Buralar korunması ve turist çekmesi gerekirken buraya hiçbir turisti getiremezsiniz. Aşağı iniyorum mezarlar var. Mezarın altı dolmuş ve otobüs durağı. Mezarların içinde bira kutuları var. Bunlar korunmalıdır. Tarihe bakmak gerekir. Tarihe sadece gözle değil, elle bakmak gerekir. Bunlar insanları üzüyor. Ferhat’ın suyoluna taş ocağı yapılması beni çok üzdü. Ferhat olmayı düşünürdüm. Ferhat, yaşadığı dönemde benim yaşlarımda ise Ferhat rolünü oynamayı düşünürüm.
Benim özelim, benimle kalmalıdır
  Magazin dünyası galiba bazı insanların ihtiyacı olan bir şeydir. Onlar olmazsa yaşayamayacaklarmış gibi düşünüyorlar. Bana göre ters ama olması gereken bir şeydir. Magazin; dünyanın her yerinde olup, sevilen, izlenilen bir programdır. İnsanlar merak ediyor, insanların hayatlarına. Onlarda gözler önüne seriyorlar. Ben gözler önüne sermiyorum. Kendi yaptığım işlerle önlerinde olmak istiyorum. Benim özelim, benimle kalmalıdır. Bu dünyaya bir kere geldim. Niye herkese, her şeyimi anlatayım, göstereyim diye düşünüyorum. Ama bazıları magazinsiz yaşayamayacak duruma gelmişlerdir.
İşimi yapıyorum, hayatımı kazanıyorum
  Baktığın zaman yeter artık yüzünü görmek istemiyorsun, Magazin programı izlenilen bir program olup, doğal karşılıyorum. Oraya çıkmalarını, küfür etmelerini, birbirine bağırıp çağırmalarını kavga etmelerini doğal karşılıyorum. Ama bu benim tarzım değildir. Ben bunu yapmam. Evlenmiş olsam, eşime de yaptırmam. Ailemide hiçbir zaman gündeme getirmem. Çürkü ben işimi yapıyorum, hayatımı kazanıyorum. Sabah yedide kalkıp,17 saat çalışıyorum. Biz Çerkez bir aileyiz. Örf ve adetlerimize göre yetiştik. Ben küçüklere ve büyüklere hep saygı gösteriyorum. İnsanları seviyorum. En önemlisi hayvanları çok seviyorum. Daha doğrusu doğayı, yaşamayı seviyorum. Bunları severken de paylaşmayı seviyorum. 
Çizgimden çıkmak istemiyorum
   İnsanlara örnek olmayı istiyorum. Mankenlik yaparken; en iyiyi yapmaya çalışıp, arkamdan güzel konuşulmayı istemişimdir. O yüzden de aşırı hareketler yapmadım. Genelde bunlardan kaçındım. Böyle bir hayat sürmek ve böyle anılmak benim hoşuma gidiyor. Sizin benimle ilgili şu an güzel düşünceleriniz hoşuma gidiyor. Sizin bunu bana söylemenizden dolayı iki sene sonrasına kadar gene örf ve adetlerimle, efendilikle devam etmek istiyorum. Hep böyle anılmak istiyorum. Bu çizgimden çıkmak istemiyorum. Bunlar bana başarı getiriyor. Hergün magazinlerde olabilirim, bunlar geçici başarıdır. Bir-iki yıl, her yıl magazinde olursanız. Zannedersiniz ki ben bir yerlerdeyim. Ama sizi bir anda tepetaklak bırakabilirler. Biz yavaş ve sağlam adımlarla ilerliyoruz. Küçük adımlarla ilerliyoruz ama doğru ve düzgün yerdeyiz. Bu şekilde davranmakla dostluk kazanıyoruz. Ama önemli olan işinizi yapmaktır. Konsantrasyon olmak gerekiyor. Geri döndüğümde herkes bana kapılarını açabilecektir. Böyle yaşamak güzeldir.
Manken olarak çok miktarda katalog çekiyorum
  Şu anda manken olarak çok miktarda katalog çekiyorum. İbrahim Tatlıses’in üç senedir koleksiyonunu çekiyorum. Satışları iyi olduğundan kataloglarını devamlı bana çektiriyorlar. Çünkü insanlar benim resimlerimi gördükleri zaman hoşlarına gidiyorlar. İçlerinden birisi olarak görüyorlar. İnsanın mütevazi olması gerekir. Ayrıca katalog çekimi için birçok firmadan teklif geliyor. Ben bu mesleğin adamıyım. Bu meslekten para kazanıyorsam neden yapmayım. Para kazanmak ve hayatımı sürdürmek için çalışıyorum. Hayatımı devam ettirmek için çalışmam gerekir. Faruk Saraç’ın baş mankenliğini yapıyorum. Bütün defilelerinde en öndeyim. Büyük bir keyifle çalışıyorum. Birçok firmanın defilelerine gidiyorum. Takım elbise kıyafetlerine gidiyorum. Spor kıyafetlerine çıkmıyorum. Bu da Türkiye’de bir ilktir. 41 yaşındayım.
Böyle bir üçlü mutlu ise, kimse mutsuz, rahatsız olmasın
  Hâlâ podyumlardayım. Her çıktığımda yoğun bir alkışla karşılanıyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. Firmaları ve izleyenleri de mutlu ediyor. Böyle bir üçlü mutlu ise, kimse mutsuz, rahatsız olmasın. Bu yaşımda her podyum ve sahneye çıktığımda alkış alıyorsam kendime teşekkür ediyorum. Aileme, herkese teşekkür ediyorum. Türkiye’de 41 yaşına kadar kataloglarda çalışan manken bugüne kadar olmadı. Herkes bu işi bıraktı ve bir taraflara gitti. Ben mesleğimi seviyorum. Bu mesleğimi hâlâ devam ettiriyorum, saygı duyuyorum ve kazanıyorum. Bu çok önemlidir. Bunun dünyada örnekleri vardır. Türkiye’de bunun örneğini ben oldum. 
İnsanlar mümkün olduğu kadar podyum mankenlerini örnek alsınlar,
reklâm ve medya mankenlerini örnek almasınlar
  Türkiye’de mankenlik, dünyada olduğu şekilde devam ediyor. Magazinsel ve işini yapan mankenler var. Türkiye’de moda sektörü ileri derecede aşama kaydetti. Moda haftaları çok güzel olmaya başladı. Türk modacılar kendilerini yurt dışında duyurmaya başladı. Bunlar büyük başarıdır. Türkiye’de moda ve tekstil iyi bir ilerleme yapıyor. Çok kaliteli çizimler ve modeller çıkartılabiliyoruz. Yeni stilistlerimiz ve stilist okullarımız var. Bunlar Türkiye adına güzel şeylerdir. Türkiye’de bir grup manken; medyanın takibinde ve medya mankenidir. Bir grup manken ise podyum mankenidir. Medya mankenleri olmazsa olmaz. Onlar bizlere vakit dolduruyorlar. Podyum mankenleri ise işlerini yapıyorlar. Medya mankenleri olmazsa, poydum mankenleri ikisine birden yetişemez. Onlar orayı doldursun, öbürleri efendi olarak işlerini yapsınlar. Bu dünyanın her yerinde böyledir. İnsanlar mümkün olduğu kadar podyum mankenlerini örnek alsınlar, reklâm ve medya mankenlerini örnek almasınlar. Bunu özellikle söylüyorum. Çünkü medya mankenlerinin hayatı çok renklidir. Ama madalyonun arka yüzü vardır; aslında onların hayatı renkli değildir, yalan, dolandan ibarettir. Podyum mankenlerinin hayatı ise çok sadedir ama dürüst, temiz hayattır. 
Mankenlik çok özel bir meslektir
  Mankenlik; çok güzel, keyifli bir meslektir, insanlara birçok şey öğretir. Mankenlik; vücut, fizik, güzellik ister. Bu herkeste olan bir şey değildir. Bu yüzden mankenlik zordur, herkes yapamaz. Manken olduğunuz zaman başarılı iseniz, bütün dünya ülkelerini, bütün Türkiye’yi gezebilirsiniz. Bu şekilde; kültürünüzü, bilginizi, dilinizi yükseltebilirsiniz. Mankenliğin getirisi fazla olduğu için iyi para kazanırsınız. Mankenlik çok özel bir meslektir, herkesin yapabileceği bir meslek değildir. İnsan bütün bu normlara uyuyorsa bu mesleği yapmalıdır. Ama doğru adreslere ve doğru yerlere gitmelidir. Bu nedenle iyi araştırmalı ve ne yapacağına iyi karar vermeli, ben ne mankeni olmalıyım diye düşünmelidir. Her gün medyaya mı çıkmalıyım? Bir sene sonra yerin dibine batıp, ailemin yüzüne bakamayacak duruma gelmemeliyim diye düşünmelidir. Yoksa adam gibi bir ajansa gidip, adam gibi işler yapıp, yıllarca bu meslekten para kazanıp güzel bir evlilik yapıp, podyumlarda temiz de bir geçmiş yapmışsan, güzel bir geçişin varsa seni dünyanın her yerinden evlenmek için isterler. Çünkü sen güzelsin, başarılısın.
İnsanlar doğru mankenleri çok kıskanır
  Öbür tarafa girersen, öbür tarafta sevgili, aşk bulursan, orada, burada dedikodu, kavga olursan hiçbir şekilde bir yerde iş yapamazsın. Bu dediğim şartlara uygun kızlarımızın mankenliği yapması gerekir. İnsanlar doğru mankenleri çok kıskanır. Bu nedenle doğru adreslere gitmeleri gerekir. İyi araştırmaları gerekir. Devletin manken sektörüne el atmasına gerek yoktur. Türkiye’de bu konu ile ilgili ajanslar var. İnsanların bu ajansları takip etmesi gerekir. Türkiye bugün Uğur Tamer Öz, Gaye Sökmen diye iyi bir ajanslar var. Bunlar; mankenlerini koruyan, onların özel hayatlarına karışan, onlarla ilgilenen ve değerli ajanslardır. Bu ajanslara gitsinler. Bu ajanslar o mankenleri kabul ediyorsa, onların bir tarafa gitmelerine gerek yoktur. Eğer kabul edilmiyorlarsa demek ki onlar manken normlarında değillerdir.
Yarışmalar sadece yapım şirketlerine ve jüri üyelerine para kazandırıyor
  Türkiye’deki mankenlik yarışmalarının bu sektöre hiçbir katkısının olduğuna inanmıyorum. O yarışmalar sadece yapım şirketlerine ve jüri üyelerine para kazandıran bir yarışmadır. Türkiye’de; bütün Türkiye’yi ayağa kaldıran; alaturka, popstar yarışmaları, Bayhan ve Abidin’in olduğu yarışmalarda ne büyük olaylar oldu. Ata ve Semra Hanım’da ne büyük aile faciaları yaşandı. Türkiye’nin bir anda zirvesi olan ve kameraların 10 gün, bir ay peşinde koştuğu Bayhan şu an nerede? Firmalar haklarını kazandı ve jüri üyeleri paralarını kazandı. Bu çocukların popolarına birer tekme atıldı ve yenileri düzenlendi. Fakat bakıyoruz ki bu yarışmalara bizim halkımız yine kuyruklar oluşturuyor. Fakat o insanların yapabilecekleri hiçbir şey yoktur.
  O paraları almaları gerekiyor. Bu programları çekmeleri gerekiyor. Burada onlar değil, toplum suçludur. Görüyorsunuz ki bir önceki yarışmadan çıkanlardan birisi rahmetli olmuş, kimisinin yuvası dağılmış, birisi pavyona düşmüş. Bizde işsizlik çok ve gelecek, istikbal yoktur. Bu yüzden insanlar her yerden medet umup, yarışmalara giriyorlar. Konfetilerle uğurlanıyorlar, birinci oldun diyorlar, halkı istemiyorlar. Ertesi gün o kişiyi arayan yok. Bu yüzden onlara hiç karışmıyorum. 
İnsanlar medyaya çıkmayan insanları seviyor
  Onlar böylece önümüzden akıp gidecekler. Bu yarışmalarda bitecek. 1987 yılından itibaren 21 yıldır mankenlik yapıyorum. Toplam 10 film ve 15 tane dizim var. Sarıkaya’lıyım. İnsanlar medyaya çıkmayan insanları seviyor. Biz şimdi medyaya çıkmıyoruz diye açmıyız? Ama medyaya çıkanlardan daha tokuz. Maddi olarak olmasa bile manevi olarak onlardan daha çok zenginiz. Görsel bir sanatçı olarak insanlara güzel şeyler vermeye çaba sarf etmeliyiz. Güzel projeler içinde yer alalım. Kötü projeler içine girmeyelim. O projeler gündeme gelmesin. Çünkü iki veya üç bölüm sonra yayından kaldırılıyor. Bu projelerde olmamak gerekiyor. Adını ve kimliğini bilmediğimiz insanlar firmalar kurup, filmler çekmeye başladı. Bunlar kim, ne olduğu bilinmiyor. Topluma güzel mesajlar verebilecek projelerin içinde olalım. Kötüleri eleyelim. Televizyon dizilerindeki kötü dönemeçten bu işi döndürelim ve yerine oturtalım. Diziler; güzel, kaliteli ve seviyeli olsun. Seçici olalım. Herkes her işi maddiyata dökmüş. Bir diziden sonra, başka bir dizi teklifi geliyor. Bunları bilmeden olur demeyelim. Kötü projeler sunmayalım. Kötü projeler, iyi projeleri de götürüyor.
Yatırımlarım tamamen arazi ve arsa, turizm üzerine
  Benim yatırımlarım tamamen arazi ve arsa, turizm üzerine yatırımlardır. Şu andaki yatırımlarım Kaz Dağları’ndadır. Assos tarafındadır. Babamızdan gelen bir söz vardır;”Ne alırsan al toprak al.”Yer, toprak her zaman değerlidir. Ayrıca Face Food zinciri kuracağız. İstanbul’da bir dürüm işine girdik. İstanbul’un değişik yerlerine şubeler açacağım. İlk şubem bir hafta sonra açılacak. Bu gıda işine girmem anlamına geliyor. Bu saatten sonra bu işlere de girmek gerekir. İstanbul-Kemerburgaz-Göktürk’te şirketimi kurdum, dekorasyonu bitti, dükkânım hazır. Çok profesyonel bir dürüm dükkânı açıyorum. Bütün ustaları memleketinden getirdim. İnsanlara lezzet vereceğiz ve buradan da para kazanacağız.”
 
 
Takım elbise kıyafetlerine gidiyorum. Spor kıyafetlerine çıkmıyorum. … Bu yaşımda her podyum ve sahneye çıktığımda alkış alıyorsam kendime teşekkür ediyorum. … Öbür tarafa girersen, öbür tarafta sevgili, aşk bulursan, orada, burada dedikodu, … Bunlar; mankenlerini koruyan, onların özel hayatlarına karışan,
https://habergunebakis.com/haberdetay/163-unlu-manken-ve-sinema-aktoru-Atilla-Saral:—%E2%80%9C%C4%B0nsanlara-ornek-olmay%C4%B1-istiyorum%E2%80%9D.html
 
error: Content is protected !!