Perşembe, Aralık 18, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 269

Yeni dönem milletvekili olma hazırlıkları

0

  Türkiye’de 2011 yılı  Haziran  ayında  yapılacak Milletvekili genel seçimleri ile ilgili hazırlık dönemi başladı. Milletvekili aday adayları yavaş yavaş halk arasında dolaşmaya, çevre edinmeye başladılar. Gönlünde milletvekili olmak isteyenler seçim havasına çoktan girdi. Hatta bu konuda kendini garanti  görenler ve köylerde milletvekili ben olacağım diye dolaşanlar dahi var. Yeni dönem milletvekili olmak isteyenler halka daha önceki milletvekili olan arkadaşlarından size daha çok hizmet yapacağım diyorlar. Kimi adaylarda birbirlerine kendi kendinizi aldatmayın, ben genel merkeze güveniyorum. Genel merkez ne derse olur diyor.

  Hatta kimi partilerin milletvekili adaylarından bazıları ise ben birinci sıra diğeri ikinci sırada olacak diye kendi aralarında konuşanlar oluyor. Ülkemizde milletvekili olmak için çok hevesli olan insanlar var. Ama kendi aralarında olan bu yarış acaba gösteriş için mi? Yoksa millete hizmet için mi? Bunu zaman gösterecek. Ama halka baktığınızda ve kendilerine seçimi sorduğunuzda; halkta yeni yapılacak milletvekili genel seçimin de yeni milletvekili seçeceğiz diye hava yok. Halk diyor ki çok eski dönemlerdeki milletvekili seçimlerinde adayları o partinin delegeleri seçtiği için adayların arasında bir tatlı yarış vardı diyor. Artık günümüzde böyle bir heyecan yoktur.  

  Milletvekili adaylarını partinin il, ilçe yönetimleri seçse de, partinin genel merkezi sizin gösterdiğiniz adayı değil de, hiç beklemediğiniz bir kişi birinci sıra milletvekili adayı gösterilebiliyor. Bu yüzden taşra teşkilatı olarak aday belirlemede yaptığınız çalışmalar boşa gidiyor diyor. Türkiye’ye de her nedense milletvekili adayları seçiminde genelde taşra teşkilatının görüşü değil de, genel merkez veya genel başkanın görüşü ağırlık basıyor. Bu da halk üzerinde olumsuz bir intiba bırakarak partilerdeki milletvekili adayları seçimine halk bu yüzden ilgi göstermiyor. Bu aday adaylarının parti delegeleri üzerindeki çalışmaları hüsranla sonuçlanabiliyor veya hayal kırıklığına uğraya biliyorlar. 

  Delege sistemine göre adaylar belirlenmediği için milletvekili olan kişiler seçildiklerinde bizi genel merkez veya genel başkan seçti diyerek kendi delegelerine ve partililerine fazla ilgi göstermiyorlar. Bu nedenle tüm siyasi partilerimiz milletvekili adaylarını belirlemede genel merkez görüşü değil de tüm il ve ilçedeki parti delegelerinin görüşü sonucu çıkacak kişiyi aday göstermelerinde halka karşı daha sorumlu olacakları düşüncesindeyim. Kendisini; kendi partisinin delegesinin çoğunluğunun seçtiği milletvekili olan kişi halkı karşı kendisini daha çok sorumlu tutar. Ülkemizin çeşitli il ve ilçelerinde görüyoruz. İl ve ilçe teşkilatlarına kendi ekibini getiren adaylar seçim olamadan sıralarını belirliyor.

  Hatta bu nedenle kendisini şimdiden birinci sıra milletvekili adayı olarak ilan eden aday adayları da görülmektedir. Ülkemizdeki tüm siyasi partilerimiz milletvekili adaylarını belirlemede kamuoyu araştırmaları, delege seçimleri tarafsız parti gözlemcileri görüşlerini dikkate almalarında yararlı olacağı düşüncesindeyim. Çünkü halkın düşüncesinde; tüm partilerdeki milletvekili adayları seçimlerinde adayları taşra değil de, genel merkezin belirleyeceği görüşü hakimdir.

  2011 yılında yapılacak milletvekili genel seçimlerinde adayların; o yöreden olması, o yörenin halkının beğendiği ve üzerinde ittifak adayı seçmesinde yarar vardır. Seçilecek adayların zenginliği, kendi çevresine değil de halkın çoğunluğunun takdir ettiği adayı milletvekili göstermelerinde yararlı olacağı düşüncesi kamuoyunda yaygın hakimdir. Geçmiş dönemlerde bazı yerlerde ki seçimlerde partilerin; seçimi aday belirleme yüzünden kaybettiği görülmektedir. Zamanla da taşra teşkilatlarında kimin adamı çoksa onların adayının milletvekili adayı gösterildiği ne yazık ki görülmektedir. Bunun önüne geçmek için her parti kendinin belirleyeceği tarafsız gözlemci raporlarını da dikkate almak gerekir.

  Ayrıca milletvekili adayları belirlenirken o adayın o yöreden aday olmasının sağlanması, o yöre parti teşkilatının o yöre halkına bir değer verdiğinin göstergesidir. Yoksa o yöreye başka bir yerden aday gösterirseniz halk size güvenmiyor, partim benim görüşüme ve benim yöreme değer vermiyor diyor.  Kısaca milletvekili aday belirlemelerinde genel merkez ağırlıklı değil de taşra teşkilatı delege ağırlıklı olmasının halkta heyecan yaratacağı ve daha sağlıklı olacağı düşüncesi hakım olmalıdır.

Amasya Üniversitesi’nin tanıtımı TRT’de yapılacak

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Yükseköğretim sınavlarına hazırlanan gençler için belgesel atmosferinde çeken TRT ekibi Amasya Üniversitesini de ekranlara taşıyacak. YÖK ve TRT arasında imzalanan protokol gereğince Türkiye üniversitelerinin tanıtımını yapan ekip, çekimlerine Amasya Üniversitesinde devam etti. 25-29 Ocak 2011 tarihleri arasında gerçekleşen çekimlere TRT Ankara Televizyonu Eğitim ve Kültür Programları Müdürlüğünden yönetmen, yapımcı Sedef ve Meltem ile kameramanlar Doğan Yener ve Nezih Seçkin katıldı.

  Çekimlerde, Amasya üniversitesinin eğitim standartları, bölümler, yerleşke yaşamı, iş atölyeleri, sosyal-kültürel olanaklar, üniversite yaşamı, öğrenci etkinlikleri gibi konular işlenirken Rektör Prof. Dr. Zafer Eren başta olmak üzere birçok öğrenciyle de söyleşiler gerçekleştirildi.

 
                            
                                 Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren-
           TRT Ankara Televizyonu Eğitim ve Kültür Programları Müdürlüğü personeli

Kırklareli Valisi Ali Haydar Öner öğrencilere karne dağıttı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Kırklareli Valisi Ali Haydar Öner, 28 Ocak 2011 Cuma günü Fahri Kasap İlköğretim Okulu ve Anadolu Lisesi’ndeki karne dağıtım törenlerine katılarak, öğrencilere karnelerini verdi. 2010 – 2011 Eğitim Öğretim Yılı Yarıyıl tatiline giren öğrenciler, karnelerini Vali Ali Haydar Öner’in elinden aldı. Öğrenciler karne sevincini Vali Ali Haydar Öner ile birlikte yaşadı. İlk olarak Fahri Kasap İlköğretim Okulu’nu ziyaret eden Vali Ali Haydar Öner, öğrencilere karnelerini vererek şunları kaydetti;

  “Yönetimler olarak bizlerde heyecanlayız. Bir dönem çalışmadan sonra başarı derecelerini karneleriyle ölçme imkanı bulacak çocuklarımız. Bu arada kısa bir tatil yapacaklar. Tatillerini iyi değerlendirerek, özledikleri arkadaşlarına öğretmenlerine yeniden kavuşacaklar. Karnelerinde bazı olumsuzluklar, beklenmeyen notlar olabilir. Bu çok önemli değil. Önemli olan çocuklarımızın ruh ve beden sağlığıdır. Velilerimizin bu konuda anlayışlı olmalarını bekliyoruz. İnanıyoruz ki ikinci dönem çocuklarımız iyi bir dinlenmeden sonra başarılı bir ikinci sömestr yaşayacaklar. Velilerinin emeklerini, öğretmenlerinin emeklerini boşa çıkarmayacaklar. Kendilerine mutlu güvenli bir gelecek kuracaklar. Hepsine başarılar diliyoruz. Velilerimizin ilgisine teşekkür ediyoruz. Öğretmenlerimizi fedakârlıklarından dolayı kutluyoruz.”

 
                                 
                                 Kırklareli Valisi Ali Haydar Öner öğrencilerle birlikte
 
  Vali Ali Haydar Öner daha sonra Anadolu Lisesi’ne geçerek, burada öğrencilerin karne sevinçlerine ortak oldu. Anadolu Lisesi öğrencileri Vali Öner’i kapıda çiçeklerle karşıladı. Vali Öner, yarıyıl tatilinde öğrencilerin kendilerine de zaman ayırarak derslerini de ihmal etmemelerini belirtti. Böylelikle Örgün Eğitim Kurumlarında 20 Eylül 2010 tarihinde başlayan 2010-2011 öğretim yılı, 28 Ocak 2011 Cuma günü öğrencilerin karnelerini alması ile birlikte yarıyıl tatiline girdi. Örgün Eğitim Kurumlarımda ikinci öğretim dönemi 14 Şubat 2011 tarihinde başlayarak, 2010-2011 Eğitim ve Öğretim Yılının son zili 17 Haziran 2011 tarihinde çalarak okullar yaz tatiline girecek.

Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı toplantısı Amasya’da yapıldı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı son olarak dönem başkanlığını yapan Tokat Valisi Şerif Yılmaz başkanlığında Amasya Valiliği toplantı salonunda toplandı. Toplantıya  Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz, Çorum Valisi Nurullah Çakır, Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, Tokat Valisi Şerif Yılmaz, Amasya Belediye Başkanı Cafer Özdemir, Samsun Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Çetin Başaranhıncal ve Amasya OKA Ofisi yetkilileri katıldı. Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı Genel Sekreterliğinin konuyla ilgili yaptığı açıklama şöyledir;

  Amasya, Çorum, Samsun ve Tokat illerini kapsayan bölgemizde merkezi ve yerel yönetimler, özel sektör, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası kuruluşlarla işbirliğinin geliştirilmesi ve bölgesel gelişmenin hızlandırılması yönünde çalışmalar yapan Orta Karadeniz Kalkınma Ajansının 2011 yılı ilk toplantısını Amasya’da gerçekleştirmek üzere toplanmış bulunuyoruz.

  Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı kurumsal altyapısını tamamlama süreciyle birlikte mali destek programının hazırlıklarını hızlı bir şekilde tamamlamış ve ardından 2009 yılının son gününde Kısaca KOBİ Mali Destek Programı diye bilinen “İşletmelerin Rekabet Gücünün Artırılması ve Dışa Açılmalarına Mali Destek Programı”nı 30 Aralık 2009 itibari ile ilan etmiştir.

 

                                  
                                  Tokat Valisi Şerif Yılmaz(Başkan)- Amasya Valisi
                                 Halil İbrahim Daşöz- Samsun Valisi Hüseyin Aksoy
                                                Çorum Valisi Nurullah Çakır-
                       Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Çetin Başaranhıncal
 
  Yapılan bağımsız değerlendirme süreci sonucunda kazanan 79 Proje sahibi ile sözleşme imzalanmış ve halen 78 projenin uygulamaları devam etmektedir. 1 adet sözleşme proje sahibinin isteği ile feshedilmiştir. Uygulanan 78 projede makine ve ekipmanların satın alma işlemleri devam etmekte olup, sürece uygun şekilde ajansın hibe kaynakları kullandırılmaktadır.

  Ajans kuruluşunun ikinci yılı olan 2010 yılında kurumsallaşmasını tamamlamış ve mali desteklere odaklanmış bir ajans olarak görülmektedir ve 2010 yılının bölge paydaşlarıyla ortak çalışmaların ve bölge planının uygulanması kapsamında birçok girişimin başlatıldığı bir yıl olduğunu söyleyebiliriz.

  Amasya, Çorum, Samsun ve Tokat illerinde yatırım destek çalışmalarının sürdürüldüğü 4 adet Yatırım Destek Ofisinin donanım ve tefrişat işlemleri tamamlanmış ve her bir ofiste ikişer uzmanın görevlendirilmesi sağlanmıştır. Anılan ofislerin resmi açılışları 2010 yılında Çorum, Amasya Tokat ve Samsun ofisleri için sırasıyla 9 Ağustos, 28 Eylül, 30 Kasım ve 28 Aralık tarihlerinde gerçekleştirildi.

  Ajansın tanıtımına yönelik çalışmaların, illerde Yatırım Destek Ofisleri’nin kurulması ile birlikte daha da hızlandığını belirtmekte yarar vardır. İllerdeki kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının çeşitli fon kaynaklarına yönelik hazırladıkları projelere teknik destek sağlanmış ve özellikle plan çalışmalarına yönelik ilgili yerlere uzman yorumları iletilmiş bu kapsamda Ajans uzmanları davet edildikleri bütün toplantı ve çalıştaylara katılım ve katkı sağlamıştır. Projelere destek sağlamak noktasında Amasya Yatırım Destek Ofisi,  IPA BROP çerçevesinde yürütülen “Amasya Ekmeğini Taştan Çıkarıyor Projesi”ne teknik destek sağlamaktadır. Aynı şekilde, Tokat Yatırım Destek Ofisi tarafından yine aynı program kapsamında yürütülen “Küçük Sanayicilerin Büyük Ortaklığı Projesine” teknik destek sağlanmaktadır.

  2010 yılında biri İrlanda diğeri İspanya’ya olmak üzere iki adet çalışma ziyareti düzenlenmiştir. 2010 yılı Mart ayında uluslar arası işbirliği ve tanıtım faaliyetlerini yürütmek amaçlı Yönetim Kurulu üyelerimiz ve Kalkınma Kurulu Başkanımızla birlikte İrlanda gezisi düzenlendi. İrlanda’nın en gelişmiş kalkınma ajansı olan Shannon Kalkınma Ajansı ile Ajansımız arasında işbirliği protokolü imzalandı.

 
                                
                           Tokat Valısı Şerif Yılmaz(Başkan)-Çorum Valisi Nurullah Çakır-
                                       Amasya Belediye Başkanı Cafer Özdemir-
                          Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Çetin Başaranhıncal
 
   Aynı şekilde, 2010 yılı Haziran ayında uluslararası işbirliği ve tanıtım faaliyetlerini yürütmek amaçlı Yönetim Kurulu üyelerimiz ile Genel Sekreter ve bir ajans uzmanı tarafından İspanya çalışma ziyareti gerçekleştirildi.

   2010 yılı Temmuz ayında Orta Karadeniz Kalkınma Ajansının ev sahipliğinde Dünya Bankası ve Devlet Planlama Teşkilatı ile ortak olarak düzenlenen “İş(te) Kadın Konferansı”dır. Konferansta uluslar arası, ulusal ve bölgesel düzeyde konuşmacılar ve katılımcılar yer aldı. Konferans neticesinde bölgede toplumsal cinsiyet odaklı bir doküman oluşturulmuş, katılımcıların fikirleri doğrultusunda tespit edilen sorunlara ilişkin çözüm önerileri geliştirilmiştir. 

  Bu kapsamda yapılan diğer bir çalışma ise 2010 yılı Nisan ayında üye olduğumuz Avrupa Kalkınma Ajansları Birliği (EURADA) ile ortaklaşa 25-26 Ekim 2010 tarihlerinde Samsun’da gerçekleştirdiğimiz “MIRRORING EU AND TURKISH RDAs”  başlıklı seminerdir. EURADA’nın Türkiye’de ilk kez Yönetim Kuruluyla birlikte düzenlediği bu önemli seminerde Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı seminerin ev sahipliği ve koordinatörlüğünü üstlendi. Seminerde, bölgesel kalkınmada Avrupa ülkelerindeki iyi uygulamalar ile Türkiye’deki  Kalkınma Ajanslarının gelecekteki programları için ışık tutacak deneyim ve bilgilerin paylaşılması sağlandı.                            

  Ayrıca, 2010 yılı Şubat ayında Devlet Planlama Teşkilatı ile birlikte Ajansımız tarafından Samsun’da düzenlenen “Bölge Planlama, Teklif Çağrısı Yönetimi ve İzleme ve Değerlendirme Faaliyetleri” konulu Kalkınma Ajansları Hizmet içi Eğitim Programı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (ABGS) ortaklığında Avrupa Birliği’ne Katılım Müzakereleri ve AB Programlarına ilişkin düzenlenen seminer, bölgesel düzeyde katılımcılarla düzenlenen turizm ve tarım çalıştayları bunlardan bazılarıdır.

  2010 yılında bölgesel bazda düzenlenen bir diğer organizasyon ise aynı TR83 Bölgesi Lojistik Platformu’nun kurulması ve ilk toplantısının 2010 yılı Aralık ayında gerçekleştirilmesi oldu. Ajansımız Türkiye’de Kurulu bulunan 26 kalkınma ajansı içerisinde AB fonlarını kullanabilen ilk ve tek Ajanstır. Bu kapsamda, Merkezi Finans Birimi ile Ajansımız arasında “Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Ediyor” projesinin sözleşmesi 2010 yılı Temmuz ayında imzalandı ve halen bu proje yürütülmektedir. Proje 12 aylık bir faaliyet planı çerçevesinde yürütülmekte olup 400.000,00 Avro bütçeye sahiptir. Toplam bütçenin 360.000 Avro’su hibedir.

  Ajansın sözleşme imzalama aşamasında olan bir diğer projesi ise 5.653.278 Avro bütçeli “TR83 Bölgesi Samsun İli Merkezli Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı, Samsun, Amasya, Çorum ve Tokat Tek Durak Ofislerinin Kurulması, Tadilatı, Tefrişatı ve Tanıtımı Projesi”dir. Bu proje kapsamında Ajansın kendine ait bir hizmet binasının inşa edilmesi sağlanmış olacaktır. Ayrıca, bölgemizdeki KOBİ’ lere koçluk ve eğitim hizmetleri ve Ajans personelinin hizmet içi eğitimleri ile birlikte bir dizi kurumsal gelişme çalışmaları da AB finansmanı ile gerçekleştirilmiş olacaktır.

  Ayrıca, 2010 yılı içerisinde ulusal ve uluslar arası hibe programlarına yönelik proje hazırlama faaliyetleri kapsamında Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı’na Planlama ve Programlama Birimi ve Program Yönetim Biriminden oluşturulan bir ekip ile Bilgi Bölgeleri başlığında ODTÜ Teknokent ortaklığında bir proje teklifinde bulunulmuş ve çevre başlığında stratejik kentsel araştırmaların desteklenmesi konulu bir projede raportör olarak yer alınmıştır.   Yine çalışmalarına 2010 yılı sonunda başlanan ve 2011 yılı başında tamamlanması planlanan AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı’nın Hayat boyu Öğrenme ve Gençlik Programları’ndan Leonardo da Vinci Programı kapsamında yazılacak bir hareketlilik projesi üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

  

                                 
                                   Tokat Valisi Şerif Yılmaz (Başkan)- Amasya Valisi
                                   Halil İbrahim Daşöz- Samsun Valisi Hüseyin Aksoy-
                                       Samsun Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz-
                             Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Çetin Başaranhıncal
 
  Son olarak, Kalkınma Ajansımız tarafından yürütülmekte olan “Küçük Ölçekli Altyapı Geliştirme ve Mali Destek Programı”na yapılan proje başvurularının bağımsız değerlendirme süreçleri devam ettiğini belirtmek istiyorum. Kabul edilen toplam 157 adet projelerden 18 milyonluk hibe kaynağın yettiği yere kadar puan sıralamasında en yukarıdan başlamak üzere listede yer alan ve sözleşme imzalanmasına Yönetim Kurulu nihai onay verilen projeler belli olduktan sonra kamuoyuna açıklama yapılacaktır.

  OKA Yönetim Kurulu olarak bugün burada Amasya ilimizde yapacağımız Ocak ayı toplantısı 2011 yılının ilk yönetim kurulu toplantısı olması nedeniyle ayrıca bir önem taşımaktadır. Yeni yıla umutla ve hizmet şevkiyle başlıyoruz. Ajans Yönetimi olarak bugün, 2011 yılı boyunca dört ilimizde Ajans tarafından yürütülecek çalışmalara ilişkin hazırlıkları değerlendireceğiz ve gündem maddelerini görüşerek ve karara bağlayacağız.

  Son olarak, 2010 yılı boyunca bizim Yönetim Kurulu Başkanlığımız döneminde Ajans tarafından bölgemizin kalkınması yolunda yürütülen tüm faaliyetlerde bize destek ve katkılarını esirgemeyen Amasya, Çorum ve Samsun illerimizin Sayın Valileri başta olmak üzere Yönetim Kurulumuzun tüm değerli üyelerine; Kalkınma Kurulumuzun değerli üyelerine ajans çalışmalarına verdikleri katkılar için teşekkür ediyorum.

  2011 yılı boyunca Yönetim Kurulumuzun Başkanlık Görevini üstlenecek olan Sayın Amasya Valimize ve Başkan Vekili olarak görev yapacak olan Sayın Çorum Valimize saygılarımı ve başarı dileklerimi sunmak istiyorum. Toplantımızın ve Ajans faaliyetlerinin bölgemizin kalkınmasında en verimi ve güzel sonuçlara ve hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Abidin Güneyli’nin hayatı ve eserleri

0

  1947 yılında doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Osmaniye’de tamamladı. Osmaniye’de İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi Kamu Yönetimi Bölümünü bitirdi. İstatistiki eğitimi konusunda Yüksek Lisans(Master)  yaptı.Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde tarım işçiliği Santral Memurluğu, AİTİA Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü, TC. Başbakanlık, DİE Başkanlığında çeşitli görevlerde bulunduktan sonra aynı kurumun Muğla ve Adana Bölge Müdürlükleri görevlerinde bulundu.

Yirmi dokuz yıllık memuriyetten sonra,1996 yılında emekli olarak Mersin, Mezitli’ye yerleşti.

  Bir dönem Belediye Meclis Üyeliği (1999-2003) yaptı. Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğinin kuruluşundan bugüne kadar, faal üyesi oldu. Halen  MEŞYAT Başkanlığı görevini yürütmektedir.

Gazeteciler cemiyeti üyesi olup; Mersin’de haftalık yayınlanan İstikbal Gazetesi’nde “Topsuz İğne”  köşesinde makale yazmaktadır.

  Sonbahara Çeyrek Var kitabı, Abidin Güneyli’nin son kitabıdır. 2006 Yılında toplam olarak 1000 adet baskısı yapılıyor. Kitap toplam 162 sayfadan oluşuyor. Kitabına toplam olarak yüz elli sekiz (158) şiir sığdırıyor.Şair Kitabını Üç Bölüme ayırıyor. Sonbahara Çeyrek Var, Eski Sevdalar, Bir Başka Sevda. Olmak üzere bölümlendiriyor. Kitap ilk bölümün ismi olan “Sonbahara Çeyrek Var” adını taşıyor. Elma Şekeri 10.000 baskı ile piyasaya sürülüyor. Çeşitli yerlerde tanıtımı yapılan kitap halen okuyucular için halen kitapçılarda alıcısına ulaşmaktadır.

  Topsuz İğne ve Pamuklu Şeker 4.000 baskı yapıyor. Şair Son Söz adlı yazısında kitabının baskılarından da söz etmektedir. Bu kitabın ikinci baskıları, toplam 20.000 yapıyor. Sonbahara Çeyrek Var” şairin son kitabı olarak çıkıyor. Abidin Güneyli, bu kitabının son sözünde:

“Günümüz Türkçesini kullandığını, Halktan hiç kopmadığını, Halkla hep iç içe yaşadığını, Hep şiiri sevdirmek için çalıştığını söylemektedir. Halkın kullandığı, yaşayan dili Türkçeyi kullandığını, asıl maksadının şiiri ve okumayı ülkesinin vatandaşlarına, ülke insanlarına sevdirmek için yola çıktığından bahseder.

  İmlâ ve noktalama işaretlerine Karşı bir eksikliği olduğunu peşinen kabul etmektedir. Kitap: İSBN: 975- 00753-1-5 numarasıyla, Yayıncılık ve Matbaacılık Sanayi ve Ltd. Şti. Camii Şerif  Mah. 5210 k. No:13/C Mersin   Tel: 0324 237 57 64, PK.18. Mezitli/Mersin  Abidin Güneyli, Emeil: a guneyli@ttnet.net.tr Cep Tel: 0532 492 89 99 adresinden ve telefon numaralarından temin edilebilmektedir.

Kitabın içinde geçen şiir başlıkları: (Sonbahara Çeyrek var)

  Sonbahara Çeyrek Var, Sağlıklıdır Ölmesinde Sakınca Yoktur, Kimin Umurunda, Kim Bilir? Çal Söyle, Sen Gelince, Geldiğin Gün,Ateşi Yak, Umut,Sen de, Böyle Akşamlar, Mersin Gözlüm, Bir Mektup Borcum Olsun, Bu Şiir de Yarım Kalacak, Çok Geç Kalmışım, Gözlerimde Hüzün, Şeytan, Umutlarım Yangın Yeri, Ay Firarda, Denizin Yandığı An, Şimdi Nerdesin? Sen Kalmadın, Siyah Beyaz Fotoğraflar, Yaşanacak Şiirler, Yüzde Kaç? Sevgiyi Bilmemen Olmaz, Sevda Borcun Var,Sel Oldu Hüzün, Isıtsa Ellerini, Kırıldı Sevda, Randevu, Seni Seviyorum Nasıl Denir? Ne Güzel,

Boynu Bükük Kaldı Ellerim, Süpürge, Hüzünlendi Yüreğim, Kumda Kale Yıkıldı, Deli Kız, Erken Geldin, Gebe, Biliyorum, Bir Zamanlar, Yolumu Düşüreceğim Yoluna, Hiçbir Şeyi Doğru Dürüst Beceremedim, İşte Bak Ufukta, Kim? O Sahil, Sende Kalsın Gözlerin, Ya Beni, Üç Kuş, Osmaniye, İki Küçük, Susma, Olmalı, Yasak, Yolcu, Gece Avı, Düşler, Güzel, Bal Gibi, Bir, Gülnur, Reyhan Gibi, Eski sevdalar, Sevgi Reçetesi, Seyhan, Unuttum Seni, Kolay Olmuyor, Bir Şairi Sev de Gör Sevda Neymiş, Yok Mersin Gözlüm, Yaş Kemale Erdi Bile,  Her Şey Yarım Kaldı, Veysel’im, Boş Bir Zamanımda Gelirim, Osmaniye’m, Bulgur, Dilek, Dağlara Geç Gelen Bahar Gibisin, Gelebilirsin, Oğlum, Kırgınım, Çok Güç, Açım Nerdesin? Gelir Aklıma, Falcı, Uğurlar Olsun, Yaşın Elli Beş, Enişte, Cicim Ayları, Vallahi, İnşallah, Atışma 1, Atışma 2, Gündüz Gece, Bozulmayan Ne Kaldı? Dilimiz, Çıkaramazsın, Uslanmadın,

Bir başka sevda

 

Gençlik Sözü

Bağımsızlık Güneşi Gözlerin

Sen Bilirsin

Bir Adım da Olsa Yürümek Yeter

Tek Milletiz Biz

Hedef

Bu Vatan Bu Bayrak Bizim

Son Söz

 

Kitaba eleştiri:

Abidin Güneyli’ de hemen hemen bütün kitap yazanların yazdığı gibi çalakalem yazıyor. Bu şu demektir. Kitap imlâ noktalama işaretlerinden nasibini almamış. Yani imlâ ve noktalama işaretleri olmadan Türkçenin güzel kullanımından bahsedilemez. Abidin Güneyli “Sonbahara Çeyrek Var” adlı kitabının “Son Söz”, s. 160 adlı bölümde bu durumu anlatırken eksikliği fark eder ve onu itiraf etmekten de çekinmez ve şöyle der:  Ben muzip bir adam olduğum için, şu nokta, virgül, soru işareti, ünlem, noktalı virgül…vs gibi işaretleri “son söz” bölümüne yeterince koymak ve askerî bir komutla: “Herkes yerlerine marş marş!” demek geçiyor içimden. Okuyan herkes istediği yere koysun bu işaretleri diyorum; ama olmuyor.”

   Elbette olmuyor Sn. Güneyli, sizin gibi bir memleket sevdalısı, Türk Dilini imlâsız, noktalamasız bırakırsa memleketi de ordusuz, polissiz, savunmasız bırakmış olmakla eşdeğerde tutmuş demektir; çünkü dil bir milletin aynasıdır. Millet o aynaya bakarak kendini görür. Milletin hafızası dilinin derinliklerinde gizlidir. Türküler, ağıtlar, maniler, ninniler, efsaneler, halk hikâyeleri, fıkralar, bilmeceler bulmacalar bu halkın zekası, bu halkın zengin bilgisinin bir tezahürüdür.

  Halk bu aynaya bakınca kendini görür. Bunun için Türkçenin imlâsı da her kişiye göre değişen bir kuralar yumağı olmadığı bir gerçektir. Nasıl ki matematik kurallar, kaideler olmadan hesaplamaları yerine getiremez ise Türkçe de kurallar ve kaideler bir tarafa bırakılarak, imlâ ve noktalaması rafa kaldırılarak gerekli üretimi, zenginliği ve birikimi ortaya koyamaz. Yazı yazanların bu kural ve kaidelere mutlaka dikkat etmeleri ve mutlaka öğrenmeleri gerekmektedir. 

  Diğer unsurlar ise bu bir mazeret teşkil etmez. Türk Dilinin kaidelerini bilgisayar denen teknoloji yok etmiyor; ancak onu bu şekilde hoyrat kullanan tashihçiler, yazıları düzeltenlerin yok ettiğini söylemek doğru olur. Bugün bilgisayar dili dilinin kısalttığı ve işaretler yumağı haline getirdiği Türkçeyi bir de yazarlar, şairler eklenirse Türkçenin vay haline!.. Bu düzeltmeleri yapan kişi, her kim olursa olsun affedilemez bir hata yapmış. Sn. GÜNEYLİ’ nin kitabını heba etmiş. Tabii yayıncının da bu konuda çok kabahatli olduğunu söylemek gerekir; çünkü kitap hiçbir tashih(düzeltme)den geçmeden olduğu gibi baskıya sokularak affedilmez bir hata yapılmış.  Şurası bir gerçektir ki kitap güzel Türkçemizin imlâ ve noktalama işaretlerinden yoksun bırakılmış.

 Edebi kişiliği:

  Abdidin Güneyli, şair ve gazeteci, iktisatçı. Özellikle emekli olduktan sonra şiire ağırlık veren şair, daha çok serbest nazmı deniyor. Şiirlerinde günün konularını işleyerek zamana ve gündeme damgasını vurmak istiyor. Şair, günün yaşananlarından ve zamanının olaylarından etkilenir. Sel, tabii afet, deprem, yangın, büyük yıkımlar, insanları top yekün etkilediği gibi şairi de etkiler. Şair günü yazar. Günün aktüel olaylarını anlatarak şiirinde işleyerek zamana ve damgasını vurur. Geleceğe ışık tutar. Halkının dertleriyle dertlenir. Acılarıyla gamlanır, perişan olur, onu terennüm ederek geleceğe duyurur.  O bir tarihtir. O geçmişin hafızasıdır. O geleceğin kurucusu ve geleceğin kılavuzudur.  O bir yol göstericidir, rehberdir. Şair, edebiyatçı her zaman diğer insanlardan ve aydınlardan bir adım öncedir. Önde gider. Diğer bütün ilim adamlarıyla kıyaslandığında edebiyatçıların onlardan kat kat önde oldukları bütün bilim adamlarının onayı ile de tasdik edilmiş, müştereken kabul edilmiştir. 

  Abdidin Güneyli’de sanatını zirvelere götürmek için bu bilgisini yeteneğini kullanır. Ondan gereğince faydalanmayı ihmal etmez. Onun şiirleri hayatın ta kendisidir. Şiir başlıklarından da anlaşılacağı gibi, o yaşamadan görmeden, izlemeden, gezmeden, açık pencereden seyretmeden yazmaz. Onun kaleminden gerçekler dile gelir. Çekinmesiz, korkusuz ve gerçekleri itiraf etmekte tarafsızdır. Her şey bütün açıklığı ile ancak onun şiirlerinde dile gelmiştir.

  “Osmaniye” Şiirinde adeta bir kadasro planı çıkarmıştır. Kroki çizer, haritayla yol gösterir, tarifler yapar Mahallesini, sokağını ve içindeki saygın ve meşhur kişilerin hafızalarda bıraktığı izleri yansıtır. O tam bir etnoğrafya müzesi gibi bizi geçmişe götürür ve geçmişin güzelliklerini yeniden yaşatır ve Osmaniye’yi anlatır:

“Bir Osmaniye vardı,

Bir parke taşlı istasyon caddesi,

Bir de Rauf Bey Mahallesi, Çiftçiler sokağı,

Şalgam ve şam tatlısını saymazsam,

Bir de sen vardın hasretini çektiğim.”

 

“Bir Adım da Olsa Yürümek Yeter” şiirinde Atatürk’ü anlatır:

“İlkeleri, devrimleri,

Çağlar geçse günceldir.

O DADECE Türk’e değil,

  Tüm dünyaya önderdir”  diyerek büyük atayı tarif eder. İlerlemenin, ülke ve dünya için gerekliliğine değinir. Savaşlarda kahraman barışlarda ozan olan bir milletin tek lideri, tek millet olduğumuzdan söz eder. Şiiri “Tek Milletiz Biz, Bu Vatan Bu Bayrak Bizim” şiirlerinde vatanseverlik duygularının kabardığı, yurt ve millet sevgisinin heyecanlı bir şekilde dile geldiği görülür. “Tek Milletiz Biz” şiirinde söylediği: “Bir nesilden gelen tek milletiz biz”  söyleyişi ile bizi bölmek ve parçalara ayırmak isteyen gafillere seslenir.

  “Bu vatan Bu Bayrak Bizim” şiirinin her beşliğinin sonunda¨”Kanımız, canımız bu vatan bizim” diyerek maksadını açık ve net bir şekilde dillendirir. Güneyli’yi zamanından çekip almak mümkün değildir. Şair duygu yüklü, zamanın ve çevrenin olaylarını kendi ruhunda yaşayan onu terennüm ederek aklında ve ruhunda esen fırtınaları şiirleştirerek şirini Türkçe, yalın külfetsiz sözcüklerle mısralara aktaran bir gerçek bir şairdir.

  Güneyli, serdengeçtidir. Şiirlerinde kısıtlamalara yer vermez. O ne ise odur. Ne söylemek istiyorsa çekinmeden demek istediklerini ortaya koyar,  mısralaştırır. Her şeyi açık seçik bir şekilde evirip çevirmeden sanatlaştırma, süsleme yapmadan Türkçenin bütün sadeliği, güzelliği ve kolay bir söyleyiş ile ve halk arasında yaşayan Türkçe ile yazar.

Şiirlerinden seçme örnekler:

Yaşanacak şiirler

Bütün insanlar yaşayıp yazdığını sandılar 
O aşk kokan şiirleri / kıskandılar 
Oysa yaşamadan yazdığına üzüldün hep 
Yazıp da yaşansaydı hayat 
Beni yazardın 
Sonra 
Sevgiyi dostluğu barışı yazar 
Ayrılığı silerdin sözlükten 

Ama boş ver 
Herkes öyle bilsin kıskansın 
Keyfini sür sen de 
Kıskananların gönlünde 
Yaşamadan yazdığın şiirlerin.

         

(Güneyli, Abidin. “Sonbahara Çeyrek Var” s. 34, Koliden  Yayıncılık ve Matbaacılık San. ve Tic.Ltd.Şti. Camii şerif Mh.5210 Sk.No:13/C , Mersin I. Baskı., 2006

(http://www.antoloji.com/siir/sair/sair.asp?sair=16416)

 

Bir şairi sev de gör, neymiş?

Sevene sevdanın adını sorma 
Bir kez şair sev de gör sevda neymiş 
Şairi sevmenin tadını sorma 
Mecnun’a sırrını sor sevda neymiş 

Sevgi O’nda bitmez uzun süreçtir 
Dizleri yorulur beyni hep dinçtir 
Yaşı yüz olsa da gönlü hep gençtir 
Bir şairi sev de gör sevda neymiş 


Karabiber tarçın her şeyi katar 
Bir yudum sevgiyi dağ gibi yapar 
Girersen gönlüne hep sana tapar 
Bir şairi sev de gör sevda neymiş 

Gözlerinde her ton renkten bulunur 
Dünyanın her derdi ondan sorulur 
Vurgundur yüreği çabuk yorulur 
Bir şairi sev de gör sevda neymiş 

Toplumda hep saygı görür sevilir 
On dakika sohbet eden bayılır 
Yine de tahtası eksik sayılır 
Bir şairi sev de gör sevda neymiş.

 
(Güneyli, Abidin. “Sonbahara Çeyrek Var” s. 110, Koliden  Yayıncılık ve Matbaacılık San. ve Tic.Ltd.Şti. Camii şerif Mh.5210 Sk.No:13/C , Mersin I. Baskı., 2006

(http://www.antoloji.com/siir/sair/sair.asp?sair=16416)

 
Kırgınım
Ne yılbaşı ne bayramda aradın 
Yüreğim yaralı sana kırgınım, 
Merhaba, hoş geldin bile demedin 
Yüreğim yaralı sana kırgınım. 

Yaşanmış yılları saymadın mı hiç 
Anılar olmadan yaşamak çok güç 
Sevdayı sürgüne mahkum etmek suç 
Yüreğim yaralı sana kırgınım. 

Kanatlanıp kuşlar gibi uçacak 
Bir gün yeni sevdan burdan göçecek 
Bahar gelse umut açsa da çiçek 
Yüreğim yaralı sana kırgınım. 

Umut yüklü olsa papatya falı 
Düştü yana kollar tutmuyor dalı 
Dostlar toplanıp da açsalar yolu 
Yüreğim yaralı sana kırgınım. 

 
(Güneyli, Abidin. “Sonbahara Çeyrek Var” s. 126, Koliden Yayıncılık ve Matbaacılık San. ve Tic.Ltd.Şti. Camii şerif Mh.5210 Sk.No:13/C , Mersin I. Baskı., 2006).

Amasya Meslek Yüksek Okulundan eğitimli, nitelikli genç işgücünün istihdamı

0

Haber: İlker ÇAKAN

 Türkiye ve Avrupa Birliğinin finanse ettiği, İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programı Kapsamında; Amasya Üniversitesi Meslek Yüksekokulunun proje ortağı olduğu Kız Teknik Öğretim Ankara Olgunlaşma Enstitüsünün koordinatörlüğünü yürüttüğü Genç İstihdam kapsamındaki TR08H1.01-01-PYE/788 referans nolu Eğitimden İstihdama Geçişte Gençlerin Desteklenmesi projesi 24/01/2010 tarihindeki açılış toplantısında renkli görüntülere sahne oldu. Vali Yardımcısı Hakan Kubalı, Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Ayşenur Usta ve Üniversite Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren’in açılış konuşmaları yaptığı etkinlikte Ankara Olgunlaşma Enstitüsü Mankenleri geçmişten günümüze giysilerin değişimi ile ilgili bir defile yaptılar. Konuklara daha sonra kokteyl sunuldu.

 
                                        
                                    Amasya Üniversite Rektörü Prof. Dr. Zafer Eren-
                                   Ankara Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Ayşenur Usta-
                                              Amasya Vali Yardımcısı Hakan Kubalı
 
  Proje kursiyerleri İşkur’a kayıtlı-işsiz ve Amasya sınırları içerisinde seçileceklerdir. Ankara Olgunlaşma Enstitüsü; T.C. M.E. B Kız Teknik Öğretim Müdürlüğüne bağlı, geleneksel Türk el sanatlarını tanıtan, araştıran, geliştiren, çağdaş yorumlarla kültürümüzün özelliklerini bozmadan, gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlayan, gelişen teknolojiyi takip ederek bünyesinde güncel alanlarında barındıran yaygın eğitim kurumudur.
 
                                                   
                                        Geçmişten günümüze giysilerin değişimi defilesi 
 

  Hazırlanan proje ile Ankara Olgunlaşma Enstitüsü koordinatörlüğünde Amasya Üniversitesi Meslek Yüksek Okulunun, Amasya Ticaret ve Sanayi Odasının, Amasya Anadolu Kız Teknik ve Meslek Lisesinin projedeki ortak faaliyeti ile okul ve sektör arasında ki iletişim eksikliği ortadan kalkarak, sektör-okul iletişimi güçlenerek, işbirliği konusunda önemli adımlar atılacaktır.Olgunlaşma Enstitüsü özellikle daha önce yaptığı projenin başarılarıyla ve tecrübeleriyle bu projenin uygulanmasını sağlayacaktır.

 
                                               
                                              Ankara Olgunlaşma Enstitüsü
                                                      mankenleri defilesi      
 
  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Program Otoritesi olduğu projede, hedef olarak  mesleki ve teknik eğitim veren kurum ve kuruluşlar ile işverenler arasında işbirliğinin geliştirilmesi ve bu işbirliğinin iyi bir zemine oturtularak sürdürülmesi ile bir yandan niteliksiz iş gücü fazlalığı bulunurken diğer yanda nitelikli iş gücü açığının ve bu dengesizliğin ortadan kalkması sağlanacaktır.

 

                                                  
                                            Ankara Olgunlaşma Enstitüsü
                                       mankenlerinin geçmişten günümüze
                                                giysilerin değişimi defilesi 
Projenin amacı:

  1-18-29 yaş aralığındaki daha önce almış olduğu mesleki eğitim yeterliliği az olan genç ve genç bayanların; bilgi ve eğitim eksiklerini gidermek, hiçbir mesleği olmayanları meslek edindirme kurslarına alarak istihdamlarını sağlamaktır.

  2-Kursiyerlerin, kurs süresince alacakları bireysel gelişim programları ile kursiyerlerin kendilerine ve içinde bulundukları sosyal çevrede ve iş çevrelerinde mesleki yeterlik kazanmış sosyal bireyler olarak kendilerini ortaya koymaları amaçlanmaktadır.

  Kursiyerler 10 Haftalık eğitim, 12 Haftalık da staj eğitimi göreceklerdir. Bu amaçla Modelistlik, Stilistik ve Makinecilik kursları açılacaktır. Eğitim süresince kursiyerlerin günlük eğitim yol ve yemek masrafları proje bütçesinden karşılanacaktır. Kayıtlar Amasya Üniversitesi Amasya Meslek Yüksekokulunda alınacaktır.

Dağlık Karabağ probleminin uluslararası hukuki yönleri

0

  Ermenistan’ın ülkemize karşı apaçık saldırısı tüm uluslararası hukuk norm ve ilkelerine aykırıdır. Öyle ki, dünyada barışın ve güvenliğin garantörü olan BM Antlaşmasının 1. maddesinin 1. fıkrasında örgütün görevi gibi “uluslararası barışı korumak ve bu amaçla saldırı eylemlerine veya barışın bozulmasına yönelik diğer ihlallere karşı etkili kolektif önlemler uygulamak” öngörülüyor. Tüzük bırakın saldırıyı, hem de uluslararası ilişkilerde kuvvet veya tehdit uygulamayı da yasaklıyor (2.maddenin 2. fıkrası), devletler arasında ola bilecek her türlü tartışmaları ancak barışçıl yöntemlerle çözmeyi gerektirir (2. maddenin 3. fıkrası).[1]

  Tecavüze maruz kalmış devlet BM Antlaşmasının 39. maddesi uyarınca BM Güvenlik Konseyi karşısında saldırgan devletin sorumluluğu meselesini koyuyor. Tecavüz kavramının hükümlerinin birinde gösterilen bir olgunun olması yeter ki, Güvenlik Konseyi saldırgana karşı Tüzüğün VI-VII fesillerine uygun olarak zorlama önlemleri uygulasın.[2] BM Genel Kurulu’nun 1967 yılı 18 Aralık tarihli 2330 (XXII) sayılı karar taslağında tecavüz hareketlerinin önlenmesi ve BM Şartı uyarınca uluslararası barış ve güvenliği korumak ve etkili önlemler hayata geçirmek için saldırı kavramının mahiyeti yer bulmuştur.[3]

  1974 Aralık 14 BM Genel Kurulu’nun XXIX toplantılarının 3314 (XXIX) sayılı kararnamesinde ilk kez saldırı kavramının mahiyeti ve içeriği açıklandı ve uluslararası hukuki fiyat verildi. 8 maddeden oluşan kararnamede tecavüzün nelereden oluşması tespit edildi.[4]

  1. maddede gösteriliyordu ki, bir devlet tarafından diğer devletin egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına karşı silahlı kuvvet uygulanması BM Şartı aykırıdır ve saldırganlık sayılır.

  2. maddede deniliyor ki, devletin BM tüzüğünü ihlal ederek birinci olarak silahlı kuvvet uygulaması tecavüze kanıttır.

  3. maddede: a) bir devletin silahlı kuvvetlerinin diğer devletin topraklarına müdahale veya saldırı yapması veya geçici nitelik taşımasından bakılmaksızın herhangi bir askeri işgal veya müdahele sonucunda arazinin tutulması; b) bir devletin silahlı kuvvetleri tarafından diğer devletin topraklarının bombardıman edilmesi; v) bir devlet tarafından veya onun adına, silahlı kuvvetler, sivil nizami birliklerin gönderilmesi vb. saldırı eylemi olarak değerlendiriliyor.

  Kararnamenin 5. maddesinde gösterilmiştir ki, hiçbir siyasi, ekonomik, askeri veya başka mülahazalar tecavüze hak kazandıramaz; saldırı uluslararası barışa, huzura karşı suçtur ve bu suçu yapanlar uluslararası sorumluluk taşımalıdırlar; saldırı sonucunda toprak elde edilmesi veya herhangi menfaat kazanılması gayri meşrudur.

  Ermenistan Cumhuriyeti tarafından kararnamedeki herhangi bir fıkranın, genelde çoğu maddelerin ihlali şöyle bir değerlendirmeye olanak sağlıyor ki, bu, asıl tecavüz eylemleridir.

Ermenistan’ın bu saldırganlığı Antlaşmada öngörülen kendi mukadderatını tayin etme hakkının gerçekleştirilmesi değil, Tüzüğün 2. maddesinin 4. fıkrasının kabaca bozulması – başka devletin toprak bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına karşı güc kullanılması demektir. Bunu böyle bir olgu da kanıtlıyor ki, Ermenistan Parlamentosu, tüm uluslararası hukuk normlarını kabaca ihlal ederek, henüz 1989 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenistan’a birleştirilmesi, yani komşu devletin topraklarının bir bölümünün ilhak edilmesi hakkında yasa dışı bir karar almış ve bu kararın şimdi de yürürlükte kalması Ermenistan’ın ülkemize karşı devlet düzeyinde toprak iddiasında olmasına delildir.

  Genellikle, Ermenistan Cumhuriyeti tüm uluslararası hukuk belgeleri, özellikle BM Antlaşmasının I ve II maddelerinde, 24 Ekim 1970 yılı tarihli uluslararası hukukun ilkeleri hakkında deklarasyonda, ayrıca 1 Ağustos 1975 yılı tarihli AGİT Helsinki Nihai Belgesinde ifade edilmiş uluslararası hukukun temel prensiplerini kabaca bozmuştur. Ayrıca, Ermenistan başka devletlerin topraklarında yaşayan ermeni topluluklarının haklarını bağımsız halkların temel kitlesinin hakları ile kasten karıştırıyor ve bağımsız devletlerin toprak bütünlüğüne yaklaşımda ermeni etnik gruplarının haklarını asılsızca üstün tutmaktadır. Uluslararası hukuk normlarının bu tür ermeni tarzı tefsiri devletlerin toprak bütünlüğü ve sınırların ihlalinin gayri-mümkünlüğü hakkında 21 Kasım 1990 yılında kabul edilen yeni Avrupa için Paris Şartına da tamamen aykırıdır ve kabul edilemez.[5]

Sorunun çözümünde Azerbaycan devletinin tutumu

  Buna rağmen Ermenistan tarafı ermenilerin kendi kaderini tayin ilkesini esas alarak Dağlık Karabağ’ın bağımsız bir devlet olarak tanınmasına çalışmaktadır. Ancak ermeniler kendi kaderini tayin hakkından henüz yirminci yüzyılın başlarında en yüksek seviyede kullanarak kendilerinin bağımsız devletini – Ermenistan Cumhuriyeti’ni kurmuşlar. Devlet Başkanı İlham Aliyev kendi konuşmalarında defalarca beyan etmiştir ki, bugünkü Ermenistan devleti 1918’de tarihi Azerbaycan topraklarından Erivan Hanlığı ve Zengezur ilçesi topraklarında kurulmuştur.

  Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenileri ise diğer ülkelerde yaşayan Ermeniler gibi Azerbaycan’da yaşayan milli azınlıklarlardan biridirler. Uluslararası hukuk kurallarına göre milli azınlıklar kendi mukadderatlarını tayin ede bilirler (internal self-determination). Fakat bu, bağımsızlık biçiminde olamaz. Çünkü bağımsız devletin topraklarında yaşayan ulusal azınlıkların böyle hakları yoktur. Aynı zamanda, halkların kendi kaderini tayini meselesi uluslararası hukukun temel prensiplerinden olan toprak bütünlüğü ilkesini bozmamalıdır, bu prensiple aykırı olmamalıdır. Bu bakımdan, ermenilerin kendi kaderini tayin hakkını bahane etmesi uluslararası hukuk normlarının, özellikle, devletlerin egemen eşitliği, zor kullanmamak ve zor kullanmakla tehdid etmemek, sınırların dokunulmazlığı, devletlerin toprak bütünlüğü, tartışmaları barışçıl yolla düzenlemek ve başka devletlerin içişlerine karışmama ve uluslararası hukuki yükümlülükleri vicdanla yerine getirmek gibi AGİT Helsinki ilkelerinin kabaca bozulması demektir.[6]

  Dolayısıyla Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev defalarca beyan etmiştir ki, Azerbaycan toprağında ikinci ermeni devletinin kurulmasına Azerbaycan devleti ve halkı hiçbir zaman izin vermeyecektir. Dağlık Karabağ`a sadece Azerbaycan’ın yönetiminde herhangi bir statü verilebilir. Fakat bu Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde mümkündür. Bu prinsipdən dışında hiçbir sorunun çözülemeyeceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Azerbaycan’ın bununla ilgili kendi ilkesel tutumundan bir adım bile geri çekilmeyeceğini beyan etmiştir.[7]

  Ayrıca, Ermenistan sorunun çözüme bağlanması için yapılan görüşmelerde Dağlık Karabağ’ın ermeni toplumunun taraf olarak katılımını sağlanmasını istiyor. Ancak bu talep de asılsızdır ve hiçbir mantığa ve hukuka uygun değildir. Çünkü Dağlık Karabağ ermenilerinin bağımsız taraf olarak görüşmelerde katılımı meselesi AGİT Minsk Grubu ilkelerine aykırı olmakla beraber aynı zamanda 2008 yılı sonunda Moskova’da imzalanan malum deklarasyonda da açıkça belirtilmektedir ki, sorunun çözümlenmesi yönünde yapılan görüşmeler sürecinde sadece Azerbaycan ve Ermenistan tarafları katılabilir.[8]

  Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın ezeli toprağı ve ayrılmaz bir parçası olduğunu defalarca beyan eden Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Ermenistan başkanının Moskova Deklarasyonu’nu taraf olarak imzaladığının altını çizmekle yanısıra, görüşmelerin Ermenistan’la Azerbaycan arasında götürüldüğünü ve bunun uluslararası format olduğunu belirterek kaydetmiştir ki, eğer Dağlık Karabağ çatışma tarafı olsaydı, onda Ermenistan tarafı Bildiri imzalamazdı.

  Ayrıca, sorunun barışçıl yöntemlerle çözüme bağlanması yönünde tüm uluslararası örgütlerin aldığı belgeler de Azerbaycan’ın konumunun bir daha güçlendirilmesi ve sorunun uluslararası hukuk ilkeleri temelinde çözümünün onaylanması demektir. Bu açıdan BM Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği 4 karar, AGİT’in, Avrupa Konseyi ve İslam Konferansı Örgütü’nün kararları da önemlidir ve ülkemizin adil tutumunun uluslararası düzeyde korunması için hukuki esastır.

  Son dönemde ise Avrupa Parlamentosu ve NATO zirve toplantılarında alınan kararlarda net şekilde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü destekleniyor ve işgale son verilmesi belirtiliyor. NATO’nun 1994 Brüksel, 2006 yılında Riga, 2008 yılında Bükreş’te, 2009’u yılında Strasbourg ve Kehl`de yapılan zirve toplantılarında olduğu gibi, 2010 yılı Kasım 19-20-de Lizbon’da düzenlenen zirve toplantısında kabul edilen Nihai Bildirinin 35. maddesinde de NATO Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğini tanıdığını bir kez daha teyit etmiştir. Ayrıca belgede birliğin Güney Kafkasya ve Moldova’da anlaşmazlıkların hala devam etmesinden rahatsız olduğu bildirildi ve tüm tarafları bu konularda çözüme odaklanmaya, aynı zamanda siyasi irade göstererek, bu kavgaları barışçı çözmeye, halihazırda yürüyen görüşmelere saygıyla yanaşmakla, tüm taraflardan bölgesel istikrarı ve güvenliği boza bilecek adımlardan kaçınmaya çağırmaktadır.[9]

  Azerbaycan Cumhurbaşkanı sorunun siyasi ve hukuki taraflarından başka, konunun pratik tarafının da Azerbaycan’ın lehine olduğunu ve bugün Ermenistan’ı Azerbaycan ile kıyaslamanın mümkün olmadığını beyan etmiştir. Ermenistan’ın iletişim dışında olan, bağımlı durumda olan, başka ülkelerin ve çevrelerin yardımı ile güçle geçinen bir devlet olduğunu belirten Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Azerbaycan’ın müreffeh, kudretlenen, güçlenen, modern, dinamik gelişen ve kendi kaynaklarına dayanan bir ülke olduğunu vurgulayarak kaydetmiştir ki, “Ermenistan’dan farklı olarak, ekonomimizi, ordumuzu Azerbaycan halkının iradesi ve zahmeti hesabına kuruyoruz. Halkımızın zahmeti hesabına kazanılmış gelirler Azerbaycan için en önemli olan ordu yapılanması alanına aktarılmaktadir. Biz gelecekte de bu çalışmaları sürdüreceğiz. Topraklarımız işgal altında. Biz çalışıyoruz ve çalışacağız ki, yakın zamanda bu işgale son verelim”.[10]

  Topraklarımızı işgal altında tutmaya devam eden Ermenistan’ın bütün devlet bütçesi 2 milyar doların biraz üzerinde olduğunu ve Azerbaycan’ın askeri harcamalarının Ermenistan’ın tüm harcamalarından üstün olması ile ilgili bir zamanlar önümüze koyduğumuz hedefe artık ulaşıldığını beyan eden Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ermenistan’da nüfusun ülkeden toplu göçtüğünü vurgulayarak demografi meselesini de unutmamak gerektiğini hatırlatmıştır. Bu olguyu da vurgulamak gerekir ki, etnik temizlik sonucunda halihazırda Ermenistan mono-etnik, yani ulusal azınlıkların yaşamadığı devlete dönüşmekle birlikte, bağımsızlık döneminde ülkedeki nüfusun 1,5 milyondan fazlası (genel nüfusun% 40’ı) açlık, işsizlik, sefalet yüzünden yabancı ülkelere göç etmiş ve bu süreç halen devam ediyor.[11]

  Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün hiçbir zaman yapılan görüşmelerin konusu olmadığını ve bundan sonra da olmayacağını daima vurgulayan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 7 Kasım`da Milli kahraman Mübariz İbrahimov ve Üsteğmen Farid Ehmedovun veda töreninde yaptığı konuşmada bir daha beyan etmiştir ki, “Biz görüşmeleri sadece görüşmeler için aparmayacağıq . Görüşmelerin imitasyonu ile meşgul olmak için Ermenistan’a imkan vermeyeceğiz. Biz o zamana kadar görüşmeler yapacağız ki, toprak bütünlüğümüzü yeniden sağlaya bileceyimize umudumuz kalacaktır. Eğer görürsek, bu mümkün değil, o zaman Azerbaycan devleti askeri yolu kullanarak, kendi toprak bütünlüğünü yeniden sağlayacaktır. Ben bunun için bizde tüm imkanların – savaş hazırlığı, lojistik donanım, yeterli silah ve cephane, profesyonel ordu, ruh hali ve Azerbaycan halkının iradesinin olduğuna şüphe etmiyorum. Biz toprak bütünlüğümüzü istenilen anda askeri yolla geri elde edebiliriz. Düşman da bunu bilmelidir ve bilir “.[12]

  Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı çözülmeden, yani Ermenistan işgal edilmiş Azerbaycan topraklarından çıkmadıkça bölgede hiçbir olumlu ilerlemenin mümkün olmayacağını bildirmekle beraber, Devlet Başkanı İlham Aliyev vurgulamıştır: “Bu konu bizim için ve Cumhurbaşkanı olarak benim için öncelik konudur. Sorun çözülene kadar öncelik olarak kalacaktır “.

 


[1] Charter of the United Nations and Statute of the International Court of Justice. United Nations,  New York, 1994, p.19-20., p.3.
[2] Charter of the United Nations.., p.19-28.
[3] Work of the International Law Comission. United Nations. New York, 1996, p.38

[4] İbid

[5] Elçin Ahmedov. Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun uluslararası hukuki yönleri –     “Halk Gazetesi”, 7 Aralık 2010

[6] Yine orada

[7] Elçin Ahmedov. Ermenistan”ın Azerbaycan”a Saldırısı ve AGİT – “2023″, 15 nisan 2010, sayı      108, s. 56

[8] Yine orada

[9] Lisbon Summit Declaration of NATO

[10] “Azərbaycan”, 17 Kasım 2010

[11]  Elçin Ahmedov.Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun uluslararası hukuki  yönleri 

– “Halk Gazetesi”,7 Aralık 2010

[12] “Azerbaycan”, 8 Kasım 2010

Yayla turizmi ve Giresun’un turistik oteli olmayan ilçesi

0

  Görele, Giresun ilinin Bulancak ve  Espiye’den sonra en büyük ilçelerinden birisidir. Doğal güzelliği ve geniş sahili ile dikkat çekmektedir. İlçe merkezine en yakın ilçe Çanakçı ilçesidir. Görele aynı zamanda kültürel aktivitelerin en yoğun olduğu ilçelerden birisidir. Görele halkının geçim kaynağında en büyük etken balıkçılıktır. İlçede balıkçılık ileri düzeydedir. Görele’nin sosyal ve ekonomik yönden genel profilini çizdikten sonra üzerinde yetkililerin durması gereken bir konu üzerine dikkat çekmek istiyorum.

  Bir yerde turizmin yeteri düzeyde gelişmesi için alt yapının da yeteri düzeyde olması gerekir. Alt yapı olmadan turizmde başarılı olmak oldukça zordur. Ülkemizin her tarafı turizm yönden elverişli olmasına rağmen, alt yapı olmadığı zaman buraya turizm yönlendirilemiyor ve başarılı bir sonuç da alınamıyor. Turizmde alt yapı dediğimiz otelcilik genelde belli bölgelerde toplanmıştır. O nedenle turizm devamlı belli noktalarda hareketlenmiştir. Turizmde tanıtımda ne kadar reklam yaparsanız yapın, turist o yere geldiğinde siz ona konaklama hizmeti veremediğiniz zaman oraya yaptığınız yatırımın fazla bir önemi olmaz. Turizmde konaklama hizmeti önemli etkin bir unsurdur. Turizm konaklama hizmeti ile başlar. Turistin o yöreye ekonomik katkı yapması için, sizin konaklama hizmetinizin düzenli ve iyi olması gerekir. Karadeniz Bölgesinde Yayla turizmi ön plandadır. Günümüzde turist artık denizden sonra dağ gezintisi yapmak istiyor. O yöredeki doğal güzelliği ve doğal kültürü yerinde tanımak istiyor. Ama bunu yapabilmeniz ve başarılı olmanız için  alt yapı tesislerinizin yeterli olması gerekir.

  Giresun yöresi yayla turizmi açısından önemli yörelerimizden birisidir. Dağlara çıktığınızda o yaylaları gördüğünüzde insan hayretler içinde kalıyor. Giresun bu nedenle Karadeniz Bölgesinin yayla turizmi açısından önemli merkezlerinden birisidir. Giresun yaylalarının tanıtımının iyi yapılması ve alt yapı hizmetlerinin iyi bir düzeye getirildikten sonra özellikle yazın yoğun yerli ve yabancı turist akınına uğrayacağı aşikârdır. İnsanlar artık deniz turizminden ziyade, yayla turizmini tercih etmektedirler. Yayla turizmi ülkemiz turizminde önemli bir etken olmaya gitmektedir. Ama ne yazık ki yayla turizminde patlama noktasına gelinecek olmasına rağmen, bu konuda önemli bir unsur olan konaklama hizmetlerine yeterli önem verilmemektedir.

  Turisti bölgenize ne kadar getirirseniz,  getirin, siz eğer orada konaklama hizmeti veremezseniz ekonomik yönden size hiçbir katkısı olmaz. Antalya ve özellikle Kemer ilçesi yöresinde deniz turizminde başarılı olunmasının en önemli etkenlerinden biriside alt yapı dediğimiz konaklama hizmetlerinin yeterli düzeyde olmasıdır. Antalya il olarak deniz turizminde örnek gösterilecek olursa, il genelinde konaklama yeterli düzeye gelmiştir. Bu nedenle de bu bölgede ekonomik canlanma yeterli düzeye gelmiştir. Demek ki turizmde konaklama hizmeti başta gelen en önemli şartlardan birisidir.

  Turizm ve turizmde konaklama hizmeti üzerinde dururken, sözü Giresun iline bağlı Görele ilçesine getirmek istiyorum. Görelinin ilçe merkezi nüfusu yaklaşık 15.000 olmasına rağmen, ilçede konaklayacağınız bir otel yoktur. İlçede sadece konaklayacağınız 4 odalı bir öğretmenevi vardır. Öğretmenevinde konaklama odaları,  rahat olarak konaklayacağınız şekilde dizayn  edilmemiştir. Görünüm olarak alt seviyede bir konaklama yeridir. Bir vesileyle yolunuz Görele’ye düşerse ve orada kalmayı düşünürseniz, konaklamada sıkıntı yaşayacağınızı unutmayın. Karadeniz Bölgesinde yerleşim yeri, nüfus yönünden deniz sahilinde bulunan en önemli ilçelerden birisi olan Görele’de konaklayacağınız bir turistik otel bulunmaması düşündürücüdür.

Şube Müdürlerinin ek gösterge sorunu

0

  İl/ilçe milli eğitim şube müdürü, merkez teşkilatı şube müdürü ve il milli eğitim müdür yardımcılarının bugün aldıkları maaş kadar bir önemli sorunu da,  emekli olduklarında alacakları düşük maaşlardır. Bu görevde çalışanların ek göstergeleri 3000 dir. Emekli olduklarında 3000 gösterge üzerinden maaş ve ikramiyeleri hesaplanmaktadır. Yukarıda saydığım görevde çalışanların mali hakları çalışırken zaten kötü durumda. Bunu artık sağır sultanlar bile duydu. Çalışırken bu böylede, emeklikte farklı mı? Emekli olduklarında durum daha da kötüleşiyor. Birçok arkadaşımız hizmet yıllarını doldurmasına rağmen emekli olmuyor. Daha doğrusu olamıyor! Çünkü çalışırken aldığı toplam maaşın emekli olduklarında yarısını alamıyor. Ek ders ücreti ile birlikte toplam 2.400 TL.(eşi çalışmayan evli iki çocuklu)  civarında maaş alan bir şube müdürü, bugün emekli olsa maaşı 1.165 TL ye düşmektedir. Emekli ikramiye ise 38.700TL dir. Nedeni ise yukarıda yazdığım gibi ek gösterge rakamlarıdır. Çalışırken vermeyen mantık, herhalde emekli olunca verecek değil! Mantık doğruda,  sonuç bizim için  kötü!!! Her türlü iyileştirmeyi ek ders ücreti üzerinden yapınca kaçınılmaz olan bu sonuç ortaya çıkıyor.

  Ben 4-5 yıllık öğretmen iken, 30-35 yıl hizmeti olan müdürlere şaşırırdım. Niye emekli olmazlar diye… Daha sonra anladım ki, bekâra karı boşamak kolay gelirmiş! Şimdi hizmette 20. yılımı devirdim. Böyle giderse bende şaşılacak duruma düşeceğim diye de endişeleniyorum. 30-35 yıllık hizmeti bulunan arkadaşların yaşının gereği birçok özel sorunları da oluyor. Çocuk üniversiteye gidiyordur  ya da çocuklar evlenecektir, hastalıklar da cabası…. Hal böyle olunca emekli olmaktan imtina ediyor. 65 yaşının dolmasını bekliyor. Hatta geçenlerde haber konusu da oldu. 60 yaşında mahkeme kararı ile yaşını küçültüp daha fazla çalışmak isteyen eğitim yöneticilerden bahsediliyordu. Artık ben kimse için şaşırmıyor ve kimseyi de kınamıyorum. İnsanlar emeklilik yaşamlarında rahat etmek istiyorlar. Bu da onların en doğal hakları…

  Birde şunu ifade etmek istiyorum, ek gösterge 3600 olursa ne olur? Çalışanlar için hiç bir kazanım sağlayamayacağı gibi maaşlarında az da olsa azalama olacaktır. Ama ek gösterge 3600 olursa, emekli maaşları 1.458 TL tutarında olacaktır. Emekli ikramiye ise 48.000 TL. olacaktır. Emekli maaşları hesap edilirken son alınan maaşın 3/2 si ödenmelidir. Hesap son aldığı toplam maaş üzerinden yapılmalıdır. Toplam ek ders ücreti dâhil 2.400 TL çalışırken maaş alan bir kamu görevlisinin emekli olduğunda 1.600 TL. alması gayet normal. Normal olmayan ise iyileştirmelerin sürekli olarak maaş hesabına dâhil olmayan ek ders ücreti üzerinden yapılması. Ben bunu maliyecilerin cinliği olarak da düşünüyorum. Ama bunun iktisadi sonuçlarının yanında birde sosyal sonuçları vardır. Sosyal sonuçlarını da hesap etmek lazım. Aslında iktisadi sonuçlarının da iyi hesap edilmediğini de düşünüyorum. Bir defa emeklilik hakkını kazanan herkes zamanında emekli olsa 65 yaşını beklemese, yönetici kademesinde çalışanların yaş seviyesi daha gençleşecektir. Daha çok verim alınacaktır, diye düşünüyorum. Birde şu an bu görevlerde bulunanlar bu gösterge artışını gerçekleşmesini umud ediyor. Sağlık ile ilgili problemi olan birçok arkadaş bu görevlerden ayrılmıyor. Ayrılamıyor. Bu bence insan haklarına da aykırı bir durumdur.

  Bu konuyu sık sık gündeme getirecek, çalışanların haklarını, emeklilerin haklarını iyileştirecek yasalar çıkması için iktidarı harekete geçirecek sendikalardır. Ama takip edebildiğim kadar ile bu konuda hiç bir şey yapmamaktadırlar. Müfettişlerin bu konudaki kazanımları da derneklerine mal edilmektedir. Oysa derneklerin değil de eğitim sendikalarının görev alanlarına giren bu tür konuları gündeme taşımaları gerekir. Herhalde onlarda emeklilerin ne hali varsa görsün zihniyetiyle hareket ediyorlar. Ben bu konudaki sessizliklerini böyle algılıyorum. Ya da sendikaları bir işletme zihniyetiyle yönetiyorlar. Üye yapabilecekleri meslek gruplarından sayıca fazla olanların haklarını daha çok gündeme getiriyorlar.

   İl/ilçe milli eğitim şube müdürleri, merkez teşkilatı  şube müdürleri, ilçe milli eğitim müdürleri ve il milli eğitim müdür yardımcıları bu görevlerini ifa ederken, hak ettiği mali hakları alamamaktadırlar. Ama emeklilikte ise onları daha zor durumlar bekliyor, bir hasta düşünün yoğun bakımda, bir süre sonunda fişini çekecekler. Birçok arkadaşımızda emekli olmayı, fişinin çekilmesini bekliyor. Yani 65 yaşını doldurulmayı bekliyor. Sıra bana da gelecek, bunu da biliyorum! Bu örneği vererek haddimi aştıysam herkesten özür diliyorum! Lütfen alınganlık yapmayın! Bu örnek bu yazıya uymadı diye düşündüyseniz de yazdım bir kere….

Basın İlan Kurumu Genel Kurulu Basın Grubu’nda yer alan gazete ve dergi temsilcileri

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Basın İlan Kurumu Genel Kurulu Basın Grubu’nda yer alan gazete ve dergi temsilcileri seçimi tamamlandı.  20 Ocak 2011 Perşembe günü Sultanahmet’teki Genel Müdürlük binasında gerçekleşen seçimlerde; günlük fiili satışı 100 bin adedin üstündeki gazeteleri temsilen Yeni Şafak gazetesi İmtiyaz Sahibi Ahmet Albayrak seçildi.

  Günlük fiili satışı 50 bin ile 99 bin 999 adet arasında olanları temsilen Milli Gazete İmtiyaz Sahibi Ö. Yüksel Özek,

  Günlük fiili satışı 10 bin ile – 49 bin 999 adet arasında olanları temsilen; Belde Gazetesi Sahibi Alaattin Kaya,

  Günlük fiili satışı 10 bin adedin altında olanları temsilen Son Söz Gazetesi İmtiyaz Sahibi n Abdi Pehlivan seçildi.

  Anadolu Gazeteleri Sahipleri Temsilcileri ise önümüzdeki hafta Ankara’da Başbakanlık Basın – Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilecek seçimler neticesinde belirlenecek.

   Bu arada, geçtiğimiz hafta yapılan İlân Prodüktörleri Temsilcisi seçimlerinde İstanbul’da faaliyet gösteren Şimşek Reklam’ın sahibi Bülent Şimşek yeniden İlân Prodüktörleri Temsilcisi seçildi. Seçilen temsilciler, Şubat 2011- Şubat 2013 tarihleri arasında 2 yıl süreyle Basın İlan Kurumu Genel Kurulu’nda görev yapacak.

error: Content is protected !!