Cuma, Aralık 19, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 238

Karadeniz Türkü Topluluğu Korosunun Voice of Black Sea Batum konseri

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Başbakanlık Türk Tanıtım Fonunun katkıları-Türkiye Gürcistan-Batum Başkonsolosluğu-Rize Dernekleri Federasyonu işbirliği ile düzenlenen ve Medya  Sponsorluğunu;  Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi ve www.habergunebakis.com’un yaptığı “Rize Dernekleri Federasyonu Karadeniz Türkü Topluluğu Korosu” 10 Aralık 2011 Cumartesi saat: 18.00’de Gürcistan-Batum Drama Tiyatrosunda “Voice Of Black Sea” adlı konser verecektir.

 

 

TOBB-DEİK-DTİK Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu: “Türk diasporası dünyada onuncu büyük diaspora”

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Dünya Türk Girişimciler Kurultayı, TOBB/DEİK/DTİK Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ve çok sayıda Türk girişimcinin katılımıyla, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda başladı.

 Dünya Türk Girişimciler Kurultayında bir konuşma yapan TOBB-DEİK-DTİK Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu şunları söyledi;

  “Sizlerle birlikte olmaktan duyduğum mutluluğu ifade ederek hepinizi şahsım, başkanlığını yürüttüğüm Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) adına saygıyla selamlıyorum. Bu seçkin topluluğa özellikle “Dünya Türk İş Konseyi Başkanı” ve 2004 yılından beri sürdürdüğüm Kurultay Başkanı sıfatıyla hitap etmekten duyduğum memnuniyeti ve gururu ifade etmek istiyorum.
  Farklı kıtalardan, farklı iklimlerden ve coğrafyalardan gelerek Kurultayımıza iştirak eden değerli Türk girişimcileri; Sizler, Türklerin iyi bir siyasetçi, iyi bir tüccar olabileceğini, dünyanın en büyük şirketlerini ve uluslararası kuruluşlarını yönetebileceğini herkese ispat eden seçkin insanlarsınız.
Türk Diasporasının başarı portresidir
  Sizler gurbet öykülerinden küresel başarı öyküleri yazan örnek girişimcilersiniz. Gurbette geçen 50 yılın öyküsü, Türk Diasporasının başarı portresidir. Sizlere büyük saygı duyuyorum, sizleri bir kez daha tebrik ediyorum.  Biliyorsunuz, sizlerle 2009 yılında küresel ekonominin üzerinde karabulutlar dolaşırken, dünya bir belirsizliğe doğru ilerlerken, bu salonda bir araya gelmiştik. Küresel Türkiye cizyonunun öncüleri olduğunuzu, Türkiye’nin ve dünyanın dikkatine sunmuştuk. Yüksek sesle “Artık biz de varız” demiştik!
Hayallerimizi hedef, hedeflerimizi de gerçek yapmak için tekrar buradayız
  Şimdi Avrupa krizlerle boğuşurken, komşu coğrafyalar yeniden şekillenirken, aynı salonda Hayallerimizi hedef, hedeflerimizi de gerçek yapmak için tekrar buradayız. Kurultayımızı Ekonomi Bakanlığımızla birlikte düzenliyoruz. Sayın Bakan Zafer Çağlayan içimizden gelen birisi olarak her zaman yanımızda. Kendisine ve ekibine teşekkür ediyorum. Artık yeni bir küresel düzen kuruluyor, güç dengeleri yeniden şekilleniyor. Ne mutlu ki, bunlar yaşanırken, Değişen Dünya’da Dönüşen Türkiye hızla yükseliyor. Geçen hafta sekizinci Küresel Merkezini İstanbul’da açan, Columbia Üniversitesi Rektörü  “küreselleşmeyi anlamak isteyen Türkiye’ye baksın!” diyor.
2010 yılında 1,7 milyar dolar insani yardım yapabilen bir Türkiye var
  Yoksulların ve mazlumların ümidi haline gelen, sadece 2010 yılında 1,7 milyar dolar insani yardım yapabilen bir Türkiye var artık. Hatırlarsınız, çok değil 10 sene önce, Türkiye bu miktarda bir kredi alabilmek için IMF kapısında bekliyordu. Şimdi 147 ülkeden öğrencilerin yükseköğrenim için geldiği bir Türkiye var. Yıllardır baskıcı rejimler altında ezilen Arap halkları Türkiye’den ilham alıyor. İşsiz kalan Yunanlı gençler Türkiye’de iş arıyor!
2020 olimpiyatlarına ev sahipliği yapmaya hazırlanan İstanbul
  Hükümetimizin girişimleri ile 2020 olimpiyatlarına ev sahipliği yapmaya hazırlanan İstanbul, bir İngiliz diplomatın belirttiği gibi, Avrupa’nın geleceğini belirleyecek yegane şehirdir!  Bu dönüşümün arkasındaki en dinamik aktörler sizlersiniz! Yerkürenin her bir köşesine yayılmış, Küresel Türkler var artık! Bu hazinemiz, sayıları 6 milyona yaklaşan Türk Diasporasıdır! Danimarka’nın nüfusundan daha fazlayız. Şimdi, şu rakamları dikkatinize sunmak istiyorum.
Viyana’nın batısında 50 yıl geçiren Türklerin Avrupa’da 140 bin Türk işletmesi var
  Türk diasporası dünyada onuncu büyük diaspora…Yurt dışında 3900 Türk Derneği faaliyet gösteriyor. Yurt dışında 130 bin Türk üniversite öğrencisi var. Viyana’nın batısında 50 yıl geçiren Türklerin Avrupa’da 140 bin Türk işletmesi var, toplam 50 milyar Avro ciro yapıyorlar. Almanya’da yaşayan 3 milyon Türk 50 yılda 75 bin işyeri açtı, 337 bin kişiye iş veriyor. Dünyanın en büyük yazılım ve bilişim şirketi Microsoft’ta 350, dünyanın en büyük internet arama motoru Google’da 35, Boeing’de ise 75 Türk mühendis görev yapıyor. 
50 yılda 1500 işçiden, 75 bin patron çıkarmayı başardık
  Şimdi şu gerçeğe dikkat etmek lazım! Bugün dünyanın en büyük sanayi devi Almanya’da, girişimci olma oranı % 1 civarında iken, Türk kökenli vatandaşlarda bu oran % 12 düzeyine çıkıyor. Bu girişimci ruhla, 50 yılda 1500 işçiden, 75 bin patron çıkarmayı başardık. Sayıları 6 milyona yaklaşan Türk diasporası, acı gurbet hikâyelerinden, küresel başarı öyküleri çıkardı.
2001’de garajda başladığı işini 6 şirketle 5 ülkeye yayan kadın girişimcimiz var
  Bugün bu salonda bizlerle beraber olanlar, Kurultay öncesinde bizlerle hikayelerini paylaştı, hepsi birer başarı öyküsü: Japonya’da bankacıyken emekli olup, şimdi Mozambik’te 50 bin tonluk maden işleten girişimcimiz var. Avustralya’da 3 kız çocuğunu büyütürken, 2001’de garajda başladığı işini 6 şirketle 5 ülkeye yayan kadın girişimcimiz var. 20 yıl önce 300 sterlinle İngiltere’ye gidip, 450 satış noktasına, 40 milyon dolarlık ciroya ulaşan girişimcimiz var. 30 yıl önce gittiği Almanya’da işçi olarak çalıştığı kilit fabrikasını satın alan girişimcimiz var. 1982’de Amerika’ya gidip General Motors’a, Ford’a, Boieng’e yazılımlarını satan tekno-girişimcimiz var.
Biz yol haritamızı hazırladık. Geleceği birlikte tasarlayacağız.
  Bu gücü ortak ülkü etrafında birleştirdiğimizi düşünün! Bu güç neleri başaramaz? Bu güç bizi Turbo-Türkiye yapar! Artık Türkiye’nin de, Türk diasporasını küresel hedeflerimiz etrafında odaklama zamanı geldi. Bizler diaspora gibi, lobi gibi kavramlara hep çekince ile yaklaşmıştık. Bu kavramları başka diasporaların ülkemizin aleyhine gerçekleştirdiği faaliyetlerle özdeşleştirmiştik. Kendi diasporamızın farkına varamamıştık.
  Şimdi Türk Diasporası olarak “biz de varız” diyoruz! Bu başarılarımız değişimin öncüsü olmayı, değişimi şekillendirmeyi arzuluyoruz. Bizim hedefimiz 10’lar Kulübüne girmek! 10’lar Kulübü; dünyanın en büyük 10 ekonomisine sahip ülkeler. Dünyaya yön verenler. 10’lar kulübünün Kilidi Güçlü Ekonomi, Anahtarı Güçlü Diaspora! Bu Kulübe diaspora ile gireceğiz! Yani sizlerle gireceğiz. Biz yol haritamızı hazırladık. Geleceği birlikte tasarlayacağız.
Hasadı önümüzdeki 10 yılda toplamalıyız
  Yarın Sayın Başbakanımıza da sunacağımız çalışmamızda 40 öneriye yer verdik. Türkiye’de bir ilke imza attık.15 başarılı diaspora modelini inceledik. Nasıl örgütlenmişler, nasıl hedefler belirlemişler, kapsamlı bir çalışma hazırladık. İki yıl önce ilk tohumu Dünya Türk İş Konseyi ile atmıştık. Şimdi artık hızlanma zamanı geldi. Elbette kurumsal yapılar kurmak zaman ister. Unutmayalım ki; “Roma bir günde inşa edilmedi”. Bizler de hasadı önümüzdeki 10 yılda toplamalıyız.”

Tekirdağ-Kapaklı Belediye Başkanı İrfan Mandalı’dan Tekirdağ Derneğini ziyaret

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Tekirdağ -Kapaklı Belediye Başkanı   İrfan Mandalı ve belediye personelleri Ankara Ankara Tekirdağ Kültür ve Yardımlaşma Derneği’ne  ziyarette bulundu.Ziyarette  Dernek Genel Başkanı Ferhat Akgül,Başkan Yardımcısı Naci Akosman  hazır bulundu.Ziyaret sırasında bir konuşma yapan Tekirdağ -Kapaklı Belediye Başkanı   İrfan Mandalı şunları söyledi,

  “Kapalı Belediyemiz kısa sürede büyük bir nüfusa ulaştı ve beraberinde birçok ihtiyaç ortaya çıktı. Belediyemizin acil proje ve ihtiyaçlarını giderebilmek için Ankara’ya geldik.Tekirdağ milletvekillerimizle mecliste istişarede bulunduk.Bizlere destek olacaklarını Tekirdağ’ımız için Kapaklı Belediyemiz için her türlü yardımı edeceklerini söylediler.Bizler de konuların takipçisi olarak kendilerine teşekkür ettik ve  meclisten ayrıldık.Bizleri misafir eden Ankara Tekirdağ Kültür ve Yardımlaşma Derneği’ne Genel Başkan Ferhat Akgül’e ve Genel Başkan Yardımcısı Naci Akosman’a misafirperverliklerinden dolayı çok teşekkür ederim.Ben de kendilerini Kapaklı ilçemize davet ettim.Onlar da en yakın zamanda iade-i ziyarette bulunacaklarını söylediler.”

 

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: “İnsanca yaşamak için mücadele ettik”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, yıllardır çözüm yönünde çabalayan taraf olmasına karşın dünyanın Türk tarafına adil davranmadığını, Kıbrıs’ta, Rumları atmak için değil insanca yaşamak için mücadele verdiklerini vurguladı.
Eroğlu, 2012’nin ilk çeyreğinde Kıbrıs’ta anlaşmaya varılmaması halinde, olayın 2013’ün ikinci yarısına sarkacağını ve bunu istemediklerini söyledi.
  Cumhurbaşkanı, dün, 15 Kasım kutlamaları için ülkeye gelen yabancı gazetecileri kabul etti.
Bir saati aşkın süre yabancı gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Eroğlu, müzakereleri bir buçuk yılı aşkın süredir sürdürdüklerini ve bu sürede BM Genel Sekreteri ile 4 kez üçlü zirve yaptıklarını ifade etti.
Eroğlu, Ocak’taki üçlü zirvenin son olması umudunu taşıdığını kaydederek, Kıbrıs sorununa çözüm bulma amaçlı müzakerelerin 1968’den bu yana sürdüğünü söyledi.
Çözümsüzlüğün nedenleri
  Bugüne kadar birçok anlaşma metni ortaya konulduğunu, Türk tarafının bunu kabul ettiğini, Rumların ise tümünü reddettiğini kaydeden Cumhurbaşkanı, çözümsüzlüğün en önemli nedenlerinden birinin, 1964 Mart’ında BMGK’nin aldığı kararla Rumları hükümet olarak kabul etmesi, diğer nedenin ise AB’nin Rumları birliğe tam üye yapması olduğunu söyledi.
Eroğlu, bu kararların, Rumların uzlaşmacı bir tavır almasını engellediğini kaydederek, 1968’den bu yana yaşananları ve Annan Planı referandumuyla sonrasında olanları anlattı.
Rumların, anlaşma ihtiyacı görmediği için Kıbrıs Türkü’nü anlaşma masasında oyalamaya çalıştığını belirten Cumhurbaşkanı, Türk tarafının anlaşma yönünde gösterdiği tüm uzlaşmaya karşın bugüne kadar sonuç alınamadığını belirtti.
  Cumhurbaşkanı Eroğlu; dün, Ocak ayında gerçekleştirilecek zirve öncesindeki ilk müzakereyi yaptıklarını belirterek, bu süre içerisinde mesafe kat edebileceklerine inandığını söyledi.BM Genel Sekreteri’ne, Ocak ayındaki görüşmeden sonra çözümün mümkün olup olmayacağına dair bir açıklama yapmasını önerdiklerini belirten Eroğlu, 2012 yılı Haziran ayında Rumların AB Dönem Başkanı olacaklarını, 2013’te Güney Kıbrıs’ta başkanlık seçimleri bulunduğunu, eğer 2012’nin ilk çeyreğinde bir anlaşmaya varılmazsa, olayın 2013’ün ikinci yarısına sarkacağını ve bunu istemediklerini vurguladı.
Eroğlu, Kıbrıs sorununun görüşülmeyen ve tartışılmayan bir noktasının kalmadığını ifade etti.
Petrol ve doğalgaz
  Gazetecilerin petrol ve doğalgaz konusundaki sorusunu yanıtlayan Cumhurbaşkanı, Rumların petrol ve doğalgaz araştırmaları başlamadan BM Genel Sekreteri’nden bunun ertelenmesi için girişim yapmasını talep ettiklerini, ancak Hristofyas’ın, halk arasında “Türkiye’ye karşı kahramanlık” gösterip prestij sağlamak adına bunu reddettiğini ifade etti. “Rumlar bundan vazgeçmezse atacağımız adımlar var” dediklerini ve vazgeçmeyince de Türkiye ile anlaşma imzaladıklarını, TPAO’ya araştırma yetkisi verdiklerini söyleyen Eroğlu, bu konunun da Kıbrıs sorununa acil bir çözüm gerektiğini bir kez daha ortaya koyduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Eroğlu, bu konunun, askeri bir soruna yol açıp açmayacağının sorulması üzerine, böyle bir beklenti içinde olmadıklarını, kendilerinin kimseye sataşmak için anlaşma yapmadıklarını, Kıbrıs Türk halkının haklarını korumak için anlaşma yaptıklarını ifade ederek, “Bizim savaş niyetimiz yok. Yeter ki bize dokunmasınlar” dedi. Eroğlu, denizaltındaki kaynaklarda Kıbrıs Türklerinin de hakları bulunduğunu Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ın dahi kabul ettiğini ve “Kıbrıslı Türklerin hakları vardır ve bu hakkı onlar için tabii ki ayıracağız” dediğini anımsattı.
Türk askeri
  Cumhurbaşkanı Eroğlu, adadaki Türk askeriyle ilgili bir soru üzerine, Kıbrıs’ta bir anlaşmaya varıncaya kadar Türk askerinin varlığını devam ettireceğini, bir anlaşmaya varılması halinde zaman içinde asker sayısının azaltılabileceğini kaydetti.
Eroğlu, BM Barış Gücü’nün yıllardır adadaki görevini sürdürdüğünü, ancak ne geçmişte ne de bugün Kıbrıs Türkü’ne bir katkısının olduğunu söyleyemeyeceğini vurguladı.

KKTC Başbakanı İrsen Küçük: “Rum yönetimi’nin masayı dinamitlemeye devam ediyor”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  KKTC Başbakanı İrsen Küçük, uluslararası toplumun KKTC üzerindeki izolasyonun kaldırılması için atacağı her adımın Kıbrıs sorununun çözümüne giden yolu kısaltacağını söyledi. Halkın refah ve mutluluğu için herkesin ve her kesimin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiğini de söyleyen Küçük, “Gün, tribünlere oynama ya da siyasi rant elde etme günü değil; yarınlarımıza hizmet günüdür” ifadelerini de kullandı.
  Başbakan İrsen Küçük, KKTC’nin 28. kuruluş yıldönümü nedeniyle KKTC’de bulunan Türkiye ve 3. ülkelerden gelen konuk heyetler onuruna Merit Otel’de verdiği yemekte, Kıbrıs Türkü’nün yıllarca her türlü baskı ve tehdide karşı yılmadan, usanmadan, yorulmadan mücadelesini sürdürerek Türklüğünden ve topraklarından asla vazgeçmeyerek her koşulda direnişine devam ettiğini kaydetti.
  Kıbrıs Türkü’nü anlayabilmek için sahip olduğu cumhuriyetin halk için ne denli önem taşıdığını idrak etmek, yaşadıklarını, tarihini, yokluklar içinde gösterdiği direnci iyi bilmek gerektiğini söyleyen Küçük, Kıbrıs Türk halkını bugünlere ulaştıranları saygıyla anarak, her zaman maddi ve manevi destek veren Türkiye’ye şükran sundu.
Çözüm beklentileri zedeleniyor
  Türkiye’nin 1974’de haklı müdahalesi ile Kıbrıs Türklerinin yeni vatan sınırlarını çizerek devlet olgusuna ulaşılması sürecinde ilk harcı koyduğunu kaydeden Küçük, iki halk arasında bir çözüm bulunması için umutların yeşertilmeye çalışıldığı bir dönemde dahi KKTC halkının insanlık dışı ambargolarla engellenmeye çalışıldığını ve bu tutumun devam ettirilmesinin bu beklentileri zedelediğini ifade etti.
  “Uluslararası toplum artık yaşanan gerçekleri görmeli ve Kıbrıs Türk halkına verdiği sözleri tutarak haksız izolasyonlara son verilmesi için gerekeni yapmalıdır” diyen Küçük, izolasyonların kaldırılması yönünde atılacak her adımın çözüme giden yolu kısaltacağını kaydetti.

Rum tarafı masayı dinamitliyor
  Rumların halen 1963’deki anlayış ve tutumlarını muhafaza ederek yıllarca hiçbir antlaşmaya “evet” demediğine işaret eden Başbakan, adadaki tek hakimiyetin kendilerinde olması güdüsüyle hareket eden Rum Yönetimi’nin masayı dinamitlemeye devam ettiğini söyledi.
Başbakan Küçük, Rum liderinin New York dönüşü görüşmelere yönelik açıklamaları ve Rum Meclis Başkanı’nın konuya ilişkin söylemlerine de değinerek, bu sözlerin tespitleri doğruladığını, KKTC toprakları üzerinde ön şart ileri sürmek veya Türkiye’nin ve Türk askerinin varlığını tartışma konusu yapmanın Güney’deki Yunan askeri varlığına rağmen bunu görmezden gelmenin ancak “bağnaz Rum zihniyetinin bir ürünü” olabileceğini söyledi.
Küçük konuşmasına şöyle devam etti:
  “Çok iyi bilinmelidir ki Kıbrıs Türkü egemenliğinden, hür yaşama azminden, Anavatanın etkin ve fiili garantisinden asla vazgeçmez. Ulaşılacak kapsamlı çözümde, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarını siyasi eşitliği ve iki kurucu devletin eşit statüsü bütünüyle güvence altına alınmalıdır. Bunun için de iki bölgelilik, gelecekte herhangi bir şekilde sulandırılmaya mahal vermeyecek şekilde sağlam temeller üzerine oturtulmalıdır. Hükümet olarak Cumhurbaşkanımızın sürdürdüğü müzakere sürecine ve ortaya koyduğu siyasete tam destek vermekteyiz.”

Ekonomik sıkıntılara karşı her türlü tedbir alandı
  Tüm dünyada olduğu gibi KKTC’de de ekonomik sıkıntılar bulunduğunu ve aşılması için her türlü tedbir alındığını söyleyen Başbakan Küçük, ekonomik zorluklarına rağmen Anavatan Türkiye’nin desteğinde gelişmeye ve ilerlemeye devam edileceğini kaydetti.
Gün tribünlere oynama günü değil
  Ortak payda olan KKTC ve halkının refah ve mutluluğu için herkesin ve her kesimin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiğini söyleyen Küçük, “Gün, tribünlere oynama ya da siyasi rant elde etme günü değil; yarınlarımıza hizmet günüdür. Hedefe ulaşmanın ön şartı, esası doğrunun, gerekenin zamanında gerçekleştirilmesi yönünde gösterilecek kararlılıktır. Adadaki gerçeklerden, ekonomik akıldan, iyi niyetten kaynaklanmayan eleştiriler bu kararlılığımızı sindiremeyecektir” dedi.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay: “Ocak ayındaki zirve bir sınav”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs İşlerinden de Sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’ta iki toplumlu ve eşit bir federal yapıyı desteklediğini belirterek, ocak ayında yapılacak üçlü zirveyi bir “sınav” olarak gördüklerini söyledi.
Atalay, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin görüşmelerin başarıyla sonuçlanması için gerekli çabayı ortaya koyduğunu, ancak KKTC’nin güçlenmesi, gelişmesi ve kendi ayakları üzerinde durabileceği bir ekonomiye kavuşması için çalıştıklarına da işaret ederek, her geçen gün güçlenen KKTC’nin elinin çözümde de güçleneceğini kaydetti.
  Kıbrıs müzakerelerinin olumlu veya olumsuz sonuçlanması durumunda Türkiye’nin her şartta KKTC’nin yanında olacağına vurgu yapan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, 2014 yılında tüm altyapısıyla hazır bir şekilde KKTC’ye getirilecek suyun, barışa ulaşılması halinde adanın her tarafına vermeye hazır olduklarını bildirdi.

Avusturya Büyükelçisi Heidi Maria Gürer’den Trabzon Valisini ziyaret

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık, Avusturya Büyükelçisi Heidi Maria Gürer ve Avusturya Samsun Fahri Konsolosu Okan Gümüş Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık’ı ziyaret etti. Ziyaret sırasında bir konuşma yapan Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık şunları söyledi; “Avusturya ile Trabzon arasındaki ticari ilişkilerin artması gerekir. Avusturya ve Trabzon arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi adına her türlü çalışmaya destek vereceğiz. Bu ziyaretler inşallah Avusturya ile Trabzon’umuz arasındaki özellikle ticari ilişkilerin gelişmesine katkı sağlayacaktır.  Avusturya ile Trabzon’umuz arasında ticari ilişkilerin arttırılması adına yapılacak her türlü çalışmaya hazırız.”

  Avusturya Büyükelçisi Heidi Maria Gürer  ise şunları söyledi; Trabzon’un Avusturya için her zaman önemli bir kenttir. Geçmişe bakıldığında Avusturya’nın Trabzon’da bir konsolosluğu olduğunu görüyoruz. Bizim imparatorluk zamanında çok önemli gemiler Trabzon a gelmiş ve ticaret yapmıştı. Trabzon ile ticari ilişkileri önemsiyoruz. Karadeniz Teknik Üniversitesi ile de Erasmus kapsamında öğrenci değişimleri yapıyoruz. Trabzon’a fahri konsolosluk açma planlarının olmadığını ancak ilişkilerin artması durumunda konuyu tekrar gözden geçireceğiz.

Tokat’ın tarihi

0

  M.Ö. 3000 yıllarından bu tarafa bir çok devlet ve beyliklerin egemen olduğu Tokat, hiç şüphesiz Anadolu ve Rumeli topraklarının Türkleşmesinde önemli bir köprü durumunda olmuş tarihi bir ilimizdir. Eski çağlardan beri Anadolu’nun önemli şehir merkezlerinden birisi olan Tokat, önce Anadolu’da ilk siyasi birliği kuran Hitit Devleti’ne dahil edildi. Asurlular, bu bölgeye hâkim olmamalarına rağmen zaman zaman bu bölgede nüfûzlarını hissettirmişlerdir.

Frig ve Kimmerler tarafından da istilâ edilen şehir, M.Ö. VI. yüzyılda Medler’in daha sonra da Persler’in hâkimiyetine girmiştir. M.Ö. IV. yılyılda Makedonya Kralı İskender , Pers Devletine son vererek İran gibi Anadoluyu’da Makedonya Devletine katmıştır. İskenderin ölümünden sonra bölge, Kapadokya Krallığı ile Pontus Krallığı arasındaki çekişmelere sahne olmuştur. M.Ö. I. yüzyılda Anadolu’daki krallıklar Roma İmparatorluğu tarafından ortadan kaldırılınca, bölgenin Roma egemenliği altına girdiği görülmektedir. Roma İmparatorluğu’nun M.S. 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra, Tokat Kalesi’nin Bizans-İran ve Bizans-Arap savaşlarında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.

  Selçuklu Sultanı Melikşah’ın komutanlarından Danişmendoğlu Gümüştekin Ahmet Gazi, Malazgirt Zaferi’nden sonra 1095 yılında Niksar’ı aldı. Burayı kendisine başkent yapmıştır. Daha sonra Tokat, Zile ve Turhal’ı ele geçirmiştir. Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan zamanında Danişmendli Beyliği ortadan kaldırıldıktan sonra, Tokat 1186 yılında II. Kılıç Arslan’ın oğullarından Rükneddin Süleyman Şah’a verilmiştir. Selçuklu Devleti Sultanı Alâeddin Keykubad’da altı yıl emirlik yapmıştır. 1243 yılında Kösedağ Savaşı’nda Selçukluların Moğollara yenilmesi üzerine Anadolu, Moğolların istilâsına uğramıştır. Eretna Beyliğinin kurucusu Eretna Bey, 1335 yılında Tokat ve çevresini devletinin sınırları içine katmıştır. Daha sonra Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Arslan bölgeye hâkim olmuştur. Bundan sonra Tokat ve çevresinde Kadı Burhaneddin’in egemenliği görülmektedir. Tokat, 1392 yılında Yıldırım Bâyezid tarafından Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. Böylece Tokat, Amasya Sancağı’na bağlanmış ve yönetimine Torumtaroğlu Kaya Paşa tayin edilmiştir. Bu zamanda Yıldırım Bâyezid Tokat’a “Barünnasır” adını vermiştir.

  Akkoyunlular ve Safevilerin sebep olduğu bir çok isyânlara sahne olan Tokat, Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahlara da Karadeniz ve doğu seferlerinde konak yeri olmuştur. 5000 yıllık bir geçmişe sahip olan Tokat’dan, Evliya Çelebi Seyahatnâme isimli kitabında şöyle konu etmektedir: “Bu havası güzel şehrin (Tokat) dört bir tarafındaki bostan ve bahçeler içinden akan akarsular vardır ki her biri cennet bahçesine benzeyen bahçelere su verir. Ve bu bahçelerdeki bülbüllerin ötüşleri insan ruhuna ferahlık verir. Meyveleri sulu ve tatlı olup, her tarafa hediye olarak gönderilir….”. (7). Osmanlı Devleti Maliye kayıtlarına göre, XVIII. yüzyılda Tokat’da dokuma sanayi vardır. Osmanlı Devleti’nin yükselme devrinde Tokat, bölgenin sanayi ve tarım merkezlerinden biri olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman döneminde eyalet merkezi Sivas’a taşınınca, sancak merkezi olan Tokat, Cumhuriyet döneminde il olmuştur.

Adalet ve adil davranış

0

  Son zamanlarda basına yansıyan adalet uygulamalarından hemen hemen herkes bir fikir yürütmeye çalışıyor. Bu konuda uzman olanda olmayanda bir şeyler söylemeye çalışıyor ve ortaya karmaşa çıkıyor. Kanımca bir konuda istikrar yoksa o konuya ait yorum yapmada aşırı bolluk yaşanır ve doğru ile yanlışın birbirine karışması da kaçınılmaz olur. Bir örnek verilmesi gerekirse, sıkça yaşadığımız taciz olaylarında neredeyse çocuklar asıl suçlu konumuna düşüyor. Nasıl oluyor da 26 vahşinin taciz suçu bu kadar az ceza alıyor, hatırlayalım, hafızamızı yoklayalım yanılmıyorsam baklava çalan genç için 17 yıl kadar hapis cezası istenmişti geçmişti.

  26 vahşinin suçuyla baklava hırsızının cezasını karşılatırınca, ne kadar kanunlara uygun olursa olsun toplum vicdanındaki rahatsızlığı gidermek mümkün olmuyor.  Kanun ve hukuk ikilisinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. İkili denge halinde olmalı birbirinden ne uzak olmalı ne de iç içe girmeli ki adalet herkes için olsun. Yukarıdaki iki olay buna çok güzel örnek teşkil etmektedir. Taciz cezası az, kanuna uygun, vicdani hukuka uygun mu? Değil. Diğeri, o da kanuna uygun ama hukuka uygun mu? Düşünmek lazım. Adalet ve adil davranma kanunlardan başlayarak toplumun her katmanına ulaşmalı, ulaşmalı ki toplum vicdanı tarafından içselleştirilmeli yani herkes tarafından benimsemeli ve kuralların uygulanması kendiliğinden olmalıdır.

  Kurallar, kültür haline gelmedikçe kuralları güncellemek yerine önüne her gelen kendi değer yargılarına göre değiştirmeye kalkarsa her dönem sıkıntı ve huzursuzluk yaşanır. Adalet ve adil davranma evrensel de olmalıdır, herhangi bir kişinin topluluğun ya da kurumun himayesinde olmamalıdır. Bu duruma basit ve başımdan geçen bir olayı anlatarak örnek vermek istiyorum. Geçtiğimiz yaz döneminde Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunduğum süre içinde kızımı iki haftalık bir kursa yazdırmıştım fakat ilk dersten sonra tekrar gidemedi. Yatırdığımız ücret boşa gitti derken, kurs yetkilisi telefonla kızımın gelmemesi nedeniyle ücreti iade edeceklerini söylediler ve iade ettiler.

  Ülkemizde ise, asgari ücretle çalışan bir baba üniversiteyi kazanan çocuğunu Devletin yurtlarında yer kalmadığı özel ama ucuz bir yurda yerleştiriyor ancak yurttan bir şekilde memnun olmayan çocuk yurttan ayrılıyor. Bu durumda ne beklersiniz, çocuğun yurtta kalmayacağı süre için ücret ödemeyeceğini. Elbette yurt yönetimi senet imzalattığı için yurtta kalınmayacak dönemlere ait ödemelerin gerekirse icra yoluyla alınacağını veliye bildiriyor. Açıkçası buna şaşırmadım. Sonucun ne olduğunu henüz bilmiyorum. Umarım ödeme yapılması istenmez. Adalet ve adil davranma toplumun her katmanınca hukuka uygun şekilde benimsenmezse yani bir kültür haline gelmezse bu şekilde karmaşa devam eder. Veli senet imzalamış, vermezse icra yolu ile alınır, kanuna uygun mu uygun peki vicdana ve hukuka uygun mu? Siz karar verin. 

Bugün

0

  Geçmişin ana gerçekleri bu şekilde ortada iken Yunanistan’ın Makarios Yönetimine vermiş olduğu 11.2.1972 tarihli ültimatom niteliğindeki notadan sonra çok yanlış değerlendirmeler yapıldığı ve bu yanlış değerlendirmelerin Makarios’u bir “Bağımsızlık Şampiyonu Lider” pozisyonuna bürüdüğü ve böylece Makarios’a bu siyaseti gütme olanağı verildiği görülmektedir. Sanki Makarios Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı için mücadele ediyormuş gibi bir yargı ile yanlış bir değerlendirme yapılıyor.

  Halbuki Makarios senelerdir Enosis için çalışmakta ve millî hedef olarak nitelendirdiği Enosis’e ulaşmak için Akritas Plânı gibi bir utanç belgesini hazırlayarak insanlık dışı metod ve baskılarla Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkarak Kıbrıs Türk halkını  Yunan esareti altına sokmaya uğraşmaktadır.

  Makarios bir bağımsızlık taraftarı olamaz, çünkü bütün geçmişi Enosis’i gerçekleştirmeyi amaç edinmiş, ideal bilmiş bir kiliseye bağlanmaktadır.

Evvelâ Makarios’un Mart 1971’de açıkça “Enosis’i engelleyen herhangi bir anlaşmayı imzalamayacağım” şeklinde söylediği sözlerini hatırlayalım.

  Bunun hemen akabinde “Millî Cephe” adıyla bilinen yeraltı  örgütü rnensuplarıyla yaptığı bir konuşmada Makarios “Devamlı surette Enosis için çalıştığını ve bu çabadan asla vazgeçmeyeceğini” açıklayacaktı ve 29 Ekim, 1971 tarihinde de Grivas taraftarlarının eleştirilerine ayni Makarios “Gelmiş geçmiş her Yunan hükümetine Enosis’i ilan etmeye hazır olduğunu bildirdiğini fakat Yunan hükümetlerinin böyle bir teklifi kabul etmelerinden doğacak sonuçları omuzlayamadıkları için ilân edilemediğini” açıklayacaktı.

Makarios bu açıklamaları yaparken siyasette “mümkün olanı temin etmenin” en akıllıca yol olduğunu söylemekte ve hemen hemen her hafta kendisi ve vekilleri vasıtasıyla “ideallerinin ölmediğini, ölmeyeceğini; Kıbrıs’ın Yunanlılığını ve Yunanistan’la ergeç birleşeceğini” yaymaktadır.

  Yukarıda da izah edildiği gibi Akritas Plânı Makarios’un eseridir. 1963 olayları bu plâna göre başlatılmıştır. Plânın hedefi ise Enosis’i engelleyen anlaşmaları bertaraf etmek ve “günü geldiğinde” Enosis’i plebisit yolu ile gerçekleştirmektir.

  Plânın gerektirdiği bu hedefe varmak için jenosit hareketine girişilmiş 1967 krizi ile bu yolun çıkar yol olmadığı anlaşıldıktan sonra “müzakere yolu ile mümkün olanı temin” yolu denenmeye başlanmıştır…

error: Content is protected !!