Perşembe, Aralık 11, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 308

Amasya İl Emniyet Müdürü Ayhan Acet: “Halkın desteği olmadan başarı sağlanamaz”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

   Daha önce Diyarbakır’da Emniyet Şube Müdürü, Kırıkkale’de Emniyet Müdür Yardımcısı son olarak da Emniyet Genel Müdürlüğünde Polis Başmüfettişi olarak görev yapan, görev yaptığı yerlerde başarılı görevlere imza atan,  polis-halk işbirliğinde gösterdiği üstün performans ile halkın ve yetkililerin takdirini kazandığı öğrenilen ve son İl Emniyet Müdürleri Kararnamesi ile Amasya İl Emniyet Müdürlüğüne atanan  Polis Müdürü Ayhan Acet, Amasya İl Emniyet Müdürlüğü görevine başladı. Amasya İl Emniyet Müdürü Ayhan Acet,  polis-halk işbirliği ve başarılı bir görev konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

Tüm dünyada suçlar globalleşme aşamasındadır

   “Başarılı bir görev yapmak için, Emniyet Müdürlüğümüzün teknik imkanları baştan en iyi şekilde kullanması gerekiyor. Teknik imkanlarımız olarak, şehrimizde kullanılan mobese sistemimiz var. Bunu en iyi şekilde şu an kullanıyoruz. Bu sistem tam gerçekleştirilmiş değildir, şu anki kurulumunda % 60–70 verim alıyoruz. Ancak, bu kısa zamanda daha da gelişmiş bir şekilde Emniyet Müdürlüğümüzün hizmetinde, daha doğrusu halkımızın hizmetinde olacaktır. Tüm dünyada suçlar globalleşme aşamasındadır.

 
                                 
                               Amasya İl Emniyet Müdürü Ayhan Acet
 
Polise halkımızın desteğini almamız lazımdır

   Türkiye’de bu aynı şekildedir. Hiçbir lokal suçlar bu bölgede çok yoğun değildir. Pek fazla suç yok, genelde globalleşmiş ve organize şekildedir. Bunlarla savaşmak, başa çıkmak da gerçekten de zor bir iştir. Emniyet teşkilatının bu işi yaparken; mutlaka teknik, elektronik imkanlardan faydalanması lazımdır. Ayrıca; polis-halk ilişkilerini geliştirmek içinde her türlü imkanı kullanıp, polise halkımızın desteğini almamız lazımdır. Halkın desteği olmadan belli bir aşamaya kadar başarılı olabiliriz. Halkımızın desteğini aldıktan sonra bu sınırı aşacağız.

Amacımız teknik ve elektronik sistemi geliştirmektir

   Amacımız teknik ve elektronik sistemi geliştirmektir. Amasya’daki teknik ve elektronik sistem çalışmaları benden önce başlamış, şu an devam ediyor ve bu mobese sistemi bitirilecektir. Onun dışında halkımıza ulaşabilmek için birkaç projemiz var. Bu proje planlanma ve tahlil aşamasındadır. Buradaki projelerimizde önce bir tahlil yapacağız. Projelerimizi tamamlandıktan sonra, bu projelerimizi açıklayacağız. Halkımıza ulaşacağız ve halkımızın da desteğini kazanacağımıza inanıyoruz. Emniyet teşkilatları bunu mutlaka yapmalıdırlar. Bizde bunu mutlaka yapacağız.”

 

Kaymakam Tuncay Sonelden karlı yollarda hizmet

0

Haber: İlker ÇAKAN

   Trabzon- Of ilçesinde dün başlayan ve gece boyunca devam eden kar etkili oldu. Özel İdare ekiplerince köy yollarının açılması için hummalı bir çalışma gerçekleştirilirken, Of Kaymakamlığı’nca kar yağışı etkisini göstermeden diyaliz hastaları, hamile bayanlar ile yaşlı ve kimsesiz yardıma muhtaç vatandaşlar tespit edildi ve bu yönde çeşitli önlemler alındı. Bu çalışmalar sonucunda; Of’ta 12, Hayrat’ta 3 diyaliz hastası tedavilerinin kötü hava koşullarına karşı aksamaması için, Of Devlet Hastanesinde misafir edilirken, kimsesiz olan ve Of’ta yaşayan 80 yaşında ki Fahri Bakkal dede Kaymakam Tuncay Sonel’in talimatıyla hastaneye yerleştirilerek kontrol altına alındı.

 
                                 
                             Of Kaymakamı Tuncay Sonel Of Devlet Hastanesinde
                                                 hastaları ziyaret ederken
 
  Saraçlı köyünde ikamet eden ve Ankara’dan tedavisi sonrası karayolu ile Of’a gelen kanser hastası Yusuf Sarıcaoğlu ise olası bir duruma karşı tedbir amaçlı olarak hastanede yatırılarak, misafir edilmesi sağlandı. Kaymakam Tuncay Sonel beraberinde Şantiye Şefi İsmet Çalık ile birlikte Erenköy, Pınaraltı ve Darılı köylerini ziyaret ederek vatandaşlarla ve karla mücadele eden ekiplerle birlikte olduktan sonra, Of Devlet Hastanesine geçerek sağlık personeli ve hastaları ziyaret etti.
                                
                                Of Kaymakamı Tuncay Sonel Of Devlet Hastanesinde
                                hastaları ziyaret ederek ve hastane personelinden
                                                           bilgi alırken
  
 

Türkiye-Afganistan-Pakistan ekonomik işbirliği

0

Haber: İlker ÇAKAN

   Türkiye, Afganistan ve Pakistan arasında Ekonomik İşbirliği için İstanbul Forumu”nun dördüncü toplantısı, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun başkanlığında, Afganistan Ticaret ve Sanayi Odaları (ACCI) Başkanı Sher Khan Farnood ve Pakistan Ticaret ve Sanayi Odaları Federasyonu (FPCCI) Başkanı Sultan Ahmed Chawla’nin katılımıyla 25 Ocak 2010 Pazartesi günü İstanbul’da gerçekleştirildi. Forumda, Türkiye, Afganistan ve Pakistan arasındaki ekonomik sorunlar detaylı biçimde görüşülerek,  aşağıdaki hususların kamuoyuna duyurulması kararlaştırıldı.

   1-Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Afganistan Ticaret ve Sanayi Odaları (ACCI) ve Pakistan Ticaret ve Sanayi Odaları Federasyonu (FPCCI) temsilcileri 25 Ocak 2010 tarihinde İstanbul Forumu’nun dördüncü toplantısı için İstanbul’da bir araya geldiler.

   2-Forum üyeleri, üç ülkenin iş dünyaları arasındaki üçlü diyalog mekanizmasının önemini ve karşılıklı anlayış temelinde atılan ilerlemeci adımları vurguladı.

   3-Forum üyeleri, İstanbul Forumu’nun ikinci ve üçüncü toplantılarında kabul edilen üçlü stratejide yer alan;

      (i) Tarıma odaklı sanayi bölgeleri,

      (ii) Kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarında kurumsallaşma için kapasite inşa programları,

      (iii) Mikro kredi temelli iş geliştirme merkezleri konularındaki çalışmaların uygulanabilirliğini kabul ettiler. Forum üyeleri bu stratejinin uzun dönemdeki işlerliği konusunda görüş birliğine vardılar. Ancak kısa ve orta vadede insan kaynakları geliştirme projelerinin geliştirilmesine odaklanmaya ihtiyaç olduğuna karar verdiler.

 
                               
                                Türkiye-Afganistan-Pakistan ekonomik işbirliği
                                                    4. İstanbul Forumu
 

   4-Forum üyeleri, Afganistan’ın insan kaynaklarının gelişimine katkı sağlaması amacıyla bir proje tasarlanmasının gerekliliğini vurguladılar. Bu projenin, özellikle Ulusal Öğretmen Eğitim Enstitüsü ve Ulusal Müfredat Geliştirme Enstitüsü ismi ile 2 enstitünün kurulmasına yönelik olmasına karar verdiler.  Forum, bu sürece katılımını teşvik etmek amacıyla, Afganistan Ticaret ve Sanayi Odasının kapasite inşasının önemine vurgu yapmıştır.

   5-Forum toplantısında, hem Afganistan, hem de Pakistan için mesleki eğitim merkezi, iş geliştirme merkezi, oda geliştirme ve sanayi bölgeleri ve sınır yönetimi (her iki hükümetin onaylaması durumunda) konularına odaklı kapasite inşaası girişimleri tartışıldı. Forum üyeleri bu alanda somut projeler geliştirilmesinin önemini vurguladılar.

   6-Forum üyeleri, İstanbul Forum’unun üçüncü toplantısında alınan karara dayanılarak, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde Özel Sektör ve Ekonomik Kalkınma Enstitüsü (IPSED) ve Kamu Politikaları Eğitim ve Araştırma Enstitüsü’nün (TRIPP) kurulmasını memnuniyetle karşılar. Forum üyeleri, özellikle,  Haziran ve Temmuz 2009’da Pakistan Rekabet Kurumu uzmanları için organize edilen iki eğitim programının başarıyla uygulanmasına memnun oldular. Forum üyeleri, bu tür eğitim programlarının, özellikle Afganistan hükümet yetkililerine dönük olarak devamı için duydukları arzuyu dile getirdiler.

   7-Forum, Afganistan ve Pakistan Transit Geçiş Anlaşması’ndaki (APTA) tartışmalı konularda, Pakistan ve Afganistan Ticaret ve Sanayi Odalarının bir araya gelerek, her iki ülkeyi de tatmin edici çözüm önerileri oluşturulması gereğini vurgulamıştır. 

   8-Forum, projelerin uygulanmasını hızlandırmak için, Forum ve ilgili ülkelerin hükümet yetkilileri arasındaki diyaloğun güçlendirilmesinin önemini vurgulamıştır. 

   9-İstanbul Forumu beşinci toplantısını 2010’nun ilk yarısında gerçekleştirmeye karar verdi.

 

 

 

Balyoz

0

   Sevgili haber güne bakış okuyucuları, “Habergünebakış’ın” yeni bir üyesi olarak herkesi sevgi ve muhabbetle selamlıyor, bu güzide sitede bir köşe de bana ayırdığı için Sevgili İlker Çakan abimize teşekkür ediyorum.

   Son zamanlarda yazılı ve görsel basında herkesin gündemini işgal eden bir Balyoz operasyonudur tartışılıp duruyor. Benim amacım siyaset yapmak asla değil, hatta bu konuda sert bir yazı yazmakta değil. Benim burada yazmak ve sizlerle paylaşmak istediğim, acaba bu balyozu biz gerçek değerlerimizi kaybederek, örf ve adetlerimizden uzaklaşarak, sevgimizi ve saygımızı yitirerek, hatta ve hatta basit bir selamı bile birbirimize çok görürcesine vermeyerek,  yıllar önce biz kendimize indirmedik mi? 
   Düşünelim bir kere, gerilere doğru gidelim. İnsanların menfaat gözetmeksizin kurdukları samimi ilişkilere bir dönelim. İnsanların birbirlerini kalpten sevdikleri, birbirlerini gördüklerinde sohbet ve muhabbet ortamları kurdukları, yalansız, riyasız ve çıkarsız sevdikleri günleri anımsayalım. Böyle değil miydi? Eskiden bu ülkede bayramların coşkuyla, heyecanla, zevkle ve şevkle kutlandığı, beklendiği günleri unutmuş gibiyiz sanki. Biz bir kabuk değiştirmişiz gibi hiç arkamızdan olup bitenlere bakmadan siyasilerin birbirleri arasındaki söz düellolarının girdabına kapılmışız. Her köşe başında ülkeyi ya kurtarıyoruz, ya batırıyoruz ya da çıkılmazlara sokuyoruz.

   En kötüsü de ordunun tartışılmazlığını tartışıyoruz ki en kötüsü ayıbı ve tehlikeli olanı da bu. Birileri bizi yine bir oyunun içine çekmeye çalışıyor. İyi de biz birbirimize olan saygının, sevginin, muhabbetin yerini menfaatlerimiz doğrultusunda kurmaya çalıştığımız sahte dostluklara ve sevgiye, emellerimiz doğrultusunda yükselme hedefi ile kurduğumuz çıkar ilişkilerine en önemlisi de ruhumuzu kapitalizme satmamışmıyız acaba ? Hani bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı. Bizim atalarımız söylememiş mi bunu? İyi de bu ülkede herkes özgür ve istediği gibi yaşarken, yaşantısına kendi başına yön verirken, bize ne oldu da birdenbire gündem dedikoducuları haline geldik.

   Önce biz eskiden olduğu gibi birbirimize sevmeye, saygı göstermeye hele hele şu aralar daha çok ihtiyaç duyduğumuz birlik ve beraberliğe neden yeniden dört kolla sıkı sıkı sarılmıyoruz. Bugün kaçımız sabahları karşımızdakine günaydın diyoruz? Bugün kaçımız dostlarımızın halini hatırını menfaat gözetmeksizin soruyoruz? Gerçekten karşımızdaki kim olursa olsun, ona gülümseyerek samimi bir şekilde yaklaşıyoruz. Maalesef bunları unuttuk biz. Çünkü kapitalizmin pençesinde kıvrım kıvrım kıvranıyoruz.

   Oysa her şeyin bir bitişi olduğu gibi, kapitalizminde bir bitişi olacaktır. Ama sevgi, dostluk, kardeşlik ve içten bir gülümsemenin yeri her daim baki kalacaktır. Şimdi bunları tekrar gözden geçirelim, geçmişte yaşadığımız o güzellikleri terk ederek, bu balyozu kendi kafamıza indirmemiş miyiz?
   Bir Bolivya atasözünde sevgi için şöyle denmiştir;

   ”Sevmek, keman çalmak gibidir, bilmeyen kötü sesler çıkarır.”
   Sevgi ve muhabbetle.

4. İstanbul Forumu

0

Haber: İlker ÇAKAN

   Türkiye-Afganistan-Pakistan iş dünyası çatı kuruluşları arasında ortak forum oluşturmak ve bu vesileyle üç ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla 26 Ekim 2007’de oluşturulan “Türkiye, Afganistan ve Pakistan arasında Ekonomik İşbirliği için İstanbul Forumu”nun dördüncü toplantısı 25 Ocak 2010 Pazartesi günü İstanbul’da yapılacak.

   Forum kapsamında TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ev sahipliğinde  25 Ocak 2010 Pazartesi günü, saat 12.30’da Esma Sultan Yalısı’nda; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Afganistan Dışişleri Bakanı Dr. Zalmai Rassoul, Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi, Afganistan Ticaret ve Sanayi Odaları (ACCI) Başkanı Sher Khan Farnood ve Pakistan Ticaret ve Sanayi Odaları Federasyonu (FPCCI) Başkanı Sultan Ahmed Chawla’nin katılacağı yemekli bir toplantı düzenlenecek.

 

Küçük hesaplar

0

   Hepinizin bildiği gibi Kemerde 7 Şubat tarihinde Esnaf ve Sanatkarlar Odası seçimleri yapılacak. Ben bu seçimlerdeki iki adaydan birisiyim. Bu nedenle yaklaşık on beş gündür bu köşede şiir bile yayınlamıyordum. Kim bilir beklide birileri, beş yılı aşkın bir süredir sizlerle şiire gönül veren yüreklerin sesini paylaşmamı, zaman zaman yayınladığım taşlama şiirlerimi haksız rekabet ürünü olarak algılar diye. Şahsıma yapılan  eleştiriler seviyesinde kalsa, uzun yıllardır güzellikleri paylaştığım Kemer Gözcü Gazetesine intikal etmeseydi, yine de bu satırları şu an okumuyor olacaktınız.   

   Toplumda hiç kimsenin hiç kimseye yalakalık etmek gibi bir görevi yok. Hiç kimseyi de size yalakalık yapmıyor diye cezalandıramazsınız. Bu doğru olmaz. Her insan bilgi sahibi olduğu konularda, doğru bildiklerini çevresine aktarır, bu da onun en doğal hakkıdır. Tercih vatandaşındır. Ancak bunu yaparken üslup ve davranışlarınıza dikkat etmeniz gerekir.  

   Her vatandaş; içinde bulunduğu toplumda duygu ve düşünceleri doğrultusunda demokratik mücadelesini sergiler. Bir yerlere aday olabilir, destekleyebilir, karşı tavır sergileyebilir bu her yurttaşın en doğal hakkıdır. Ama elinizde bulundurduğunuz bu demokratik hak size; çevrenizdeki insanlara saygısızlık etme hakkını vermez.

   Yaklaşık on gündür bir dev muhabbeti aldı gidiyor. Olsun. Bu her zaman böyledir amacı üzüm yemek olmayanlar konuşacaklardır. Ben bu söylemde; Esnaf ve Sanatkar camiasının çok ciddi bir potansiyel olduğunu, bu gücü harekete geçirmek gerektiğini vurguladım. Kim bilir beklide şair olmanın verdiği bir alışkanlıktı. Konuyu mecaz söylem tarzıyla sizlere aktarmak, karalamak anlamaya çalışmaktan kolaydır, her zaman. Biz kolay olanı seçmeyeceğiz hiçbir zaman. Sizlere konuyu detaylarınla da anlatacağız önümüzdeki günlerde.

   Bu öyle bir proje ki Kemer Esnaf ve Sanatkarını büyük alış veriş merkezleri ile rekabet edebilir konuma getirecek. Esnaf ve Sanatkar büyük mağazaların istilası altında ezilmeyecek. Bunu başardığımız günden itibaren artık Esnaf ve Sanatkârlarımızın çeki yazılmayacak, senedi protesto olmayacak. Bu güç birlikten doğacak. Bu gücü hepimiz bir çatı altına toplanarak yaratacağız. Ya bunu başaracağız ya da son yıllarda daha da zorlaşan ağır koşullar altında ezildikçe ezileceğiz.

   Yaratıcı ve dürüst insanlar; toplum için iyi şeyler üretme çabasıyla çırpınırlar. Yeteneksizler toplum içinde dedikodu üretilirler.

        

 

 

  

TOBB Başkanı M.Rifat Hisarcıklıoğlu: “Güçlü ekonomi ve kaliteli demokrasi”

0

Haber: İlker ÇAKAN

   TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu; bir gazetede hakkında yayınlanan iddialar nedeniyle 22.01.2010 Cuma günü saat 14.00’de TOBB Birlik Merkezinde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi;

Hayret ve dehşetle karşılıyorum
    “Değerli basın mensupları  Hoşgeldiniz, Bugün sizlerle, bir şikâyetimi ve demokrasimiz adına, bir üzüntümü paylaşmak üzere toplanmak istedim. Son zamanlarda, millet iradesine müdahaleyi amaçlayan, çeşitli senaryoların kamuoyunda sıklıkla yeraldığını görmeye başladık. Bu kirli planlara, adımın karıştırılmasını, hayret ve dehşetle karşılıyorum.

16 Haziran 2001’den bu tarafa TOBB başkanıyım
   16 Haziran 2001’den bu tarafa TOBB başkanıyım. Bu süre zarfında, hükümetler geldi geçti. Ben, hep aynı ilkeler doğrultusunda çalıştım. İş dünyamızın sorunlarını, önerilerini, halktan yetkiyi almış ve karar alıcı konumundaki, siyasetçilere ilettim. Siyaseti, toplumsal tercihlerin belirlendiği bir alan olarak gördüm. TOBB’un varlık nedenini ve camiamızın istek ve beklentilerini, her zaman esas aldım. Bunu yaparken, siyasetin alanıyla, kendi görev alanımı, birbirine karıştırmamaya özen gösterdim. Bu sorumluluğun bilincinde oldum.

Bu çamur benim üzerime yapışmaz
   Ülke meselelerinin çözüm yerinin, sadece demokratik platformlar olduğuna inandım. Daha düne kadar, hükümetin yandaşı olarak nitelendiriliyordum. Şimdiyse, darbecilikle ilgili iddialara maruz kalmaya başladım. Ben, darbe yapmayı, vatana ihanet kabul ederim. İhanete teşebbüs edenlerin yanında da olmam, olamam. Bu konuda net olarak şunu söyleyeyim; bu çamur benim üzerime yapışmaz.

Sorgulamadan yayınlamasından şikayetçiyim
   Bugünkü Taraf gazetesinde yayınlanan bir habere göre; birileri darbe yapıp, yeni bir hükümet kurup, Başbakanlığa da beni getireceklermiş. “Balyoz harekat planı”nı ilk kez basından duydum. Darbe planı hazırladığı söylenen şahısları da tanımıyorum. Buna rağmen, demokrasi karşıtı planlara, ismimi karıştıranlardan şikayetçiyim. Sadece iddialara dayalı linç fetvaları yayınlanmasından, şikâyetçiyim. Bulanık suda balık avlamaya çalışanların oltasına takılanlardan ve gazetecilerin de, bunu sorgulamadan yayınlamasından şikayetçiyim. Gerekli hukuki süreci de başlatmış bulunuyorum.

Sadece adaletin yanında oldum
   Ben; ailesi, 1960 ihtilali, 1971 muhtırası ve 1980 askeri darbesinde; şahsen ise 28 Şubat sürecinde ciddi zarar görmüş biriyim. Demokrasi karşıtı hiçbir hareketin, içinde, önünde, arkasında, hatta dedikodusunda bile yer almadım. Hayatım boyunca Allaha çok şükür, ne zulmeden oldum, ne de zalimlerden merhamet isteyen oldum. Sadece adaletin yanında oldum.

Zulüm ile de abad olunmaz
   Büyük Türk bilgini Farabi’nin bir sözünü sizlere hatırlatmak isterim ” ancak, özgür birey ve toplumlar ahlaklı olabilir” Türkiye’nin sorunlarının çözümü, meşruiyet dışı yollarda aranmamalıdır. Darbe tezgâhları ne kadar namussuzluk ise, haysiyet cellatlığı da, o kadar namussuzluktur. İkisi de zulümdür. Zulüm ile de abad olunmaz. Ben ülkemin her karışını geziyor ve şunu her fırsatta ifade ediyorum “Adaletsizlik, zulüm ve korku üzerine kurulan bütün sistemler, yok olmaya mahkûmdur. Şimdi bu vesileyle; bu ülkeyi ihtiraslarından daha fazla seven herkesi, bir kez daha; demokrasiye sahip çıkmaya, hukukun üstünlüğünü korumaya, birbirine çamur atmamaya, linç fetvalarına son vermeye, bilgi kirliliğini önlemeye, vicdanına kulak vermeye, fitne ve fesattan vazgeçmeye, ülkemizin kurumlarını yıpratmamaya, her kurumu da, şeffaf olmaya davet ediyorum.

Ülkemizi ve 72 milyonu zenginleştirmek istiyoruz
    Zira, bu ülke hepimizin, gidecek başka bir yerimiz yok. Açıktır ki, olup bitenin, aş, iş ve ekmek kavgasıyla bir alakası yoktur. Ama biz; aş, iş ve ekmek kavgası vermek istiyoruz. Ülkemizi ve 72 milyonu zenginleştirmek istiyoruz. Bunun içinde; Türkiye’nin tek çıkış yolu var. Güçlü ekonomi ve kaliteli demokrasi. Bu yüzden, herkesin hesap sorabildiği ve hesap verebildiği, birinci sınıf bir demokrasi istiyoruz. Birilerine imtiyaz sağlamak için değil herkes için özgürlükleri esas alan bir demokrasi istiyoruz. Demokrasiye sahip çıkmanın yolu; darbeyi ve her türlü darbe teşebbüsünü lanetlemek ve darbecileri cezalandırmak kadar, sağduyulu olmak, hukukun üstünlüğünü korumak, kurumların ve kişilerin, saygınlığını da yıpratmamaktan geçer. Demokrasi ve hukuk çıtasını yükseltmek, hukuk dışına çıkarak, birilerine çamur atmakla olmaz. Makamı, rütbesi, görevi, ismi, aidiyeti ne olursa olsun, hiç kimse demokrasinin ve hukukun dışına çıkamaz.

Şeffaf olmayan her olay ve kurum fitneyi besler
   Bu noktada hukukun üstünlüğüne ve yargıya olan inancımız tamdır. Ama herkes mutlaka şeffaf ve açık olmalıdır. Şeffaf olmayan her olay ve kurum fitneyi besler. Ortam, haysiyet cellâtlarına kalır. İsteyen, istediği kadar demokrasi dışı hayaller kurabilir, hezeyanlarda bulunabilir. Ama benim, içinde milletimizin yer almadığı, hiçbir hayalim olmadı. Benim adımı, bu fitneye karıştıranlara, hakkımı helal etmiyorum. Allah, herkese zihin açıklığı versin.”

 

Barış arayan Lübnan

0

   Lübnan’ın kelime olarak anlamı Finikelilerden gelmektedir ve “Beyaz Dağ” anlamındadır. Ülkeyi kuzey güney istikametinde kesen Lübnan dağları, ülkeye ismini vermekle kalmaz aynı zamanda dağlık coğrafi yapının getirdiği iklim, sosyal yaşantı ve askeri faaliyetler bakımından da yakın çevresinden farklılaştırır. Ayrıca bu dağlarda yetişen bir ağaç türü olan sedir, Lübnan bayrağının merkezinde yer almaktadır ve altı bin yıllık bir tarihi sembolize etmektedir. Köklü geçmişine rağmen ülkenin gündemi ise son derece kırılgandır ve adeta her gün savaş ve barış arasındaki tahterevallide gidip gelmektedir. Lübnan’ın bugününü anlamak üzere geçmişine kısaca göz atmak gerekir.

   Lübnan, Yavuz’un Mısır seferinden birinci dünya harbinin sonuna kadar yaklaşık dört yüz sene Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetinde kalmıştır. 1920’de Fransız mandasına giren ülkede 1926 yılında Lübnan Cumhuriyeti ilan edilse de bağımsızlığına ancak 1943 yılında kavuşmuştur. 1946’ya kadar ise Fransız askeri varlığı devam etmiştir. 1948 yılında Arap-İsrail savaşının ardından İsrail devletinin kurulması sonucu Filistinli mülteciler ülkeye akmaya başlamıştır. 1958 yılında hükümetin yardım talebi üzerine 5000 Amerikan askeri ülkede konuşlandırılmıştır.

   Filistinlilerin ikinci dalgası 1967’deki altı gün savaşından sonra gelmeye başlamış ve bundan sonra Yaser Arafat’ın Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) İsrail’e saldıralar için ülkeyi bir üs olarak kullanmaya başlamıştır. 1975’de karşılıklı olarak Hıristiyan ve Müslümanların öldürülmesi ile Lübnan iç savaşı başlamış, 1976 yılında cumhurbaşkanının daveti ve Arap zirvesi kararıyla Suriye ordusu taraflar arasında barış sağlamak için ülkeye girmiştir. Ne var ki FKÖ’nün İsraillilere karşı eylemleri sonucunda İsrail de 1978 yılında güney Lübnan’ı işgal etmiş, 2000 civarında insan ölmüştür.

   Bunun üzerine Birleşmiş Milletler İsrail’in geri çekilmesini istemiş ve bunu takip etmek üzere Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücünü oluşturmuştur. 1982 yılında FKÖ ve İsrail arasındaki çarpışmaların şiddetlenmesi üzerine BM güvenlik konseyi tüm tarafları ateş kes yapmaya çağıran kararını yayımlamış ancak bir gün sonra İsrail tekrar Lübnan’ı işgal etmiştir. Hıristiyan militanların 800 Filistinliyi topluca katletmesinden sonra hükümetin talebi üzerine Amerikan, Fransız ve İtalyanlardan oluşan barış gücü Beyrut’a gelmiştir. 1983 yılında İsrail ülkeden kısmen çekilmiştir. Yılın sonlarına doğru ise iki ayrı bombalı saldırıda 241 Amerikan, 56 Fransız askeri öldürülmüştür.

   1984 yılında Amerikan askerleri ülkeyi terk etmiş, ancak hizipsel çatışmalar beş yıl daha kötüleşerek devam etmiştir. 1989 yılında “Taif Anlaşması” ile iç savaşın sona erdirilmesi için ilk adım atılmış 1991 yılında Hizbullah haricindeki tüm militan gruplar silahsızlandırılmıştır. 1993 ve 1996 yıllarında İsrail, Hizbullah üslerine yönelik olarak saldırılarda bulunmuş, 2000 yılında ise 17 yıllık işgali sona erdirerek ülkeden geri çekilmiştir. 2005 yılında eski başbakan Refik Hariri’nin Beyrut’ta bombalı saldırı sonucu öldürülmesinden Suriye sorumlu görülmüş ve uluslar arası baskılar sonucu Suriye askerleri ülkeden çekilmiştir.

   2006 yılında Hizbullah’ın iki İsrailli askeri kaçırması üzerine İsrail hava ve denizden ülkeye geniş çaplı bir saldırıda bulunmuştur. Ancak Hizbullah’ın küçük çaplı füzelerle karşılık vermesi ve direnmesi Arap dünyasında başarı olarak yorumlanmıştır. Bu savaşın ardından 1701 sayılı güvenlik konseyi kararı yayımlanmış, BM gücü tekrar yapılandırılmış ve büyütülmüştür. Bu tarihten itibaren Türkiye’de barış gücü içerinde görev almaya başlamıştır. 2008 yılında Hizbullah ile Sünni ve Dürzi milisler arasında cereyan eden çatışmalarda en az 80 kişi ölmüş, iç savaşın geri gelmesinden korkulmuştur.  2009 yılı haziran ayında yapılan seçimlerin ardından beş ay sonra 14 Mart Koalisyonu lideri Saad Hariri başkanlığında hükümet kurulabilmiştir.

   Görüldüğü üzere Lübnan’ın yakın tarihi çekişmeler, çatışmalar ve değişik aktörlerin güç mücadeleleri ile geçmiştir. Lübnan halkı barışa açtır aslında. Sessiz, çatışmasız geçen günler, haftalar garipsenmekte ve genellikle kısa bir süre içerisinde yeni çatışmaların yaşanacağı öngörülmektedir her defasında. Aslında kabullenmeye daha fazla eğilimin olduğu şey savaş değil barıştır, şüpheyle yaklaşılsa bile. İstikrarsızlık barışın tesisinde bir engel olarak durmaktadır.

   Ülkenin istikrarsız durumunun en önemli gerekçesi olarak devlet otoritesinin bilinen anlamda bir devlet işlevini yürütecek biçimde şekillenmemiş olması sayılabilir. Dinsel ve mezhepsel olarak bölünmüş ülke halkının aidiyet duygularında ve bu grupların liderlerinde genel ülke çıkarından ziyade bu grupların çıkarlarını önde tutmaları, merkezi güçlü devletin hayat bulmasını neredeyse imkânsızlaştırmaktadır. Dolayısıyla iç ve dış politika konularında istikrarsız bir devlet görüntüsü ortaya çıkmaktadır.

   Diğer yandan ülkeden eksik olmayan yabancı ülke askeri varlığı ve çeşitli organizasyonlar faaliyetleri, ülke içindeki grupların birbirleri ile yakınlaşması ve bütünleşmesinden çok kendilerini diğer gruplara karşı güçlendirebileceğini düşündükleri yabancı ittifaklar aramalarına ve ayrışmalara yol açtığı düşünülmektedir. Devlet olarak Lüban’ın İsrail ile aralarında bir savaş durumu söz konusu iken, iç savaş döneminde bazı grupların İsrail ile işbirliği içinde olması ve İsrail tarafından desteklenmesi, konunun anlaşılması için yeterlidir.

   Birinci dünya savaşı sonunda Osmanlı topraklarından koparılan ve Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın başına geçmeyi umduğu Büyük Suriye devleti, Fransız mandasına bırakılınca hayal olarak kalmış, Lübnan’da bu topraklardan ayrılarak Hıristiyanların yönetime egemen olduğu ayrı bir devlet olarak kurulmuştu. Günümüzde halen, yönetimde ve ekonomik hayatta geçmişten gelen ayrıcalıklarını kullanan küçük bir azınlığın pastadan büyük payı aldığı gözlenmektedir. Uzun vadeli olarak Lübnan’ın en büyük açmazının bu sorun olacağı tahmin edilmektedir.

   Zira Müslümanlar, özellikle Şiiler nüfus olarak en büyük grup olmalarına rağmen siyasi ve ekonomik hayatta bunun karşılığını alamamaktadırlar. İsrail işgaline karşı direniş maksadıyla İsrail ordusuna karşı yaptığı eylemleri nedeniyle batı dünyasında terörist bir örgüt olarak görülmesine rağmen Lübnanlı Şiilerin en önemli siyasi hareketi olan Hizbullah, “dünyadaki bütün ezilenlerin çıkarlarına ve toplumsal, ekonomik ve siyasi adalete kavuşmaları için sürekli devrime hizmet eden bir parti” olarak tanımlanmaktadır.  Hizbullah, siyasal alanda Lübnan siyasi sistemi ile teorik problemleri nedeniyle gücü ile doğru orantılı olarak yer almamaktadır, ancak sosyal alanda özellikle güney Lübnan’da ciddi bir yer sahibidir.

   Lübnan’da sosyal ve ekonomik hayatta eşitsizlikleri gidermeye yönelik, hak arama mücadelesinin ileriki dönemlerde yaşanması muhtemeldir ancak Hizbullah’ın bu mücadelede kullanacağı yöntemin şiddetten uzak ve diyaloga dayalı olması beklenmektedir. Zira Hizbullah  “Lübnan’ı oluşturan ve her biri farklı ideolojiye kafa yapısına, anlayışa, bakış açısına be inanç sistemine sahip on sekiz mezhep arasında diyaloğun mümkün olduğunu” ileri sürmektedir.  2008 yılında batı Beyrut’ta yaşanan çatışmalarda kuruluşundan itibaren ilk defa ülke içi gruplarla çatışmaya girmiş olması Hizbullah’ın kuruluş felsefesine ve imajına hasar verdiği ve 2009 seçimlerinde bunun olumsuz etkisini yaşadığı düşünülmektedir. Benzer bir olayın yakın gelecekte tekrar etmesi ise beklenmemektedir.

   Lübnan, Hizbullah ve İsrail arasındaki mevcut statükonun da en azından sıcak çatışmalar ile bozulması beklenmemektedir. 1978 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü 2006 yılına kadar bölgedeki saldırıları ve tekrarlayan işgalleri önlemede yetersiz kalmıştır. Ancak 2006 savaşının ardından 1701 sayılı kararla adeta yeni baştan yaratıldığı ve büyüdüğü, Litani nehrinin güneyinde kalan bölgede Lübnan ve İsrail arasında güvenliğin sağlanmasında önemli katkıda bulunduğu görülmektedir. Tarafların genel olarak mevcut durumdan memnun oldukları söylenebilir.

   İsrail işgalinde olan Gajar köyü ve Şabaa Çiftlikleri bölgeleri halen ihtilaflı sınır konuları olarak beklemektedir ancak bu sorunlar askeri faaliyetlerle değil politik araçlarla çözülmeye çalışılmaktadır. Hizbullah’ında şimdilik İsrail’le bir savaşa sebep olabilecek bir eylemden kaçındığı, mevcut durumu devam ettirmeye çalıştığı söylenebilir. 2009 Temmuz ayında Khirbat Silim’de Hizbullah üyelerine ait bir evde meydana gelen patlama sonucunda 1701 sayılı BM kararına aykırı biçimde, Lübnan ordusu dışında Litani nehrinin güneyinde silah bulundurulduğu ortaya çıkmasına rağmen, yakın zamanda Hizbullah İsrail’e karşı doğrudan bir eylem içinde bulunmamıştır. 2009 Eylül ayında Sur’un güneyinden İsrail’e atılan roketlerin arkasından da Filistinli radikal gruplar çıkmış, İsrail’in bu saldırılara karşılığı da oldukça sınırlı kalmıştır.

   ABD başkanlık seçimleri sonucunda Ortadoğu bölgesinde esmeye başlayan olumlu rüzgârların, İsrail-Lübnan (Hizbullah) çatışma olasılığını minimize ettiği, buna karşılık İsrail’in hasmını sınırlayıcı-önleyici faaliyetlere öncelik verdiği düşünülmektedir. Kasım ayı başında İsrail’in, İran’dan Hizbullah’a silah sevk edildiği iddiasıyla, Kıbrıs açıklarında uluslar arası sularda Francop isimli gemiye baskın düzenleyerek, kargo içinde saklanmış yüzlerce ton silah bulunduğunu ileri sürerek bunlara el koymuştu. Bu hamle, İsrail’in askeri harekâtlarına alternatif olarak hasımlarının güçlenmesini önleyici-sınırlayıcı tedbirler uygulamaya başladığı şeklinde yorumlanabilir.     

 

______________________________       

 UNIFIL, Culture of Lebanon, 2009

 Alagha Joseph, Silahlı Mücadeleden İktidar Partisine Hizbullah, 2006, sf.125

 Alagha Joseph, a.g.e., sf.173

 The Daily Star, 19 Temmuz 2009

 Al-Manar TV, 13 Eylül 2009

 Jerusalem Post, 3 Kasım 2009

Derepazararı Kaymakamı Ali İkram Tuna: “Vatandaş odaklı yönetim”

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

   Rize’nin il merkezine en yakın, küçük ve şirin ilçesi Derepazarı’ndayız. Kendisini en iyi şekilde yetiştirmiş, yönetimin teorisini ve pratiğini içselleştirmiş, görev ve sorumluluk bilinci yüksek, birey-vatandaş odaklı eğitim ve yönetim anlayışını savunan İlçe Kaymakamı Ali İkram Tuna’yla yerel kalkınma ve mülki idare amirlerinin rolü hakkında konuştuk.

   Türkiye’nin son yıllarda çok yönlü ve çok kapsamlı bir değişim-gelişim, hatta dönüşüm süreci içerisinde bulunduğunu belirten Kaymakam Tuna, bu değişimin etki ve boyutlarının ülke coğrafyasının her noktasında, bölge-il-ilçe ve köy düzeyinde görünürlüğünün arttığını somut örnekler ve istatistikî veriler üzerinden gösterdi. Derepazarı Kaymakamı Ali İkram Tuna sözlerini şöyle sürdürdü;

 
                                 
                                                         Derepazarı ilçesi
 
   “Derepazarı son iki yılda hem fiziki hem sosyal gelişme hususunda tam bir atılım içerisinde. Kaymakamlık, belediye, işadamlarımız ve sivil toplum örgütlerimiz hep birlikte ilçemizin örnek bir yerel kalkınma modelinin birer saç ayağı olduk.

   Ben ilke olarak yerel kalkınmanın yerel dinamiklerle gerçekleştirilmesinin gelişmenin sürdürülebilirliğini sağlamak anlamında elzem olduğunu düşünüyorum. Merkezi bütçeye veya dışsallıklara bel bağlamak uzun dönemde hayal kırklığından öte bir anlam ifade etmez. Dışarıdan birilerinin gelerek ilçe sorunlarını çözmesini beklemek doğru değil. Bir yörenin gelişerek güzelleşmesi öncelikle o yörenin sakinlerinin bir sorunudur ve çözümüne yönelik olarak ta asıl inisiyatif burada teşekkül etmelidir.  

   Yöre sakinleri her türlü girişimin ya bizzat girişimcisi, ya plancısı, ya finansörü yada uygulayıcısı olmak zorundalar. Eğer bunların hiçbiri mümkün değilse de en azından bu planlama-uygulama-finansman hususlarında sorumluluk üstlenenleri en üst düzeyde motive etmeliler-edebilmeliler.

Peki, mülki idare amirlerinin buradaki rolü nedir?

   Mülki idare amiri, yani kaymakam ve valilerimiz bu sürecin her aşamasında varlar ve olmak zorundalar. Her kesime eşit mesafede olmaları, eğitim düzeyleri ve tecrübeleriyle yerel kalkınmanın geride kalmasını bilen önderleridirler. Sorunların tespitinde, alternatif çözümlerin oluşturulmasında ve doğru yöntemlerin uygulanmasında mülki amirlerin diğer meslek gruplarıyla kıyaslanmayacak bir farkları var. Zaten bu yüzden de bugün Ankara’daki hemen hemen tüm idari kurumların tepe yönetiminde kaymakam kökenli yöneticiler bulunmaktadır. Bugün ülkemizdeki bütünsel kalkınmadaki payları da çok açık. Ancak en nihayetinde yapabilecekleri bütçe ve insan kaynaklarıyla sınırlı.

Derepazarı’nda yapılanlara gelince; “Bu dönüşüm” tabirini kullanmanızı gerektiren şeyler nelerdir? Kısaca özetlermisiniz?

   Derepazarı’nda ki en büyük yatırım olarak Belediye Başkanımızın takdire şayan çabasıyla bitmek üzere olan dolgu alanını saymak lazım. Zira ilçemize kazandırılan yaklaşık 300 dekarlık bu alan bırakın 8.500 lük Derepazarı’nı, orta büyüklükteki bir il belediyesi bile kolay kolay dolduramaz. Bu dolgu alanı üzerinde ilçenin çehresini bir bütün olarak değiştirecek sportif ve sosyal tesisler yapılacak. Sentetik çim sahasının bir kısmı da bitmek üzere. Çocuk parkları ve dinlenme alanları da sırada.

   Yine bu sene ilçemize muazzam katkılarda bulunan hayırsever işadamımız Turgut Kıran Beyefendinin yaptırdığı ve açılışı Sayın Başbakanımız tarafından yapılan en son  teknolojilerle donatılmış Turgut Kıran Denizcilik Yüksek Okulu ile Öğretim Görevlileri Lojmanı ve Şadan Bayraktar tarafından yapılan Arif Bayraktar Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurdu ilçemizin fiziki ve sosyal gelişiminde bir dönüm noktası teşkil edecektir. Biz bu tesisleri yapan işadamlarımıza tekrar teşekkür etmeyi bir borç biliriz. Köylere yönelik olarak ta Kaymakamlığımızca yürütülen KÖYDES kapsamında şimdiye kadar 1.800.000 TL. ödenekle köylerimizin neredeyse tüm altyapı sorunları giderilmiş, bütün grup köy yolları ya yol betonu veya asfaltla kaplanmıştır. Buna ilaveten AB Hibe Programından faydalanarak 283,500 Euro kaynak sağladık ve böylece 3 köyümüzün doğal arıtmalı kanalizasyon sistemini kurduk.

   Ulaştırma Bakanlığıyla yapılan protokolle internet evi, Türk Telekom’la yaptığımız protokol kapsamında kamu internet erişim merkezi kurduk. Bu her iki merkezden tüm vatandaşlarımız oldukça ferah ve öğrenmeye elverişli ortamlarda gelişmiş bilgisayarlarda bilgisayar eğitimi alabilecekler ve internete sınırsın erişebilecekler. Hükümet Konağımızı önemli ölçüde restore ederek modernleştirdik. Yine okullarımızın modernizasyonu için yerel kaynaklarla ciddi bir fon oluşturduk ve çocuklarımızın hizmetine sunduk. Okul kütüphanelerine yaklaşık 6.000 kitap takviyesi yaptık.

Tabi kriz dönemi; işsizlik ve muhtaçlık artıyor. Bunlarla ilgili yaptıklarınız?

   Biz klasik tabiriyle balık vermeyi değil, tutmayı öğretme amacındayız. Kısa dönem ihtiyaçları gidermekten bazen meslek kazandırmaya ve meslekten geçimini sağlamayı öğretmeye zaman ve kaynak ayırmakta zorlanıyoruz.  İŞKUR-SYDV ve Halk Eğitim Müdürlüklerimizin işbirliğiyle hediyelik eşya üretimine yönelik programlar yaptık ve bu programlara katılan kursiyerlere aylık 350 TL. ücret ödedik. Yani toplam 40 vatandaşımıza ücret karşılığında meslek kazandırdık ve kendilerinin ihtiyaç duyacakları üretim makinelerini aldık.

   Yine SYDV fonlarıyla fakru- zaruret içerisindeki 10 vatandaşımıza 12 yıllığına birer dönümlük kurulu likapa bahçesi yaptık ki bu modelimiz belki ülkemizde örnek bir model olarak yaygınlaşacaktır. İlerde bu 12 yıl sonunda her bir üreticinin kazanacağını beklediğimiz para toplam 80.000 TL civarında olacaktır. Toplumda özellikle özürlülerimiz-yaşlılarımız ve muhtaç vatandaşlarımıza dönük birçok hizmetimiz var ama bunların olabildiğince bilinmemesinde fayda görürüz.

Yönetim anlayışınızı kısaca anlatırmısınız?

   Yönetim anlayışımız ve ilkelerimizi katılımcılık ve halka yakınlık, şeffaflık ve hesap verebilirlik, yönetişim, stratejik planlama ve performans denetimine dayalı olma ve bütünsel bir hizmet anlayışı olarak özetleyebiliriz. Bir de yerel sorunların çözümünde daha öncede bahsettiğim gibi hizmetten esas faydalanacak olanların katkısını maksimize etmek.

2010 yılı hedef ve beklentileriniz nelerdir?

   2010 yılı hedeflerimizi ise şöyle özetleyelim. Kent kültürünü geliştirmeye yönelik sosyo-kültürel faaliyetlerin düzenlenmesi,  Kurumsal hizmet ve üretkenlik kapasitesinin geliştirilmesi, Ulusal ve uluslararası hibe ve finansman programlarından en üst düzeyde faydalanılması, kamu ve özel sektör kuruluşlarının aktif işbirliğiyle yerel dinamiklerin harekete geçirilmesi ve bütüncül bir yerel kalkınma sürecine ivme kazandırılması.”

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

    
                       
                                    



Bu sayfa hakkındaki yorumlar:
Yorumu gönderen: kerim AKYILDIZ, 24.01.2009 16:02:06:
ŞAHSIM OLARAK DEREPAZAR LIYIM GÖLCÜKTE İKAMET ETMEKTEYİM.HER YAZ AYLARINDA DEREPAZARINA GELİRİM NE KADAR SILA DA OLSAK KOPAMAYIZ KRİTERLERM FORMATLARIM İZİN VERMEZ.SEVGİ SAYGILAR.TEŞEKKÜRLER.

Kemer Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Adayı Bolat Ünsal: Esnaflara hizmet götüren bir kurum modeli

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Antalya-Kemer Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifi Başkanı Bolat Ünsal, 7 Şubat 2010 tarihinde kongresi yapılacak olan Kemer Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı için aday oldu.Kemer Esnaf ve Sanatkarlar Odasının yaklaşık 1.050 üyesi olup, Kemer Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifinin ise yaklaşık 850 üyesi var. Kooperatif Başkanı Bolat Ünsal, sevecen ve şair ruhlu, sosyal zenginliği özelliği ile üyelerinin sevgisini ve takdirini kazanmış, adeta onlarla bütünleşmiş.

Türkiye’ye örnek olabilecek bir projedir

  Kemer  Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifi Başkanı Bolat Ünsal, Kemer Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığına aday olması nedeniyle yaptığım röportajda  şunları söyledi;

“Farklı platformlarda hizmet ettim. Projelerimle esnafın karşısına çıkacağım. Esnaf ve sanatkarı büyük alışveriş merkezleri ile rekabet edilebilir konuma getireceğiz. Bu proje Türkiye’ye örnek olabilecek bir projedir. Başka bir deyişle bir sürü küçük balıktan, büyük balık yapacağız. Esnaf Odasını sadece aidat toplayan bir kurum olmaktan çıkarıp, esnaflara hizmet götüren bir kurum modeline sokacağız.”

error: Content is protected !!