Cuma, Aralık 19, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 285

Trabzon-Akçaköy Belediye Başkanı Sultan Memiş’ten 200 kişilik öğrenci yurdu

0

  Trabzon-Akçaköy Beldesi Belediye Başkanı Sultan Memiş’in şahsi olarak yaptıracağı 200 kişilik öğrenci yurdunun, 2010 yılı içerisinde tamamlanması planlanıyor. Trabzon’da öğrenci barınması konusunda önemli bir boşluğu dolduracak olan yurdun maliyetinin 3,5 milyon TL. olduğu öğrenildi. Trabzon-Akçaköy’de yapılacak olan bölge yatılı yurt binasının protokolü Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık ile Akçaköy Belediye Başkanı Sultan Memiş arasında imzalandı. Konuyla ilgili görüşlerini açıklayan Akçaköy Belediye Başkanı Sultan Memiş şunları söyledi; 

 
                          
                       Trabzon Valisi Dr.Recep Kızılcık-Akçaköy Belediye Başkanı
                       Sultan Memiş 200 kişilik yatılı yurt binası protokolünü imzalarken
 
  “Memleketime eğitim yatırımı kazandırmaktan dolayı son derece mutluyum. Bu yurt binasının temel açma kısmının %  80’lik kısmı tamamlanmış olup, inşallah Ramazandan sonra bina inşaatına başlayacağız. Bölge yatılı yurt binamızın şehrimize kazandırılmasında emeği geçen başta sayın valimiz, milletvekillerimiz, milli eğitim müdürümüz ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bizlere destek veren kurumlara da teşekkür ediyorum.”

Mesleki örgütlenme ve katılımcı demokrasi

0

  Ülkemiz temsili demokrasiden, katılımcı demokrasiye geçerken sıkıntılar yaşıyor. Katılımcı demokrasinin vazgeçilmezi sivil toplum örgütleridir. Aslında temsili demokrasiyi içimize tam sindirmeden, katılımcı demokrasinin kurallarını işletmeye çalışmak zor gibi görünüyor. Temsili demokrasiyi kurallarına göre işletemiyoruz. Temsili demokraside halk seçimden seçime fonksiyoneldir. Geçen seçimlerde halkımızın % 80 inin iradesi sandığa yansıdı. Bu demokrasimiz için iyi bir gelişmedir. Seçimlerde halk temsilcilerini seçer, gelecek seçimlere kadar haklarını seçtiği vekiller aracılığı ile kullanır. Temsili demokrasilerde halkın zaman zaman etkili olduğu bir dönem yoktur. Dolayısıyla halkın sistemin işletilmesinde seçimlerden sonra müdahalesi yoktur.

  Katılımcı demokrasinin, temsili demokrasiden farkı şudur; halk yalnızca seçimden seçime egemenlik hakkını kullanmaya razı olmaz. Kurulmasına yasal olarak izin verilen Sivil Toplum Örgütleri ve Mesleki Örgütler yolu ile sistemin işleyişine katkı sağlar ve etkili olur. Bu nedenle; demokrasi kültürünün yaygınlaşmasında örgütlü olmanın önemi büyüktür. Örgütlü olmanın birinci basamağı da bence, dernekleşme faaliyetleridir. Yasal çerçevede kurulan mesleki örgütlerin amacı; üyelerinin haklarının korunması, mesleki gelişmelerine katkı sağlanması, meslek ile ilgili kamuoyuyla bilgi paylaşımı ve üyeler arasında dayanışmanın geliştirilmesini sağlamaktır. Mesleki örgütler; memurların, çalışanların yaşam kalitelerini arttırmaya çalışan sendikalar gibi çeşitli amaçlar için toplanmış ve bunun için demokrasiye katılımı güçlendirmiş ayrıca halkın temsilcilerini kendi amaçları doğrultusunda denetleyebilen, ya da kendi amaçlarına ulaşmak için kamuoyu yaratmaya çalışan gruplardır. Demokrasinin kurumsallaşması için en önemli husus onu yaşatacak değerlerin bireylere, memurlara öğretilmesidir.

  Halkın yasal örgütler yolu ile sisteme müdahil olduğu demokrasiler, ideal demokrasilerdir. Halkın zaman zaman süreçlere müdahil olduğu katılımcı demokrasiler, en iyi demokrasi biçimidir. Katılımcı demokrasiye geçiş de sivil toplum örgütlerine önemli görevler düşmektedir. Sistemin daha iyi işlemesi, birbirleriyle ortak menfaatlere sahip insanların oluşturdukları yasal grupların sisteme müdahil olması yani sivil toplum örgütlerinin uyarması ile olur. Bunların içerisinde mesleki örgütlerde vardır. İşte bizde sıkıntı tam burada başlıyor. Sivil toplum örgütleri ya da mesleki örgütler, üyelerin haklarından çok siyasi faaliyet içerisine giriyorlar. Ya da çoğu öyle algılanıyor. İçlerinde, böyle algılanmaktan rahatsız olmayanlar olduğu gibi rahatsız olanlarda var. STK ların, Mesleki Örgütlerin bu tür yapılanma içerisine girmeleri yönetenlerin, iktidarların şimşeklerini üzerlerine çekmelerini sağlıyor. Bu anlamda iktidarlar çok da haksız sayılmazlar.

  Karşılarında siyasetçi değil de yürütmenin bir alanındaki meslek grubunu görünce muktedir olmakta, hükmetmekte zorlanacaklarını düşünüyorlar. Bu da doğru bir tespittir. Bazı Sendikaların, STK ların siyasi partilerin bir şubesi gibi hareket etmesi,  meslek gruplarının örgütlenmesinin önündeki en önemli engel olarak duruyor. Bu da ülkemizde katılımcı demokrasinin gelişmesini engelliyor. Demokrasi kültürünü geliştirmiyor.  Endişeler ve inanç eksikliği var. Ülkemizde toplam 1.767.000 bin memur var. Bunun 1.023.000 sendikalı, yani yüzde 60 civarında memur sendikalı. Toplam sendika sayımız ise 93’tür. Bu endişeleri gidermenin yolu, STK larda yapı değişikliğinin gerçekleşmesine bağlıdır. Yanlış algılamanın giderilmesi gereklidir. Aynı zamanda iktidarlarında katılımcı demokrasinin vazgeçilmez öğesi olan STK ve mesleki örgüt gruplarına hoşgörü ile yaklaşması gerekir. Memurlara siyaset hakkının verilmesi acaba bu sorunu çözer diye kendi kendime sorduğumda oluyor. Siyaset hakkı bulunmayan memurlar, mesleki örgütlerde değil de siyasetin içinde bulunarak bu enerjilerini harcamış olurlar mı?

  Dünyanın en demokratik ülkelerinde bile bireysel olarak hak elde etmek mümkün değildir. Elde edilmiş hakları da korumak mümkün değildir. Elde edilen hakların korunması ve geliştirilmesi için örgütlü hareket etmek lazım. Tek başına bir güç olmayan insanlar yasal örgütlere katılarak çok büyük güç oluşturabilirler. Bu gücü doğru yönlendirmekte, sivil toplum örgütlerinde ki ve meslek örgütlerinde ki yöneticilere büyük görevler düşmektedir. Örgütlerde ki yönetici konumdakiler, üyelerinin haklarından çok kendi siyasi geleceğini planladı mı, örgüt amacından uzaklaşıyor. İnandırıcılığı kayboluyor.

  Katılımcı demokrasiye geçiş aynı zamanda hoşgörü ve uzlaşma kültürünün toplumda gelişmesine, demokrasi kültürünün her alana yayılmasına katkı sağlayacaktır. Katılımcı demokratik süreçler, katılıma fırsat tanırlar, birbirimizi dinlemeye, birbirimizi anlamaya ve birbirimizden öğrenmeye, itiraza imkân sağlayarak daha doğru kararlar alınmasını sağlarlar. Her zaman olduğu gibi şu günlerde millet olarak diyalog ve uzlaşmaya daha çok ihtiyacımız var.

 

 

Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz: “65 bin dev öğrenci şehrin kaderini değiştiriyor”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Amasya Orta Karadeniz Bölgesinde, coğrafi konumu itibariyle örnek illerimizden birisidir. Kültür, turizm kenti ve marka kent Amasya, tarihte de birçok kültürlere de beşiklik ermiştir. 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da başlayan Milli Mücadele’nin ilk adımı,12 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in Amasya’ya gelmesiyle devam etmiştir. Kurtuluş mücadelesinin planları hazırlanmış, Erzurum ve Sivas kongrelerinin toplanmasına burada karar verilmiş, 22 Haziran 1919 tarihinde yayınlanan “Amasya Tamimi” ile “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” denilerek Milli Mücadele burada fiiliyata geçirilmiştir. Bu itibarla, Amasya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da ilk önemli adımın atıldığı yer olmuştur.

 
                                  
                                                                Amasya
 
  Kültür ve turizm kenti Amasya ülkemizin bu konuda en önemli şehirlerinden birisidir. Ayrıca ülkemizin de en çok turist çeken şehirlerinden birisidir. Malatya Valisi iken yaklaşık bir yıl önce Amasya Valiliği görevine atanan Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz, 65 bin dev öğrenci projesi ile Amasya’yı eğitimde Türkiye’de marka yapmış ve bu proje ile de ülke çapında Amasya’nın tanıtımına büyük katkı sağlamıştır. Amasya’nın tanıtımı için büyük bir çaba gösteren,  ilin sosyo-ekonomik, turizm yönden kalkınması ve en iyi düzeye gelmesi için sorunları ve çözüm önerilerini açık sözlülükle ortaya koyan Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz,”Amasya ve başarılı mülki idare amiri”  konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

Otel olmadan turizmi nasıl geliştireceğiz?

  “Marka kent gibi burayı daha iyi tanıtmamız lazım. Dağı aydınlattığınız zaman burada gece konaklama turizmini artırıyorsunuz. Bize gelen turistlerin büyük bir kısmı burada konaklamıyor. İlimizin; potansiyeli, şartları, özellikleri, ihtiyaçları neyse biz bunu diğerinden ayırt etmeden ama en önceliklerine öncelik vererek de götürmemiz ve çok daha ileriye taşımamız lazımdır. Amasya dediğimiz zaman bu ilin içinde 7 tane ilçe, 349 tane köy, 27 tane belediye var. Amasya merkez için turizm öncelikli olur, ama Suluova için tarım ve Taşova için seracılık öncelikli olabilir. Bunlar farklı mekanlarda paralel yürütülmesi gereken çalışmalardır. Turizm için yeni otellerin gelmesi için çaba gösterirsiniz. İlimizde otel konusunda güzel gelişmeler oluyor. Bir firmamız Terziköy’e çok güzel bir otel yapacak. Otel olmadan turizmi nasıl geliştireceğiz? Amasya’da paranızı harcarken Amasya’da ilk önce neyi harekete geçirmenizi iyi ayarlayacaksınız. İlin her yerinin fark özellikleri vardır. Merzifon; ulaşım ve sanayileşme bakımından çok önemli bir noktadadır. Şimdi burada sanayileşmeyi teşvik etmemiz lazım. Oradaki lojistik imkanların avantajlarını iyi kullanmamız lazım. Her yeri kendi kategorisinde değerlendirmek lazımdır.

Devlet olarak fabrika kurma şansımız yoktur

  Bizim devlet olarak fabrika kurma şansımız yoktur. Ama onun dışında her yerimizde imalat sektörünü teşvik ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde Kalkınma Ajansından KOBİ’lere yönelik yardımların hepsi imalat sanayi ile ilgilidir. Onun dışında yakında AB Kırsal Kalkınma Programlarının çalışmaları başlıyor. Herkese diyoruz ki siz müteşebbis olun, proje üretin başvurun diyoruz. Onun dışında kendi görüştüğümüz bütün sanayicilerimize gücünüzü birleştirin, yatırım yapın diyoruz. Tarımsal üretimi değerlendirmeye yönelik Suluova’da ruhsat alan, temel atan tesisler var. Bunu her tarafta yapmaya çalışıyoruz. Beklentimiz şudur; başta Amasyalı müteşebbisler olmak üzere Amasya’nın çok iyi bir yatırım bölgesi olduğunu, biz devlet olarak her türlü desteği sağlayacağımızı sürekli anlatmaya çalışıyoruz. Biz zaten 3. Derece teşvikli bir iliz. Bunu tanıtmaya çalışıyoruz. Kendilerine yerel potansiyelimizi, burada yatırım yapmanın avantajlarının neler olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Artık devlet fabrika kurmuyor. Çok iş adamlarını ilimize davet ediyoruz ve toplantılar yapıyoruz. Kalkınma Ajansı, Fon kaynakları, AB projeleri hakkında sürekli bilgiler veriliyor. Onun için vatandaşımızın da bu konuda biraz takipçi olması lazımdır. Onumuz ve yirmimiz bir araya gelerek de bir tesis yapabiliriz düşünmesi lazım.

Bir taraftan kimse gelmiyor diyoruz, bir taraftan da gelene hiç ilgi göstermiyoruz

  12-22 Haziran tarihleri arasında ki tarih Atatürk’ün ilimize gelişi ve Amasya Tamimine kadar olan bir süreçtir. Bu nedenle bu tarihler arasında ilimizde düzenlenen uluslar arası fuar kültür ve sanat ağırlıklı gibi oluyor. Ekonomik anlamda bir fuarın düzenlenmesi için başka bazı özelliklerin olması gerekiyor. Bunun için ulaşım kolaylığından tutun, ekonomik sektörlerinizin canlı olması lazım. Bunun çok değişik iş adamları getirdik. Bununla ilgili otellerde çok değişik toplantılar yapıldı. Buraya büyükelçiler, büyük sanayiciler getirdik. Ama dışarıya yönelik bununla ilgili konuşma ve konferans salonlarımız boş oluyor. Amasya’ya Ukrayna Büyükelçisi geldi ve yatırım imkanlarına fırsat verme ile ilgili bir sunum yaptı. Salonun beşte biri doluydu. Geçtiğimiz günlerde Pakistan’dan gelip, burada film çevirdiler. Bu film önümüzdeki Pakistan’da oynamaya başlayacaktır. Ticaret ve Sanayi Odası, Esnaf ve Sanatkarlar Odası ve iş adamları derneklerimizle çok yakın çalışıyoruz. Bu toplantıları sık yapıyoruz. Bu konuda dışarıdan iş adamları ve konuklar getiriyoruz. Ama salonlar büyük oranda bomboş oluyor. Bir taraftan kimse gelmiyor diyoruz, bir taraftan da gelene hiç ilgi göstermiyoruz gibi durum ortaya çıkıyor.

 
                                               
                                           Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz
 
Sanayici nitelikli adam bulamıyorum diyor

  Gümüşhacıköy’de iki tane fabrika açıldı. Merzifon’da açıldı. Şu an Suluova’da Organize Sanayi Bölgesinde 7-8 tane inşaat başladı. Bir yatırımcı bir şehre yatırım yaparken, siz buraya yatırım yapacağınız dediğiniz zaman, sizde bana şu kadar para verin dediğiniz zaman nasıl yapacaksınız? Yatırımcı yatırım yaparken limana yakınlığa, havaalanına yakınlığa bakıyor. Ayrıca başka özelliklere bakıyor. Peki, şimdi biz bunu her fırsatta söylüyoruz. Amasya’mızda 10 tane zenginimiz bir araya gelip, Amasya Organize Sanayi Bölgesindeki İplik Fabrikasını çalıştırsın. Bunun için yatırım destek ofisi kuruldu. Kaynak nasıl yaratılır, proje nasıl üretilir, ne yapılabilir, ilimizin avantajları nedir? Bunlar hep anlatılıyor. Şimdi, bir taraftan diyorsunuz ki çocuklarımız iş bulamıyor. Bir taraftan da eğitimin ne önemi var diyorsunuz. Belki çocuklar eğitimde yetersiz olduğu için iş bulamıyor. Merzifon’da birçok sanayici diyor ki benim aradığım nitelikli adam bulamıyorum diyor.

Amasya’da işsizlik oranı % 6-7 civarındadır. İşsizlik konusunda en rahat illerden biriyiz

  Onun için tabii ki işsizlik ülkenin en önemli sorunudur. Ama işsizlik sorunu sadece bizim ilimize özgü değildir. İşsizlik konusunda en rahat illerden biriyiz. Bizde işsizlik oranı % 6-7 civarındadır. Bu oran Türkiye’de ise % 13’dür. İşsizlik hiç olmasın istiyoruz. Bir taraftan tarımı, hayvancılığı, KOBİ’leri teşvik ediyorsunuz. Eğer bunlar hiçbir anlam ifade etmiyor, sadece bizim çocuğumuza bir iş bulun derseniz. Bunları üretmeden ve yapmadan bu çocuklara nasıl iş bulacaksınız. Sizin bir dükkânınız var. Sizin dükkanınıza bir kişi alın dediğimiz zaman, sizde diyorsunuz ki benim bir kişi alacak durumum yok diyorsunuz. O zaman sizin büyümemizi sağlamamız gerekiyor. Kalkınma Ajansı KOBİ’lere işlerini büyütmek ve personel istihdamı için kredi veriyor. Birisini buraya getirip, buraya yatırıp yap demekle oluyor. Yatırımcılarda yerli ve yabancı ayrımı yapmıyoruz. Herkese elimizden gelen her konuda herkese kolaylık göstermeye, destek olmaya çalışıyoruz. Sonuçta bu yatırımcının kararına bağlıdır. Burada otel yapılmasına ihtiyaç vardır. Bazı günlerde otellerde yer olmuyor. Güzel, bazı olmayan tesisler var. Bu tesislerin açılması gerekiyor. Peki, bunları devletin mi açması gerekiyor?

Yeşilırmak üzerinde suyu şişirme yoluyla

burada tekne olayına çok karşı çıkanlar da var

  Yeşilırmak üstünde turizm amaçlı acaba neler yapılabilir konusunda araştırma yaptık. Yeşilırmak üzerinde suyu şişirme yoluyla burada tekne olayına çok karşı çıkanlar da var. Bunun çok mahsurlu olabileceği ve su yükseldiği zaman kenar duvarları çökertme tehlikesinden söz ediliyor. Alçak Köprünün ayakları bitişik olduğu için buradan zaten tekne geçmiyor. Bu konuda ayrı bir araştırma yapıyoruz. Yalıboyu’nda, köprülerde, dağın, kalenin arkasında bir aydınlatma yapılacaktır.

Teleferik yapılması söz konusu deniliyor.

Bunlar bilhassa çok düşünülmeden konuşulmuş şeylerdir

  Burayı ilginç bir hale getirme bir turizm olayıdır. Burada iki tarafı birbirine bağlamak için teleferik yapılması söz konusu deniliyor. Bunlar bilhassa çok düşünülmeden konuşulmuş şeylerdir. Teleferiğin ayaklarını geçireceğin yerden bir yol yapman gerektiğini düşünemiyorsun. Teleferikte olası bir arıza halinde kurtarma olayı nasıl yapılacak, şehrin tarihi görünümünü harab etme riski olabileceğini düşünmüyoruz. Onun için Amasya’nın zaten her tarafı yürüyüş ve dokunuş mesafesindedir. Onun için bu tür fantastik şeyleri önerirken çok iyi araştırmak gerekiyor. Onun için kafadan şu olsun demekle kaş yapayım derken, göz çıkarabilirsin.

Gelen turistlerin önemli bir kısmı konaklamıyor

  İlimize gelen turist sayısı belirlemede genelde müze kayıtları esas alınıyor. Geçtiğimiz yıl 2009 yılında yerli ve yabancı anlamında 240.000 turist ilimizi ziyaret etti. Gelen bu turistlerin hepsi konaklıyor anlamına gelmiyor. Bize gelen turistlerin önemli bir kısmı konaklamıyor. İlimizde birkaç saat gidiyorlar. Şu an itibariyle otel kayıtları, müze kayıtlarına göre gelen turist sayısını belirliyorsunuz. Geçen yıla göre bu yıl gelen turist sayısında ciddi bir artış vardır. Bu ülke ortalamasının üstündeki bir artıştır. Gelen turistler ilimiz esnafına ekonomik anlamda büyük katkı sağlamaktadır. Normal günlerde otellerde hiç yer bulamıyoruz diye talepte bulunanlar var.

Kültür ve sanat şehri dediğiniz yerde, sizin doğru-düzgün bir tane kitapçınız yok

  Turizmde 4-5 boyutun aynı anda götürülmesi gerekir.1-Tanıtım. İyi tanıtırsanız daha çok turist gelir.2-Alt yapınız. Gelen turisti konaklatacağınız yer kapasiteniz nedir? Üç tane otobüs turist geldiğinde bunu karşılayacak oteliniz var mı? Bu çok önemlidir. 3-Hizmet sektöründeki vatandaş 4-Turizmde turistin ilgisini çekebilecek bazı başka çalışmalar neler yapmanız gerekiyor. Dağın aydınlatılması, Taşhanın, bedestenin   restorasyonu gibi. Bütün bunların, bunun gibi daha onlarca çalışmaların yapılması gerekiyor. Düşünün, şehrinize kültür şehri diyorsunuz, doğru-düzgün bir tane kitapçı yoktur. Kültür ve sanat şehri dediğiniz yerde, sizin doğru-düzgün bir tane kitapçınız yok. Devlet oturup, kendisi mi bir kitapçı dükkanı açacak? Onun için herkes için çok da fırsat olduğunu görüyorum. Biz burada şunu diyoruz. Burada her birimizin başta öğrenciler olmak üzere; bugün gelen turist sayısında geçen yıla göre yaklaşık % 100’lük bir artış var.

Türkiye’de gelen turist sayısında % 10’luk artış varken,

Amasya’da gelen turist sayısında neden % 100’lere varan artış var?

  Hiç kimse bu neden? Diye soruyor mu? Türkiye’de gelen turist sayısında % 10’luk artış varken, Amasya’da gelen turist sayısında neden % 100’lere varan artış var? Soruyorum? Bu çocuklar tarihinde ilk defa ulusal televizyon kanallarından reklam yaptırdım. Hiçbir şehrin yapmadığı bir şeyi yaptırdım. Ankara’da billboardlarda daha önceki valimiz zamanında başlamış olan tanıtım faaliyetleri, diğer girdiği bütün fuarlarda bağımsız ve tarafsız komitelerin belirlemesi sonucu Amasya ili birinci veya ikinci oldu. Amasya olarak gittiğimiz her yerde derece alıyoruz. Amasya’da herkesin bir turizm elçisi gibi olması gerekmez mi? Her vatandaşın yılda Amasya kartpostalları gönderse ve bulunduğu dükkanında bir tanıtım materyali bulundursa, kullandığı kartvizitinin üstünde bir Amasya tanıtım reklamı koysa, kullandığı ıslak mendilinin üstüne bir Amasya resmi koysa bunu burada ayakkabıcı boyacımızdan, lokantacımıza kadar herkes yapamaz mı? Turizm sonuçta bir sivil olayıdır.

 
                                             
                                            Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz
 
Müteşebbislik özelliğimizi de geliştirmemiz gerekiyor

  Her vatandaşımızın bu konuda yapacağı fazla bir şey vardır. Bu bir maliyet de gerektirmiyor. Bu sadece bir düşünce biçimidir. Halkın eğitimi çok önemlidir. Amasya halkı çok iyi insanlardır. Ama birazcık müteşebbislik özelliğimizi de geliştirmemiz gerekiyor. Bir taraftan eğitimde çocuklarımızın daha nitelikli hale gelmesini sağlamamız gerekiyor. Zaten girişimcilik kültürünü geliştirmemiz gerekiyor. Bir taraftan alt yapımızı geliştirmemiz gerekiyor. Bir taraftan; tarımımızı, sanayimizi, turizmimizi geliştirmemiz gerekiyor. Bu iş paralel gidecek iştir.

İnternette Amasya tanıtım portalı var mı?

  Amasya halkına ben şunu söylüyorum. Herkesin Amasya şehrini temsil ettiğinin farkında olmasıdır. Amasya’da zaten birçok insan bunu yapıyor. Ama; esnafın, işyeri sahibinin, meslek odalarının, lokantacılar odasının internette Amasya tanıtım portalı varmı? Örneğin x odamızın, örgütümüzün, derneğimizin internette Amasya tanıtım portalı var mı? Geldiğimiz günden beri bunu herkes yapabilir diyoruz. Ama şu bütün okullarda var. Bütün çocuklar bu işi yapıyor. 65 bin dev öğrenci farkında olmadan bu şehrin kaderini değiştiriyor. 65 bin dev öğrenci çocukların öncülük ettiği bir projedir. Valilik olarak bir tek onunla uğraşmıyoruz. Yüzlerce proje ile uğraşıyoruz. O öğrencilere mal olduğu için popüler bir projedir. Bu medyanın da ilgisini çeken bir proje oldu. Çünkü bizim gözümüzde çocuklar küçük küçük sevilecek şeylerdir.

Bugüne kadar neden hiç kimse Amasya şehrinin ulusal

televizyon kanallarında reklamını yaptırmadı?

  Onlar bize üretecek şeyler değildir. Ama burada çocuklar büyüklerin yapamadığı çok şeyi yapmaya başladılar. Türkiye’de televizyonlar çok eskiden bu tarafa vardır. Yetişkinlere söylüyorum. Peki, bugüne kadar neden hiç kimse Amasya şehrinin ulusal televizyon kanallarında reklamını yaptırmadı? Bu iş 7-10-15 yaşındaki çocuklara kaldı. Bu çocuklara siz aslansınız, güzel iş yapıyorsunuz diye teşekkür etmek mi gerekir? Bu çocuklar zaten bizim, hepimizin çocuklarıdır. 

Bu yıl üniversite giriş sınavında başarı bir miktar yükseldi. Ama bu bizi tatmin etmiyor

  Bu yıl üniversite giriş sınavında başarı bir miktar yükseldi. Ama bu bizi tatmin etmiyor. Bu konuda 60. sırada iken bir miktar daha yukarı çıktık. Bunun her geçen yıl yükselmesi lazımdır. Sıralamada ilk 20’nin içine girmemiz lazımdır. Onun için şunu demek çok kolaydır. En büyük sorun işsizlik, bütün bunlara iş bulsunlar. Peki, bu yarın o kadar kolay bir işmidir? Nasıl olacak bu iş? Tamam, ben iş bulmak içinde işyeri sahiplerine dedim ki; işyerlerinize 1-2’şer kişi alın. Sizin bir iş yeriniz olsa işçi alabilirimsiniz? O zaman topyekûn gelişmeyi sağlamamız gerekir. Yeni iş yerlerinin açılmasını teşvik etmemiz, tarımda üretimi lazım. Turizmde hizmet sektörünü çoğaltmamız lazım.

Ama biz hiçbir şey yapmayalım, birileri de bunu yapsın

derseniz birileri de işte bu kadar yapıyor

  İnsanlara beceri kazandırmaya yönelik onlarca ve yüzlerce mesleki eğitim kursu veriliyor. Turistik ürün üretiyor, oradan geçimini sağlıyor.Öteki kursa gidiyor bir şey alıyor.Onların ilim ve beceri kazandıktan sonra üçünün ve dördünün bir araya gelip bir yer açması lazımdır.İşyeri açmak isteyenler için orada da teşvikler var. Ama biz hiçbir şey yapmayalım, birileri de bunu yapsın derseniz birileri de işte bu kadar yapıyor. Tokatlı, Çorumlu, Kütahyalı gelsin burada yatırım yapsın ki biz onları da teşvik ediyoruz. Türkiye’deki marka otellerin hepsine mektup yazıyoruz. Hepsine diyoruz ki gelin burada otel kurun. Refahın artması için ulaşım ve sulama alt yapısı, eğitim kalitesi çok önemlidir.

Şehir çok kirli gözüküyor. Her tarafı çekirdek götürüyor.

Yeşilırmak’a pet şişeleri atılıyor. Turistlerde onların fotoğrafını çekiyor

  Esnaf Odaları ve onların üyeleri, Ticaret ve Sanayi Odasından da rica ediyoruz. Tanıtım noktasında ve proje üretme noktasında destek bekliyoruz. İşyerleri öncelikle hijyenik olacak. Ben vatandaşımdan bir ricam şudur. Şehir çok kirli gözüküyor. Şimdi Ramazanda çekirdekler yenip yerlere atılıyor. Her tarafı çekirdek götürüyor. Yeşilırmak’a pet şişeleri atılıyor. Turistlerde onların fotoğrafını çekiyor. Geçen gün Ramazandan önce Şehzadeler parkını geziyorum. İnanırımsınız her bir ağacın altına birileri oturmuş ve hepsisinin oturduğu yer berbat vaziyete gelmiş. Kimisi onu yemiş atmış, kimisi bunu yemiş atmış. Böyle hep çekirdek yiyoruz. Bir taraftan şöyle böyle diyoruz.

Şehirde üniversitenin gelişmesi gerekiyor

  Bir taraftan da şehri elimizle kirletiyoruz. Bu kadar büyük bir çelişki olur mu? Amasya insanı bana göre çok güzel bir insandır. Çok hoş, çok zarif, saygıdeğer insanlardır. Ama bir farkındalık eksikliğimiz vardır. Girişimcilik eksikliğimiz var. Bu konuda olumlu bir dönüşüm oluşturulabilirse inanın bu şehir çok daha güzel olur. Bu şehirde üniversitenin gelişmesi gerekiyor. Bu ekonomi bakımından da çok önemlidir. Üniversitemizin 6.000-7.000 arasında öğrencisi var. Bu öğrenci sayısını 20.000’e çıktığını düşünün. Bunun yarısı ekonomiye dönüşür. Bugün askeriyenin nasıl büyük ekonomisi varsa, üniversitenin öğrenci sayısı 20.000’e çıktığı zaman o kadar ekonomiye katkısı olur. Bunlar çok uzak hedefler değildir. Amasya zaten çok büyük bir il değildir. Dolayısıyla üniversiteyi topyekûn geliştirmemiz gerekiyor.

Eğitimin topyekûnluğunu sağlamamamız gerekiyor

  Eğitimin topyekûnluğunu sağlamamamız gerekiyor. Burası kültür turizmidir. Kültür turizminde daha çok orta yaş ve üstü kesim gelir. Onlarda sağlık sigortası olan kesimlerdir. Hastane alt yapısı ve sağlık şartları iyi değilse, o sigorta şirketleri onlara para ödemez. Onlarda buraya gelmek istemezler. O nedenle sağlık alt yapısının da gelişmiş olması lazımdır. Amasya Sabuncuoğlu Şerefettin Devlet Hastanesi, Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesi iyi hastanelerdir. İlçelerde hastaneler var. Düşünün bütün üç-dört yanımızda bütün yollar yapılıyor.

Şehrimize o giriş hiç yakışmıyordu. Sanki bir kasabaya giriyorsun gibi havası vardı.

Bu yol şimdi düzene girdi

  Yol standardı burada nispeten zayıftır. Bu yolların 1-2 yılı içerisinde hepsi gelişmiş olacaktır. Tokat’a, Merzifon,Mecitözü ve Taşova tarafına giden yolumuz var. Bunların hepsinde çalışmalar var. Bu yollar yapıldığında şehrin havasının değiştirecektir. Mecitözü yol ayırımına kadar olan yol bir müteahhit sorunundan dolayı kangren olmuş bir yoldu. Bu yol şimdi düzene girdi. Şehrimize o giriş hiç yakışmıyordu. Sanki bir kasabaya giriyorsun gibi havası vardı. Onun için hiç umutsuz olmayalım. Amasya güzel bir şehir.  Burası ecdat yadigârı  bir şehir. Şehzadeler şehridir. Her ilçemizin kendine has özellikleri ve güzellikleri vardır. Merzifon ve Suulova’da sanayi yönünden çok ciddi gelişmeler var. Taşova’da tarımda gelişmeler var. Güçlü göletler yapılıyor.

Hudutlarımızda 40.000 hektar arazi sulanacaktır

  Geldingen Ovasının sulama suyu ilgili Süreyyabey Barajı Sayın Bakanımız açıkladı 10.10.2010 tarihinde saat 10.10 geçe su tutmaya başlayacaktır. Böylece bizim hudutlarımızda 40.000 hektar arazi sulanacaktır. Suluova bölgesinde bulunan Yedikır Göletinden  sulama sisteminin kapalı şebeke sulama  sistemine geçirilmesi söz  konusudur. Değirmendere Göleti yapılıyor. Aydınca ovası sulamaya açılıyor. Düşünün; bir taraftan yollarımız bitmiş oluyor. Belli bölgelerin sanayileri gittikçe gelişiyor. Bir taarftan turizm gelişiyor.Bir tarım ve seracılık gelişiyor. Her yıl çok miktarda fidan dağıtımı yapılıyor. Her yıl çok miktarda ziraat desteği yapılıyor. Bunlar ağırlıklı olarak Kızılca ve Taşova bölgesinde bunlar yapılıyor. Bunlar; Özel İdare, SYD Vakfı ve Kırsal Kalkınma Programları imkanları ölçüsünde yapılmıştır.

Devlet ortamı hazırlayacak, vatandaşı bu konuda motive edecek,

vatandaşın önünü açacaktır

  Bu kalkınma şeklinde devlet ortamı hazırlayacak, vatandaşı bu konuda motive edecek, vatandaşın önünü açacaktır. Bunu sağlamaya yönelik bugün pek çok program var. Bu konuda; AB Fonları, Kalkınma Ajansı Fonları, Kırsal Kalkınma Programları, SYD Vakıfları ve Özel İdare var. Başka pek çok var. KOSGEB var. Sonuçta siz neye hazırsanız, oda size hazır oluyor. Çorum’daki bir girişimcilik kültürünü düşünün. Nohutu başka yerlerden getirip, nohut markası oluyor.

Bir marka şehri olacaksa, pek çok markalarında olması lazımdır

  Ben birkaç defa söyledim. Buraya özgü; kolonya, lokum, kek, pasta çeşidi olsun. Buraya özgü bazı turistik ürünlerimiz olsun. Şimdi gelen insanlar buraya geldiklerinde buranın neyi meşhur denildiğinde alıp, bir şeyleri götürsünler. Burada daha pastaneler, daha nitelikli sinemalar olabilir, daha nitelikli ürün üreten yerler, kitapevleri olabilir. Bunların hepsi boş, sahibini bekliyor. Çorum’dan bir müteşebbisimiz geldi ve “Tatlıcı Cevher Zade” adıyla nitelikli bir pastane açtı. Ama Amasya’lı hemşerilerimizde bunun çok daha iyisini yapabilirler. Tek başına değil de, bir araya gelerek de yapabilirler. Onun için burası bir marka şehri olacaksa, pek çok markalarında olması lazımdır. Tanııdğmız ve erişibildiğimiz herkese diyoruz ki gelin burada bir yatırım yapın diyoruz. LC Wakiki’ye, Kığılı’ya, Crispino’ya da söylüyoruz. Bizim için fark yok ama burada öncelikli olarak Amasya’lının yatırım yapmasını isteriz. Yatırımı Amasya’lı yaparsa daha çok mutlu oluruz.

Eğitim, bilgi eksikliği ve proje eksikliği konusunda destek oluyoruz

  Amasya insanını bende çok seviyorum. Buranın çok güzel insanı var. Amasya insanımızı kimse kötü görmüyor. Amasya insanından turistlerde memnun kalıyor. Şehzadeler yolunu çekirdekten geçilmez hale getiren insanlar kötü insanlar olduğu için değil, bilinçsiz insanlar olduğu içindir. Amasya’lı olarak birazda girişimcilik özelliğimizin gelişmesi lazımdır. Bende bir şeyler yapabilirim. Benimde yapabileceğim işler var demelidir. Böyle baktığımız zaman pek çok kişi yepyeni şeyler yapabileceğini görecektir. Eğitim, bilgi eksikliği ve proje eksikliği konusunda biz destek oluyoruz. AB Proje uzmanlığı çıktı. Dışarıdan parayla insan getirip, biz burada ders verdiriyoruz. Buradaki gençlere ben sesleniyorum. Bunu konuşmalarımda da söylüyorum. Diyorum ki her yıl birçok proje imkanı çıkıyor. Siz üniversiteyi bitirmişsiniz, boşta geziyorsunuz bu konuda eğitim alın, biz size verelim.

Fabrikayı tümüyle kapatsam 200 kişinin işine son vereceğim diyor

  Siz ücretli proje hazırlayın. Hangi il’e giderseniz gidin en büyük sorun budur. İnsanlar geliyor, mümkünse bana bir devlet işi bulun. Devlet işi mümkün değilse iyi bir özel sektörde iş bulun diyor. Mutlaka iş istiyor. Adam kendi açısından haklıdır. Bu konuda herkesin isteğine uygun çözüm üretememek en büyük üzüntümüzdür. İnsan vicdanen üzülüyor. Bir şekilde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bir taraftan sanayicilerimizle konuşuyorum. Şu nitelikte adam bulamıyoruz diyorlar.Sayın valim bu nitelikte insan eğitin diyor.Dolayısıyla eğitim ve nitelik eksikliği vardır.Bir taraftan da  gerçekten işsizlik var.Onun için yeni yatırım üretim kapasitesinin artırılması gerekiyor.Bizim şunu göz ardı etmemiz gerekiyor.Bir fabrika dış rakipleriyle dünyada o kadar zor şartlarda rekabet ediyor. Ben o insana ekstra 10 tane adam al dediğimde onun için gerçekten bir faydası olmayacaksa hatır için alınan adam yüzünden belki o adam batar. Dünyada eskisi gibi karlar yoktur. Karşısında Çin diye bir rakip var. Bir vali fabrika sahibine şunu işe al dediği zaman işe alamadığı zaman fabrika sahibi de üzülüyor. Sayın valim ben o kadar zordayım ki zor şartlar içinde uç ucuna fabrikayı çalıştırıyorum diyor. Bu fabrikayı tümüyle kapatsam 200 kişinin işine son vereceğim diyor.

Şehrin tören yapılacak alanı fazla değildir, alternatifleri çok azdır

  Bu yıl 12-22 Haziran arasındaki törenlerde trafik sorunu fazla olmasın diye öğrenci okul stantları kaldırıldı. Bu yıl trafikte müthiş bir ferahlama oldu. Ama bu şehir bir şeye karar versin. Turizme yönelik bir şeyler yapılacak, ancak şehrin turizme yönelik bazı sınırlı noktaları vardır. TRT canlı yayın yapacak. Arka planda şehrin görünmesi,şehrin tanıtımı bakımından önem taşıyor.Arkada Kral Kaya Mezarları ve Yalıboyu evleri olacak şekilde yaptığınız zaman bunun tanıtım değeri oluyor.Onun için en azından şunu söylüyoruz.Kendi bulunduğum dönemde mümkün olduğu kadar az sıkıntı verilmeye çalışılıyor.Kabul edelimki şehrin tören yapılacak alanı fazla değildir, alternatifleri çok azdır.Oralar var ama tanıtımda fazla etkili olmaz.Konserler genelde stadyumda yapıldı.Daha önce hep böyle meydanda yapılıyordu.Önümüzdeki yıllarda bunu azaltma imkanımız olursa onu da yapacağız.TRT canlı yayın yapımında üç geçiyor. Buna rağmen tek yönlü geçiş hakkı veriyoruz. Amasya’da coğrafi konumundan dolayı alternatif yolların fazla olmamasından dolayı bir sıkıntı oluyor. Ama bu şehirde çok fazla trafik sıkıntısı olduğunu kimse söylemiyor.

Ana yolun iki tarafına özel araçların park edilmemesi konusunun

artılarını ve eksilerini araştıralım

  Amasya şehir merkezinden geçen devlet karayolunda yolda gelip geçen insanlar orada duraklasa ve etraftan bir şey alacak olsa oradaki esnaf bu olaya nasıl bakıyor. Ana yolun iki tarafına özel araçların park edilmemesi konusunun artılarını ve eksilerini bir araştıralım.

Vizyon sahibi olmalıdır, geleceği kestirme özelliği gelişmiş olmalıdır

  Başarılı bir mülki idare amiri için ve her yönetici için geçerli olan önce idareci vizyon sahibi olmalıdır. Geleceği kestirme özelliği gelişmiş olmalıdır. İşlerini iyi takip etmelidir. Halka ilişkileri, halkın erişebildiği, kendi halka yakın olmalıdır. Ekip çalışmasını iyi becermeli, kurumlarını, çalıştığı personelini iyi motive etmelidir. Dış ilişkileri gelişmiş olmalı, şehrin teferruatlı işlerinden ziyade makro işlerle daha çok uğraşmalıdır. Çünkü teferruat sıkıntı yaratabilir.

Halkın güven duyduğu birisi olmalıdır

  Bir müddet sonra doğru öngörme sorunları başlayabilir. Ailesiyle, yaşantısıyla örnek olmalıdır. Halkın güven duyduğu birisi olmalıdır. Bu dediklerim bütün yöneticiler için geçerlidir. Teknolojiyi, yenilikleri takip etmeli, dünyada olup, bitenleri izlemeli ve takip etmelidir. Ülkenin başka yerlerinde ne olup, bitiyor takip etmelidir. Bunun için pek çok meziyet gerektiriyor.” 

Bazen balık hafızalı olmamak lazım…

0

  Bakanlığımızda, özellikle son 7-8 yılda çok güzel şeyler yapıldı, bildiğimiz ama ısrarla unutmaya çalıştığımız birkaç konuyu sizlerle paylaşmak istedim.

Öğretmen ve yönetici atamaları

  Milli Eğitim Bakanlığımızda 7-8 yıldır yapılan çok güzel ve iyi işlerin sayısı bir hayli fazla. İyi işler yapanların başkaları tarafından görülüp takdir edilmesi lazım. Teşvik edilmesi lazım. Marifet iltifata tabidir. 5-6 yıldır görev yapan öğretmenlere, atamaların geçmişte nasıl yapıldığını anlatsak hikâye gibi dinlerler herhalde… Ben, 20 yıldır görev yapıyorum. Son 7-8 yılda Bakanlığımız birçok alanda büyük aşama kaydetti. Sezar’ın hakkını Sezar’a da teslim etmek lazım.

  Öğretmen atamalarının önce illere, ondan sonra ilçelere nasıl yapıldığını? 10-15 yıllık öğretmen arkadaşlarım, biliyorlardır. Bir köy öğretmenin kaç yıllık olursa olsun iller arası yer değiştirme istediğinde, başka bir köye atamasının yapılması kaçınılmazdı. Önce il içi tayinler,  sonra il dışı atamalar yapılırdı. Bunu yaşamayan sınıf öğretmeni yoktur. Bir de, okullarda joker öğretmenler vardı… O zaman norm tabiri bilinmediğinden, bizler joker öğretmen derdik. Ben bunları hem de Anadolu’da, Ankara’da İstanbul’da değil, Anadolu’nun ilçesinde yaşadım. Ama herkes joker öğretmen olamazdı. 15 öğretmen mevcutlu okulda 3 joker öğretmen vardı ve sabahçı öğlenci diye joker öğretmenler ayrılırdı.

  Depo tayin olarak bir okula ataması yapılan öğretmenin Kasım-Aralık aylarında göreve başladığını bilirim. O zamanlar, depo tayin diye bir şey vardı. İllere atanan öğretmenlerin ataması hemen yapılmaz merkez bir okula tayini yapılır, birkaç ay O okulda kadrosu beklerdi. Yine, öğretmenler il içi atamada Kasım-Aralık, aylarında ilişik keserdi. Tam bir keşmekeşti. O dönem atamalarda en geçerli kart, hamili kart yakınımdır, yazan kartlardı. Bunlar artık tarih oldu. O zamanlar bu işin kesinlikle düzelmeyeceğine inanırdım. Çünkü elinde gücü bulunduran siyasi erk neden bu gücünden vazgeçsin, böyle gelir böyle gidecek diye düşünmüşümdür.

  Ama iyi ki yanılmışım, şimdi öğretmenler puan üstünlüğüne göre atanıyor. Yüzde yüz adaletli bir şekilde atamalar yapılıyor. Herkesin huzurunda bilgisayar kurası çekiliyor. Puanı yüksek olup ta atanamayan ya da puanı az olup ta atanan yok. İstisnalardan bahsediliyor. İstisnalar kaideyi bozmaz. Yüz binlerce öğretmen aynı anda bilgisayarın başında istediği okulu görerek yer değiştirme isteyebiliyor ve takipçisi de oluyor. Aynı şekilde yer değiştirmelerde adaletli bir şekilde yapılıyor. Binlerce öğretmen yer değiştirdi, şunu diyen var mı; benim istediğim okula puanı benden daha az biri atandı, diye itiraz eden birileri var mı?

  Hele müdür ve müdür yardımcısı atamaları geçmişte nasıl yapılırdı? Okulda müdür imza sirküsü çıkarır imzalara bakar beğenmezse vazgeçtim der, sorun çözülürdü. Kimse de mahkeme kapılarına gidip benim okulumda müdür yardımcısı ihtiyacı var, okul müdürüm taraflı davranıyor, demezdi ya da diyecek yasalar yoktu. Maalesef işler böyle yürüyordu. Şimdi ise itirazlarda değişti, zamana itiraz ediyoruz. O il geç duyuru açtı, bu il erken açtı. Artık ayrıntılara itirazımız var. Müdürler sınavla atanmaya başladı. İmza sirküleri ile değil, ahbap çavuş ilişkileri ile değil, sınavla müdür atanıyor. İtirazımız ödüllere, itirazım zamanında yapılmamasına…

Öğrencilere ücretsiz kitap dağıtımı

  Ülkemizde bir ilk, tek başına bir devrim aslında, öğrencilere ücretsiz ders kitapları dağıtmak. Geçmişte neler çekerdik? Köylerde çalışan öğretmen için ayrı bir sıkıntı merkezlerde çalışan öğretmenler için ayrı bir sıkıntı idi. Köyde öğretmen yeri gelir kendi cebinden öğrencilere ders kitabı alırdı. Bizlere; son zamanlarda ödünç kitap verirlerdi, onlara gözümüz gibi bakardık, her yıl sayısını sorarlardı. Merkez okullar da ise kitap seçme işi çıktıktan sonra öğretmen odaları bölündü. Yeri geldi, o işe de siyaseti soktuk. Şu kitapçı, bu kitapçı diye kitaptan çok satıcıya göre hareket etmeye başladık.

  Okullarda nasıl dergi seçimleri yapılırdı? Kıdemli öğretmenler hep bilir bunları. Aileler kitapçılara yıl boyu borçlu kalır, borçlarını taksit ile aylarca ödedikleri olurdu. Ama şimdi öylemi? 15 milyon öğrenciye ders zili başlamadan kitaplar poşetlerin içerisinde ulaştırılıyor. Ne kadar güzel, öğrencilere, sosyal devletin gereği ücretsiz kitap vermek.  Peki, şu soruyu kendimize soralım; Bu devletin daha önce öğrencilere ücretsiz kitap dağıtma imkânı vardı da niye yapılmadı? Ya da bu kaynakları nereye harcadılar?

Mebsis-E-Okul

  Devlet envanterini çıkaramıyordu. Bir ilçe Milli Eğitim Müdürü bırakın öğrenci sayısını personel sayısını bilmiyordu. İlçe Milli Eğitim Müdürü bilmezse, il nasıl doğru bilir? Bakanlık bu sayıları nasıl doğru bilir? İl ya da ilçe ye müfettiş geldiğini; rastgele bir dönemde bu sayılar istendiğinde anlardık. Ama şimdi bırakın öğretmen ve öğrenci sayısını okul ve kurumlardaki toner sayısına kadar, okulların depolarında kaç top kâğıdı var, bunlar biliniyor. Bunları bilemezsen nasıl geleceği planlayacaksın? Biz yıllarca öğretmen, öğrenci sayımızı hep yuvarladık. Günlerce, İlçelerde meis formlarını defterlere geçirmek için uğraşırdık. Sonra defterleri il’lere götürür, ilde birleştirirdik. Bakanlığa geç gönderenlere de uyarılar gelirdi.

Bilişim teknolojisi sınıfları

  Dokuz yıl önce İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü olarak atandığımda benim odamda doğru dürüst bilgisayar yoktu. İlçemizde ki en hızlı bilgisayar İlçe Milli Eğitim Müdürü odasında idi. Ne hikmetse o dönemlerde çok az olan bilgisayarlara dokunmak da cesaret isterdi. Ya bozulursa diye. Okullarda BT sınıfları yeni kurulmaya başlanıyordu. İlçede 1,2 tane okulda vardı. Ama şimdi bırakın sekiz yıllık ilköğretim okullarını, birleştirilmiş sınıflı okulların tamamında bilgisayar, internet, projeksiyon makinesi, okulların bir kısmında akıllı tahtalar var. Fen araçları dolabı bulmakta güçlük çekiyorduk, şimdi her okulda projeksiyon makinesi var.  Fen-tabiat araçları dolabı kullanma kurslarına çoğumuz katılmışızdır.

  Bu tür projeler geçmişte niye yapılmadı ki, diye soruyorum…. İmkânlar mı yoktu? Şimdi aniden, ülkemiz zenginledi mi? Yoksa bir yerlerde bir şeyler mi değişti?

  Tabi bunları yazarken de zamanı geriye alalım diye bir şeyde söylemiyorum. Masal ve hikaye niyetine de yazmıyorum…. İyi şeyleri görelim, bazen balık hafızalı olmamak,  unutmamak lazım ki, bugünü iyi değerlendirip, yarınları daha iyi planlayalım.

 

Ordu-Kabadüz-Başköy’lü Betül Gökçe: “17 gündür suyumuz yok

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Ordu-Kabadüz ilçesine bağlı Başköy’ün Meğri Mahallesinde oturan Betül Gökçe adlı vatandaş 17 gündür sularının akmadığını belirterek şunları söyledi;

Susuzluğa tahammül edilecek gibi değil

  “Ben Kabadüz Başköy’ün Meğri Mahallesinde oturuyorum. Şu anda burada bulunduğumuz

durumdan çok şikayetçiyiz. Tam 17 gündür suyumuz yok. Ağustos ayı fındık ayıdır. Fındık ayında susuzluğa tahammül edilecek gibi değil. Ama bunu anlamanız için, şuanda bizim yerimizde olmanız gerekir. Ben Sayın Belediye Başkanı Orhan Aktaş’a da  e-mail attım. Aynı zamanda aradım ama hiç kimsenin bu konuyla ilgilendiğini görmedim. Ben  bir vatandaş olarak belediyeyi aradığımda ise, sert bir tavırla karşılaşıyorum. Sorularıma karşılık alamazken, telefon suratıma kapatılıyor.

Kardeşim! Ben vatandaşım hakkımı arıyorum

  Nasıl bir muamele görüyoruz anlamıyorum. Kardeşim! Ben vatandaşım hakkımı arıyorum. Sen beni bilgilendirmek zorundasın. Seni oraya telefonu suratıma kapat diye koymadılar. Çok ukalaca bir davranıştı.

Çocuklar 17 gündür banyo yapmadılar

  Ama anladığım kadarıyla böyle giderse ilgilenilmicek çünkü; duyduguma göre, bizim suyumuzu Esenyurt köyü ve Karakiraz köyüne veriyorlarmış.   Sizlerden önemle rica ediyorum gelin halimizi görün. Çocuklar 17 gündür banyo yapmadılar, pislikten batmış durumdayız. Ameleler susuzluktan işi  bıraktılar. Fındık bahçede kaldı. Şimdi biz mağduruz, birilerinin yardımlarını bekliyoruz.Size sesleinyorum Sayın Başkanım sesimizi duyun ve bizim halimizi görün…

Sayın Valim, gelip halimizi görmenizi istiyorum
  Sayın Valim, ben Kabadüz Başköy’lüyüm şu anda burda bulunduğum durumdan çok şikayetçiyim.Tam tamına 17 gündür suyumuz yok. Fındık zamanı bu sıcaklarda hiç sabredilmiyor.Gelip halimizi görmenizi istiyorum.Pislikten battık hiçkimse ilgilenmiyor.Ben Sn. Belediye Başkanımızada bildirdim ama kimsenin ilgilendiği yok.Anlamıyorum bu devirde yağmurun bile en çok yağdığı bir yerde susuz kalıyoruz.Neden müdahale edilmiyor? Sizde bunu gözardı ederseniz ben yetkili makamlara bildirecem. Bu köy acil sizin yardımlarınızı bekliyor…”
  

Devlet asli görevlerini zamanında ve eksiksiz getirmezse ne olur?

0

  Efendim! Gündem o kadar yoğun ki aralara sıkışmış çarpıcı ikrarları ya da moda tabir ile özeleştirileri pas geçmek durumunda kalıyoruz… Öyle ya, bu ülkenin en önemli sorunu “1982 Anayasasının” kısmen değiştirilmesine dair referandum… Gerisi teferruat…

  Neyse!..Bu konu hassasiyetine binaen çok fazla kurcalamaya da gelmiyor…1982 Anayasasından çok bir şey anlayabilmiş bir toplum değildik kaldı ki şimdi bir de bunu kısmen değiştirecek düzenleme söz konusu ki, böylesine “Katmerli karmaşa” denir herhalde…Hadi hayırlısı(!)

  Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek geçtiğimiz günlerde Yozgat’ta Meslek Yüksek Okulu temel atma töreninde konuşurken çok içten, çok samimi ve tam yerinde bir açıklama yaptı;   “Nijerya, Afrika’nın ortasında bir yer. 150 milyon nüfuslu. Toprağın altında her türlü zenginlik var ama toprağın üstünde de her doğan 100 çocuktan 20’sinin açlıktan öldüğü, böylesine de sefalet içerisindeki bir toplum. Orada Türk okulları var, Türkçe konuşuyorlar ama biz bu eğitim meselesini çözemedik. Nijerya’daki Nijeryalılara Türkçeyi öğrettik, Hakkâri’dekine, Diyarbakır’dakine halen Türkçeyi öğretemedik. Bu, devletimizin ayıbıdır, bizim ayıbımızdır. Çünkü eğitime yeteri kadar önem vermedik, veremedik. Bunun bedelini yoksulluk olarak ödüyoruz, terör olarak ödüyoruz.” Dedi. Hem de elinde mikrofon, basın mensupları karşısında, bangır bangır söyledi bu sözleri… Ve doğru da söyledi.

  Bilmem çok söze gerek var mı?

  Sayın Çiçek’in bu açıklamalarına katılmamak mümkün mü?

Eğitim en önemli sorun, en öncelikli konudur… Eğitimli insan, ayrıcalıklı insan demektir ve ayrıcalıklı insanlar yaşamın ve yaşatmanın kıymetini bilir… Savaşların ve terörün tek panzehiri vardır o da eğitimdir… Eğitemediğiniz insan sizin değildir. Sizin olmayandan hayır beklemeniz de akıl karı değildir.

  Burada hemen belirtmekte yarar var “Okumak cehaleti alır eşekli baki kalır” sözünden de kinaye, eğitim işini sadece müfredata dayalı ardışık okul sistemine indirgememek gerekir…   Eğitim yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyen her şeyi kapsamaktadır.

  Yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyecek her türden önlemi almak, gereğini eksiksiz ve zamanında yerine getirmek de devletin asli görevidir…Bu asli görevi zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirmezse ne mi olur?!

  İşte bu olur… Terör olur!..

  Burnun dibindeki insan sana Nijerya’dan daha uzak olur!

Bundan sonra sahte dostlara, sahte okey muamelesi

0

  İnternette dolaşırken dostluklar üzerine güzel bir şiir buldum. Bu şiirden 2 dörtlüğü sizlerle paylaşarak, farklı bir yazı yazmak istedim, yaşadıklarımız üzerine, yaşama dair, yaşanmışlıklara dair. 

 

  Bu zamanda kolay mı, gerçek dostlar edinmek
  İyi günde kötü günde her şeyini paylaşmak
  Sahte sevgiden uzak yürekten sevebilmek
  Ne güzeldir kardeşçe zor anlarda kaynaşmak

  Herkese dost denemez kötü gün görmeyince
  İhtiyacın olunca yanına gelmeyince
  Dertleri çektiğinde izini kaybedince
  Silmelisin defterden en iyisi unutmak,

                                                      Sabiha Serin

 

  İnsanlar,  dostlarını tanımak için gerçekten iyi ya da kötü gün yaşamalıdırlar, derlerdi de, inanmazdım. İnsanın işi, gücü, sağlığı yerinde oldu mu, dostu çok oluyor. Ama bunlardan birini kaybetmeye görsün, gerçek dostlar o zaman belli oluyor. Sahte dostlar tel tel dökülüyor. Herkesin bunları, maalesef yaşaması lazım ki, gerçek dostlarını tanısın. Aslında üzüntümüz; dostlukların, arkadaşlıkların bir kontura satılır olması. Telefon ile bile hatır sorulmuyor. Kötü olan, şok etkisi yapan, gerçek dost zannettiklerinin  birdenbire kaybolması. Serap gibi.. Aslında olaya bir de iyi tarafından baktın mı, bunları öğrenmekte insan için bir tecrübe. İlk yaşadığı zaman üzülüyor insan ama olsun tecrübe kolay kolay elde edilmiyor.

  Arkadaşım, dostum dediğin; her iyi gününde, çocuğunun, ailesinin yanında olmaya çalışırsın, ayağı kırılır, başındasın; babası vefat eder, yanındasın; oğlu sınava girer, sorarsın; kendi çocuğundan ayırt etmezsin ama senin başına kötü bir olay geldiğinde bir kontur bile harcayıp, hal hatır sormaz. Sitem bunadır. Belki kimsenin kimseye sitem etmeye de hakkı da yoktur. Tek taraflı dostlukları sen geliştirmeye çalışırsın, bunun farkında değilsindir. Olaylar bunun farkına varmayı sağlar.

  Bazen de öyle şeyle karşılaşıyor ki insan, yolda birkaç defa selam verdiği ya da odasında bir defa çay içtiğin insan seni arıyor. Durumunu soruyor.  İşte gerçek dostlarım bunlarmış diyor ve şaşırıyorsun. Çünkü bu davranışı gerçek dost zannettiğin arkadaşlarından bekliyorsun. Bunları daha önce yaşayanlar anlattıkları zaman pek inanmak istemiyorsun. Ancak, yaşadığında inanıyorsun… Aslında iyide oluyor, gerçek okeyler ile sahte okeyler birbirinden ayrılıyor. Bundan sonra sahte dostlara, sahte okey muamelesi yapmak gerekecek!

  Dostluklar, arkadaşlıklar bu çağda bir pul etmiyor. Tezgâhlarda satılıyor. Sırlar, sevgiler en mahrem şeyler satılıyor. Gazetelerden okuduklarıma, televizyonlarda duyduklarımıza ve gördüklerimize inanamıyoruz.  Her şey menfaat olmuş… Çıkarı olan olana selam veriyor. Eğer bugün çıkarı varsa yanında, yarın çıkarı yoksa yanında yok… Bir de gururlananlar var. Kendilerini bulunmaz zanneden dönemin Hint kumaşları var. Kendini dünyanın merkezi, her şeyi en iyi ben iyi bilirim diyenler var.

  İşler yolunda giderken ne güzel… İnsan çok da farkına varamıyor. Etrafında bir çember yüzüne gülücükler, çok iyi. Kötü gün yaşaması insanın kafasını bir yere vurması gibi bir şey. Beyin hücrelerinin yerli yerine gelmesini sağlıyor. Doğru düşünmeyi sağlıyor. İnsanın bilincini eski Türk filmlerin de bazı sahnelerde ki gibi yerine getiriyor. Gözler birden açılıyor ve görüyorsun.  Hani, sizin için”Her Şer Sanılan Olayda, Hayır Vardır,” deniyor ya gerçektende öyle… İçin sızlayarak ta olsa bunu öğreniyorsun.

  Bundan sonra sahte dostlara, sahte okey muamelesi yapmak gerekecek!

 

 

Çorum Valisi Nurullah Çakır: “Hiç kimse hukukun yerine kendini koymasın”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Çorum Valisi Nurullah Çakır, Çorum Valiliği hizmet binasında düzenlediği basın toplantısında, basın mensuplarına; 12 Eylül 2010 tarihinde 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Bazı Maddelerinde Deşiklik Yapılması Hakkında Kanunun halkoyuna sunulmasına ilişkin referandumla ilgili olarak, valilikçe uygulanacak tedbirler ve kurallar hakkında bilgi verdi. Çorum Valisi Nurullah Çakır; “Çorum halkının referandum süresince sağduyulu davranacağına güvendiğini” söyleyerek “Hiç kimse  hukukun yerine kendini koymasın” dedi.
 

UEYDER’in amacı ve örgütlenme çalışmaları

0

  Ülkemizde ilk defa İl/İlçe Milli Eğitim Şube Müdürlerinin, Milli Eğitim Müdürlerinin ve İl Milli Eğitim Müdür Yardımcılarının üye olabileceği Uluslararası Eğitim Yöneticileri Derneği adı ile bir dernek kuruldu. Derneğimizin üye sayısı da günden güne artıyor. Bugün itibarı ile yüzün üzerinde üyeye ulaştık. 40 ilde temsilci arkadaşlarımız var. Amacımız 81 ilde temsilci arkadaşlarla Ankara’da büyük bir kongre yaparak bir ilki başarmak. Bunun için yola çıktık. Derneğin amacı; üyelerimizin mali ve özlük haklarını savunmak ve Ülkemizin eğitim sorunları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, bu konular ile ilgili önerileri ilgililerle paylaşmak.

  Tüm sivil toplum örgütlerinin kuruluşlarındaki sorunları bizde yaşıyoruz. Birlikte hareket etmek sorunların çözümü için çok önemli ama hiçte sanıldığı gibi kolay değil. Problemlerimiz benzerde olsa birlik olmaya gelince çekincelerimizi sıralıyoruz. Bazen ön yargılı olunabiliyor. Arkadaşlar, aslında bunda çok da haksız sayılmazlar. Acaba bunun altından bir şey çıkacak mı? Endişesi var. Bu endişeyi de üyelerimiz ile birlikte aşabiliriz. Arkadaşlarımızın hepsini isim isim tanıyor ve biliyoruz. Burada üye olan arkadaşlarımıza bir görev düşüyor. Özellikle, Camiamıza haklı davamızı anlatalım.
  Özlük haklarımız ile ilgili sıkıntılarımızı birçok arkadaşımız, formlarda defalarca yazdı. 23 Temmuz 2010 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı Görevde Yükselme ve Unvan değişikliği Yönetmeliğinde, bizim pek de tasvip edemeyeceğimiz değişiklikler yapıldı. Atama yönetmeliğimiz sözde var ama yer değiştirme yönetmeliğimiz yok.  Kimin, nerde, ne kadar süreyle çalışacağı belirsizliğini korumaktadır.   Görevler arası geçiş kıstasları felaket. Okul Müdürü ve Müdür Başyardımcılığı gibi görevlere atanmak için yöneticilik şartı aranıyor ama şube müdürü atanmak için yöneticilik şartı yok. Okul Müdürü ile İl Milli Eğitim Müdürlüğü makamı arasında kaç makam var? ….. Şube Müdürleri, Müdür Yardımcıları ve İlçe Milli Eğitim Müdürleri… Hal böyle iken okul müdüründen il müdürü nasıl atanır? Bunun başka bir bakanlıkta örneği var mı? 
  Ayrıca ; bizler, günden güne mali hakları gasp edilen bir görevi yerine getiriyoruz.. Astlarımız ile olan maaş farkı makası aleyhimize açılıyor. Aynı derece ve kademedeki öğretmenden daha az maaş alır duruma geldik. Denge tazminatı alamıyoruz. Bugün itibarı ile 1/4 ünde eşi çalışmayan 2 çocuklu bir uzman öğretmen ya da okul müdürü;  İlçe Milli Eğitim Müdürü veya şube Müdürü kadrosuna geçerse maaşı %10’un üzerinde düşüyor. Bu maaş makası günden güne de artacak. Maaşlardaki bu fark ek ödemeden kaynaklanıyor, birkaç yıl sonra böyle giderse % 25 e ulaşacaktır.
  Derse girmeden ek ders ücreti alıyorsunuz diye denge tazminatından yararlanamıyoruz. Oysa Halk Eğitim Yöneticileri ile Öğretmen evi yöneticileri de derse girmiyor ama denge tazminatından yararlanıyor. Denge tazminatından sadece damga vergisi kesiliyor, bize denge tazminatı yerine verdikleri belirtilen ek ders ücretinden gelir vergisi kesiliyor. Bugün emekli olan bir şube müdürünün ya da ilçe milli eğitim müdürünün maaşı yarı yarıya düşüyor. Sırf bu yüzden birçok arkadaş emekli olamıyor. Özel hizmet tazminatı oranı diğer Bakanlıklara bağlı İlçe Müdürlerinden daha düşük durumdadır.
  Hep özlük ve mali haklarımızdan bahsettim oysa O’nun kadar önemli iki işlevi daha dernek yoluyla yerine getirebiliriz. Birincisi, bizler aynı zamanda il ve ilçelerimizde eğitim-öğretim faaliyetlerinin kanaat önderleriyiz. Ülkemizdeki eğitim öğretim faaliyetlerinin sorunları ile ilgili görüşlerimizi, bilgi ve tecrübelerimizi kamuoyuyla paylaşabiliriz. Eğitim sorunlarının çözümüne bu yolla katkı sağlayabiliriz.
  İkincisi, Mesleki tecrübelerimizi birbirimize aktararak daha kaliteli hizmet verebiliriz. İyi ya da kötü örnekler paylaşılabilir. Hepimiz kanun ve yönetmeliklerde belirtilen özde aynı işleri yapıyoruz. İşleri yerine getirirken benzer problemlerle karşılaşıyoruz. Daha iyi çözümler konusunda paylaşımlarda bulunabiliriz. Yine, Dernek yolu ile Avrupa Birliği projeleri daha kolay gerçekleştirilebilir. Ulusal Ajansa projeler sunulabilir. Bu da bizim mesleki ve kişisel gelişimimize katkı sağlayabilir.
  Biz derneğimizde; içinde insan ve vatan sevgisi olan herkesi görmek istiyoruz. Tabii ki hepimizin bir siyasi görüşü var, olacakta… Ancak bu dernekte bizi birbirimize kenetleyecek olan aynı mesleği yapıyor olmamız. Ayrıca bu bizim zenginliğimiz de olacaktır. Ama çevremizde gördüğümüz ve icazetle kurulan şu, bu siyasi görüşe yakın duran derneklerden olmayacağız. Herhangi bir sendika ile de bağlantımız yok. Bütün sendikalara ve siyasilere dernek olarak eşit mesafedeyiz.
  Bunun için bir araya geldik. Bir yola çıktık. Hepimiz destek verirsek hepimiz kazanırız. Destek vermekten ötürüde hiç bir şey kaybetmeyiz. Bu ülkede kanarya severlerin her ilde derneği var! Biz geç bile kaldık!
  Birbirimiz ile kenetlenmenin yolu derneğe üye olmaktan geçiyor…
 

  E-mail: uayder@gmail.com

  Tel     :0366 866 10 05 faks ile üyelik formlarını gönderebilirsiniz

  Adres: Onur Sokak 1/1 Maltepe-Çankaya/ANKARA

  Dernek web sayfası: http://tr.ueyder.org

Yazar-Şair Emine Sevinç Öksüzoğlu’nun yaşam sanatı

1

Haber: İlker ÇAKAN
  Edebiyat Bilimcisi-Şair ve Yazar Emine Sevinç Öksüzoğlu 1974 Gaziantap doğumlu olup; Sahne Sanatları Tiyatro Bölümü Batı Klasikleri üzerine eğitim gördü. Ankara Üniversitesi Tömer Gaziantep şubesinde ve bazı eğitim kurumlarında sahne sanatları dalında Tiyatro oyunculuğu üzerine öğretim görevlisi olarak görev yaptı. Şiirleri, öyküleri, Türk edebiyatı ve felsefe üzerine araştırma yazıları, edebî ve ilmî çalışmaları; yurt içi ve yurt dışında yayın yapan edebiyat ilgili yayınlarda çevirileri yapılarak yayımlandı. Şiirlerinden bazıları ise bestelenerek, TRT repertuarına alındı.

  Emine Sevinç Öksüzoğlu; katıldığı uluslararası kongre, konferans, sempozyum ve panellerde Türk edebiyatı ve Türk şiiri alanında sunumlar yaptı. Özellikle Azerbaycan da Azeri Türkçesine çevirisi yapılarak yayımlanan, “Aşkın Rengi Kırmızı” (Şiirler) “Zamansız” (Şiirler) ve “Güneş Yüzlü Çocuklar” isimli öykü kitabı büyük ilgi gören ve bundan dolayı kendisine “Güneş Çöhreli Gız” adı verilen Emine Sevinç Öksüzoğlu’nun şiir ve öyküleri, Türk Dünyasında büyük beğeni topladı. Emine Sevinç Öksüzoğlu; başkanlığını üstlendiği bir komisyon oluşturarak, ödül yönetmeliğini hazırlayıp, ünlü Kırgız yazar rahmetli Cengiz Aytmayov’un adını ve eserlerini yaşatabilmek, gelecek kuşaklara aktarabilmek amacı ile “Cengiz Aytmatov Edebiyat Ödülü” nün her yıl düzenlenerek, verilmesini sağladı.

  “Hoşça kal Can Azerbaycan” isimli şiiri; Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nurullah Çetin başkanlığında, Zhala Babashova (Jale Babaşoğlu) tarafından tahlil edilerek okutuldu. Yine aynı bölümde “Gökyurdum Kerkük’üm” isimli şiiri ise; Haydar Dakuklu tarafından tahlil edilerek okutuldu. “Türkoğlu Türkleriz Biz” isimli şiiri ise; Prof. Dr. Nurullah Çetin tarafından tahlil edildi ve önemli edebiyat yayınlarında yayımlandı. Özbekistan Millî Devlet Üniversitesi Türk Filolojisi bölümünde ise; Sulton Nazarov tarafından öyküleri “Kambur Fatma” adı altında Özbek Türkçesine çevrilerek, Özbekistan Millî Devlet Üniversitesi Türk Filolojisi tarafından yayımlanarak okutuldu. Balkanlar ve Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu (KIBATEK) gibi bilimsel kuruluşların üyesidir.

Yayınlanmış eserleri;

  “Sevgiler Günışığında” (Şiir) Ağustos 1996 – Gaziantep Gürsel Yayınları, “Bahar Tomurcuğum”   (Şiir) Mart 1997 –  Adana Aykırısanat Yayınları, “Yeşil Gözlerinde Kaybolan Dünya”   (Düz yazı / Şiir) Eylül 1998 – Ankara Ürün Yayınları(1999’da Moskova Kremlin Kitap Festivalinde birincilik ödülü ile taçlandı.), “Üşümüş Kar Taneleri”    (Şiir) Eylül 2007 – Gaziantep Sanko Holding Kültür Hizmeti Yayınları, “Güneş Yüzlü Çocuklar”  (Öykü)Eylül 2007-Ankara Ürün Yayınları- Mart 2010 – Ankara Ürün Yayınları (İkinci Basım), “Düşler Sokağı” (Şiir) Nisan 2008 – Ankara Ürün Yayınları (İlk Basım)-Mart 2010 -Ankara Ürün Yayınları (İkinci Basım)(6.Sabit İnce Edebiyat Ödülü” ne aday gösterilerek “ikinci Mansiyon ödülü” ne layık görüldü.), “Zamansız”   (Şiir)-Temmuz 2008 – Azerbaycan / Bakü, “Aşkın Rengi Kırmızı” (Şiir)Ocak 2009 – Azerbaycan / Bakü,  “Sükût-ı Aşk”   (Şiir)-Aralık 2009 – Ankara Ürün Yayınları, “Mitolojik Öykülerle Zodyak Kuşağı”   (Astrolojik Felsefe)-Mart 2010 -Ankara Ürün Yayınları.

 
         Yazar-Şair Emine Sevinç Öksüzoğlu’nun yayınlanmış kitaplarından örnekler 
 
                             
                              Düşler Sokağı Kitabı                Güneş Yüzlü Çocuklar Kitabı
 
                             
                         Mitolojik Öykülerle Zodyak                  Sükût-ı Aşk Kitabı
                                 Kuşağı Kitabı
                                           
error: Content is protected !!