
Trabzonspor fanatik taraftarlar grubu sevinci

Çamaş Kaymakamı Bülent Geyik’ten vatandaş odaklı hizmet
Haber: İlker ÇAKAN
Ordu-Çamaş ilçesi Karadeniz Bölgesinin Orta Karadeniz Bölgesinde, Ordu İlinin iç kesiminde bulunan bir ilçesidir. Denize uzaklığı 20 km‘dir. Arazi yapısı olarak engebeli bir yapıya sahip olduğu için yerleşim olarak dağınık bir yerleşim sistemi vardır. İlçe sınırları doğu ve kuzeyi Fatsa, batısı Çatalpınar, güneyi Gürgentepe ile çevrilidir.
Çamaş Kaymakamı Bülent Geyik; vatandaş odaklı bir hizmet vererek, vatandaş- devlet kaynaşmasını en iyi noktaya getirmek için çalışıyor. Kaymakamlığa gelen her vatandaşı dinliyor. Onların sorunlarına çözüm bulmak için tüm gücüyle çalışıyor. SYD Vakfı yardımlarının amacına uygun şekilde verilmesi için çalışmaları bizzat kendisi takip ediyor. Ayrıca tüm köyleri gezerek köylü vatandaşların istek ve önerilerini dinliyor.

Rakımı ortalama 600 metredir. İlçenin genel olarak yüzölçümü 81,180 km²‘dir. Köy ve Mahalle olarak toplam nüfusu ise 10.667‘dir. İlçenin Fatsa İlçesi ile arası

İş ve çalışma hayatı öncelikle tarıma dayanmaktadır. Tarım ürünü olarak Fındık ve Mısır üretilmektedir. Ancak geçim kaynağı olarak fındık üretimi önde gelmektedir. İstihdam alanı olarak fabrika, maden ocağı ve benzeri işyeri bulunmadığından, ilçe nüfusunun bir kısmı gerek yurt içinde gerekse yurt dışında gurbetçi olarak yaşamaktadır. İlçede ticari ilişkiler en fazla Fatsa ilçesi ile olmaktadır. İlçe halkına, yerli sığır ırkının ıslahı, yem bitkileri ve cevizcilik konularında projeler hazırlanmış ve SYDV kaynaklı vatandaşlara kredili olarak verilmiş ve uygulamaya konulmuştur. Bunların yanında arıcılık ve kivi yetiştiriliciliği de ilçe ekonomisine katkı sağlamaktadır. İlçe halkı genellikle tarım ve tarıma dayalı işlerle uğraşmaktadır. Bu arda ticaretle uğraşanlar da mevcuttur. İlçede iş sahaları ve sanayi kuruluşları bulunmadığından, ailenin geçimini temin etmek için erkekler yurt dışına ve büyük şehirlere inşaat işlerinde çalışmak üzere gitmektedirler. İlçe halkının hemen hemen tamamı geçimini fındıkçılıkla sağlamaktadır. İlçe genelinde tarım yaygın olduğu için erkek ve kadın ayrımı olmadan herkes iş hayatına katılmaktadır. İlçenin tarım alanında tek kültür bitkisi fındık olup en önemli gelir kaynağıdır. Fındık dışında ev etrafında küçük alanlarda mısır ve çeşitli sebze tarımı, bunlara ilaveten fındık bahçesi arasında aile ihtiyacını karşılayacak düzeyde meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır.

2009 yılı fındık rekolte çalışmalarına esas olmak üzere, yapılan karanfil sayımına göre rekolte tahmini 3.196 tondur. 2009 yılı içerisinde 5400 adet çiftçimiz tarım desteklemesi müracaatı almıştır. İlçe içi yollar imar planına göre yapılmaktadır. Köy ve mahalle yollarının büyük bir kısmı stabilizedir. Yolların iyileştirilmesi, bakım ve onarımı için köylerde Özel İdare ve KÖYDES tarafından, mahallelerde ise Belediye tarafından çalışmalar yapılmaktadır. Şehir merkezi parke taşı ile döşenmiş ve çalışmalar devam etmektedir. Yerleşim yerlerinin dağınıklığı nedeniyle köylere bağlı mahalle özelliğindeki yerleşim birimlerinden yolu olmayan yerlere yol yapılması için gerekli teklifler yapılmakta ve programa alınan yerlerin yol çalışmaları imkan dahilinde aynı yıl içerisinde yapılmaktadır. Ayrıca mevcut yollarda bakım ve onarım çalışmaları devam etmektedir.
İlköğretim çağında öğrencilerin okula devam durumu % 99
İlköğretim çağında öğrencilerin okula devam durumu % 99 dur. Okuma yazma oranı % 98’dir.2009 yılı içinde; 812 hak sahibine 152.225,00 TL.nakdi yardım, 464 hak sahibine 82.700,00 TL.eğitim yardımı, 583 hak sahibine 75.425,00 TL. gıda yardımı, 34 hak sahibine 69.748,16 TL. inşaat malzemesi yardımı,740 hak sahibine 255.765,00 TL.yakacak yardımı, 98 hak sahibine 19.300,00 TL. tedavi yardımı yapılmıştır. Ayrıca 310 ailesine şartlı nakit transferi bünyesinde eğitim ve sağlık yardımı yapılmaktadır.
2008-2009 yılında açılan ve devam eden kurslar şunlardır; 7 adet mesleki, 14 adet sosyal-kültürel ve 2 adet okuma-yazma kursu olmak üzere toplam 23 kurs açılmış olup, 222 bayan, 188 bay olmak üzere toplam 410 kursiyer eğitim almışlar ve almaya devam etmektedirler.
Ayrıca; 1-Türktelekom tarafından 2008 ve 2009 yılının ilk yarısında yapımı tamamlanan YİBO’nun bir an önce eğitim-öğretime açılması,2–Çamaş Belediye Hizmet Binasının zemin katında Polis teşkilatı bulunduğundan,
Korgan Kaymakamı Enver Yılmaz: “Korgan yaylalar diyarıdır”
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
Ordu-Korgan ilçesi, Ordu’nun deniz sahilinden içeride olan ilçelerinden birisidir. İlçenin ekonomisi fındık tarımına dayanır. Korgan, aynı yayla bakımından da zengin bir ilçedir. Korgan Kaymakamı Enver Yılmaz, Korgan yaylarının turizm yönünden zengin olduğunu ancak bugüne kadar yeterince tanıtılmadığı, ilçenin tanıtımına hız vereceklerini, başarılı olmak içinde halka iyi bir iletişim kurmak gerektiğini, vatandaş; devleti yanında görmek ve hissetmek istiyor diye söylüyor. Korgan Kaymakamı Enver Yılmaz, “Korgan” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

SYD Vakfı aracılığı ile çocuklarımıza kitap dağıttık


Bu sene bu köyleri programa aldık. İlçemizden göç olarak ilçe dışına giden bazı ailelerimiz vardır. İlçemiz yıllar itibariyle nüfusunu korumuştur. Köye dönüşleri destekleme programı çerçevesinde birkaç ailelerden biri Tepealan Beldesine gelerek yerleşmiştir. İlçede ekonomik etkinliklerin kazandırılması ile birlikte tamamen nüfussun burada kalması hedefleniyor. Korgan fındık diyarıdır. Çok yaylarımız vardır. Korgan fındık ve yeşillikler diyarıdır. Yaylalarımızın tanıtımı yapılmamıştır. Bu nedenle yaylalarımızın tanıtım için uğraşıyoruz. Slogan yarışması yapmamızın nedeni budur. İlçemizde13-14 yayla bulunmaktadır. Bu nedenle Korgan’a yaylalar diyarı diyebiliriz. Vatandaşlarımızın bu yaylaları görmeleri gerekiyor. Yaylalarımızda menderesler oluşmuştur. Böylece Korgan’a turist geldiği zaman vatandaş elindeki ürünü satma fırsatı bulacaktır. Turizmle birlikte alt yapı yatırımları da fazlalaşıyor. Bu nedenle yaylaların ön plana çıkarılması gerekiyor. Yaylaların tanıtımını yapmamız gerekiyor Bu nedenle yaylaların tanıtımı çalışmalarına hız vereceğiz.”
Küresel ekonomik krizin gölgesinde Rusya’da yerel seçimler
Rusya Federasyonu önemli yerleşim birimleri ve yönetim yapısı
Rusya Federasyonu, Avrupa’nın doğusunda, Asya’nın kuzeyinde yer alır; 14 ülkeyle sınır komşusudur ve sınır uzunluğu bakımından dünyada birinci sırada gelir. Yüz ölçümü 17.075.400 km²’dir
Ülke geneli itibariyle ılıman iklim kuşağında yer alıyor. Rusya, Karadeniz kıyılarında görülen subtropikal iklimden, yıllık sıcaklık farkının 80°C’ye vardığı Güney Sibirya’daki sert karasal iklime ve de kuzeydeki kutup iklimine kadar değişen bir iklim mozaiğine sahiptir.
Rusya Federasyonu’nda 21 cumhuriyet, 6 yöre, 49 bölge, federal önem taşıyan iki şehir (Moskova ve St. Petersburg), 1 özerk yönetim bölgesi ve 10 özerk yönetim birimi bulunmaktadır. Yaklaşık 10 milyondan fazla insanın yaşadığı Moskova, Rusya’nın başkentidir. St. Petersburg (4,6 milyon nüfuslu), Novosibirsk, Nijni Novgorod, Yekaterinburg, Samara, Omsk, Çelyabinsk, Kazan, Perm, Ufa, Rostov na Donu ve Volgograd; Rusya’nın, nüfusu 1 milyonu aşan büyük şehirlerindendir.
Yönetim yapısı
Federal bir devlet olan Rusya’nın yönetim biçimi, başkanlık tipi cumhuriyettir. Devlet Başkanı, ülkeyi yönetir. Başbakan başkanlığındaki hükümet de yürütme yetkisine sahiptir. Yasama yetkisi ise, Duma (Federal Meclis’in alt kanadı) ve Federasyon Kurulu’ndan (Federal Meclis’in üst kanadı) oluşan Federal Meclis’e aittir.
Rusya dünyada en fazla etnik grubun yaşadığı ülkedir. Rusya’da Rusların dışında birçok halk ve milliyet bulunmaktadır. Rusya’da Ukraynalılar, Tatarlar, Ermeniler, Azerbaycanlılar, Kazaklar, Yahudiler, Almanlar ve diğer milletler yaşamaktadır. Rusya’nın Federal Yapılanması Rusya Federasyonu, 83 regiona (idari birime) bölünmektedir.
Aybastı Kaymakamı Mustafa Güngör: “Aybastı Perşembe Yaylasıyla markalaşacaktır”




Perşembe Kaymakamı Mehmet Fatih Yakınoğlu: “Perşembe’nin geleceği çok güzel olacak”
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
Ordu-Perşembe ilçesi; Ordu’nun uzaklık yönünden il merkezine en yakın ilçesi olup, denizle-yeşilin buluştuğu bir yerdir. Perşembe Kaymakamı Mehmet Fatih Yakınoğlu ilçede kısa bir süredir görev yapmasına rağmen, ilçenin ekonomik ve sosyal yönünden ve özellikle turizm yönünden gelişmesi için ilçenin ufkunu açacak olan projeler hazırlamış ve bu konuda yoğun çalışmalar yapmaktadır. Genç dinamik, çalışkan, devlet-vatandaş diyalogunu en iyi seviyeye getirmeye çalışan Perşembe Kaymakamı Mehmet Fatih Yakınoğlu, “Perşembe” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
Yeşil ve mavinin buluştuğu balık şehri
“Yeşil ve mavinin buluştuğu balık şehri olan Perşembe ilçemize hoş geldiniz. Perşembe Ordu’nun en yakın ilçesi olup, Ordu il merkezine 15 km. uzaklıktadır. İlçe halkının geçim kaynağı fındığa dayanmaktadır. İlçe halkının % 90’ı fındıkla geçinmektedir. Fındığa alternatif ürün olarak kivi üretimi yaygınlaşmaktadır. İlçe halkının ikinci temel geçim kaynağı ise balıkçılıktır. Perşembe ilçesinin ekonomik durumu Ordu’nun diğer ilçelerine göre daha iyidir. İlçe halkının bunlardan başka geçim kaynağı olmadığına göre ilçede işsizlik oranı yüksektir.Göç nedeniyle bunun için ilçemizin nüfusu her geçen gün azalmaktadır. İlçede işsizliğin önlenmesi için fabrika kurulması gerekir. Perşembe yatırımda öncelikli bölgeler arasına alındığı için ilçede çok cazip yatırım imkanları var. Belli bir süre vergi ve sigortalar ödenmediği için işletmeler karlı durumundalar. İşsizlikle mücadelede, en büyük mücadele yatırımdır.

Çok yaşlı, kendi başına iş göremeyecek insanlara elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bizim görevimiz vatandaşa yardımcı olmaktır. Vatandaş muhakkak bizimle görüşebilmeli ve ulaşabilmelidir. Bu nedenle kapımız herkese açıktır. Bu konuda Atatürk’ün “Millete efendilik yoktur, hizmet vardır” diye bir sözü vardır. Millete hizmet eden onun efendisi olur. Bize bu düsturla hareket ediyoruz. Milletimize hizmet etmek için çabalıyoruz. İnsanlara yardımcı olduğumuz ve onların sorunlarını çözdüğümüz ölçüde biz mutlu oluyoruz. Ancak mevcut yasalar nedeniyle zaman zaman insanların sorunlarını çözemediğimiz zamanda oluyor. İmkanımız olsa da keşke herkese yardım edebilsek. Görevimi yaparken kendi içimden geldiği gibi hareket ediyorum.
Vatandaşla birlikte olmayı seviyorum
Vatandaşla birlikte olmayı seviyorum. Vatandaşta bu durumdan mutlu oluyor. Köye gittiğinizde vatandaşın çayını içip, derdini dinlediğinizde yardımcı olabilsek, bizler için ne mutludur. Halkımız bundan çok mutlu oluyor. Kaymakama ulaşılamaz diye kesinlikle bir şey yoktur. Vatandaş istediği zaman, biz buradayız, kapımız herkese açıktır. Herkes gelip, derdini bize anlatabilir. Devletimizin imkanları ölçüsünde herkese yardımcı oluruz. Dertlerini çözmeye çalışırız. İlçemizin en büyük sorunlarından birisi işsizliktir. Devlet karayolunun Perşembe’nin arka tarafından geçmesi nedeniyle burada nüfusta biraz azalma eğilimi görüldü. Buna paralel olarak ticarette de bir zayıflama baş gösterdi. Artık ilçeden sadece tankerler geçiyor. Ayıca özellikle eski sahil yolunu burayı görmek isteyen insanlar kullanıyor.
, “Perşembe Turizm Gelişim Bölgesi” ilan edildi. Perşembe’nin gelişmesi bundan sonra turizm ve ticaret üzerine olacaktır. Bu yüzden buraya turizm yatırımlarının özellikle turizm belgeli beş yıldızlı otellerin gelmesi, ilçenin gelişmesine çok büyük katkı yapacaktır. İlçede bulunan girişimcilerin bu yönde kendilerini geliştirmeleri ve yenilemeleri gerekir. SYD Vakfı aracılığı ile köylerde yaşayan vatandaşlarımıza yönelik inek,koyun, arıcılık, kivi bahçesi projesi yaparak. Yakın bir zaman içerisinde bunu sonuçlandıracağız. Bu projeler hibe olmayıp, faizli çok uzun vadeli kredilerdir. Bu nedenle bu projeler çok uygun projelerdir. Vatandaşlarımızın en azından kendi geçimlerini sağlayacak, kimseye muhtaç olmadan yaşayacak bir imkan sunmak istiyoruz. Vatandaşlarımız biraz da gönüllü ve çalışkan olurlarsa, isterlerse haledilmeyecek sorun yoktur diye düşünüyorum. Burada birazda tembellik seziyorum.
SYD Vakfı kapsamında mikro projeler üzerinde çalışıyoruz
Karadeniz Bölgesinde hayvancılık çok zayıftır. Bildiğimiz kadarıyla köylerimizde süte ve yoğurda para verilmez. Bu nedenle köylünün üretmesi gerekir. Köylü artık ekmeğini, sütünü marketten alıyorsa böyle gitmez diye düşünüyorum. Köylü üretim yapmak suretiyle en azından kendi ihtiyaçlarını karşılar. Kaymakamlık olarak SYD Vakfı kapsamında böyle mikro projeler üzerinde çalışıyoruz. İlçemizde böylece birçok kişiye SYD Vakfı şartları dahilinde iş imkanı sağlamayı amaçlıyoruz. Kim hangi projeyi yapmak isterse ona o proje ile ilgili destek veriyoruz. Kaymakamlık olarak her zaman çalışanın yanındayız. Buralarda kahvehane kültürü çok yaygındır. Bu nedenle 50 yaşın altındaki kişilere kahvehanelerin yasaklanması gerektiğini düşünüyorum. Vatandaş akşama kadar kahvehanede vakit geçireceğine, keyif yapacağına iş arasın, kesinlikle bir iş bulabileceğini düşünüyorum.
Proje kapsamında vatandaşlarımıza arı kovanları vereceğiz
Kahvehaneler akşam sohbet ve muhabbet için açık olacak. Günün yorgunluğunu ve stresini atabilmek için gidilebilen sosyal mekânlar olmalıdır. Bu konuda emeklilere bir şey demiyorum. Ancak işsiz insanlar, kahvehanelerde vakit öldürmemelidir. Ordu ilimizde arıcılık çok yaygındır. Her tarafta arı kovanları görebilirsiniz. Proje kapsamında vatandaşlarımıza arı kovanları vereceğiz. Bu konu da İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından Halk Eğitim Müdürlüğü aracılığı eğitim kursu verilecek, bu konuda halkı bilinçlendireceğiz. İlçemizde fındık artık insanı doyurmuyor. Miras yoluyla tarlaların bölünmesi, hava şartları, fındıkta fiyat istikrasızlığı nedeniyle, fındık artık geçim kaynağı olmaktan çıktı diyebiliriz. Bu nedenle alternatif iş imkanları aramak gerekiyor. İlçemizde kivi üretimi yaygınlık kazanmak üzeredir. Bunlar dönemsel uğraş gerektiren faaliyetlerdir. Fındıkta üretim zamanı Temmuz-Ağustos ayları, kivi de ise üretim zamanı Ekim-Kasım aylarıdır. İleriki zamanlarda vatandaşın çalışması gerekir. Bunlar; hayvancılık ve arıcılık olabilir. Vatandaş burada boş durmazsa aç kalmaz. İlçemiz deniz kenarında olduğu için balıkçılıkla geçinen birçok insanımız vardır.
Turizm açısından çok güzel bir yerdir
Turizm açısından çok güzel bir yerdir. Yason Burnunda bulunan eski kilisede tadilat yapıldı. Burası turizm açısından çok güzel hale geldi. Burada çevre düzenlemesinin yapılması gerkir. Yüzme, bisiklet yarışmaları gibi yarışmalar yapmayı düşünüyoruz. Buranın tanıtımına ihtiyaç vardır. Buranın bozulmamış doğası var. Ordu ilinin denize girilebilecek kumsalları bizdedir. Efirli ve Çaka bölgeleri turizm açısından önemli yerlerdir. İlimizin yazın turizm nedeniyle nüfusu üç katına çıkıyor. Bu nedenle ilçemizin çevre düzenlemesi yapılarak, daha da güzelleştirilmesi gerekiyor. Burası turizm bölgesi olacaksa, insanımızın da biraz hassas olması, duyarlı olması, turistlere karşı yaklaşımlarının çok daha güzel olması, güler yüzlü olması gerekiyor. Bu yöndeki girişimciliğinde artması gerekiyor. Kaymakamlık olarak bu tür girişimleri her zaman destekleyeceğiz.
Fındık üretimi halkı tembelleştirmiş diye düşünüyorum
Bu konuda vatandaşımız yeter ki bir şeyler yapsın. Fındık üretimi halkı tembelleştirmiş diye düşünüyorum. Ancak Perşembemizin geleceğinin çok güzel olacağını düşünüyorum. Perşembe 10 yıl sonra harika bir turizm bölgesi, kalkınmış bir ilçe olacak diye düşünüyorum. Gelecekte göç veren değil, göç alan bir ilçe olacağını düşünüyorum. Turizm yatırımları geldiğinde gelecekte çok güzel ilçe olacaktır. İlçemiz doğal yapısının dik ve engebeli olması nedeniyle 2009 yılında meydana gelen sel felaketi nedeniyle ilçemiz çok zarar görmüştür. Bu nedenle ilçemizde böyle bir arazi yapısında yatırım yapmak gerçekten çok zordur. Asfalt yaptığınız zaman 2-3 yıl sonra bundan eser kalmıyor. Bu nedenle Köydes projeleri kapsamında köy yollarımızda beton yol yapmayı planlıyoruz.Bunun için Ordu ilinde en çok beton yol yapan ilçeyiz.Bu nedenle Köydes kapsamında tüm köy yollarını beton yol yapmayı düşünüyoruz. Bu nedenle bunun çözümünün beton yol olduğunu düşünüyorum. Karadeniz Bölgesindeki köy yolları yapımında çözümün beton yol olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu bölgede; coğrafi yapı engebeli, dik ve çok fazla yağış var. Dolayısıyla asfalt buna dayanmıyor. 2-3 yılda bir tekrar asfalt yapmanız gerekiyor. Hâlbuki güzel bir beton yol yaptığınız zaman, 27-30 yıl dayanıyor.
Beton yola ağırlık vermeyi düşünüyoruz
Balık Paketleme Fabrikasında 40-50 kişi çalışmaktadır
Bunların kısa süre içinde çözüleceğine inanıyorum. Perşembe 10 yıl sonra göç alan ilçe olacaktır. Çok daha güzel ve kalabalık, halkın akın ettiği bir ilçe olacaktır. Ordu iline yakın olmamız hem avantaj, hem de dezavantajdır. Dezavantaj olarak; ilçemizin Ordu iline yakın olması, ilçemizde ticaretin gelişmesini engelliyor. Bu nedenle vatandaş çeşitlilik nedeniyle Ordu’ya rağbet ediyor, memurların çoğu da Ordu’da kalıyor. Avantajı ise Ordu’ya yakın olması nedeniyle, yeşilin ve denizin bir arada Perşembe’de olması nedeniyle buranın Ordu’dan daha çok yerli turist çekme potansiyelinin olduğunu düşünüyorum. İlçemizde bireysel balıkçılığın yanında, balık çiftlikleri bulunmaktadır. Toplam 4 balık çiftliğimiz ve bir tane balık paketleme fabrikamız vardır. Bunlar birçok vatandaşımıza iş imkanı sağlıyor. Balık Paketleme Fabrikasında 40-50 kişi çalışmaktadır. Buda yöre halkına gelir ve iş imkanı sağlamaktadır. İşsizliğin çaresi üretim, bunun içinde yatırım gerekir. Fabrika gibi birçok kişiyi istihdam eden yatırımlar geldiği müddetçe de ilçemizde işsizlik sorunu asgariye inecek diye düşünüyorum.”
Fatsa Lisesi öğrencileri; Yeliz Işık-Tuğba Özkelle-Edanur Gündüz’den Elazığ’lı deprem mağduru öğrencilere kırtasiye yardımı kampanyası
Haber: İlker ÇAKAN
Ordu-Fatsa Lisesi öğrencileri; Yeliz Işık,Tuğba Özkelle-Edanur Gündüz, Elazığ-Kovancılar ilçesine bağlı bazı köylerde meydana gelen deprem nedeniyle mağdur olan öğrenci arkadaşlarının; defter,kitap, çanta, defter,kalem gibi kırtasiye konusundaki mağduriyetlerini gidermek amacıyla okullarında “Kırtasiye Kampanyası” başlatmışlar.
Konuyla ilgili görüşlerini açıklayan Fatsa Lisesi öğrencileri; Yeliz Işık-Tuğba Özkelle-Edanur Gündüz şunları söylediler; “Elazığ-Kovancılar depreminde mağdur olan arkadaşlarımızın durumundan etkilendik ve bu depremin bizimde başımıza gelebileceğini düşünerek okulumuzda bir kırtasiye yardımı kampanyası başlattık. Ancak bu yardım kampanyasının okul çapında yeterli olmayacağını düşünerek, ilçe çapında yapabilmeleri için Fatsa Belediye Başkanı Hüseyin Anlayan’dan yardım talebinde bulunmak amacıyla Fatsa Belediye Başkanlığı-Özel Kalemine gittiğimizde gerekli ilgi ve alakayı göremedik. Ayıca bu kampanyanın ilçe çapında yapılabilmesi Fatsa Kaymakamı M. Selman Yurdaer ile de görüşeceğiz.” Dediler.
Ana gibi yar
Hani önceki yazımızda ülke olarak ne kadar şiddete ve kötü sözlere (küfürlere) o kadar müsait toplumuz ki, özellikle bu şiddeti ve küfürbazlığımızı futbol sahalarına ve spor salonlarına da yaymış durumdayız. Ama bu istenmeyen olaylar, şiddet ve küfür hiçbirimizin tasnif etmediği ve bir o kadarda içine çekip bizi saldırgan hale getirdiği gerçeğini de maalesef ortadan kaldırmıyor. Örneğin başlangıcı ne olursa olsun, kim hatalı, kim değil sorgulanmaktasınız, daha gecenler futbol müsabakası esnasında yarıda kalan bir maç hem de profesyonel bir lig maçı yan hakemin hayatına kastedercesine tribünlerden atılan taşlar, küfürler ve rakip takımın adeta o şehirde hapsedilmeye çalışılması, bir basketbol müsabakası sonucunda çıkan olaylarda minik yavrularını o arbededen kurtarmayan çalışan bir babanın içler acısı halleri. Biz niye böyle olduk? Diyemiyorum. Çünkü! Biz hep böyleydik maalesef. Bunlar kesinlikle bize yakışmıyor dedikçe daha da artarak devam ediyor, bu olaylar etmeye devam da edecek. Çünkü sağduyu bize çok ama çok uzak bir kelimeden ibaret. İşin tuhaf tarafı da hani Cennet analarımızın ayakları altındaydı. Hani “Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmazdı.” Oysa ki bu sözlerle ispatlanan herkes içinde özel ve kutsal olan bizi büyütene kadar ne emekler veren bir yüce varlığa koro halinde edilen küfürler Allah aşkına neyin ispatını gösteriyor. Bu mudur spor ahlakı? Bu mudur sportmenlik? Hani hiçbir şeyden utanmıyoruz da…. Neyse.
Hani birde şey vardır. İşte bizi bu şiddete iten nedenlerin başında eğitimsizlik ve kültürsüzlük geliyor safsataları yapılır ya en çokta bu kızdırır insanı. Bırakın bu safsataları, bu şiddete ve küfüre bulaşan olay çıkaranların çoğu da belli bir kültür ve eğitime sahip olduklarına eminim. Yahu cahil adamın bu işlerle ne işi olur ki. Birbirimizi kandırmanın bu işi eğitimsizliği ve kültürsüzlüğe mal etmenin anlamı ne. Bakın bu konuda en holigan taraftar grubu İngilizlerdi düne kadar, ama şimdi öyle mi? Kendi hükümetleri çıkan olaylar neticesinde o kadar caydırıcı tedbirler almışlar ki bırakın küfürü, kaza ile sahaya girseniz, hayatınızın akışı hüsrana uğruyor. Ya bizde nasıl? Devreye hemen kulüp başkanları girip taraftarımdır, aman yapmayın etmeyin. İşte bu başkan eğitimsiz mi? Bu adam eğitimsiz ve kültürsüz mü? Bırak cezasını çeksin bir daha yapmasın. Hem neyi tartışıyoruz ki bu ülkede yasalar toplumumuz tarafından çiğnenecekmiş gibi algılanmıyor mu? Ya Allah aşkına bizim kavga ettiğimiz, küfür ettiğimiz, üzerine taş yağdırdığımız kişi veya kişiler ya komşumuzun oğlu Hasan, ya bakkalın çırağı Memo ya da Emekli ismet amcanın torunu Süleyman Düşman değil, bunlar düşmannn… Yarın yüz yüze baktığımız insanlar. Lütfen en azından birbirinizi bu spor müsabakalarında yiyorsunuz, yiyin ama lütfen bu işe ANALARIMIZI, ANALARINIZI karıştırmayın… Ayıp Ayıpp
Of Ali Bulut İlköğretim Okulu öğrencisi Bahar Çakıroğlu İstiklal Marşını yaşlı gözlerle okudu
Haber: İlker ÇAKAN
Trabzon- Of ilçesinde İstiklal Marşı’nın kabulünün 89. Yıldönümü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma günü etkinlikleri kapsamında, düzenlenen İstiklal Marşını en güzel okuma yarışmasında dereceye giren öğrenciler Of Kaymakamı Tuncay Sonel tarafından altın ile ödüllendirildiler. Of Belediyesi konferans salonunda gerçekleştirilen törende, öğrenciler tarafından günün anlam ve önemini belirten kompozisyonlar ve şiirler okundu. İstiklal marşının yazılma serüveninin anlatıldığı oratoryo’nun sergilenmesinin ardından, İlköğretim birinci kademe yarışmasında birinci olan Şehit Öğretmen Ali Bulut İlköğretim Okulundan Bahar Çakıroğlu’nun istiklal marşını coşkulu bir şekilde yaşlı gözlerle okuması, salonda bulunan davetliler tarafından büyük beğeniyle izlendi ve uzun süre alkışlandı.
Havza Kaymakamı Erol Rüstemoğlu: Havza’yı markalaştırmak istiyoruz”
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
Samsun iline bağlı Havza ilçesi tarihimizde çok önemli bir yere sahiptir. Atatürk Kurtuluş Savaşı mücadelesini Havza’da planlıyor ve programlıyor. Atatürk, Samsun’a çıkışından 6 gün sonra’da karargâhını 25 Mayıs 1919 itibariyle Havza’ya taşıyor. Havza diğer taraftan ülkemizde kaplıca turizmi açısından da önemli bir konuma sahiptir. Karadeniz Bölgesinde kaplıca turizmi açısından merkezi konumundadır. Samsun-Ankara karayolu ilçe merkezinden geçer. Havza Kaymakamı Erol Rüstemoğlu, Havza’nın tarih ve turizm değerleriyle marka bir şehir olması için çalışıyor. Havza’nın kaplıca turizmi açısından gelişmesi içinde büyük uğraş veriyor. Havza Kaymakamı Erol Rüstemoğlu uyguladığı idarecilik anlayışı ile herkesin takdirini kazanan ve vatandaşa halktan birisi gibi davranan, çalışkan, devlet adamı, uyguladığı idarecilik sistemi ile idarecilikte model alınması gereken örnek kaymakamlarımızdan birisidir. Türkiye’de yönetim anlayışı konusunda tecrübe ve yaşadıkarıyla ders alınması gereken mesaj dolu sözler söyleyen Havza Kaymakamı Erol Rüstemoğlu, “Havza ve mülki idarecilikte başarılı olmak” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
Atatürk Kurtuluş Savaşı mücadelesini Havza’da planlıyor
“Havza; Samsun-Ankara karayolu üzerinde olup, tarihte de çok önemli bir yere sahip olmuş olan bir ilçemizdir. Atatürk 19 Mayıs 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıyor. Atatürk, Samsun’a çıkışından 6 gün sonra’da karargâhını 25 Mayıs 1919 itibariyle Havza’ya taşıyor. Havza’da bugün Atatürk Müzesi olarak kullandığımız tarihi Mesudiye Otelinde ikamet ediyor ve 18 gün boyunca Havza’da kalıyor. Bu süre içinde yerli ve yabancı makamlarla çok önemli görüşmeler yapıyor. Atatürk Kurtuluş Savaşı mücadelesini Havza’da planlıyor ve programlıyor. Amasya, Sivas, Erzurum Kongrelerini de burada planladığını, şekillendirdiğini biliyoruz. Havza’nın o anlamda Kurtuluş Savaşı mücadelesinde çok önemli bir yeri vardır. Anadolu’da Kurtuluş Savaşının ilk mitingini Havza yapmıştır. Atatürk; Kurtuluş Savaşının ilk mitingini Havza’da Yörgüç Paşa Camisinin olduğu yerde yaptırıyor. Havza açısından bu tarihi olay çok önemli bir gelişmedir. Havza’nın bu anlamda tanıtımı ve Kurtuluş Savaşının mücadelesinin yeri konusunda çok önemli çalışmalar yapmak durumundayız. Çünkü bu çok fazla bilinen bir gerçek değildir. Havza halkında dahi maalesef, Atatürk’ün 18 gün boyunca Havza’da kalışı ve Kurtuluş Savaşının mücadelesini planlaması çok fazla bilinen bilgi ve olgu değildir. Bu nedenle Atatürk’ün Havza’da kalışı ve Kurtuluş Savaşının mücadelesini burada planlaması çok fazla bilinen bir olay ve olgu değildir. Bu anlamda Havza’nın markalaşma kapsamında; Atatürk’ün 18 gün boyunca havza’da kalışı, Kurtuluş Savaşının mücadelesini burada yürütmesi ve ileriki tarihlerde yapacağı çalışmaları da burada planlaması anlamında markalaştırmak istiyoruz.

Bu Havza için çok önemli bir değerdir. Tek başına aslında yeterli bir değerdir. Havza kaplıca bölgesidir. Karadeniz bölgesine en yakın kaplıca merkezi Havza’dır. Havza’yı bu anlamda da markalaştırmak istiyoruz. Atatürk daha sonraki Havza ziyaretlerinde “Ben Havza’da şifayap oldum. Havza kaplıcaları olmasaydı, ben orada tedavi olmasaydım, bu mücadeleyi yürütemezdim” şeklinde beyanatlarda da bulunmuştur. Havza’da şu anda yapılan kaplıca; maalesef kaplıca ve termal turizmi anlamındaki bir turizm değildir. Havza’da 4 tane tesisimiz var. Bunun bir tanesi vakıf hamamı olup, Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Diğer üç tesis ise Havza Belediye tarafından yaptırılmış ve işletmecilere verilmiştir. Burada ada içinde bulunan bu tesislerin hiçbirisi maalesef kaplıca turizmi alt yapısına müsait nitelik taşımıyor.
Havza Termal Su Yönetim Birliği oluşturuldu
Bu kapsamda bu alt yapıyı kurmak anlamında Sayın Valimiz Hasan Basri Güzeloğlu Başkanlığında, onun liderliğinde İl Özel İdaresi ve Havza Belediye tarafından “Havza Termal Su Yönetim Birliği” oluşturuldu. Buradaki amaç halihazırdaki alt yapıyı; gerek depolar ve iletim hatları anlamında modernize etmektir. Kaplıca su kaynağının modernize edilmesi anlamında keşifler hazırlandı. Bunun ihalesine önümüzdeki aylarda çıkılacaktır.Havza için bu çok önemli bir gelişmedir.Havza’da turizm alt yapısının geliştirilmesi ve modernize edilmesi anlamında birliğin kurulmuş olması ve faaliyetlerine başlayarak keşif hazırlanıp, ihaleye çıkılması Havza için çok önemli bir Bundan sonraki tarihlerde çok önemli gelişmeler takip edecektir.Termal turizmi anlamında Turizm Bakanlığına tahsisli Kılavuz Ormanlarında 90 dönümlük üç parselden oluşan bir alanımız vardır. Burası beş yıldızlı otellerin yapılması için tahsis edilmiş bir alandır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yılbaşı itibariyle ihaleye çıkıldı. Bu ihaleye başvuru olmadı, gerekçe olarak da 90 dönümlük üç parselin 23-30-35 dönümlük olarak üç ayrı parsel var. Bur parsellerin alt yapı için yeterli olmayacağından ihaleye başvuru olmadığını öğrendik. Bu kapsamda büyük işletmelerin talebi, bu parsellerin birleştirilmesi yönündedir.

İyi bir tanıtım yapmak suretiyle yatırımcıyı Havza’ya çekmek
Bu tür yatırımlara girmek isteyen özel sektörün talebi Kültür ve Turizm Bakanlığından söz konusu parsellerin birleştirilmesi ve büyültmesi anlamındadır. Bunlar yapıldığı takdirde ihaleye girecekleri yönünde bir değerlendirme yapıldı. Havza Belediyesi şu anda bu parselleri birleştirmek çok yoğun bir çaba sarf ediyor. Bu parseller büyütüldü zaman umarız ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ihaleye çıkılacaktır. İlçemize bu şekilde beş yıldızlı otellerin kazandırılması mümkün olabilecektir. Havza’nın önümüzdeki dönemde en önemli proje yapması gereken faaliyet bu olarak düşünürüz. Havza’nın büyümesi ve göçü önlemenin en önemli ayağı bu olacaktır. Havza’yı termal turizm bölgesi olarak, alt yapısıyla birlikte hazırlamak ve bu konuda iyi bir tanıtım yapmak suretiyle yatırımcıyı Havza’ya çekmektir. Önümüzdeki en önemli projeler bunlardır. Alt yapıyı düzenlemek ve modernize etmekle işe başladık.
Havza, Karadeniz Bölgesine yakın tek termal bölgedir
Önümüzdeki tarih, aylarda ve yıllarda Havza çok önemli bir turizm termal bölgesi olarak ortaya çıkacaktır. Havza, Karadeniz Bölgesine yakın tek termal bölgedir. Bu avantajı çok iyi kullanmak durumundayız. Karadeniz Bölgesindeki insanlar Havza dışında kaplıcaya gitmek için çok önemli yollar kat etmek durumundalar. Havza dışında en yakın kaplıca Ankara ve Afyon’da bulunmaktadır. Kaplıca turizminde Afyon çok önemli mesafeler kat etti Bu nedenle o örnekleri dikkate alarak, onların yaşadığı tecrübeleri dikkate alarak, Havza’da bu işin alt yapısını oluşturmak için gayret sarf ediyoruz. Havza’ da diğer önemli bir yatırım olarak Bekdiğin Beldesi sınırları içinde bulunan Organize Sanayi Bölgesi canlanmıştır. Bu konuda çok önemli çalışmalar yapılarak, imar alt yapısı ve imar planı hazırlanmıştır. Bu planlar onaylanmak üzere Bayındırlık Bakanlığına gönderildi. Bu planlar onaylandıktan sonra yatırım programına girmesi için uğraşacağız. Bölgenin en önemli avantajı demiryolu hattının yakınından geçmesi, Samsun-Ankara karayolunun hemen kenarında olmasıdır. Bu OSB için çok önemli bir fırsattır. Bunu avantaj olarak değerlendiriyoruz. Hem OSB ile ve hem de Havza’nın termal turizm alt yapısı ile önemli bir gelişme potansiyeline sahip olduğunu düşünüyoruz. Bu potansiyeli kullanmak anlamında da gerekli olan çalışmaları, faaliyetleri yürütüyoruz.

Başarılı idareci olma konusunda Atatürk’ün güzel bir sözü vardır. Bu konuda Hz. Ömer veya Hz. Ali’nin bu konuda güzel bir sözü olduğunu da biliyoruz. İnsan sevgisi olmayan bir kişi idareci olamaz’ der. Bu ülkede idarecinin insanları sevmesi gerekir. Personelini, vatandaşını sevmesi ve onların içinde olması gerekir. Sadece masada oturup, dış bağlantısı olmayan insanların içinde olmayan bir idareci kaymakam olsun, hangi seviyede olursa olsun özel ve kamu sektörde başarılı olmasını beklemek son derece zordur. Türk idareci sistemine baktığımız zaman da maalesef çok uzun yıllar boyunca vatandaştan kopuk bir idareci anlayışı oluşmuştur.

Vatandaş dışlanmış ve çok fazla muhatap alınmamıştır. Türkiye’de halen bazı çevrelerde oyların eşitliği kavramı tartışılmıştır. Köylü vatandaşın oyu ile üniversite mezunu vatandaşın oyunun aynı kabul edilmemesi gerekir şeklinde yaklaşımlar dünyada olduğu gibi ülkemizde de hali hazırda vardır. Böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün değildir. Bu vatandaşı, kırsalı, kendisinden olmayan insanı dışlamak anlamına gelen bir anlayıştır. Bu anlayışın da kabul edilmesi mümkün değildir. İdarecinin en önemli özelliği vatandaşın içinde olması, sorunlarını birebir gözleyebilmesi açısından önemlidir. Bunu kaçırdığımız, yapmadığımız zaman; almış olduğumuz kararlar, ortaya koymuş olduğumuz projeler, planlar başarılı olma şansına sahip olmayacaklardır. Yaptığımız faaliyetleri ve kabul ettiğimiz bir takım projelerin vatandaşa yansımasını çok iyi takip etmek zorundasınız. Tek başınıza veya belirli bir çevreyle yapmış olduğunuz faaliyetlerin yansımasını, eğer takip etmezseniz çevrenizle sınırlı olmak şartıyla başarı elde edersiniz.

Türkiye’deki yanlışların bir tanesi de budur. Biz bir takım şeyleri vatandaşa bahşetmişiz. Vatandaşın ne düşündüğünü, ne arzu ettiğini fazla dikkate almamışız. Bu yüzden de Türkiye’de maalesef olması gereken bir başarıyı son zamanlara kadar sağlayamamışız. Vatandaşın düşüncesini, ihtiyaçlarını, vatandaşın sorunlarını yerinde incelemek, yerinde çözmek, başarıda temel bir faktör olarak ortaya çıkıyor. Vatandaş her zaman o işi istemeyebilir, vatandaş doğru konuşamayabilir, ne istediğini sizin beklediğiniz ölçüde dile getiremeyebilir. Ama bu temel eğitim sorunudur. Bilinç seviyesi ne kadar yükselirse idarecinin de o kadar işinin zor olması gerekir. Çünkü bilinçli insanları idare etmek o kadar kolay şey değildir.

Bilinçli insanları idare etmek bir idarecilik sanatıdır. Bilinçsiz insanları herkes idare eder. Koyun sürüsünü herkes güder. Vatandaşa koyun sürüsü gibi bakmayacaksınız. Türkiye’de bilinç seviyesi yükseldikçe, kamunun hizmet verme anlayışı da ona paralel bir şekilde değişmek zorundadır. Türkiye’de son zamanlarda çok önemli değişimler ve kavgalar oluyor. Bunlar vatandaşın bilinç seviyesinin yükselmesinden kaynaklanmaktadır. Doğum sancılı olur. Sancısız doğum sezaryenle olur. Türkiye’de bu da doğal olmayan bir yöntemdir. Bu konuda Sağlık Bakanlığımızın çok önemli çalışmaları vardır. Bir kaymakam ve idarecinin en önemli özelliği vatandaşın içinde, vatandaşın sorunlarını birebir görüp, değerlendirip ona göre yaptığı faaliyetleri düzenlemedir. Her yerin kaymakamlığı farklıdır. Havza’da yaptığım kaymakamlıkta, başka bir yerde yaptığım kaymakamlık farklı olmak durumundadır.

Her yerin kendine özgü gelenekleri, kültürü, anlayışları vardır. Bu anlayışları dikkate alarak kaymakamlığınızı veya idare tarzınızı, prensiplerinizi ayarlamak, ona göre yeni baştan düzenlemek durumunda kalırsınız. Memleketimiz çok zengin bir kültüre sahiptir. Her yörenin kendine özgü özellikleri, gelenekleri, değerleri vardır. Bu değerleri dikkate almak suretiyle de yaptığınız idarecilik anlayışında ona uygun bir şekilde tekrar revize etmek ve değerlendirmek durumundasınız. Her yöreye uygun farklı bir anlayış, prensip derken, mevzuatın ön gördüğü düzenleme dışındaki kısımlar için geçerlidir. Bizim mesleğimizin en zevkli ve zor tarafı budur. Gittiğiniz bölgenin özelliklerini çok iyi tahlil etmek durumundasınız. Bir ilçeye göreve başladığınız zaman o ilçeyi çok iyi hızlı bir şekilde tanımak durumundasınız. Bir yeri tanımadan, zaten orada bir takım projelere soyunmak son derece yanlıştır. Sonuçlarına baktığımız zaman birçok proje yeterli tahlil ve değerlendirme yapılmadığı için maalesef başarısız olma durumunda kalmıştır. Bu nedenle idareci gittiği yerdeki toplumun genel özelliklerini, anlayışını, değerlerini öncelikle bir tahlil ederek faaliyetlerini yürütürse çok daha başarılı olur kanaatindeyim.
şu şekilde davranır diye size bir rol biçilmiştir
Kaymakamlık, valilik, müdürlük, genel müdürlük, idarecilikte vatandaşın size biçtiği bir rol vardır. Vatandaşa göre; kaymakam şunu yapar, şunu konuşur, şu şekilde davranır diye size bir rol biçilmiştir. O rol çok oynandığı için, vatandaşın gözündeki kaymakamın rolü o olmuştur. Ama size biçilen rol her zaman doğru mu? Değildir. Eski anlayışların getirdiği sonuçlar itibariyle baktığımız zaman bir kaymakam tipi oluşmuştur. Ama o tip size uymayabilir. Bazen bu rolü oynamak zorundasınız. Oynamadığınız zamanda yanlış değerlendirilir veya iyi bir kaymakam değilsinizdir. Ben bir manava gittim. Vatandaşın birisi alışveriş yapıyor. Manav beni görünce o vatandaşı bıraktı, Kaymakam bey sizinle ilgilenelim dedi. Ben de önce vatandaşın işini bitir sonra benimle ilgilen dedim. Buna alışveriş eden vatandaş itiraz etti. Siz manava kadar kendiniz gelmişsiniz, alışveriş yapıyorsunuz. Ben sizi beklerim alışverişinizi yapın dedi.

Ben de kendisine benim sizden farkım yok dedim. Şu anda ben de vatandaşım, sen de vatandaşsın, ikimizde manavdan alışveriş yapıyoruz. Sen önce alışverişini yap, sonra ben alışverişimi yaparım dedim. Vatandaş buna olmaz dedi. Bir kaymakam manava kadar gelmiş öyle bir şey olur mu dedi. Bizim köyde de okumuşlar, yazmışlar var ama ki bunların hiçbiri burunlarından kıl aldırmazlar. Kendileri manava gitmezler. Siz ne güzel gelmişsiniz dedi. Vatandaş o rolü size biçmiştir. Biçilen bu rol bana göre yanlıştır. O rolü oynamak zorunda değildim. Bazı roller vardır ki o rolü oynamak zorundasınız. Ama biçilen bazı rollere baktığınız zaman son derece yanlış bir takım anlayışların sonucu oluşmuş bir roldür. Bu rolü ben oynamam. Örneğin lojmandan hükümet konağına kadar yürüdüm. Vatandaş yolda durur derki Kaymakam Bey arabamla sizi yerinize bırakayım diyor. Vatandaşa diyorum ki arabam var, benim niyetim yürümektir diyorum. Ama vatandaş sizi o şekilde görmüş, kaymakam arabasına biner, veya korumasıyla beraber yürür.
Kendi anlayışıma göre, bu roller çok güzel roller değildir
Hükümet konağına gider gitmez, odasına çıkar. Kendi anlayışıma göre, bu roller çok güzel roller değildir. Bu rollerin değiştirilmesi gerekir. Bu rolleri biz değiştirmemiz gerekir. Benimsemediğimiz, değişmesini arzu ettiğimiz, düşündüğümüz rolleri kendimiz oynamayarak değiştirmek durumundayız. Biz İngiltere Oxford’da 8 ay kaldık ve Oxford’da İngiltere Kraliçesi geldi, yanında 4-5 kişi vardı. Yanında koruması vardı, diğerlerini bilmiyorum. Bizde öyle bir şey olsa, binlerce kişi gelir, bir şeyler ister, aş ister, şunu ister, yanında görünmek için, fotoğraf çektirmek için koşturur. Tabii ki kültür farklılığı var. O mu iyi, bizimki mi diye kıyasladığımız zaman da bence onların ki iyidir. Benim anlayışım budur. Çünkü orada bir kurallar vardır. Herkes o kurallara uymak zorundadır. Kraliçe ne derse desin, başkaları ne derse desin o işin olacağı yöntem, kural bellidir. Bizde çok fazla kurallara bağlılık, kurallara uyma alışkanlığı oturmamıştır.
Türkiye’de yapılması gereken en önemli şeyde zihniyet değişikliğidir
Bu toplum kültürünün yansıması şeklindedir ama Türkiye’de yapılması gereken en önemli şeyde zihniyet değişikliğidir. İdarecilerin ve vatandaşın, özelliğiyle kamu usulü herkesin zihniyetinde çok önemli bir değişim gerekiyor. bu değişim son yıllarda açığa vurmaya başladı. Bu zihniyet değişimi umarız hızlı olur. Bizde bu zihniyet değişimine köstek olarak değil, destek olarak yaptığımız faaliyetlerle, toplum içindeki davranışlarımızla, prensiplerimizle ayak uydurmak hatta öncü olmak durumundayız. Bu sorumluğu hisseden bir anlayışa sahibim. Bazı şeyleri çok fazla yapmışız. Bunlar yanlış olanlardır. Yanlışlık devamlı yapılarak, artık alışılmış, kanıtsanmış bir hale gelmiştir. Biz bunlara tabu diyoruz. Bunları mutlak surette yıkmak durumundayız. Diğer türlü büyümek, gelişmek mümkün değildir. Yeniliklere açık olmadığınız takdirde yarınlara umutla bakmanız, yarınlardan bir şey beklemeniz çok mümkün değildir.

Anlayış ve zihniyet değişiminin çok daha fazla hızlı olmasını arzu ediyoruz. Bunu başarırsak, Türkiye önümüzdeki belki 5-10 yılda, belki 20 yılda dünyanın çok önemli bir ülkesi, çok önemli ülkeleri arasına girecek potansiyele sahiptir. Türkiye hakkında yabancı bir iş adamı 10 yıl önce bir makale yazmıştır. Bu yabancı iş adamı “Allah Türkiye’ye çok şey vermiştir. Çok güzel bir coğrafi bölge, kültür, tarihi bir zenginlik, doğal kaynaklar, her şeyi vermiş. Allah Türkiye’ye bir şeyi vermemiş. İki adam bir araya gelip, bir iş yapamaz.”diyor. Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi güven sorunudur. Birbirimize güvenmiyoruz. Vatandaşın devlete, devletin vatandaşa güvenmediğinden bahsederiz. Devlet dediğimiz soyut bir kavramdır. Canlı kılan insanlardır. İnsanın, insana güveninin olmadığı bir yerde nasıl vatandaşın devlete, devletin vatandaşa güvenmesini beklersiniz. Dolayısıyla birbirimize güvenimiz son derece zayıftır. Bu sadece devlet-vatandaş anlamında değildir. Vatandaşın da vatandaşa güven anlamında aynı şeyi söylüyorum.
Türkiye kadar başkan olan başka bir ülke yoktur
Güven eksikliğimiz bizim ortak bir iş yapmamız, sermaye birleştirip, yatırıma dönüştürmemiz anlamında da çok büyük sıkıntılara yol açıyor. Bizde ortak bir kültür yok. Herkes tek olmak istiyor. Türkiye kadar başkan olan başka bir ülke yoktur. Bunları; vakıf başkanı, dernek başkanı, belediye başkanı, belde başkanı, ilçe başkanı v.s.’dir. O kadar başkanımız var ki çok da fazla siyasi partimiz var. Temel sıkıntı, herkes tek olmak arzusundadır. Bu güzel bir arzudur ama bunun bir olumsuz yansıması da maalesef işte beraber ortak bir iş yapmak, ortak bir kültürün oluşması anlamında da, sermayenin de bir araya gelip birleşmesi anlamında ve daha büyük yatırımlar yapmak bir dezavantaj olarak ortaya çıkıyor. Bizim temel sıkıntımız zaten sermaye eksikliğidir. İnsanlarımızın elindeki sermayeler çok küçüktür.
Herkes küçük çapta yatırım yaptığı zaman sermaye birikimi olmuyor
Bunları küçük sermayeler olarak yatırma dönüştürdüğünüz zaman maliyeti fazla oluyor. Ama sermayeyi birleştirip de ortak bir kültürle, ortak bir iş yapmak noktası zihniyetine sahip olduğumuz zaman çok daha büyük yatırımlar, çok daha büyük gelişmeler ortaya koyabileceğimize inanıyorum. Herkes küçük çapta yatırım yaptığı zaman sermaye birikimi olmuyor, maliyeti çok fazladır. Örneğin 50 kişinin çok büyük bir sermaye ile bir market açtığını düşünün. Bir kişinin kredi alarak, borca girerek, yüksek faizlerle bir market açmaya kalkıştığını düşünün. Ortak sermaye de en azından kredi ve faiz maliyeti olmayacaktır. Türkiye’de marketleşme vardır. Bu konuda büyük marketler kuruluyor.
Bu süreci Avrupa, Amerika yaşamış, bizde yaşamak zorundayız
Küçük esnaf maalesef kayboluyor. Bu olacak olan bir süreçtir. Bu süreci Avrupa, Amerika yaşamış, bizde yaşamak zorundayız. Bu nedenle küçük esnaf kan ağlıyor. Küçük esnaf bir araya gelip de, o büyük marketi kendisi yapma potansiyeline sahip olsa, bu amaca sahip olsa dışarıdaki insanlar gelmeyecektir. Bu nedenle bizim temel eksikliğimiz maalesef güven, birlikte çalışma kültürünün olmayışıdır. Bunları yıkmak ve aşmak durumundayız. Türkiye’deki en önemli büyük şirketleri, Koç, Sabancı gibi aile şirketleridir. Bunlar birlik ve beraberliklerini muhafaza etmişler ve birbirlerine düşmemişler, Türkiye’nin en zengin insanları olmuşlardır. Türkiye’de maalesef bir çok aile şirketi dahi varlığını sündüremiyor. Bu işi aile şirketleri varlığını sürdüremiyorsa, siz başkalarının, komşunun, arkadaş grubunun böyle bir anlayışla faaliyetini sündürmesini nasıl beklersiniz.
Türkiye’nin en önemli beyin gücü savaşlarda şehit olmuştur
Bunlar maalesef Türkiye’nin önemli açmazları ama son yıllarda dediğim gibi iniş hızlı bir şekilde devam ediyor. Bilinçlenme artıkça bu sorun kendiliğinde ortadan kalkacaktır. Türk insanı çok çileler çekmiştir. Tarihe baktığınız zaman birçok savaşlara girmiştir. Kurtuluş Savaşı mücadelesi vermiştir. Kurtuluş savaşı mücadelesi çok kolay olmamıştır. Türk insanı birçok değerini kaybetmiş, birçok insan şehit olmuştur. Türkiye’nin en önemli beyin gücü savaşlarda şehit olmuştur. Bu savaşlardan zaten geriye kalan insanlar sakatlar, yaşlı insanlar ve kadınlardır. Böyle bir toplumsal yapıdan, öyle bir alt yapıdan bugünkü seviyeye gelmeniz çok kolay olmamıştır. O yüzden bizim insanımız her zaman zorlukların altından kalkmasını bilmiştir, kısa zamanda toparlanabilmiştir. Toparlanma sürecindeyiz. Önümüzdeki dönemde önemli gelişmeler olacaktır.”











